ebook img

Dövmeli Adam - Peter V. Brett PDF

695 Pages·2011·2.52 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Dövmeli Adam - Peter V. Brett

DÖVMELİ ADAM Yayınevi DÖVMELİ ADAM Orijinal Adı: The Painted Man Yazarı: Peter V Brett Genel Yayın Yönetmeni: Meltem Erkmen Çeviri: Mert Dengiz Editör: İbrahim Enis Koksaldı Düzelti: Fahrettin Levent Düzenleme: Gülen Işık Kapak Uygulama: Berna Özbek Keleş 1. Baskı: Ağustos 2011 ISBN: 978 9944 82-445-3 YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 12280 © Peter V Brett 2008 Türkçe Yayım Hakkı: Anatolialit Ajans aracılığı ile © Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. Şti. Baskı ve Cilt: Kitap Matbaacılık Davutpaşa Cad. No: 123 Kat: 1 Topkapı-İst Tel: (0212) 482 99 10 (pbx) Fax: (0212) 482 99 78 Yayımlayan: Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. Şti. Osmanlı Sk. Osmanlı İş Merkezi 18/ 4-5 Taksim / İstanbul Tel: 0212.252 38 21 pbx Faks: 252 63 98 İnternet adresi: www.epsilonyayinevi.com e-mail: [email protected] DÖVMELİ ADAM Peter V. Brett Çeviri: Mert Dengiz eldkaan KISIM I TIBBET DERESİ Dönüşten Sonra 319 1 Sonrası D.S. 319 Büyük borunun sesi duyuldu. Arlen yaptığı işe ara verdi, gün doğumunda eflatuna boyanmış gökyüzüne baktı. Sabah sisi hâlâ havaya tutunuyor, nemiyle birlikte bir hayli tanıdık olan keskin bir tat getiriyordu. Sabahın durgunluğunda bunun sadece kendi hayal gücünün bir ürünü olduğunu umar ve beklerken, içinde ketum bir korku birikti. On bir yaşındaydı. Boru bir kez daha çalındı, bu İkincisinin sesi daha uzun ve belirgindi. Arlen’in arkasında evin kapısı açıldı, annesinin iki eliyle ağzını kapatmış orada öylece durduğunu çok iyi biliyordu. Annesinin tepkisini bu kadar net bir şekilde kafasında canlandırabildiğine göre, aynı şey geçmişte kim bilir kaç defa daha meydana gelmişti? Bir duraksama oldu, sonra boru iki kez hızlıca üflendi. Bir uzun ve iki kısa, güney ve doğu demekti. Orman Boyu Evleri. Babasının, Cutterlar arasında arkadaşları vardı. Arlen işine geri döndü, acele etmesi gerektiğinin söylenmesine ihtiyacı yoktu. Bazı günlük işler bir gün bekleyebilirdi ama sürünün hâlâ yemlenmesi ve ineklerin sağılması gerekiyordu. Hayvanları ahırda bırakıp saman ambarını açtı, domuzları yemledi ve tahta süt kovasını gidip getirmek için koştu. Annesi ineklerden ilkinin altına çömelmişti bile. Yedek tabureyi kaptı ve kendisi de işe koyuldu; beraberce işlerini yaparlarken bir ahenk oluştu, sağılan sütün tahtaya vururken çıkardığı tıkırtı sesi bir cenaze marşı gibiydi adeta. Sıradaki diğer iki ineğe geçerlerken, Arlen, babasının en güçlü atlarını arabalarına doğru çekiştirdiğini gördü; beş yaşında, kestane rengi, Missy adında bir kısraktı bu. Babasının yüzü haşindi. Bu kez ne bulacaklardı acaba? Çok geçmeden, at arabasının sallantısı eşliğinde, Orman Boyu Evleri’ne yaklaşıyorlardı. Orası tehlikeliydi, bir sonraki muhafazalı[1] olan yapıya en az bir saatlik koşu mesafesindeydi ama keresteye ihtiyaç vardı. Eski püskü şalına sarınmış olan Arlen’ın annesi, oğlunu sıkıca yanında tutuyordu. “Anne artık kocaman oldum,” diye sitem etti Arlen. “Bana bebekmişim gibi sarılmana ihtiyacım yok. Korkmuyorum ben.” Bu tam olarak doğru değildi, ancak gidecekleri yere yaklaşırlarken diğer çocukların onu anneciğine sıkı sıkı sarılmış halde görmeleri de olmazdı. Onunla yeterince dalga geçiyorlardı zaten. ”Ben korkuyorum,” dedi annesi. “Sarılmaya ihtiyacı olan ya bensem?” Bir anda göğsü kabaran Arlen, annesine tekrar sokuldu. O, Arlen’ı hiçbir zaman kandıramazdı ama yine de ne söylemesi gerektiğini daima çok iyi bilirdi. Daha diğerlerine ulaşmalarına çok vardı ama ileride göğe doğru bir sütun halinde yükselmekte olan yağlı dumanlar, onlara bilmek istediklerinden fazlasını anlatıyordu. Ölüleri yakıyorlardı. Herkesin gelip dua etmesi için beklemek yerine bu işe erkenden başlamış olmaları ise, ölülerin sayısının fazla olduğuna işaretti. Zira ölen her insan için dua edilecek olsa, işin gün batımından önce tamamlanması imkânsız olurdu. Arlen’ın babasının çiftliğiyle Orman Boyu Evleri’nin arası beş milden fazlaydı. Geldiklerinde, son birkaç kulübe yangını da söndürülmüştü, gerçi işin aslına bakılacak olursa geriye yanacak pek az şey kalmıştı. On beş ev. Hepsi moloz ve kül yığınına dönüşmüş on beş ev. “Kereste yığınları da yanmış,” dedi Arlen’in babası. Kesim mevsiminden artakalan kararıp kömürleşmiş keresteleri çenesiyle gösterdikten sonra arabanın kenarından yere tükürdü. Arlen ise, çiftliklerindeki kırık dökük çitlerin ağıldaki hayvanları içeride tutmaya bir sene daha nasıl dayanacağını düşününce yüzünü ekşitti ama bunu yaptığı için bir anda kendini suçlu hissetti. Ne de olsa sorun sadece tahtaydı. At arabası durmak için yanaşırken köy sözcüsü onlara doğru yaklaştı. Uzun boylu, ince yapılı, derisi meşine benzeyen, yaşlı ama çetin bir kadındı Selia. Arlen’in annesi ondan bahsederken bazen Çorak Selia da derdi. Kırlaşmış uzun saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı ve şalını üzerinde bir makam işareti gibi taşıyordu. Arlen’ın onun sopası sayesinde birden fazla kez öğrendiği üzere, Selia’nın hiçbir zırvaya tahammülü yoktu, ancak bugün onun varlığı Arlen’a rahatlık veriyordu. Nedense Selia’nın yanında güvende hissediyordu, tıpkı babasının yanında da olduğu gibi. Hiç çocuğu olmamasına rağmen Selia, Tibbet Deresi köyündeki herkese evladıymış gibi davranırdı. Onun bilgeliğine pek az, inadına ise çok daha az insan erişebilirdi. Eğer Selia’nın gözüne girmişseniz, onun yanındayken dünyanın en güvenli yerindesiniz demekti. “İyi ki geldin Jeph,” dedi Selia, Arlen’ın babasına. “Silvy’yi ve küçük Arlen’ı yanında getirmen iyi olmuş,” diye devam etti, onlara başıyla selam vererek. “Her türlü yardıma ihtiyacımız var. Ufaklığın bile yardımı dokunabilir.” Arlen’in babası arabadan homurdanarak indi. “Aletlerimi getirdim,” dedi. “Nereden başlayacağımı söyle, yeter.” Arlen, babasının sözünü ettiği değerli aletleri arabanın arkasından toparladı. Tibbet Deresi’nde metal az bulunurdu ve babası sahip olduğu iki küreği, kazması ve testeresiyle gurur duyardı. Bugün aletlerden her birine çok iş düşecekti. “Yirmi yedi,” dedi Selia, Arlen’ın anne ve babasının sormaya korktuğu sorunun cevabını vererek. Silvy’nin nefesi kesildi, elini ağzına götürdü, gözleri dolu dolu olmuştu. Jeph tekrar tükürdü. “Kurtulan var mı?” diye sordu. “Birkaçı,” diye cevap verdi Selia. Ölülerin yakıldığı odun yığınına gözünü ayırmadan bakan küçük bir çocuğa sopasının ucunu doğrultarak, “Manie...” dedi. “Gecenin karanlığında ta benim evime kadar koşmuş.” Silvy bir an nefessiz kaldı. Şimdiye kadar hiç kimse kaçarak kurtulamamıştı. “Brine Cutter’ın evindeki muhafazalar gece uzun süre dayanmış,” diye devam etti Selia. “Brine ve ailesi her şeyi izlemiş. Diğerlerinden birkaçı nüveliklerden[2] kaçıp onların imdadına yetişmiş, fakat alevler yayılıp çatıyı tutuşturmuş. Kirişler çatlamaya başlayıncaya kadar evin içinde bekleyip şafağa dakikalar kala şanslarını dışarıda denemişler. Nüvelikler Brine’ın karısı Meena ile oğulları Poul’u öldürmüş ama diğerleri kurtulmuş. Yanıklar iyileşir, çocuklar da zamanla düzelir ama diğerleri...” Cümleyi bitirmesine gerek yoktu. Bir iblis saldırısından kurtulanları kısa sürede ölmek gibi bir kader beklerdi. Belki

Description:
Bazen Karanlıktan Korkmak İçin Çok İyi Bir Sebep Vardır! Üç genç insan bir araya gelerek insanlığa son bir kurtuluş şansı sunacak, karanlığa omuz omuza göğüs gerecektir. On bir yaşındaki Arlen, küçük orman köyü Tibbet Deresi'nden yarım günlük mesafede bulunan çiftlik e
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.