ebook img

Yılmaz Özdil - Adam www.CepSitesi.Net PDF

371 Pages·2017·4.59 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Yılmaz Özdil - Adam www.CepSitesi.Net

Yılmaz Özdil - Adam www.CepSitesi.Net Not : Okurken Tarafsız Olun Devlet Millet Düşmanlarına Prim Vermeyin.. Sadece Dürüst Olun. Ne Olursanız Olun Önce İnsan Olun Hiç Kimseyi Karalamayın Herkes Yanlış Yapabilir... Sizlerde Çokmu Dürüstsünüz Aynaya Bir Bakın??? İzmir'in dağları... Düşmanın tepelendiği yerdir. Cumhuriyet, hukuk, yurttaşlık ve laiklik'in kapısı önce Sakarya, sonra Dumlupınar, sonra o dağlardan açıldı. Bizler hayatta olduğumuz sürece, düşmanın tepelendiği o dağlarda nöbetteyiz. Düşman tepelediğimiz o dağlarda hâlâ Anadolu kadar büyük cephanemiz var. O cephane, hukuktur, cumhuriyettir, yurttaşlıktır, laikliktir. Düşman hâlâ o bu cephanelerle geri tepiyoruz. Bu ülkeyi hâlâ, İzmir'in dağlarında açan çiçekler gibi yazarlarıyla savunuyoruz. Cemaatle, vahşi hocalarıyla sinsi sinsi el altından işbirliğine girerek değil, cesaretle, tunç göğsümüzü siper ederek savaşıyoruz. Bir yaşama gücümüz, bir irademiz, bir ülkemiz varsa, bu soylu değerleri bize hediye eden, İzmir'in düşmanı tepeleyen dağlarıdır. Uyanık kaldıysak, tükenmek bilmeyen kuvvetimiz varsa, İzmir'in dağlarından öğrendik. Önsezilerimiz daha güçlü çıktıysa, önsezilerimiz bizi daha dayanıklı, daha iyi ve onurlu yaşamının yolunu açtıysa, İzmir'in dağlarından öğrendik. Biz yazılarımızı hep o dağlardan yazdık. Nihat Genç Ekim 2007, İzmir. Alsancak'ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı'na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal'in imzası vardır, bir bankada çalıştığım, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, silin der. Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşım, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin! Adeta bomba düşer dövmeci dükkanına... Bu gördüğün eller Atatürk'ü yazar, Atatürk'ü silmez deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk'ün imzası bedava! İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır. Bir ödlek geri adım attı... Onbinlerce cesur öne çıktı. Atatürk'e sövme modası... Dövme modası yarattı. Köprüaltı örnek oldu, İzmir'de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 EkimTerde, 10 Kasım'larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200'ün üstünde dövmeci var. Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda. Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada? Neymiş, işten atarlarmış... Bizim işimiz Atatürk. Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs'tır. Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır. Mustafa Kemal, ilelebet payidardır. Mustafa Kemal Atatürk Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1953 te Anıtkabir’e defnedildi. 19 Kasım 1953’te katafalk ziyarete açıldı. İlk gün 70 bin kişi geldi. 75’inci ölüm yıldönümünde, sadece 10 Kasım günü, 1 milyon 89 bin kişi vardı. Anıtkabir’e her yıl ortalama 4 ila 9 milyon yurttaş koşuyor, dua ediyor, Atatürk devrimlerine bağlılığını sunuyor. Ortalama 6 milyon kişi kabul etsek... 1953’ten bu yana 63 yılda, 378 milyon kişi Anıtkabir’i ziyaret etti. Böyle bir hadisenin, dünyada örneği yok. İsmet Sayın basınımız koro halinde aynı haberi veriyor... Ali Kemal'in torunu Boris Johnson, İngiltere dışişleri bakanı oldu. Dedesi OsmanlI'nın dahiliye nazırıydı, torunu Kraliçe nin hariciye nazırı oldu. Doğru. Ama eksik. Doğru tarafı şu... Ali Kemal, 1903 yılında İsviçre'de kendisinden 10 yaş küçük Winifred'e âşık oldu, Winifred'in annesi İngiliz, babası İsviçreli'ydi, evlendiler, nikahı papaz kıydı, Winifred müslüman olmadı ama, Ali Kemal eşine Fitret adını verdi, ilk çocukları bir aylıkken öldü, sonra Selma, sonra Osman doğdu, 1909'da, Fitret henüz 26 yaşındayken vefat etti, Ali Kemal bunalıma girdi, bir süre İngiltere Wimbledon'da yaşamaya çalıştı, yapamadı, çocuklarını kayınvalidesi Margareth'e emanet etti, şartları uygun hale getirince çocukları yanıma alacağım dedi, İstanbul'a döndü, birinci dünya savaşı patladı, İstanbul işgal edildi, memleket yangın yerine döndü, çocuklarını getiremedi, anneanne Margareth torunlarını İngiliz olarak yetiştirdi, Osman adını değiştirdi, Wilfred oldu, subay oldu, pilot oldu, ikinci dünya savaşında gösterdiği cesaret ve yararlılık nedeniyle İngiliz Üstün Liyakat Madalyası aldı, evlendi, oğlu oldu, oğlu da evlendi, Boris doğdu... Şimdi diyeceksiniz ki, Boris diye İngiliz olur mu, Rus adına benzemiyor mu? Haklısınız... Tam adı, Alexander Boris de Pfeffel Johnson... Annesiyle babası Meksika'da tatildeyken, annesi hamile, doğum belirtileri ufak ufak başlıyor, telaşlanıyorlar, Meksika'da doğum yapmak istemiyorlar, havalimanında fıldır fıldır bilet ararken, Rus bir işadamı iyilik yapıyor, kendisine ait New York biletini hediye ediyor, New York'ta doğum oluyor, iyiliksever Rus un hatırasına Boris adı ilave ediliyor, Boris büyüyor, gazeteci oluyor, siyasete atılıyor, Muhafazakar Parti'den milletvekili oluyor, Londra belediye başkanı oluyor. Ve, dışişleri bakanı oluyor. Peki ya eksik olan tarafı ne? O da şu... Gazeteciydi Ali Kemal. İngiliz finosuydu. Vahdettin'le birlikte İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucusuydu. Milli mücadeleye düşmandı. Avrupa ile başa çıkmayı hangi Asya kavimi başardı ki, biz başarabilelim diye makaleler döşeniyordu, bugünkü AB'ciler gibi, Avrupalıların illa başımızda bekçi olarak dikilmesini istiyordu. Mustafa Kemal'den nefret ediyordu, milletin başına bela olarak görüyordu, onunla tokalaşmak, eşkıyaya el uzatmaktır diyordu. Hatta... Derme çatma bir ordu, dövüşüp duruyorlar, zirzoplar, tam istiklal isteriz diye tutturmuşlar, halbuki ne demiş Arap, elhekmü limen galebe, galibin dediği olur, işte bu kadar diyordu. Hızım alamıyor, Mustafa Kemalcileri sevinçle şöyle tarif ediyordu: Çanlarına ot tıkanıyor, moralleri pek düşük, çoğu yalınayak, teçhizatları noksan, gerçi birkaç kamyonları var ama, hepsi kullanılmaz halde, motorları bozuldu mu tamir edilemiyor, benzinleri yok, yedek parçaları yok, taşıma için ancak mandaları var, Mustafa Kemaller faydalı hiçbir işe yaramazlar, hamdolsun sayıları azdır, hastalanmış uzuv gibi kesip atmalı! Böyle bi haindi. Berduş diyordu Mustafa Kemal'e... Medeniyet dünyasını aleyhimize çevirmek için Anadolu'da havsalaya sığmaz delilikler, cinayetler işliyor diyordu. Eyy müslüman kardeşlerimiz, teşkilat-ı milliyeye aldanmayınız, bolşevik kafası taşıyan yurtsuz serserilerdir bunlar diyordu. Bu millici mahluklar kadar, başları ezilmek ister yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir bile diyordu. Neticede... Bedelini ağır ödedi. Linç edildi. Çocuklarım İngiltere de bırakıp İstanbul'a döndüğünde, ikinci evliliğini yapmıştı. Kendisi 44 yaşındayken, Tophane müşiri Zeki paşa nın 18 yaşındaki kızı Sabiha'yla nikahlanmıştı. Bir oğlu daha olmuştu. Ali Kemal öldürülünce, Sabiha oğluyla birlikte İsviçre'ye gitti. Oğlu hukuk tahsili yaptı, üniversiteyi bitirince memlekete döneceğim diye tutturdu. Aile büyüklen itiraz etti, seni yaşatmazlar orada filan diye dil döktüler ama, nafile... Bindi trene, Ankara'ya geldi. İngilizce, Almanca, Fransızca bilen, donanımlı bir gençti. Dışişleri bakanlığının memuriyet sınavına girdi. Kazandı. Cumhurbaşkanımız, İsmet İnönü'ydü. Dışişleri sınavını kazananların dosyalarını getirdiler, masasına bıraktılar. Birinin üzerinde menfi notunu gördü. İşe alınması muvafık değildir yazıyordu. Sakıncalı'ydı yani, uygun değil'di. Açtı dosyayı, okudu. Kırmızı kalemle belirtilmişti, Ali Kemal'in oğluydu. Çizdi menfi'nin üstünü, müspet yazdı, çizdi muvafık değildir'in üstünü, muvafakat ediyorum yazdı, imzaladı. Devlete kin yakışmaz, biz bu cumhuriyeti kanla kurduk ama, insanla büyüteceğiz dedi. Dosyayı uzatırken de ekledi, ben bunu Gazi'den öğrendim dedi. Ulusalcılar.. işte budur. Ali Kemal'in oğlu Zeki Kuneralp'ti. Paris, Bern, Londra, Madrid büyükelçimiz oldu. Dışişleri bakanlığı müsteşarımız oldu. Ali Kemal, Amerikan fıştıklamasıyla doğu'daki şehirlerimizi altın karşılığında Ermenilere satmamızı öneriyordu... Kadere bakın ki, oğlu Madrid'de Asala'nın saldırısına uğradı, makam otomobiline ateş açıldı, Zeki Kuneralp otomobilde değildi, eşi Necla Kuneralp'le birlikte, bacanağı emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve İspanyol makam şoförü Antonio Torres hayatını kaybetti. Bitmedi... Ali Kemal'in torunu, Zeki Kuneralp in oğlu Selim Kuneralp, babasına açılan yoldan yürüdü, Stockholm ve Seul büyükelçimiz oldu, AB daimi temsilcimiz oldu, Dünya ticaret örgütü daimi temsilcimiz oldu. Çünkü... Bu cumhuriyeti kuran ulusalcılar, kendilerine başı ezilesi yılan, kesilip atılması gereken hastalıklı uzuv diyen, idam edilmelerini isteyen vatan haininin suçunu, evladına çektirmemiş, sahip çıkmış, bağrına basmış, senden- benden diye ayırmamış, ötekileştirmemişti. Ve, hal böyleyken... Ali Kemal'in torunu İngiltere dışişleri bakam oldu diye ballandıra ballandıra yazan, öbür torununu yazmayan, öbür torunundan hiç bahsetmeyen sayın basınımız, ne diyor hâlâ ulusalcılara? Irkçı, faşist, darbeci, hastalıklı zihniyet filan diyor. Sizi gidi... 2016 model Ali Kemaller sizi! İsmet İnönü Tam adı, Mustafa İsmet İnönü’ydü. 1884’te İzmir’de doğdu. Yemen’de, Kafkas cephesinde, Filistin’de görev yaptı. Memleket işgal edilince Anadolu’ya geçti, Mustafa Kemal’e katıldı. Genelkurmay başkanı oldu. Mudanya Mütârekesini imzaladı. Dışişleri bakanı oldu. Lozan Antlaşmasını imzaladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı oldu. 10 ayrı hükümette başbakanlık yaptı, 17 yıl 11 ay, cumhuriyet tarihinin en uzun süreyle başbakanlık yapan kişisi oldu. İkinci cumhurbaşkanımız oldu. Türkiye’yi ikinci dünya savaşından uzak tutmayı başardı. Türkiye'yi çok partili sisteme geçirdi. CHP genel başkanlığı yaptı. Türk siyasi tarihinde, parti içi muhalefet neticesinde değişen ilk genel başkan oldu. 1973’te vefat etti. Ahmet Necdet Tayyip Erdoğan racon kesti... Cumhurbaşkanı dediğin partili olmalı dedi. İsmet İnönü'nün arkasında partisi vardı. Hatta, ordusu da vardı. Celal Bayar'ın partisi vardı. Cemal Gürsel'in ordusu vardı. Cevdet Sunay, genelkurmay başkam. Fahri Korutürk, kuvvet komutanı. Kenan Evren'in ordusu vardı. Turgut Özal'ın partisi vardı. Süleyman Demirel'in partisi vardı. Abdullah Gül'ün partisi var. Ahmet Necdet Sezer? Türkiye'nin ilk ve tek, partisiz... Gerçek manada sivil cumhurbaşkanıydı. Var mı çocuklarının ismini bilen mesela? Kızı Hülya diye başlayan bi cümle kursam, kaçınız itiraz edebilir, Hülya değil de, Gülay diye? Oğlu Hakan desem... Var mı nerede çalıştıklarını bilen? Babaları Çankaya'dayken VIP'e girdiklerini gören? Elalemin yatında, otelinde rastlayan? First Lady desen... Cebinden giyiniyordu, hâlâ cebinden giyiniyor. İnsan bi Atıl Kutoğlu, Sevan Bıçakçı filan ayarlamaz mı? Yani, affedersiniz ama, ne biçim öğretmensiniz hanımefendi... Bu şekilde mi örnek olmalıydınız öğrencilere? Hayali ihracatçı yeğenini duydunuz mu hiç? Devlet kredisiyle ihale kapan kuzen, alışveriş merkezinde mısır tezgahı açan kayınço? Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye rüzgar yapan müteahhit kanka, oraya buraya müdür olarak sokuşturduğu komşu? Hamili kart yakinimdir diyen damat? Nerde kardeşim, parmağında kuru soğan büyüklüğünde pırlantalarla şatafatlı pozlar veren gelin? Mücevher, saat, tablo, heykel... Kendisine hediye edilen 1243 parça'nın 1243'ünü de bıraktı köşkte! İnsanın içi gidiyor, al götür evine di mi... Götürmedi. Avantaları bıraktığı gibi, papelleri de bıraktı. Kafana göre savur denilen ödeneği harcamadı. 46 trilyon liracık. Yetim hakkı dedi, babalar gibi satan Maliye'ye iade etti. Ye, yemedi, gez, gezmedi... Bırak biz yiyelim, ona da izin vermedi. Zaten, kırmızı'da durmasından belliydi. Kaymakam bile durmuyor, İsveç mi burası, koskoca devletin başı... Niye duruyorsun? Normalde, vatandaşı çiğneyip geçmeliydi. 14 makam aracını geri verdi. Halbuki, oturma odasına Mercedes'le, mutfağa jip'le gitmeli; uçağına bavul olarak bile almadığı gazetecileri bahçede limuzinle gezdirmeliydi. Yazları.. Okluk'a geçmedi. Oğlu evlendi, elektrik faturasına kadar kendi kesesinden ödedi. Eşi bileğini kırdı, röntgen kuyruğuna girdi. Annesi vefat etti, sivil plakayla gitti, camide flap flap fors yapmadı, taziye ilanı vermeyenlerin defterini dürmek için, kenara not etmedi. Aşçıyı, garsonu azalttı. Yerli ürün kullandırttı. Partisiz olduğu için... Resmi davetler hariç, eşe dosta parti vermedi. Yalaka basınımız yazmadı ama, aslında neyi korumaya çalıştığını tarih yazacak elbette... Vizyon denilen kavramın, Beyaz Saray'a koşup, akıl danışmaktan ibaret olmadığını kanıtladı. Yeminine sadık kaldı Hukuku üstün kıldı. E yaranamadı haliyle... Uymadı bize. Partili olsun. Ahmet Necdet Sezer 1941’de Afyonkarahisar’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu, medeni hukuk alanında yüksek lisans yaptı. Yargıtay üyeliği yaptı. Anayasa Mahkemesi asil üyeliğine atanan en genç üye oldu. Anayasa Mahkemesi Başkanı seçildi. DSP, MHP, ANAP koalisyon hükümeti tarafından aday gösterildi, muhalefet partileri DYP ve Fazilet destek verdi, beş partinin uzlaştığı isim olarak, 10’uncu Cumhurbaşkanımız seçildi. 16 Mayıs 2007’de görev süresi doldu. Ancak, 11 ’inci cumhurbaşkanı seçilemediği için, ülke erken seçime gittiği için, 27 Ağustos 2007’ye kadar görev yaptı. Rauf Filmlerdeki kahramanlar... Uzun boylu. Kalıplı. Atletik yapılı. Üçgen vücutlu filandır. Sert mizaçlı. Haşin bakışlıdır. Bu sahici kahraman ise... Göbekli iyi mi! Hatta obez. Bodur. Üstüne kel. Kıkır kıkır da gülümsüyor Halbuki... Beşparmak Dağları orası, yeraltı lideri, kod adı Toros, kan gövdeyi götürürken çekilmiş siyah-beyaz bi fotoğraf karesi, belinde kemer gibi sarılmış mermi şeritleri, elinde hafif makineli Henüz genç. Ama, göbiş aynı göbiş. Rahmetlinin en ilgimi çeken tarafı, buydu... Sıradan insanların kahraman olabileceği gerçeği. Maalesef, savaş veya casus filmlerinde arıyoruz, o tornadan çıkmış çakma kahramanları... Gel gör ki, atlayan zıplayan, uçan kaçanla yazılmıyor harbi destanlar... Yürekle yazılıyor. Ve sanırım, kalıbından utanması gereken zavallı tipler, kendi gölgesini heybet zannederken... O koskoca yüreğini taşıyabilmek için, o kadar genişti o küçücük gövdesi. 1924’te Kıbrıs Bafta doğdu. Ortaokulu İstanbul’da yatılı okudu, liseyi Kıbrıs’ta tamamladı. İngiltere’de hukuk diploması aldı. Kıbrıs’a döndü, avukatlık, savcılık yaptı. Doktor Fazıl Küçük’ün desteğiyle Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu Başkanı seçildi. Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu, direnişi örgütledi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu cumhurbaşkanı oldu. Dört kez cumhurbaşkanı seçildi, 2005 te aday olmadı. 2012'de 88 yaşında vefat etti. Katıksız yurtseverdi, Türkiye olmadan cennete bile girmem derdi. Türkiye’deki tüm camilerde sala okundu. Lefkoşa daki Cumhuriyet Parkı’nda toprağa verildi. Ali Şamil 1 metre 10 santimdi. Enver paşa'ya hediye edildi. Köle gibi. Soytarı yaptılar onu. Tuhaf kıyafetler giydirdiler. Sırmalı cepkenler, cartlak renkli şalvarlar, kafasından büyük sarıklar.... Kadınlan eğlendirdi. Çocukları güldürdü. Birinci dünya savaşında çarşı karıştı, Enver apar topar İstanbul dan ayrıldı, biraz da onlara kahkaha attırsın diye, Vahdettin'in kızı Ulviye sultan'ın sarayına verdi Ali Şamil'i... Ulviye sultan'ın eşi İsmail Hakkı bey mert adamdı, tavla arkadaşı yaptı bu küçük boylu insanı, alay ettirmedi, ezdirmedi, korudu kolladı. Gel zaman git zaman... Milli mücadele başladı. Yurtseverler Anadolu'ya akıyordu. Padişah'ın damadı İsmail Hakkı bey de onlardan biriydi, Mustafa Kemal'e katılmak için gizli gizli hazırlık yapıyordu. Saray'ın damadı kuvayi milliyeye katılacak, olacak şey değildi tabii... Bu nedenle mecburen, Anadolu'ya geçme niyetini eşi Ulviye sultan'dan bile saklıyordu. Sadece tavla arkadaşına, Ali Şamil e çıtlattı. Saraydan sadece onunla vedalaşmak İstemişti. Pişman oldu... Çünkü, o kocaman yürekli küçük insan, alenen tehdit etti, ya beni de götürürsün, ya da niyetini sultan'a anlatır, senin gitmeni de engellerim dedi! İsmail Hakkı beyin gözleri buğulandı, karşısına dikilen küçücük bedende, dağ gibi bir adam duruyordu, kucaklaştılar, öz kardeş gibi... kuş tüyü yastıklarını, bi kuş sütü eksik sofralarını geride bırakıp, sahte kimlikler, köylü kıyafetleriyle maceraya atıldılar. Ağaç kovuklarında, kuytularda sabahladılar. İşgalcilerin kontrol noktalarını aşıp, Adapazarı üzerinden Ankara'ya ulaştılar. Haberi vardı Mustafa Kemal'in... Çağırdı. Gittiler. Hayatımın en unutulmaz akşamıydı dediği akşamı yaşadı Ali Şamil... Mustafa Kemal'le kadeh tokuşturdu. Sonra? Uç sene boyunca, İsmail Hakkı bey nereye, Ali Şamil oraya, kah su taşıdı, kah telgraf, kah bou kadar tüfek... Elinden ne gelebiliyorsa, çırpındı, fazlasını yaptı. Her cephede, kelle koltukta yaşadı. İzmir e girenlerin hemen arkasındaydı. O göğsünde gördüğünüz, İstiklal Madalyası. Günümüzün gönüllü saray soytarıları kavrayamaz. 19 Mayıs bu ruhtur. Ve... Osmanlı nın zoraki kulu-kölesi Ali Şamil, Cumhuriyet'te eşit yurttaş olmanın onurunu yaşadı. Osmanlı'da ona gülüyorlardı, Cumhuriyet te o güldü, Güler soyadını aldı. 9 Eylül'de girdiği İzmir den ayrılmak istemedi. Basmane Garı'nda memur oldu. Van gölü sahilinde, Bitlis'in Ahlat ilçesinde dünyaya gelmişti, Enver paşa'nın doğu teftişi sırasında özgürlüğü elinden alınmış, adeta mal gibi hediye edilmişti. Cumhuriyet ona sadece özgürlüğünü değil, ailesini de geri verdi. Milli mücadeleden sonra, henüz çocuk yaşlardayken ayrıldığı akrabalarım buldu. İki defa evlendi. Neticede vade doldu, 1978'de rahmetli oldu, İzmir Kokluca'da yatıyor. Rahat uyu aslan yürekli cüce. Görecekler gene... Boyundan bosundan utanmayanlardan, gönüllü saray soytarılarından ibaret değildir bu ülke. Ali Şamil Güler İsmail Hakkı Okday Ali Şamil’i yukarda anlattık, burada İsmail Hakkı yı anlatalım. Atatürk’le yaşıttı, 1881’de Atina’da doğdu, OsmanlI’nın son sadrazamı Ahmet Tevfik paşa'nın oğluydu, Galatasaray Lisesi’nden sonra Harbiye’den mezun oldu, kurmay oldu, saraya damat oldu, Vahdettin’in kızı Fatma Ulviye sultanla evlendi, kızları Hümeyra sultan dünyaya geldi, kurtuluş savaşına katıldı, Batı cephesinde vuruştu, Yunan ordusunun komutanı Trikopis’i esir alanlar arasındaydı, İstiklal madalyası aldı, cumhuriyet kurulunca, Moskova, Anvers, Filibe, Bari, Basra, Viyana, Atina elçimiz oldu, 1977’de İstanbul’da vefat etti, Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi. İsmail Hakkı, saltanat mensupları arasında sürgün edilmeyen tek insandı... Kızı Hümeyra sultan, 1926’da, dokuz yaşındayken, Atatürk’ün özel izniyle, babasının pasaportuna kayıtlı olarak Türkiye’ye geri dönen ilk ve tek hanedan mensubu oldu, 1939’da İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde Türk vatandaşlığına kabul edildi. Mustafa Eş anlamlı bilinir ama... Zengin olmak başka şeydir. Varlıklı olmak başka şey. Her zengin, varlıklı değildir. Zengin... Para, mal, mülk istifler. Hayatı ıskalar. Varlıklı... Bilim, kültür, sanat biriktirir. Hayatın tadını çıkarır. Zengin, ömrü boyunca kaç paraysa öder, çiçek satın alır. Varlıklı, hayatı kırmızı karanfil gibi yakaya takabilmektir. Zengin, kabarık cüzdandır. Varlıklı, yüklü hobidir. Zengin, sahip olduğunun esiridir. Varlıklı, edindikçe özgürleşir. Zenginin banka hesabıyla beraber egosu da büyür, burnundan kıl aldırmaz, tepeden bakar, kendini kaf dağında görür... Dağlar kadar servetine rağmen, halkın nazarında mütevazı kalabilmektir varlıklı. Zengin, alt tarafı sıfattır. Varlıklı, karakterdir. Zengin, kaypaktır, yalakadır Varlıklı, siyaset üstüdür. Zengin, nalıncı keseridir. Topluma duyarsız kalabilir. Varlıklı, etrafa yararlıdır. Farkındadır. Zengin, hep alır. Varlıklı, vermesini de bilir. Maganda zengin, dolu. Cahil varlıklı göremezsiniz. Zengin, lisan bile bilmese, bavulu kapıp kaçmaya müsaittir. Varlıklı, dünya vatandaşıdır ama, yerlidir, millidir. Zengin olmadan da varlıklı olunabilir ama... Maharet, hem zengin olup, hem Mustafa Koç olabilmektir. (Para bazen cesur insanları bile satın alabilir, cesareti asla alamaz. Caroline Koç mesela... En son, değerli ağabeyim Levent Kırca'nın cenaze töreninde görmüştüm. Sadece camiye taziyeye değil, toprağa vermeye kabristana kadar gelmişti. Levent Kırca'nın eşi Aslı Çetiner'in arkadaşıydı.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.