Aile Yazıları I Temel Kavramlar, Yapı ve Tarihî Süreç T.C. BAŞBAKANLIK AİLE ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI Temel Kavramlar Yapı ve Tarihî Süreç Derleyen Beylü Dikeçligil Ahmet Çiğdem ANKARA 1991 T.C. BAŞBAKANLIK AÎLE ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI Genel Yayın No : 5 Seri ; Bilim-5/1 ISBN : 975-19-0433-1 Tashih : C. Doğan, E. Özensel, E. Özdemir, S. Güneş, A.R. Kalaycı Dizgi ve Baskı : Yücel Ofset - 341 95 96 - ANKARA S U N U Ş Yaşadığı coğrafyaların genişlik ve farklılığının verdiği bir imkânla, çeşitli sosyo-kültürel yapılarla yüz yüze gelmek ve bu vesile ile kendisini, tekrar tekrar test etmek imkânını bulan Türk toplumu; yirminci yüzyılda, iletişim araçlarının dünyayı küçülttüğü bu tarih diliminde yeni bir süreci yaşıyor. Tarihin çoğu devirlerinde her toplum, kültür ve dinle komplekssiz ilişki ve temas geliştirebilen bu toplumun, bu yeni süreci de sağlıklı sonuçlara ulaşmak bakımından bir şans olarak değerlendireceği kanaatindeyiz. Ne var ki, kültürü ve düşünceyi "sözlü ileşime" indirgeyen bir gele- neğin günümüzde derinden hissedilen zaafının hâlâ mahkûmu bulunuyo- ruz. "Şifahî kültüre" ve geleneğe kendisini bu derece teslim eden bir toplu- mun ve aydının, bilim hayatında sağlanması gereken birikim de o derece zor oluyor. Bu açıdan üretilmiş her bilgi, ortak bir havuzda toplanmak ye- rine, kendi şartlarının dar atmosferine mahkûm kalıyor ve zamanla kaybo- lup gidiyor. Üniversitelerimizin sosyal bilim dallarında görevli hocalar bi- lirler: aynı alanda ve birbirlerinin tekrarı sayılabilecek yüksek lisans tezleri ve hatta doktora çalışmaları az değildir. Farklı üniversitelerimiz bile, çoğu zaman, birbirinin eşzamanlı faaliyetlerinden haberdar olamayabiliyorlar. Yüzyılımızın karakteristiğine aykırı düşen bu iletişimsizlik ve bilimsel bilginin ortak havuzlar oluşturamaması gerçeği, ülkemiz adına büyük zaman, enerji ve hatta maddî kaynak israfına yol açmaktadır. Bu gerçekleri göz önünde bulunduran Başbakanlık Aile Araştırma Ku- rumu, bir toplumun indirgenebileceği en küçük ve temel sosyal kurumu olan "aile" den yola çıkarak, ve bu temel birimin açılımlanyla orantılı ola- rak, çeşitli sosyal bilim dallarıyla disiplinler arası faaliyetler gerçekleştir- mektedir. Bunun içindir ki, bu alanda üretilmiş her türlü bilginin, araştırma ve inceleme sonuçlarının, alternatif görüşlerin bir araya getirilmesi yoluna giriyoruz. Buna Aile Araştırma Kurumu olarak, öncelikle biz ihtiyaç duyuyoruz. İhtiyacını duyduğumuz bu nevi çalışmalar, aynı zamanda çeşitli sosyal bilim çevrelerinin de arzusu olarak gerçekleşiyor, bu türden ortak ihtiyaçlar; ortak çalışmaları gerektirecek, mesaîleri birleştirmeyi zaruri hale getirecektir. Ne yazık ki ülkemizde, fen ve mühendislik bilimlerine karşılık, sosyal bilimlere ilişkin olarak geliştirilen araştırma projeleri teşvik ve destekten o nisbette mahrum bırakılmaktadır. Öteki bilim dallarına karşılık, sosyal bi- limlerin böylesi teşvik ve destek tedbirlerinin dışında tutulması, Türk sos- yal bilim temsilcileri adına büyük bir talihsizlik teşkil etmektedir. Ayrıca "icra" ile sosyal bilim alanları arasındaki ilişki azlığı, kamu idarelerini, ih- tiyacını duyduğu sağlıklı verilerden ve bilimin kendilerine sağlayacağı perspektiflerden yoksun kılarken, iç konjonktürün inişli çıkışlı atmosferinde onları kılavuzsuz da bırakabilmektedir. Bunun ötesinde, sosyal politikaların üretilmesi ve realizesi sırasında bu bilim çevrelerinin dışlandığı, görüşlerine müracaat edilmediği biçimindeki kanaatler de, bu kesitlerde derin moral kayıplarına ve fonksiyonsuzluk hislerine yol açmaktadır. Halbuki günümüzde araştırma faaliyetleri geniş ekip ve organizasyon- ları ve büyük maddî finansmanları gerektirir olmuştur. Bu arada sosyo- kültürel problemlerin yaygınlığı karşısında ortak teşhislere ve sonuçlara ulaşabilmek, kamu idarelerinin ihtiyacını derinden hissettiği sağlıklı veriler üretmek, realize edilebilir teklifler oluşturmak, disiplinler arası çalışmaları ve ortak projeleri zorunlu hale getiriyor. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu bu bakımdan, Türk sosyal bilim çevreleri ile icra arasında oluşturulacak sağlıklı ilişkilerin merkezinde yer almaktadır. Onun içindir ki kurumumuz, hem üretilmiş bilimsel bilginin derlenip tasnif edilmesi, hem de toplumun derinden yaşadığı yaygın prob- lem alanlara yönelik her türlü araştırma projelerine açık bulunmaktadır. Bu anlamıyla Aile Araştırma Kurumu, ülkemizde boşluğu derinden his- sedilen aile odaklı sosyal araştırmaların merkezi olmaya doğru gidiyor. Kurumda yapılan bilgi üretmeye yönelik çalışmalarla; ülkemizde bir yan- dan aileye ulaştırılan hizmetlerin envanteri çıkarılırken, bir yandan da eli- nizdeki çalışmada olduğu gibi, üniversitelerimizde gerçekleştirilen ve çoğunun aranılıp bulunması mümkün olmayan bu tür materyallerin derle- nip tasnif edilmesi biçimindeki faaliyetler de eksiksiz devam etmektedir. Aile Yanlan 1928'den bu yana üniversitelerin çeşitli bölümlerinde yayınlanmış, aileye ilişkin bilimsel makalelerin bütününün fişlenmesini, yeni baştan gözden geçirilerek tasnif edilmesini gerekli kılmıştır. Takdir edersiniz ki otuz civarındaki üniversitenin -özellikle Dar'ül Fünûn'un lağvından bu tarafa- bütün yayınlarının bu açıdan gözden geçirilerek tasnifi hem zaman, hem de ekip itibariyle kolay bir hadise olmasa gerektir. Bu açıdan Aile Yazılan sadece bir derleme çalışması olmayıp, gerçek anlamıyla büyük bir "külliyat" oluşturmaktadır. Yapılan çalışmanın bütün çevrelerce ilgiyle karşılanması, aranılıp sorulması, onun, aynı zamanda bütün sosyal bilim muhitlerinin kaynak kitapları arasına girdiğini göstermektedir. Dr. Necmettin TURÎNAY Aile Araştırma Kurumu Başkanı G Î R Î Ş Aile Yazılan, yeni haflerin kabulünden günümüze kadar Türkiye'de çeşitli sosyal bilim dallan mensuplannın aile olgusu çerçevesinde yayınlamış bulunduklan makaleleri derlemek suretiyle bu konuda bilimsel bilgi birikimine katkıda bulunmak amacıyla ha- zırlanmıştır. Aile Araştırma Kurumu ile birlikte aile konusunun Türkiye gündemine girmesi iki açıdan önem taşımaktadır. Birincisi, bütün fonksiyonlarına rağmen ülkemizde ekonomik boyutun arkasına itilmiş sosyo-kültürel boyutun öneminin anlaşılmaya başlanmış ol- masıdır, ikinci husus ise, bütünüyle destek görmeyen sosyal araştırmalara aile bazında bile olsa bir Araştırma Kurumu aracılığı ile imkân açılmış olmasıdır. Birbirini tamam- layan bu iki hususun hangi yaklaşımda olursa olsun Türkiye gerçeğine yönelmiş olan sosyal bilimciler için önemli ipuçlan taşıdığını da belirtmeden geçemeyiz. Türkiye'nin değişme sürecinde, gelişmekte olan ülkelere sunulan kalkınma ya da ge- lişme modelleri çerçevesinde iktisadî boyuta öncelik verilegelmiştir. Bu anlayışa paralel olarak sosyo-kültürel boyut, hatta ekonominin iç dinamikleri yani iktisadî zihniyetteki anlam dünyası bile neredeyse yok sayılagelmiştir. Toplumu anlamada, problemlerin teşhis ve çözümünde, sayılar ve paralarla ifade edilebilen gerçekliğin maddî boyutu, sanki anahtar kelime olmuştur. Oysa teorik ve metodolojik yaklaşımını tek faktörle sınırlandı- rmayan her sosyal bilimcinin, yaklaşımı ne olursa olsun ortak gerçeği, ekonomi, nüfus, din, dil, ırk ve benzeri faktörlerden birine ağırlık vermenin sonuçta problemin teşhis ve çözümünü sağlamak şöyle dursun, yeni problemler doğuracağıdır. Batı toplumların maddî kültürünü büyük bir tutkuyla eşzamanlı olarak izlemeye çalışan, ancak, kognitif (bilişsel) kültür ve normatif (yazılı ve yazısız kurallar) kültürdeki değişmeleri geciken modalarla parça - buçuk takip eden toplumumuzda, sosyal bilimcinin görevi daha bir zor, sorumluluğu daha bir fazladır. Kültürün bu üç boyutuna eşzamanlı işleyiş kazandıracak ve böylece taklitten yaratı- cılığa geçişi hızlandıracak araştırmalar, sosyal bilimcilerin gayretleriyle gerçekleşebilir. Güçlü ve sağlıklı olmak isteyen her toplum gibi Türk toplumu da varoluş şartlarını ye- niden yaratmak, korumak ve geliştirmek zorundadır. Türk toplumu varolacaksa bu, kendi varoluş şartlarını her düzeyde yeniden üretmekten geçer. Türkiye'ye özgü farklı yaklaşımları içeren bir sosyal bilim geleneğinin kuru- labilmesinin şartı da budur. Teorik ve metodolojik yaklaşımlarının şahsî ya da ideolojik sıkıntılar içinde boğul- masını istemeyen sosyal bilimciler arasında kurulacak bir ortam, bu üretimin temel şart- larından biri olarak görülmektedir. Şimdilik yedi cilde ulaşan bu derlemeler, Türk sosyal bilimcilerine hiç olmazsa aile konusunda tümüyle olmasa bile mevcut bilgi birikiminin büyük bir kısmını sergilemeyi amaçlamıştır. Bir araştırma, bilim dalı, konusu ve metodu ne olursa olsun fonksiyonunu, bilimsel bilgi birikim sürecindeki yeri ile tamamlar. Bir kültür de bilimsel bilgi, sistematik biri- kim özelliğini taşıyorsa çoğalarak kuşaklara aktarılıyor demektir. Bilimde paradigma değişikliklerine yol açan sıçramalar bile eleştirel birikim sürecinde meydana gelir. Bu son cümlemizin bilimsel bilginin büyümesi konusunda Popper'in "eleştirel birikim" kavramı ile Kuhn'un "sıçrama" kavramının sentezi olduğu açıktır. Ne var ki, bilimin ge- lişmesi konusundaki bu önermenin ülkemizde olgusal karşılığına baktığımızda, gerçek- leşmediğini görmekteyiz. Değil yeni bir paradigmanın yaratılması veya eleştirel diyalog, mevcut bilgi birikiminden bile yeterince haberdar olmayış sözkonusudur. Sosyo-kültürel yapımızı anlamaya yönelik bilimsel bilgi birikimini sağlayacak ve aktaracak akademik faaliyet müesseselerimiz ferdi gayretlerle yaşatılmaya çalışılagelmiş-tir. Ekolleşmiş yaklaşımların bulunmayışı hiç de yadırgatıcı değildir. Ülkemizde özellikle sosyal bilimlerin seyir defterini, bilim sosyolojisine bırakarak bu ferdi gayretlerin, değil disiplinler arası, bir disiplin içinde bile eleştirel diyalogu ve bilgi iletişimini kurmaya yetmediğini ifade edebiliriz. Önce sosyal bilimciler farklı yaklaşımların zaten mevcut olacağı gerçeğinin bilincine ve hoşgörüsüne sahip olmalı, sonra aralarında politika ve basının biçimlendirdiği prim kazandırmaya yönelik, şahsileştirici ve yıkıcı eleştiri anlayışını aşan bilimsel eleştiri or- tamını yaratacak seviyeli diyaloglar kurmalıdırlar ki, araştırma ve bulguların uygulan- ması, yani bilim ve politika arasında sağlıklı ilişkiler kurulabilsin. Ülkemizde her alanda suret-i haktan görünerek kendisinden başka herkesi kontrol etme isteğinin demokratik anlayışın en büyük düşmanı olduğunun sergilenebilmesi, ancak kontrol yanılgısına düş- meden yapılacak doğrudan iletişim ortamı ile mümkündür. "Yaklaşımı ne olursa olsun farklılıklar arasındaki diyalogun çağdaş organizasyonu yaratacağı" gerçeğini bilmek ve söylenenin ötesinde gerçekleştirmeye çalışmak önemlidir. Bu derleme hazırlanırken birbirini tamamlayan iki hareket noktasından yola çıkıl- mıştır. Aile konusunda mevcut birikimin mümkün olduğu kadar toparlanmasına çalışı- lırken farklı sosyal bilim dallan ve farklı yaklaşımlara yer verilmesi esas alınmıştır. Sosyo-kültürel olgular dünyası, kısaca hayatın kendisi öylesine çok boyutlu bir içiçeliğe sahiptir ki, hem farklı sosyal bilim dallarının hem de bir sosyal bilim dalında çeşitli teorik açıklamaların varlığı kaçınılmaz olmuştur. Kişiler arasında en yakın ve yoğun ilişkiler ağı olan ailenin ise, disiplinler arasında özel bir konumu vardır. Aile hem bir kurum, hem de bir gruptur. Ailenin iç süreçleri öncelikle psikoloji, sosyal psi- koloji, mikro sosyoloji, eğitim ve sağlık bilimleri, halk bilimi, sosyal antropoloji ve felsefenin alanına; dış süreçleri ise tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, iktisat, sosyal antro- poloji, eğitim ve sağlık bilimleri, sosyal psikoloji ve felsefenin alanına girer. Geniş bir zaman diliminde çeşitli sosyal bilim dallan ve farklı yaklaşımları kapsa- ması nedeniyle Aile Yazdan'nda, derlemelerin alışılagelmiş düzeni kurulamadı. Bilindiği gibi derlemelerde genellikle iki yol izlenmektedir. Birincisinde, önceden belirlenmiş bir konu için birbirini tamamlayan alt başlıklarla bir bütün oluşturulur. Bu hareket nokta- sından yola çıkıldığında ya bu çerçevedeki eserler toplanır ya da araştırıcılar tarafından özel olarak derleme için yazılır, ikincisinde ise altbaşlıklar bir bütün oluşturmayacak ölçüde dağınık olduğu zaman iç düzen yazar soyadına göre kurulur. Objektif sıralama bu şekilde sağlanmaktadır. Aile Yazılan'nda ise bu konudaki birikimin araştırıcılara sunularak gündeme aktarıl- ması amacıyla, önce makaleler gün ışığına çıkarıldı. Sonra eserler incelenirken ana başlıklar, tabiî akış içinde oluşturuldu. Belirli bir disiplin ve belirli bir yaklaşım esas alınmadığı için her ciltteki makaleler arasında bütünsel bir organik bağın kurulması mümkün olmadığından, her bir makalenin ana başlıkla bağı esas alındı. Yedi cilt ortaya çıktıktan sonra, alışılagelmiş ikinci iç düzen olarak yazar soyadları sıralaması kullanıla- bilirdi. Ancak yazıların yayın tarihine göre kronolojik sıra tercih edildi. Böylece hem yılların getirdiği birikim izlenebilecek, hem de yıllar arasındaki boşluklar zihinlerde bazı sorulara yol açabilecekti. Muhtemel sorulardan ilki derlemeyi zengin- leştirici bir soru olabilir; "Acaba kronolojik sıralamadaki bu zaman aralığı bazı makele-lerin gözden kaçmasından mı kaynaklandı?" Bu tür bir sorunun cevabı bizleri memnun edecektir. Böyle bir soru-cevap daha sonraki baskıların zenginleştirilmesine yol açacaktır, ikinci soruyu ise birincisi gibi formüle etmek imkânsızdır. Zira kişinin birikimi ve yaklaşımına göre oluşacak sorulardır. Türkiye'de sosyal bilimlerin gelişimi konusu, sadece sosyal bilim tarihi değil, bilim sosyolojisi ya da bilim psikolojisi açısından yaklaşan bir sosyal bilimcilerin çeşitli hipotezlerini sınayıcı nitelikte sorular olabildiği gibi henüz hipotez haline gelmemiş sezgisel ön tahmin (hunch)lerin oluşmasına yol açacak sorular da olabilir. Şimdilik yedi cilde ulaşan ve belirli zaman diliminde yayını tamamlanacak olan Aile Yazıları'nın başlıklarını şöyle sırayalabiliriz. AİLE YAZILARI 1. TEMEL KAVRAMLAR, YAPI ve TARÎHÎ SÜREÇ AÎLE YAZILARI 2. KÜLTÜREL DEĞERLER ve SOSYAL DEĞİŞME AİLE YAZILARI 3. BİREY, KlŞÎLÎK VE TOPLUM AİLE YAZILARI 4. EVLİLİK KURUMU ve iLlŞKÎLERl AİLE YAZILARI 5. AİLE ve KADIN AİLE YAZILARI 6. NÜFUS ve AİLE PLANLAMASI AİLE YAZILARI 7. AİLE HAYATINI KUŞATAN İÇ ve DIŞ MEKÂNLAR Önceki paragrafın başında Aile Yazıları'nın yedi cilde ulaştığını ifade ederken 'şimdi- lik' kaydını koymamızın sebebi, başka konularda da mevcut birikimin sergilenmesine duyulan ihtiyaçtır. Sözgelimi "Aile ve Çocuk", "Aile ve Genç" gibi konulardaki maka- leler derlenebilir. Aynı şekilde "Yurt Dışında işçi Aileleri" konusunda telif ve tercüme makalelerden oluşan veya "Aile ve Hukuk" gibi önemli konuyu kapsayan başka ciltler de hazırlanabilir. Bütün bunlardan sözederken aile konusunda Türk Sosyal Bilimler Der-neği'nin yayınlamış bulunduğu derlemelerin önemine de işaret etmek gerekir. Derleme grubu olarak Ahmet Çiğdem, Belma Tokuroğlu ve Feryal Aksoy ile birlikte gerçekleştirdiğimiz ortak gayretlerin sonucu bu çalışma yedi cilde ulaşabilmiştir. Bu yorucu çalışmayı içten katılımları ile kolaylaştıran derleme grubuna teşekkür ederken, Ahmet Çiğdem'in konu başlıklarının oluşturulması bir yana sayısız geliştirici katk- ılarını ifade etmeden geçemeyiz. Yedi cildin belirlenmesinden sonra her bir cildin son oluşum safhasında AAK Araştı- rma Dairesi uzman yardımcıları da görev almıştır. Bu safhada koordinatör olarak görev yapan, yayıncılık tecrübesi ile birçok zorluğun aşılmasına yardımcı olan uzman yardımcısı Tuncay Önder'e, ayrıca "Aile Yazılan 1-Temel Kavramlar, Yapı ve Tarihî Süreç" kapsamında eksik kalan makaleleri tamamlama ve dizin çıkarma gibi sabir ve dikkat isteyen çalışmaları üstlendiği için de teşekkür ederiz. Ankara'da bulamadığımız makaleleri bize en kısa zamanda temin ederek gönderen meslekdaşlarımıza da teşekkür etmek istiyoruz. Doç. Dr. Ümid Meriç Yazan, istanbul ve Ankara arasında mesafeyi kaldıran içten yardımlarını esirgemedi. E.Ü. Fen Edebiyat Fa- kültesi Sosyoloji Bölümü genç akademisyeni Neşe Özgen, izmir'deki çalışmaların derle- meye katılmasına yardımcı olarak arada köprü kurdu. Son olarak Aile Araştırma Kurumu Başkanı Dr. Necmettin Turinay ve Başkan Yardımcısı Mustafa Çetin Baydar'ın verdikleri desteğin ve yazılarını gönderen meslekdaş-lanmızın yakın ilgisinin bizim için ne kadar değer taşıdığını ifade etmeyi görev sayarız Doç. Dr. Bey!ü DÎKEÇLÎGÎL Aile Araştırma Kurumu Araştırma Dairesi Başkanı
Description: