Table Of ContentSatın al: http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=N8TH0ONRKY8GLHC05RPX
Arthur Schopenhauer
Ya(cid:1)am Bilgeli(cid:1)i Üzerine Aforizmalar
Apfıorismetı zur Lebensmisheit © Kabalcı Yayınevi, istanbul 1998
ISBN 975-7942-67-9
Birinci Basım: Kabalcı Yayınevi, 1998
Baskı: Yaylacık Matbaası
KABALCI YAYINEV(cid:2)
Himaye-i Etfal Sok. 8-B
Cagaloglu 34410 (cid:2)STANBUL
Tel: (0212) 520 85 86 Faks: (0212) 513 63 05
ARTHUR SCHOPENHAUER
YA(cid:1)AM B(cid:2)LGEL(cid:2)(cid:3)(cid:2)
ÜZERiNE AFORIZMALAR
Çeviren: Mustafa Tüzel
(cid:2)Ç(cid:2)NDEK(cid:2)LER
Giri(cid:3), 7
BiRiNCi BÖLÜM Temel Bölümlendirme, 9
(cid:2)K(cid:2)NC(cid:2) BÖLÜM Bir Kimsenin Ne Oldu(cid:1)u Üzerine, 18
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bir Kimsenin Neye Sahip Oldu(cid:1)u Üzerine, 46
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bir Kimsenin Neyi Temsil Etti(cid:1)i Üzerine, 55
BE(cid:4)(cid:2)NC(cid:2) BÖLÜM Ö(cid:1)ütler ve Özdeyi(cid:3)ler, 119
A. Genel Olanlar, 120
B. Kendimize Yönelik Davranı(cid:3)ımız, 130
C. Ba(cid:3)kalarına Yönelik Davranı(cid:3)ımız, 168
D. Dünyanın Akı(cid:3)ına ve Yazgıya ili(cid:3)kin Tavrımız, 196
ALTINCI BÖLÜM Ya(cid:3)am Ça(cid:1)larının Farklılı(cid:1)ı Üzerine, 208
ALTINCI BÖLÜM
Ya(cid:1)am Ça(cid:2)larının Farklılı(cid:2)ı Üzerine
Voltaire son derece güzel bir anlatımla (cid:3)öyle demi(cid:3)ti:
Ya(cid:3)ının ruhuna sahip olmayan Ya(cid:1)ının tüm sıkıntılarını ya(cid:1)ar.
Bu yüzden bu mutluluk ö(cid:1)retisi incelememizin sonunda, ya(cid:3)adı(cid:1)ımız yılların bizde yarattı(cid:1)ı
de(cid:1)i(cid:3)ikliklere bir bakı(cid:3) atmak uygun olacaktır.
Tüm ya(cid:3)amımız boyunca sadece (cid:1)imdiki zamanın farkında oluruz, asla daha fazlasının de(cid:1)il.
(cid:4)imdiki zamanın özelli(cid:1)i ise, ba(cid:3)langıçta önümüzde uzun bir gelecek, ama sonlara do(cid:1)ru ise
ardımızda uzun bir geçmi(cid:3) görmemizdir; bundan dolayı, huyumuz, ama bununla birlikte
karakterimiz de(cid:1)il, bildik bazı de(cid:1)i(cid:3)iklikler geçirir, böylelikle her defasında (cid:3)imdiki zamanın
bir ba(cid:3)ka rengi ortaya çıkar. -
Ba(cid:3)yapıtımın ikinci cildinde, 31. bölümün 394. sayfasında (3. baskı, s. 449 vd.),
çocuklu(cid:1)umuzda neden istekli de(cid:1)il de daha çok meraklı davrandı(cid:1)ımızı ele almı(cid:3)tım.
Ya(cid:3)amımızın ilk çeyre(cid:1)inin mutluluk içinde geçi(cid:3)i tam da bu nedene dayanır, bu yüzden bu
dönem daha sonra yitik bir cennet gibi ardımızda kalır. Çocuklu(cid:1)umuzda çok az ili(cid:3)kimiz ve
az sayıda gereksinmemiz vardır, yani istencimiz az heyecanlanır: bu yüzden varlı(cid:1)ımızın
büyük bölümü bilgi edinmekle u(cid:1)-
208
ra(cid:3)ır. - Anlak da, henüz olgunla(cid:3)mamı(cid:3) bile olsa, daha yedi ya(cid:3)ında tam büyüklü(cid:1)üne ula(cid:3)an
beyin gibi erkenden geli(cid:3)ir ve sürekli henüz yeni olan varlı(cid:1)ın tüm dünyasında durmaksızın
gıda arar, bu dünyada her (cid:3)ey, ama her (cid:3)ey yeni olmanın cazibesiyle parıldamaktadır. Ço-
cukluk yıllarımızın sürekli bir (cid:3)iir sanatı olu(cid:3)unun nedeni budur. Çünkü, tüm sanatlarda
oldu(cid:1)u gibi (cid:3)iir sanatının özü de, platonik idenin, yani esas olanın ve bu yüzden her sanatta
ortak olanın, her bireyde kavranmasına dayanır; böylelikle her (cid:3)ey kendi türünün temsilcisi
olarak görülür, bir olay bin olay için temsil edicidir. Çocukluk yıllarımızın sahnelerinde,
yalnızca o anki bireysel nesnelerle ya da olaylarla ve üstelik sadece o anki istemimizi
(cid:2)lgilendirdi(cid:1)i ölçüde ilgiliy-mi(cid:3)iz gibi görünüyorsa da, aslında durum de(cid:1)i(cid:3)iktir. Çünkü ya(cid:3)am
tüm Önemlili(cid:1)i içinde, henüz kar(cid:3)ımızda öyle yeni, öyle tazedir ve izlenimlerinin yinelenmesi
yoluyla öyle körelrnemi(cid:3) biçimde durmaktadır ki, çocukça çabalarımızın ortasında, sürekli
sesiz ve açık bir niyetimiz olmadan, tek tek sahnelerde ve olaylarda ya(cid:3)amın özünü, ya(cid:3)amın
biçimlerinin ve serimleni(cid:3)lerinin temel tiplerini kavramakla me(cid:3)gulüzdür. Spinoza'nın dile
getirdi(cid:1)i gibi, tüm (cid:3)eylere ve ki(cid:3)ilere sonsuzluk bakı(cid:3) açısıyla bakarız. Ya(cid:3)ımız ne denli
küçükse, her birey bizim için o denli daha çok kendi türünü temsil eder. Bu durum her yıl
giderek daha azalır: (cid:3)eylerin gençlikte ve ya(cid:3)lılıkta bizde bıraktıkları izlenimler arasındaki
büyük farkın nedeni budur. Bu yüzden çocuklu(cid:1)un ve ilk gençli(cid:1)in deneyimleri ve
tanı(cid:3)ıklıkları sonraki tüm bilgi ve deneyimlerimizin türleri ve alt türleri olurlar, adeta birer ka-
tegori olu(cid:3)tururlar ve biz daha sonraki tüm bilgi ve deneyimlerimizi, bunu sürekli açık bir
bilinçle yapmasak da bu kategorilerin altına yerle(cid:3)tiririz. Böylece dünya görü(cid:3)ümüzün sabit
temeli ve onun yüzeyselli(cid:1)i ya da derinli(cid:1)i, daha çocukluk yıllarımızda olu(cid:3)ur: daha sonra
209
bu görü(cid:3) ayrıntılı olarak i(cid:3)lenir ve tamamlanır; ancak özünde de(cid:1)i(cid:3)mez. Çocukluk yıllarına
özgü olan bu arı nesnel ve (cid:3)iirsel bakı(cid:3) açısı sonucunda, istenç henüz tam enerjisiyle ortaya
çıkmadı(cid:1)ı için, birer çocuk olarak, istemeye yönelik de(cid:1)il daha çok bilmeye yönelik davra-
nırız. Kimi çocukların yüzündeki, Raphael'in özellikle (cid:4)istine (cid:4)apeli'ndeki Madonna'da mutlu
bir biçimde kullandı(cid:1)ı ciddi, seyreden bakı(cid:3)ın nedeni budur. Tam da bu yüzden, çocukluk
yılları öyle mutludur ki, sürekli özlemle anılırlar. -
imdi, biz böyle bir ciddiyetle, kendimizi (cid:3)eylerin ilk somut anla(cid:3)ılmasına verirken, Öte
yandan e(cid:1)ilim bize kavramlar kazandırmaya çalı(cid:3)ır. Ne var ki, kavramlar asıl önemli olanı
sunmazlar: bu daha çok, tüm bilgilerimizin temeli ve sahici içeri(cid:1)i olarak dünyanın somut
kavranı(cid:3)ında yatar. Ama bunu da ancak kendimiz kazanabiliriz, bize herhangi bir biçimde
ö(cid:1)retilemez. Bu yüzden ahlaki ve entelektüel de(cid:1)erimiz bize dı(cid:3)arıdan gelmez, tersine kendi
özümüzün derinliklerinden kaynaklanır ve Pestalozzi'nin e(cid:1)ilim yöntemlerinden hiçbiri do-
(cid:1)u(cid:3)tan bir aptalı dü(cid:3)ünen bir insan olarak e(cid:1)itemez: asla! O aptal do(cid:1)mu(cid:3)tur ve aptal
ölecektir. - ilk somut dı(cid:3) dünyanın betimlenen derin kavranı(cid:3)ı, çocuklu(cid:1)umuzun ortamlarının
ve deneyimlerinin bellekte neden böyle sa(cid:1)lam bir yer edindiklerini de açıklamaktadır. Çünkü
kendimizi onlara bölünmeden vermi(cid:3)izdir, bu sırada dikkatimizi da(cid:1)ıtmamı(cid:3) ve kar(cid:3)ımızdaki
(cid:3)eylere kendi türlerinin biricik ör-nekleriymi(cid:3) gibi, onlardan ba(cid:3)kası yokmu(cid:3) gibi bakmı(cid:3)ızdır.
Daha sonra nesnelerin bilinen çoklu(cid:1)u cesaretimizi ve sabrımızı azaltır. -Burada, ba(cid:3)yapıtımın
yukarıda anılan cildinin 372. sayfasında (3. baskı, s. 423 vd.) gösterdi(cid:1)im (cid:3)eye, yani tüm
(cid:3)eylerin nesne! varolu(cid:3)unun, yani onların salt ba(cid:1)kalarının gördü(cid:1)ü varolu(cid:3)unun, kesinlikle
sevindirici, buna kar(cid:3)ılık öznel varolu(cid:3)unun ise istemede yer aldı(cid:1)ı için
210
acı ve kederle donanmı(cid:3) oldu(cid:1)una yeniden dönersek, konunun kısa bir anlatımı olarak: tüm
(cid:3)eylerin görülmeleri harika, ama olu(cid:3)ları korkunçtur, diyebiliriz. Bunun sonucunda,
çocuklu(cid:1)umuzda (cid:3)eyleri, isteme, yani varlık yanlarıyla de(cid:1)il, daha çok görme, yani temsil
yanlarıyla biliriz. Bu da, (cid:3)eylerin sevindirici yanı oldu(cid:1)u için, ama henüz öznel ve korkunç
yanlarını bilmedi(cid:1)imiz için; genç zihin, gerçe(cid:1)in ve sanatın kendisine gösterdi(cid:1)i tüm
varlıkları, aynı ölçüde mutlu varlıklar olarak görür: onları görmenin ne güzel oldu(cid:1)unu ve
onlar olmanın daha da güzel olaca(cid:1)ını dü(cid:3)ünür. Buna göre dünya önünde bir cennet gibi
durmaktadır: hepimizin içinde do(cid:1)du(cid:1)umuz Arkadya'dır burası. Daha sonra, bundan, gerçek
ya(cid:3)ama duyulan susuzluk, bizi dünyanın hengâmesine sürükleyen eylem arzusu ve tutkusu
do(cid:1)ar. Bu hengâme içinde (cid:3)eylerin öteki yönünü, yani varlı(cid:1)ın, yani istemenin yönünü
ö(cid:1)reniriz; bu yön her adımda i(cid:3)aretlenir. Sonra yava(cid:3) yava(cid:3) büyük hayal kırıklı(cid:1)ı yakla(cid:3)ır,
onun ortaya çıkmasından sonra yanılsamalar döneminin geride kaldı(cid:1)ı söylenir; yine de bu
dönem daha çok ilerler, daha kusursuzla(cid:3)ır. Bunun sonucunda, çocuklukta ya(cid:3)amın uzaktan
görülen bir sahne dekoruna benzedi(cid:1)i, ya(cid:3)lılıkta ise bu dekora çok yakından bakıldı(cid:1)ı
söylenebilir.
Çocukluktaki mutlulu(cid:1)a katkıda bulunan bir (cid:3)ey daha vardır, ilkbaharın ba(cid:3)larında nasıl ki
tüm yapraklar aynı renkte ve hemen hemen aynı biçimdeyseler; biz de ilk çocukluk
yıllarımızda birbirimize benzeriz, bu yüzden e(cid:3)siz bir uyum içindeyizdir. Ama ergenlikle bir-
likte farklıla(cid:3)ma ba(cid:3)lar ve bir çemberin yarıçaplarının arasındaki açıklık gibi giderek daha da
büyür.
Ya(cid:3)amın ikinci yarısından çok daha avantajlı olan birinci yansını, yani gençlik yıllarını
bulandıran, hatta mutsuz kılan, ya(cid:3)amda mutlu olmak gerekti(cid:1)i kesin varsayımıyla mutluluk
pe(cid:3)inde ko(cid:3)maktır.
211
Umutların sürekli hayal kırıklı(cid:1)ıyla sonuçlanmasının ve bunun sonucunda ho(cid:3)nutsuzlu(cid:1)un
ortaya çıkmasının nedeni budur. Dü(cid:3)lenen, belirsiz bir mutlulu(cid:1)un hayali imgeleri,
gözümüzün Önünden keyfi biçimlerde geçerler ve biz bo(cid:3) yere onların ilk görüntüsünü ararız.
Bu yüzden gençlik yıllarımızda konumumuzdan ve çevremizden, her nasıl olursalar olsunlar,
ço(cid:1)un ho(cid:3)nut de(cid:1)ilizdir; çünkü, ancak (cid:3)imdi, bütünüyle ba(cid:3)ka (cid:3)eyler bekledikten sonra
tanımaya ba(cid:3)ladı(cid:1)ımız insan ya(cid:3)amının her yerdeki bo(cid:3)lu(cid:1)unu ve sefilli(cid:1)ini kendi çevremize
atfederiz. - Dünyadan alınacak çok (cid:3)ey bulundu(cid:1)u kuruntusunun kökü zamanında bir
ö(cid:1)retimle gençlik yıllarında kazınmı(cid:3) olsaydı çok (cid:3)ey kazanılırdı. Ama bunun tam tersi
gerçekle(cid:3)ir, ya(cid:3)amı gerçeklik yoluyla tanımadan önce edebiyat yoluyla tanırız. Hayal gücünün
betimledi(cid:1)i sahneler gençli(cid:1)imizin (cid:3)afa(cid:1)ında, gözümüzün önünde parıldarlar ve (cid:3)imdi
bunların gerçekle(cid:3)ti(cid:1)ini görme -gökku(cid:3)a(cid:1)ını yakalama-arzıısuyla yanıp tutu(cid:3)uruz. Yeniyetme
genç, ya(cid:3)amının ilginç bir roman gibi geçmesini bekler. Böylece, yukarıda sözünü etti(cid:1)im
ikinci cildin 374. sayfasında (3. baskı, s. 428) betimlemi(cid:3) oldu(cid:1)um hayal kırıklı(cid:1)ı ortaya
çıkar. Çünkü bu imgelere çekicilik kazandıran tanı da salt imgeler olmaları ve gerçek
olmamalarıdır ve bu yüzden onlara bakarken arı bilginin dinginli(cid:1)i ve yetingenli(cid:1)i
içindeyizdir. Gerçekle(cid:3)tirilmek dernek tam bir istemeyle doldurulmak demektir, bu (cid:2)steme de
kaçınılmaz bir biçimde acılara yol açar. ilgili okur, sözü edilen cildin 427. sayfasına da (3.
baskı, s. 488) bakabilir.
Buna göre ya(cid:3)amın ilk yarısının karakteri mutlulu(cid:1)a yönelik doyurulmamı(cid:3) bir özlem, ikinci
yarısının karakteri ise mutsuzluk endi(cid:3)esidir. Çünkü bu ikinci yarıda az ya da çok belirgin bir
biçimde, tüm mutlulukların hayalet gibi oldukları, buna kar(cid:3)ılık acıların gerçek oldukları
bilgisi de gelmi(cid:3)tir. Bu yüzden (cid:3)imdi, en azından daha
212
akıllı karakterler, hazdan çok salt acısızlı(cid:1)a ve rahatsız edilmedikleri bir duruma ula(cid:3)maya
çabalayacaklardır.' - Gençlik yıllarımda kapım çalındı(cid:1)ında ho(cid:3)uma giderdi: çünkü, i(cid:3)te geldi,
derdim. Ama daha sonraki yıllarda, aynı durum kar(cid:3)ısındaki duygum, daha çok korkuyla
akrabaydı: eyvah geliyor, diye dü(cid:3)ünürdüm. - insanların dünyası açısından, seçkin ve
yetenekli bireyler (cid:2)çin oldu(cid:1)u kadar aslında tam olarak böyle olmayan ama, üstünlüklerinin
derecesine göre az ya da çok yalnız ya(cid:3)ayanlar için de birbirine kar(cid:3)ıt iki duygu vardır: genç-
likte sık sık insanların dünyası tarafından terk edildi(cid:1)i duygusuna kapılının sonraki yıllarda
ise bu, kurtulmu(cid:3) olma duygusuna dönü(cid:3)ür. Birinci ho(cid:3) olmayan duygu bu dünyayı
tanımamaya, ikinci ho(cid:3) duygu da bu dünyayla tanı(cid:3)mı(cid:3) olmaya dayanır. - Bunun sonucunda
ya(cid:3)amın ikinci yarısı, bir müzik tümcesinin ikinci yarısı gibi birincisinden daha az çabalama,
ama daha çok dinginlik içerir; insanın gençli(cid:1)inde, mutluluk ve hazla kar(cid:3)ıla(cid:3)manın harika,
ama bunlara ula(cid:3)manın zor oldu(cid:1)u dü(cid:3)ünülür, ya(cid:3)lılıkta ise, dünyadan alınacak bir (cid:3)ey
olmadı(cid:1)ı bilinir ve bu yüzden katlanılabilir bir bugün ya(cid:3)andı(cid:1)ına sevinilir ve hatta küçük
(cid:3)eylerden zevk alınır. - Olgun adamın ya(cid:3)am deneyimiyle ula(cid:3)tı(cid:1)ı ve bu yüzden dünyayı
yeniyetmeden ve delikanlıdan ba(cid:3)ka bir gözle gördü(cid:1)ü (cid:3)ey öncelikle önyargısızhktır.
öncelikle, (cid:3)eyleri bütünüyle basit bir biçimde görür ve oldukları gibi kabul eder; oysa deli-
kanlının ve yeniyetmenin kendi yarattı(cid:1)ı hayallerden, geleneksel önyargılardan ve tuhaf
dü(cid:3)lemlerden olu(cid:3)an bir sanrı, gerçek dünyayı örter ya da çarpıtır. Çünkü, deneyimin yapaca(cid:1)ı
ilk i(cid:3), bizi kafamızdaki, gençlikte yerle(cid:3)mi(cid:3) hayallerden ve yanlı(cid:3) kavramlardan kurtarmaktır.
Gençlik yıllarını bunlardan korumak ise, salt olumsuz olsa
Ya(cid:3)lılıkta, mutsuzluklardan korunmak, gençlikte ise onlara katlanmak daha iyi becerilir.
213
bile, yine de en iyi bir e(cid:1)itim olurdu; ama bunu gerçekle(cid:3)tirmek çok zordur. Bu amaçla,
çocu(cid:1)un görü(cid:3) ufkunu ba(cid:3)langıçta olabildi(cid:1)ince dar tutmak, bunun içinde ona salt net ve
do(cid:1)ru kavramlar vermek ve ancak bu ufkun içinde yer alan her (cid:3)eyi do(cid:1)ru ö(cid:1)renmesinden
sonra bunu geride karanlık bir (cid:3)eyin, yarım ya da yanh(cid:3) anla(cid:3)ılmamı(cid:3) bir (cid:3)eyin kalmamasına
dikkat ederek yava(cid:3) yava(cid:3) geni(cid:3)letmek gerekirdi. Bunun sonucunda çocu(cid:1)un (cid:3)eyler ve insan
ili(cid:3)kileri hakkındaki kavramları, hâlâ çok sınırlı ve çok basit olacak, ama buna kar(cid:3)ılık net ve
do(cid:1)ru olacaklar ve do(cid:1)rulanmaları de(cid:1)il sürekli geni(cid:3)letilmeleri gerekecektir; ve bu böyle, ilk
gençlik ya(cid:3)larına dek sürecektir. Bu yöntem özellikle çocu(cid:1)un roman okumasına izin
verilmemesini, onların yerine uygun biyografilerin, örne(cid:1)in Franklin'inkinin vb konulmasını
gerektirir.
Gençli(cid:1)imizde, ya(cid:3)amımız için önem ta(cid:3)ıyan ve büyük sonuçlar do(cid:1)uracak olayların ve
ki(cid:3)ilerin kar(cid:3)ımıza davul zurnayla çıkacaklarını sanırız: ama ya(cid:3)lılı(cid:1)ımızda geri dönüp
baktı(cid:1)ımız zaman, bunların hepsinin de sessizce, arka kapıdan ve adeta dikkati çekmeden
içeri süzülmü(cid:3) olduklarını görürüz.
Ayrıca, buraya kadar incelenen açıdan, ya(cid:3)amı nakı(cid:3) i(cid:3)lenmi(cid:3) bir kuma(cid:3)a benzetebiliriz;
herkes, ya(cid:3)amının ilk yarısında bu kuma(cid:3)ın ön yüzünü, ama ikinci yarısında ise arka yüzünü
görür: arka yüzü o denli güzel de(cid:1)ildir ama ö(cid:1)reticidir; çünkü ipliklerin ba(cid:1)lantılarını gör-
memize izin verir.
Zihinsel üstünlük, hatta en büyük olanı bile, konu(cid:3)ma sırasındaki a(cid:1)ırlı(cid:1)ını ancak kırkıncı
ya(cid:3)tan sonra belli edecektir. Çünkü bu üstünlük, yılların olgunlu(cid:1)u ve deneyimin meyvesi
kar(cid:3)ısında belki kat kat a(cid:1)ır basabilir, ama onların yerine asla geçemez: en sıradan insanın
bile, genç ya(cid:3)taki büyük zihnin güçleri kar(cid:3)ısında belirli bir üs-
214
tünlü(cid:1)ü vardır. Burada salt ki(cid:3)isel güçlerden söz ediyorum, yapıtlardan de(cid:1)il. -
Herhangi bir bakımdan üstünlü(cid:1)ü bulunan, insanlı(cid:1)ın do(cid:1)anın hazin bir biçimde sundu(cid:1)u
altıda be(cid:3)ine dahil olmayan her insanın, kırk ya(cid:3)ından sonra belirli bir insansevmezlik ruh
halinden kurtulması zor olacaktır. Çünkü, do(cid:1)allıkla, ötekilerle kendili(cid:1)inden dostluk kurmu(cid:3)
ve yava(cid:3) yava(cid:3) hayal kırıklı(cid:1)ına u(cid:1)ramı(cid:3)tır, onların hem kafa yönünden hem de yürek
yönünden, hatta ço(cid:1)un iki yönden de, kendisinin gerisinde kaldıklarını ve kendisiyle
uzla(cid:3)madıklarını görmü(cid:3)tür; bu yüzden onlarla ili(cid:3)ki kurmaktan kaçınmayı tercih eder; genel
olarak da herkes kendi içsel de(cid:1)erinin ölçüsüne göre yalnızlıktan, yani kendi kendisiyle
olmaktan ho(cid:3)lanır ya da nefret eder. Kant da, Yargı Gücünün Ele(cid:3)tirisi adlı kitabında, birinci
bölümün (29. paragrafına ili(cid:3)kin genel de(cid:1)inmenin sonlarına do(cid:1)ru, bu tür bir insansevmezli(cid:1)i
ele alır.
Genç bir insanın, insanların u(cid:1)ra(cid:3)ları ve çabaları içinde kendi yolunu oldukça erkenden
bulabilmesi, hatta burada evindeymi(cid:3) gibi davranması ve bu i(cid:3)lere sanki önceden hazırlanmı(cid:3)
gibi girebilmesi, entelektüel ve ahlaki açıdan kötü bir belirtidir. Buna kar(cid:3)ılık, böyle bir ili(cid:3)ki
içinde yabancı, (cid:3)a(cid:3)kın, beceriksiz ve yanlı(cid:3) davranmak soylu bir do(cid:1)aya i(cid:3)arettir.
Gençli(cid:1)imizin ne(cid:3)elili(cid:1)i ve ya(cid:3)ama yüreklili(cid:1)i, bir bakıma yoku(cid:3) yukarı çıkmamıza ve ölümü
görmememize dayanır; ölüm da(cid:1)ın öteki yanının ete(cid:1)inde yer almaktadır. Ama zirveyi
a(cid:3)tı(cid:1)ımızda, o ana dek yalnızca hakkında duyduklarımızdan bildi(cid:1)imiz ölümü, aynı zamanda
ya(cid:3)ama enerjisi dü(cid:3)meye, ya(cid:3)ama yüreklili(cid:1)i de azalmaya ba(cid:3)ladı(cid:1)ından, gerçekten görürüz;
bu yüzden (cid:3)imdi bulanık bir ciddiyet, gençlikteki a(cid:3)ırı yüreklili(cid:1)i bastırır ve insanın yüzünde
de iz bırakır.
215
Genç oldu(cid:1)umuz sürece, bize ne söylenirse söylensin, ya(cid:3)amın sonsuz oldu(cid:1)unu sanır ve bu
yüzden zamanı çarçur ederiz. Ya(cid:3)landıkça zamanımız! daha ekonomik kullanırız. Çünkü genç
ya(cid:3)larda ya(cid:3)anan her gün, attı(cid:1)ı her adımla yüksek mahkemeye yakla(cid:3)an bir suçlunun-kine
benzer bir duygu uyandırır.
Gençli(cid:1)in gözüyle bakıldı(cid:1)ında, ya(cid:3)am sonsuz uzunluktaki bir gelecektir; ya(cid:3)lılık gözüyle ise
oldukça kısa bir geçmi(cid:3)tir; ba(cid:3)langıçta ya(cid:3)amı bir opera dürbünüyle bakıyormu(cid:3) gibi sonlara
do(cid:1)ru ise bir büyüteçle bakıyormu(cid:3) gibi görürüz. Ya(cid:3)amın ne denli kısa oldu(cid:1)unu Ö(cid:1)renmek
için ya(cid:3)lanmı(cid:3) olmak, yani uzun yıllar ya(cid:3)amı(cid:3) olmak gerekir. - insan ne denli ya(cid:3)lanırsa
insani olaylar, tümden ve teker teker, o denli küçük görünürler: gençli(cid:1)imizde sabit ve kararlı
bir biçimde önümüzde duran ya(cid:3)am, (cid:3)imdi günübirlik olayların hızlı bir akı(cid:3)ı oldu(cid:1)unu
gösterir: bütünün hiçli(cid:1)i öne çıkar. Gençli(cid:1)imizde zaman bile daha yava(cid:3) atar adımlarını; bu
yüzden ya(cid:3)amımızın ilk çeyre(cid:1)i sadece en mutlu olanı de(cid:1)il aynı zamanda en uzun olanıdır
da, böylelikle geride de daha çok anı bırakır ve herkesin, sırası geldi(cid:1)inde, sonraki iki
çeyrekten çok bu dönemden anlatacak (cid:3)eyi olacaktır. Hatta, yılın ilkbaharındaki gibi ya(cid:3)amın
ilkbaharında da, günler önce sıkıcı bir uzunlukta olacaklardır. Sonbaharlarda ise kısalırlar,
ama daha ne(cid:3)eli ve daha dura(cid:1)an geçerler.
Peki ama neden ya(cid:3)lılıkta, geride bırakılan ya(cid:3)am bu denli kısa görünür? Çünkü anısı kısa
olan ya(cid:3)ama kısa gözüyle bakılır. Ya(cid:3)amın anısından, önemsiz olan her (cid:3)ey ve ho(cid:3)
olmayanların ço(cid:1)u unutulmu(cid:3), bu yüzden geriye çok az (cid:3)ey kalmı(cid:3)tır. Çünkü, nasıl ki
zihnimiz genel olarak çok yetersizse belle(cid:1)imiz de öyledir: ö(cid:1)renilen üzerinde alı(cid:3)tırma
yapılmaz, geçmi(cid:3) olaylar üzerinde dü(cid:3)ünülmezse ikisi de yava(cid:3) yava(cid:3) unutulmu(cid:3)lu(cid:1)un
uçurumuna dü(cid:3)erler. Ama önemsiz (cid:3)ey-
216
lerin ve ço(cid:1)un ho(cid:3) olmayan (cid:3)eylerin de üzerinde dü(cid:3)ünmeyiz; oysa onları bellekte tutmak için
bunu yapmak gereklidir. Ama Önemsiz olan giderek daha da ço(cid:1)alır: çünkü ba(cid:3)langıçta
önemli görünen birçok (cid:3)ey sık sık ve ço(cid:1)un sonsuz sayıda yeniden kar(cid:3)ımıza çıktıkça yava(cid:3)
yava(cid:3) önemsizle(cid:3)ir; bu yüzden ilk yıllarımızı son yıllarımızdan daha iyi anımsarız. Ne denli
uzun ya(cid:3)arsak o denli az sayıda olay gözümüze önemli ya da üzerinde yeniden dü(cid:3)ünecek
denli Önemli görünür, oysa olaylar ancak böylelikle belle(cid:1)imizde yer edinebilirlerdi: bu
yüzden olup bittikten sonra hemen unutulurlar. Böylece zaman giderek daha az iz bırakarak
(cid:2)lerler. - Ayrıca, ho(cid:3) olmayan olaylar üzerinde dü(cid:3)ünmeyi sevmeyiz, gururumuzun incindi(cid:1)i
olaylar üzerinde dü(cid:3)ünmeyi ise hiç sevmeyiz, oysa ço(cid:1)un böyle bir durum söz konusudur;
çünkü kendi suçumuz olmadan çekti(cid:1)imiz acıların sayısı çok azdır. Bu yüzden, ho(cid:3) olmayan
çok (cid:3)ey de unutulur. Anılarımızı kısaltan ve malzemesinin uzunlu(cid:1)una oranla giderek daha da
kısaltan iki kayıp bunlardır. Geçmi(cid:3) yıllarımız, ya(cid:3)antılarıyla ve eylemleriyle, geminin
uzakla(cid:3)tı(cid:1)ı kıyıda, giderek küçülen, tanınmaz ve birbirinden ayırt edilemez hale gelen
nesneler gibidirler. Üstelik bellek ve dü(cid:3)lem ara sıra, ya(cid:3)amımızın çok önceden geçmi(cid:3) bîr
sahnesini sanki dün olmu(cid:3) gibi Öyle canlı bir biçimde gözümüzün önüne getirirler ki, bu
sahne bize çok yakınla(cid:3)ır. Bunun nedeni, (cid:3)imdi ile o zaman arasında geçen zamanın da aynı
biçimde gözümüzün önüne getirilmesinin olanaksızlı(cid:1)ıdır; zamana bir görüntü içinde
bakamayız ve ayrıca zaman içindeki olayların büyük ço(cid:1)unlu(cid:1)u unutulmu(cid:3)tur, ve onlardan
salt soyut bir bilgi, bir görünü(cid:3) de(cid:1)il yalın bir kavram kalmı(cid:3)tır. Bu yüzden, çoktandır
unutulmu(cid:3) olan, tek tek, bize çok yakın, sanki dün olmu(cid:3) gibi görünür, ama aradaki zaman
gözden yiter ve tüm ya(cid:3)am kavranılmaz bir kısalıkta görünür. Hatta zaman zaman, ya(cid:3)lılıkta
ge-
217
ride bıraktı(cid:1)ımız uzun geçmi(cid:3), ve böylelikle kaç ya(cid:3)ında oldu(cid:1)umuz, o anda bize adeta bir
masal gibi gelir; bunun asıi nedeni öncelikle hâlâ hep aynı zamanı, mevcut (cid:3)imdiki zamanı
görüyor olmamızdır. Bunun gibi, içsel olaylar da sonunda bizim varlı(cid:1)ımıza de(cid:1)il, görünü(cid:3)ü-
nün zaman içinde yer almasına ve (cid:3)imdiki zamanın nesne ile özne arasındaki temas noktası
olmasına dayanırlar. - Peki gençlikte, henüz önümüzde duran ya(cid:3)amı neden böyle uzun olarak
görürüz? Çünkü ya(cid:3)amı doldurdu(cid:1)umuz ve gerçekle(cid:3)tirilmeleri u(cid:1)runa Metu(cid:3)alem'in genç
ya(cid:3)ta öldü(cid:1)ü sınırsız umutlar için yer açmamız gerekir; sonra ya(cid:3)amın ölçütü olarak, geride
bıraktı(cid:1)ımız az sayıda yılı alırız, yeni olan her (cid:3)ey önemli göründü(cid:1)ünden ve bu yüzden hep
yeniden gözden geçirildi(cid:1)inden, yani bellekte sık sık yinelendiklerinden ve bellekte iz
bıraktıklarından bu yılların anılan hep zengin ve dolayısıyla uzundur.
Kimi zaman uzak bir yeri özledi(cid:1)imizi sanırız, oysa aslında yalnızca o sırada daha genç ve
daha taze oldu(cid:1)umuz için orada geçirdi(cid:1)imiz zamanı özlemekteyizdir. Böylece zaman, mekân
maskesi altında bizi yanıltır. Oraya yolculuk etti(cid:1)imizde, yanılsamanın farkına varırız. -
ileri bir ya(cid:3)a ula(cid:3)mak için, olmazsa olmaz ko(cid:3)ulu olu(cid:3)turan kusursuz bir bünyenin yanı sıra,
iki lambanın yanmasıyla açıklanabilecek iki yol vardır: birisi uzun süre yanar, çünkü az
miktarda gazya(cid:1)ı ve çok küçük bir fitille yanar; di(cid:1)eri ise çok kalın bir fitille ve çok
gazya(cid:1)ıyla yanar: gazya(cid:1)ı ya(cid:3)am enerjisidir, fitil bunun her tür ve biçimde tüketilmesidir.
Ya(cid:1)am enerjisi açısından, otuzaltıncı ya(cid:3)ımıza dek, faiz geliriyle ya(cid:3)ayanlara benzeriz: bugün
harcadı(cid:1)ımız yarın yine yerine konur. Ama ö ya(cid:3)tan itibaren, sermayesini yemeye ba(cid:3)layan
bir rantiyeye benzeriz. Ba(cid:3)langıçta durum pek fark edilmez: harcananın büyük bir bolü-
218
mü yeniden kendili(cid:1)inden geri gelir, küçük bir açık ise dikkate alınmaz. Ama bu açık yava(cid:3)
yava(cid:3) büyür, gözle görülür hale gelir, her gün giderek artar: gitgide açılır, ki(cid:3)i bugün dünden
daha yoksuldur, umudu ve huzuru kalmamı(cid:3)tır. Böylece, cisimlerin dü(cid:3)erken daha da
hızlanmaları gibi açılma giderek hızlanır - ta kî geride bir (cid:3)ey kalma-yıncaya kadar. Burada
kar(cid:3)ıla(cid:3)tırılan ya(cid:3)am enerjisinin ve mal varlı(cid:1)ının birlikte eriyip gitmeleri gerçekten trajik bir
durumdur: bu yüzden ya(cid:3)lılıkla birlikte mülk sevgisi de artar. - Buna kar(cid:3)ılık ya(cid:3)am enerjisi
açısından, ba(cid:3)larda, re(cid:3)it oluncaya dek ve bundan biraz sonrasında da faizlerinden sermayenin
üzerine biraz ekleyenlere benzeriz: harcanan geri geldi(cid:1)i gibi sermaye de artar. Yine kimi
zaman, dürüst bir vasinin özeni sayesinde, aynı zamanda parasal i(cid:3)lerde de durum aynıdır. Ah
mutlu gençlik! Ah hüzünlü ya(cid:3)lılık! - Bununla birlikte, gençlik enerjisi korunmalıdır.
Aristoteles, (PoHt. L. c. 5) olimpiyat (cid:3)ampiyonlarının ancak iki ya da üç kez erkek çocuk
olarak, bundan sonra da yeti(cid:3)kin bir erkek oldukları zaman kazandıklarına dikkat çekiyor; ön
alı(cid:3)tırma gerektiren genç ya(cid:3)taki çalı(cid:3)malarda güçler öyle tüketilir ki, daha sonra erkeklik
ça(cid:1)ında artık kalmazlar. Bu kas gücü için geçerli oldu(cid:1)u gibi tüm entelektüel ba(cid:3)arılarda dile
gelen sinir gücü açısından da geçerlidir: bu yüzden sera e(cid:1)itiminin meyveleri harika çocuklar,
büyüdüklerinde (cid:3)a(cid:3)kınlı(cid:1)a yol açarlar, daha sonra ise çok sıradan kafalar olurlar. Çok erken
ya(cid:3)ta eski dillerin ö(cid:1)renilmesine yönelik çaba bile birçok aydın kafanın daha sonra felce
u(cid:1)ramasının ve yargı gücünü yitirmesinin suçlusu olabilir. -
Hemen hemen her insanın karakterinin özellikle bir ya(cid:3)a uygun göründü(cid:1)ünü belirtmi(cid:3)tik:
böylece insan bu ya(cid:3)ta daha yararlı davranır. Kimi insanlar sevecen delikanlılardır ve sonra
bundan eser kalmaz; kimileri güçlü, eylemci adamlardır, ya(cid:3)lılık bunların tüm de-
219
(cid:1)erlerini çalar; kimileri de daha yumu(cid:3)ak, yani daha deneyimli ve daha serinkanlı oldukları
için ya(cid:3)lılık dönemlerinde en yararlıdırlar: Fransızlarda ço(cid:1)un durum böyledir. Bunun nedeni,
karakterin kendisinde gençli(cid:1)e, erkekli(cid:1)e ya da ya(cid:3)lılı(cid:1)a ili(cid:3)kin bir (cid:3)eylerin bulunması,
böylelikle o anki ya(cid:3)ın karakterle uyu(cid:3)ması ya da onu dengeleyici etkide bulunması olsa
gerektir.
Nasıl ki bir gemide yol alınırken ileri gidildi(cid:1)i ancak geriye bakıldı(cid:1)ında ve kıyıdaki
nesnelerin küçüldü(cid:1)ü görülünce anla(cid:3)ılıyorsa; (cid:2)nsan ya(cid:3)ının ve ya(cid:3)lanmasının farkına, giderek
daha üst ya(cid:3)lardaki ki(cid:3)ilerin kendisine genç görünmelerinden varabilir.
insanın gördü(cid:1)ü, yaptı(cid:1)ı ve ya(cid:3)adı(cid:1)ı her (cid:3)eyin ya(cid:3)landıkça zihinde nasıl ve neden daha az iz
bıraktı(cid:1)ı yukarıda irdelenmi(cid:3)ti. Bu anlamda yalnızca gençlikte tam bir bilinçlilik, ya(cid:3)lılıkta ise
yalnızca yarım bi-linçlilik içinde ya(cid:3)andı(cid:1)ı Öne sürülebilir. Ya(cid:3)landıkça daha az bilinçle
ya(cid:3)anır. Olaylar, bin kez görülmü(cid:3) olan bir sanat yapıtının hiçbir etkide bulunmaması gibi
hiçbir etkide bulunmadan geçip giderler: insan yapması gerekeni yapar ve sonra da onu yapıp
yapmadı(cid:1)ını bilmez. Yani ya(cid:3)am giderek daha bilinçsizle(cid:3)tikçe ve tam bir bilinçsizli(cid:1)e do(cid:1)ru
hızla yakla(cid:3)tıkça zamanın akı(cid:3)ı da daha hızlanacaktır. Çocuklukta tüm nesnelerin ve olayların
yeni olu(cid:3)u bilince her (cid:3)eyi getirir: bu yüzden gün sonsuz uzunluktadır. Aynı (cid:3)ey ba(cid:3)ımıza
yolculukta da gelir: bu yüzden yolculukta geçirdi(cid:1)imiz bir ay, evde geçirdi(cid:1)imiz dört aydan
daha uzun görünür gözümüze. (cid:4)eylerin yeni olu(cid:3)u, her iki durumda da, daha uzun görünen
zamanın ço(cid:1)un her ikisinde de gerçekten "uzun olması"nı, yani ya(cid:3)lılıkta ya da evde
oldu(cid:1)undan daha sıkıcı olmasını engellemez. Ama yava(cid:3) yava(cid:3), uzun süre aynı algılamalara
alı(cid:3)ıldı(cid:1)ında zihin öyle törpülenir, her (cid:3)ey zihin üzerinden giderek daha etkisiz bir biçimde
akar ki böylelikle günler giderek da-
220
ha önemsizle(cid:3)irler ve böylelikle daha da kısalırlar: erkek çocu(cid:1)un saatleri, ya(cid:3)lılı(cid:1)ın
günlerinden daha uzundur. Buna göre ya(cid:3)amımızın zamanı, a(cid:3)a(cid:1)ı do(cid:1)ru yuvarlanan bir
küreninki gibi hızlandırılmı(cid:3) bir devinimdir; ve nasıl ki dönen bir yuvarlak levhadaki her
nokta merkezden uzaklı(cid:1)ı ölçüsünde daha hızlı dönüyorsa, herkes (cid:2)çin de zaman, ya(cid:3)amının
ba(cid:3)langıç noktasından uzakla(cid:3)tı(cid:1)ı ölçüde, giderek daha hızlı akar. Buna uygun olarak, ruh
halimizin do(cid:1)rudan do(cid:1)ruya de(cid:1)erlendirilmesinde, bir yılın uzunlu(cid:1)unun bu yılın ya(cid:3)ımıza
bölünmesi sonucunda ortaya çıkan sayıyla ters orantılı oldu(cid:1)u kabul edilebilir: örne(cid:1)in yıl
ya(cid:3)ımızın be(cid:3)te biri kadar tutuyorsa, bize, onun salı ellide birini olu(cid:3)turdu(cid:1)u zamankinden on
kat daha uzun görünür. Zamanın hızındaki bu farklılı(cid:1)ın her ya(cid:3)taki ya(cid:3)amımızın her biçimi
üzerinde belirleyici bir etkisi vardır. Öncelikle çocukluk yıllarının, yakla(cid:3)ık onbe(cid:3) yılı
kapsıyor olsa bile, ya(cid:3)amın en uzun ve bu yüzden hakkında en zengin anıların bulundu(cid:1)u
süresi olmasına etki eder; sonra bu yıllarda can sıkıntısına ya(cid:3)lılık yıllarının tersi bir oranda
maruz kalmamıza etki eder: çocuklar, ister oyunla ister çalı(cid:3)mayla olsun sürekli oyalanmak
isterler; yapacak bir (cid:3)eyleri olmadı(cid:1)ında hemen dayanılmaz bir can sıkıntısına kapılırlar.
Gençler de can sıkıntısına çok maruz kalırlar ve doldurmadıkları saatlere üzüntüyle bakarlar.
Erkeklik ça(cid:1)ında can sıkıntısı giderek daha da azalır: ya(cid:3)lılar için zaman hep kısadır ve günler
birer ok gibi geçip giderler. Ya(cid:3)lanmı(cid:3) sı(cid:1)ırlardan de(cid:1)il insanlardan söz etti(cid:1)im anla(cid:3)ılıyor.
Zamanın akı(cid:3)ının bu hızlanı(cid:3)ıyla birlikte sonraki yıllarda ço(cid:1)un can sıkıntısı da ortadan
kalkar, öte yandan acı veren tutkular da söner; sa(cid:1)lık yerinde oldu(cid:1)u sürece, bir bütün olarak
ya(cid:3)amın yükü ya(cid:3)lılıkta gerçekten gençlikte oldu(cid:1)undan daha azdır: bu yüzden ileri ya(cid:3)ların
zayıflı(cid:1)ının ve sorunlarının ba(cid:3)ladı(cid:1)ı yıllardan önceki yulara "en iyi yıllar" deni-
221
lir. Huzurumuz açısından gerçekten de öyle olmalıdırlar: buna kar(cid:3)ılık, her (cid:3)eyin etki bıraktı(cid:1)ı
ve her (cid:3)eyin canlı bir biçimde bilince girdi(cid:1)i gençlik yıllarının zihin için verimli bir zaman,
zihnin çiçekler açan ilkbaharı olma avantajı vardır. Çünkü derin hakikatler önceden
hesaplanamazlar, ancak görülebilirler, yani onlara ili(cid:3)kin ilk bilgiler dolaysız bilgilerdir ve o
anki etki sonucunda ortaya çıkmı(cid:3)lardır: buna göre ancak o anki etki güçlü, canlı ve derin ise
ortaya çıkabilir. Bu açıdan, her (cid:3)ey gençlik yıllarının de(cid:1)erlendirilmesine ba(cid:1)lıdır. Sonraki
yularda daha çok ötekiler üzerinde, yani dünya üzerinde etkili olabiliriz, çünkü kendimizi
tamamlamı(cid:3) ve kapatmı(cid:3)ızdır ve artık etkilere açık de(cid:1)ilizdir: dünya bizim üzerimizde daha az
etkide bulunur. Bu yüzden sonraki yıllar etkinlik ve ba(cid:3)arı yıllarıyken, gençlik yılları ilk
kavrayı(cid:3) ve bilgi yıllarıdır. Gençlikte bakma, ya(cid:3)lılıkta dü(cid:3)ünme egemendir: bu yüzden
gençlik (cid:3)iir sanatının, ya(cid:3)lılık daha çok felsefenin zamanıdır. Pratik olarak da insan, gençlikte
kendisini sadece baktı(cid:1)ı (cid:3)eyin ve onun bıraktı(cid:1)ı etkinin, ya(cid:3)lılıkta ise yalnızca dü(cid:3)ünmenin
belirlemesine izin verir. Bunun bir nedeni, ya(cid:3)lılıkta görülecek olaylarla yeterince sayıda
kar(cid:3)ıla(cid:3)ılmı(cid:3) olması ve bunların tam anlamlarını, kapsamlarını ve itibarlarını vermek ve aynı
zamanda görmenin etkisini, alı(cid:3)kanlık yoluyla ılımlıla(cid:3)tırmak amacıyla kavramların altına
yerle(cid:3)tirilmi(cid:3) olmalarıdır. Buna kar(cid:3)ılık gençlikte, özellikle de canlı ve hayal gücü geni(cid:3)
kafalarda, görülür olanın ve böylelikle (cid:3)eylerin dı(cid:3) yüzeylerinin etkisi öyle a(cid:1)ır basar ki,
gençler dünyayı bir resim gibi görürler; bu yüzden esas olarak (cid:3)eylerin biçimleni(cid:3)leriyle ve iç-
sel durumlarının ne oldu(cid:1)uyla ilgilenmekten çok nasıl davrandıkla-nyla ilgilenirler. Gençlerin
ki(cid:3)isel kibirlili(cid:1)i ve süslenme dü(cid:3)künlü(cid:1)ü bile bunu gösterir.
Zihinsel güçlerin büyük enerjisi ve en yüksek gerilimi hiç ku(cid:3)ku-
222
süz gençlikte, en geç otuzbe(cid:3)inci ya(cid:3)a kadar gerçekle(cid:3)ir: o ya(cid:3)tan sonra, çok yava(cid:3) da olsa
azalır. Yine de sonraki yıllarda, ya(cid:3)lılıkta bile, bunun zihinsel telafisi eksik de(cid:1)ildir. Deneyim
ve bilgililik aslında ancak (cid:3)imdi zenginle(cid:3)mi(cid:3)lerdir: insanın, (cid:3)eyleri tüm yönleriyle ince-
lemeye ve dü(cid:3)ünmeye zamanı ve fırsatı olmu(cid:3)tur, her (cid:3)eyi her (cid:3)eyle bir araya getirmi(cid:3) ve
temas noktalarını ve ba(cid:1)lantı unsurlarını bulmu(cid:3)tur; böylelikle ancak (cid:3)imdi onları tam
ba(cid:1)lamları içinde anlar. Her (cid:3)ey aydınlanmı(cid:3)tır. Bu yüzden insan, gençlik yıllarından beri bil-
di(cid:1)i (cid:3)eyi bile daha ayrıntılı olarak bilir; çünkü her kavram (cid:2)çin daha çok kanıt vardır elinin
altında. Gençlikte bilindi(cid:1)ine inanılan (cid:3)ey, ya(cid:3)lılıkta gerçekten bilinir; ayrıca ya(cid:3)lılıkta daha
çok ve tüm yönleriyle dü(cid:3)ünülmü(cid:3) ve böylelikle aslında bütünüyle birbiriyle ba(cid:1)lantılı
bilgilere sahip olunur; gençlikte ise bilgimiz sürekli bo(cid:3)luklar içeren ve bölük pörçük bir
bilgidir. Ancak ya(cid:1)lanan birisi ya(cid:3)am hakkında tam ve uygun bir tasarıma sahip olur, ya(cid:3)amı
bütünlü(cid:1)ü ve do(cid:1)al akı(cid:3)ı içinde, ama özellikle ötekiler gibi salt giri(cid:3) yönünden de(cid:1)il aynı
zamanda çıkı(cid:3) yönünden de görür, böylelikle özellikle ya(cid:3)amın hiçli(cid:1)ini bütünüyle tanır; oysa
ötekiler sürekli, ya(cid:3)amın asıl yönünün henüz gelmedi(cid:1)i kuruntusuna kapılmı(cid:3)lardır. Buna
kar(cid:3)ılık, gençlikte daha çok yaratı vardır; bu yüzden bilinen az (cid:3)ey, aslında olduklarından
daha çok (cid:3)eye dönü(cid:3)türülür: ama ya(cid:3)lılıkta daha çok yargı, nüfuz etme ve titizlik vardır, insan
kendine Özgü bilgilerin, kendi özgün temel görü(cid:3)lerinin, yani seçkin bir kafanın dünyaya
hediye edece(cid:1)i (cid:3)eyin temel malzemesini daha gençli(cid:1)inde toplamı(cid:3)tır: ama ancak ileri
ya(cid:3)larında, bu malzemenin ustası olur. Buna uygun olarak, büyük yazarların ba(cid:3)yapıtlarını
ço(cid:1)unlukla ellinci ya(cid:3)ları dolayında yazmı(cid:3) olduklarını görürüz. Yine de, bilgi a(cid:1)acının
kökleri gençliktedir; meyveleri ise ancak tepedeki dallar ta(cid:3)ır. Ama nasıl ki, kendisini önceki
223
ça(cid:1)lardan daha bilge sanan her tarihsel dönem öncekilerden daha za-vallıysa, insanların
ya(cid:3)larında da durum aynıdır: ikisi de yanılmaktadırlar. Zihinsel güçlerimizin ve bilgimizin de
gün be gün arttı(cid:1)ı bedensel geli(cid:3)me yıllarında, bugün dünü küçük görmeye alı(cid:3)ır. Bu alı(cid:3)-
kanlık kok salar ve zihinsel güçlerin azalmaya ba(cid:3)lamasından sonra bugünün düne daha çok
saygıyla bakması gereken günlerde de sürer; bu yüzden gençlik yıllarımızın hem ba(cid:3)arılarını
hem de yargılarını ço(cid:1)un küçümseriz.
Genel olarak, insanın karakteri ya da yüre(cid:1)i gibi zihninin ve kafasının da, temel özellikleri
açısından do(cid:1)u(cid:3)tan gelmi(cid:3) olmasına kar(cid:3)ın asla onlar gibi de(cid:1)i(cid:3)tirilemez olmadı(cid:1)ını, üstelik
kimi de(cid:1)i(cid:3)iklikler geçirdi(cid:1)ini, hatta bu de(cid:1)i(cid:3)ikliklerin düzenli olarak ortaya çıktı(cid:1)ını belirtmek
gerekir: bu de(cid:1)i(cid:3)iklikler bir bakıma zihnin fiziksel bir temelinin olmasına, bir bakıma da
empirik bir malzemesinin bulunmasına dayanırlar. Bu yüzden zihnin gücü yava(cid:3) yava(cid:3) doruk
noktasına ula(cid:3)ır ve sonra yava(cid:3) yava(cid:3) embesilli(cid:1)e kadar dü(cid:3)er. Ama burada, tüm bu güçleri
çalı(cid:3)tıran ve etkinlik içinde tutan malzeme, yani dü(cid:3)üncenin ve bilmenin içeri(cid:1)i deneyim,
bilgiler, alı(cid:3)tırma ve böylelikle kavrayı(cid:3)ın kusursuzlu(cid:1)u, her (cid:3)eyi yok eden kesin zayıflı(cid:1)ın
ortaya çıkı(cid:3)ına dek sürekli artan bir büyüklüktür. Bunlar, insanlarda, bir yandan kesinlikle
de(cid:1)i(cid:3)mez ve öte yandan düzenli bir biçimde de(cid:1)i(cid:3)en olmak üzere ikili ve birbirine zıt bir
biçimde vardır; de(cid:1)i(cid:3)en biçimleri çe(cid:3)itli ya(cid:3)lardaki görünümlerinin ve geçerliliklerinin
farklılı(cid:1)ını açıklar.
Bir ba(cid:3)ka anlamda, ya(cid:3)amımızın ilk kırk yılı bize metni sunar, sonraki otuz yıl bu metnin
yorumunu, hakiki anlamını ve ba(cid:1)lamını verir, bu metnin ahlakını ve tüm inceliklerini de
ancak hakkıyla anlamamızı sa(cid:1)lar.
224
Ya(cid:3)amımızın sonuna do(cid:1)ru ise, bir maskeli balonun sonlarında maskelerin artık çıkarıldı(cid:1)ı
ana benzer bir durum ortaya çıkar. (cid:4)imdi artık, ya(cid:3)amımız boyunca ili(cid:3)kimiz olan ki(cid:3)ilerin
gerçek yüzlerini görürüz. Çünkü karakterler gün yüzüne çıkmı(cid:3), eylemler meyvelerini vermi(cid:3),
ba(cid:3)arılar hak ettikleri de(cid:1)eri bulmu(cid:3) ve tüm yanıltıcı görüntüler da(cid:1)ılmı(cid:3)tır. Elbette tüm
bunlar için zaman gerekmi(cid:3)tir. - Ama asıl tuhaf olanı, (cid:2)nsanın kendi kendisini, kendi
hedeflerini ve amaçlarını bile, özellikle de dünyaya ve ba(cid:3)kalarına kar(cid:3)ı ili(cid:3)kisini esas olarak
ancak ya(cid:3)amının sonuna do(cid:1)ru tanıması ve anlamasıdır. Gerçi bu sırada, her zaman olmasa
bile ço(cid:1)u zaman, insan daha önce zannetti(cid:1)inden daha a(cid:3)a(cid:1)ıda bir yeri uygun görür kendisine;
oysa, dünyanın alçaklı(cid:1)ı hakkında yeterince dü(cid:3)ünemedi(cid:1)i ve bu yüzden kendi hedefini
dünyadan daha yüksekte tuttu(cid:1)u için bazen daha da yüksek bir yer ayırmı(cid:3)tır. Bu arada nasıl
bir yerde oldu(cid:1)unu ö(cid:1)renir. -
Gençlik ya(cid:3)amın mutlu dönemi, ya(cid:3)lılık ise hazin dönemi olarak adlandırılır. Tutkular
mutluluk verseydiler bu do(cid:1)ru olabilirdi. Gençlik tutkular tarafından oraya buraya çekilir, çok
az ne(cid:3)eyle ve fazlasıyla eziyetle. So(cid:1)uk ya(cid:3)lılı(cid:1)ı rahat bırakırlar ve hemen ya(cid:3)lılık da hemen
iç dünyaya yönelik bir çehreye bürünür: çünkü bilgi özgür-le(cid:3)ir ve a(cid:1)ır basar. (cid:2)mdi, bilgi
kendinde acısız oldu(cid:1)undan bilinçte ne çok bilgi hükmederse de o denli mutlu olur.
Tutkuların mutluluk veremeyeceklerini ve bu yüzden, kimi hazlardan yoksun olan ya(cid:3)lılı(cid:1)ın
yakınılacak bir durum olmadı(cid:1)ını kavramak için tüm nazların negatif, acının ise pozitif
oldu(cid:1)u dü(cid:3)ünmek yeter. Çünkü her türlü haz ' yalnızca bir gereksinimin doyurulmasıdır:
ya(cid:3)lılıkla, her türlü gereksinim de ortadan kalktı(cid:1)ı için, insanın yemekten sonra daha fazla yi-
yememesi ya da uykusunu aldıktan sonra uyanık kalması yüzünden yakınmaması gibi bundan
da yakınmamak gerekir. Platon (Devlet'in
225
giri(cid:3)inde) ya(cid:3)lılık dönemini, o zamana dek aralıksız rahatsızlık veren cinsel dürtüden sonunda
kurtulundu(cid:1)undan ötürü mutlu bir dönem olarak göstererek çok do(cid:1)ru bir de(cid:1)erlendirme
yapıyor. Hatta, sürekli dü(cid:3)kün oldu(cid:1)u cinsel dününün ya da (cid:3)eytanın etkisi altında kaldı(cid:1)ı
sürece, bu dürtünün üretti(cid:1)i çok çe(cid:3)itli ve sonsuz heveslerin ve bu heveslerden kaynaklanan
heyecanların insanda sürekli yumu(cid:3)ak bir çılgınlı(cid:1)ı sürdürdükleri bile söylenebilir; bu yüzden
insan ancak bu dürtünün sönmesinden sonra bütünüyle akıllı olacaktır. Ama, genel olarak ve
tüm bireysel ko(cid:3)ullar ve durumlar bir yana bırakılırsa, belirli bir melankoli ve hüznün
gençli(cid:1)e, belirli bir ne(cid:3)eliligin ise ya(cid:3)lılı(cid:1)a özgü oldu(cid:1)u kesindir: bunun nedeni gençli(cid:1)in
henüz kendisine kolay kolay bir saat bile rahat vermeyen ve aynı zamanda insanın ba(cid:3)ına
gelen ya onu tehdit eden hemen hemen her türlü belanın do(cid:1)rudan ya da dolaysız sahibi olan
söz konusu (cid:3)eytanın emrinde, hatta angarya hizmetinde olmasından ba(cid:3)ka bir (cid:3)ey de(cid:1)ildir:
ama ya(cid:3)lılık, uzun süredir ta(cid:3)ıdı(cid:1)ı bir zincirden kurtulmu(cid:3) olmanın ve (cid:3)imdi özgürce
Description:Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar. Apfıorismetı zur sayesinde yararlı olanın hizmetindedir; Vesta [sunak ve ocak ateşi tanrıçası, -ç.n.] sayesinde.