Işıl Parlakyıldız - Alim www.CepSitesi.Net Çirkin Gözlerimi açıp güneşin aydınlattığı yatakta doğrulduğumda içkinin kötü yüzüne merhaba diyordum. Midem sanki iki kat büyümüş, başımda davul zurna, halay takımı görev ba şındaydı. Çivi çiviyi söker deyimini kanıtlar gibi komidinin üzerinde duran viski dolu bardağı kafama diktiğimde gel de uyanma! Cin olmuştum cin! Ayağa kalktığımda çıplak oldu ğumu anlamamla yatağın solunda yatan sarışın afeti hatırla mam bir oldu. Yuh be Ali! Ne ara getirdin hatunu da yatağa attın! Tamam, kendime lanet okuyor, eh biraz da vicdan ya pıyordum ama her kadın bedeninde can bulan erkekliğimi hissettiğimde vardım ben! Belki de hırsımı çıkarıyordum. Ne olduğunu bilmiyordum ama sanki bir eksiklik vardı. Tek bildiğim bir nev'i ruh hastasıydım. Bunu kendime itiraf edeli çok olmuştu. Kadınların ilgisine sığınmak, kokuların da rahatlayıp bedenlerinde var olmaktı benimkisi! Anlık da olsa sevilmeyi seviyordum hepsi bu! Kadın güzel şeydi be! Allah'ın yarattığı en zarif varlık... Narin, bir o kadar sevilesi, öpülesi, sevişilesi... Hop hop Ali kendine gel, diye azarlamak aklımı bende alışkanlık hâlini almıştı. Tamam, kabul kadın güzel varlıktı da bir günden fazlası bünyeme dokunuyor, alerji yapıyordu orası ayn! Bedenimi esnetip odanın içinde şortumu bulmak için kısık gözlerle et rafı taradım bir süre... Nereye gitmişti bu lanet şort! Yatağın içine de baktım ama nerdeee! Aramaktan vazgeçip pantolo numu ayağıma geçirdim, gömleğimi giydim. Silahımı yata ğın kenarından alıp belime yerleştirdim. Yatakta vatan hatu na baktım, saçları yüzünü örtmüş ölü gibi yatıyordu. Ne ara buraya gelmiştik? Hadi geldik bir şekilde, kim bilir neler söy ledim? Ne zırvaladım? Acaba eskort kızlardan mıydı? Yoksa cazibeme mi dayanamadı? Hatırlamaya çalıştıkça kafam iyice ağrımaya başladı. Son soruyla birlikte, düşünmeyi bıraktım. Acaba parası var mıydı? Duygu'nun dediği kadar varım val- la! Aklım bir karış havada! Sanırım ruhumun en kuytularında kalan vicdanım, yine aşağıdan yukarı sesleniyordu. Konsolun üzerinde duran siyah rugan çantaya doğru ilerledim. Tuhaf... Eğlenceye çıkan kız lar avuç içi çantalar taşırken bu hatun maşallah bavulla gezi yordu. Cebimden biraz para çıkarıp kıza bırakmak için çanta sını araladığımda dondum. Silahıma mı sarılsam? Gırtlağına mı çöksem bir-ikı saniye bocaladım. Sonra çantayı biraz daha karıştırdım. Cüzdanı el çabukluğuyla araladığımda ikinci şok dalgası aklımı sardı. Bu ne lan? Komiser Serpil Kaş! İşte Ali, bittiğinin resmidir! Sedat ağzıma sıçmazsa Bekir kaldığı yer den olayı devralıp beni Ümraniye çöplüğüne gömecekti. Bu seksi şempanzeyi uyandırmadan sıvışmak en kolayıydı da bu işin içinden bir şey çıkarsa ben kimseye açıklamasını yapa mazdım. Bir de Ali polis hatunun yatağından sıvıştı, diye duyu lursa vay hâlime! Maskara ne demek, İstanbul'un palyaçosu olurdum. Düşünmek bile kanı beynime sıçratmaya yetmişti. Sedat ın sesi kulaklarımda daha duymadan çınlamaya başla dı. "Ulan Ali! Ulan Ali!" diye başlayıp saydırmaya, sonra çare üretmeye başlayacaktı. Yatağın soluna geçip yüzü saçlarla ör tülü hatunun çarşafa sarılı bedeninde gezen gözlerime hâkim olmaya çalıştım. Malın iyisinden anlıyordum. Erkeklik egom birkaç saniye tavan yaptı. Güzel hatunmuş... Bir kere daha ve rir miydi acaba, diye düşünürken kendimden tiksindim. Benim içimde gerçekten pislik bir herif yatıyordu. En kötüsü ise ben o pislikten gayet memnundum. Megalomanyağa bağlayan aklımı bir kenara bırakıp seslice sinirimi belli etmek bana iyi gelmişti. "Ne diye uyandırayım şimdi ben bu hatunu?" Bir-iki saniye yine düşünmeye uğraştım. "Serpil!" diye ses lendim gür bir tonla. Tık yok! Zevkten ölmüş olmasın? Yok artık! İkinci kere omzunu dürterek "Serpil," dedim. Anam bunu bekliyormuş, "Höst ayı! Postumu deldin!" diye kükre diğinde yemin olsun bir adım geri gidecektim. Yok canım ben bu kadınla yatmış olamazdım. Büyük ihtimal kadın benimle yatmıştı! Belki de beni tuzağa düşürmüş, belki de gazozuma ilaç atmıştı. Yok canım! İyice manyadm Ali! "Ayı mı?" dedim şaşkınlıkla. "Evet, ayı... Hem de en irisinden!" dedi ve doğrulup ko modinin üzerindeki sigarasına uzandı. Sigarasım dişlerinin araşma aldı, yakıp sonra derin bir nefes aldı. Dumanını; ince, şekilli dudaklarından dışarı üfledi. Yok, beni normali bul mazdı. Ya tamam itiraf ediyorum, ben de normal birini bula mıyordum. Arıyor muydum ki? Bu iç hesaplaşmam kesin bir gün beni öldürecekti. "Kızım sen nasıl bir hatunsun?" diyerek kurtuldum içim deki sesten. "Hatun sana derler, bebe!" Hayda! "Pes!" dedim, çünkü bu kadmdaki dil değil, sekiz işlemci li bilgisayar çipiydi. "Niye bana yıldızlı olduğunu söylemedin? Lan bunun al tından bir şey çıkarsa ayağına beton döker seni Haliç'e salla rım haberin olsun!" Ben kurduğum cümleyle kendimle gurur duyarken hatun, "Ali uza!" dediğinde erkeklik gururum yerlerde beş taş ovma mak üzereydi. Kendimi kullanılmış hissetmeliydim ama sırı tıyordum. Sinirlerim boşalmıştı sanırım. "Sevdim lan kız seni..." "Bir sen eksiktin sevecek, sevdin tam olduk... Seni Allah'ın bebesi!" "Bebe deyip durmasana kızım! Altımda inlerken bebe de diğini hiç duymadım." Bu kadınların gerçekten bir sorunu vardı ama çözmek be- nim işim değildi. Kazara çözerim, sonra al başına belayı, yok aman kalsın! "Kim kimin altından inledi Ali Aral? Ayrıca sana altı yaş fark atarım. Saygıda kusur etme!" dediğinde ben birden ken dimi yeni yetme bir ergen gibi hissettim. "Oha yaşımı nereden biliyorsun?" "Senin yedi ceddini biliyorum Ali Aral," dedi ve sigara sını küllükte söndürüp o güzel, çıplak bedenine aldırmadan yataktan kalktı. Sanki evinde giyinircesine, aheste aheste gi yinmeye başladığında küçük Ali yine sahalara dönmek için pantolonumu zorluyordu. Aklım Serpil polisinin yedi ceddi mi bilmesine takılmış, pantolonumun içindeki küçük Ali'yi azarlayıp durdu ve tabii ki galip geldi. "Ne o takipte misin?" "Hayır," dediğinde sıkılmaya başlamıştım. Her şey bir yere kaaar, tamam polisti, ağzı iyi laf yapıyor, yaşına rağ men gideri vardı da bendeki sabır bitme sinyalleri veriyordu. Gömleğini ilikleyen afeti çenesinden tutup duvara yapıştır mam saniyeler aldı. "Bana bak oyun oyama! Ne istiyorsun söyle?" dediğimde nefes alamıyordu. Konuşması için parmaklarımı biraz gev şettim ama küçük Ali'yi ona dayamayı ihmal etmedim. Bu oldukça hoşuma gitmişti. Önce gurur yaptığına eminim ama "Söyle!" diye kükrediğimde hatunun o atıp tutan erkek ayaklarma yattığı hâlinden eser kalmamıştı. "Sadece hoşuma gittin, hepsi bu..." dedi canının acısıyla. "Tesadüf diyorsun yani?" "Pek sayılmaz..." "Lafı dolandırma lan!" "Dosyandanbiliyorum seni..." "Lan sen manyak mısın? Dosyaları inceleyip beğendikleri ni tuzağına mı düşürüyorsun'’" "Ali bırak!" dediğinde çırpmıyordu. Boğazım bıraktım ve konuşmasını bekledim. "Geçen kayıp birini araştırırken gör düm dosyanı, ılgımı çekti Bu akşam da seni görünce tanı dım. Altında başka bir şey yok Ben zaten asayişte değilim, çocuk bürosundayım," dediğinde ondan kopmuştum. O sı rada telefonum çalmaya başladı. Serpil boğazını ovuşturur ken ben ceketimin cebinden telefonu çıkarmıştım. Ses, benim Çirkin'den geliyordu, "Ali'm nerdesin ya! Ağaç oldum bura da!" Kızmayı hiç beceremeyen biri varsa bu Duygu'dan baş kası değildi. Yüzümün yumuşadığını, içimdeki bütün mer hamet damarlarının kabardığını, onun sesini duyar duymaz hissedebiliyordum. Aile ne zor şeymiş arkadaş. "Nerdesin Çirkin?" "İşyerindeyim, hani beni sen alacaktın?" dediğinde aklım başımageldi. "A-ha saat kaç be kızım daha?" "Ali'm saat iki..." "Duygu sen altıda çıkmıyor musun? Neyse! Şirkete gir, yarım saate oradayım." dedim ve hızla ayakkabılarımı giy meye başladım. Sesi kulaklarıma dolarken sırıtıyordum. "Of Ali'm, tamam..." dedi ve kapattı. Tamam, Bekir ve Sedat uğruna ölebilirdim ama Duygu benim için bir başkaydı. O benim kardeşim, küçük anam olmuştu. Hayatımıza girdiği o lanet günden bu yana, ken di yaralarını sararken bizi küçük kanatlarına almış; kendince koruyor, besliyor, büyütüyor, iyiliğimiz için elinden ne geli yorsa yapıyordu. O bizim kanatlı, minik öksüzümüzdü. Tıp kı bizim gibi... Belki de eksik olan her şeydi Duygu. Berum için kardeş, Sedat için âışk, Bekir için aileydi. Otel odasından çıkmadan önce, duvara dayalı sırtıyla beni seyreden kadına, "Serpil, bir ihtiyacın olursa numaramı bula cağına eminim," dedim. "Bir daha karşılaşmayacağımıza eminim Ali Aral," dedi kırgınca. Kırgın olmakta haklı olabilirdi ama ben de haklıy- dım. Lan bütün anzalı kişilikler beni mi bulur? Bir akıllıya rast lasam dişimi kıracağım. Arabaya atladığım gibi Duygu'nun çalıştığı binanın önün de durdum. Tam telefona uzanmıştım ama aramama gerek kalmadı. Bizim Çirkin sinirli sinirli bana doğru yürüdü. Afra tafra yapmayı becerse neyse diyeceğim... Ya sabır! Kaldırmış o minik burnunu havaya kapris yapacak güya... Araba kapısı açılmadan konuşmaya başladı bizim Çirkin. Tabu sesi arabaya dolmadan ne söylediğini tahmin etmem zor olmadı. "Ali'm aşk olsun! Ağaç oldum valla!" "Sus kız Çirkin! Ben sana içeride bekle demedim mi?" de dikten sonra onu saçından çekip alnından öptüm. Bu kız ger çekten hepimize iyi geliyordu. O bizim eksik yanlarımızı dol duruyordu da Sedat'a acıyordum. Nasıl bir sabır var adamda arkadaş! Âşıktı Duyguya... Aslında âşık demek biraz inceltil miş tiner gibi kalıyordu. Sedat, Duygu'nun bağımlısıydı. Tabu bizim küçük Çirkin'in haberi yoktu, anlamaya niyeti de yoktu. Bu kadar mı saftirik olur insan! "Ali'm söyle, hangi güzelin koynundan çıktın geldin?" dedi ğinde şaşkındım. Ben biraz önce aklımdan Duygu için saftirik, diye düşünmemiş miydim? "Pes Duygu! Sen bir yerlerime kamera falan mı yerleştir din?" "Ali'm bayan parfümü kokuyorsun! Kameraya falan gerek yok." dedi bilmiş bilmiş... "Beykoz'a geçelim de ben bir duş alayım." "Cenabet öküz!" dedi kıkırdayarak. "Kız bak, Abi'ye söyleme, yoksa bacaklarım ağzma soka rım." "Bir şartla..." "A-ha şantaj mı yapacaksm bana?" "Valla Sedat eğer şirket kapışırım önünde beni kırk beş da kika, üç saniye beklettiğini öğrenirse başma gelecekleri sen dü şün..." "Kız Çirkin, tam dayaklıksın!" "Ali'm," dedi kuzu gibi bir sesle belli bir şey isteyecek. "Söyle Çirkin..." "Ali'm yeni bir iş teklifi aldım." "Ne!" diye bir kükredim ki ben bile sesimden irkildim. "Ya ne bağırıyorsun! İyice öküze bağladın ha!" "Kızım Sedat seni parçalara ayırırken beni ve Bekir'i de ya nında meze yapar! Sen iyice uçtun! Buraya bile zor izin verdi "Büyük bir şirket Ali'm ama ya..." "Beni karıştırma bu işe...." "Sen bana izin almam konusunda yardım edeceksin," de diğinde hiç inanasım gelmedi. Sedat gözünden bile sakındığı yaralı kuzusunu ölür de tanımadığı bir yerde çalıştırmazdı. Bazen Duygu'ya avaz avaz, "Seni küçük aptal! Gözlerini aç!" diye bağırmak istiyordum ama ne ben ne Bekir ona kıvamı- yorduk. Aslmda korkuyorduk. Bizi öyle benimsemiş ve övie bir yere koymuştu ki... Hiçbirimiz onun için ne ifade ettiğimi zi tam anlayamıyorduk. Sahiplenmesi bile bir başkaydı. Canı gibi, aldığı nefes gibi, ihtiyacı varmış gibiydik. Bövlesine bir sığınmaya taş olsa aşkım söyleyemezdi. Sedat nasıl söylesin? Duygu'nun aşkım kalbine gömüp onu pisliğimizden uzak tutmak ona askım söylemekten kolay gelmişti ve biz ona hak vermiştik. Hoş ben olsam "Seviyorum lan!" diye avaz avaz bağınrdım da aşk bana bir o kadar uzaktı. Ben hiç âşık olmamıştım ve ol maya niyetim yoktu. Aşk ne menem bir şevdi ki koskoca Sedat aşkla yanıp küle dönüyordu ve ben bunun canlı şahidiydim. Öylesine bir bakışı vardı ki bizim Çirkin'e.... Sedat, eziyetin en büyüğünü çekerken, onun yanında olabilmek için geceleri gö zünü bile kırpmadığım biliyorum. Övle bir aşktı ki, kollarında uyuturken saçının teline bile dokunmuvordu. Üvle bir aşktı ki, bizim Çırkm mutlu olsun diye vapamavacağı \oktu. \ok arkadaş, istemem ben böyle aşk meşk! Zaten bunveme tersti biliyorum. En fazla, kafeslediğim kızın elini tutup onu yatağa atana ve sonrasında yataktan çıkana kadardı bendekı aşk... "Ali m, ya bana destek çıkarsın ya da ben sana yapacağımı bilirim," dediğinde aklımdaki aşkla ilgili ne varsa uçup gitti. "Ne yapacaksın bakalım7" dedim alayla. "Mesela şu üç gün yok olduğun ve seııı deli gib> aradığımız günlerde Sedat'a nerede olduğunu söyleyebilirim." "Oha! Onu nereden biliyorsun sen?" "Bilirim ben..." "Sonra Sedat'ın yurtdışma gönder, dediği kızların bir hafta Kilyos'taki evde kaldığını da söyleyebilirim. Hem Levent de kim vurduya gider o zaman..." dediğinde gülmemek için zor durdum. Yüzümde sinirli bir hava yaratıp, "A-ha Levent, bittin sen lan! Seni parça parça edip köpeklere yedirmezsem bana da Ali demesinler! Tamam lan Çirkin! Kıs tırdın beni, yardım ederim." dediğimde ona pes etmiş gibi gö ründüm. Mutlu olsun bizim Çirkin! İstiyorsa gider gelirdi gari bim. Tabii Sedat delirecekti orası ayrı.... Bizim Çirkin, "Oldu bu iş!" diye ellerini bir çocuk gibi çırpmaya başladı. Hey Allah'ım el deliye, ben akıllıya muhtaç. Eve girdiğimizde direk duşa girmek için yukarı çıkarken eve yardıma gelen teyzemiz evden çıkıyordu. "Duygu, kızım yemekler hazır! Ütüler tamam ama odalara giremedim,' dediğini duydum. "Olsun Fitnat Teyze, ellerine sağlık yarın görüşürüz," dedi Duygu. Gerisi teferruat... Duştan çıkıp aşağı indiğimde Duygu her zamanki gibi masayı hazırlıyordu. Daha bir özenli, daha bir heyecanlıydı. O yanımıza geldiğinden bu yana biz daha dü zenli ve en önemlisi bir aile gibi olmuştuk. Gör de inanma... Gecelerin efkarlı adamı Bekir'in bile yüzü güler olmuştu. Sedat âşıktı, mecnundu ama biliyordum mutluydu. Çocukluğundan beri saplantı hâline getirdiği Duygu, her şeye rağmen kanatları altındaydı. Ben? Konuşamadığım her şeyi gözlerimden anla yan biri vardı artık. Daha ne olsun? Ailemdi işte! Koltuğa yayılırken elimdeki havluyu boynuma doladım ve kumandaya uzandım. Duygu hevesle, "Ali'm, Sedatlar ne zaman gelecek?" dediğinde telefon kulağıma yerleşmişti. İlk çalışta açıldı. Daha hır şey demeden, "Yoldayız..." dedi Sedat. "Tamam abi," dedim ve Duygu'ya dönüp, "Geliyorlar..." de diğimde bizim Çirkin ellerini göğe kaldırdı ve gözlerini kapa tıp "Allah'ım n'olur izin versin!" diye dua etti ve hızla mutfağa yürüdü. Elinde rakı şişesi ve bir sürahi suyla geri döndüğün de, "Ali'm bak destek çıkacaksın, söz verdin!" diye yine bana sardı. Çok istediği belliydi ve ben de en az Sedat kadar iste miyordum ama bir yerde Duygu'nun da istekleri önemliydi. En azından ona evet diyerek karşı taraftan bir pürüz çıkmasını sağlayabilirdim. İşim gücüm alavere dalavere, ne yapayım ha yatın raconu bu! "Tamam ama şu işten bahset bakalım biraz..." "İnşaattan turizme geniş kolları olan bir holding ve yönetid asistan arıyorlar. Deneyimsiz olmama rağmen kabul ettiler." "Sekreter ol diye ini onca sene okudun? " "Ya bir yerden başlamak lazım!" "Lan gel bizle çalış!" "Ali'm, sen ve Bekir neyse de Sedat'la çalışılır mı?" diye sor du. Valla Çirkin çalışırdı çalışmasına ama Sedat çalışır mıydı? Orası muamma... Soruyu es geçip, "Ben seni iyi bir yere, iyi bir pozisyonda sokarım. Olmaz öyle sekreterlik falan! Sedat ovar valla! Şimdi çalıştığın yerin nesi varmış?" dedim. "Ali'm lütfen ama ya! Burası bakkal dükkânı gibi bütün gün oturup telefona bakıyorum. Ben torpil istemiyorum, bu işi istiyorum. Hem patronum sizin yüzünüzden benden kor kuyor." dediğinde gözlerini gözlerime dikmiş masumca bana bakıyordu. "Tamam lan Çirkin!" dedim. Hiç kıvamıyordum ben bu öksüze... Gelip boynuma sarıldığında gerçekten mutlu oldu ğunu bilmek benim için sanki zemzem suvu içmiş gıoi temiz- lenmekti. Umaıım Sedat benim kadar yumuşak davıanmazdı.
Description: