Pegasus Yayınları: 226 Bestseller Roman: 63 STIEG LARSSON EJDERHA DÖVMELİ KIZ Özgün Adı: MÂN SOM HATAR KVINNOR THE GIRL WITH THE DRAGON TATTOO Yayın Yönetmeni: İbrahim Şener Yayınevi Editörü: Özkan Özdem Son Okuma: Yusuf Tan Bilgisayar Uygulama: Meral Gök Kapak Uygulama: Y. Bora Ülke Baskı-Cilt: Kilim Matbaası Maltepe Mah. Litros Yolu Fatih Sanayi Sit. No: 12/204-232 Topkapı/îstanbul Tel: 0212 612 95 59 1. Baskı: Kasım 2009 ISBN: 978-605-4263-30-1 PEGASUS YAYINLARI © Norstedts Agency, 2005 Aile Soyağacı © 2008 Reginald Piggott Bu kitabın Türkçe Yayın hakları Oden Ajans aracılığıyla Pegasus Yayıncılık Tic. San. Ltd. Şti'ne aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Yayıncı Sertifika No: 12177 PEGASUS YAYINLARI Gümüşsüyü Mah. Osmanlı Sk. Alara Han No: 27/9 Taksim / İSTANBUL Tel: 0212 244 23 50 (pbx) Faks: 0212 244 23 46 www.pegasusyayinlari.com / [email protected] Millennium Serisi - 1 EJDERHA DÖVMELİ KIZ İsveççe'den Çeviren: ALİ ARDA PEGASUS YAYINLARI ÖVGÜLER Bu kadar çok gürültü patırtı yapılmasının haklı bir nedeni var... Bu kitap her cephede -karakter, kurgu, atmosfer-övgüyü hak ediyor. —MARCEL BERLIN, The Times "Hiçbir yerden gelmemiş gibi görünen bir cinayet romanı yazarından bir yayıncılık başarısı . . . polisiye kitaplar ender olarak bu denli ses getirmiştir ve Larsson'm aynı kaderi paylaşması çok yetenekli bir yazarın ardından yas tutulmasına neden olmuştur." —JOAN SMITH, Sunday Times "Yazı biçemi durağan ve ayrıntılı, konu ilginç ve inanılmaz fakat her şeyin ötesinde tüm kahramanlar müthiş bir şekilde özgün ... olağanüstü bir kitap." —JESSICA MANN, Literary Review "Capcanlı bir seri katil macerası." —JOHN WILLIAMS, Mail On Sunday "Stieg Larsson'm bu başlangıç kitabı bir saatli bombadır . . . zaman ilerledikçe konu heyecan kazanmaktadır . . . sıradışı kadın kahraman, çağdaş İsveç'in arka planda olduğu büyüleyici bir portre sunmaktadır. Bu kitap bir başlangıç romanı olarak şaşırtıcı bir heyecan ve kurgu taşımaktadır." —BOB CORNWELL, Tangled Web "Bu kitap beni derinden sarstı . . . çok katmanlı, çok karakterli öyküde yazar büyük bir başarıya imza atıyor. Toplumsal bilinç ve duygu ile dolu. İnsanlığın gitgide yozlaşmasına göndermelerde bulunuyor." —ALI KARIM, Shotsmag "Kitaplar Avrupa'nın dışında milyonlarca satmaktadır ve nedenini anlamak hiç de zor değildir... bunun nedeni kısmen konunun iyi olmasıdır fakat daha fazla olarak belki de kızgın Larsson'ın doğrudan doğruya hedefe kilitlenmesidir... Son derece etkileyici ve çok iyi bir kitap: Serinin diğer kitaplarını bekliyorum." —ANDREYV TAYLOR, Spectator "Larsson'ın kitapları hayatımız için bir tehlike oluşturuyor. Parklar okuyucularla tıka basa dolacak, çalışma dünyası altüst olacaktır. Bütün bunların nedeni hiç kimsenin kitabı elinden bırakamamasıdır." —Bams "İsveç polisiyesi, bpkı ülkenin kendisi gibi, sınıf ve bir sosyal bilince sahiptir. Onun Savaş ve Barış kitabından önce üretilmiş olması yalnızca bir zaman meselesidir... Konu ve ilerleme usta işidir." —Sydney Morning Herald "Çarpıcı bir roman, tutku dolu, zihninizi kavrayacak ve esir edecek." —PETER GUTTRIDGE, Observer "On yılın macera kitabı." —Evene.fr "[Larsson] her sayfayı ağır ağır ve dokuyarak yazmıştır. Kaçırılmamalı." —Classic FM "Bir yazar Lisbeth Salander gibi birinin karmaşık ve büyüleyicibir betimlemesini yapüğmdabizim yapabileceğimiz tek şey onun önünde saygıyla eğilmektir. Bundan daha iyisi yapılamazdı." —Gefle Dagblad, İsveç "Bu kitap kendisi için söylenen her bir övgü sözcüğünü hak ediyor... Kitap karanlık ve kesin olarak etkileyicidir... Benim okuduğum en iyi polisiye kitaplardan biri... Üçlemenin geri kalan iki kitabı bunun yarısı kadar bile iyi olsa, Larsson bize müthiş bir miras bırakmış olacak." —SHAROX WHEELER, Reviewing the Evidence "Bir kitaptan daha fazlası, bağımlılık yapıyoı/l_____^ —Le Xouvel Oservateur "Bu kitap bir duygu yoğunluğuna sahiptir ve hiç kuşku yok ki bu yılın en iyi macera kitaplarından biridir. Gizem kitabın sonuna kadar sizi esir almaktadır ... ve ayrıca toplumsal yorum taşımaktadır." —Readings Books Review, Avusturalya "Kitap insan duygularının bir bulmacası gibi adım adım çözülen bir kurguya sahip. Gerçek yaşamın tüm gerçekleri ile içice olan bir yapı söz konusudur ... Bu kurgu asla sayılara dayanan bir macera hissi uyandırmaz." —JONATHAN GIBBS, Independent on Sunday "Bu kitabın raflarda yerini almasından kısa bir süre sonra ve üçlemenin diğer iki kitabı henüz yayınlanmamışken, Larsson 50 yaşında kalp krizi geçirerek hayata veda etti . . . [fakat] onun bakış açısı kendisinin hayal bile edemeyeceği geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı." —ROGER PERKINS, Sunday Telegraph "Diğer macera kitabı yazarlarının aksine, Larsson son sayfanın çevrilmesinden uzun zaman sonra bile okuyucuların zihinlerinde var olmayı sürdürmektedir." —Le Monde GİRİŞ 1 KASIM CUMA Her yıl olan şey yine olmuştu. Çiçeğin alıcısı şimdi seksen ikinci yaşma basıyordu. Paketi açü ve kağıtları toplayıp bir kenara bıraktı. Ardından telefon ahizesini kaldırdı, emekliliğinden sonra Siljan'a yerleşen cinayet masası komiserinin telefon numarasını çevirdi. Bu iki adam yalnızca aynı yıl değil, aynı günde de doğmuşlardı; birbirleriyle bağlantıları göz önüne alındığında bu, hayaün bir cilvesi olmalıydı. On bire doğru, postalar dağıtıldıktan sonra, telefonun çalacağını bilen eski cinayet masası komiseri, sabah kahvesini içerek bekliyordu. Ama telefon bu defa kez erken bir saatte, on buçukta çaldı. Ahizeyi kaldırdı, kendini tanıtmaya gerek duymadan "Merhaba!" dedi. "Yine geldi." "Bu defa ne?" "Türünü bilmiyorum. Araştırtacağım. Ama beyaz renkli bir çiçek." "Sanırım yine mesaj yok." "Hayır, yalnızca çiçek. Çerçevesi geçen sene gönderilenle aynı. Kendi kendinize monte edebildiğiniz şu ucuz çerçevelerden." "Nereden postalanmış?" "Stockholm'den." "Yazı tarzı?" "Her zamanki gibi, büyük harflerle yazılmış. Düz ve şık harfler." EJDERHA DÖVMELİ KİZ Söylenecekler söylenmişti. İkisi de birkaç dakika sustular. Emekli cinayet masası komiseri sırtını oturduğu sandalyeye yaslayarak piposunu tüttürdü. Artık ondan ne olayın çözülmesine yarayacak ne de olaya yeni bir ışık tutacak keskin sorular sormasının beklenmediğini biliyordu. O günler çok gerilerde kalmıştı. İki yaşlı adam arasındaki telefon konuşması, dünyada başka hiç kimsenin bir gıdım bile ilgilenmediği bir sır üzerine, bir çeşit ritüele dönüşmüştü. Latince adı Leptospermum (Myrtaceae) rubineüe idi. Süpürge otununkilere benzeyen yeşil yaprakları, iki santim uzunluğunda beş beyaz taç yapraklı çiçeğiyle sıradan, çalımsı bir bitkiydi. Yaklaşık on iki santim uzunluğundaydı. Kökeni Avustralya'nın çalılık ve dağlık bölgelerine uzanıyordu. Gür çalıların arasında yetişen bu çiçeğe Avustralya'da Desert Snoıu (Çöl Karı) deniliyordu. Upp-sala'daki botanik bahçesinde çalışan uzmanın raporuna göre bu çiçek, sıradan bir çiçek değildi ve İsveç'te nadiren yetiştirilebiliniyordu. Genellikle, Yeni Zelanda'da çok görülen kuzeni Leptospermum scopariıım'la karıştırılırdı. Uzmana göre Rubinette'nin taç yapraklarının ucunda, ona pembemsi bir hava veren mikroskobik pembe noktalar vardı. İddiasız bir çiçekti. Hiçbir ticari değeri yoktu. Bilinen hiçbir tıbbi özelliği olmadığı gibi kafa da buldurmuyordu. Ne baharat olarak tüketilebilir ne de bitkisel boya üretiminde kullanılabilirdi. Yalnızca Ayers Rock Irmağı'nın etrafındaki bitki örtüsünü kutsal kabul eden Avustralya'nın yerli halkı Aborjinler için anlamlı bir çiçekti. Bunun dışında çiçeğin varlık nedeni, büyüleyici güzelliğiyle çevresini mest etmek gibi görünüyordu. Uppsalalı botanikçiye göre Avustralya'da bile az rastlanılan bu çiçeğe, İskandinavya'da rastlamak olağanüstü STIEG LARSSON bir şeydi. Botanikçinin kendisi hiç rastlamamış ama sorduğu arkadaşlarından, bu bitkinin Göteborg'daki bir bahçede yetiştirilmeye çalışıldığını duymuştu. Öyleyse özel çiçek hayranları ve amatör botanikçilerin kendi özel küçük limonluklarında yetiştirdikleri de düşünülebilirdi. Yumuşak ve kuru bir iklime ihtiyaç duyduğu için bu çiçeği İsveç'te büyütmek çok zordu, kış aylarında kapalı bir yere taşınmalıydı. Kireçli toprak bu çiçeğe uygun değildi ve doğrudan köklerinden sulanmalıydı. Kısacası bu çiçeği yetiştirmek ustalık gerektiriyordu. İsveç'te az rastlanılan bu çiçeğin, eldeki örneğinin nereden geldiğini araştırmak teorik açıdan kolay görünse de pratik olarak imkansızdı. Ne başvurulacak bir kayıt ne de araştırma yapmak için izin vardı. Genel olarak kaç özel yetiştiricinin bu zor yetiştirilir çiçekle uğraştığını hiç kimse bilmiyordu. Bir kişiden yüzlerce kişiye kadar çiçeksever, tohumu yada fidesini elde etmiş olabilirdi. Avrupa'nın herhangi bir köşesindeki özel bir yetiştiriciden ya da botanik bahçesinden alınması, hatta posta kanalıyla ısmarlanması da mümkündü. Avustralya'ya yapılan bir seyahat esnasında alınmış da olabilirdi. Küçük limonluklarında ya da oturma odalarının pencerelerindeki saksılarda bu çiçeği yetiştiren binlerce İsveçlinin arasında, yaşlı adama gönderilen çiçeğin izini sürmek, tabiri caizse umutsuz bir çabaydı. Yaşlı adama, doğum günü olan her 1 Kasım'da, pamukla doldurulmuş posta paketleri içinde, bu tür egzotik çiçekler postalanıyordu. Türleri her seferinde değişse de, hepsi de güzel, eşi az bulunur çiçeklerdi. Kurutulmuş, bir suluboya kağıdının üzerine özenle yapıştırılmış, camlanmış ve 29x16 santimetre çapında basit bir çerçeveyle çerçevelenmişlerdi. Çiçeklerin bu tuhaf öyküsünü çok az sayıda insan EJDERHA DÖVMELİ KIZ STIEG LARSSON biliyordu, basma ya da kamuoyuna bu konuda hiçbir açıklama yapılmamışta. Her yıl hiç sekmeden gönderilen bu çiçekler, otuz yıl önce birçok araştırmacının ilgisini çekmişti. Cinayet masası laboratuvarmın uzmanları, parmak izi uzmanları, el yazısı uzmanları ve özel dedektiflerin yanı sıra, çiçekleri alan yaşlı adamın bir grup akraba ve arkadaş çevresi de bu çiçekler üzerinde araştırma yapmışlardı. Ama şimdi bu dramın yalnızca üç aktörü vardı; yaşlı bir doğum günü çocuğu, emekli bir cinayet masası komiseri ve tabi ki hediyeyi gönderen meçhul şahıs. İlk iki kişi artık saygı duyulacak bir yaşa ulaştıkları ve o kaçınılmaz sona hazırlandıklarına göre, bu işle ilgilenenlerin sayısı iyice azalacak demekti. Emekli cinayet masası komiseri çok şey görüp geçirmişti. Polislik mesleğindeki ilk işini hâlâ hatırlıyordu; zilzurna sarhoş bir makinisti kendisine ve başkalarına zarar vermesine fırsat vermeden yakalayıp kodese atmıştı. Meslek hayatı boyunca kaçak avlananları, karısını dövenleri, dolandırıcıları, araba hırsızlarını ve içkili araba kullananları içeri attırmış; hırsızlar, soyguncular, içki kaçakçıları, tecavüzcüler ve bir de dengesiz bir bombacıyla karşı karşıya gelmişti. Dokuz cinayet soruşturmasına katılmıştı. Bunların beşinde, vicdan azabı çeken katiller polisi arayarak karılarını, kardeşlerini ya da bir yakınlarını öldürdüklerini kendileri itiraf etmişlerdi. İki cinayet katillerin izi sürülerek birkaç gün içinde, biri de cinayet masasının iki yıllık araştırmasının sonucu çözülebilmişti. Dokuzuncu cinayet yalnızca polis açısından çözülmüştü; katilin kim olduğu biliniyordu ama deliller çok zayıf olduğu için savcı davayı rafa kaldırmış, faili ceza almadan dava zaman aşımına uğramışü. Her şeye rağmen etkileyici bir kariyeri vardı, üstesinden geldiği şeylere bakılırsa memnun olmalıydı. Ama o memnun değildi. Omuzlarında bir yük gibi duran Kurutulmuş Çiçek Davası yıllardır içini kemirip duruyordu. Bu davaya, diğer hiçbir davayla karşılaştırılamayacak kadar zaman harcamıştı ama sonuç tam bir hüsrandı. Durumun manük dışı bir yanının olması da işin cabasıydı. Meslek hayatında ve emekliliğinden sonra bu dava üzerine, kelimenin tam anlamıyla binlerce kez düşünmüş ama bir cinayet işlenip işlenmediğinden bile emin olamamıştı. Bu iki yaşlı adam, kurutulmuş çiçekleri göndereninbunları çerçevelerken eldiven kullandığını, ne camda ne de çerçevede parmak izi bulamayacaklarını biliyorlardı. Göndericinin izini sürmenin imkansız olduğunu öğrenmişlerdi artık. Çerçeveler dünyanın dört bir tarafındaki milyonlarca fotoğrafçı ya da kırtasiyecilerin herhangi birinden alınmış olunabilirdi. Yani ortada sürülebilecek bir iz yoktu. Her paket değişik bir yerden postalanıyordu. Çoğunun üzerinde Stockholm posta damgası vardı. Üç defa Londra'dan, iki defa Paris'ten, iki defa Kopenhag'dan, bir kez Madrid'den, bir kez Bonn ve bir kez de -en ilginci buydu- Florida Eyaleti'nin Pensacola şehrinden postalanmıştı. Bu şehrin adını ilk defa duyan cinayet masası komiseri, nerede olduğunu bulabilmek için atlasa başvurmak zorunda kalmıştı. Emekli komisere "hoşça kal" deyip telefonu kapatan seksen iki yaşındaki doğum günü çocuğu, henüz adını bile bilmediği güzel ama anlamsız Avustralya çiçeğine uzun süre baktı. Sonra gözlerini yazı masasının arkasındaki duvara çevirdi. Orada camlanıp çerçevelenmiş, ilk dört sırasında onar, en alt sırada dört olmak üzere beş sıra kurutulmuş çiçek asılıydı. En baştaki sıranın dokuzuncu çerçevesi boştu. Desert Snow kırk dördüncü çiçek olarak duvardaki yerini aldı. Bu defa daha önceki yıllardan farklı bir şey yaşandı. Yaşlı adam birden bire ağlamaya başladı. Neredeyse kırk dört yıl sonra ilk kez kapıldığı bu duygu patlamasına kendisi de şaşıracaktı. <ı OO İN '?£ *> £> 'r- İN P T. KISIM 1 O S o W
Description: