ebook img

Uçan Şato - Diana Wynne Jones PDF

296 Pages·2010·2.93 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Uçan Şato - Diana Wynne Jones

Diana Wynne Jones, 1934 yılında Londra’da doğdu. Otuz yılı aşkın süredir hem çocuklar hem de büyükler için fantazya romanları yazan Jones, bu türün öne çıkan yazarlarından sayılmaktadır. The  Chrestomanci Books, Yürüyen Şato, Uçan Şato, House of Many Ways  ve The Derkholm Books yazarın en önemli eserlerinden bazılarıdır.  Yürüyen Şato 2004 yılında, animasyon ustası Hayao Miyazaki tarafından filme uyarlanmış ve Oscar’a aday olmuştur. Jones eşi ile birlikte Bristol'da yaşamaktadır. Diana Wynne Jones Uçan Şato Özgün Adı: Castle in the Air İthaki Yayınları - 708 Edebiyat - 567 ISBN 978-608-375-099-4 1. Baskı, İstanbul / Ocak 2011 © Diana Wynne Jones, 1990 © Türkçe Çeviri: Cihan Karamancı, 2010  © İthaki Yayınları, 2010  © Kapak İllüstrasyonu: John Rocco, 2008 Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz. Yayına Hazırlayan: Evrim Öncül Sanat Yönetmeni: Murat Özgül Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Özge Kılıç Kapak, İç Baskı: İdil Matbaacılık Davııtpaşa Cad. No: 123 Kat: 1 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 482 36 01 Sertifika No: 11410 İthaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas, Yay. Paz. Tic. l.td. Şti.'nin yan kurulusudur. Mühürdar Cad. İlter Ertüzün Sok. 4/6 34710 Kadıköy- İstanbul Tel: (0216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 [email protected] - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com Diana Wynne Jones Uçan Şato Özgün Adı: Castle in the Air İthaki Yayınları - 708 Edebiyat - 567 ISBN 978-605-375-099-4 1. Baskı, İstanbul / Ocak 2011 © Diana Wynne Jones, 1990 © Türkçe Çeviri: Cihan Karamancı, 2010 © İthaki Yayınları, 2010 © Kapak İllüstrasyonu: John Rocco, 2008 Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz. Yayma Hazırlayan: Evrim Öncül Sanat Yönetmeni: Murat Özgül Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Özge Kılıç Kapak, İç Baskı: İdil Matbaacılık Davutpaşa Cad. No: 123 Kat: 1 Topkapı-İslanbul Tel: (0212) 482 36 03 Sertifika No: 11410 İlhaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd Şti.’nin yan kuruluşudur. Mühürdar Cad. İller Ertüzün Sok. 4/6 34710 Kadıköy- İstanbul Tel; (0216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 [email protected] - www ithaki.com ir - www.ilknokta.com DIANA WYNNE JONES   UÇAN ŞATO   Çeviren: Cihan Karamancı 1 Abdullah Bir Halı Alıyor Çok çok güneydeki Ingary diyarında, Raşput Sultanlığındaki Zanzib şehrinde Abdullah adında genç bir halı tüccarı yaşardı. Bir tüccara göre zengin değildi. Babası  Abdullah’la ilgili hayal kırıklığına uğramış ve öldüğünde  ona sadece Çarşı’nın kuzeybatı köşesinde bir çadır alıp donatmasına yetecek kadar para bırakmıştı. Babasının servetinin geri kalanı ve Çarşı’nın ortasındaki kocaman halı  dükkanı ise babasının ilk karısının akrabalarına kalmıştı. Abdullah’a babasını neden hayal kırıklığına uğrattığından hiç bahsedilmemişti. Bunun Abdullah’ın doğumu sırasında ortaya atılan bir kehanetle ilgisi olduğu söyleniyordu. Fakat Abdullah konuyu derinlemesine araştırmak için hiç uğraşmamıştı. Onun yerine küçük yaşlardan itibaren kehanetle ilgili hayaller kurmuştu. Hayallerinde ulu  bir prensin uzun yıllar önce kaybettiği oğluydu, ki bu da babasının gerçekten babası olmadığı anlamına geliyordu.  Bunun gerçeklikle bir alakası yoktu kesinlikle ve Abdullah da durumun farkındaydı. Herkes ona hık demiş babasının burnundan düşmüş olduğunu söylerdi. Aynaya  baktığında da ince, şahini andıran bir yüze sahip, oldukça yakışıklı bir genç adam görüyor ve babasının gençlik  haline çok benzediğini biliyordu, tabii babasının gür bıyığına karşın kendi üst dudağında yakında çoğalacaklarını umduğu topu topu altı tane kıl bulunması hariç. İnsanlar maalesef bir konuda daha hemfikirdiler: Abdullah'ın karakterinin hayalperest, ürkek ve herkesi büyük hayal kırıklığına uğratmış annesine -babasının ikinci karısına- çektiği konusunda. Abdullah bu durumdan pek de rahatsız sayılmazdı. Bir halı tüccarının yaşamında cesarete yönelik pek fırsat olmazdı ve Abdullah da halinden memnundu. Satın aldığı çadır küçük olmasına rağmen konumu iyi çıkmıştı. Zengin insanların güzel bahçelerle çevrili kocaman evlerinde yaşadıkları Batı Mahallesinden fazla uzak değildi. Daha da iyisi, halı ustaları kuzeydeki çölden Zanzib’e geldiklerinde ilk olarak Çarşı'nın o kısmına uğruyorlardı. Hem zenginler hem de halı ustaları genelde Çarşı’nın ortasındaki büyük dükkanları tercih ederlerdi, fakat pek çoğu, genç bir halı tüccarına ait çadırın önünde duraklamaya da hazırdı, hele hele o genç tüccar önlerini kesip fırsatlar ve indirimler sunar, üstelik de bunu son derece kibar bir dille yaparsa. Abdullah bu sayede sık sık en kaliteli halıları henüz başkaları görmeden alabiliyor ve üstüne kâr koyarak satabiliyordu. Alış ve satışlar arasında da çadırında oturup  hayal kurmaya devam ederdi. Abdullah halinden hoşnuttu. Aslında hayatındaki tek sorun kaynağı, babasının  ilk karısının akrabalarıydı. Bunlar ayda bir yanına uğrayarak ona kusurlarını sayıp dökerlerdi. “Ama kazandığın parayı hiç biriktirmiyorsun!” diye mukadder bir günde haykırdı Abdullah'ın babasının ilk karısının erkek kardeşinin oğlu, Abdullah’ın nefret ettiği Hakim. Abdullah eline geçen parayı daha iyi bir halı almakta kullanmayı âdet edindiğini açıkladı. Böylece tüm parası  stokuna bağlanıyorsa da, giderek daha iyi bir stoka sahip oluyordu. Elinde avucunda geçinip gitmesine yetecek kadar vardı. Ve babasının akrabalarına açıkladığı gibi, evli olmadığı için daha fazlasına ihtiyaç duymuyordu. “Eh, evlenmenin vakti geldi de geçiyor!” diye haykırdı Abdullah’ın babasının ilk karısının kız kardeşi, Abdullah'ın Hakim den bile çok nefret ettiği Fatma. “Daha önce söyledim, gene söylüyorum... senin gibi genç bir adamın şimdiye kadar iki karısı olmalıydı!” Ve Fatma akıl vermekle yetinmeyerek bu sefer onun için eş bakacağını duyurdu. Teklifi Abdullah’ı tir tir titretmeye yetti. “Hem stokun değer kazandıkça soyulma ihtimalin de artar. Veya çadırında yangın çıkarsa daha çok kaybedersin. Hiç bunları düşündün mü?” diye başının etim yedi  Abdullah’ın babasının ilk karısının amcasının oğlu, Abdullah’ın ilk iki akrabasının toplamından bile fazla nefret ettiği Asaf. Abdullah onu hep çadırda uyuduğu ve fener yakarken çok dikkatli davrandığı konusunda temin etti. Bu sözler üzerine babasının ilk karısının üç akrabası da kafasını aynı anda iki yana sallayarak cık cıkladı ve çekip  gitti. Bu genellikle Abdullah’ı bir ay daha rahat bırakacakları anlamına geliyordu. Abdullah rahatlayarak iç geçirdi ve hayal kurmaya kaldığı yerden devam etti. Kurduğu hayal artık aşırı derecede ayrıntılıydı. Abdullah o hayalde kudretli bir prensin oğluydu. Prens o kadar doğuda yaşıyordu ki, Zanzib’de kimse onu tanımıyordu.  Fakat iki yaşındayken Abdullah Kabul Akba adlı alçak bir  haydut tarafından kaçırılmıştı. Kabul Akba akbabanın gagası gibi kanca şeklinde bir burna sahipti ve burun deliklerinden birine altın bir hızma takılıydı. Kabzası gümüş  kaplı tabancasıyla Abdullah’ı korkuturdu ve sarığında ona insanüstü güçler veriyormuş gibi görünen bir kantaşı vardı. Abdullah ondan o kadar çok korkmuştu ki çöle kaçmış ve orada şimdi babası dediği bir adam tarafından bulunmuştu. Hayalde Abdullah’ın babasının hayatı boyunca çöle hiç gitmemiş olmasına yer verilmiyordu; hattâ Zanzib'den çıkacak olanın aklından zoru olduğunu sık sık söylerdi. Buna karşın Abdullah iyi yürekli halı tüccarı tarafından bulunmadan önce aç, susuz, perperişan bir halde yaptığı kâbus gibi yolculuğun her noktasını kafasında canlandırabiliyordu. Aynı şekilde, yeşil mermerlerle kaplı  taht odasından kadınlar bölümüne, hattâ mutfaklarına kadar, kaçırıldığı sarayı tüm ihtişamı ve ayrıntısıyla hayal  edebiliyordu. Sarayın çatısında her biri dövülmüş altınla  kaplı yedi kubbe bile yer almaktaydı. Fakat hayal son zamanlarda Abdullah’ın doğar doğmaz sözlendiği prenses üzerinde yoğunlaşıyordu. Kız da Abdullah kadar asildi ve onun yokluğunda mükemmel  yüz hatlarına ve kocaman, buğulu, kapkara gözlere sahip, güzeller güzeli bir kız olup çıkmıştı. Abdullah’ınki  kadar zengin bir sarayda yaşıyordu. Saraya iki kenarında melek heykelleri dizili olan bir caddeden ve mermer  kaplı yedi meydandan geçerek giriliyordu. Meydanların  her birinin ortasında yakuttan başlayıp zümrütlerle süslü  platine kadar birbirinden değerli malzemelerle yapılmış  birer çeşme bulunuyordu. Ancak bu düzenleme o gün Abdullah'ı tatmin etmedi. Ne zaman babasının ilk karısının akrabaları tarafından ziyaret edilse bu hisse kapılırdı. Aklına iyi bir sarayın muhteşem bahçelere sahip olması gerektiği geldi. Bahçeler hakkında çok az şey bilse de Abdullah onlara bayılırdı.  Tecrübesinin büyük bölümü, Zanzib’in çimleri ezik ve çiçeği az umumi parklarından geliyordu. Abdullah bazen  tek gözlü Cemal’e çadıra göz kulak olması için para yetiştirebilirse öğle yemeğine ayırdığı vakti oralarda geçirirdi. Cemal yan taraftaki kızarmış yiyecek çadırım işletiyor ve  yaklaşık bir sikke karşılığında köpeğini Abdullah’ın çadırının önüne bağlıyordu. Abdullah bu durumun kendisine  doğru düzgün bir bahçe icat etme vasfı sağlamadığının fazlasıyla farkındaydı, fakat Fatma’nın seçeceği iki eşi düşünmektense kendini prensesiyle beraber rüzgarda salınan eğreltiotlarının ve mis kokulu patikaların arasında kaybetmeyi yeğliyordu. Daha doğrusu yeğlerdi. Abdullah hayal kurmaya daha yeni başlamışken kollarında rengi solmuş bir halı tutan uzun boylu ve pasaklı bir adam geldi. “Halı alıp satıyor musun, ey büyük bir evin oğlu?” diye sordu yabancı hafifçe eğilip selam vererek. Alıcılarla satıcıların birbirleriyle hep çok resmi ve ağdalı bir dille konuştukları Zanzib’de halı satmak isteyen biri için bu adamın tavırları hayret verecek denli kabaydı. Ayrıca Abdullah daldığı hayallerden zorla çıkarıldığına da kızmıştı. Lafı fazla uzatmadan cevap verdi: “Dediğin doğru, ey çöllerin kralı, Bu sefil tüccarla alışveriş yapmak mı istersin?” “Alışveriş değil, satış, ey paspasların efendisi,” diye onu düzeltti yabancı. Paspaslar ha! diye aklından geçirdi Abdullah. Bu bir hakaretti. Abdullah’ın çadırının önünde sergilenen halılar arasında Ingary'den -ya da

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.