ebook img

Yüzleşme - Nora Roberts PDF

623 Pages·2008·6.79 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Yüzleşme - Nora Roberts

Nora ROBERTS Yüzleşme Çeviren: Hülya Yuvalı 1 İntihar etmek, Aziz Patrick Günü'nü geçirmek için çok berbat bir tercih. İzin günün de, intihar etmeye hazırlanan birisiyle konuşmaya çağrılmış olmak da, yeşil bira içip gayda inlemekle kesinlikle bir değil. Phoebe, kutlama için caddelere, kaldırımlara üşüşen Samanlılarla turistlerin arasından hızla ilerliyordu. Yüzbaşı David McVee böyle olacağını söylemişti, diye düşündü.Arabasıyla gitse bile, polis rozetiyle bile bu insan barikatını aşması„ hayli güç olacak ve epey vaktini alacaktı. Az sonra; Jones'un iki sokak doğusunda şenlikler hafifledi. Gümbürtülü müzikten geriye sadece vurmalı çalgıların sesleri ve yankıları kalmıştı. Üniformalı memur aldığı emir gereği bekliyordu. Gözünü genç kadına dikmiş, yüzünden aşağıya, hâki pantolonuna asılı rozetine varana dek onu incelemişti. Yırtık pantolon, sandaletler, keten ceket ve içinde yonca'yeşili bir tişört giymiş genç kadın, görüntüsünün profesyonellikle bağdaşmadığını düşünüyordu. Ama ne yapabilirdi ki? Şu anda MacNamara Konağı'nda ailesiyle birlikte limonatasını yudumlayıp tören alayını izliyor olmalıydı. "Teğmen MacNamara?" "Evet, benim. Hadi gidelim," dedi genç kadın, araca bindi ve bir eliyle telefonunu çıkarırken öteki eliyle de emniyet kemerini taktı. "Yoldayım, Yüzbaşım. Bilgileri alabilir miyim?" Sürücü gaza yüklendi. Polis sireni acı acı ötüyordu. Phoebe hızla defterini çıkarıp not almaya başladı. Joseph (Joe) Ryder, intihara teşebbüs. Silahlı atlama. Yaş 21, beyaz, evli / ayrı yaşıyor. Barmen / kovulmuş. Dini inancı bilinmiyor. Ailesi ortada yok. NEDEN? Eşi terk etmiş, işten atılmış, kumar borcu? Sabıka kaydı yok, kayıtlı başka intihar teşebbüsü yok. Dönüşümlü ağlama / saldırganlık eğilimi. Henüz silahım atşlemedi. "Anlaşıldı." Phoebe soluklandı. Çok geçmeden Joe’yu yakından tanıyacaktı. "Adamla şu an kim görüşüyor?" sordu. "Üzerinde kendi cep telefonu var. İlk önce bağlantı kurulamadı. Herif sürekli telefonu kapatıp durdu. Şu anda patronu, eski patronu burada, aynı zamanda ev sahibiymiş. Ara ara konuşuyorlar ama bir gelişme yok." "Peki ya siz?" "Seni göreve çağırdığımda buraya daha yeni varmıştım Herifin üzerine fazla adam salmak da istemedim." "Tamam. Beş dakika içinde oradayım." Sürücü de başıyla onayladı. "Adamı canlı istiyorum." Duncan Swift'in sırtı terden sırılsıklam olmuş halde Joe Ryder'ın dördüncü kattaki dairesine gelmişti. Tanıdığı, Joe birlikte kafa çekip şakalaştığı, üstelik yan yana pisuarlara işedikleri o adam şimdi tepede, çatının ucunda elinde silahla oturuyordu. "Onu kovup otuz gün içinde evi boşaltmasını istediğim için, ona aldırış etmediğim için oldu bütün bunlar," diye düşündü Duncan. Büyük ihtimalle ya beynine bir kurşun sıkacak ya da çatıdan atlayacaktı. Ya da ikisini birden yapacaktı. Bu insanların Aziz Patrick Günü'nde karşılaşmayı bekledikleri türden bir durum değildi ama yine de kendilerini olan biteni izlemekten alıkoyamamışlardı. Polisin binayı çevirmesine rağmen, genç adam, yüzleri çatıya çevrilmiş, barikatı aşmaya çalışan insanları rahatlıkla görebiliyordu. Duncan, Joe'nun güne özel, geleneksel yeşil giysiler giyip giymediğini merak ediyordu. "Hadi ama Joe, bak bir çözüm yolu bulabiliriz." Polis memurunun durmadan işaret ettiği not defterindeki bu cümleyi daha kaç kez tekrarlamak zorunda kalacaktı acaba? "Tek yapman gereken silahını indirip içeri gelmek." "Beni kovdun lanet olası!" "Evet, evet, biliyorum. Çok üzgünüm Joe, sinirim tepemdeydi." Sen de beni dolandırdın ahmak herif, diye düşündü Duncan. Benim olanı çaldın, içine ettin, mahvettin beni. "Neler olup bittiğini, nasıl altüst olduğunu fark edemedim. Hadi içeri gel, her şeyin üstesinden gelebiliriz." "Lori'nin beni terk ettiğini biliyorsun." "Ben..." Yo, hayır, Duncan birden hatırladı, ben demek yok. Başı şimdiye kadar hiç böylesine zonklamamıştı, yine de Yüzbaşı McVee'nin talimatlarını unutmamak için çabalıyordu. "Üzgün olmalısın." Joe, cevap vermek yerine hıçkırıklara boğuldu. Dave, "Konuşturmaya devam et," diye mırıldandı. Duncan, adamın ağlayarak sıraladığı şikâyetlerini dinlerken bir yandan da ondan söylenmesi istenen anahtar cümleleri tekrarlamaya çalışıyordu. Tam bu sırada kızıl saçlı kadın, bir mermi gibi hızla içeri daldı. Yüzbaşıyla konuşurken silkinerek montundan kurtuldu ve kurşun geçirmez yeleğini giydi. Adeta şimşek hızında hareket ediyordu. Duncan konuşulanları duyamıyordu. Ve gözlerini de genç kadından alamıyordu. Aklına ilk gelen kelime amaç oldu. Sonra enerji. Sonra seksi, gerçi bu son kelime, yarı yarıya ilk ikisiyle karışmış durumdaydı. Genç kadın başını salladı ve Duncan'a, kedi bakışlı yeşil gözleriyle, uzun ve soğuk bir bakış fırlattı. "Yüzbaşı, adamla yüz yüze konuşmak gerekiyor. Görevi bana verdiğinizde siz de bunu biliyordunuz." "Önce adamı telefonla indirmeyi deneyebilirsin," dedi amiri. "Denenmiş zaten." Phoebe, Duncan'ın adamı yatıştırmak için söylediklerini dinledi. Eski patronu ve ev sahibi bu adammış demek. Bütün bunlar için oldukça gençmiş, diye düşündü. Çok tatlı, panik yapmamak için kendini zorluyor gibi görünüyor. "Birinin yüzüne bakmalı. Birebir temasa ihtiyacı var. Patronu şu adam mı?" "Duncan Swift binanın girişindeki caddeye bakan barın sahibi. Adam onu arayınca o da 911’i aramış ve adamın çatıdan atlayacağını söylemiş. O zamandan beri de burada." "Pekâlâ. Bu vakada kumanda sizde ama ben de arabulucuyum. Şimdi yukarı çıkmam gerekiyor. Görelim bakalım buna ne diyecek." Genç teğmen Duncan'a doğru ilerledi ve telefonu kendisine vermesini işaret etti. "Joe? Ben Phoebe, emniyet görevlisiyim. Nasılsın, her şey yolunda mı, Joe?" "Niye soruyorsun?" "İyi olduğuna emin olmak istiyorum. Orası sıcak değil mi Joe? Bugün güneş bayağı yakıyor. Duncan'dan ikimiz için iki şişe soğuk su getirmesini isteyeceğim. Oraya getiririm, biraz konuşuruz." "Silahım var." "Duydum. Sana içecek soğuk bir şeyler getirirsem, beni vuracak mısın, Joe?" Uzun bir sessizlikten sonra "Hayır," dedi. "Kahretsin, hayır. Niye böyle bir şey yapayım ki? Seni tanımıyorum bile." "O zaman sana bir şişe su getiriyorum. Yalnız geliyorum, Joe. Şimdi bana söz ver, aşağı atlamayacaksın ve ateş de etmeyeceksin. Dışarı gelip sana su getirmeme izin vereceğine dair söz verir misin?" "Bira olsa daha iyi olur." Adamın istekli ses tonu genç kadına biraz üstünlük kazandırmıştı. "Hangi biradan istersin?" "Buzdolabında bir şişe Harp var, onu getir." "Bir şişe soğuk bira hemen yukarı geliyor." Phoebe buzdolabında bira dışında fazla bir şey olmadığını gördü. Birayı dolaptan çıkarırken, Duncan şişeyi açmak için yanına geldi. Genç kadın dolaptaki tek kola şişesini de alıp kapağını açtı. "Birayla yukarıya geliyorum, tamam mı?" diye seslendi. "Tamam, bir bira iyi gider." "Joe?" Kadının sesi elindeki şişeler kadar soğuktu. Bu arada polis memurlarından biri ona bir kablo takıp, silahını aldı. "Kendini öldürecek misin?" "Planım bu." "Peki, eğer senin planın buysa, ama bence iyi bir seçim değil." Phoebe bir memur eşliğinde daireden çıktı ve merdivenlerden çatıya ulaştı. "Yapacak daha iyi bir şeyim yok," diye karşılık verdi Joe. "Yok, öyle mi? Ağır bir bunalımdaymış gibi konuşuyorsun. Joe, şu anda çatıya açılan kapıdayım. Dışarı çıkayım mı?" "Evet, evet, gelebilirsin demiştim ya!" Genç kadın sıcak konusunda haklıydı. Güneş neredeyse, kızgın, kırmızı bir top gibi çatıdan zıplayacaktı. Sol tarafına bakınca adamı gördü. Üzerinde sadece siyah bir şort vardı. Açık kumral saçlı, açık tenliydi teni şimdiden, acı verecek kadar pembeleşmişti. Ağlamaktan şişmiş gözlerini kısarak genç kadına baktı. "Sanırım birayla birlikte bir de güneş kremi getirmeliymişim." Görebilsin diye şişeyi havaya kaldırdı. "Burada kavruluyorsun, Joe." "Umurumda değil." "Joe, eğer silahını indirirsen memnun olurum, böylece sana biram getirebilirim." Adam, hayır anlamında başını iki yana salladı. " Ya bir şey yapmaya kalkışırsan." "Sana söz veriyorum, ben biranı getirirken silahım indirirsen hiçbir şey yapmayacağım. Tek istediğim konuşmak, Joe, sadece sen ve ben. Bu güneşte sohbet etmek de çok susatır insanı." Adamın ayakları çatıdan aşağı sallanıyordu. Silahını indirip kucağına koydu ve "Onu yere bırak ve geri çekil," dedi. "Tamam, sen nasıl istersen." Gözlerini ondan ayırmadan ilerledi. Adamdan gelen ter ve çaresizlik kokusunu alabiliyor, kan çanağına dönmüş kahverengi gözlerindeki ıstırabı görebiliyordu. Dikkatli bir şekilde şişeyi çatının pervazına koydu ve geriye çekildi. "Tamam mı?" "Hele bir şey yapmaya kalk, bak hemen atlarım." "Tamam. Seni bu kadar sıkıntıya sürükleyecek ne oldu ki?" Bira şişesini alan adam elini yine silahın üzerine koydu ve biradan büyük bir yudum aldı. "Seni neden buraya gönderdiler?" "Onlar göndermedi, ben kendim geldim. Benim işim bu." "Nesin sen, deli doktoru falan mı?" Homurdanarak tekrar şişeyi başına dikti. "Tam olarak öyle denemez aslında. Ben insanlarla, özellikle de başı dertte olanlarla ya da olduğunu sananlarla konuşurum. Joe, başının belada olduğunu nereden biliyorsun, neler oldu?" "Bombok herifin tekiyim, hepsi bu." "Öyle olduğunu düşünmenin sebebi nedir peki?" "Karım beni terk etti. Daha altı aylık evli bile değildik ve o gitti. Bunu yapacağını defalarca söylemişti, tekrar bahis oynamaya başlarsam derhal çekip gidecekti. Ama ben onu hiç dinlemedim, inanmadım da." "Anlaşılan bu seni çok üzmüş." "Bu evlilik, hayatımda başıma gelebilecek en güzel şeydi ve ben onu mahvettim. Kazanırım diye düşünmüştüm, çok fazla oynamayacaktım zaten. İşe yaramadı." Omuz silkti. "Hiç yaramıyor zaten." "Joe, terk edilmek çok zordur ve acı verir. Ama bu ölmek için yeterli bir sebep değil ki. Eşinin adı ne?" Gözleri yine yaşla doldu ve "Lori," diye lafı ağzında geveleyerek cevap verdi. "Sanırım Lori'yi. incitmek istemezsin. Bu şeyi yaparsan onun ne hissedeceğini hiç düşündün mü?" "Niye umurunda olsun ki?" "Ama seninle evlenerek yeterince umursamış. Buraya oturmamın bir sakıncası var mı?" Joe'nun birkaç adım uzağına gelip çatının ucuna adım attı. Adam omuz silktiği sırada, o da kenara yavaşça yerleşip içeceğini yudumladı. "Bu durumu halledebiliriz, Joe. Hem senin, hem de Lori'nin yardım almasını sağlayabiliriz. İşleri yoluna koymak için bir çare arıyorsun sanırım." "İşimi kaybettim." "Zor bir durum. Nasıl bir işte çalışıyordun?" "Barmenlik yapıyordum. Şu aşağıdaki barda. Lori barda çalışmamı istemiyordu ama ona bununla başa çıkabileceğimi söylemiştim. Fakat olmadı, yapamadım. Üstüne üstlük bir de bahis oynamaya başladım. Kaybetmeye başlayınca da, Lori anlamasın diye kasadan para aşırıyordum. Oynadıkça kaybettim, kaybettikçe çaldım. Sonra yakalandım ve kovuldum. Şu evden bile kovuldum." Silahını alıp elinde çevirdi. O anda irkilen Phoebe, başını eğdi ve korunma içgüdüsünü adama yansıtmamak için kendiyle mücadele etti. "Neye yarar? Elde var sıfır," diye devam etti Joe. "Şu an neler hissettiğini anlayabiliyorum. Ama Joe, işin gerçeği, daha önünde bir sürü fırsat var. Herkes bir şanstan

Description:
Yüzelliden fazla romanıyla, Amerika'nın en çok satan kadın yazarı Nora Roberts, gerilim ve aşk dolu bir hikayeyle tekrar okuyucuyla buluşuyor... Phoebe MacNamara'nın aile hayatı da iş hayatını aratmayacak sorun ve travmalarla doludur. Evden dışarı adımını atamayan bir anne, baba
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.