ebook img

Vladimir Kliçko'dan Nazan Eckes'e PDF

16 Pages·2012·0.62 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Vladimir Kliçko'dan Nazan Eckes'e

Die Gaste Sayı: 20 / Ocak-Şubat 2012 Vladimir Kliçko’dan Nazan Eckes’e “SAG’S AUF DEUTSCH” (“ALMANCA SÖYLE”) Daha bir yıl önce “Raus mit der Sprache. Rein ins Leben" Nazan Eckes(elbette Almanca): “Ben de Türk kökenli ol- adlı kampanyayla dışarı uzattıkları dillerini Alman bayrağının duğumdan ve de ikidilli ve ikikültürlü yetiştiğimden dolayı, renklerine boyatan ünlülerin (bkz. Die Gaste, Sayı: 14) dille- bu beni ayrıca ilgilendiren bir konu.” rindeki boya kurumamışken, “Sag’s auf Deutsch” sloganı altında Vladimir Kliçko(elbette Rusça değil): “Dünyamız global- yeni bir kampanya başlatıldı. leşiyor. Çoğu İnsan şu ya da bu ülkede yaşamaya kendileri RTL Genel Yayın Yönetmeni Peter Kloeppel’in girişiminde karar veriyorlar. Elbette seçtikleri ülkelerde entegre olmaları başlatılan ve muhtemelen Almanca öğrenmeye özendirmeyi gerekiyor. Entegre olmadıklarında, kapalı toplumlarda yaşı- amaçlayan “Sag’s auf Deutsch” reklam kampanyasında, Alman- yorlar ve dış dünyayla bağlantıları kesiliyor. Böyle insanlar ve ya’da başarılı olduğu kabul edilen göç kökenli dizi oyuncusu, aileler o ülkeye hiçbir şey kazandırmıyorlar.” sporcu, politikacı, manken ve sunucuların görüşlerine yer ve- Moderatör (Almanca): “Sag’s auf Deutsch’ sloganını dü- riliyor. Bu yeni kampanyada, Dr. Lale Akgün, Nazan Eckes, Erdoğan Atalay, Bülent Ceylan şündüğünüzde, gözünüzde belirli bir hedef kitlesi canlanıyor mu?” ve Vladimir Kliçko gibi ünlüler de yer alıyor. Nazan Eckes(elbette Almanca): Bu hedef kitle, Almanya’da yaşayan ve toplumda İyi Almanca bilmeyenlerle dalga geçmekten kendilerini alıkoyamayan RTL’in bu yerini almak isteyen herkesi kapsıyor. Benim hedef kitlem ikinci, üçüncü hatta dördüncü “örnek” göçmen kökenli ünlüleri, RTL’in kampanya reklam spotlarında farklı tecrübelerini nesil Türk kökenli göçmenler. aktardılar. Örneğin, Erdoğan Atalay, “Hey gib mal Konternummer oder was?” (Hey Moruk, Vladimir Kliçko: “Buraya gelenler, değişik ülkelerden, toplumlardan, kültürlerden banka hesap numaranı ver yoksa ne?) derken, Bülent Ceylan “Hey Alter, ich weiss, wo gelmişler. Dünyada neler olup bittiğini sadece Rus, Ukrayna ve Türk televizyonlarından dein Haus wohnt!” (Hey Moruk, evinin nerede oturduğunu biliyorum!) şeklinde Almanca değil de, örnek olarak radyodan da dinlemeleri gerekiyor. Ayrıca yaşadıkları ülkede, “mesajlar” veriyor. Fernanda Brando ise, “Hey, ich gehen” ve “du auch Deutsch” (“Hey, yani Almanya’da neler olup bittiğini anlamaları gerekiyor.” ben gitmek” ve “sen de Alman”) demekle yetindi. Moderatör(Almanca): “Yaşlı göçmenlerin çoğu kendi dünyalarında yaşıyorlar ve En “cezp edici tecrübe” ise, bir Türk restorantındaki mönüde bulunan yemeklerin şunu söylüyorlar: ‘Yaşadığım ortamda az da olsa bildiğim Almancayla ihtiyaçlarımı kar- Almanca çevirisinde en az 50’den fazla hatanın bulunmasından yakınan Nazan (Eckes) şılıyorum. Bir şekilde işimi hallediyorum’. Bunu anlayışla karşılıyor musunuz? Bu kam- hanımınki görünüyor. Sarah Nuru ise, Almancasının ne kadar iyi olduğunu şu tekerleme panyayla bu insanlara da ulaşmayı amaçlıyor musunuz? ” ile kanıtlıyor: “Zehn zahme Ziegen zogen zehn Zentner Zucker zum Zoo.” Nazan Eckes(elbette Almanca): “Öncelikle kendi toplulukları içerisinde yaşayan Elbette “Almanca öğrenmek”ten söz edilen bir yerde, “entegrasyon” da fazla uzakta bu insanlara ulaşmasını istiyorum. İnsanların kendi dünyalarına çekilip sadece Türk olamaz! Göçmen kökenli ünlülerimiz, “dil ve hayat bilgisi dersi” verdikten sonra, sözü bankalarına gitmelerini, Türk yemeklerini, Türk marketlerini... doğru bulmuyorum ve dönüp dolaştırıp “entegrasyon”a getiriyorlar. hiçbir zaman da desteklemedim.” Nazan Eckes ve Vladimir Kliçko’dan bazı kesitler: Vladimir Kliçko: “Ama yemekler süper, değil mi? Moderatör(Almanca): “Nazan, Vladimir, siz ‘Sag’s auf Deutsch’ kampanyasını des- Nazan Eckes(elbette Almanca): “Tabii ki süper. Fakat bunun Almanya ile ilgisi yok. tekliyorsunuz. Neden bunu yapıyorsunuz, amacınız nedir?” Bu bir ülkenin yani Almanya içinde Türkiye olması gibi bir şey.” 5 8 11 14 Ulusal Entegrasyon Entegre Olma Kapsayıcılık Entegrasyon ya da İçselleyici Özürlü mü, (Inklusion) mı, Yerine Kent Toplumu Entegre Etme Bütünleşme Kültürlerarasılık! Prof. Dr. Wolf BUKOW Özürlü mü? (Integration) mi? Prof. Dr. Wolfgang SCHNEIDER Entegrasyon politikasına yeniden yan- Av. Asuman ÖKTEM Dr. Hakan AKGÜN Birbiri hakkında bilgi sahibi olmak ve sıyan homojen devlet hayali, topluma diz- Sanki masal gibi... Bir varmış, bir yok- Son zamanlarda, Die Gaste’nin Ka- anlayış göstermek, toplum içerisinde şid- ginlenememiş bir ırkçılığı, sonra da faşizmi muş, deve tellal iken, pire berber iken, bir sım/Aralık 2011 sayısında da görüldüğü detten arınmış bir ortak yaşamın başlıca getiren ve hatta yeni-muhafazakarlık var- ülkede yaşayan insanlar, geçim zorluğu yü- gibi, kapsayıcılık veya kapsayıcı eğitim an- önkoşullarıdır. Böylece izlenecek yol belir- yasyonuyla bugüne kadar pratikte yüzleş- zünden, kendi ülkelerinden kalkıp dünya- layışı akademisyen çevrenin Almanya gün- lenmiştir: Kültürlerarası görevler üzerinden memizi engelleyen o eski Alman Ulusal nın bir başka ülkesine çalışmak için göç et- deminde giderek yerini almakta. kültürlerarasılığa geçiş. Devlet hayalidir. mişler. 2 Die Gaste Vladimir Kliçko: “Little Turkey.” çarpmaktadır. Nazan Eckes(elbette Almanca): “Little Turkey. Jaa!.” Bütün spotlarda (özellikle Nazan Eckes’in Türkçe konuşması) Vladimir Kliçko: “Bunların hepsi iyi. Fakat insanların iletişim sanki bütün yabancıların (okula gidenler dahil) hiç Almanca bil- kurmaları gerekiyor. Eğer biz Almanca bilmeseydik, şimdi burada medikleri izlenimi uyandırılıyor. iletişim kuramazdık. Senden rica etsem, bizi izleyen Türklere “Türkçe” Bu kampanyalar hep aynı noktada kesişmektedir: Almanca olarak Almanca öğrenmelerini söyler misin? Yoksa burada ne ko- öğrenmek, Almanca konuşmak, Almanlara entegre olmak, Alman nuştuğumuzu anlamayacaklardır, değil mi?” yasalarına saygılı olmak vb.. Böyle kampanyalarla sanki birşeyler Nazan Eckes(elbette Almanca): “Şimdi mi söyleyeyim?” yapılıyormuş izlenimi verilmekte, fakat gerçekte ise, bir arpa boyu Vladimir Kliçko: “Evet, şimdi. Ben de sonra Rusça söyleyece- yol kat edilmemektedir. Yapılanlar “reklam”dan öteye geçmemek- ğim!” tedir. Ama bir işlevi daha vardır: Göçmenler sorununu, yabancılar Nazan Eckes(kaçınılmaz olarak Türkçe ve parmağını uzatarak): sorununu sürekli Almanya’nın gündeminde tutmak. “... Tamam. Tüm seyircilere merhaba. Biz şimdi burada nerede, ya Üstelik bu kampanyaların “hedef kitlesi” olan Türkiyelilerin niçin oturuyoruz? Tabii ki hepinize motivasyon vermek için. Lütfen ülke tarihi de unutulmaktadır. Bu öyle bir tarihtir ki, 1950’lerde, DP hepiniz Almanca öğrenin. Almanca konuşalım. Vladimir Kliçko Al- iktidarı döneminde, “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları yürü- manca konuşuyor, ben Almanca konuşuyorum, sen de Almanca tülmüş ve sonucunda 6-7 Eylül 1955'te İstanbul'da, başta Rumlar konuş.” olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi gerçek- Elbette iletişim ve reklam uğruna Türkçe de konuşur! leşmiştir. Değişik kültürlerden ve ülkelerden ünlü insanların bulunduğu Elbette reklam kampanyalarıyla insanları bir şeyleri tüketmeye bu spotlarda, genelde “bütün göçmenler” algısı yaratılmaya çalışı- özendirmek olanaklıdır, ama önemli olan neyin tüketildiğidir! lırken, özelde ise, Türkiyeli göçmenlerin odak noktası olduğu göze Die GasteYayın Yöneticilerinden Ozan Dağhan’ın Abisi Saygın ve Aydınlık İnsan RAĞBETTİN DAĞHAN’ı (12 Mart 1963-...) Yitirdik. D G Ie aSte Işık içinde yatsın. İ A T G Kİ YLIK ÜRKÇE AZETE T Z ÜRKISCHE EITUNG Tüm Die GasteÇalışanları ERSCHEINUNGSwEİSE: ALLEZwEIMoNATE Unentgeltlich Herausgeber:Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V. D E D İL VE ĞİTİMİ ESTEKLEMEK İ İ ÇİN NİSİYATİF e.V. GENELYAYINYÖNETMENİ ViSdP/Chefredakteur: ZEYNELKoRKMAZ (Duisburg/Essen Üniversitesi, İÇERİK Türkçe Öğretmenliği Bölümü) Çok Dillilik Alanında Kullanılan TerimlereEleştirel Bir Bakış 3 P r of. Dr. İnci Dirim YAYIN YÖNETİMİ/REDAKTIoN: ENGİN KUNTER (Doktorandin) Batı Avrupa’da Irkçılık Neden Yaygınlaşıyor? 4 Doç. Dr. Kutlay Yağmur GÜLDEN GÜNGÖR Ulusal Entegrasyon ya da İçselleyici Kent Toplumu 5 Prof. Dr. Wolf-D. Bukow oZAN DAĞHAN Gelişmeyen Kültür ve Dil Sorunsalı 6 Nuri Öcal Altanay NPD’nin Kapatılması İçin Önkoşulları Farklı Yeni Bir Dava! 7 Prof. Dr. Christoph Butterwegge Posta Adresi: Entegre Olma Özürlü mü, Entegre Etme Özürlü mü? 8 Av. Asuman Öktem Postfach 10 30 03 40021 Düsseldorf Eşitsiz Eğitim Sistemlerine Karşı Hiçbir Şey Yapılamaz (mı)? 9 Erol Karayaz/Prof. Dr. Claus Melter Kapsayıcılık (Inklusion) mı, Bütünleşme (Integration) mi? 11 Dr. Hakan Akgün İnternet Adresi: Söyleşiler IX 12 Koral Okan www.diegaste.de Göç Araştırmalarında Yeni Yönelimler: Ulus-Ötecilik Araştırmaları 13 Derya Özkul E-Posta/Mail: Entegrasyon Yerine Kültürlerarasılık! [email protected] Sanat Alanındaki Gecikmiş ve Gerekli Reformlara İlişkin Düşünceler 14 Prof. Dr. Wolfgang Schneider Dizgi/Layout: Die Gaste Verlag Kitap Duyurusu 15 Die Gaste Baskı/Druck: Hürriyet-Deutsch- Organize Seri Cinayetler ve Banka Soygunları: (NSU) 16 Die Gaste land Die Gaste 3 Çok Dillilik Alanında Kullanılan Terimlere Eleştirel Bir Bakış Viyana Üniversitesi Prof. Dr. İnci DİRİM R esmi dili Almanca olan ülkelerde çok dil- “Deutsch als Zweitsprache“ (İkinci Dil gelecektir. Almanca’yı da kendi dili lilik ile ilgili akademik çalışmalarda, top- Olarak Almanca) terimi buna göre as- olarak benimsemiş bir çocuğa Al- lumsal ve güncel tartışmalarda bir terim lında mutlak bir doğrulukta kullanıl- manca’nın anadili olamayacağını do- kargaşası yaşanmaktadır. “Erstsprache” (İlk Dil) mamaktadır, çünkü, yukarıda da be- laylı yolla da olsa (ısrarla) söylemek, ve “Muttersprache“ (Anadili) terimleri buna bir lirtildiği gibi, çocukların çoğu bu çocuğu ötekileştirmek anlamına örnektir. Almanca’yı öğrenmeye üç yaşından gelecektir. Bu nedenle bu terimi kul- Göçmen kökenli çocukların öğrendikleri önce başlamaktadır. Buradan çıkarı- lanma konusunda çok dikkatli dav- göçmen dili söz konusu olduğunda, hangi te- lacak sonuç, terimlerin günlük ha- ranılması gerekir. Anadili terimi belki rimin daha uygun olduğu genellikle bilinme- yatta ve bilimsel alanda yeterince net de bir insanın bir dile olan duygusal mektedir. Bu durum, kullanılan diğer terimler olarak kullanılmadıklarıdır. Yerleşmiş bağını göstermek amacıyla kullanı- de dikkate alındığında, daha da karmaşık bir bir kavramı değiştirmek de çok zor- labilecek bir terim olarak kabul edi- hale gelmektedir. Aşağıda sık kullanılan belli dur; belki de bu iki terimin tartışıl- lebilir. başlı kavramlar verilmekte ve kısaca açıklan- masından çıkarılacak sonuç, eğer bir Familiensprache(Aile Dili): Bu terim, ”ana- maktadır. çocuğun dil destek dersleri için veya dili“ teriminin belirsizliğinden dolayı Erstsprache (İlk Dil): Bu terim daha çok dil terapisinden dolayı ilk dilinin han- geliştirilmiştir. Kuzey Avrupa ülkele- Resmi dili Al- psikolengüistik açıdan kullanılmak- gisi olduğu sorusu sorulduğunda, yu- rinde ailelerde kullanılan diller için manca olan ülkelerde tadır. Söz konusu olan, bir çocuğun karıdaki bilgiye göre yanıt verilmesi- yaygın olarak kullanılmaktadır. ilk öğrendiği dildir. Çeşitli araştırma- dir. Herkunftssprache(Köken Dili): Bu terim çok dillilik ile ilgili aka- lara göre üç yaşına kadar öğrenilmiş Fremdsprache(Yabancı Dil): Yabancı diller de yaygın olarak kullanılan bir terim- demik çalışmalarda, olan dil veya diller, ilk dil(ler) olarak okullarda veya kurslarda öğretilen, dir, örneğin Türkçe’de “Anadili Ders- toplumsal ve güncel kabul edilmektedir. Bu diller üç ya- öğrencilerin günlük yaşamlarında leri“ denilen dersler, Almanca’da “Her- tartışmalarda bir terim şından sonra öğrenilmeye başlanan hemen hiç karşılaşmadıkları ve belki kunftssprachlicher Unterricht“ olarak kargaşası yaşanmakta- diller için bir temel oluşturmaktadır. de hiç bir zaman kullanmayacakları da adlandırılmaktadır. Ancak, bu te- Zaman akışı içerisinde bir kişinin ilk dillerdir. İngilizce’nin yabancı dil ola- rim sosyal bilimciler tarafından eleş- dır. “Erstsprache” (İlk öğrendiği dili kullanmama nedeniyle rak kabul edilip edilmemesi tartışma tirilmektedir. Eleştirilen nokta, bu te- Dil) ve “Muttersprache“ unutması veya başka bir dili daha iyi konusudur, çünkü çocuklar ve genç- rimle insanlara ırk kavramına kadar (Anadili) terimleri derecede öğrenmesi mümkündür. ler en azından internet kullanımın- dayanabilen bir kategoriyle bakıldığı buna bir örnektir. Böyle bir durum söz konusu olsa da, dan ve yaygın müzik kültüründen öne sürülmektedir. ”Köken Dili“ kav- ilk dil olarak öğrenilen dil(ler) değiş- dolayı okul dışı ortamlarda da İngi- ramına yapılan bu eleştiri, kanımca Göçmen kökenli mez. Bu demektir ki, ilk dilin en iyi lizce’yi kullanmaktadır. Bu durum Al- haksız sayılmaz. İkinci veya üçüncü çocukların öğrendik- bilinen dil olması şart değildir. Eğer manya’da öğretilen diğer yabancı dil- nesilde Almanya’da yaşayan bir ço- leri göçmen dili söz göçmen ailelerin çocukları yaşamla- ler, örneğin Fransızca için geçerli cuğun kökeni acaba nedir? Bu çocuk- konusu olduğunda, rının ilk üç yılında sadece bir göçmen değildir. Önemli olan, Türkçe ve diğer lara –bazıları geldikleri ülke olarak hangi terimin daha uy- dilini, örneğin Türkçeyi öğrenmiş- göçmen dillerinin yabancı dil olma- görülen ülkeyi hiç görmemişlerdir– lerse, ilk dillerini bu göçmen dili teşkil dıklarının anlaşılmasıdır. Almanca da “göçmen kökenli çocuk“ denmesinin gun olduğu genellikle eder. Ancak, evde baskın olarak ko- göçmen kökenli çocuklar için bir ya- ne derece doğru olduğu çok tartışılır bilinmemektedir. Bu nuşulan dil göçmen dili olsa dahi, bancı dil değildir. Hem Almanca, hem bir konudur. durum, kullanılan di- göçmen aile içinde büyümekte olan de göçmen dilleri, göçmen kökenli Migrantensprache(Göçmen Dili): Bu te- ğer terimler de dik- çocuklar, okula gitmekte olan büyük çocukların sosyalleştirildikleri diller rim, yukarıda sözü konusu olan terim kate alındığında, daha kardeşleri, akraba ilişkileri, komşuluk olduğu için kişilik gelişimlerinde bü- kargaşalarına sıklıkla bir çözüm ge- ilişkileri ve başka nedenlerden dolayı yük rol oynamaktadır, yabancı bir di- tirebilmektedir. Ancak, günümüzde da karmaşık bir hale Almanca’yı az veya çok öğrenmekte- lin bu tür bir etkisi olduğunu ileri sür- göçmen kökenli olmayan kişilerin de gelmektedir. dir. Bu takdirde bu çocukların ilk dili mek mümkün değildir. arkadaş veya komşuluk ilişkilerinden iki dil, örneğin Türkçe ve Almanca Muttersprache (Anadili): Anadili terimi, dolayı Türkçe, Rusça vb. dilleri öğre- olacaktır. Bu durum evlerinde azınlık yukarıda tartışılan terimlere göre nip konuştukları dikkate alındığında dilleri konuşulan çocuklar için de ge- daha az bariz bir terimdir. Örneğin “Migrationssprache“, yani “göç dili“ çerlidir. İlk dil terimi eski metinlerde yetimler yurdunda büyüyen çocuklar, terimini kullanmak daha doğru ola- kişi için en önemli dil anlamında da yanlarında anneleri olmadığı halde caktır. “Migrationssprache“ terimiyle, kullanılmaktadır, ancak bu yaygın doğal olarak çevrelerinde konuşulan göçten dolayı Almanya’da yerleşmiş kullanım değildir. dili öğrenirler ve bu dil anadili olarak diller ifade edilmektedir. Zweitsprache(İkinci Dil): Psikolengüistik görülmektedir. Bunun gibi ”anadili“ Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, açıdan bakıldığında burada yine dil- teriminin tam olarak uymadığı çeşitli doğru terim kullanımının çok zor, belki de lerin hangi sıralamaya göre öğrenil- durumlar söz konusu olmaktadır. mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu ne- diği ön plana çıkmaktadır. Üç yaşın- Göçmen kökenli çocukların konuş- denle terim kullanımında eleştirel yaklaşımın dan sonra günlük hayatta öğrenil- tuğu göçmen dilinin bu çocukların önemi ortaya çıkmaktadır. Günlük ve bilimsel meye ve konuşulmaya başlanan dil, anadili olduğunun kabul edilmesi, dilde yerleşmiş terimleri değiştirmenin çok zor ikinci dil olarak tanımlanır. Örneğin söz konusu çocukların birçoğu için olmasından, bu terimlerin ardındaki kavram- eğer bir çocuğun evinde hemen he- neredeyse aynı derecede önemli bir ları eleştirel bir bakışla incelemenin ve tartış- men sadece bir göçmen dili kullanı- sosyalleşme dili olan Almanca’nın on- manın gerekliliği daha belirgin bir şekilde an- lıyorsa bu dil ilk dili, ana okulunda ların dili olarak görülmemesi, hatta laşılmaktadır. öğrenilen dil ise, ikinci dili teşkil eder. onların bir tür dışlanması anlamına 4 Die Gaste Batı Avrupa’da Irkçılık Neden Yaygınlaşıyor? Doç. Dr. Kutlay YAĞMUR Hollanda/Tilburg Üniversitesi Öğretim Üyesi A lmanya, Hollanda, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde yaşanan vatandaşlar olmaktan çıkarılmış ve potansiyel Sağ partilerin “nefret politikalarına” tes- yükselen ırkçılığın derinlemesine tartışılması ve ne- tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Bunun sonucu Al- denlerinin çok iyi anlaşılması gerekiyor. Bu tartış- lim olmaları şaşılacak bir şey değildir, ancak manya’daki ırkçı nefret kaynaklı siyasi cinayetlerdir. Katiller mayı yaparken elbette tüm Batılıları bir kefeye koyma gibi sol partilerin bu ırkçı nefrete “dur” demeleri- bellidir ancak bu katilleri yaratan sistem sorgulanmadan bir hataya kesinlikle düşülmemesi gerekir. Aydınlanmanın nin zamanı geldi de geçmektedir. Hollan- bu işin arkası kesilmeyecektir. Başka masum insanlar sırf ve insan haklarının beşiği olan Avrupa medeniyetini yar- müslüman oldukları için veya sırf saçları siyah olduğu için da’nın ve Almanya’nın sol partileri artık sağın gılamak gibi bir niyetimiz olamaz. Ancak uzun yıllardır kurşunlanabilecektir. politikalarına teslim olmak yerine gerçek sol Batı Avrupa’da yükselen ırkçılık ve nedenlerini iyi anlama- Irkçı nefretin yayılması her zaman yabancıları vurmaz. mız gerekmektedir. Bu saldırıların kaynağını anlayarak ge- siyaseti hayata geçirmelidirler. Çünkü sol Yaratılan nefretten etkilenen ırkçılık hastalığı bazen hiç rekli önlemlerin alınması için bir farkındalık geliştirebilir ideoloji çoğulcudur ve azınlıkların haklarına umulmadık yerlerde hiç umulmadık çevreleri de vurabilir. ve ilgili toplumsal kesimlerle irtibatımızda düşüncelerimizi saygı gösterir. İnsanların eşitliği temel ilke ol- Nitekim Oslo’da 94 kişiyi öldüren cani ruhlu ırkçı sadece ifade edebiliriz. Dolayısıyla da Batı Avrupa’da yaşayan Türk- yabancıları değil, Norveç toplumunun kalbini vurmuştur. malıdır. Din, dil, renk, ırk ayrımı gözetmeden ler olarak daha huzurlu ve mutlu bireyler olabiliriz. Sonuçta Internet üzerinden yapacağınız bir arama ile bu katili haklı devlet çoğulculuğa sahip çıkmalıdır. Sonuçta yaşamın en önemli emellerinden birisi barış ve huzur gören daha binlerce ruh hastası olduğunu da kolaylıkla içinde diğer insanlarla uyum içerisinde hayatımızı sürdür- insanlar başkalarının haklarına saygı duyduk- göreceksiniz. Oslo cinayetlerinden sonra bile daha yüzlerce mektir. ları kadar insandırlar. insan Internet’e koydukları dosya ve filmlerle Oslo’da işle- Almanya’da Nazi ruhlu faşistlerce işlenen cinayetler nen cinayetlerin sebebinin çok kültürlü politikalar oldu- insanlığın bir kez daha kanını dondurdu. Tek amacı ço- daklayanları bulmayanlar ve bu olayları araştırmayanlar ğunu öne sürmektedirler. Caniyi haklı çıkarmaya çalışanlar luk-çocuğunun rızkını kazanmak olan ve geç saatlere ka- bu işlerin ortak failidir. Yani eşit derecede suçludurlar. asıl suçlunun toplumlarında artan çok kültürlülük ve ya- dar çalışan dönerciler cinayete kurban gittiler. Bu insanların Okullarda gizli veya açık yabancı düşmanlığı yapan eği- bancılar olduğunu öne sürmektedirler. Bu söylemin kökeni en önemli ortak noktası Almanya’da “yabancı” olmalarıydı. timciler bu katillerin ortaya çıkmasında sorumluluk sahi- Merkel ve Sarkozy gibi siyasetçilerin çok kültürlülüğü teh- İnsanları farklı etnik veya dini kökene sahip oldukları için bidirler. Etnik gruplar arasında ayrımcılığı körükleyen bir- dit olarak göstermeleridir. Aslında Norveç’te işlenen ci- öldürebilen ruhun hastalığı çok tehlikelidir. Bu hastalık çok siyasetçi ve göçmenleri aşağılayan insanlar, cinayete nayetlerin sebebi bellidir. Yabancı düşmanlığı ile ruhları tarih boyunca tüm insan kitleleri arasında görülmüştür. azmettirme suçunu işlemişlerdir. Alman Merkez Bankası zehirlenen insanları bu hale getiren sistem sorgulanmalı İğneyi kendimize batıracak olursak, Maraş’ta sırf Alevi ol- eski yönetim kurulu üyesi Thilo Sarrazin yazdığı “Almanya ve yabancı düşmanlığının bir insanlık suçu olduğu ortaya dukları için çoluk çocuk katledilen insanları unutmayalım. Kendini Yok Ediyor” kitabıyla yabancıları özellikle müslüman konmalıdır. Aynı şekilde Sivas ve Çorum katliamları yakın tarihimizin Türkleri aşağılamış, yabancıları Almanya’ya bir tehdit olarak Hollanda’da her gün insanlık suçu işleyen Geert Wil- acı olaylarıdır. Nitekim daha 1993 yılında Sivas Madımak göstermişti. Aslında toplum içinde kışkırtıcılık ve nefret ders adlı şarlatan siyasetçinin her gün topluma nefret to- Oteli vahşetini hiç unutmayalım. Farklı inanç ve görüşlere tohumları saçtığı için yargılanması gerekirdi. Özellikle humları ektiği ve bu tohumların artık fidan olduğu ger- sahip olduğu için başkalarını öldüren zihniyetin de bu Türkleri zekâ olarak düşük gösterdiği için bu eski bankacıya çektir. Batı-Avrupa’nın gerçek aydınları ve devlet adamları Nazi zihniyetinden farkı yoktur. Sırf kendinden farklı etnik hakaret davaları açılmalıydı. Nihayet bu eski bankacı ya- gereken önlemleri almazlarsa özellikle Türkler ve Arapları köken veya dini inanca sahip olduğu için diğerini öldüren bancı düşmanlığını körüklediği için öldürülen dokuz dö- çok zor günler beklemektedir. Sürekli aşağılanan, horlanan zihniyet insanlığın yüz karasıdır. Dini veya etnik temel- nercinin ve onlarca işyeri ve evi kundaklayanların kışkırtıcısı göçmen gençleri ve çocukları bu nefret politikaları karşı- lere dayanan ırkçılığın tüm insanlığın ortak sorunu oldu- durumuna düşmüştür. Toplumda sorumluluk sahibi in- sında her geçen gün daha köşeye itilmekte ve kendi içle- ğunu kabul etmemiz gerekiyor. Evlerde ve okullarda ay- sanlar ettikleri sözlere dikkat etmelidir; aksi halde ruh sağ- rine kapanmaktadırlar. Özgüveni düşük bireylerin eği- rımcılığa karşı eğitim verilmediği sürece; devletlerin ırk- lığı yerinde olmayan yabancı düşmanları hiç umulmadık timde başarılı olmaları, haklarını savunmaları ve kendi çılığa karşı somut önlemler almadığı sürece bu vahşet bir biçimde bu yabancı karşıtı sözlerden kendilerine görev kimlikleri ile mutlu olmaları zordur. Diğer taraftan ırkçı farklı kılıf ve içerikte devam edecektir. Önemli olan ırkçılığın çıkarır ve en akıl almaz cinayetleri işleyebilirler. Avrupa ve nefretle büyütülen Batı-Avrupalı gençlerin çok kültürlü- ve ayrımcılığın insanlığın ortak düşmanı olduğunu kabul siyasetçileri bu yabancı düşmanlığını kontrol altına alma- lüğü benimsemesi ve etnik azınlıklara karşı hoşgörülü ol- etmek ve bu doğrultuda ortak mücadele vermektir. Yaşa- dıkları sürece Batı Avrupa çok ciddi ırkçı saldırılara gebe maları da zorlaşır. Bu zehirli ortamın ne Batı Avrupa top- nan sorunların sadece aşırı gruplardan kaynaklandığını olacaktır. Ekonomik refahıyla öğündüğümüz bu sırça köşk, lumlarına ne de bu toplumda doğup büyüyen göçmenlere öne sürmek sorunun ciddiyetini inkâr etmektir. İnsanları eğer gerekli önlemler alınmazsa hepimizin tepesine çö- faydası vardır. Sağ partilerin “nefret politikalarına” teslim dil, din, etnik köken ve ten rengi konusunda ayrıma tabii kebilir. olmaları şaşılacak bir şey değildir, ancak sol partilerin bu tutmak ırkçılıktır. İnsanlar arasındaki farklılıklardan yola Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı ırkçı nefrete “dur” demelerinin zamanı geldi de geçmek- çıkarak toplum içerisinde nefret yaymak ve bir grup insanı Sarkozy ve İngiltere Başbakanı Cameroon peş peşe yap- tedir. Hollanda’nın ve Almanya’nın sol partileri artık sağın hor görmek kabul edilemez. tıkları açıklamalarla Avrupa’da çok kültürlülüğün iflas et- politikalarına teslim olmak yerine gerçek sol siyaseti hayata Son dönemde Almanya’da ortaya çıkarılan organize tiğini ilan etmişlerdir. Aslında iflas eden çok kültürlülük geçirmelidirler. Çünkü sol ideoloji çoğulcudur ve azınlık- cinayetleri işleyenler mutlaka hasta insanlardır. Akıl sağlığı değil, bu çok kültürlülüğü kabul edemeyen zihniyetin bas- ların haklarına saygı gösterir. İnsanların eşitliği temel ilke normal hiçbir kişi bir başkasını sırf farklı etnik kökenden kıcı önlemlerinin iflasıdır. Avrupalı siyasetçilerin dışlayıcı olmalıdır. Din, dil, renk, ırk ayrımı gözetmeden devlet ço- olduğu için öldürmez. Almanya’da işlenen bu cinayetleri ve baskıcı tutumları iflas etmiştir. Yabancı düşmanlığı üze- ğulculuğa sahip çıkmalıdır. Sonuçta insanlar başkalarının Nazi çetelerine yüklemek işin içinden en kolay şekilde sıy- rine kurulu tüm siyasi yaklaşımlar iflas etmiştir. Toplum haklarına saygı duydukları kadar insandırlar. rılmaya çalışmaktır. Almanya’da evleri ve işyerlerini kun- içerisinde gerilim yükselmiş, yabancı kökenliler birlikte (1931-2011) Die Gaste 5 Ulusal Entegrasyon ya da İçselleyici Kent Toplumu Köln Üniversitesi Prof. Dr. Wolf-D. BUKOW K ısa bir süre önce, 27 Aralık 2011’de, mak demektir. Öte yandan, burada savu- kilemeye devam etmektedir. Sürekli deği- ya da inanç topluluklarında olduğu gibi Federal Hükümet, ulusal entegrasyon nulan istek, ulusal bir istek biçiminde yü- şen bu karmaşa durumunun her zaman duygusal bir ahenk yaratmak ve hatta buna planını somutlaştırmayı ve geliştir- celtilmektedir. Yerel eğitim sistemine, otu- için çözümü, geçmişte olduğu gibi bugün zorlamak değil, tersine toplumun tümü- meyi istediğini açıkladı. Bu amaçla, hedefi rulan yerlerdeki iş piyasasına, kentsel de, biçimsel yapısıyla kent toplumu olmuş- nün, eğitim, iş, altyapı vb. gibi önemli kısım entegrasyonu “daha bağlayıcı kılmak” ve günlük yaşantıya değil, bir bütün olarak tur. Yukarıda betimlenen entegrasyon po- sistemlere katılımını garanti altına almaktır. “entegrasyon politikasının sonuçlarını de- ulusal devlete katılımı sağlamak amaçlan- litikasına yeniden yansıyan homojen devlet Entegrasyon tasarıları kişiyi göz önünde netlenebilir hale getirmek” olan bir “Ulusal maktadır. Nitekim yapılan çalışmalar, göç hayali, topluma dizginlenememiş bir ırkçı- bulundurur ve onun bağımlı olmasını, uy- Entegrasyon Girişimi Planı” hazırlanıyor. geçmişine sahip insanlara, amaca uygun lığı, sonra da faşizmi getiren ve hatta yeni- masını ve katılmasını, inançlarını gerekti- Göçü toplumsal bir olgu olarak kabul etme biçimde sunulmaktadır: Göçmenler, ulusal muhafazakarlık varyasyonuyla bugüne ka- ğinde yeniden tanımlamasını, bir diğer ifa- yolunda olan bir toplum için bu mantıklı yapı içerisindeki yerlerini kendileri bulma- dar pratikte yüzleşmemizi engelleyen o deyle topluluk içerisinde erimesini (“Asimi- görünüyor. Ve planda dikkate alınması ön- lılar. Ulusal Entegrasyon Planı’nda belirtildiği eski Alman Ulusal Devlet hayalidir. lasyon”) ister. İçselleme ise, kent toplumu- görülen konulara bakıldığında, bir dizi gibi, kendi eksiklerini gidermeyi öğren- Yeni hareketlilik boyutlarının ve yeni nun, “çoğunluğa nicel çokluk olarak”, nüfus önemli yönleri olduğu fark ediliyor. Bu bağ- mekle, içine kapanmaktan vazgeçmekle, iş iletişim araçlarının kentsel günlük yaşama olarak varolabilmek için (“Uyumlanma”) ye- lamda, erken yaşta destek, eğitim, çıraklık bulmak için çaba göstermekle, bir diğer damgasını vurduğu küreselleşme çağında, terli olanakları sunduğu ve bu bağlamda eğitimi, niteliğin yükseltilmesi, iş piyasası, ifadeyle, eksiklerini başarıyla kapatmakla bu ulusal hayaller birer kabus etkisi yarat- kişi karşısında kendini gerekçelendirdiği, sağlık, bakım, oturulan yerde entegrasyon, yükümlüler.1 maktadır. Thilo Sarrazin tartışması bunun hizmet veren bir tür şirket olmayı ifade eder dil, entegrasyon kursları vb. gibi konulara Biraz yakından incelendiğinde, bu tez- iyi bir kanıtıdır. Bu tür hayaller bir yandan (“Sivil Toplum”). İçselleme kişinin topluma değiniliyor. Sonuç olarak, göçün 50 yıl bo- lerin, büyük ölçüde kapalı bir ulusal dev- yersiz ve çağdışı olma etkisinde bulunur- uyumu değildir, tersine toplumun kişiye yunca gözardı edilmesinin ardından, sa- letten söz edildiğinde ve bu ulusal devletin, ken, öte yandan kamuoyunu ve politikayı uymasıdır, yani toplumsal sistemlerin “he- dece gerçekliğe yakın olunacağı değil, ter- en azından kısa bir süre için ve belirli bir felce uğratmakta ve onların pratik durum- defe” olabildiğince iyi yöneltilmesidir. Top- sine artık ödevlerin kademeli olarak yerine insan grubuna açılmaya hazır olduğunda lara mantıklı ve sağduyulu yaklaşmasını lumsal alt sistemler, bu bağlamda, yaşayan getirileceği izlenimi veriliyor. Hükümet açı- ancak bir anlam taşıyacakları hemen gö- engellemektedir, ki kent toplumları hare- sistemlerin becerilerinden öğrenmelidir ya sından şu ana kadar verilen çabaya son bir rülür. Ve tam da böyle düşünülmektedir. ketliliğin ve çeşitliliğin fırsatlarının neler ol- da nüfusun artan oranda değişkenlik gös- düzeltme yapmak gündemdedir. Göç geç- Tanımlamak için belirtilmesi gerekir ki, bu- duğunu ve hızlı toplumsal dönüşümün ne termesi karşısında uyum sağlamak için sü- mişine sahip insanların artık belirgin bir bi- rada seçilen insan grupları, tercihen birkaç tür riskler barındırdığını, ulusal efsanelere rekli öğrenmelidir. İnsanların artan çeşitli- çimde Almanya’da yerleşik olmaları açıkça kuşaktan bu yana Almanya’da yaşayan, ay- direnememenin ne anlama geldiğini, her liği ve hareketliliği karşısında bunun yoğun ve kesinlikle istenmektedir. rıca gösterdikleri katılım çabalarını ölçme gün yeniden gözler önüne sermektedir. bir sorun teşkil ettiği açıktır. İnsanlar risk Hükümetin bu kısa açıklaması, ilkesel hakkını devletin kendisine tanıdığı insan- Buna rağmen bu hayallere –gerçekleşme- unsuru değildir, esneklikten ve insanlardan olarak Temmuz 2007 tarihli Ulusal Enteg- lardır. Yani bir yurttaş grubu dendiğinde, yeceği bilindiği halde yeniden– bağlılığı uzak ya da anti-demokratik olmaları duru- rasyon Planı’ndan da bilinen, dört enteg- atfedilen çağdaşlık eksiklerini ve kültürel ilan etmekle ve hatta adına ikinci, üçüncü munda sistemlerin kendileri bir risk oluş- rasyon tezini etkili biçimde bir daha vur- yetersizliklerini ne ölçüde kabul ettikleri, ve dördüncü kuşak denilen kuşakların ka- tururlar. Göç, bu sorunu görünür kılan “ki- gulamaktadır. Bu tezler, belli ki, dikkatlerin istenilen düzeyde kendilerini bu nüfusa tılımı hangi oranda başardığını saptamak lometre taşlarından” yalnızca bir tanesidir. entegrasyon için önemli olan bir dizi eylem tabi kılıp kılmadıkları ve böylece yurttaş- üzere, temel toplumsal eylem alanlarını de- Kent toplumlarının birlikte yaşamın alanlarına yöneltilmesiyle ve buradan iti- ların bir parçası haline gelip gelmedikleri netlemeye tabi tutmakla, günlük yaşantıya sistemsel içselleme tarzında dönüştürül- baren ölçülebilir kılınması istemiyle özel kararını devletin verebildiği insanlardan tümden ulusal bir görünüm kazandırılmış mesi yolunu izlemeleri, elbette farklı çö- olarak tekrar öne çıkarılmaktadır. Elbette söz edilmektedir. Gerçek anlamda bu dört olur. Ve bunun yanı sıra bir de ölçüme baş- zümler bulunamamasına dayanan bir zo- buradaki soru, bu ana kadar bu yöntemle tez, son derece kısıtlayıcı koşullar altında landığında, günlük yaşamın her uygula- runluktan kaynaklanmamaktadır. Onlar bu verilen çabalara son bir düzeltme yapılıp açılıma hazır olan ve bu sınırlı açılımı da ması ulusal bir atmosfere bürünür. Çoğun- yolu bilinçli olarak, hedefi seçerek gerçek- yapılamayacağı ya da Almanya gibi bir ül- kontrol etmek isteyen kapalı bir ulusal dev- luk ve azınlık bu şekilde yaratılır. Birilerine leştirmiş ve kent tarihlerinden bildiğimiz kenin, bu uygulamayla göç ve toplum po- let kavrayışını içermektedir. Alman, diğerlerine de yabancı olarak şekil üzere, bunu hatta deneyerek yapmışlardır. litikaları açısından nihai olarak kendini saf- Sorun, böyle bir toplum anlayışının verilmesi böyle işler. Ve bir kere farklı etnik Hareketliliğin ve çeşitliliğin kentleri açık dışı bırakıp bırakmayacağıdır. yalnızca bir hayal olmakla kalmaması, ter- gruplar oluşturuldu mu, kolektif marjinal- tuttuğu, canlı ve cazip kıldığı çok çabuk İlkesel olarak, öncelikle topluma ait sine kültürel ırkçı efsanelerin yolunu açma- leşmelerini, kendilerini içe dönük ve diğer- görülmüştür. Hareketlilik ve çeşitlilik top- olmayan yabancıların, kuşaktan kuşağa bu sıdır. Görgül bir açıdan bakıldığında, sosyo- lerine karşı sınırlandırmalarını ve nihayet lumsal egemenlik yapılarını açık tutmakta ülkede kalan ve şimdi nüfusun göç geçmi- kültürel yönden artık yüzyıllardır kapalı ol- toplumsal konum sıralamasındaki yerleri ve beceri ve yeterliklerin değişebilirliğini şine sahip bir grubu olarak değer verilmek mayan bir devletle yüz yüzeyiz – ve bu nok- için birbirleriyle çekişmeye başlamalarını güçlendirmektedir. Bunlar iletişimin, bilgi- istenen insanların, bugün de katılımlarının tada, özellikle birlikte iyi bir yaşam için öl- beklemek yetecektir. nin ve eğitimin önemsenmesi için duyarlılık sağlanması söz konusudur. Amaç, hala bu çütler sunabilen bir devletten de hiç söz Kent toplumları, aile yapısına benze- sağlamaktadır. İçselleyici kent toplumları insanların göç alan toplumda başarıyla eri- edilemez. Biz, tam tersine Almanya’da, geç- yen toplum modellerinin kentsel birlikte birer uğraştır, ama ilgilenmeye değer birer mesi ve böylelikle görünmez olmasıdır. Bu mişten bu yana kısmen yüksek düzeyde yaşam için işe yaramadıklarını çok erken uğraş. Bu amaçla, göçmenlere elbette saygı grubun katılımı, sadece genel ve kesin ola- göç alan ve dış göçü yaşayan, birbirinden anlamışlardır. Onlar birlikte yaşamın farklı göstermekle yetinilmemeli, tersine onlar rak istenmekle kalmayıp, ayrıca önemli ey- farklı bölgelere sahibiz. Hareketlilik ve çe- türlerini çoktan geliştirmişlerdir, nitekim kente gelir gelmez, uzlaşmayı hemen sağ- lem alanları bağlamında kalıcı ve denetle- şitlilik, toplumsal görünümü her zaman, bunlar, hareketliliğe ve çeşitliliğe dayanıklı layabilmeleri için etkin destek verilmelidir. nebilir, bir başka ifadeyle ölçülebilir hale özellikle de günümüzde etkilemiştir ve et- biçimsel sistemlerdir. Az ya da çok iyi işle- Böylelikle göçmenler birer öncüye dönüşür getirilmek istenmektedir. Ama bunun için, yen, birbiri içine geçmiş ve koşullara bağlı ve Doug Saunders’in göçe yaklaşım ile ilgili bir grubun, (gerçekte bir grup değil, olsa 1“Almanya dünyaya açık bir ülkedir. Burada olarak toplumun kullanmaya çalıştığı çok olarak kısa bir süre önce gerçekleştirdiği olsa kökene göre tanımlanmış, istatiksel göç kökenli 15 milyon insan yaşamaktadır. Çoğunluğu sayıda tekil sistemler. Bu tür toplumlarda, karşılaştırmalı incelemesinde saptadığı bir değer teşkil eden bir grubun) toplumsal toplum içerisinde çoktan bir yer edinmiştir. Buna rağ- ailelerde ya da arkadaş çevrelerinde ger- gibi, hem ekonomik hem de kültürel geli- men ne yazık ki çok sayıda insanın hala ciddi boyut- başarımları ölçülmelidir. Ve ölçmek, her za- çekleşen türden bir entegrasyon değil, ter- şimi hızlandırabilirler.2 larda entegrasyon eksikleri olduğunu biliyoruz. Nite- man karşılaştırmaktır. Katılımın gündemde kim Almanca dil yetersizliği, eğitim ve çıraklık eğitimi sine “üyelikler” ya da toplumbilimsel bir ifa- Nitekim göçün toplumu hareketlen- olduğu böyle bir durumda ölçmek, sadece eksikleri buna dahildir. Bunlar, yüksek oranda işsizlikte deyle, içselleme (Inklusion) ve içsellemeye dirmesi olgusu, şüphesiz Almanya gibi bir istatiksel yönden tanımlanmış bir bütünün ve hatta toplumsal içe kapanıklıkta ifadesini bulan sivil toplumun eşlik etmesi söz konusudur. yetersizliklerdir.” Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 2Saunders, Doug: Arrival City: Milyonlarca insan koşulları ile uzun zamandır yerleşik olan Tüm bu toplumların karşı karşıya kaldıkları Temmuz 2007 tarihli Ulusal Entegrasyon Planı için gi- tüm sınırları aşarak kırsal alanlardan kentlere geliyor. bir nüfusun yaşam koşullarını karşılaştır- riş yazısı. görev, bir ailede, birahane müdavimlerinde Geleceğimiz onlara bağlı. Reinbek 2011. 6 Die Gaste ulusal devletin hareketlilik ve çeşitlilik kar- da Avrupa’nın içine kapanmasını savun- Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden zaman farklı olmuştur. Kent toplumu açı- şısında zorlanmasının nedenidir. Göçmen- ması ve AB’nin Türkiye’yi içine katarak ge- göç önemsizleştirilirken, Türkiye ile ilgili sından herhangi bir toplumsal gruba önsel ler eskimiş yapıları ve bunlara bağlı ayrıca- nişletilmesini sürekli geciktirmesi şaşırtıcı neredeyse her aile birleşimi, potansiyel kri- olarak bir şeyleri atfetmek ve hatta ayrım- lıkları ve egemenliğin paylaşımını sorgu- değildir. İçine kapanmanın engelleneme- minal eyleme (“zorla evlilik”) dönüştürül- cılık yapmak, etnisiteleştirmek ya da kri- ladıkları için, onlar bu hareketliliğin sonuç- diği yerde, en azından dozun ayarlanması mektedir. Ve göçün skandallaştırılması et- minalleştirmek söz konusu değildir. Tam larından korkuyorlar. Öyle ki, ulusal dev- istenmektedir. Türkiye’den göçün 50. yılı kisini gösteriyor. Değer verilen göçler toplu- tersine insanların yerleşmesini, yeterlikle- letlerin egemenliği, toplumların küresel- karşısında sergilenen yaklaşım bunun nasıl mu güçlendirirken, skandallaştırılan göçler rini, arzularını ve umutlarını ciddiye almak, leşmesi ve ulusöteleşmesi nedeniyle yoğun yapıldığını hemen gösterir. Ulusal birliğin bunun tersi bir etkide bulunuyor. Bu, dış- önemli tüm kısım sistemlerde içsellenme- bir erozyona uğramıştır. Bu nedenle, Al- toplumsal efsanelerini tehlikeye atmamak lamayı ve marjinalleştirmeyi, şiddeti ve se- lerine destek sunmak ve iletişimsel bir bi- manya’nın, hiçbir ülkede görülmediği oran- için AB içindeki hareketlilik akımları ve eski faleti arttırıyor. İçselleyici kent toplumu her çimde onlara eşlik etmek gündemdedir. Çeviri: Die Gaste Gelişmeyen Kültür ve Dil Sorunsalı Nuri Öcal ALTANAY Türk Dili ve Edebiyatı Emekli Öğretmeni ve Eğitim Yöneticisi A lmanya’da Almancadan sonra en yaygın yine de eskisine göre bu dizilerin belli bir dil oluşturmakta. ve çok kişinin konuştuğu dilin Türkçe düzelmesi yarattığı söylenebilinir. D. Çok az da olsa burada yetişen ya da olduğu düşünülebilir. Giderek de artan B. En etkin olabilecek ikinci kesim, iş farklı yollarla Almanya’ya gelip yerleşmiş aydın sayıda insanın Türkçeyi özellikle günlük yaşa- adamları, çalışanlar, birçok yerel etkinliklerde denilebilecek bir Türkiyeli kesimin olduğunu mında kullandığı anlaşılıyor. Başta Berlin ol- bulunanlardan oluşuyor. Bu guruptakilerin farz ediyoruz. Gerçi çok organize değiller an- mak üzere hemen Almanya’nın tüm yerleşim Türkçeye daha hakim oldukları söylenebilir. laşılan ayrıca bir bütün de değiller. Bu kesim- alanlarında Türkçe kullanana rastlamak müm- Üstelik bunların Almancayı da daha iyi kullan- deki entelektüellerin Türkiyeli büyük kitleler kün. Geçenlerde 50. yılının kutlandığı yaygın dıkları anlaşılıyor. Yetişmekte olan gençler ve üzerinde ciddi bir etkinliği hiç mertebesinde göçolgusu her ne kadar bitmiş gözükse de öğrencilere örnek olabileceklerin bu kesimden galiba. Türkiye’de daha geniş ve organize ola- doğal çoğalmanın süreceği anlaşılıyor. oluştuğu dahi söylenebilir. Ne var ki bu ke- bilen bu tarz gruplar maalesef burada etkisiz Almanya’daki Türkiyeli nüfusun farklı et- simdeki Türkiyelilerin en büyük merak alanları görünmekteler. Ne ki bu gruba dahil arkadaş- nik yapılardan oluştuğu oldukça değişik kül- kültür ve dil değildir. Türkiye’deki spor olayları, ların soruna bilimsel yaklaşarak ciddi seminer türden beslendikleri bilinmektedir. Ne ki ne güncel ilginç magazin ve en önemlisi de para ve sempozyumlar düzenlemeleri yerinde ola- Görünen o ki, Türki- kadar farklı dil kullanılırsa kullansınlar genel ve iş konuları onların belli başlı konuları ol- bilir. Alman yönetiminin de bu grupla ciddi yeli genç nüfusun kullanım Türkçe olmaktadır. Kürtçe, Zazaca maktadır. Onlar zannetmektedirler ki arkala- teması ve dayanışması yararlı sonuçlar vere- gibi yerel diller özelde kullanılsa da, resmi ve rından gelen yetişmekte olan genç kuşak ken- bilir. Türkçebilgisi zayıftır. Ai- genel ilişkilerde Türkçe baskın görünmektedir. dileri gibi olacak, Almancayı da daha iyi bilecek Almanya’daki Türkiyelilerin genel görün- leden ve izlenmekteyse Hatta müslüman olmayan Türkiyelilerin bile ve yani durum iyi olacak. Tabii bu bir hayal ve tüsünü vermeye çalıştık. Şimdi konumuz dil tv’lerden duyduğu yaygın dili Türkçe görünüyor. yanlış bir varsayım. Şu anda kendi çocuklarına ve kültürolduğuna göre bu konularda ne ya- Türkçe hem yetersizdir Bu genel durum tesbitinden sonra kul- ve diğer gençlere baktıklarında büyük bir yan- pılmalı özenle tartışılmalı. Görünen o ki, Tür- hem de gençlerin beyin- lanılan Türkçenin niteliğine değinmek, konuyu lışı endişe ile izleseler de çözüm için bir dü- kiyeli genç nüfusun Türkçebilgisi zayıftır. Ai- o yönüyle irdelemek gerekmektedir. Kabaca şünceleri olmadığı anlaşılıyor. leden ve izlenmekteyse tv’lerden duyduğu sel ve düşünsel gelişme- Almanya Türklerini dört grupta incelemek C. Yaşları yirminin altındaki oldukça ka- Türkçe hem yetersizdir hem de gençlerin be- sine hizmet edecek nite- olası: labalık Türkiyeli gençler galiba çok ciddi ve yinsel ve düşünsel gelişmesine hizmet edecek likte değildir. Öte a. Uzun yıllara karşın geleneksel yapıla- önemli bir sorun olarak görünüyor. Alman Ma- nitelikte değildir. Öte yandan onların bildiği yandan onların bildiği rını koruyan orta ve daha yaşlı kalabalık grup. liye Bakanı Dr. W. Schäuble, 1960’lara gön- ve konuştuğu Almancanın derecesini de en ve konuştuğu Almanca- b. İkinci ve üçüncü kuşak sayılabilecek derme yaparak, Türkiye’den işçi almak hata idi iyi Alman okulları bilecek konumdadır. Ne ki yarı okumuşlar ve sonradan ergin yaşlarda bu- diyor ve bunu sanıyorum şu andaki genç nü- o çocuk ve gençlerin temel kültür ve davra- nın derecesini de en iyi raya gelen oldukça büyük ve etkin grup. fusa bakarak söylüyor. Ama bakanın bu du- nışlarını Almanca ile çözmeleri olanaksızdır. Alman okulları bilecek c. Burada doğmuş ve yetişmekte olan ruma çözüm olarak bir önerisi var mı bilemi- Zira onlar yetiştikleri aile ve toplumdan etki- konumdadır. Ne ki o ço- yaşları 20’den aşağıdaki büyük kalabalık. yoruz. Bize kalırsa 50 yıllık özençsizliğin, yanlış lenmektedirler. Daha doğrusu olumlu an- cuk ve gençlerin temel d. Her yaştan olabilen diğer tüm grup- değerlendirmelerin ve dikkatsizliğin doğal so- lamda etkilenememektedirler. İşte bu konu- kültür ve davranışlarını lardan oldukça farklı gözüken entelektüel bo- nuçlarını o günün yanlışı gibi görmek pek de nun çok ivedilikle ele alınması gerekmektedir. yutları da olan küçük bir grup. yerinde değil. Özellikle 50 yıl önceki Türkiye Bu nedenle kısa ve orta vadede neler ya- Almanca ile çözmeleri Bu gruplandırmanın ciddi bir istatistiki hükümetleri ile çok daha kapsamlı ve anlamlı pılmalı bunların hemen bir bir tesbitinde yarar olanaksızdır. ve sosyal incelemesi yapılmış değil tabii. Zaten ortak projeler üretmek mümkünken. Yani bu bulunmaktadır. İlk ve öncelikle belirtmek ge- biz bu grupların Türkçeile olan ilişkilerini an- konularda yanlış değil, ihmal ve özençsizlik ve rekiyor ki, bu konularda Türkiye’deki mevcut lamaya ve anlatmaya çalışacağız. Ve bir genel plansızlık var, öyle görünüyor. Örneğin uzun eğitim makamlarından ciddi hiçbir katkı bek- sonuca ulaşmaya gayret edeceğiz. yıllar boyunca buradaki Türkiyelilerle ilgili ciddi lememek yerinde olur. Buradaki entelektüel A. Birinci ve en büyük grup, galiba Türk- sosyometrik araştırmalar yapılmadı galiba. Tür- yetişkinlerden, uyum ve kültür konularında çeyi en yaygın kullanan kesim olmakta. Hatta kiye’nin buraya gönderdiği eğitmenler, din görev almış değerli siyaset adamları ve yöne- denebilir ki bu grup Türkçeden başka bir dili, adamları ve diğer uzmanlar ki sayıları on bin- ticilerden yararlanmak en doğrusudur. İlk ya- yani Almancayı çok da iyi kullanamamaktadır. leri bulur. Şu andaki sonucun alınmasında et- pılacak iş bir planlama ve politikanın tesbiti Ama ne hazindir ki bu kesimdeki farklı kültür- kin oldular mı merak edilir mi dersiniz? Burada için buradaki kadroların katılımı ile bir “AL- den oluşan Türkiyelilerin Türkçeyi de çok iyi çağdaş bir eğitim ve bilim için uğraş verilme- MANYADAKİ TÜRKİYELİLERİN DİL VE KÜLTÜR SO- kullanamadıkları bir gerçektir. Hatta kullan- diğini biliyoruz. Milliyetçi ve muhafazakar de- RUNLARI”nı inceleyip, gerekli önlem ve ted- dıkları Türkçe, Türkiye’de kullanılmayan, gide- ğerlerin dışında hiçbir endişesi olmayan bu birlerin neler olabileceğini kararlaştıracak, rek unutulan şivelere dönüşmektedir. Bu geniş uzman kadro bu günü yaratmış görünmekte- Türkiye’deki adı ile bir şuraveya danışma mec- kesimin Türkçe ile ilişkileri evleriyle veya kendi dir. Oysa bilimsellik, çağdaşlık ve insani de- lisi toplanması yerinde olur. gibi olanlarla sınırlı görünmektedir. Dini duy- ğerlerin önceliğini dile getirmek hiç de önce- Unutmamak gerekiyor: Bu konu Tür- guları çok etkin olan bu grubun Türkiye’ye ba- likli değildi bu kadro için. Türkçede bir söz kiye’nin değil, Almanya’nın sorunudur. Çö- kışları da dinle sınırlı olabilmektedir. Çanak vardır “Rüzgar eken fırtına biçer” diye. Şu anda zümü ve çalışması da burada yapılmalıdır. antenlerden izlenen bazı dizilerin ne ölçüde bu fırtınanın ilk belirtileri galiba bu haller. Bu dil gelişimine yararlı olduğu belli değildir. Ama konu sanıyoruz işin en can alıcı bölümünü Die Gaste 7 NPD’nin Kapatılması İçin Önkoşulları Farklı Yeni Bir Dava! Köln Üniversitesi Prof. Dr. Christoph BUTTERWEGGE B ilindiği gibi, Thüringenli bir Neo-Nazi ılımlı davranarak, dünya görüşlerini daha etkilemediğinin kesin olarak bilindiği, aksi rütme gücünün, bu yolla, aşırı sağa kararlı grubu tarafından Türk ve Yunan kö- başarılı bir şekilde halk arasında yaymaya takdirde süreç nihai bir başarısızlıkla so- bir karşı koyuş konusunda kendine düşen kenli göçmenlere karşı gerçekleştiri- çalışan Neo-Naziler faaliyettedir. Apfel iki- nuçlanır, ikincisi parti örgütlenmesine karşı sorumluluğu salt üstlenmemeye çalıştığı len cinayet ve suikastlerin ardından aşırı yüzlü Janus işlevi görüyor ve iki nokta ara- olduğu gibi, ideolojik temeline (ırkçılık, mil- izlenimi doğarsa, Karlsruheli hakimler ye- sağ tartışması, çok çabuk, NPD’nin kapa- sında balansı sağlamak istiyor: Bir tarafta liyetçilik ve sosyal darvinizm) karşı da aynı niden olumsuz tepki gösterebilir. Bu ise tılması amacıyla Federal Anayasa Mahke- sağ popülist söylemlerde bulunmayı, sosyal sertlikle savaşıldığı koşullarda bir anlam ta- Neo-Naziler için açık bir siyasi çek ve de- mesi’ne başvuruda bulunup bulunulma- yönden mağdur olanların “dertleriyle ilgi- şıyabilir. Başvuru, ya çaresiz bir gözdağı, mokrasi için olası en büyük zararlardan bi- ması şeklindeki tartışmalı konuda yoğun- lenen” bir kişi olarak önem kazanmayı ve hatta bir bahane işlevi görebilir ya da artık risi olarak sayılmalıdır. laştı. Aşırı sağın ortaya çıkma nedenleri öte yandan militan Neo-Nazileri siyasi birlik ülkemizde aşırı sağa göz yumulmadığı şek- Aşırı sağa karşı mücadelede çift stra- hakkında konuşmak istemeyen bir kimse, düzeyinde entegre etmeyi denemeye de linde bir sinyal görevi yerine getirebilir. An- teji yürütülmesi gerekiyor: NPD’nin feshe- aslında onun önlenmesi için pek bir katkıda devam edecek görünüyor. cak kapatma davası için başvuruda bulu- dilmesinin yanına, politikalarının demok- bulunamaz. “İkinci kez Karlsruhe’ye gitmek” En sert yaptırım olarak böyle bir siyasi nulmasını isteyenler arasında en ünlüleri rasi düşmanı, anayasa karşıtı ve son derece istemiyle, daha çok asıl sorundan, ırkçılığın, akımı hedef alan parti kapatma, aşırı sağ olan Başbakan Angela Merkel (CDU) ve Fe- insanlık dışı karakteri hakkında bilgilendir- milliyetçiliğin ve sosyal darvinizmin –aşırı politikaları ve propagandayı zayıflatan di- deral İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich menin eklenmesi gerekmektedir. Örgüt dı- sağın temel ideolojileri– toplumumuzun ğer girişimlerle desteklenmediği sürece (CSU), bu girişim ile Neonazilerin dünya şında, onun temel aldığı dünya görüşü kı- ortasına kök saldığı olgusundan saptırmayı (sosyal politikalar, azınlıklara yönelik ay- görüşünü kınadıklarını şu ana kadar hiçbir nanmalıdır. O, anayasamızla ve herşeyden amaçladıkları izlenimini uyandırırlar. Buna rımcılığı hedef alan genel yasaklar, genç- biçimde göstermemişlerdir. önce anayasamızın “insan onurunun doku- karşı önlemler, yalnızca belirtileri ya da aşırı lerle çalışmalar ve eleştirel siyasi eğitim) Merkel, 14 Kasım 2011’de Lepzig’de nulmazlığı” temel ilkesi ile kesinlikle bağ- sağın bu ülkede hala en büyük gücü olarak ters bir etki yaratır. NPD gibi aşırı sağ bir düzenlenen CDU parti kongresinde, “Thü- daşmaz. Uyuşturucunun yasaklanması ile NPD gibi siyasi parti biçimindeki olguları partiyi yasaklamak, sonal olarak onun po- ringenli Terör Üçlüsü”nün acımasızlığı hak- ticaret özgürlüğü ne kadar çelişiyorsa, aşırı değil, ancak asıl nedenleri temel alarak et- litik-ideolojik temelini parçalamak anla- kında, “bu bir alçaklıktır, Almanya için utanç sağın hareket alanlarını kısıtlamak da bu kili olabilir. mına gelmez. Örgütsel ölçekte zayıflatmak vericidir” dediğinde, bu, aşırı sağa karşı hid- nedenle demokrasiyle o denli çelişir. Tam NPD’nin temel örgütsel önemi, eklem ya da üyelerin ve sempatizanların güvenini detli bir mücadele etme izlenimi veriyor, tersine: Demokrasi, baş düşmanlarının si- görevi ya da farklı bir ifadeyle köprü görevi sarsmak, söz konusu kişiler kendilerini kah- ama istemeyerek, inançlı birer milliyetçiola- yasi etki olanaklarının kısıtlanmasını ge- yerine getirmesidir, yani ulusal muhafaza- raman olarak sunabilecekleri için ve benzer rak aşırı sağcıların düşündüklerini aynen rektirir. karlık, Alman milliyetçiliği ve göründüğü bir vurucu güce sahip gruplaşmalara yö- onaylıyor: Eylemlerimizin merkezi, insanlar Örgütlü aşırı sağı zayıflatmak için de- kadarıyla sağcı terör ile akışkanlık gösteren nelebilmeleri mümkün olduğundan, de- ve kesinlikle göç kökenliler değil, Alman- mokrasinin güçlendirilmesi gerekmektedir. militan bir Neo-faşizm arasında arabulucuk mokrasi açısından hatta bedeli ağır öden- ya’dır; aşırı sağ, Almanya’nın kurşunlarla ve Öyleyse bu bağlamda temel hakların (ör- yapmasıdır. Bu bakımdan parti kapatma, miş bir zafer de olabilir. NPD’nin yasaklan- bombalarla “yabancılardan arındırılması” neğin düşünce ve toplanma özgürlüğü) kı- kuşkusuz “doğru” partiyi hedeflemiş olur, ması her ne kadar önemli bir simgesel etki gerektiğini düşünüyor. Birçok gazetenin sıtlanması söz konusu olamaz, tersine va- ki bu partinin kadroları özellikle Alman- oluştursa da, aşırı sağa karşı başlatılacak dokuz “Dönerci Cinayeti” ve sonrasında “Bo- rolan yasaların ve ceza yönergelerinin aşırı ya’nın doğusunda, gençler arasında -daha harekatın bu yasaklamayla sınırlı kalması- ğaziçi Özel Masası”nın (SoKO Bosporus) ba- sağcılara, bir başka deyişle onların organi- çok erkekler- küçümsenmemesi gereken nın düşük bir getirisi olacaktır. Partiler ve şarısızlıklarını hala tırnak işareti kullanma- zasyonlarına karşı kararlı bir şekilde kulla- bir örgütlenme başarısı sergilemekteler. 13 örgütler “boş birer kılıftır”. Çok daha tehli- dan, yani eleştirel bir yorum yapmadan nılmasını ifade eder. Ancak, Hoyerswer- Kasım 2011’de Neuruppin’de NPD parti keli ve belirleyici olan ise, bu partilerin tem- yazması, henüz ırkçıçağrışımlar karşısındaki da’yı, Rostock-Lichtenberg, Mölln ve Solin- kongresi toplandı. Başkanlık adaylarının sil ettiği ve sayısal ölçekte değersiz olan duyarlılığın çoğu zaman eksik olduğunu gen’i ateşe veren sağcılar ve de tüm gizli her birinin kazanma olasılığının yüksel ol- NPD’nin ötesinde, aynı sertlikle ve kalıcı açıkça gösteriyor. adamlarıyla birlikte hareket eden “Nasyo- duğu bir oylamada, Udo Vogt karşısında olarak kırılması gereken, siyasi içerikler, bir Anayasa Mahkemesi yargıçlarının ül- nalsosyalist Yeraltı” (NSU) örgütünün sağcı yeni başkan seçilen Saksonya Eyalet Meclisi diğer ifadeyle ideolojilerdir. kedeki siyasi ortamdan etkilenmemeleri teröristleri “halkın isteğine” ivme kazan- üyesi Holger Apfel, iyi gizlenmiş zorbalığa NPD açısından hiçbir şey, Mart 2003’te söz konusu değildir. Eğer bundan sonra dırma duygusuyla eyleme geçtiklerinde ve verilen güzel bir takma addan başka bir Federal Anayasa Mahkemesi’nde muhbir NPD tarzı bir aşırı sağın demokratik ana- “sahte mülteciler”, “mülteci akını” ve “Al- şey olmayan “güvenilir radikalizm”den söz sorunu nedeniyle başarısızlığa uğrayan ve yasal ilkelerle çeliştiğine ilişkin genel top- manya’da müslüman paralel toplumlar” ediyor. Burada, çizgili takım elbise giyen, onların ideolojik bir “temiz kağıdı” olarak lumsal bir uzlaşma oluşursa, kapatma da- şeklindeki politikacı gevezeliğinin arkasına militan Neonazi gruplaşmalarıyla, “bağım- gördükleri kapatma davası kadar işe yara- vası başvurusunun Federal Anayasa kurtarıcı eylemlerini ekledikleri sırada, bu sız arkadaşlık oluşumları” ve “otonom mil- mamıştır. Kapatma davası için yeni bir baş- Mahkemesi tarafından kabul edilme şansı kararlılık, –kesinlikle rastlantı değildir– on liyetçilerle” bağlarını koparmadan, daha vuru, ilkin muhbirlerin NPD politikalarını yükselmiş olur. Buna karşın devletin yü- yıllar boyunca ihmal edilmiştir. Çeviri: Die Gaste Die Vorträge und Präsentatio- Die Gaste tarafından Duis- Die Gaste tarafından Duisburg-Essen nen des Panels „Sonder-/För- burg-Essen Üniversitesi’nde Üniversitesi’nde 23-24 Mayıs 2009 tari- derschulproblematik und Mig- 13 Şubat 2010 tarihinde dü- hinde düzenlenen “Göçmenlerin Anadili ration“ vom 13. Februar 2010 zenlenen “Sonderschule/För- Sorunu ve Çözüm Önerileri Sempozyumu” an der Universität Duisburg- derschule Sorunu ve Göçmen sunumları ve konuşmaları Essen, eine Veranstaltung der Toplumu Paneli” sunumları ve Zeitung Die Gaste. konuşmaları Ocak 2010 164 Sayfa, 14x23 cm Oktober 2011 Ekim 2011 96 Seite, 14x23 cm 96 Sayfa, 14x23 cm ISBN 978-3-9813430-07 Die Gaste Verlag ISBN 978-3-9813430-21 ISBN 978-3-9813430-14 İsteme Adresi: Die Gaste Verlag Die Gaste Verlag [email protected] İsteme Adresi: İsteme Adresi: [email protected] [email protected] 8 Die Gaste Entegre Olma Özürlü mü, Entegre Etme Özürlü mü? Av. Asuman ÖKTEM S anki masal gibi... Bir varmış, bir yok- doğmuş ve bu ülkede okula gitmişse de, munda olan insanların öyküsünü anlattık. liğe katılan ülkelerin insanları da daha ge- muş, deve tellal iken, pire berber iken, her nedense temel eğitimin ötesine geçe- Bu durumdaki insanlar ne yapar? lişmiş ülkelere çalışmak amaçlı gelmeye bir ülkede yaşayan insanlar, geçim memiş. Hatta notları iyi derecede olanlara Çok değil, bir süre sonra, ister yaşadığı başlarlar. Durum öyle bir hal alır ki, göç- zorluğu yüzünden, kendi ülkelerinden kal- bile, etkili ve yetkili kişiler tarafından, temel yerin, ister yaşadığı ülkenin sorunları olsun, menin varlığı sorun olmaya başlar. Ama kıp dünyanın bir başka ülkesine çalışmak eğitim okullarında kalmaları tavsiye edil- tümüne yabancılaşır. Bu sorunlar bir süre göçmen zaten birçok haktan yoksun oldu- için göç etmişler. miş. sonra artık onu hiçbir biçimde ilgilendirmez ğundan, onun haklarını biraz daha kısıtla- Her ne kadar göç ettikleri ülkenin di- Yapabildikleri tek şey, çalışmak, para olur. İster istemez toplumsal, siyasal ve kül- manın da fazla bir sakıncası yoktur. Böylece lini ve adetlerini hiç bilmeseler de, gelir biriktirmek olan bu göç insanları, her ne türel yaşama duyarsızlaşır ve onu sadece bizim “gariban” göçmen, ne yaparsa yapsın, gelmez, çalışmaya başlatılmışlar. Bu insan- kadar kendi ülkelerinde tarla, ev vb. almış- kendi dar çevresi ilgilendirmeye başlar. Ka- yaranamaz hale gelir. Sık sık “misafir” oldu- ların, göç ettikleri ülkenin dilini ve adetlerini larsa da, zaman içinde hem memleketle- buğuna çekilmiş bir yaşam sürdürmeye ğuna gönderme yapılır, entegre olma- bilmemeleri ne kendi ülkelerindeki devlet rinde fazla eş-dostları kalmadığından, hem başlar. Böyle yaşadıkça ülkenin dilini öğ- makla, manavlıktan başka bir şeyden an- büyüklerini, ne göç ettikleri ülkedeki devlet de çalışıp biriktirdikleri paralarla satın al- renmemekle, entegre olmamakla, “paralel lamamakla, vb. suçlanır da suçlanır. büyüklerini hiç düşündürtmemiş ve kaygı- dıkları mallardan fazla bir hayır görmedik- toplum” oluşturmakla suçlanırlar. Burada “göç masalına” biraz ara verip, landırmamış. Çünkü o sıralarda devlet bü- leri, memleketlerine para göndermekten, Yaşadığı ve geleceğini tümüyle bağ- tarihte küçük bir yolculuğa çıkalım. yüklerinin çok ama çok mühim işleri varmış. oralarda bir şeyler satın almaktan epeydir ladığı yerin en sıradan toplumsal konula- Milattan önceki zamanlarda, eski Yu- Dil bilmedikleri için, dertlerini anlatama- vazgeçmişler. rında bile söz hakkı verilmemiş bu insanlar, nan şehir devletlerinde üç tür insan yaşa- dıkları için, sayısız romana konu olabilecek Vazgeçmesine vazgeçmişlerse de, ça- işyerinde çalışmasına, alış-veriş yapmasına, maktaydı. Yurttaşlar, normal insanlar ve kö- denli inanılmaz güçlükler ve acılar çekseler lışıp biriktirdikleri paraları daha iyi yaşamak doktora gitmesine yetecek miktardan daha leler. Seçme ve seçilme hakkı, ülke de, çalışmayı ve gelirlerinin büyük bölü- için, çocuklarının daha iyi eğitim alması fazla yabancı dil neden öğrensin? Kendisi sorunlarında söz sahibi olma gibi “siyasal münü biriktirmeyi sürdürmüşler. için, toplumsal ve kültürel olarak daha fazla gazete okumamakla suçlansa da, söz hakkı katılım hakkı" olarak adlandırabileceğimiz Az gitmişler, uz gitmişler, bir arpa gelişmek için vb. değerlendirmek de pek olmayan konuları okusa ne fark eder? haklardan yalnızca “yurttaşlar” yararlanır. boyu yol gitmemişlerse de, 50 yılı geride olanaklı olmamış. Memleketlerinde aldık- Yine de aynı insanlar, çocuklarını, ya- Normal insanlar ise, bu devlete sonradan bırakmışlar. Biriktirdikleriyle önce memle- ları evlerin pek hayrını görmediklerinden, şadığı bu ülke okullarına gönderir, hatta, gelmiş insanlardı. Bunlar çalışabilir, ticaret ketlerinde, sonra göç ettikleri ülkede ev al- göç ettikleri, çalıştıkları ve öldükleri ülkede okulda fazla başarılı olmasa da, çocuğunun yapabilir, ama toplumsal sorunlar konu- mışlar, dükkan almışlar, gelecek planlarını ne yapabiliriz diye bakınmaya başlamışlar. göç ettiği ülkenin dilini “perfekt” bilmesiyle sunda söz sahibi olamazlardı (siyasal katı- biriktirdikleri paraya ve çalıştıkları ülkeye Göç edilen ülkenin “akıllı”ları, “pantolon uy- övünür. Ne de olsa çocuğuyla alış-verişe lım hakkı yoktu). Bir de köleler vardı, bun- göre yapmışlar. duramadık, gömlek verelim” türünden bir gittiklerinde o ülke tezgahtarlarıyla gayet ların hiçbir hakları yoktu. 50 yıl bir ömür. Bir ömür boyu burada yaklaşımla, “entegre edemedik, buyurun akıcı bir şekilde konuşabilmektedir. Demek Eski Yunan’dan bu yana tam 2000 yıl- yaşayıp, burada ölmüş bu insanlar. Geldik- size ev satalım” diye ortaya çıkmışlar. Zaten ki çocuğunun “yabancı” dili “perfekt”tir. dan daha fazla zaman geçti! Oysa bu 2000 leri ülke ile bağları gitgide zayıflamış, ora- memleketlerinde satın aldıkları evlerden Peki, göç ettikleri ülkenin dilini bil- yılda, eski Yunan’dan bu güne kadar insan- daki akrabalarının bir kısmı çoktan ölmüş, hayır görmemişken, bir yandan da paralar meyen kim? Göç ettiği ülkeye 40-50 yıl lık tarihinde çok önemli gelişmeler olmuş- büyük bir kısmına ise artık yabancılaşmış. birikirken, bu defa göç ettikleri ülkede “kira önce gelmiş, artık emekli olmuş, evinde tur. Örneğin Avrupa Birliği ülkelerinin va- Bu insanların çocukları her ne kadar öder gibi” ev satın almaya başlamışlar harıl oturan kişi mi? Doktorlar mı şikayetçi on- tandaşlarının kendi ülkelerinde olduğu gibi göç ettikleri ülkede doğmuş ve bu ülkenin harıl. Kimisi kira ödemekten kurtulmak için, ların dil bilmemesinden? Kim ve neden şi- bir başka birlik ülkesinde de yerel parla- okullarında eğitim görmüş olsa da, genel- kimisi biriken parayı ne yapacaklarını bile- kayetçi olsun ki onların dil bilmemesinden? mento seçimlerinde aday olma ve oy kul- likle temel ve zorunlu eğitimin ötesine ge- mediklerinden, bir başkası “herkes alıyor, Kaç kere resmi işleri oluyor ki? lanma hakları, yani seçme ve seçilme hak- çememişler. Anadillerini, “ne gerek var” diye bir kerameti olsa gerek” diyerek evleri satın Madem ki okula gidip eğitimden geç- ları vardır. 50 yıldır Almanya’da yaşamakta kullanmaktan uzaklaştırılmış bu çocukların almaya başlamışlar. miş insanlardan söz ediliyor, onların o ülke olan ve artık 4. kuşağını yetiştirmeye baş- anadili okuma-yazma yetileri hiç olmamış. Memleketlerinde zaten insan yerine dilini yeterince bilmemelerinin sorumlu- layan göçmenlerin ise (AB ülkesi vatandaşı Hatta bazılarının anadilinde bildikleri söz- konulmamış, yurttaş olmanın ne olduğu luğu kimde? Bu gençler mi, ısrarla kendi değilse) bu ülkede hala belediye düzeyinde cük sayısı 40-50’yi geçmemiş. Çocuklar bü- bile anlatılmamış bu insanlar, göç ettikleri dillerini konuşup, yaşadıkları ülke dilini ko- bile söz hakları yoktur. yümüş, genç olmuşlar. Resmi devlet okul- ülkenin ne yönetimiyle, ne siyasetiyle ilgi- nuşmamakta ısrar ediyorlar? Bugüne kadar Daha da ilginç olan ise, bu konunun larına gitmişler, öyle ya da böyle o ülkenin lenmediklerinden, satın aldıkları evlerin bu- böyle davranan göçmen gençle karşılaş- artık, AB ülkesi vatandaşı olmayan eğitimli dilini anlar, konuşur ve yazar olmuşlar. lunduğu yerdeki yerel yönetimlerle de hiç madık. göçmenlerin bile ilgisini çekmemesidir. On- Buna rağmen onlara göç ettikleri ül- ilgilenmemişler. Onlar ne kadar ilgilenme- Bu göçmen insanlar, yeri geldiğinde lar da tipik göçmen davranışı diyebilece- keye entegre olmadıkları, göç ettikleri ül- mişlerse, başkaları da onların ilgilenmeme- aptallıkla, yaşadıkları ülkeyi aptallaştır- ğimiz bir tavır sergileyerek, bu konu açıl- kenin dilini bilmedikleri, vb. söylenmiş. On- sinden hep hoşnut kalmışlar. makla, manavlıktan başka bir şey yapama- dığında, yaşanılan ülkenin vatandaşlığına lar ise, bu eleştiri-suçlama karışımı sözler- Ama artık ev satın alarak yerleşik hale makla suçlanır. Ama aynı ülkenin bankaları geçilince bu sorunun ortadan kalkacağını den hiçbir şey anlamamışlar. Onlara göre, gelmişler. Satın aldıkları evin çöp sorunu, ve sigortalarında bu göçmen insanların bi- anlatarak, bireysel çıkış yollarını insanlara göç ettikleri ülke okullarına gittikleri için bu evlerin önünden geçen yol sorunu, ya- rikimlerinden nasıl faydalanıldığından söz çözüm gibi sunabilmektedirler. bu ülke dilini, anadillerinden çok daha iyi şadıkları yerdeki trafik, toplu taşım politi- edilmez. Bu birikimlerin ekonomiye katkı- Bir insanın, vatandaşlık değiştirmesi bildiklerini düşünüyorlarmış. Yine de bu kası, o yerin imarı, o yer belediyesinden sını kimse anlatmaz. Bu boyutta birikimin başka bir şeydir, yaşadığı ülkenin yerel ve çocuklar ve gençler, entegre olmamakla bekleyebilecekleri hizmetler konusunda, nedeni olan, bu göçmenlerin “para birik- genel sorunlarında söz sahibi olması başka suçlanmışlar. Ana-babaları da, hem entegre kısacası yaşadıkları yerin yerel sorunları ko- tirmeciliği”nden ve bu boyutta içe kapanık bir şeydir. Vatandaşı olunan devletle va- olmamakla, hem de çocuklarıyla göç ettik- nusunda bile hiçbir biçimde söz hakları ol- yaşamak zorunda bırakılmasından ise asla tandaşlık bağını koparıp, başka bir ülkenin leri ülkenin dilinde konuşmadıkları için suç- mamış. Kendilerine bahşedilen tek hak, ne dem vurulmaz. vatandaşlığına geçmek son derece ciddi ve lanmışlar. olduğu belirsiz bir ucube olan “yabancılar Bu göç masalında bir olgu daha vardır. hayati bir karardır. Yerel sorunlara siyasal Oysa ilk kuşak, gelir gelmez işe baş- meclisi” seçimlerinde “oy kullanmak” ol- Göç ettikleri ülke, örneğin Almanya, katılım ile vatandaşlık değiştirmek bir ya latıldıklarından, zaten göç ettiği ülkenin di- muş. yakınındaki, kendisi gibi gelişmiş diğer ül- da benzer olgular/tercihler gibi algılanırsa, lini öğrenecek ne zamanı, ne olanağı ol- Tüm bunlar masal gibi. kelerle birlikte bir birlik kurmuştur. Zamanla geri kalmaktan kurtulunamaz. muş. İkinci kuşak ise, “misafir” muamelesi Oysa memleketlerinden kalkıp “yaban bu birliği genişletmek amacıyla, kendileri İşte “göç masalı”nın geldiği yer bura- gördüklerinden, kendi anadillerinde eğitim ellere” göç etmiş, “yaban eller”de her gün kadar gelişmemiş başka ülkeleri de birliğe sıdır: Para biriktirmeye endekslenmiş içe veren göstermelik okullara gönderildikle- işe gidip gelen, vergi ödeyen, ama ödedik- almışlardır. Birlik kuralları gereği, bu son- kapanık bir yaşam, seçme ve seçilme hak- rinden, bu ülkenin dilini eğitim dili düze- leri verginin nerede ve nasıl kullanılması radan katılan ülkelerin insanlarına, birlik kından yoksunluk, kendi iradelerinin, bir yinde öğrenme olanağına hiç sahip olma- gerektiği konusunda da söz hakları olma- ülkelerinde serbest dolaşım, yerleşme ve başkalarının istemine ve çıkarına uygun mışlar. Üçüncü kuşak ise, göç edilen ülkede yan ve 50 yıldır bu biçimde yaşamak duru- çalışma hakları tanınmıştır. Sonradan bir- olarak oluşturulmuş kararlara tabiyeti. Die Gaste 9 Eşitsiz Eğitim Sistemlerine Karşı Hiçbir Şey Yapılamaz (mı)? Carl von Ossietzky ÜniversitesiErol KARAYAZ/Esslingen Yüksek Okulu Prof. Dr. Claus MELTER Eğitim, iş piyasası ve Almanya ve Zekanın etnik kökene göre ya da sınıflara etmekten başka bir şey yapamamaktadır kökten dincilik ve aydınlanmamışlık ile iliş- Avusturya’daki aktörleri, özgü farklılık gösteren bir dağılımı yoktur. (öyle olduğu düşünülmektedir). Burada, - kilendirildiklerini ve okulda, belki de hiç ta- 1) (gerçek ya da atfedilen) göç geç- Eğer eğitim sistemi eğitsel başarıyı ve kar- “kişi başarımına göre değerlendirilir” biçi- nımadıkları “yabancı kültürlerin ve dinlerin mişine sahip öğrencilerin, 2) (gerçek ya da neleri, başarının sınıflarla, engellilik ve göç- mindeki meritokrasi efsanesi yaşatılmaya birer elçisi ve uzmanı” haline getirildiklerini atfedilen) düşük ücretli ailelerden öğren- menlikle bağıntılı bir bölümlemeden türe- çalışıldığından, gerektiğinde başarıma ve biliyoruz. Biz ve onlar, Avusturya ve Alman- cilerin, 3) fiziksel olarak, öğrenim veya dav- yeceği biçimde ve karşılıklı etkileşime bireye dayanmayan kriterler kullanılmak- ya’nın birer yerlisi oldukları halde, birçok ranış yönünden ya da zihinsel yönden “en- dayanarak şekillendirirse, o zaman bu bir tadır. kişinin siyahi Avusturyalı’lardan ve Alman- gelli” görülen öğrencilerin ayrım görmesine kurumsal ayrımcılıktır. Gerçekte, öğretmen- d) Almanya’da Helena Flam’ın (2009) lar’dan söz etmekte zorlandıklarını biliyo- neden olmakta. ler tarafından ÖNEMLİ KILINAN ebeveyn- ya da Martina Weber (2003) ve Seemann’ın ruz. Bu öğrenciler, yerli biz ve yabancı biz Bu ayrımcılık gerçeği genellikle inkar lerin geliri ve/ya da ebeveynelerin göç [(Ortak Yayın). http://oops.uni-oldenburg. olmayanlar ayrımı yapıldığını biliyorlar. Ve edilmektedir. Çoğu zaman bilimsel ve siyasi geçmişleri veya atfedilen engellilik ve sis- de/volltexte/2009/839/pdf/seeeth08.pdf] aynı zamanda insanlar kendilerini Almanya açıdan kanıt gösterme ve sorumlulukları teme dayalı engeller, bu grupların başarı- ya da Avusturya’da Susanne Binder’in ve Avusturya’da evinde hissediyor, ancak devretme oyunlarıyla bu gerçeklik gizlen- mındaki eşit gelişmeyi önlemektedir. Eği- (2004: Etnolojik Bakış Açısından Kültürler- sürekli diğerleri ve yabancılar olarak top- mekte, zayıflatılmakta ya da değersizleşti- tim gereçleri ve ders yardımı için sınırlı arası Öğrenim. Avusturya ve Hollanda’da lumsallaştırılıyor. Ve ister görünüşte ister rilmektedir: maddi destek olanakları belirleyici olma- Tasarılar, Görüşler ve Uygulama Örnekleri) gerçek, ama dışlama olarak duyumsanan a) 1. hatalı görüş: “Öğrencilerin, iş ve malıdır. Tüm çocukları okulda desteklemek araştırmalarında görüldüğü veya ABD’de- “nerelisin? Sizde bu şeyler nasıldır?” soruları çıraklık eğitimi olanağı arayanların yete- nitekim OKULUN kendi görevidir. ki incelemelerin kanıtladığı gibi, öğretmen- ile, diğerleri ve yabancılar yaratılıyor. rince başarılı olamamalarının sorumlusu b) Avusturya ve Almanya’nın eğitim ler, öğrencilerinin, sözü edilen başarım ye- e) TIES ve PISA gibi karşılaştırmalı okul kendileri, fazla destek sunamayan aile or- sistemleri hala “ilkesel tekdil anlayışı”nı te- teneklerine ilişkin cinsiyete, sınıfa ve araştırmaları, bireysel, tam gün ve daha tamı ve sosyal çevreleridir.” mel almaktadır (monolingualer Habitus - göçmenliğe dayalı, içiçe geçmiş atıflarda geç seçmeye odaklı destek söz konusu ol- b) 2. hatalı görüş: “Göç geçmişine sa- Gogolin). Göçmen toplumunun dillerini ya bulunmaktadır (Bkz. Gomolla 2007). Bu şe- duğunda, öğrencilerin eğitim başarılarında hip öğrenciler, herşeyden önce Almanca hiç ya da yeterli bir öğretim bilgisine da- kilde, bir yandan “normal” ve engelli olma- etnik, ulusal ve gelir bağımlı farklılıklara dil yeterliklerinin eksik olması nedeniyle yanarak derslerde dikkate almamaktalar. yan, anadili olarak Almanca konuşan ve rastlanmadığını kanıtlamıştır. Öyleyse sınıf, eğitimde başarı gösterememektedir.” Bu sistemler, söz konusu aksamaların ör- böylelikle başarım göstermeye yatkın ola- etnik grup ve engelli veya engelli olmayan c) 3. hatalı görüş: “Çocuk yuvaları neğin ikinci ya da üçüncü dil Almanca ara- rak sınıflandırılan öğrenciler ile, öte yandan gruplar türeten, eğitim ve iş piyasası fırsat- ‘okula başlayabilecek düzeydeki’ öğrencileri cılığıyla aşılması için, öğretim bilgisi ve dil normal olmayan ve sorunlu görülen diğer- ları açısından eşitsiz gruplar yaratan okul okula gönderebilse, tüm öğrencilerin eği- edinim teorileri yönünden ne üniversite leri arasında ayrıma gidilmekte. Almanca sistemidir, Avusturya’daki üniversiteler, pe- tim başarısı eşit olurdu.” eğitiminde yeterli düzeyde geliştirilmiştir dışında diğer dillerde varolan beceriler gö- dagoji yüksek okullarıdır, Almanya’daki yük- d) 4. hatalı görüş: “Okul tüm öğrenci- ne de gelişime açıktır. Öte yandan Alman- zönünde bulundurulmamakta, değer gör- sek okullardır, eğitim politikası ve onun ak- leri bireysel ve adil bir biçimde destekler, cayı okul bağlamında tek önemli dil olarak memekte ve dahası, okul başarımlarının törleridir. Sorumlusu öğrenciler ve aileleri değerlendirir ve sevk eder.” betimleyen -belki de İngilizce, Fransızca, bir parçası olarak dikkate alınmamakta ve değildir, kesinlikle değildir. Eğitim sistemi e) 5. hatalı görüş: “Okul sisteminin or- İspanyolca birer istisnadır- ve diğer dilleri desteklenmemekte. Engelliliği konu alan eşitsizliği uygulamaktadır. ganizasyonu tüm öğrencileri gerçek ve po- desteklemeyen ya da değersizleştiren Neo birçok araştırma da, içselleyici okulların (en- f) Uluslararası İşçi Örgütü’nün (ILO) ve tansiyel becerilerine göre destekler, değer- Linguisizm’in1 (Dirim 2010) bir türü mev- gelli ve engelli olmayan çocukların birlik- ırkçılıkla mücadele birimlerinin çok sayıda lendirir ve sınıflandırır.” cuttur. İnci Dirim’in bir söyleşinden yaptığı teliği), engelli öğrencilerin okuldaki ve iş araştırması, ülkelerde alışılagelmiş bir ad f) 6. hatalı görüş: “Çıraklık eğitimi ve alıntıda olduğu gibi, başarımları değersiz- piyasasındaki başarısını açıkça destekledi- taşımayan ve iş başvurusunda bulunan bir iş piyasası sistemlerinde herkes, başarım leştiren toplumsal bir uygulama da vardır: ğini ve engelli olmayan öğrencilerin seçici insanın, bir iş görüşmesine davet edilmek belgeleri ve yeteneklerine uygun olarak “Aksanlı konuşulduğunda, insanlar düşü- okullardaki başarı oranlarına eşit bir başarı için sekiz kat daha fazla başvuruda bulun- eşit şanslara sahiptir.” nüşün de aksanlı ya da buna benzer bir şe- düzeyine sahip olduklarını kanıtlamaktadır ması gerektiğini göstermiştir (Liebig 2007: g) 7. hatalı görüş: “Biz öğretmenler ve kilde gerçekleştiğini sanıyorlar”. (Dirim (Bkz. Eckard u.a 2011, Edel 2009). Okul her- http://www.migration-boell.de/web/mig- kurumlar, eşit bir destek için zaten herşeyi 2010). kese mi açık olsun? Öyleyse “biz hiçbir ço- ration/46_1273.asp). Eğitim sistemindeki yapıyoruz, ama diğerleri bunu engelliyor.” c) Birçok araştırma, atfedilen ya da cuğu geride bırakmıyoruz!” tümcesi, Avus- ayrımcılığa yukarıda değinildi. August Yukarıda yer verilen görüşlerin yanlış gerçek bir yoksulluk konumundaki, göç turya ve Almanya’nın güncel eğitim sistem- Gächter (2010) Avusturya’ya ilişkin şunu ya da çok eksik olma nedenleri: geçmişine sahip ve/ya da engelli öğrenci- leri için geçerli bir tümce değildir. Öğren- ortaya çıkarmıştır: Göç geçmişine sahip a) Uluslararası karşılaştırmalı araştır- lerin, eşit başarımlara rağmen, engelli ol- ciler de, biz de öğretmenlerin atıflarından, gençlerin eğitsel başarısı değil, eğitimde malar [TIES (bkz. Herzog-Punzenberger/ mayan ve göç geçmişi bulunmayan, “nor- değersizleştirme ya da olumlu değerlen- onlardan yararlanılması belirleyicidir. Büyük Schnell 2011), PISA (bkz. Huisken 2006)] mal” görülen orta ve üst katman mensubu dirmelerinden haberdarız. İngilizcede bu, güçlüklerle ve kurumsal ayrımcılığa rağ- bireye özgü öğretim bilgisi, tam gün eğitim öğrenciler kadar iyi değerlendirilmediğini stereotypical threat (Bkz. Gomolla 2007), men edinilmiş mezuniyetler, çıraklık eğiti- ve sekizinci sınıfa kadar birlikte öğrenim veya daha yüksek ve daha itibarlı okullara steryotiplerden kaynaklanan tehdit olarak mindeki ve iş piyasasındaki ayrımcılık ara- aracılığıyla, okula başlangıç sırasında va- gönderilmediğini kanıtlamaktadır (Go- adlandırılmaktadır: Öğretmenler ve toplum cılığıyla değersizleştirilmektedir. Eşit ya da rolan dilsel becerilere yönelik farklılıkların molla/Radtke 2009). Öğretmenler ve okul tarafından normal görülmeyen öğrenciler, daha kötü mezuniyetlere sahip çoğunluk etkisinin ya da iyisi, farklılıkların karşılıklı her zaman ayrımcılık uygulamamaktadır, ırkçı ve erkeklere yönelik atıfları biliyorlar, toplumu mensupları, daha çabuk bir iş ve etkileşime dayalı olarak önem kazanması- ama seçiciliği gerektiren ve örgütlenmeye “maço erkek, şiddete eğilimli kişi ve potan- çıraklık eğitimi için bir yer bulmaktalar. Öy- nın, ayrıca sosyal ve ailesel farklılıkların (ge- dayalı sorunlar söz konusu olduğunda, sı- siyel terörist, kadınları hiçe sayan ve cin- leyse sorun yetersiz eğitim değil, daha çok lir ve destek imkanları yönünden de) önem- nıfa, göçmenliğe ve engelliliğe gönde- selliğe meğilli ve sınır tanımayan şahıslar”. ırkçılıktır. siz kılınmasının ya da önemsiz nitelikte rimde bulunan açıklamalardan yararlanıl- Türkiye’den ya da Orta ve Uzak Doğu’dan g) İşyerlerinde tekil şahıslar olarak ve bırakılmasının olanaklı olduğunu ortaya maktadır. Farklı ve büyük ölçüde hiyerarşik gelen, “ezilen, aile ortamının, eğitimde ba- meslektaşlarıyla birlikte birşeyleri değiştir- koymaktadır. Öte yandan okulun temel okul türlerine sahip, normal okul ve son- şarı ve eğitim kariyeri doğrultusunda değil, mek isteyen, tek başına olan çalışkan birçok görevi, heterojen öğrenci gruplarını, her- derschuleler şeklinde seçim yapan okul sis- ev kadını ve eş olmak üzere yetiştirdiği, insan var. Belki de okur olarak sizler de kesin aynı ölçüde ve bireysel olarak müm- teminde, öğretmenler öğrencilerine farklı edilgen ve yardıma muhtaç kişiler olarak buna dahilsiniz. Ancak kurum olarak okul kün olduğunca iyi öğreneceği biçimde, öğ- eğitsel, mesleki ve yaşamsal fırsatlar tahsis gösterilen kızların görüntülerini bu öğren- ve tek tek okullar, genelde, sorumlu eyalet renim süreçleri ve başarım düzeylerindeki ciler biliyorlar/biz biliyoruz. Biz ve bu öğ- birimleri ve federal birimlerde de görülme- 1Linguisizm: Azınlık ya da göçmen dillerine değişimi gerçekleştirerek desteklemektir. karşı önyargısal yaklaşım. renciler, bu ülkelerden gelen kişilerin İslam, yen, öğrencilerin etnik, sınıfsal ya da en- 10 Die Gaste gellilikten kaynaklanan uygulamalarla bağ- 2) Birçok kişi, kendi faaliyet alanlarının cusu üniveristelere yöneliktir: http://othes. sında daha keyfi hareket etme olanağına lantılı olarak yeterince desteklenip destek- genişletilmesi ve yıpranmış yapıların ve si- univie.ac.at/4832/1/2009-02-04_9100345. sahiptirler. Öğrenciler eşitsizlik nedeniyle lenmediklerini araştıran, eşitlenmeye yö- yasal konumların korunmasının değişimi pdf ). biçimsel olarak sınıf sözcüsü, danışman öğ- nelimli sürekli bir eğitsel denetleme yerine, dezavantajlara neden olan sistem- 4) Kapitalizmde gruplara yönelik ikti- retmen ve okul denetim dairesi gibi farklı gerçekleştirmemektedir (Bkz. Gomolla lerin sürdürülmesine katkı sunmuştur. Eği- dar ilişkileri kabul ettirilmektedir, ki bu iliş- yollardan şikayette bulunabilirler, ancak 2005 ve 2007). Okulunuz sınıfsal ilişkiler timde eşitlik için öğrencilerin, öğretmen- kilerde ayrımcılıktan türeyen farklılıklardan onlar yapısal açıdan ve günlük yaşamda üretiyor mu? Okulunuz etnik grupların lerin ve ebeveynlerin katıldığı bir grev ve gerekçelendirme biçimlerinden yarar- çoğunlukla eşitsizlikle karşı karşıyadırlar ve farklı desteklenme biçimlerini üretiyor mu? neden olmasın? lanılmaktadır (Bkz. Huisken 2006: Der “PISA- kendilerini çok zor savunabilmektedirler, Okulunuz engellerden arınmış mı? Tüm 3) İdeal öğretmene ve ideal öğrenciye Schock“ und seine Bewältigung. Oder: Wie özellikle öğrenci arkadaşlarıyla ve ebeveyn- bunları biliyor musunuz? Irkçılık karşıtı he- ilişkin standart oluşturan bir tasarım mev- viel Dummheit braucht die Republik?). Bu leriyle olan dayanışması çoğu zaman ek- defleriniz var mı? Irkçılığa ve engellere karşı cuttur ve bu tasarım, hiyerarşik ve nüfuz anlayışa göre kapitalizmde üst düzeyde va- siktir. eleştirel bir biçimde eğitimde daha fazla eden bir biçimde, bilginin öğrenilmesi ve sıflandırılmış ve az ya da çok kötü koşul- 6) Koşullar eşit değil ve biz bunları eşitliğe erişmek için yıllık planlamanız ne- dile getirilmesinde eğilimsel olarak yalnızca larda çalışan veya iş arayan yoksullaşmış farklı yapmak istiyoruz, ama diğerleri bana dir? Eğitimde daha fazla eşitlik için hangi tek bir doğru yol bulunduğunu aktarmak- insanların olması işlevsel ve mantıklıdır. Ba- ve bize izin vermiyor. işbirliklerine ve stratejilere sahipsiniz? Öğ- tadır. Standart öğrenci tasarımına, öğrenim şarımda ve eğitimde eşitlik yalanı ile kişinin Bir ve beş numaralı savları doğru bu- retmenler, resmi dairelerde çalışanlar, po- yollarına ve öğrenim hızına uygun olmayan kendi durumuna yönelik sorumluluğu bi- luyoruz ve bu çözümlemelere devam edi- litikacılar, ama aynı zamanda ebeveynler herkes olumsuz değerlendirilmekte. Bu reyselleştirilmekte ve sorumluluk sisteme leceğini, her yönüyle düşünüleceğini ve de ve öğrenciler kendi alanları için bütün bu standart tasarımlar sınıfsal aidiyetle ve et- değil, kişiye yüklenmektedir, sisteme karşı dönüşüme yönelik girişimlerin pratikte de- soruları yanıtlayabilirler ve yanıtlamalıdırlar. nik kökenle bağlantılıdır. Özellikle yerli ola- birlikte mücadele ise hiç söz konusu olma- nenerek, biliminsanları, öğretmen ve öğ- Ancak genelde neden bu yapılma- rak tanımlanmayan kişilerin, bilinçli ya da maktadır. İşsizlerin ve belirli dinsel, ulusal rencilerle gözden geçirileceğini, akabinde maktadır? Yanıt için bazı düşünceler yar- bilinçsiz bir uygulamaya dayanarak eşit de- ve/ya da kültürel grupların kötülenmesi, politik ve kurumsal açıdan uygulamaya gi- dımcı olabilir: ğerde, aynı düzeyde görülmemesi ve on- eşitsizlik koşullarının ırkçı biçimde kültür- receğini ümid ediyoruz. 1) Kendilerini “beyaz”, çoğunluk top- ların/bizlerin eğitimdeki ve iş piyasasındaki selleştirilmesini desteklemektedir (Bkz. Het- Belki de sorun bilgi ve kaynak eksikli- lumuna ait, yerli ve normal gören ve orta fırsatlarının ya hiç tanınmaması ya da ağır- zaktivitäten von Sarrazin und Strache). ğinden değil, ortak tartışmalarımızın ve de- ve üst katmanı oluşturan, okullarda ve res- laştırılmış koşullarda tanınması söz konu- 5) Yüksek okulların ve okulların de- ğişimi hedefleyen girişimlerimizin eksikli- mi kurumlarda çalışan gruplar, toplumsal- sudur. Tarafsız bir ifadeyle: Okulun beklen- mokrasiden arındırılması artan oranda ger- ğinden türüyordur – itiraf etmliyiz ki bu yapısal iktidar konumlarını ve engellenme- tisi ile öğrencilere ilişkin ilkesel anlayış çekleşmektedir. Öğretmenler karşısında konularda her zaman başarılı olmayacayız. yenler olarak ırkçı sınıfsal ayrıcalıklarını arasında, standart öğretmen/öğretim üyesi okul müdürlerine daha fazla hak tanınmak- Yine de ya da özellikle bu nedenle: Birlikte korumak istiyorlar. Bu açıdan eğitimde eşit- beklentisi ile öğrencilere ilişkin ilkesel an- ta ve öğretmenler “işleri zorlaştırılmış ege- işe başlayalım! sizliği ve ülke ekonomisine yönelik zararı layış arasında bir çelişki mevcuttur (Bkz. Di- menler” olarak, aynı zamanda daha fazla Çeviri: Die Gaste bilinçli bir şekilde göze almaktadırlar. rim/Mecheril 2010 ve Mathé 2009, sonun- görev üstlenmekte olup, öğrenciler karşı- Kaynakça: chedatum 15.11.2011) lichkeit der Angleichung. Herrschaftskritische Anmerkungen Binder, Susanne (2004): Interkulturelles Lernen aus ethnolo- Gomolla, Mechhild (2005): Schulentwicklung in der Ein- zur Assimilationsdebatte, in: np-Sonderheft 2005, 124-140. gischer Perspektive. Konzepte, Ansichten und Praxisbeispiele wanderungsgesellschaft. Strategien gegen institutionelle Dis- Mecheril, Paul/Quehl, Thomas (2006). Sprache und Macht. aus Österreich und den Niederlanden. Münster kriminierung in England, Deutschland und in der Schweiz. Theoretische Facetten eines (migrations-)pädagogischen Zu- Dadzie, Stella (2000): Toolkit for tackling racism in schools. Münster/New York sammenhangs, in: Mecheril, Paul/Quehl, Thomas (Hg.): Die Stoke on Trent Gomolla, Mechthild/Radtke, Frank-Olaf (2009): Institutio- Macht der Sprachen. Englische Perspektiven auf die mehrspra- Dirim, İnci (2010). Wenn man mit Akzent spricht, denken nelle Diskriminierung: Die Herstellung ethnischer Differenz in chige Schule. Münster, 157-168. die Leute, dass man auch mit Akzent denkt oder so.“ Zur Frage der Schule. 3. Auflage. Wiesbaden Mecheril, Paul/Castro-Varela, Maria do Mar/Dirim, İnci/Kal- des (Neo-)Linguizismus in den Diskursen über die Sprache(n) Gomolla, Mechthild (2007): Institutionelle Diskriminierung paka, Annita/Melter, Claus (2010): Migrationspädagogik. Wein- der Migrationsgesellschaft, in: Mecheril, Paul/Dirim, İnci/Go- im Bildungs- und Erziehungssystem: Theorie, Forschungsergeb- heim/Basel molla, nisse und Handlungsperspektiven http://www.migration- Melter, Claus (2011a). Kritische Erziehungswissenschaft und Dirim, İnci/Mecheril, Paul (2010). Die Schlechterstellung Mi- boell.de/web/integration/47_1495.asp Intervention für gerechtere Verhältnisse in der kapitalistischen grationsanderer: Schule in der Migrationsgesellschaft, in: Me- Herzog-Punzenberger, Barbara/Schnell, Philipp (2011): Bil- Migrationsgesellschaft – Verpflichtung oder unangemessene cheril, Paul/Castro-Varela, Maria do Mar/Dirim, İnci/Kalpaka, dungsforschung (in) der Migrationsgesellschaft. Entwicklungen Einmischung? Vortrag an der Universität Innsbruck. Internet: Annita/Melter, Claus: Migrationspädagogik. Beltz, 121-138. und Perspektiven in Österreich. In: http://www.uni-graz.at/pae- http://www.uibk.ac.at/iezw/texte/kritische_erziehungswissen- Eckhart, Michael/Haeberlin, Urs/ Sahli Lozano, Caroline/ dabww_schnell_herzog-punzenberger.pdf (Recherchedatum schaft.pdf (recherchiert am 01.11.2011) Blanc, Philippe (2011): Langzeitwirkungen der schulischen Inte- 15.11.2011) Melter, Claus (2011b). Wer darf an die Universität? Aspekte gration. Eine empirische Studie zur Bedeutung von Integrati- Huisken, Frrerk (2006): Huisken: Der „PISA-Schock“ und der rechtlichen und institutionellen Diskriminierung von Stu- onserfahrungen in der Schulzeit für die soziale und berufliche seine Bewältigung. Oder: Wie viel Dummheit braucht die Repu- dierenden aus Drittstaaten, in: Spannring, Reingard/Arens, Su- Situation im jungen Erwachsenenalter. Bern. blik? Wiesbaden sanne/Mecheril, Paul (Hg.): bildung-macht-unterschiede. 3. Edel, Judith (2009): Von der Integration zur Inklusion - Eine Liebig, Thomas (2007): Migranten auf dem Arbeitsmarkt – Innsbrucker Bildungstage. Innsbruck, 133-152. Schule ohne Behinderungen. Innsbruck. In: Erfahrungen aus OECD-Ländern. In: http://www.migration- Seemann, Martina (Hrsg.) (2007): Ethnische Diversitäten, http://bidok.uibk.ac.at/library/edel-inklusion-bac.html (Recher- boell.de/web/migration/46_1273.asp (Recherchedatum Gender und Schule. Geschlechterverhältnisse in Theorie und chedatum 15.11.2011) 15.11.2011) schulischer Praxis Oldenburger Beiträge zur Geschlechterfor- Flam, Helena (2009): Diskriminierung im Bildungssystem Mathé, Isabel (2010): Mehrsprachigkeit als Kapital an der schung. Oldenburg. In: http://oops.uni-oldenburg.de/voll- und auf dem Arbeitsmarkt. In: Melter, Claus/Mecheril, Paul Universität. Eine empirische Untersuchung zur Kapitalisierung texte/2009/839/pdf/seeeth08.pdf (Recherchedatum (Hrsg.): Rassismuskritik Band I: Rassismustheorie und -for- studentischer Mehrsprachigkeit im transnationalen universitä- 15.11.2011) schung. Schwalbach/Ts. ren Raum. Dissertation. In: Weber, Martina (2005): Apartheid im Schulhaus. Zur Kon- Gächter, August (2010): Die Verwertung der Bildung ist in http://othes.univie.ac.at/4832/1/2009-02-04_9100345.pdf (Re- struktion ethnischer und geschlechtlicher Grenzen im Schulall- allen Bundesländern das größere Problem als die Bildung cherchedatum 15.11.2011) tag. In: Spies, Anke/Stecklina, Gerd (Hrsg.): Die Ganztagsschule selbst. In: https://www.zsi.at/attach/p1509ober.pdf (Recher- Mecheril, Paul (2005). Die Unumgänglichkeit und Unmög- Band I. Heilbronn.

Description:
Moderatör (Almanca): “Nazan, Vladimir, siz 'Sag's auf Deutsch' kampanyasını des- tekliyorsunuz. Neden . Zweitsprache (İkinci Dil): Psikolengüistik açıdan bakıldığında Fremdsprache(Yabancı Dil): Yabancı diller okullarda veya
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.