ebook img

Yanlış Cumhuriyet - Sevan Nişanyan PDF

624 Pages·2010·1.84 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Yanlış Cumhuriyet - Sevan Nişanyan

Yanlış Cumhuriyet Atatürk ve Kemalizm üstüne 51 soru Sevan Nişanyan Aralık 2013 - Propaganda Yayınları Birinci Baskısı İlk basım: Kırmızı Yayınları, 2008, İstanbul ISBN No: 978-1-927893-19-7 (ePub), 978-1-927893-20-3 (mobi) Baskı Öncesi Çalışma: Propaganda Yayınları Kapak: İç Mihrak Propaganda Tasarım Kolektifi Propaganda Yayınları www.propagandayayinlari.net [email protected] Sevan Nişanyan nisanyan1.blogspot.com [email protected] Sunuş 2008’den Bakış Bu kitabı 1993-94'te yazmış, ancak bazı düşüncelerle yayımlamaktan vazgeçmiştim. Aradan geçen yılların kitaba güncelliğinden çok şey kaybettirmediğini düşünüyorum. Bazı değinmeler, bazı vurgular bugün için biraz eskimiş olabilir. Ancak Türkiye'nin düşünce ufkunu kısıtlayan büyük tabu, en ufak değişikliğe uğramadan bugün de hayatiyetini sürdürmektedir. Bu tabu sorgulanmadan her türlü siyasi çıkış çabasının beyhude olduğunu, 15 yıl önce olduğu gibi bugün de düşünmeye devam ediyorum. 2008’den geriye baktığımda Türk siyasi yaşamını etkileyen iki önemli değişim dikkatimi çekiyor. Bunların birincisi, Kemalist düşüncenin “sol” ve “ilerici” kisvelerini tamamen terkederek, toplumsal değişimlerden kuşku duyan, milliyetçi, otoriter, askerci, Batı düşmanı bir tepki ideolojisine dönüşmesidir. Cumhuriyetin kurucu ideolojisinin bu niteliklerini, “ulusalcılığın”, kızılelma koalisyonlarının henüz gündemde olmadığı bir dönemde yeterli netlikte teşhis ve ifade etmiş olduğumu düşünüyorum. Ama o yıllarda nisbeten yeni olan bu teşhisleri anlatmak için harcamış olduğum çaba bugün için kitaba “eski” bir tad veriyor. Bugün olsa, artık harcıalem olan bazı gözlemleri daha kısa, daha net belirtip geçerdim. İkinci değişim, Türkiye’de uygar yaşama yönelik potansiyel tehdidin yönü konusundadır. Küresel dünyanın ve özgürlükçü demokrasinin – seçeneklere oranla – başlıca temsilcisi olarak İslami kökenli bir siyasi hareketin ortaya çıkması, Türkiye’de 2000’li yılların büyük sürprizi olmuştur. Bu gelişmeyi 1990’larda öngöremezdim; öngörmemişim. Kitapta mesela 18. soruya ya da Sonsöz’ün son paragraflarına egemen olan karamsar hava, kısmen bu öngörüsüzlüğün yansımasıdır. Bugün yazsaydım, mutlaka daha farklı bir şekilde ifade ederdim. Kitabın en çok eskiyen yönü şüphesiz kaynakçadır. Son yıllarda Türkiye’de cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin son derece ilginç araştırma ve değerlendirmeler yayımlandı. İnternetin gelişi, bilgi kaynaklarına ulaşımda 15 yıl önce hayal bile edilemeyecek kolaylıklar sağladı. Bunların eksikliği kaynakçada kendini açıkça belli etmektedir. Kitabı yayıma hazırlamak için yeniden ele aldığımda, önce dipnotlarını ve kaynakçayı revize etmekle işe başladım. Ancak çalışma ilerledikçe farkettim ki revizyon, tahmin ettiğimden çok daha kapsamlı olmak zorundadır. Kaynakların esaslı bir şekilde yenilenmesi ise, ister istemez ana metnin yeni malzemeyle zenginleştirilmesini, dolayısıyla bazı vurguların değişmesini, yer yer argüman zincirlerinin yeniden kurulmasını gerektirecektir. İki-üç ay kadar boğuştuktan sonra bu çabadan vazgeçtim. Kitabı, ufak tefek düzeltmeler dışında, 1994’te bıraktığım biçimiyle yayımlamaya karar verdim. Kaynakçaya, o günden sonra yayımlanmış olan hiçbir şey eklemedim. Hatta etimoloji çalışmalarımın bir tür başlangıç noktasını oluşturan ve bugün geldiğim noktada bana artık pek naiv gelen 22. soruya bile dokunmadım. Hatası ve eksiğiyle ürün budur; bu biçimiyle de sanırım ki bir katkısı olabilir. Kitabı yayımlamaktan bazı düşüncelerle vazgeçtiğime değinmiştim. 1994’ü izleyen yıllarda, doğrudan siyasi nitelikte olan konulardan uzak durmaya çalıştım. Ulusal ideolojinin temelindeki problemlere yönelik eleştirel ilgimi hiç kaybetmedim. Ama bunu, turizm ve etimoloji gibi, siyasi konularla doğrudan alakası gösterilemeyecek alanlara yöneltmeyi tercih ettim. Hrant Dink’in katli benim için dönüm noktasıydı. Türkiye’in toplumsal yaşamını karartan büyük gölge ile yüzleşmenin, bir kişisel tercih ya da temayül meselesi değil, can alıcı bir yurttaşlık görevi olduğunu 19 Ocak 2007’den sonra daha iyi idrak etme imkânını buldum. Metni fotokopi olarak okuma lütfunu gösteren aklı selim sahibi birçok insan da beni bu konuda teşvik ettiler. 2007-08 kışında Genç Siviller grubunda ve İstanbul Bilgi Üniversitesinde konuya ilişkin verdiğim dizi konferanslar, kitabımı kamuya sunma zamanının geldiğine beni ikna etti. Yakın tarihimiz ve siyasi yaşamımız konusunda okurun zihninde ufak da olsa birkaç soru uyandırabilirsem kendimi başarılı sayacağım. Sevan Nişanyan Şirince, Nisan 2008 “A’dan Z’ye her şeyimiz bozuktur” Dr. Refik Saydam, Başbakan, Ocak 1939. Önsöz Bu kitapta, yetmiş yılı aşkın bir süreden beri Türkiye’de pek popüler olmayan bazı görüşleri savunmaya çalıştım. Geriye baktığımda, beni bu çalışmaya sevk eden başlıca üç hareket noktası buluyorum. Hepimiz, Osmanlı imparatorluğunun son yüz yılını bir gerileme ve çöküş dönemi olarak tanımlayan bir düşünce ikliminde yetiştik. Yıllar içinde Anadolu’yu gezmek ve tanımak fırsatını buldukça, bu modelin yetersizliğiyle adım adım yüzleşmek zorunda kaldım. Cumhuriyetten önceki yüz yıl, gerçekte Türkiye’nin taşrasına, hiç yabana atılmayacak bir kalkınma ve ilerleme çağı olarak yansımıştı. Dönemin mimarisinden, günlük yaşama ait nesnelerinden, kurumlardan ve anılardan bugüne kalanlar, belirgin bir yükselme ve iyimserlik dönemine işaret etmekteydiler. Cumhuriyetin ilk yirmi-otuz yılı ise, taşraya ekonomik ve kültürel bir duraklamadan, hatta çöküş ve çözülüşten başka bir şey getirmemişti. Önce belirsiz bir kuşku olarak filizlenen bu gözlem, zamanla zihnimde kesinlik kazandı. Türkiye’nin 1950’den bu yana yaşadığı fırtınalı gelişmede aksak ve yanlış olan bazı yönlerin kaynağını, ne 1950 sonrasında, ne 1914 öncesinde, fakat ikisi arasındaki karanlık dönemde aramak gerektiğini düşünmeye başladım. Araştırmamı yönlendiren ikinci unsur, son yıllarda yükselen İslamî radikalizme karşı, kendini laik düşüncenin temsilcisi sayan kesimin sergilediği inanılmaz sığlık ve saldırganlık oldu. “Atatürkçü düşüncenin” çağdaş sözcülerini izledikçe, bende, bu zihniyetin ardındaki düşünsel temelin pek sağlam olamayacağı kuşkusu pekişti. İslamcıların, yüzyıllardır kendini yenilemeyi başaramamış bir ideolojinin yardımıyla vermeye çalıştıkları cevaplar belki yetersizdi. Ama sordukları, sormaya çalıştıkları, sormaya cesaret ettikleri temel soru, hafife alınacak bir soru değildi: Kişisel ahlakla toplum düzeni nasıl bağdaşır? Kişisel ve toplumsal düzeyde, “doğru” yaşamın ilkeleri nelerdir? Türk toplumunun kültürlü sayılan kesiminin yetmiş-seksen yıldır unutmuş göründüğü bu sorularla yüzleşme çabası, kitabımın hareket noktalarından birini oluşturdu. Şark tipi dalkavukluğa karşı her insanın doğal olarak duyacağı ya da duyması gereken tepki, sanırım oldukça erken yaşlardan başlayarak zihinsel gelişmemi etkilemişti. “İzindeyiz” edebiyatının son yıllarda gösterdiği ani artış, bu duygunun nüksetmesine neden oldu. Duygusal planda hissettiğim tepkinin rasyonel temellerini araştırma çabası, bu kitabın ortaya çıkmasına yol açan etkenlerin üçüncüsü oldu. * Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu hakkında, son zamanlarda sayı ve nitelikleri artan eleştirel yaklaşımlardan, bu kitabın bir-iki noktada ayrıldığını sanıyorum. Öncelikle: Demokrasi konusundaki tartışma ve eleştiriler, bu çalışmanın ana eksenini oluşturmuyor. Kemal Atatürk’ün kurduğu rejimi “demokrasi” olarak tanımlama çabalarının abesle iştigal ettiğinden kuşkum yok. Ancak Tek Parti rejiminin demokratikliğine ilişkin eleştiriler, bence güçlü iki argümanla yüzleşmek zorundadır. Birincisi: daha yüksek birtakım ulusal amaçlar uğruna demokrasiden geçici veya kalıcı olarak fedakârlık edilmesi, savunulamayacak bir düşünce değildir. İkincisi: 1920’ler Türkiye’si koşullarında, hukuk devleti normlarına saygılı bir demokrasinin kurulup kurulamayacağı tartışılabilir. Bundan ötürü sorgulamamı, demokrasi gibi nihayet yüzelli senelik geçmişi olan bir kavrama değil, siyasi düşüncenin çok daha eski ve köklü birtakım değerlerine dayandırma zorunluğunu duydum. Hukukun üstünlüğü, zorbalığın neden olduğu ahlaki yozlaşma, vicdani değerlerin toplum özgürlüğünü korumadaki rolü gibi kavramlar – bugün çok revaçta olmasalar da – sanıyorum içinde bulunduğumuz koşulları anlamakta yararsız değildirler. İkincisi: Batı uygarlığı adı verilen akılcılık, evrensellik ve bireysel sorumluluk idealinin, Türkiye (veya başka herhangi bir toplum) için, yegâne alternatifi barbarizm olan bir değer ve bir hedef olduğuna inanıyorum. Bu kitapta İslami kesimden kaynaklanan bazı eleştirilere hak veriyor olmamdan, Batı’ya alternatif bir İslamî siyaset anlayışına sempati beslediğim anlamı, doğal olarak, çıkarılamaz. Ancak Batı uygarlığının kendi diniyle varmış olduğu son derece çetrefil ve ilginç uzlaşmanın bir benzeri veya eşdeğeri bu toplumda gerçekleştirilemediği sürece, Batılılık davasının Türkiye’de bir hayal olmaktan öteye gidemeyeceğini düşünüyorum. Nihayet, 1910’lardan bu yana Türk toplumunun egemen kesimini etkisi altına alan katı ulusçuluğun, uygarlık, hukuk, siyasi ahlak, ekonomik kalkınma ve evrensel değerlere intibak gibi alanlarda bu topluma ne derece fayda sağladığına ilişkin ciddi kuşkularım var; ve bu kuşkuları bu sayfalarda ifade etmekten çekinmedim. Çalışmama yön veren temel düşünsel çerçeveyi 17. soruda özetlemeye çalıştım. 17. sorunun cevabı bir bakıma bu kitapta anlatılmaya çalışılan bakış açısının hülasası olarak okunabilir. * Kitap, Kemalist düşüncenin ana dayanak noktaları arasında bulunduklarına inandığım 50 kadar tez çevresinde kuruludur. Yıllardır tekrarlana tekrarlana, sorgulanamayacak birer gerçek görünümüne bürünen bu önermelerin her biri üzerinde objektif bir gözle biraz durup düşünmeyi denedim. Kemalist cumhuriyet olgusu hakkında eksiksiz bir değerlendirme yapmış olma iddiasında değilim. Kitabın kapsamı son derece basit ve basit olduğu kadar mütevazıdır: Cumhuriyetin kuruluşu ve kurucusu lehine ileri sürülen bir dizi önermeyi eleştirel bir analize tabi tutmak! Dolayısıyla, her soru başlığı altında, sadece o sorunun konusu olan önermeyi ilgilendiren mantıksal ve olgusal delillere yer vermeye özen gösterdim. Örneğin “Kemalist rejim demokrasi

Description:
Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş vrya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi, eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir. Ancak bu kambur atıl
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.