ANNE RICE Günümüz Amerikan yazarlarından Anne Rice, ilkin A.N. Roquelaure adıyla "Beauty Üçlemesi"nin, ardından, Anne Rampling adıyla da "Exit to Eden" ve "Belinda" adlı romanlarını yazdıktan sonra asıl başarısını ve ününü sağladığı bir dizi vampir kitabını "The Vampire Chronicles" üst başlığı altında ve Anne Rice adıyla yayınladı. "Vampirle Konuşma" söz konusu bu kitapların ilkidir. "The Vampire Lestat" adlı kitabıyla Amerika'nın en popüler romancıları arasına gire n Anne Rice'ın "The Queen of the Damned" romanı The New York Times'ın Best-Seller dizisine girerek ulaştığı satış başarısıyla Anne Rice'ın çağımızın mega romancıları arasında yerini almasını sağladı. Yazarın son romanı "The Witching Hour" vampirlerle ilgili değilsede yine bilinmeze karşı tutkusuyla ilgili epik bir hayalet romanı. ANNE RICE Vampir Günlükleri #1 VAMPİRLE KONUŞMA Türkçesi Roza Hakmen Remzi Kitapevi ÇAĞDA Ş EDEBİYA T 18 Vampirle Konuşma özgün adı: Interview with the Vampire, 1976 Her hakkı saklıdır. İngilizce aslından çeviren: Roza Hakmen Roza Hakmen in başlıca çevirileri: Ernest Hemingway (Çanlar Kimin için Çalıyor), Mario Vargas Llosa (Kent ve Köpekler), Emile Ajar (Yalan Roman), Nina Berberova (Eşlik Eden), Juan Benet (Madrid’ te Sonbahar), Oscar Wild e (De Profundus), Marguerite Duras (Mavi Gözler Siyah Saçlar), Anthony Burgess (Bir Elin Sesi Var), Carson McCullers (Yelkovansız Saat), Tama Janowitz (New' York Köleleri), Mircea Eliade (Matmazel Christina) Dizi redaksiyon sorumlusu: Zeynep Süreyya Dizi kapak tasarımı ve sayfa düzeni: Sinan Saraçoğlu Dizi amblemi: Ömer Erduran Kapak düzeni: Mete Özgencil Birinci Basım : Kasım 1991 Baskı adedi : 3000 ISBN 975-14-0306-5 KTB 91.34.Y.0030.0397 Remzi Kilabevi A.Ş. Selvüi Mescit S. 3 3444 0 Cağaloglu-İstanbul Tlf : 52 2 724 8 52 2 0583, Fax : 52 2 905 5 VAMPİRLE KONUŞMA I. BÖLÜM "Anlıyorum..." dedi vampir düşünceli bir tavırla; yavaşça odanın karşısındaki pencereye yürüdü. Uzun süre orada durdu, Divisadero Sokağı'nın solgun ışığı, gelip geçen arabaların farları cama vuruyordu. Oğlan odadaki eşyaları, yuvarlak meşe masayı, sandalyeleri daha iyi görebiliyordu şimdi. Duvarların birinde bir lavabo ve ayna vardı. Oğlan çantasını masaya bırakıp bekledi. "Peki, yanında ne kadar bant var?" diye sordu vampir dönerek, oğlan şimdi profilden görebiliyordu onu. "Bir hayat hikâyesine yetecek kadar var mı?" "Tabii, eğer iyi bir hayatsa. Bazen şansım açık olunca bir gecede üç-dört konuşma yapıyorum. Ama iyi bir hikâye olması şartıyla. Bu anlaşılır, değil mi?" "Fevkalade anlaşılır," dedi vampir. "Sana hayat hikâyemi anlatacağım öyleyse. Büyük bir zevkle anlatacağım.". "Harika," dedi oğlan. Çantasından küçük teybini çıkardı hemen, kaseti ve pilleri kontrol etti. "Merakla bekliyorum, niye inanıyorsunuz buna, niye..." "Hayır," dedi vampir birden. "Bu şekilde başlayamayız. Aletlerin hazır mı?" "Evet," dedi oğlan. "Otur öyleyse. Şu ışığı yakayım." "Ama vampirler ışıktan hoşlanmaz diye bilirdim," dedi oğlan. "Sizce karanlık olması atmosfer açısından daha iyiyse..." Ama sustu birden. Vampir sırtını pencereye dönmüş onu seyrediyordu. Oğlan yüzünü hiç seçemiyordu şimdi; kıpırtısız beden nedense dikkatini dağıtıyordu. Bir şey söyleyecekmiş gibi oldu, ama söylemedi. Vampir masaya yaklaşıp lambanın ipine uzanınca rahat bir nefes aldı. Çiğ, sarı bir ışık bir anda bütün odayı doldurdu. Başını kaldırıp vampire bakan oğlanın korkudan soluğu kesildi. Parmakları geriye kayıp masanın kenarına kenetlendi. "Aman Tanrım!" diye fısıldadı ve soluğunu tutarak vampire bakmaya devam etti. Vampir bembeyaz ve pürüzsüzdü, ağartılmış kemikten bir heykel gibi, yüzü de görünürde bir heykel kadar cansızdı; bir kurukafanın içinden çıkan alevler gibi oğlana dikilen iki parlak yeşil göz hariç. Ama sonra vampir neredeyse hüzünle gülümsedi, yüzünün düz beyaz dokusu, bir çizgi filmin sonsuz esnek ama son derece küçük hareketleriyle oynadı. "Görüyor musun?" diye sordu yavaşça. Oğlan ürpererek şiddetli bir ışıktan korunmak ister gibi elini kaldırdı. Bakışları, barda ancak bir an görebildiği iyi dikilmiş siyah cekette, pelerinin uzun kıvrımlarında, boğazda düğümlenmiş siyah ipek kravatta, vampirin teni kadar beyaz, parlak yakada dolaştı yavaşça. Vampirin gür siyah saçlarına, kulaklarının üstünden geriye taranmış dalgalara, beyaz yakanın kenarına değen kıvrımlara baktı. "Hâlâ bu konuşmayı yapmak istiyor musun?" diye sordu vampir. Oğlan ağzını açtı, ses çıkmadı. Başını sallıyordu. Sonra, "Evet," dedi. Vampir yavaşça karşısına oturdu, öne doğru eğilerek tatlılıkla, sır verir gibi, "Korkma. Teybi çalıştır," dedi. Sonra masanın karşısına doğru uzandı. Oğlan geri çekildi, yüzünün kenarlarından aşağı terler akıyordu. Vampir bir eliyle oğlanın omzunu kavradı "İnan bana, seni incitmeyeceğim," dedi. "Bu fırsatı kullanmak istiyorum. Şu anda anlayamayacağın kadar önemli bir fırsat bu benim için. Başlamanı istiyorum." Elini çekip derli toplu oturdu, bekledi. Oğlanın alnını ve dudaklarını mendille silip kekeleyerek mikrofonun teybin içinde olduğunu söylemesi, düğmeye basıp teybin çalıştığını haber vermesi biraz zaman aldı. "Doğuştan vampir değilsiniz, değil mi?" diye başladı konuşmaya. "Hayır," dedi vampir. "Vampir olduğumda yirmi beş yaşında bir erkektim; 1791 yılıydı." Oğlan tarihin kesinliğine şaşırdı, yılı tekrarlayıp, "Nasıl oldu?" diye sordu. "Bunun basit bir cevabı var. Ama galiba basit cevaplar vermek istemiyorum," dedi vampir. "Asıl hikâyeyi anlatmak istiyorum sanırım..." "Evet," dedi hemen oğlan. Mendilini durmadan katlayıp ağzını siliyordu. "Bir trajedi olmuştu..." diye başladı vampir. "Erkek kardeşim... Ölmüştü." Sonra sustu, oğlan boğazını temizleyip tekrar yüzünü sildi, mendili neredeyse sabırsızlıkla cebine tıktı.