Yüzyılların Gerçeği ve Mirası VI. Cilt 20. Yüzyıl: Yeni Bir Dünyanın Aranışında cılkım Y^^^ann GerçeAi ve ^Mirası VI. Cilt Yüzyıliann Gerçeği ve Mirası VI 1 Server Tanilli ALKIM /224 • Tarih • 29 Kitap Editörü: Demet Elkâtip Kapak: Alper Baş • İç Tasarım: Fatma Dogan © Alkım Yayınevi ISBN: 978-9944-148-31-3 1. Baskı - 6. Baskı: 1999-2005): Adam Yayınlan 7. Baskı: Kasım2007 Kapak Resmi: Picasso, Guernica'dan bir ayrıntı Baskı: Kurtiş Matbaası Alkım Yayınevi Mühürdar Cad. No: 60 Kadıköy - İstanbul • Tel: (0216) 449 10 60 (Pbx) Faks: (0216) 449 10 64 • e-mail: [email protected] • http://www.alkim.com.tr Server Tanilli Y^^^^m Gerçeği ve ^Mirası VI. Cilt 20. Y^üzyıl: Yem Bir ^Düny^anın Ar^anışmda alicim GİRİŞ XX. YÜZYIL ÜSTÜNE "1914 Ağustos'unda sona eren çağ, der Keynes, insanın İk tisadî ilerleyişinin olağanüstü bir öyküsü oldu; liberal ve kapi talist dünya doruğuna ulaştı onunla". Büyük iktisatçı, söz ko nusu ilerlemelerin bilançosunu da şöyle çıkarır: Uluslar için gönenç, bireyler için zenginlik ve rahatlık, genel bir güvenlik duygusu; bütün dünya, Avrupa'ya, toprağının üretmediği yi yecek maddelerini sağlar, en nadir tropikal ürünler sofrasın- dadır; ve yine bütün dünya, ancak Avrupa fabrikalarının ken disine sağlayabileceği nesnelere -ardına değin- kapılarını açar. Gönençli, açık bir dünya görünüşüdür bu: Hemen hemen tüm engeller en aza indirgenmiştir orada; insanlar, mallar ve metalar, sermaye ve fikirler serbestçe dolaşır; ve Avrupa'nın üretimi ile ticareti, insanlık tarihinde görülebilen en yüksek düzeye ulaşmıştır. Ne var ki, Keynes'in anlattığı bu masalsı ülke, bu "Ütopya Cumhuriyeti", bütün dünya olmaktan da uzaktır, tüm Avrupa bile değildir; Avrupa'nın bir parçası, "egemen Avrupa"dır, "Avrupa uygarlığı"mn belli başlı ocaklarım oluşturan Batı ve Orta Avrupa'nın kimi ülkeleri dir o. Okya nuslar ötesinde yeni güçler, Birleşik Amerika ile Japonya ortaya çıkmışlardır: Yeryüzü kaynaklarının sömü- rülmesinde paylarım isterler; Avrupa'ya öykünürler ikisi de, onun yöntemlerini, ideallerini, yaşam biçimlerini kabul etmiş lerdir ve "öteki Avrupa'lar" oldukları ölçüde bu role can atarlar. Hatırlatmaya gerek yok: "Beyaz insan"ın -ve elbette içinde kimi beyazların!- bu egemenliği, XVI. yüzyılla başlar; ne var ki, onun XIX. yüzyıldaki çarpıcı ilerlemeleri ve şaşırtıcı başarıları, başlangıçta olan bitenleri unutturmuştur ve söz konusu ege menliği de, boyun eğmiş halklar kabullenmişe benzerler. Geze genin birliği, o beyaz insanla ve onun için gerçekleşmiş gibidir. Başarılarım borçlu olduğu İktisadî ve siyasal rejim her türlü de neyime dayanıklı görünür; parlak geleceği kuşkulu olmaktan uzak liberal kapitalizmle parlamenter demokrasinin erdemleri 7 ni, sadece geçmişe bağlı duygusal insanlar ya da bir avuç ütop yaca ve devrim kuramcısı tartışır dururlar. Bir kırk yıl sonra, art arda iki dünya savaş ı ile işi tilmemiş boyutlarda bir İktisadî bunalımın arkasından, durum alabildiğine değişir. Yüzyılın başından beri tehdit eden ve 1914'te nihayet patlak veren bunalım, Avrupa'nın üzerine ku rulu olduğu zenginlik ve egemenliğin zayıf dengesini -temel lerine değin- sarsar. Bir dört yıl süren Avrupa "sivil savaş"ı ile 1917 Rus Devrimi, "liberal ve kapitalist sistem"e, bir daha belini doğrultamayacağı darbeler indirir; eski düzeni ihya etmek, 1914 öncesi "güvenliğin altın çağı" ile "yaşamanın ta- dı"nı yeniden canlandırmak adına yapılan bütün girişimler ba şarısızlığa uğrar. 192 9'un büyük bunalımı ile, ikin ci Dünya Savaşı'ndan da önce -derman kabul etmez- yeni yara lar açılır ve Avrupa'nin gerilemesi kaçınılmaz görü nür ve onunla beraber gücünü oluşturan sistem de inişe geçer. 24 Ekim 1929 günü Wall Street'in Kara Cuma'sıyla, yıkılır görü nen bütün bir kapitalist rejimdir; iş adamları gibi devlet adam larının da gözünde, güvenliğin ve geleceğe olan inanan yok oluşudur bu. Aynı zamanda, totaliter rejimler açılıp serpilmeye başlar ki, XVIII. yüzyıldan beri Avrupa uygarlığı nın temelini oluşturan bütün liberal ilkelere meydan okuya caklardır. Bunalımın açtığı yaralar daha sağaltılmadan çıkıp gelen İkinci Dünya Savaşı, bu faşist rejimleri siler süpürür; ama dün yanın bölünüşünü, kapitalist ve komünist dünya zıtlığı halinde daha da derinleştirir ve özellikle de, egemen lik altına alınmış halkların bağımsızlığa doğru yü rüyüşünü hızlandırır. Başta hemen hemen bütün Asya, sömür geci güçlerin hükümranlığım sarsar ve AvrupalIların kurdukla rı imparatorluklardan kalanlar da kısa bir süre sonra yok ola caktır. Afrika uyanmıştır ve zincirlerini kırarak doğrulmakta dır. Latin Amerika'nın bağımlı ülkelerine gelince, doların sulta sına karşı gitgide daha az sabırlı olurlar. Olan bitenler, yeni bir dünyanın, bir Üçüncü Dünya' nin da habercisidirler. Bir bunalım dönemidir ki bu, kazanılmış her şey, misli gö rülmemiş bir devrimin itişi karşısında dengesini yitirmişe ben zer. Çünkü, dünyanın çehresinin değişmesi, sadece siyasal ve İktisadî alanda değildir; bilim, fikir vesanat 8 a 1 a n ı n d a dır da: Köklü bir devrim, fizik kuramlarını altüst eder, gözahcı buluşlara yol açar ve felsefi görüşlerde yenileşme ye götürür; sanatçılar ve yazarlar, bütünüyle yeni biçimlerin aranışı içindedirler ve bu biçimlere dayanıp çağın karmaşık ve sıra dışı özelliklerini açıklarken, insanın kendisiyle ve dünyayla olan yeni ilişkilerini de dile getirirler. Yaşamın, bu arada savaşın yeni koşullarım değiştiren; ve insanlığı her zaman ağırlığı altında ezmiş olan felaketleri kesin olarak sona erdirecek olan araçları insanların ilk kez emrine ve ren bilimsel ve teknik ilerlemeler in içine gi rilmiştir; gerçek anlamıyla bir "devrim" yaşanmaktadır bu alan larda. 1950-1970 yıllarının dünyası, hareketsiz olmadığı gibi barış içinde de değildir; bunalımlar ve uyuşmazlıklar birbirini izler ve tehlikelidirler hepsi de. öyle de olsa, Birleşik Devletler'le Sovyetler Birliği'nin ağır ağır yerleştirdikleri çifte tekel tam ol masa ve dönemin sonlarında tartışılır hale gelse de, dünya ka- rpuoyuna, belli bir istikrar ve dengenin bulunduğu izlenimini verir. Ne var ki, bu görece ferahlatıcı hava, 1950-1970'li yılla rın dünya dengesinin iki sütunundan birinin ani çöküşüyle tartışılır hale gelir. Cepheden bir saldırıya uğramadan sadece içerden bir aşınmayla, 80'li yıllar boyunca bir eriyişin arkasın dan, komünist sistem çöker. Yüzyılın -her şeye karşın- sürprizidir bu ve arkaya bıraktı ğı büyük sorular vardır: Neydi bu ani çözülüşün nedenleri? Yı kılış niçin Avrupa'da tam oldu da Asya'da sınırlı kaldı? Bu de ğişikliğin ertesinde dünya için seçenek, tek başına koşuyu sür düren üstün bir gücün, Birleşik Devletler'in egemenliği midir, yoksa kaos mudur? Amerikan gücünün tek başına egemenliğinin ve kelimeleri henüz ağzında dolaştırıp anlaşılmaz sesler çıkaran bir "küre selleşme" nin ilk taşlarının döşenmesinin ötesinde, önümüz deki yıllar, öyle görünüyor ki alabildiğine tehlikelerle dolu: Mil liyetçi, cemaatçı, etnik ya da dinsel rekabetlerin zaten bölüp parçaladıkları dünyamızı büyük felaketler tehdit ediyor. Yerkü redir kaosun gölgesinde yaşar bir halde. j insanlığı yeni bir barbarlığın pençesine düşmekten kurtara cak olan çıkış yollan nelerdir? Bir yüzyıl biterken, hüzünlü bir aranıştır bul 9 "Bir yüzyıl biterken" dedik. Gerçekten ne zaman bitiyor XX. yüzyıl? Onun ne zaman başladığı pek tartışılır olmaktan çıkmıştır; yüzyılımızın, Birinci Dünya Savaşı'nın patlamasıyla doğduğunu biliyoruz. Sıradan bir kronolojik işarete uyup 1999'un son gecesi, akraple yelkovanm saat 24'ü gösterdiği anı mı alacağız bitiş için; yoksa daha anlamlı olgular üzerinde mi durmak gerekecek? örneğin, 1998'de Mars'a yollanmış ilk füze nin hedefine varışı değilse, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılışı mıdır bu? Ya da 2000'li yılların başlarında, barışçı olmasını dile yeceğimiz, dünya çapında bir başka önemli olay mı nokta koya cak yüzyılımıza? Ne var ki, gelecek kuşakların çözeceği bir sorundur bu ve açıklamalara sağladığı kolaylık bir yana bırakılırsa, tarihin ke sintisiz akışı göz önünde tutulduğunda, biçimsel olmaktan da ileri gitmez. Konuya gelelim, "Avrupa'nın gerilemesi" olgusundan baş layalım. 10