iyi ki kitaplar var... YAVAŞLA KEMAL SAYAR TİMAŞ YAYINLARI | 1615 Kemal Sayar Kitaplığı | 2 GENEL YAYIN YÖNETMENİ Emine Eroğlu EDİTÖR Seval Akbıyık İLLÜSTRASYON: Cem Kızıltuğ KAPAK TASARIMI Ravza Kızıltuğ 1. BASKI Nisan 2007, İstanbul ISBN 978-975-263-536-4 E-ISBN 978-605-08-0053-1 TİMAŞ YAYINLARI Cağaloğlu Alemdar Mah. Alayköşkü Cad. No: 5 Fatih / İstanbul Telefon: (0212) 511 24 24 Faks: (0212) 512 40 00 timas.com.tr [email protected] facebook.com/timasyayingrubu twitter.com/timasyayingrubu Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifika No: 12364 YAYIN HAKLARI © Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’ne aittir. İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. İÇİNDEKİLER YAVAŞ GÜZELDİR MODERN MUTSUZLUK MODERN ZAMANLARDA AİLE BENLİĞİN ve TOPLUMUN KRİZİ KEMAL SAYAR 1966 yılında Ordu’da dünyaya gelen Kemal Sayar, ilk ve orta öğrenimini Zonguldak Hisarönü 27 Mayıs İlkokulu’nda ve Eskişehir Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi (İngilizce) Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimine devam etti. Ardından Vakıf Gureba Eğitim Hastanesi ve Çorlu Asker Hastanesi’nde psikiyatri uzmanı unvanıyla görev yaptı. 2000 yılında psikiyatri doçenti oldu. 2000-2004 yılları arasında KTÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak bulundu. Çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde danışmanlık ve hakemlik yaptı. Psikiyatri konulu çok sayıda kongre ve sempozyumda düzenleyici ve konuşmacı olarak yer aldı. 2002 yılında, Kanada Mc Gill Üniversitesi Transkültürel Psikiyatri Bölümü’nde konuk öğretim üyesi olarak çalıştı. Bakırköy ve Erenköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanelerinde klinik şefliği görevlerini yürüttü. 2008 yılında psikiyatri profesörü oldu. Halen Fatih Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor ve klinik pratiğini özel ofisinde sürdürüyor. Yayınlanmış Kitaplarından Bazıları: Her Şeyin Bir Anlamı Var Yavaşla Merhamet Ruh Hali Sufi Psikolojisi Kendine İyi Bak Olmak Cesareti Kalbin Direnişi Hüzün Hastalığı Özgürlüğün Baş Dönmesi Otoyol Uykusu Terapi Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim YUNUS EMRE YAVAŞ GÜZELDİR OTOMOBİL UÇAR GİDER Çalıştığım devlet kurumuna gidip gelirken her gün seksen kilometre yol kat ediyorum. Arabanın içindeyken müzik dinliyor, hayal kuruyor ama gözlerimi yoldan ayırmıyorum. Çünkü bir otoyol üzerinde gidiyorum ve benim ya da bir başkasının en ufak bir dikkatsizliği, büyük kazalara yol açabilir. Sabahları yağış varsa, trafiğin çok kötü olacağını biliyor ve dur kalk geçireceğim zamana hayıflanıyorum. Metropollerin trafik keşmekeşi hepimizi hayatından bezdiriyor ancak yine de özel taşıtlarımızdan vazgeçemiyoruz. Sözgelimi, uzun zamandır bir yürüyüş yapmadığımı, düşünce ve hayalin eşliğinde uzun saatler yürümediğimi fark ediyorum. Ufak gezinmeler insana ‘yürümenin erdemleri’ni vermiyor ve arabamızın içinde geçirdiğimiz saatler, bizi gerçek dünyadan yalıtıyor. Bir düşünün, motorlu taşıtların dünyamıza yaptığı kötülükleri. Hava kirlenir, şehirler gürültüye boğulur, şehir otoyollarla delik deşik olur, insanlar ölür. Arabalar erkeklerin yeni şehvet nesneleridir, erkek araba sahipleri gerçekleşmemiş güç ve macera tutkularını makinelerine yansıtır, bu makineleri cinsel bir boşalım nesnesine dönüştürürler. Yollar, hayal kırıklığına uğramış egoların geçit resmi yaptığı mekânlar halini alır. Arabasına binen kişi, onun sahip olduğu bir dizi özelliği içine almış olur. Artık o hareketlilik kazanmış birisidir, ne zaman isterse o zaman, kendi seçtiği yoldan, daha hızlı ve daha uzağa gidebilir. Uzak yerlere vasıl olur, uzak yerlerde oturan eşi dostuyla hasret giderebilir. Öte yandan, modern yurttaş araba kullanmakla, yalnız ve diğer insanlardan uzak olduğu, hatta ‘kendisinin bile ücrasında yaşadığı’ korkularını yatıştırır. Araba sürmek, merkezî bir sosyal ritüele katılmaktır. Pek çok insan için artık kamusal alan, yollardır. Yollarda bir arada bulunma hali vardır, toplumun nabzı burada atmaktadır, insanlar kendi aralarında ve trafik kurallarıyla çekişirler. Sürmek eylemdir. Pedallarla oynayan ve direksiyon çeviren kişi bir arınma yaşar; sürmek, gereksindiği yoğunlaşmayla bizi günlük hayatın dertlerinden ve içe bakıştan uzaklaştırır. Hız yapmak, bugünün dünyasında en yaygın sivil itaatsizlik tarzı. Araba kullanmak yürümenin yerini almış bulunuyor. Yürüyerek kolayca gidebileceğimiz yerlere bile arabayla gitmeyi yeğliyoruz. Hız yapmak bize zaman kazandırmıyor. Şehir içi trafiğinde hız yapanlar daha fazla ışığa yakalanıyor. Hızla birlikte daha uzak mesafelere gidiyor ve zamanımızın çoğunu yine yollarda harcıyoruz. Hız mimariyi de değiştiriyor: Artık ‘revnaklı şehirler’e, durup temaşa edeceğimiz süslemeli, oymalı binalara ihtiyaç yok. Hızlanan sürücünün gözü tarafından daha kolay algılanacak beton ve cam karışımı binalar şehirlerin yeni tarzını oluşturuyor. Araba evin erdemlerini kamusal alana taşır. Rahat sunar, aynı zamanda bizi yalıtır da. Bize bir sorumluluk ve kontrol duygusu verir. Yollarda herkes eşittir. Patronundan zılgıt yiyen adam da, patronu da arabalarına bindiklerinde eşitlenirler. Arabasının başındaki insan, anonim dünyada özlemini çektiği sorumluluk ve güç duygusuna kavuşur. Araba sürmek bireysel seçim ve risk almak demektir, toplu taşımanın ana şefkatine benzer güvenliğinin aksine, kişisel sorumluluk ve isyan hakkı vardır araba kullanmakta. Motorlu taşıt, bize bir macera vaat eder. O yüzden reklâmlarda arabaları sıklıkla kıvrımlı çöl yollarında izleriz. Yalnızca yollarda seyretmez ama aynı zamanda onları fethederler. Günümüzün araba reklâmlarında, insanların yokluğu dikkat çekici boyutlardadır. Arabalar adeta kendi kendilerini sürer. Bir araba erotik, dost canlısı ve güvenilir ise insana zaten ne ihtiyaç kalıyor ki?
Description: