ZAMAN ÜZERİNE NORBERT ELIAS Sosyolojik sorunlara felsefi derinlikten bakan ve düşünce gelenekleriyle hesaplaşan bir düzeyden konuşan Elias bu kitabında zaman sorunu üzerine gidiyor. Varlığını alabildiğine somut bir şey gibi düşündüğümüz, sürekli akan ve akarken bizi de kendi tünelinden geçiren zaman gerçekten öyle somut bir şey mi? Elias zamanın “var olan bir şey” olmadığını, onun bizim toplumsal, tarihsel bir eserimiz olduğunu söylüyor. Peki zaman bizim zihnimizin bir imgesi ise, gerçekteki olaylarla, değişimlerle bağlantısı nedir? Nasıl oluyor da böyle var olmayan bir şey algımızda doğallık, somutluk kazanıyor. Bizi metafiziğin girdaplarına götürecek gibi görünen bu sorular, Elias’ın elinde tümüyle maddi açıklamalar buluyor. Zamanın izini toplumsal ilişkilerde ve tarihsel gelişim içinde süren Elias, basit gibi görünen açıklamalara uzanıyor; basit, ama günümüz toplumunun insanlarının kavramakta zorlandığı sorunlara. Zaman incelemesi, aynı anda bir uygarlaşma incelemesi. Uygarlaşma süreçlerinin yapısı üzerinde duran ve her uygarlaşma adımının tarihsel bir sürecin kaçınılmaz kısıtlanmalarını da içerdiğini vurgulayan Elias, başka çalışmalarında genelde uygarlaşma hakkında söylediklerini, bu çalışmasında zaman olgusu üzerinden somutlaştırıyor. Bu tür bir incelemeyle modern toplum olmanın anlamı, toplumsal gelişme süreçlerinin karakteri, birey-toplum ilişkilerinin iç içeliği belirginleşiyor... Elias günümüzde tarih incelemelerinin, sosyolojinin ve genel olarak bilimsel disiplinler arasındaki yalıtılmışlığın bütünsel bakışı nasıl kısıtladığını ve naifliğimizi niçin aşılması çok zor bir duruma dönüştürdüğünü zaman sorunu üzerinden sergiliyor. Kitapta zamanın bugünün toplumu açısından yapısal özelliklerini ve geçmiş toplum formasyonlarının “zamansız” yaşamalarının ne demek olduğunu görmekle kalmıyoruz; zaman üzerine düşünmek, kendi algılarımız üzerine düşünmek, uygarlaşma meselesine göreceli bakmak ve bireysel özgürlüğün toplumsal belirlenmişlikten bağımsız düşünülemeyeceğini görmek anlamına da geliyor. Batılılaşma çabası içinde olan toplumumuzun işinin niçin zor olduğunu bu kitapta yapıldığı biçimiyle zaman incelemesi üzerinde düşünerek biraz daha iyi anlayabiliriz. Zaman kavramının toplumun işleyişiyle ve bireylerin toplumsal rolüyle ilişkisi ortaya çıktıkça, Batı’nın zamanla kurduğu ilişkilerin, bizim gibi yarı feodal kültürel yapısından kurtulamamış bir topluma niçin bire bir aktarılamayacağı da daha iyi anlaşılıyor. Bu sorun, Elias’ın metninde özel bir vurgu taşımasa da bu yöndeki okumalara ve düşüncelere fazlasıyla olanak tanıyor. NORBERT ELIAS 19. yüzyılın sonunda, 1897 yılında Breslau’da doğan Norbert Elias, 1990 yılında Amsterdam’da öldü. Yaşamının yaklaşık otuz yılını zor koşullar altında İngiltere’de sürgünde geçirdi. Almanya’ya 1965 yılında geri döndü. Önce Münster, sonra Konstanz ve Aachen üniversitelerinde konuk profesör olarak görev yaptı. 1978 yılından 1984 yılına dek Bielefeld’teki Disiplinlerarası Araştırmalar Merkezi’ni yönetti, sonra Amsterdam’a yerleşti. Yahudi bir ailenin tek çocuğuydu. Liseyi bitirdiği yıl Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. Sınıf arkadaşlarıyla birlikte gönüllü olarak savaşa katıldı. Babasının isteği üzerine 1917 yılında tıp öğrenimine başladı, ama daha sonra felsefeye yöneldi. Kari Jaspers’in, Edmund Husserl’in öğrencisi oldu. 1922 yılında Yeni Rantçılardan Ric- lıard Hönigsvvald’m yanında doktorasını tamamladı. 1924 yılında Heidelberg Üniversitesinde göreve başladı ve bundan sonra tamamen sosyolojiyle ilgilendi. Alfred Weber ve Kari Mannheim’le birlikte çalıştı. K. Mannheim’in Frankfurt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün başına getirilmesinden, sonra Frankfurt’a yerleşen Elias, 1932 yılında doçentlik tezini tamamladı. 1933 yılında Naziler iktidara gelince Fransa’ya sığındı ve 1935 yılı güz aylarında İngiltere’ye yerleşti. British Museum’un K. Marx’ın Das Kapital’i yazdığı tarihi salonunda çalışmaya başladı, ve Über den Prozess de Zivilisation (Uygarlık Süreci) adlı iki ciltlik en önemli yapıtını hazırladı. Kitap, 1939 yılında İsviçre’de yayımlandı. İngiltere’deki çalışmalarını burslar ve yardımlarla sürdüren Elias, 1954 yılında Le- icester Üniversitesi’nin yeni kurulan sosyoloji bölümünde göreve başladı. Uygarlık Süreci uzunca bir süre tanınmayan bir yapıt olarak kaldı. 1969 baskısı da bilim çevrelerinin pek dikkatim çekmedi. Ama 1976 yılında yapılan ikinci baskı olağanüstü ilgi gördü. Elias artık yalnızca belirli araştırmacıların tanıdığı bir sosyolog olmaktan çıkmış, sosyolojinin en önemli temsilcileri arasına katılmıştı. 1977 yılında Adorno ödülünü aldı. Bu başarı seksen yaşındaki Elias için büyük bir güç kaynağı oldu ve ardı ardına yapıtlar vermeye başladı. Elias’ın ilgilendiği konular geniş bir yelpazeye dağılmıştır. Bilgi sosyolojisinden Nazi felaketine, XIV. Louis sarayındaki yaşantıdan, kentsel yaşam araştırmalarına dek uzanır. Ama bütün bu yapıtlarında yer alan temel görüşlerinin nüveleri Uygarlık Süreci’ nde mevcuttur. Elias tarafından dışsal zorunlulukların içsel zorunluluklara uzun süreli dönüşümü şeklinde tanımlanan uygarlığın en önemli özelliklerinden birisi de insanın davranış, duyuş ve duygularında meydana gelen değişimlerdir. Uzun süreli bir süreç özelliği gösteren bu değişimler, akılcı bir plana uygun olarak gerçekleşemez. Elias’ın başyapıtı, “uygarlık, tamamlanmamış bir süreçtir” sözüyle başlar ve “Bireylerin ve top- lumların oluşturduğu gelecek belirsizdir. Nihai ve kesin olan hiçbir şey yoktur” sözleriyle son bulur. Bu açıdan Elias öncüllerinden ve çağdaşlarından farklıdır. Bu farklılığıyla da insanlara, tarihsel gelişmeye müdahil olma umudunu sunar. Elias’ın sosyoloji yöntemine göre, o an içinde bulunulan yapının ortaya çıkmasına yol açan gelişmeler incelenebilir ve elde edilen veriler ileriki toplum biçimlerinin öngörüsünde kullanılabilir. Özellikle Adorno ödülünden sonraki yapıtlarında, süreç kuramını geliştirmeye çalışır. Bunlar arasında, 1977 yılında yayımlanan Zur Grundlegung einer Theorie so- zialer Pıozesse (Bir Toplumsal Süreç Kuramının Temelleri Üzerine) ve 1983 yılında yayımlanan Über den Rückzug von Soziologen auf die Gegenwart (Sosyologların Günümüze Geri Çekilişleri Üzerine) adlı makaleleri önemlidir. Ama bilgi sosyolojisiyle ilgili Engagemenl und Distanzierung (Angajman ve Mesafe) ve Über die Zeil (Zaman Üzerine) gibi yapıtları da gençlik yıllarında ortaya attığı sorulara birer yanıt arayışlarıdır. Ölümünden hemen önceki yıllarda Etablierte und Aussenseiter (Sistemin Yerleşikleri ve Dışlanmışlar), Studien über die Deutschen (Almanlar Üzerine İncelemeler) adlı önemli yapıdan yayımlanır. Ölümünden sonra 1991 yılında İngiltere’de The Symbol Theory (İmge Kuramı), Almanya’da Mozart. Zur Soziologie eines Genies (Mozart. Bir Dehanın Sosyolojisi Üzerine) adlı yapıdan yayımlanır. Ayrıntı: 275 İnceleme dizisi: 151 Zaman Üzerine Norbert Elias Almancadan çeviren Veysel Ataman Yayıma hazırlayan Turgay Kurultay Çeviride kullanılan metinler Uber die Zeit Suhrkamp-1988 Time: An Essay Basil BlacMl-1992 Çev.: EdnumdJephcott © Norbert Elias & Liepman Kapak illüstrasyonu Sevinç Aitan Kapak düzeni Arştan Kahraman Düzelti Sait Kızılırmak Baskı ve cilt Mart Matbaacılık Sanatları Ltd. Şti. Tel: (0 212) 212 03 39-40 Birinci basım 2000 AYRINTI YAYINLARI Dizdariye Çeşmesi Sk. 23/134400 Çemberlitaş-İstanbul Tel.: (0 212) 518 7619 Faks: (0 212) 516 45 77 Çeviriye dair Elias’ın bu metninin oluşum süreci son derece karışıktır. Metin kısmen İngilizce, kısmen Almanca yazılmış, kısmen de İngilizce yazılan bölümün Almanca’ya çevirisinin Elias tarafından gözden geçirilmiş halidir. Çalışmanın ilk bölümleri (1-27 arası) 1974’te yayımlanmış, Almanca’ya ilk çeviri sırasında 28 ve 29. bölümler yazar tarafından eklenmiş ve 1984'teki yeni Almanca çeviride 30- 46 arası bölümlerin yanı sıra uzun önsöz yazılmıştır. Bizim Türkçe çeviriye temel aldığımız 1988 Suhrkampf Almanca baskı, metnin son şeklidir. Türkçe’ye çeviriye başlamadan önce İngilizce metinle Almanca metni genel olarak karşılaştırdık, ancak herhangi bir sorun yaşamadığımız için çevirimizi Almanca metni izleyerek yaptık, sadece belli noktalarda İngilizce metinden kontrol ettik. Metnin bu karışık oluşum süreci, farklı dönemlerde Elias’ın farklı yaklaşımlar içinde olduğu anlamına gelmiyor. Okurun bu konuda kendi yorumunun önünü kesmek istemeyiz, ancak çeviri çalışmasında bu sorun üzerine düşündüğümüz için, Türkiyeli okura bu açıklamayı yapmakta da yarar görüyoruz. Özellikle önsöz en son yazıldığı için, Elias’ın arada değişen düşünce ve bilgileri veya çalışmasına gelen tepkilere vereceği cevapları yansıtacağı akla ge- lebilir. Ancak bizim gördüğümüz kadarıyla önsözün böyle bir özelliği yok. Tersine önsöz ana metinde parça parça söylenen (aforizma tarzında bölümlenmiş) düşüncelerin daha bütünleşmiş ve toparlanmış hali. Bu nedenle genel fikir edinmek isteyen okura önce önsözü okumasını önerebiliriz. Çünkü önsöz yazarın bütün tezlerini içermenin yanında, konunun çeşitli yönlerine de yer vermektedir. Burada metnin bir diğer özelliğine de dikkat çekmek istiyoruz. Elias’ın metni hem içerikte hem anlatımda fazlasıyla tekrarlar içeriyor. Bu tekrarların birçoğu çeviride bulunmasaydı metin bir şey yitirmezdi. Ancak tekrar niteliğindeki birçok paragraf ve cümlede zaman zaman çok önemli ayrıntılar yer almaktadır ve bu ayrıntılar genel fikir edinmenin ötesine geçmek isteyen okurun ilgisini çekecektir. Özellikle de bu çalışma zaman sorunuyla sınırlı olmayıp uygarlaşma sürecinin karakterini yansıttığı, dil olgusunun önemi ve işlevi üzerinde durduğu, dahası bilimselliği, sosyolojinin ve tarih biliminin yöntemini sorunsallaştırdığı için farklı okumalara zemin sağlamaktadır. Bu nedenle bizim çevirimizde tüm tekrarlar yerinde duruyor. Elias’ın ilk çevirisi olan bu kitabın dil ve anlatım tarzı açısından da bir Elias’a giriş olmasını istedik. Elias’ın dilini ve anlatım perspektifini çok önemsedik, ancak terim düzeyinde kapalı bir dil kullanmak da istemedik. Bu kararımızın Elias’a da çok uyduğunu düşünüyoruz. Dili kullanımında ve düşünsel perspektifinde son derece hassas ve tutarlı olan Elias, terimlerle konuşmaktan büyük ölçüde uzak duran ve terimleştirdiği anlamları farklı anlatımlarla tekrar tekrar dile getiren bir düşünür. Elias’ın Türkiye’deki toplumsal süreçlere bakışta önemli perspektifler sunacağını ve bu çevirinin ardından gelecek çevirilerle Elias’ın Türkiye’de bilinir hale geleceğini düşünüyoruz. Biz de baştan sınırları çizilmiş bir Elias dili ve terminolojisi oluşturmak yerine bu gelişmeyi, anlama ve tartışma sürecine bırakmayı yeğliyoruz; kuşkusuz belli noktalarda vurgular yaparak ve işaretler düşerek. İyi okumalar dileğiyle. Turgay Kurultay-Veysel Atayman
Description: