ebook img

Yeniçeriler ve Bir Yeniçerinin Hatıratı - Kemal Beydilli PDF

261 Pages·2014·2.8 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Yeniçeriler ve Bir Yeniçerinin Hatıratı - Kemal Beydilli

YENİÇERİLER ve Bir Yeniçerinin Hatıratı Çeviren ve Yayıma Hazırlayan Kemal Beydilli YENİÇERİLER ve Bir Yeniçerinin Hatıratı (Memoiren eines Janitscharen oder Türkische Chronik. Eingeleitet und übersetzt von Reneta Lachmann. Kommentiert von Claus-Peter Haase, Reneta Lachmann, Günter Prinzing. Verlag Styria, Graz,-Wien-Köln 1975) Copyright © Yitik Hazine Yayınları, 2013 Bu eserin tüm yayın hakları Işık Yayıncılık Tic. A.Ş.’ye aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin Işık Yayıncılık Tic. A.Ş’nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır. Editör Mesut ÇELİK - İsmail GENÇ Görsel Yönetmen Engin ÇİFTÇİ Kapak İhsan DEMİRHAN Epub Ahmet KAHRAMANOĞLU Dijital ISBN 978-605-5129-29-3 Yayın Numarası 82 Basım Yılı Eylül 2013 Yitik Hazine Yayınları Bulgurlu Mahallesi Bağcılar Caddesi No: 1 34696 Üsküdar/İSTANBUL Tel: (0216) 522 11 44 Faks: (0216) 522 11 78 www.hazineyayinlari.com – www.yitikhazine.com [email protected] facebook.com/kitapkaynagi I. Yeniçeriler Hakkında Genel Değerlendirme Kuruluş Meseleleri: Osmanlı askerî teşkilatında özel konumlu, maaşlı, daimî yaya ordusu olan Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu hakkında tam bir tarih vermek mümkün olmamakla beraber, bunun belirli bir süreç dâhilinde gerçekleşmiş olduğu açıktır. Osmanlı Beyliği’nin Orhan Bey zamanındaki (1324- 1362) yeni fetihler sebebiyle daha fazla askere ihtiyaç duyulmaya başlandığı ve bunu sağlamak üzere savaş esirlerinden istifade edilmesi yoluna gidildiği genelde kabul edilen bir husustur. Eskiden beri kullanılmakta olan ve yerli Müslüman ahaliden tedarik edilen, sefer esnasında ücret alan, barış zamanında ise memleketlerine dönerek işleriyle uğraşan Yaya (ve Müsellem) askerin, gelişmelere cevap veremediği ve özellikle disiplinsiz davranışları sebebiyle böyle bir uygulamaya geçildiği kaydedilmekle beraber, bu gerekçede savaş esirlerinden bir askerî güç oluşturulması karşısındaki yadırgamaların da payı olmalıdır. Orhan Bey döneminde sayılarının 1000 olduğu ifade edilen, maaşlı ve daimî olarak hizmet vermesi düşünülen bu askerler için I. Murad zamanında (1362-1389) Gelibolu’da Acemi Ocağı’nın kurulmuş olduğu ve bunun Kazasker Çandarlı Kara Halil ile Karamanlı Molla Rüstem’in yönlendirmesiyle gerçekleştiği genelde tekrarlanan bilgiler cümlesindendir. Gazi Süleyman Paşa’nın Rumeli’deki ilk fetihler akabinde savaş esirlerini paralı asker olarak kullanıma soktuğuna dâir beyanlar, uygulamanın ilk zamanlardaki pek de aydınlık olmayan haline işaret eder. Gelibolu’daki bu askerin Çanakkale Boğazı’nın iki yakasında askerî nakliyat için kullanılan gemilerde vazife görmeleri ve belirli bir süreden sonra yeniçeri adıyla yeni asker zümresine dâhil olmaları öngörülmüş idi. Zamanla diğer esirlerin de katılımıyla toplanan gençler ileride devşirmelere de tatbik edileceği üzere Anadolu’da ve fetihlerin istikrâr bulduğu daha geç tarihlerde Rumeli’de, genelde Türk ailelerin yanlarına verilmekte ve buralarda geçirecekleri beş-sekiz yıl arasındaki bir zaman dilimi içinde “Türkleşmeleri” beklenmekteydi. Bu ailelerin genelde çiftlik ve toprak sahipleri olduğu ileri sürülmekle beraber kayıtlardan, çalıştırılmak üzere sıradan köylülerin yanlarına, şehir esnafına ve şifâhanelere de verilmiş oldukları anlaşılmakta ve hattâ aynı aileye birden fazlasının da teslim edildiği gözlenmektedir (b. Tablo 1). Buralarda geçirilen sürenin bütün zamanlar için geçerli olmadığı ve sistemin ihtiyaca binâen bunu kendiliğinden kısalttığı ve hattâ uygulama dışı bıraktığı pek çok örneklemelerle sâbittir. “Türk üzerinde olan oğlanlar” tanımlamasıyla resmî belgelerde geçen ve kendilerinden acemî yeniçeri olarak bahsedilen bu gençlerin vâdesi geldiğinde acemî ocağına kayıtları, eşkâlleriyle ilgili mevcut bilgilerle yoklanmış olarak denetim ve sorumlulukları kendilerine havale edilen Anadolu ve Rumeli Ağaları tarafından yapılırdı. Bunların Türk’e verilmelerine Mühimme Defterleri’ndeki tabiriyle Torba Hizmeti, daha sonra Acemi Ocağı’na geçtiklerinde Torba Oğlanı ve bunlara dâir kayıt muamelesine de Torba Yazısı 1 denilmekteydi. Pencik oğlanı da denilen acemi oğlanı alınması uygulamasına ise, savaş ve akınlarda elde edilen esirlerden beşte birinin dinen devletin hissesi olduğu hükmünden hareketle başlandığı belirtilir ve akıl hocaları olarak da yine Çandarlı Kara Halil ile Molla Rüstem gösterilir. Bunun tarihi değişkenlik arz etmekle beraber genelde Edirne’nin fethinden sonra (1361) olduğunda mutabakat vardır. Bunlar Akıncı Kadıları, Pencikçi ve Pencik Emini gibi görevliler tarafından toplanırdı. İlk zamanlarda esirlerin kısa bir eğitim akabinde savaşlarda kullanımı söz konusu olmasından hareketle, bu müessesenin de zaman içinde gelişip son şeklini almış olduğu anlaşılıyor. Acemi oğlanların çeşitli kaynaklarda 15-20 sene olarak 2 gösterilen ancak uygulamanın ihtiyaç sâikiyle büyük ölçüde değişkenlik arz ettiği belirli bir hizmet süresinden sonra Yeniçeri Ocağı’na intikal etmeleri Kapuya Çıkma olarak tanımlanır ve bu yeni aşamanın, muhatap gençlerin hukûkî durumlarındaki dönüşüme de işaret ettiği ileri sürülür. Pencik oğlanlarının giderek yerlerini devletin Hıristiyan uyruklarından devşirme usûlüyle toplanan ve dolayısıyla harp esiri olmayan gençlere terk etmeleri aşamasına geçildiğinde, bunların da Kapuya Çıkma sırasında diğerleri gibi “kölelik” statüsünden çıkarak azâd edilme konumuna eriştikleri tezi, tartışmaları özellikle devşirmelerin hukukî durumunun tanımlanması meselesine götürmüştür. Bu konudaki görüşlerin köle ve kul kavramlarının tarifi üzerinde yoğunlaştığı ve devşirmelerin bu ikisinden hangisine mensup oldukları veya her iki kavramın da kölelik anlamı içinde birbiriyle örtüştüğü gibi karşıt görüşler, bizzât devletin 3 kuruluşuna dâir ortaya atılan çeşitli tezler gibi, konuyu uzayıp giden tartışmaların ve çözümsüzlüğün mahkûmu 4 haline getirmiştir. Devşirmelerin şer’î hukuk dâhilinde “kölelik” olarak kabul edilen hukukî statüleri, klasik İslâm köleliğiyle tam olarak uyuşmayan bir toplumsal ve siyasal ortam üzerine oturur. Dolayısıyla, Kapıya Çıkma’yı, devşirmelerin artık hukuken özgür bireyler olarak padişaha tâbi kapıkulları imtiyazlı zümresine intikal etme olarak 5 düşünmek yanlış olmayacaktır. Bununla beraber, Kul statüsü altında bunların padişaha olan bağımlılıkları sıkı bir şekilde devam eder. Kutadgu Bilig’de yaya asker için kullanılan ve köle ile aynı anlamda geçtiğine işaret edilen kul 6 tanımlaması, Osmanlı terminolojisinde kölelikten ziyâde bunların eski statülerine işaret eder; bu ilişki içinde bunlar başkasına kiralanamazlar, satılamazlar, askerlik dışında kullanılamazlar; dolayısıyla kul, hükümdara karşı özel bağımlılık hali içinde fevkalâde hizmet konumu sebebiyle devam eden bir tâbiyeti ve belirli bir hizmeti yerine getirmek üzere acemi oğlanlar zümresinden çıkarılmış olma halini ifade eder. Padişahın, kul tanımlamasıyla hizmet veren yeniçeri ve sipahileri evlâdları olarak görmesi ve böyle isimlendirmesi, bunların da kendisinden babamız olarak bahsetmeleri, içlerinden liyakat gösterenlerin hükümdara damat olmaları aralarındaki bu özel hukuka işaret etmekteydi. Bununla beraber yeniçerilerin kul hitabına itirazda bulunduklarına dâir kayıtlar, 1655-1656 tarihli ve kaynağı Evliya Çelebi olmak 7 üzere ifadesini bulmuştur. Çıkmanın azâd edilme veya “serbest olma” olarak kabul 8 edilmesi, haliyle daha önceki hukûkî statünün bir nev‘î kölelik olduğu imâsını içinde taşır. Osmanlıların, daha önceki özellikle Arap devletlerinde ve Memlükler’de görüldüğü üzere alışılmış yollardan köle-asker edinme yerine, devletin uyrukları olan Hıristiyan ahalinin çocuklarının devşirilmesi fikrine nasıl geldikleri meçhuldür. Hıristiyan ahalinin çocuklarının devşirilmesi aslında dinen de sakıncalı bir durum ortaya çıkarmaktaydı, zira Kur‘an hükmü cizye ile yetinilmesini emrediyordu. Osmanlıların meseleyi İslâm’ın zuhûrundan önce veya sonra Hıristiyan olanlar şeklinde Şâfî hukukuna dayandırılmış olarak çözdükleri varsayımı, çocukların köle yapılamayacağının İslâmî bir kaide olduğu veya Bosnalı Müslümanların devşirilmesinin gerekçesi olarak, bunların mühtedi olmalarının gösterilmesi, meseleye kesin bir açıklık getirmez; ancak ister azâd ister serbest olma densin, çıkma ile birlikte kölelikten kulluğa veya tarifi tartışmalı bir statüden, tanımlaması ve konumu çok daha belirli bir duruma geçildiği açıktır. Başlardan itibaren real politika takip eden Osmanlılar için bu önemli kurumun şekillenmesinde dini her şeye yön veren mutlak bir etken olarak gördüklerini ve her şeyi buna uyarlayarak yapılandırmaya çalıştıklarını ileri sürmek herhalde isabetli değildir. Meselelerin çözümünde gerçek amîl olan Hikmet-i hükümet payının ihmal edilmediğini ve işlerin esas itibariyle bu anlamda kitabına uydurularak yürütülmüş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çocukların toplanarak saray ve askerî hizmetler için eğitilerek kullanılması Osmanlı komşu dünyasına da ilhamını veren bir husus olmuştur. Şah Abbas’ın tahta çıkması (1587) akabinde kurulan ve “Kullar” veya “Gulâmân-ı hassa-yı şerîfe olarak anılan birliklerde; Ermeni, Çerkez ve Gürcü gibi Kafkas kökenli olarak İran topraklarına yerleşmiş ve çoğunlukla Müslüman olmuş, ama genelde savaş esiri olan ailelerin çocuklarından askerlik için istifade edilmesi cihetine 9 gidilmişse de bunun Osmanlı devşirme sistemiyle alakası yoktur. Nizâmülmülk, Siyasetnâme adlı eserinde Türkmenlerden 1000 çocuğun kayıt altına alınarak bunların gulam gibi kullanılmasını tavsiye ettiği bilinmektedir. Bir tür çocuk vergisi olan bu gibi uygulamalar diğer pek çok 10 kaynaklarda da geçmektedir. Nizamülmülk’ün eserinin yaygınca tanınır olması devşirmenin ana fikrini içermesinden ötürü önemlidir. Kaynaklarda Orhan Bey zamanında toplanan 11 çocukların sayısını 1000 olarak verilmesi de büyük bir ihtimalle Siyasetnâme’ye dayanır. Fâtih’in de Eflak’tan 500 çocuk istemesi, bu tür bir vergi talebine Osmanlıların yabancı olmadığını gösterir. Zamanın voyvodası tarafından reddedilen bu talebe daha sonraları olumlu cevap verilmiş olduğu belirtilmekte ve Eflak Prensi Neagoe Basarab’ın (ö. 1521) senede 600 çocuk vaat ederek Türk saldırılarından kurtulmuş olduğu ifade edilmektedir. Para vermeye gücü yetmeyenlerin vergilerini çocuk teslimatıyla yapmaları örneği yine Fatih 12 döneminde Arnavutluk için de söz konusu olmuştur. Kafkaslardan çocuk vergisi istenmesi ise ciddiyetini çok daha geç zamanlara kadar korumuş olup nihayet 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nın 23. maddesiyle bu tür 13 taleplere bir son verilmiştir. Bu istisnâî örneklemeler devşirme sisteminin özüyle örtüşmez. Sistemin ne anlama geldiğini Selanik metropoliti tarafından yazılan 1395 tarihli mektup ifşâ eder: Burada, toplanan çocuklardan bahsedilmekte, onların böylece dinlerini değiştirmek zorunda kalacakları, örf ve âdetlerini

Description:
Yeniçeri Ocağı hakkında şimdiye kadar yazılan en kapsamlı bilgileri aktaran yazar, belgelerin desteğiyle ocak hakkında bilinmeyen taraflara ışık tutuyor. Eserin ikinci kısmında bir yeniçeriye ait olan hatırata yer verilerek dönemin Osmanlı hayatı hakkında ilginç bilgiler sunuluy
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.