ebook img

Tesla - Anlaşılamamış Dahi - Margaret Cheney PDF

374 Pages·2010·1.44 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Tesla - Anlaşılamamış Dahi - Margaret Cheney

Giriş Nikola Tesla eşsiz bir bilim insanıydı. Meslek hayatının zirvesindeyken yoğun bir ilgiyle izleniyordu ancak özel hayatı hakkında kimse bir şey bilmiyordu. Tek başına çalışmayı ve yalnızlığı seven müzmin bir bekardı. Arkadaş ortamları dışında pek ortalıkta görünmezdi. Özel hayatı yabancılara kapalıydı. Alanında bu kadar iyi olan birinin bu derece münzevi bir yaşam seçmiş olması, biyografisini yazacak kişinin işini bayağı zorlaştırıyor. Tesla'nın 1943 yılında seksen altı yaşındayken ölmesinin ardından New York Herald Tribune'ün bilim editörü John J. O'Neill'in yazdığı Prodigal Genius (Anlaşılamayan Deha) adlı biyografi piyasaya çıktı. Uzun yıllar boyunca bu kitap Tesla üzerine yazılmış tek biyografi olarak kaldı. Bunun başlıca nedenlerinden biri de diğer biyografi yazarlarının bu kitaptakilerden daha önemli bilgilere ulaşamamış olmasıydı. İkinci Dünya Savaşından sonra Tesla'nın kütüphanesini oluşturan tonlarca materyal, gemilerle, doğduğu yer olan ve adına bir müze inşa edilen Belgrad'a gönderildi. (Tesla, ABD vatandaşıydı.) Peki O'Neill'ın kitabından sonra bütünsel bir Tesla biyografisi daha yazmaya gerek var mıydı? Bu kitap en kapsamlı biyografı çalışması olarak görülüyordu ve muhtemelen de o dönemde yayınlanmış -bir bilim yazarı olan ve Tesla'nın hayatının son yirmi yılında ona en yakın kişi olan Kenneth Sweezey'in çalışması göz ardı edilirse- en iyi kitaptı. Ancak, bugün ileri bir noktadan bakılınca bu kitap Tesla gibi bir insanı araştırması bakımından oldukça yetersiz kalıyor. Ayrıca kişisel ilişkilerini ve arkadaşları ile olan etkileşimlerini ortaya koyamıyor. Tesla ile O'Neill arasında dostane bir ilişki olmasına karşın, Tesla O'Neill ile arasındaki mesafeyi muhafaza etmeye her zaman özen göstermişti ve O'Neill Tesla'nın özel yaşamıyla ilgili kısıtlı bir bilgiye bile güçbela ulaşabilmişti. Elindekiler ise bir biyografi yazarının ulaşmak istediği ideal noktanın çok uzağındaydı. O'Neill'ın yazdığı biyografiden sonra yeni şeyler ortaya çıktı. Bu da Tesla hakkında bilinenlere yeni bir boyut kazandırdı. Hayatını araştıranların üzerinde durduğu pek çok soru açıklığa kavuştu, bu da pek çok gizemli noktanın ortaya çıkmasına neden oldu. The Freedom of Information Acts (Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası) federal hükümetin Tesla'nın çalışmalarına özel bir ilgi gösterdiğini açığa çıkardı. Bu çok doğaldı. İkinci Dünya Savaşı'nın ortasında düzenlenen basın toplantılarında Tesla, uçakları eritebilecek ışınlar yayan silahlardan, telejoedinamiklerden ve diğer gelişmiş kavramlardan bahsediyor ve gazetecileri hayrete düşürüyordu. Spekülatif olsun gerçek olsun, federal hükümet işi şansa bırakamazdı. Federal birimlerin yürüttüğü araştırmalar başlı başına ayrı bir hikaye konusu. Tesla hakkında ilgi duyduğum konuyu özetlemem gerekirse; üniversite yıllarımdan beri Tesla'yı dünyaya tanıtan, frekans ve yüksek voltaj üzerine yürüttüğü çalışmalar beni büyülüyordu. Ancak, onun teknik yazılarına ulaşmanın ve aynı zamanda, diğerlerinin Tesla'nın çalışmalarına yaptıkları göndermeleri ayırt etmenin zorluğu beni rahatsız ediyordu. Bu beni uzun yıllarımı alacak bir çalışmaya sevk etti. Elektrik mühendisliği alanında devam eden çalışmalarım, diğer yandan Tesla'nın frekans ve yüksek voltaj üzerine yürüttüğü araştırmalarına duyduğum büyüyen ilgi onun sekreterliklerini yapmış olan Dorothy Skerritt ve Muriel Arbus ile Walter Wilhelm gibi laboratuvar teknisyenleri ile tanışmamı sağladı. Bu süreçte Tesla'nın arkadaşları ve onunla birebir ilişkiye girmiş diğer insanlarla tanışma fırsatını da yakaladım. Son zamanlarda açıkça görülmeye başladı ki ülkenin önde gelen bilim ve mühendislik kuruluşlarından hiçbiri bu olayı duyuracak önemli bir çalışma başlatmamışlardı. Bu nedenle, Skerritt, Arbus, Wilhelm ve diğer birkaç ilgili insanla birlikte, Tesla Derneği'nin kurulmasına ön ayak olduk. Bu dernek yüzüncü yıl nedeniyle yapılacak araştırmaları destekleyecek ve düzenleyecekti. Ertesi yıl dernek doğal ömrünü tamamlamıştı ama mucidin toplum üzerindeki, ölümünden beri solmaya yüz tutan etkisi yeniden canlanmıştı. Birçok buluşu vardı. Bunları zamanında duyurup sergilemişti. Ancak zaman geçtikçe kullanılan teknolojinin eskiliği nedeniyle çağın gerisinde kalmıştı. İşte bu keşiflere duyulan ilgi dirilmişti. Çalışma ile dolu hayatı diğer mucitlere ilham vermişti, bugün de ilham vermeye devam ediyor. Tesla'nın yetmişinci doğum yılı (1931) dolayısıyla düzenlenen bir toplantıda, çağdaşları, Tesla'nın derslerinin hala, kırk yıl önce ilk yayınlandıklarında olduğu gibi, bir yaratıcılık ve ilham kaynağı olduğunu belirtmişlerdi. Modern Promete Saat tam sekizde asil görünüşlü, otuzlarında bir bey Waldorf-Astoria otelinin Palmiye Odası'nda, her zamanki masasında yerini almıştı. Uzun boylu ve narindi, zarif bir giyimi vardı ve tüm dikkatleri anında üzerine çekiyordu; yine de çevresinde yemeklerini yemekte olan diğer insanlar, mahremiyetine fazlasıyla düşkün olduğunu bildikleri bu mucidi görmemiş gibi davranıyorlardı. Masasının üzerinde her zaman olduğu gibi, üst üste dizilmiş on sekiz temiz keten peçete vardı. Nikola Tesla neden üçe bölünebilen rakamları özellikle tercih ettiğini, mikroplardan neden bu denli tiksintiyle karışık bir korku duyduğunu, ya da hayatına musallat olan diğer pek çok takıntıdan neden bu denli mustarip olduğunu kendisine bile açıklayamıyordu. Dalgın bir halde, zaten parıltılar saçmakta olan kristalleri, camları parlatıyor, keten peçetelerden birini alıyor diğerini bırakıyordu ve sonuçta da servis masasının üzerinde kendi çapında bir peçete tepeciği oluşuyordu. Neden sonra, yemekler birbiri ardına gelmeye başlayınca, tabağındaki yemekten bir parçayı ağzına götürmeden önce saplantılı bir şekilde lokmanın tüm kübik özelliklerini hesap ediyordu. Başka türlü de yemekten zevk alınmazdı ki! Palmiye Odasına bu mucidi izlemek amacıyla gelenler siparişini mönüden vermediğini fark ediyorlardı. Adet olduğu üzere, yemekleri daha önceden telefonla verdiği direktifler doğrultusunda hazırlanıyordu ve daha sonra da masasına, yine kendi arzusu doğrultusunda bizzat şef garson tarafından getiriliyordu. Tesla yemeğini küçük parçalar halinde yemeye devam ederken William K. Vanderbilt de onu operadaki Vanderbilt locasını pek sık kullanmamasından dolayı azarlıyordu. O masadan ayrıldıktan kısa bir süre sonra da akademisyenleri andıran görünüşü, Van Dyke stilinde sakalı ve çerçevesiz gözlüğü ile Robert Underwood Johnson masaya yaklaştı ve Tesla'yı coşkulu bir şekilde selamladı. Bu adamın bir dergi editörü ve ayrıca bir şair olmasının yanı sıra, hırslı olması ve gösterişli bir hayat sürmesi gibi özellikleri de vardı. Johnson sırıtarak Tesla'ya doğru eğildi ve kulağına hakkında ortalıkta dolaşan en son söylentiyi fısıldadı: Anne Morgan adında akıllı uslu ama abayı mucidimize yakmış bir kız hakkındaydı ve babasının başının etini bu mucitle tanıştırılmak arzusu ile yiyip duruyordu. Tesla her zamanki ağırbaşlılığı ile tebessüm etti ve Johnson'in karısı Katharine'in hatırını sordu. "Kate cumartesi günü seni öğle yemeğine getirmemi tembihledi" dedi Johnson. Bir süre Tesla'nın -platonik duygularla- hoşlandığı bir başka hanımefendi üzerine konuştular; genç bir piyanist olan Marguerite Merington. Onun da davetli olduğunu duyduktan sonra daveti kabul etti. Editör yoluna devam etti, Tesla da tatlısının kübik parçacıklarını incelemeye koyuldu. Hesaplamalarını henüz tamamlamıştı ki masasına bir ulak geldi ve bir not getirdi. Arkadaşı Mark Twain'in keskin hatlı kargacık burgacık yazısını ilk bakışta tanıdı. Twain her zamanki esprili tarzıyla notta, "Eğer bu akşam için daha ilginç planların yoksa belki Oyuncular Kulübü'nde bana katılırsın" diye yazmıştı. Tesla aceleyle önündeki kağıda şunları karaladı: "Maalesef, çalışmam gerek. Ama eğer sen gece yarısı laboratuvarımda bana katılırsan sana güzel bir gösteri sergileyebilirim." Her zaman olduğu gibi Tesla masasından saat tam onda kalktı ve Manhattan'ın ışıklı caddelerine kendini bıraktı. Laboratuvarına giderken bir parka saptı ve yavaş yavaş ıslık çalmaya başladı. Yakınlardaki bir binanın duvarlarından bir çift kanat sesi duyuldu. Az sonra omzunda tanıdık beyaz bir görüntü belirdi. Tesla cebinden bir avuç buğday çıkardı ve güvercini eliyle beslemeye başladı, sonra onu geceye karşı kaldırdı ve gagasına bir öpücük kondurdu. Artık bir sonraki adımını düşünmesi gerekiyordu. Bloğun çevresinde yürümeye devam etmesi halinde kendisini üç tur atmaya mecbur hissedecekti. Derin bir iç geçirdi ve Blecker sokağının yanındaki (daha sonra Batı Broadway olan) Beşinci Cadde, 33-35 numaradaki laboratuvarına doğru yollandı. Tavan arasındaki tanıdık dairesine girdi ve bir düğmeyi çevirdi. Duvardaki boru şeklindeki lamba şaşalı bir ışıltıyla parıldadı ve karanlık odadaki tuhaf görünüşlü makineleri aydınlattı. Bu tüp lambanın ilginç yanı tavandaki elektrik kabloları ile hiçbir bağlantısının olmamasıydı. Gerçekten de hiçbir bağlantısı yoktu ve tüm enerjisini çevreyi sarmalayan bir güç alanından alıyordu. Bağlantısız ışık kaynağını eline alabilir ve atölyesinin içerisinde istediği yere taşıyabilirdi. Bir köşede duran tuhaf aletlerden biri sessiz sessiz titremeye başladı. Tesla'nın gözleri mutlulukla ışıldadı. Dünyanın en küçük osilatörü bir çeşit platformun üstünde çalışmaya başlamıştı. Onun dehşetli gücünün farkında olan tek kişi kendisiydi. Düşünceli bir halde pencereden aşağıdaki fakirhaneleri seyre koyuldu. Çalışkan göçmen komşuları çoktan uyumuş olmalıydı. Polis daha önce kendisini gecenin bir yarısı odasından karanlık sokaklara yayılan mavi ışık ve çatırdayan elektrik hakkındaki şikayetler konusunda uyarmıştı. Omuzlarını silkti ve işinin başına döndü, bir makineye bir dizi mikroskobik uyarlamalar yapmaktaydı. Kendisinden geçmiş bir şekilde çalışırken zamanın nasıl geçtiğini fark edememişti ki aşağıdaki sokak kapısından gelen sesle irkildi. Tesla, Pearson's Magazine'de çalışan İngiliz gazeteci Chauncey McGovern'ı içeri buyur etmek için aceleyle merdivenleri indi. "Gelmeniz beni öyle sevindirdi ki Bay McGovern..." "Bunu okuyucularıma borçlu olduğumu düşündüm, beyefendi. Londra'da herkes Batı'nın Yeni Büyücüsü hakkında konuşuyor -ve bununla kastettikleri de Edison değil." "Lütfen benimle yukarıya kadar gelin. Bakalım ünümü hak ediyor muyum." Merdivenleri henüz çıkmaya başlamışlardı ki sokakta bir kahkaha tufanı koptu, Tesla bu sesi hemen tanıdı. "Ah, bu Mark." Mark Twain'i ve aktör Joseph Jefferson'ı içeri buyur etmek için tekrar kapıya yöneldi. Her ikisi de Oyuncular Kulübü'nden geliyordu. Mark Twain'in gözleri bir beklentiyle parıldıyordu. "Haydi artık gösteri başlasın Tesla. Her zaman ne derim bilirsin."

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.