YUNAN SANATI O îaskı : Öz Ofset Matbaacılık A.Ş. Tel: 522 78 11 İstanbul 1984 YUNAN SANATI GISELA RICHTER YUNAN SANATI Tiirkçesi : Beral Madra O Kurucusu: OĞUZ AKKAN cem yayınevi Yazar kitabını kızkardeşinin anısına adamıştır m r Copyright ONK ilk kez 1959'da Phaidon Press (Londra) tarafından basılmış, on yılda 6 baskı yapmıştır. (6. baskı 1969) bölüm 1 TARİH ÖNCESİ Yunanlılar ayak basmadan çok önce, bugün Yunanistan denilen top raklara ve Ege bölgesine yüksek bir kültürün temsilcisi olan başka halk lar yerleşmiş bulunuyorlardı. Yunanistan’ın bu Tarihöncesi Çağı özenli arkeolojik araştırmalar sonucunda açığa çıkmaktadır. Çeşitli yerlerde I. Kopais çanağında (krşl. Paleolitik yerleşme1 izleri bulunmuşsa da gerek Yunan topraklarında, Stampfuss, Mannus, gerekse adalarda olasılıkla M.Ö. 6. yüzyıl - 4. yüzyıl arasına tarihlenen XXXIV, 1942, s. 132 v. d.), ve bşk. yerlerde zengin Neolitik Çağ tanıkları vardır. Bu Neolitik halkların nereden gel (krşl. J.H.S., Archeolo dikleri henüz açıklanmamıştır. El araçlarının artık ne taştan ne de henüz gical Reports, 1957, s. 15; Daux, B.C.H., 1963, demirden değil de, önce bakırdan sonra tunçtan yapıldıkları Tunç Çağ s. 690). başlangıcı M.Ö. 3000 yılları dolaylarına yerleştirilmektedir. Bunu izleyen ikibin yıl süresince Bronz Çağ kültürü, Doğu Akdeniz bölgesindeki gör kemli yükselişini, doruğunu ve düşüşünü yaşamıştır. Bu kültür konusunda şimdiye dek ele geçirdiğimiz bilgiler aşağıda gösterildiği gibi derlenebilir: Kültüre! gelişimin odağı ve önderi öncelikle Girit olmuştur; burada Neolitik'ten Son Tunç Çağfna kadar sürekli bir gelişim izlenebilir. Gi- rit’deki Bronz Çağ kültürü kıral Minos’a bağlanarak, Minos kültürü diye adlandırılmaktadır. Buna akraba olan Yunan toprağındaki kültür için «Hellas» terimi kullanılmış olup, «Kiklad» terimi de Kikladlarda ve za man zaman da karada bulunan 3. binyıl mermer heykelcikleri ve çöm lekleri için kullanılmıştır. Ancak bu Kiklad sanat yapıtlarının Minos - Hellas kültürü ile ilişkisi yoktur. Tam tersine bunlar yerel olarak sınır lanmış ve bugüne dek az tanınmış bir kültür çevresine bağlıdır. Bronz Çağ kültürü üç bölüme ayrılmıştır: ilk Tunç (2500-1900), Orta Tunç (1900-1500), Son Tunç (1500-1100). Bu bölümler de kendi aralarında üç döneme ayrılmışlardır. Fakat yeni kazılara dayanarak Knossos sarayının birinci dönemini aşan Bronz Çağ’ın şimdiye dek kabul edildiğinden daha kısa bir süreyi kapsadığı görülmektedir; bunun sonu cu; bugünkü uzmanlar artık Tunç Çağ kültürünü Sarayöncesi dönemi, Birinci Saray dönemi, İkinci Saray dönemi olarak bölümlemektedirler. «Yunanistan’ın Tunç Çağı için de‘buna benzer kuramlar ortaya atılmış fakat bunlar tanıtlanmamıştır.» (Blegen) Erken Minos kültürünün en önemli kalıntıları Girit’in doğu bölü münde, özellikle Gurnia, Vasiliki, Palaikastro gibi küçük kentlerle komşu adalardan Pseira ve Mochlos’da bulunmuştur. Yaşama koşullarından anlaşılacağı gibi, bu dönemde bile ilkel terimi kullanılamaz. Halkın bir bölümü belirli bir zenginlik içinde, sanat kaygısı ile biçimlendirilmiş nesnelerle dolu evlerde yaşıyordu. Akdeniz bölgesinin tüm çevresi ile de karşılıklı ilişkiler kurulduğu açıkça bellidir. Girit kültürü ilk doruğuna, aşağı yukarı Mısır’daki Orta İmparatorluk ile hemzaman olan Orta Minos Çağında ulaştı. Knossos, Phaistos, Mallia ve Kato Zakro’da saraylar yaptırıldı; yabancı ülkelerle canlı bir alış veriş vardı, sanat alanında da yoğun bir yaşantı gelişiyordu. Yunan Mitolojisin de ününden söz edilen kıral Minos da olasılıkla bu çağda yaşamıştır Fakat Minos adınm kıral anlamına gelen bir kelime olduğu da düşünü lebilir. 7 Mısır’daki Yeni imparatorluk Çağının erken dönemini kapsayan Geç Minos Çağında Girit, kültür başarıları yönünden ikinci bir doruğa ulaş mıştır. Minos kültürünün en yüksek aşama çağının özelliği zenginlik ve rahatlıktır. Bu en azından halkın üst tabakası için geçerli bir durumdur.„ Geniş iç avluları, büyük merdivenleri, birbiri içine geçmiş odaları, kiler leri ve sağlık yönünden çok gelişmiş bir düzende hamamları olan sa raylar kazılarda ortaya çıkmıştır.: Halkın görünüşü, gelenek ve görenek leri konusunda bol renkli duvar freskleri bilgi vermektedir.) Saraylar, evler ve mezarlarda bulunan sayısız değerli ya da gündelik nesneler bil gilerimizi tamamlamaktadır: sanat kaygısı ile işlenmiş altın, gümüş ve tunç kaplar, büyüklü küçüklü taş ve pişmiş toprak kaplar, fildişi, fa yans, pişmiş toprak ve tunç, küçük heykeller, mühürler ve yüzükler. Bütün bunlar, mutlu bir ortamda yaşayan, av ve sporla ilgilenen, bir kıral tarafından yönetildiği ve özellikle kadın tanrıçalara taptığı anlaşılan, zengin ruhlu bir halkı simgelemektedir. Girit adası bir takım yararlı iliş kilerle Doğu’ya, özellikle Mısır ve Suriye’ye bağlanıyordu, fakat Girit kül türü bu ülkelere bağıntısız olarak gelişmiştir. Mısır sanatını niteleyen anıtsallık Girit sanatında görülmez, buna karşılık bu sanat mutlu bir iç tenlik ve dinçlikle doludur. Betimlerin önde gelen konusu halkın, kıral önünde küçültülmesi değildir, tam tersine Girit sanatçıları doğrudan doğ ruya doğadan esinlenmişler, bitkiler ve hayvanlara özenerek, bezeme biçimlerini bunlardan çıkarmışlardır. Bu kültürün komşu adaları ve aynı zamanda Yunanistan'ı etkilediği bir gerçektir. Yunanistan’ın kültür,tarihi ancak zorlukla adım adım gidi lerek yeniden kurulmuştur. İlk Tunç Çağda Giritlilere ve ada halk larına ,akraba, fakat hiçbir zaman Avrupa kökenli olmayan ve belki de Anadolu’nun güney batısından gelmiş olan bir takım halkların buraya göç ettikleri bugün kabul edilmektedir. Daha sonra, , Orta Tunç Çağda M.O. 2000'den hemen sonra Yunanistan, olasılıkla kuzeyden gelen ikinci bir saldırıya uğramıştır. Bunlar İndo-Germen topluluklardı ve bugün ilk Yunanlılar olarak yorumlanmaktadırlar. Bu yeni gelenler kendilerinden önceki Neolitik ve İlk Tunç Çağlarının halklarını egemenlikleri altına almışlar, zamanla bunlarla geniş anlamda kaynaşmışlardır. Bu ilk Yunan lılar Ege’de yavaş yavaş üstünlük kazanmışlar, Knossos'a yerleşmişler ve adaları da aşarak Anadolu kıyılarına, Suriye, Filistin ve Mısır'a doğru yayılmışlardır. Bunlar batıya doğru, Liparus adalarına, İschia ve Güney İtalya’ya da sokulmuşlar, 8. ve 7. yüzyıldaki Yunan sömürgeciliğinin bir yerde öncüsü olmuşlardır. Bu kara kültürünü yaratanların Girit'deki olgun Minos kültürünün etkisinde kalmaları kaçınılmaz bir durumdu, bu nedenle birçok şeyi dos doğru Girit’den almış ve ondan sonra Girit sanatına yakın bağları ol makla birlikte, ana çizgilerde ondan kesinlikle başka olan: kendi sanat larını adım adım oluşturmuşlardır. Açık ve girintili çıkıntılı Minos sarayları yerine bunlar kapalı, iyi düzenlenmiş ve surlarla korunmuş yapılar olan birtakım kaleler kurmuşlardır. Ünlü Aslanlı Kapısı ile MİKen. sarayı, anıtsal yeraltı geçitleri ile Tiryns- kalesi, Kopais gölü kıyısındaki Gulas kalesi teknik çalışma olarak beğeni uyandırır. Kubbeli mezarlar da aynı üstün nitelikleri taşır; içlerinde Miken’dekilAtreus Hazine Yapısı olarak adlan dırılanı bir sanat yapıtı olarak özellikle sivrilir. Ancak öteki sanat alanla rındaki ürünlerden duvar resimleri, küçük heykeller, maden işçiliğindeki yapıtlar ve özellikle çömlekler Girit’le yakın bağlar gösterir. 8 Miken kültürü Mısır’daki Yeni imparatorluk Çağının 18. - 20. sülale sine çağdaş olarak gelişmiştir (M.ö. 1600’den hemen sonra, aşağı yukarı 1100’e kadar). Bu kültürün son kesimi Yunanistan’ın kahramanlık çağı olarak adlandırılır ki, bu çağda kıral Agamemnon yönetimindeki Miken’in egemenlik üstünlüğü vardır ve gene bu çağ asırlar sonra Homeros’un konu ettiği Troya savaşlarına sahne olmuştur. Tunç Çağın sonlarına doğru Miken kıralları kendi yönlerinden ege menliklerini yitirmişlerdir. Miken ve birçok başka kale yakılmış yıkılmıştır. Bu yıkımı etkin kılanların en azından bir bölümünün, kuzeyden sokulan Dor halkları olduğu söylenebilir. Bu da Dor göçleri olarak bilinen bir olaydır. Yunan tarihçileri bu olaya ilişkin olarak, kökenini Herakles’den alan ve soylu bir aile olan Heraklidler'in dönüşünden söz ederler. Mısırlı bir kronoloji bilgininin bu olay konusundaki kanısı şöyledir: «Adalar ayak lanmış ve birbirleriyle uyuşmazlığa düşmüşlerdir.» Bu tarih olaylarının gelişimi, kazıların değerlendirilmesi ve antik yazarların verdikleri bilgilerle öğrenilmiştir. Yunan toprağının salgına uğ raması olayı tabakalardaki bölümlenmelerden, mimari kalıntılarda birden ortaya çıkan ayırımlardan, örneğin yukarıda adı geçen ev planları, me zarlar ve çömleklerde olduğu gibi üslûp değişimlerinden anlaşılmaktadır. Girit’de ve son yıllarda Yunanistan’da da bulunmuş olan yazılı belgeler özellikle önem taşır. Birbirinden ayrı birkaç yazı biçimine rastlanmıştır. Girit’de İlk Tunç Çağda öncelikle insan, hayvan, nesne ve çeşitli bezemeler gösteren betimsel (piktografik) bir yazı vardı; daha sonra Orta Tunç Çağda ve gene Girit’de içlerinden yalnız kimisi Mısır hiyeroglif lerine benziyen bir yazı, Son Tunç Çağda ise Linear A ve Linear B olarak adlandırılan iki hecesel yazı görülmüştür. Bunlardan Linear A Girit’de yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı, Linear B ise şimdiye dek yalnız Knossos’da ve Yunanistan’da bulunmuştur. Linear B yazılı kil bel gelerden yüzlercesine Pilos'da , birkaç tanesine de Miken'de rastlanmış tır; gene üzerinde bu yazı bulunan vazolar Orkhomenos, Thebai, Eleusis, Tiryns ve Miken gibi çeşitli yerlerde bulunmuştur. Bu da Miken ege menliği süresince bu yazının Yunanistan’da yaygın olarak kullanıldığını göstermektedir. Linear B yazısı yavaş yavaş çözümlenmekte olup, Yunan yazısının bir öncüsü olduğu sanılmaktadır. Bu önemli buluntu Mikenlile- rin Yunanlı oldukları ve Son Tunç Çağda Knossos’u ele geçirdikleri kuramını desteklemektedir. Böylece Yunan tarihinde yem bir bölüm açıl mıştır. Eğer Mikenliler gerçekten Yunan asıllıysa, Yunan sanatının başlangıç noktasının Miken Çağı olduğu düşünülmelidir. Buna rağmen bu kitapta anlatılanlar Miken uygarlığının bitiminden başlamaktadır; çünkü Yunan ve Miken halkları her ne kadar ırk yönünden birbirleriyle akraba iseler de, bunların sanatı kökten ayrılmaktadır. Yukarıda da gördüğümüz gibi, Miken sanatı gerek dış görünüş, gerekse hemen hemen tüm içeriği yö nünden geniş ölçüde Girit etkisi altında kalmıştır, öte yandan, Miken çağı bittiğinde, yeni biçimler ve konuları olan başka bir sanat yavaş yavaş gelişmeye koyulmuştur. Başka bir deyişle, arkeologların önceleri yorum ladıkları gibi, kültürler arasında belirli bir kesinti olmamış, tam tersine yavaş gidişli bir değişim olmuştur, böylece salgınların doğurduğu tedir ginlik sonucu sanat ürünlerinde önceleri bir gerileme olmuş, fakat son raları yeni bir sanatın yavaş yavaş yükselişi başlamıştır. Minoslular ve Mikenliler'de yaygın olan dalgalı hatlar, bitki ve deniz yaratıklarını gös teren doğalcı betimler yerine, çizgisel örneklerden oluşan bir geometrik dizge ortaya çıkmıştır. Bir süre sonra insan ve hayvan örgeleri yeniden g ele alındığında, bunlar da dizgesel olarak canlandırılmalardır. Bundan başka tunç yerine demir el araçları kullanılmaya başlanması da birçok değişikliklere yol açmıştır. Böylece 11. - 8. yüzyıl arasındaki zaman Geo metrik Çağ ya da ilk Demir Çağ olarak adlandırılmıştır. Bu nedenlerden dolayı, bu kitapta, konumuz olan Yunan sanatının, M.ö. son bin yıl içindeki birbirini izleyen gelişimini ele almak uygun görülmüştür. Yunanistan, Ege adaları, Anadolu kıyıları ve batıda Sicilya ve Güney İtalya’yı kapsayan Yunan dünyasında, bu zaman süresinde türdeş bir kültür gelişmiştir. Geometrik, Arkaik, Klasik gibi değişik üs lûplar gösteren çeşitli evreleri aştığı halde, bu kültürün ana varlığı bu süre içinde değişmeden kalmıştır. Her ne kadar başka sanatlardan, özel likle Mısır ve Mezopotamya’nın olgun kültürlerinden ve arada sırada da Miken kültüründen bu kültüre aktarmalar olmuşsa da, bu aktarmalar bağımsız ve yeni buluşlar olarak çözümlenmiştir. Bugüne dek ölçü ve esin kaynağı olarak yararlandığımız bu kültüre biz yakından bağlıyız. Ve gene bu nedenle kültür yönünden eski Yunanlılar'ın öncülerimiz ol duğu bir gerçektir. Bu kitapta 1100-100 arasındaki Yunan sanatı ince lenmiştir. 10