ebook img

YAZ '2000 /14 PDF

55 Pages·2013·3.15 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview YAZ '2000 /14

o HACI VELi BEKTAŞ Dergisi Araştırma YAZ '2000/14 tarihçisi, Edward Hallett CARR 'Tarih Ne dir?', sorusunu yanıtlarken, amaç ve süreci konusunda da kısaca·şöyle demektedir: "Tarih biliminin amacını ve işini oluştu­ ran 'geçmişin anlaşılması', bugünün ve ge leceğin de daha iyi anlaşılmasını sağlar. Tarihsel süreç süreklidir, bugünün gelece ğe nasıl yansıyabileceğini bilemezsek, geçmişin bugüne nasıl dönüştüğünü hiç anlayamayız." Lucien Febvre ise tarih yazımına ilişkin ŞEYH HASANLI AŞİRETLERİ bulgu ve olguların değerlendirilmesi açı­ KONFEDERASYONU OYMAK VE sından şunları belirtmektedir: OBALARININ YERLEŞİK YÖRELE "Kuşkusuz tarih yazılı belgelerle yapılır. Ama yazılı belge yoksa, onlarsız da yapıla­ RİNDEKİ SÖYLENCE VE İNANÇ bilir ve yapılmalıdır. Sözlerle de tarih yapı­ MOTİFLERİNİN labilir, resimle de. Toprak parçasıyla da, NESNEL VE TARİHSEL TEMELLERİ çatı kiremÜiyle de. Tarla biçimleri ve ya ban otlarla da. Ay tutulmasıyla da, at yula rıyla da. Bir sözcükle, insandan kalma olan, insana bağlı olan, insana yarayan, in İsmail ONARLI sanın dile getirdiği ve onun varlığını, uğ­ raşlarını, zevklerini ve yaşam biçimlerini anratan ne varsa, bunların hepsiyle tarih yapılabilir ve yapılmalıdır." [1] GİRİŞ Türk tarihinin bir parçası ve ortak (mil Bir milletin tarihi sadece askeri savaşla­ let olmanın) bir. bileşkesi olan Alevllik rı ya da sosyo-ekonomik yaş~m dinamiği­ (Bektaşilik-Kızılbaşlık) daha çok sözlü tari nin serüveni değildir. O .ulµsun dili, örf ve he ve menkıbelere dayanmaktadır. Alevi töresi, tüzesi, sanat ve edebiyatı, inanç ve tarihi nesilden nesile imece metodolojisiy felsefl düşünce!!ii, kültür ve ahlakı, gelenek le aktarılarak, halkı'"! kollektif bilinç ve bel ve göreneği gibi unsurlarla ruhi şekillenme leğine yüklenerek günümüze kadar getiril ve yaşama tarzı da tarihinin bir parçası miştir. Alevllik ülküsÜ.nün temel dayanak olup, ortak hayati birlikteliğinin temel ko noktası, Oğuz töresidir. Türkistan-Horasan şullarını oluşturur. hattıyla gelen Alevilik öğretisi, Mezopo "Tarih, bizi yalnız başka zamanların tamya, Anadolu ve Balkanlar'da çeşitli uygunsuz etkisinden değil, kendi zamanı­ kültür ve kült motifleri eklenerek zengin mızın uygunsuz etkisinden, gelecek za leşmiş, "heterodoks İslam-Türk sentezi" manların ve çevrenin tiranlığından, solu haline gelerek, "synetique·bir inanç sistemi duğumuz havanın basıncından da kurta ve bu sistemi yaşatan bir toplumsal yapı" ran şeyleri içermelidir." diyen ünlü İngiliz organizasyonuna dönüşmüştür. Alevi tasavvufuna, Orta-Asya, İran, celerken, özgün olarak ve kurucu özelli Mezopotamya ve Anadolu antik mitoloji ğiyle Şeyh Hasan Ocağı ve Aşiretini seçtik leri ile On İki İmamcılığın mehdici anlayı­ ve araştırdık. [3] Bu ocağın söylencelerini, şı da apsorbe edilerek bağdaştırılmış, İslam nefeslerini ve kültlerini, adak ve ziyaret sufızmi .ile Türk şamanizminin dinamiz yerlerini' 'gerekircilik ve işlevsel ölçütlerle.' miyle güçlenen Alev'ilik, ülkemizde "Ocak ele alarak, karanlık ve gizli kalmış yönleri Kültü" etrafında hayat bularak, örgütlü ha ni, inanç ve felsefi düşünce tarihini ortaya le gelmiştir. Alev! Ocakları'nın geçmişi çıkarmaya çalıştık. araştırıldığında ve gün ışığına çıkarıldığın­ isla.ml daire i<;inde olan Alevlliği (hete da Alevi tarihi de büyük oranda yazılmış rodoks İslam) diğer İslam'ın versiyonları olacaktır. olan, Ortadoks (Sünni ve Şii) İslam'dan Alevi tarihi çeşitli söylencelerde ve ne ayıran temel inancı şunlardır ki ileride ör neklerini göreceksiniz: feslerde ezop dili kullanılarak anlatılmaya çalışılmıştır. Araştırmacıların bu metinleri "l) Hulul (incarnation): Allah'ın insan deşifre ederek, nesnel temellerine oturtma suretinde tecelli etmesidir. ları gerekmektedir. 2) Tenasüh (metempsycose): Öldükten Mitos (myth), efsane (legent), destan sonra ruhun bir başka bedende yeniden (saga), ve halk öyküsü (folkstory) ile masal doğmasıdır. (marchen) arasında genellikle yapıldığı gö 3) Don değiştirme (metamorphose: rülen ayırım, edebi ölçülere dayanır, yapıl­ Ruhun, sağken bir biçimden başka bir biçi makta olan bir başka ayrım, 'mitos' ile 'ta me yahut bir kalıptan başka bir kalıba geç mesidir." [41 rihsel gerçekler' arasında olup, mitos nite liği taşıyan herhangi bir şeyin inanılmaya Alev'ilerdeki bu inançlardır ki, Hz. değer olmadığı gibi bir düşünceye dayan Ali'nin Hacı Bektaş donunda gelmesi ya maktadır. Bu çalışmada ne edebi ölçüt, ne da Hacı Bektaş'ın Atatürk donunda yeni de tarihsellik ölçütü kullanılmıştır, bunların den zuhuru anlayışı bugüne kadar gelmiş­ yerine 'işlev' ölçütü benimsenmiştir. Mitos, tir. belli bir durumun yarattığı insan düşgücü­ Türk insanının toplumsal değişim ve nün (imgelemenin) ürünü olup, belli bir dönüşüm tarihinin, Anadolu'daki önemli şey yapma· niyetini gösterir. Böyle anlaşıl­ bir kesitini oluşturan, Şeyh Hasananlı Aşi­ dığında, mitos hakkında sorulması gereken retleri Konfederasyonu, Erzurum'dan Var na'ya, Samsun'dan Anamur'a kadar uza doğru soru, onun "gerçek" olup olmadığı değil, "onunla ne yapma)< niyetinde oldu nan coğrafyada etkinlik göstermiştir. Balı­ kesir'de farklı, Tunceli' de farklı yerel özel-. ğu" sorusudur. (2] Bu sorunun yanıtını' biz likler gösterseler de temel inanç ve törele şöyle açıklayabiliriz: Alev'ilik-Bektaşllik-Kı­ zılbaşlık öğretisinin yaratıcı önder ve top rini yitirmemişlerdir. luluklarının, inanç, kültür ve yaşam biçi~­ lerinin ancak bu söylencelerden (soyuttan 1. ŞEYH t!ASANLI somuta doğru) çıkarsamalarla tarihsel alt KON°FEDERASYONUNA yapısı örgülenebilir. GENEL BAKIŞ Biz yukarı Fırat havzası Alevlliğini in- Şeyh Hasananlı Konfederasyonu (Şex xasanxanlı confederation) üç ana aşiretten geri geldi, padışahta Konya'ya döndü."[8] meydana gelmiştir'. Birincisi on iki oymak- Emir Seyfettin Ayaba'nın Alaeddin Key 1ı Şeyh Hasanlı kolu, ikincisi yine on iki kubat'ı teslim ettiği Bey, Şeyh Hasan'dan· oymaklı Seyyidanlı kolu ve _üçüncüsü de başkası değildi, yardımcısı ise kardeşi Şeyh Bahşişli oymaklarıdır. Bahşişli ya da Bah Ahmet'tir. Dokuz yıl hapiste kalebent ola şayış oymakları Anadolu ve Rumeli'nin de rak kalacak olan Alaeddin Keykubat, Bayat ğişik yörelerinde obalar halinde yerleşik ve boyu beyi Şeyh Hasan'a teslim edilmiştir. göçer durumdadırlar. [5] Şeyh Hasan'ın Çemişgezek'te beylik Koçgiri Aşireti'nin bazı oymak ve oba kurduğu yazılmaktadır. [9] Ama torunu il. larının da Şeyh Hasanlı Konfederasyo Şeyh Hasan'la karıştırmaktadır. Muhteme nu'na bağlı olduğunu bazı araştırmacılar len çok daha sonraları Alaeddin Keykubat belirtmektedirler. [6] geçici bir atamayla görevlendirilmiş olabi Balıyan Aşireti'nin bir -bölümünü Ma lir. N. Dersiml'nin belirttiği yöresel beylik, latya Doğanşehir bölgesine gelen Şeyh torun il. Şeyh Hasan olabilir. Çünkü yöre Hasanlıların bir kolu olan Seyidan Aşire­ de bu ikinci Şeyh Hasana bağlı aşiretin oy ti'nin Bal ve Birim oymaklarının oluşturdu­ makları vardır ki, bunlar, Karabali, Abbas, ğunu bilme~eyiz. [7] Si~, Erz_incan ve Ferhat, Kargın, Laçin, Bahtiyar, Bütikhan, Malatya yörelerinde yaptığımız araştırma­ Gülabi, lksor, Komeş, Karikali, Seyyit Re lar da her iki yazarı (Öz ve Şahhüseyinoğ­ mal adıyla anılan reisler, bu beyin oğul ve lu) doğrulamaktadır. torunlarıdır. Yöredeki halk da adı geçen re Şeyh Hasananlı Aşire~lerine adını veren islerin çevresinde toplanarak oymak Şeyh Hasan, Bayat Boyu On-Er Oyma oluşturur ve reisin adıyla anılır, örgütlenir, ğı'nın beyidir. Eski adıyla Muşar'da bugün işlevsel bir feodal kurum olur. Bu yapılar kü Elazığ'ın Baskil ilçesi'in Aydınlar buca günümüze kadar da gelir. ğındaki kalede yarı özerk bir beylik kur Bizans İmparatorluğu döneminde müs muştur. Ayrıca yörede Fırat kenarında da tahkem kalelerden olan Çemişgezek, 1085 kendi adıyla (Şeyh Hasan) da bugünku Ta yılında Harput Merkez olmak üzere, Arap banbükü köyünü kurmuştur. kir, Hanzit (Genç-Palu) bölgesinde kurulan 21 Temmuz 1211'de Kayseri'de Sel Çubukoğlu Beyliği'ne bağlanmıştır. Sel çuklu tahtına çıkan izzeddin Keykavus, çuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, 1226 yı- sultanlığını tanımayan kardeşi Tokat Meliği 1ı nda Fırat boylarında Diyarbakır Artukoğ­ Alaeddin Keykubat'ı Ankara yakınlarında lular'a ait kaleleri fethederken Çemişge­ cereyan eden· savaşta yerıerek yakalayıp, zek'i de almıştır. Çemişgezek'in fetihinden hapsedilmek üzere Malatya'ya gönderir. önce, 22 Nisan 1224'de Arapkir'in Onar İbni Bibi bu olayı şöyle anlatmaktadır: adıyla kurulan köyün arazilerinin, Şeyh "Alaeddin Keykubat'ı, Emir Seyfettin'e Hasan'a vakfedildiği elimizde bulunan teslimle Malatya'da "Minşar' Kalesi'ne belgelerderden anlaşılmaktadır. Bu be~ge­ göndererek her türlü ihtiyacı temin olun ler Nuri Dersimi'nin görüşlerini de çürüt mak şartıyla hapsedilir. Seyfettin, Alaeddin mektedir. Şeyh Hasan bu dönemde Fırat Keykubat'ı, Minşar'a götürdüğüne dair o boyu fetihlerine katılmıştır. Yine bu dönem tarafın beylerinden hüccet ve vesika alarak Şeyh Hasan, Arapkir Şahnesi (subaşı) ola- rak Selçuklu yönetimine bağlı görev yap- Abdurahman Can ile 1993 yılında yaptı­ maktadır. · ğım görüşmede, "Üç Kurgan"ın bugünkü Bayat boyu oymakları Şeyh Hasan'ın Kazakistan'da Türkmenistan ile Çimkend askeri ve dini liderliğinde, Kazakistan'ın arasında bulunan bir köyün adı olduğunu Türkistan (Vesi) ile Çimkend arasındaki söylemişlerdi. Ayrıca, Orta Asya' da Türkle Üçkurgan yöresinden gelmişlerdir. E. Jan. rin yaşadıkları bölgede çok sayıda Kurgan Yrb. Nazmi Sevgen, Üç Kurgan adıyla ilgi adlı yerlerin olduğunu belirtmişlerdir ki, li olarak şunları yazmaktadır: bu N. Sevgeni doğrulamaktadır. Aynı şa­ "Üç Kurugan isminde, eski Türk kabile hıslar, Un-ar'ın da Uygurca, büyük, ulu, leri arasında bir boya da rastlamaktayız. çevreyi kaplayan, u!Olıiyyet anlamından Altay Türkleri'nin bir parçası olan Sibiiya erişilemeyen güç demekmiş ki, On-ar'ın Türkleri'nin yurtlarından birinin ismi de da bu anlamı ifade ettigi kanısındayız. 'Kurgan'dır. Eski Türkler, bu ismi daha faz "Malum olduğu veçhile de Laçin, Türk la şehir harabelerine verirler. Orta Asya' da çe'de, haşin demektir. Laçin aşireti halkı, hala birçok 'Kurgan' vardır. Bütün bu Dersim'in en haşin, en cesur insanlarıdır. mütalamızı teyit eden elimizde daha kuv Bu bakımdan da işinde isabet vardır. Fer vetli bir vesika vardır. O da Kırgan Aşire­ hatuşağı, hala Ai:erbaycan'da olsa gerek, ti'nin büyüğü olan, Süleyman'ın köyünün bir kabilenin taşıdığı isimdir. Bunun gibi (Burcan) olmasıdır. (Hozat'ın 22 km. şima­ Karabaluşağı (karayiğit manasında), Abba li şarklsinde ve Sincik dağının cenubunda suşağı, Koçuşağı şeklinde aşiret ve oymak d ır. 1/200.000 ölçekli haritada yazılı değil­ lar isimlerinin öz Türkçeliği barizdir. Bahti dir) Halbuki (Burcan) Başkırklar'da bir ka yarlı, Azarbaycan Türkleri arasında yaşa­ bile adıdır. Malumdur ki, eski Türkler k?bi yan bir aşiretin ismidir." (11 J Bölgede yap le ve eşhas isimlerini köy ve mevkilere ve tığımız araştırmada Şeyh Hasan Aşiretle­ rirlerdi. Bu itibarla Kırgan kelimesinin an ri' nin Erzincan'ın Sarıkaya yaylasında, Şah lamı Kırıkhan veya Kurkan olması ve aşire­ İsmail Hatayl'nin 1500 yazında gerçekleş­ tin Başkırıklar'a mensup olması ihtimali tirdiği "Türkmen Beyleri ve Dede Ocakları çok kuwetlidir. Bununla beraber yukarıda Kurultayı"na katılmışlardır. Bu ''Türkmen kaydettiğimiz esasa göre şimdiki Buhara Kurultayı" sonucu, Tebriz' de "Kızılbaş Efgan hududuna yakın (Şirabat) yakınında Devleti" kuruluşuna karar verilmiş ve bü (Kırgan) isminde bir kışlak, Korçe'nin ce yük bir Türkmen yürüyüşüyle "Safavl Dev nubi şarklsindeki (Tekeş) vadisinde eski leti"ni Türk beyleri kurmuştur. Nazmi Sey Moğol Hanları'nın payitahtı olup, şimdi gen'in belirtiği aşiretler de. işte bu dönem Kırgızlar'ın (Akkurgan) dedikleri bir harabe de Azerbaycan'a gitmişlerdir. [12J vardır. Bütün bu tetkik ve buluşlar, Kırgan İstanbul İl Genel Meclisi üyesi ve Tun aşiretinin aslını ve münasabetini göster celi kökenli Em. Öğr. Cafer Çevik, Nazmi mek bakımından tarihi ve içtimai kıymeti Sevgen'in görüşlerine katılar<ı:k şunları da haiz olsa gerek." [10] ilave etmektedir: "Bahtiyar Oymağı, Hozat Kazak Milll Akademisi Tarih Enstitüsü yöresinin fethiyle Pakire (Dalören) köyünü öğretim üyelerinden Samat Ötenyaz ve işgal ederler. Fakat o zamanlar Pakire, Uygur Türkleri'nden Çin-Rumçi'den Dr. Anadolu'nun yerli halkından oldukları için onların içine karışmazlar. Köyün yanına köyünün diğer kabilelerinin dedeleri ise Horasan'dan geldikleri şehrin adıyla bir aynı köyden seçimle olur. mezra kurarlar ve 'Çimkent' derler. Şeyh Seyh Hasananlıların yerleşik yörelerin Hasan'ın torunlarından bir zat da burada de isim ve.y er adlarının örneklerini çoğal­ Hakk'a yürür ve dağın doruğuna defnedi tabiliriz. Geleneğin izlerini belirtmek için lir. Ziyaretgah olan bu türbeye Sultan Sey bu kadarla yetindik. yid (Şehid) denir. Kutsanan bu türbe yöre nin koruyucusu sayılır ve dağla bütünleş­ A. ŞEYH HASAN'IN AHİLİKLE miş olarak algılanır." Tunceli' deki bir mez iLİŞKİSİ: raya Orta Asya'daki Çimkent şehrinin adı­ nın verilmesi, Oğuz boylarının tadhsel ge Şeyh Hasan'ın ahi teşkilatlanmasındaki leneklerine bağlılığının bir göstergesidir. rolü hakkında ve olasılıklar ile olabilirlikler üzerine incelemem Cem ~ergisi'nde ya İbnü'l-Esir, Selçuk Bey'in yüz yedi ya yınlandı. [13) Burada konuyla ilgili detaya şında ikan Cend'de (1007) vefat ettiği yıl­ girmeden çerçevesini çizeceğiz. larda "İlik Han" adında bir Oğuz beyin den bahsetmektedir. İlik Han, Samanl Prof. Dr. Mikail Bagram'ın 'Ahi Evren ler'le savaşır ve Buhara'yı da alır. [13) Bu ve Ahi Teşkilatı'nın Kuruluşu' adlı yapıtın­ bilgilenmemizden hareketle ve İlik da Şeyh Hasan'ın 1204 yılında bir grup Han'dan bahsetmemizin nedeni şudur, ilim adamıyla Selçuklu Sultanı 1. Gıyased­ din Keyhüsrev (birinci: 1192-1196, ikinci: Şeyh Hasan'ın Arapkir Onar köyünde Rutik Beyi Piri Baba'nın (daha sonra Mer 1204-1211 )'i ziyaret ettiğini yazmaktadır. [14] zifon'a gitmiştir) kızıyla evliliğinden ol ma oğullarından birinin adını "İlik" koy "l.Gıyasü'd-Din ikinci defa tahta geçer masından kaynaklanmaktadır. İlik adı geçmez hocası Malatyalı Şeyh Mecdü'd dikkate şayan bir durumdur. Muhtemelen Din İshak'ı cülusunu Abbasi halifesine bil Şeyh Hasan'ın andığımız bu dönemde dirmek üzere Bağdat'a göndermiştir. Şeyh Türkistan'daki İlik Han'la soy itibariyle Mecdü'd-Din, bu diplomatik vazifesi sıra­ bir akrabalıkları vardır ki oğlunun adını sında o yıl (601/1204) Bağdat üzerinden da İlik koymuştur. Bu bir geleneğin de hacca da gitmiş, dönüşte yine Bağdat üze ifadesidir. Osmanlı kayıtlarından yaptığı­ rinden Anadolu'ya dönerken beraberinde mız araştırmalarda "İlikoğulları" adıyla birçok ilim adamı ve şeyhleri de getirmiş­ Onar köyünde bir kabile vardır. Köyde tir. Muhyi'd-Din İbnü'I Arabi', Şeyh Eva "İlikgiller" denilen bu aile Cumhuriyet dü'd-Din el-Kirman!, Şeyh Nasirü'd-Din sonrası "Palas" soyadını almışlardır. Cem Mahmud (Ahi Evren), Şeyh Ebu Ca'fer Mu törenlerinde, dini ayinlerde ya da şölen­ hammed el-Berzal, Muhaddis Ebu'l-Has lerde Şeyh Hasan'ın oğullarından, "İlik, san Ali el-İskenderanl, Arapkir'de medfun Habib Hasan ve Karamemmed" soyun Şeyh Hasan Onar bunlardan ilk akla gelen dan gelen Onar köylüleri aynı statüye sa isimlerdir. Bu ilim ve fikir adamlarından hiplerdir. Bu kabileler, Alevllik yol zinci daha bir çoklarının adları Şeyh Mecdü'd ri olarak rehberlerini kendi içlerinde se Din İshak'ın oğlu Sadrü'd-Din Konevi'den çerler, Pirleri Mineyik Ocağı, Mürşitleri · (673/1275) intikal eden ve bugün Konya Aguçen Ocağı (Doğan Dede)'dır. Onar Yusufağa Kütüphanesi'nde bulunan kitap- !arın sema' ve kıraat kayıtlarında geçmek sında, diğer şeyhler ve beylerle birlikte tedir." [15] Şeyh Hasan da faaliyette bulunmuş olabi Şeyh Hasan'ın kayıtlarda 1204 yılında lir. Şeyh Hasan'ın Arapkir'e subaşı olarak Bağdat'tan Konya'ya geldiği belirtilse de, atanması ve vakıf verilmesi bu kanımızı bölgedeki söylenceler ve başka vesikalar doğrulamaktadır. Halk arasındaki söylen da, Şeyh Hasanlı Aşiretleri'nin Malatya'nın celer, Şeyh Hasan'ın bu tip gizli ilişki ve fa Minşar yöresine 1186 sonrası geldikleri yö aliyetlerini efsaneleştirip, kerametler şek­ nündedic. linde tezahür ettirerek, anlatılarak günü Kirman Selçukluları Sultanı il. Turan müze kadar taşımışlardır. Şah'ın (ö.1182/2) oğlu Şeyh Evhadü'd-Din 1518 (924) tarihli Çemişgezek livası Hamid el-Kirmani'in (1164/6-1238) halife Kanunnamesi'nde "Şahnelik" vergisi adıy­ lerinden Ahi Ahmed'i, Alaeddin Keykubat, la reayadan bir vergi alınmaktadır. Arapkir Malatya Şıhna (subaşı) olarak tayin etmiş­ Kanunnamesi (Defter-i yasaha-i livay-ı tir. (16] Alaeddin Keykubat'ın zehirlenerek Arapkir) ise, "kanun-i kadim an ümera-i öldürülmesinden sonra Selçuklu tahtına çı­ hud" başlığını taşımaktadır. Bu sancakla kan il. Gıyaseddin Keyhüsrev (1236(7- (Arapkir) ilgili kanunların kaynağının ne 1246/7) kendisine yapılan bir komplonun kadar çok gerilere gittiği böylece açıklan- içinde olduğu şüphesiyle Ahi Ahmet'i iş­ mış olmaktadır. (17] - kenceyle öldürürür. Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan'dan Şeyh Hasan'ın Malatyalı Şeyh Mec (Hasan Padişah) daha eskilere giden Arap düddin İshak (ö. 1222), Evhadüddin el-Kir kir Kanunnameleri, bu şehrin önemli bir ti man! ve Muhyiddin İbnü' ı-Arabl (1162- caret merkezi olduğunu da göstermektedir. 1 240) gibi devrin önemli alimleriyle ilişki­ Çok eski dönemlere ait Arapkir Kanunna de olduğunu tarihi kaynaklardan ve söy mesi, Osmanlı döneminde de aynen uygu lencelerden bilmekteyiz. Malatya Şıhnası lanmıştır. (18] Ahi Ahmed ve Ahi Evran'la de ilişki içinde Arapkir, Romalılardan Osmanlıların olması çok doğal bir hadise olarak son dönemine (1915) kadar dokuma, ku görülmektedir. Bu nedenle de Mikail Bay maş, bez, boya, deri, ayakkabı, semer, pa ram' ın bize ifade ettiği gibi Şeyh Hasan'ın lan, nal, mıh, çivi, orak, kazma, çekiç, kü Arapkir'de Ahi teşkilatlanmasının, içinde rek, kuyumculuk, çanak-çömlek gibi giyim olmuş olabilir. kuşam ve malzemeyle, şıra, pekmez, şa­ Alaeddin Keykubat'ı iktidara getiren rap, turşu, kuru üzüm, kurutulmuş meyva Türkmen beyleri, Ahiler ve Alevi def"l(işleri gahları, kuru dut, hububat gibi yiyecekler olmuştur. Evhadüddin Kirmani'nin Alaed le sanayi ve ticaretin yoğun olduğu bir üre din Keykubat'ın tahta geçmesini sağlamak tim ve satış merkezidir. Bağdat yolu denen için bazı faaliyetlerde bulunduğu kendi tarihi İpek Yolu kalıntıları, taş döşemeli bö "Menakıbnamesi"nde anlatılmaktadır. Do lümleri ve kilometre taşı halen Arapkir kuz yıl Şeyh Hasan'ın hakimiyetinde bulu Onar köyü arasındaki Kayalıs·u mezrasının nan Muşar ve Kezirbet kalelerinde hapiste üstündeki yolda bulunmaktadır. tutulan Alaeddin Keykubat'ın tahta çıkma- Alaeddin Keykubat tarafından Arap yu mamüllerinin de Arapkir pazarında sa kir'e subaşı olarak atanan Şeyh Hasan tışı olasıdır. 1224 (621) yılında vakıf olarak bir külliye Sonuç olarak kanımız, Şeyh Hasan ve (bugünkü Caferpaşa camisi) yaptırır. [19) aşiretinin ahilerle ilişkisi kuwetle muhte Arapkir' de vergileri toplar ve vakfa ait dük meldir. Bütün veriler olabilirliğini göster kanları çalıştırır, vakfın bağ ve bahçelerini, mektedir. arazileri işlettirir. Onar köyünde Cumhuriyet sonrası ilk B. YABANLU PAZAR! kez ilkokulu açan ve öğretimi başlatan, İs­ Fırat nehrinin bir kolu olan Arapkir Ça tanbul' da "idadi" öğretimi görmüş, Arapça yı'nın güney yamaçlarına, Arapkir ile Ağın ve Farsça bilen doksan yaşın ü.stündeki ilçeleri arasında üç köy YABANLU (Yukarı­ Eğitmen Hüseyin Yıldırım (ö.10.12.1999), Orta-Aşağı) adını taşımaktadır. İkisi Arap bize elindeki Vakfıye'nin Arapça'dan Türk kir' e biri de Ağın'a bağlıdır. çeleştirilmiş nüshasını vererek şunları söy "Yabanlu her şehir ve köyden satmak lemiştir: için emtia ve tahılın getirildiği bir yer" an "Şeyh Hasan Vakfıyla ilgili elimde çok lamındadır, eski lügatlarda [20) Yabanlu sayıda belge vardı. Köyden İstanbul'a ge obası aynı zamanda Bayat Boyu'nun bir lirken orda bıraktım. Köydeki evi sattıktan birimini oluşturmaktadır [21). sonra eşyaları almaya gittiğimde vesikalar Elimizdeki bir tapu senetinden Onar kaybolmuştu. Hatırladığım kadarıyla vakfa köyü ile Orta-Yabanlı köyünün akraba ol bağlı Arapkir'de üç beş dükkan, kavaklık, dukları anlaşılmaktadır. Belgede iki köy bağ, bahçe tapuları vardı. Bu tapu senetle arasındaki Ellez (ilyas) dağı denen semtte ri mülga olduğundan, geçerli değildi. bir tarlanın bö:Oşümü anlatılmaktadır. Am Onun için de önem vermedim. Tabii şimdi cazade olan Onarlı Keleşoğlu ile Yabanlı tarihi açıdan önemli.." diyen Hüseyin Ho Kalikoğlu arasında pay edilmektedir. Bu ca, Şeyh Hasan'ın daha çok dini bir lider tarla halen iki ailenin elindedir. Onar köy olduğunu, ticari işlerinin ikinci planda ola lülerinin Bayat boyundan olduklarını bir bileceğini, fakat bu tip işlerinde yöneticisi çok yazımda ispatlamıştım. Bugün hayatta olabileceğini söylemiştir. Köyde sumak olmayan rahmetle andığımız, Y. Yabanlı üretiminin hayli fazla olduğunu belirten Mılla Mehmet ile Selamiz İpek Ağa (Genç) Hüseyin fjoca, sumağın da deri tabakla bize o zamanlar (1950'li yıllar) çevredeki masında kullanıldığını, çok eskiden dede Türk köylerinin aynı kökten geldiklerini ve lerinin bugünkü çeşmede deri temizleyip, akraba olduklarını, Yavuz sonrası Alevl hasılladıklarını, çeşmenin ·karşı bayırındaki Sünni ayırımı olduğunu söylemiştir ki, an taşlarda kuruttukla(lnı eklemiştir. .. cak bügün tarihi vesikaları inceledikten Bu arılatımdan, Onar köylülerinin hay sonra anlatılanların doğru olduğunu kavra vancılık[~ iştiğa·ı ettiklerini ve Debbağcılık yabiliyoruz. Yine o zamanlarda Gocu (Ak yaptıkları ortaya çıkmaktadır. Muhtemelen taş) küyünden Dervişgilin Osman kabilesi vakıf dükkanlarında da ürettikleri bu deri nin bizim, Şabanlar ise Toraman'ların ve hayvansal ürünleri satmaktadırlar. Köy akrabası olduklarını bilmekteyiz ki, tapu de üzüm bağlarının çok olması, üzüm su- kayıtları bu hususları doğrulamaktadır. Özel olarak Onar köyü çevresindeki ler, bellerine şal bağlarlar, üç eteğin üzeri Sünni Türkmen köylerine değinme nedeni ne de salta denilen hırka giyerlerdi.Yaşlı miz, tarihsel olarak "ortak bir pazarı" pay kadınlar başlarına terlik denilen fes giyerler laşmalarından kaynaklanmaktadır. Yaşlıla­ üzerine de yazma bağlarlardı. Yaşmak rın anlattıklarına göre, Orta Yabanlı köyü bağlayanlar olduğu gibi, omuzlarına şal nün üstündeki "Kuyular" semtinde yılda atanlar da vardı. Ata binen kadınlar kesin bir kez ."Hayvan Pazarı" kurulurmuş. Bi- olarak bol ve dökümlü şalvar giyerler, işli­ ·z ans kalıntılarının bulunduğu, bol akar su ğinin ve şalvarın kesiştiği beline renkli ki yu olan çeşmenin· oyma taştan yalaklarının lim desenli kuşak bağlarlardı. Kız ve gelin o[uşu, tarihinin daha da eskilere dayandı­ ler ipekli grepdüştü fistanın altına yine ğını göstermektedir. ipekli şalvar giyerlerdi. Başlarına ise oyalı "Yabanlu Pazarı" denilen bu açık paza ve süslü yazmalar bağlarlardı. Tarlalarda ra, Arapkir ve Ağın ilçeleri ile Fırat'ın iki çalışma esnasında aynı tipte giysiler giy yakasında~i köyler, satacakları hayvan ve melerine karşın basma, keten, renkli patıs­ mallarını getirerek takas usulü ile değiş to ka mamülleri tercih edilirdi. Kadınlar ke kuş yapıyorlarmış. Ekonomik açıdan döne sinlikle kara çarşaf, baştan tuturmalı ferace min önemli bir ticaret merkezi olan "Ya gibi kapalı örtülere bürünmezler idi. Bu tip banlu Pazarı", Osmanlı öncesi de aynı örtünme modelleri bölgede daha çok ve amaç için kullanılıyor muydu bilemiyoruz. sıkça 1970'1ı yıllarından sonra görülmeye Arkeolojik kazılar sçmucu elde edilecek başlanmıştır. · bulgular söylenceleri de doğrulayacaktır. Prof. Dr. Mikail Bayram, Anadolu Sel Prof. Dr. Faruk Sümer, "Selçuklular çuklular zamanında Ahi Evren' in eşi Fatma devrinde milletlerarası büyük bir fuar, Ya · Bacı'nın kurduğu "Bacıyan-ı Rum" (Ana banlu Pazarı" adlı, Kayseri, Pazar Ören'd e dolu Bacılar) teşkilatı bir çok ticari merkez kurulan bir panayırdan bahsetmektedir. lerde örgütlenmiştir [23) demektedir ki, [22] Ki, kanımızca, Arapkir'in Orta Yaban muhtemelen Ar.apkir'de de faaliyette bu lı köyünde kurulan bu pazarda, Selçuklu lunmuştur. 1960 yıllarına kadar kadınların lardan kalma "Yabanlu Pazar"larının yöre çarşı-pazarda ürettiklerini satmaları ve pa sel yerel silsilesinin bir devamından başka zarlamaları bu geleneğin bir devamı olsa birşey değildir. gerek. Ayrıca bu anlayış, Türk örfüne uy Pazar geleneğinin izlerini 1960 öncesi gun bir davranış biçimi ve Türkmen gele ne kadar görmek mümkün idi. Andığımız neğinin kadınlara tanıdığı hak ve hukuktan ve çevresindeki Türkmen köylerinin kadın­ ileri gelmektedir. larından yaşlı olanlar, Cuma ve Paza.rtesi 19. yüzyıl başlarında Şemseddin Sami günleri Arapkir' deki pazara ve dükkanlara, ve Ali Cevad, Arapkir'e ilişkin olarak şu üzüm, armut, peynir, çökelek, pekmez, bilgileri vermektedirler: "Mamuret-ül Azi;ı: sebze, buğday gibi ürünlerini götürüp sat Vilayetinin Harput Sancağı'na bağlı kai:a tıklarını müşaade etmişizdir. merkezi bir kasabadır. 88 köyden oluşan Bu dönemde köylü kadınlarının kıya­ kazanın 11.000'i Ermeni ve kalanı Müslü fetleri şöyle idi: Allı-morlu-yeşilli şalvar man olmak üzere 32.553 nüfusu vardı. üzerine ya da fistan üzerine, üç etek giyer- Dağlık ve engebeli bir yapıda olduğu için, kaza halkının çoğu, İstanbul'da kapıcılık Kurgan'ı, Bağdad'ı, Konya'yı gezen ve odacılık hizmetlerinde çalışır. Toprak ve Battal Gazi diyarı Muşar'a gelen tarım ürünleri arasında en önemli yeri seb Gelip Uguzlu'da otağın kuran ze ve meyvalar tutar. Evlerinde bez ve ala İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! ca türünden dokumalar yapılır. Tüm kaza da·3S cami ve mescit, 38 okul, 4 medrese, Elinde azığı gelip kepire 11 kilise, 4 hamam, 32 değirmen ve fabri Teyennümle namazını bitire ka, s·oo kadar dükkan vardır." [24) Tarığını dikip gülün yitire Böylesine gelişkin bir kazada Ahi ör İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! gütlenmesinin olasılığı güçlüdür. Yabanlu adıyla bir köylü pazarının da yılda bir kez Mekan tutup Kopulu'da oturan faaliyet göstermesi ve.Fırat'ın iki yakasın­ Kahreyleyip Gügeyik'i bat1ran daki köylerde üretilenlerin de merkezi pa Onar Köyü ocak edip tüttüren nayırda satışı mümkün görülmektedir. İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! Arapkir' de sanat yapılarının çokluğu ve İs­ tanbul'la halkının ilişkileri bu kanatimizi Serikli'n;n kalesini fetheden doğrulamaktadır. Büyük Ocak tekkesini halkeden Dekmiğiyle iki pahar çıkaran il. ONAR DEDE DESTANI İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! Şeyh Hasan soyundan gelen "Derviş ... Muhammed" adlı bir ozan, ceddi Şeyh ( .) Hasan Onar Dede'nin yaşam öyküsünü destanlaştırarak günümüze kadar gelmesi Kiraz'a emretti kendisi geldi ni sağlamıştır. Derviş Muhammed'in 18. O ulu ağaçtan tekkesin kurdu yüzyılda yaşadığını sanıyoruz. Şiir köye Doksan bin evliya şad oldu güidü özgü otantik makamla Ayn-i Cem törenle İn ziyaret eylen Sultan Onar'ı ! rinde söylendiğinden unutulmamıştır. Biz de Süleyman ve Halil Dedelerden otantik Gülbacı döğünür kirazım nerde haliyle destanı dinledik. Ağlama Cülbacı kirazın bende Destanı ilk derleyen Dr. Kaygusuz ol Çağaların rızkı kapı önünde masına (25] karşın, biz ondan farklı ve da İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! ha uzunca kıtasını derleyebildik. Destan, Orta-Asya Türkmen ağzına ve Dört duvar içine Karadirek oturdu ezgisine benzer tarzda sazla çalınıp söy Göğden nida gelip heman duyuldu lenmektedir. Cümle canlar niyaz edip eğildi İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! Kalkıp Horasan'dan sökün eyleyen · Şam'd a Kul Yusuf'u ziyaret eden Piri Baba eydür Hakk'ın ereni Yesevi'den düstür alıp getiren Cennet pınarı da Onar adağı İn ziyaret eyle Sultan Onar'ı ! Merzifon'da Sarıbayındır yatağı İn ziyaret eylen Sultan Onar'ı !

Description:
erişilemeyen güç demekmiş ki, On-ar'ın da bu anlamı ifade ettiği .. bilgileri vermektedirler: "Mamuret-ül Azif: Vilayetinin Harput Sancağı'na bağlı kaza.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.