TÜRKİYE’DE FELSEFENİN YÜZYILI: BİR KURUMSALLAŞMA ÖYKÜSÜ Betül ÇOTUKSÖKEN Özet: Bu yazı Türkiye’de felsefenin yüzyıllık tarihini üniversite bağlamında, Maltepe Üniversitesi örneğinde, entellektüel soykütüğü çerçevesinde mercek altına alıyor. Anahtar Sözcükler: Felsefe, felsefi söylem, Türkiye’de felsefe, Maltepe Üniversitesi. THE CENTENARY OF PHILOSOPHY IN TURKEY: AN INSTITUTIONALISATION STORY Abstract: This paper focuses on the centenary history of philosophy in the context of the university through the Maltepe University example, in the framework of the intellectual genealogy. Keywords: Philosophy, philosophical discourse, philosophy in Turkey, Maltepe University. İnsanın genellikle varlık, özellikle de varolan karşısındaki duruşuyla; felsefenin düşünme, bilme ve eyleme/yaşama yolu olarak varlık ve varolan karşısındaki duruşu arasında bir koşutluk olduğunu ileri sürebiliriz. Bu ileri sürüşe ek olarak söz konusu koşutluğun, felsefenin düşünme ve bilme yolu olarak yapılanışında varolduğunu saptayabiliriz. Çünkü varolana antropontolojinin,1 başka bir deyişle insan-varlıkbilgisinin ışığında bakmak, bu bakışın eşliğinde “felsefenin gör dedikleri”ne2 dikkati çekmek, felsefenin ya da felsefi söylemin, eşsüremli ve artsüremli olarak, dışdünya-düşünme-dil ve/veya insan-dünya-bilgi ilişkilerine yoğunlaştığını; burada anılan bağlamlarda ve ilişkiler ağında yapılandığını saptamak anlamına gelmektedir.3 Arada olan insanın bir etkinliği olarak felsefe de düşünme ve bilme çerçevesi olarak aradadır ve arada olana yöneliktir; ancak arada olana yönelen bu ilgi, sonuçları bakımından, eylemeyle, yaşamayla olan ilişkisi bakımından da toparlayıcıdır;4 aynı zamanda temelde5 ve tepede6 olanı imlemektedir. Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü. 1 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Betül Çotuksöken, “Anthropontology as a New Kind of Ontology”, Synthesis Philosophica, Vol. 27, No. 2, 2012, pp. 237-244. 2 Betül Çotuksöken’in İnsancıl dergisinde kaleme aldığı yazıların ortak başlığı. 3 Felsefenin Türkiye’deki yüz yıllık serüvenin neredeyse yarısına, son elli yılına tanıklık eden bu satırların yazarı, baştan beri felsefenin asıl ilgisinin insan ve insan dolayımı olduğunu savlayarak çalışmalarını sürdürmekte; eşsüremli ve artsüremli felsefi söylemde antropontolojik okuma-yazma ediminin öznesi olmaktadır. 4 Felsefenin logos olarak toparlayıcılığına burada dikkati çekebiliriz. 5 Niyetliliği ve ilkeleri içermesi bakımından felsefe temeldedir. 6 Amaçlılığı içermesi bakımından da tepededir. 1 Felsefece görmenin, felsefece algılamanın, felsefece düşünmenin, felsefece bilmenin sonucunda oluşan görüşler, algılayışlar, bilgiler; eylemlerimizle, ilişkilerimizle bağlantılandırıldığında, ilkeler olarak ya eylemlerin, ilişkilerin kalkış noktalarını oluştururlar ya da ilişkilerin varış noktaları olarak ortaya çıkarlar.7 Öyleyse; felsefece düşünme, felsefece bilme, felsefece eyleme/yaşama, arada olan insana her zaman eylem ve ilişkilerinde eşlik eder. Bu betimlemeler felsefenin kuram (theoria) ve eylem (praxis) olarak değerlendirilmesi çerçevesinde işlevsel değildir yalnızca; söz konusu betimlemeler, felsefenin bir araştırma alanı olarak, ardından bir eğitim-öğretim bağlamı olarak değerlendirilmesinde de işlevseldirler. Felsefenin kendi geçmişiyle, tarihiyle8 olan ilişkilerinde de yine bu işlevselliğin kendisini gösterdiği açıktır. Tüm ilgisi “arada olan bir varlık” olarak insana yönelik olan felsefe, hem kendisiyle olan ilişkisini eşzamanlı ve artzamanlı olarak göz önünde bulundurur; hem de kendisi olmayanla, başka bilgi dallarıyla olan ilişkisini dikkate alır; hatta bu ilişkiyi hep canlı tutar. Felsefenin bir üstdisiplin olmasının, öteki bilgi dallarıyla aynı düzeyde olmayışının nedeni tam da budur.9 Felsefe öteki bilgi dallarına kendilerini anlamalarının yolunu açar, onlara katkı sağlar; ama aynı zamanda kimi bakımlardan da onlardan katkılanır.10 İster düşünme, ister bilme yolu olarak olsun, temelde arada olana ilişkin bir yönelme biçiminde ortaya çıkan felsefe; görme, soruşturma, peşine düşme, araştırma, farkına varma, bilincine varma olarak belirir. Tarihini göz önünde bulundurduğumuzda da felsefenin kimi kültür ortamlarında, kültür ortamlarının son derece önemli bir kesiti olarak, kendi doğal serpilişi çerçevesinde ortaya çıktığını ve bu özellikleriyle birlikte, bilgi ortamlarında, eğitimin, öğretimin, vazgeçilmez bir parçası olduğunu saptarız. Bilgi tarihi, bilim tarihi bu saptamalara tanıklık eder. Oldukça geç olmakla birlikte Türkiye’de de durum budur. Ancak bu noktada haksızlık yapmamak üzere, çoğun yaşama yolu olarak; bilgelik, hatta halk bilgeliği olarak deneyimlerden damıtılan özlü dile getirişler, Anadolu topraklarının, bu topraklarda kendini 7 Niyetlilik ve amaçlılık burada da kendini gösterir. 8 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Betül Çotuksöken, Felsefeyi Anlamak Felsefe İle Anlamak, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2001, (İlk basım: 1995); Betül Çotuksöken, Kavramlara Felsefe İle Bakmak, İstanbul: İnsancıl Yayınları, 1998. Ayrıca, felsefe ve tarihi antropontolojik olanı imlediği gibi, felsefe tarihine ilişkin okumalar da antropontolojik bir okumanın nesnesidir. Böyle bir okuma için İnsancıl dergisinde yer alan yazılara bakılabilir: Betül Çotuksöken, “Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma”, 2016 yılı Temmuz ayından beri sürüyor bu yazılar. 9 Aristoteles’ten Wittgenstein’a, Nusret Hızır’a, Nermi Uygur’a bu durum farklı dile getirişlerle de olsa, yaklaşık olarak bu biçimde değerlendirilmiştir. 10 Felsefe yöneldiği nesne ve nesne durumlarını, varolanları kavramlaştırırken, öteki bilgi dallarının deneyimlerinden, birikiminden içerik olarak yararlanır; bu anlamda felsefe bir biçim/form olarak ortaya çıkar; içeriği ise yaşama dünyasının kendisi ve/veya öteki bilgi dalları sağlar. Aslında bilgi bağlamının salt biçim olduğu da hesaba katılabilir. Daha açık olarak belirtmek gerekirse; felsefe, bilim, sanat biçimdir; içeriği, yaşamın kendisi, olup bitenlerin bütünü sağlar.. 2 açan farklı düşünme ve dil boyutlarının hep varolduğunu ve varlıklarını sürdürdüğünü; felsefenin bu bağlamda düşünmede ve dilde/söylemde barındığını somut örnekler bize göstermektedir. Aslında “varolmak” eylem adının olduğu her dil felsefi düşünmeye ve dile getirmeye, felsefi söylem kurmaya elverişlidir; üstelik de dilde şiir varsa, orada, ufukta felsefe görünüyor demektir. Önemli olan, felsefece görme, “felsefenin gör dediği”nin peşine yine “felsefece düşme”dir. Öyleyse felsefe bakımından “Türkiye’de durum nedir?” sorusunu bu saptamalardan sonra burada bir kez daha sorabiliriz. Elbette bu soru çok farklı görüngelerden (perspektiflerden) değerlendirilebilir, yanıtlanabilir. Felsefe dünyasının içinde olanlar olarak biliyoruz ki, felsefenin kendisine yönelik ilgi ülkemizde her zaman olduğundan daha çok artmış, “Türkiye’de Türkiye’deki felsefe”ye ilişkin çok sayıda yazı kaleme alınmıştır; üstelik bu izlek, başlı başına araştırma konusu olmuştur.11 Burada dile getirilecek olan sav, genel felsefi söyleme düşünme ve bilme yolu olarak eklemlenen ve Türkiye’de dile dökülen felsefenin, ilkin öğretimde, ardından da araştırma bağlamında yer aldığına ilişkindir. Burada da canalıcı kavram, söz konusu düşünme ve bilme yolunun “bilgi” formunda varlık kazanmasında temel rolü, kurumsallaşmanın oynadığıdır. Çünkü bilginin tarihiyle, toplumların kamusallaşmasının12 tarihi birlikte gitmektedir. Ne türden olursa olsun, her anlamda aslında yollar kamusaldır ve bu yollardan, kültürün her ögesi, bu arada, bilgi de akar ve bilginin akması, devşirilmesi, aktarılması, yaygınlaştırılması, geliştirilmesi, üretilmesi, yaratılması için kamuya, kamusal olana, kuruma gereksinim vardır. Kamu ve kurum olmadığı sürece, bilgi “bilgiliği”ne kavuşamaz, varlığını sürdüremez. Kültür dünyası ölçeğindeki genel felsefi söylem kamunun, kurumların dikkatini çektiği ve özellikle okullarda öğretilmeye, alışılagelmiş bir deyimle, okutulmaya değer görüldüğü için varlığını sürdürmüş, zaman içinde de kendine özgü araştırmanın nesnesi olmuştur.13 Bir kez daha yineleyelim: Sözlü, bir ölçüde de yazılı kültürde bilgece, özlü deyişler çerçevesinde yer alan felsefi yapılanma ya da felsefi duruş, ilkin eğitim- öğretim bağlamı olarak kendini göstermiş, kültür yaşamında kendine yer bulmuş; ancak daha sonra, araştırma çerçevesi olarak boyutlanmıştır. Felsefenin öncelikli olarak okul-üniversite, o zamanki adıyla Darülfünun ortamında 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak yer aldığını, zaman içinde de yalnızca okul ya da üniversite duvarları arasında (intra muros) kalmadığın, çok farklı alanlarda, ortamlarda da 11 Bu konudaki çalışmaların bir dökümü için bkz.: Ek: 1: “Türkiye’de Felsefe” Konulu Kitaplar, Yazılar: Seçme Kaynakça 12 Topluluk-toplum farkı üzerinde durduğumuz gibi, toplum-kamu farkı üzerinde de önemle durmamız gerekiyor. 13 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Betül Çotuksöken, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Öğretim ve Araştırma Alanı Olarak Felsefe. Seçilmiş Metinlerle, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2001. 3 kendine yer bulduğunu görüyoruz. Bu saptama bize, ne türden bilgi olursa olsun, bilgi bağlamlarının özellikle kurumsallaşmayla yakından ilgili olduğunu bir kez daha gösteriyor; felsefe bilgisi için de bu böyle. İlkin lisede, üniversitede yeşeren felsefe kültürü, okul ve üniversite duvarlarının dışına taşıyor; kamuya dönüşme çabalarını sürdürülebilir kılan ya da kılabilen, hatta bu bağlamda bir başarım (performans) gösteren toplumda, toplumsal/kamusal yapılanışta yerini alabiliyor. Türkiye’de felsefenin bu biçimdeki serpilişinin serüveni de oldukça uzun bir zaman dilimini içeriyor. Öyle ki, Türkiye’de felsefenin yüz yılında ve bu yüzyıla tanıklık eden serüveninde okul-üniversite içi (intra muros), okul-üniversite dışında da (extra muros) bir etkileşimin olduğu açık. Bu etkileşim dışa açılma, kendini gösterme bakımından gittikçe ivmeleniyor; yeter ki söz konusu etkileşim herhangi bir insansal-kültürel bağlamın güdümüne, bilinçli ve/veya bilinçsiz olarak, boşsöz ortamında girmemiş olsun; bilgi dışı gerekçelerle, “başka”yla karıştırılmasın, “başka”nın, bilgi olmayanın aracı kılınmasın! Felsefenin bilgiler arasındaki bu farklı duruşuna, bir bakıma evrimine, ilerleyişine, kurumsallaşmasına ilişkin çok sayıda çalışmanın yapıldığına da tanıklık ediyoruz. Ayrıca, üniversitelerde “Türkiye’de Felsefe” başlığı altında dersler verildiğini biliyoruz.14 Yine bu başlık altında çok sayıda toplantının yapıldığını, sempozyum, kongre vb. düzenlendiğini biliyoruz. Bu türden çalışmalara ek olarak, yurtiçinde ve yurtdışında toplanan kongrelerde özel olarak “Türkiye’de Felsefe” oturumlarının düzenlendiğini de biliyoruz.15 Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Türkiye’de, özellikle Türkçede üretilen felsefi söylem, genel felsefi söylemin anlamlı, verimli bir parçasıdır ve her geçen gün, biraz daha gelişmektedir, serpilmektedir. Elbette tek bir yazıda bu gelişmeyi ve serpilmeyi yansıtmak olanaksızdır. Söz konusu gelişmede, serpilmede, hatta her türüyle bilginin ilerleme kaydetmesinde, özgürlüğün16 ve özerkliğin17 payının ne denli önemli olduğu, özellikle 14 “Türkiye’de Felsefe” dersi 90’lı yılların sonlarına doğru İstanbul Üniversitesinde seçmeli olarak; Maltepe Üniversitesinde, o zamanki adıyla Fen-Edebiyat Fakültesinde 2004 yılında kurulan Felsefe Bölümünde uzun yıllar boyunca Betül Çotuksöken tarafından zorunlu ders olarak verilmiştir: ”FEL 408 Türkiye’de Felsefe”. 15 Söz konusu çalışmaların en kapsamlı olanlarından birni anabiliriz; 2003 yılında İstanbul’da toplanan Philosophy Facing World Problems (Dünya Problemleri Karşısında Felsefe) ana başlıklı 21. Dünya Felsefe Kongresinin 5. Sempozyumu, “Philosophy in Turkey” başlığını taşımaktadır: Oturum Başkanı: Betül Çotuksöken (“Some Remarks on the Culture of Philosophy During the Republican Era in Turkey”, pp. 303-311), Konuşmacılar: Zeynep Davran (“A Synoptic Look at Philosophy in Turkey”, pp. 313-319), Tüten Anğ (“Philosophical Anthropology in Turkey”, pp. 321-323), Harun Tepe (“Ethics in Turkey”, pp. 325-337), Ali Karatay (“Logic in Turkey”, pp. 339- 346), Myrto Dragona-Monachou (“Ioanna Kuçuradi: Glimpses at her Views of Ethics and Human Rights”, pp. 347-358), Stelios Virvidakis (“Arda Denkel's Philosophical Vision”, pp. 359-363), The Proceedings of the Twenty- First World Congress of Philosophy: Volume, 13, Editor: Ioanna Kuçuradi, Ankara: Philosophical Society of Turkey, 2007. 16 İçinde bulunulan ortamın özelliği olarak “özgürlük”. 17 Kişi özelliği olarak “özerklik”. 4 Aydınlanmacı filozofların üzerinde durduğu bir noktadır. Felsefe özgür ortamlarda gelişir, kendisi olur; aynı zamanda da ortamları, iletişim ve bilgi bağlamlarını özgürleştirir. Bu belirlemelerin hepsinin taşıyıcı öznelerinin özerk olması da bir zorunluluktur. Yineleyelim: Bilgi özgürlüğü ve özerkliği koşul tutar; özgürlük ve özerklik de bilgiyle varolur ve güçlenir; bilgi özgürleştirir ve özerkleştirir. Felsefece düşünme ve felsefece bilme en yoğun biçimde üniversitelerde ve çoğun, üniversitelerin öznelerinin taşıyıcılığında, başka bir tür kurumsallaşma, kamusallaşma olan sivil toplum kuruluşlarında “kendisi” olmuştur, varolmuştur ve varolmayı da sürdürmektedir. Darülfünun’da ilkin bir öğretim konusu olarak kendine yer bulan felsefe bilgisi, 1933 itibarıyla İstanbul Üniversitesinin yeni kamusallığında bir yandan yoğun bir biçimde genel felsefi söyleme eklemlenerek öğretim ve artık araştırma bağlamında varlığını sürdürmeye, gelişmeye, serpilmeye başlamıştır. Buradan ülkemizin birçok köşesine, üniversitesine, derneğine, kuruluşuna yayılan felsefi söylem, zaman içinde üniversitelerin yeni bir oluşumu olarak vakıf üniversitelerinde de kendine yer bulmuştur.18 Bu yazının bundan sonraki bölümü, söz konusu gelişmenin, açılıp serpilmenin kısa bir öyküsünü verdikten sonra, Maltepe Üniversitesinin örneğine geçecek ve felsefenin İstanbul Üniversitesindeki “tin”inin yolculuğunun bu kez Maltepe Üniversitesinde sürmeye başladığı savlanarak; üstelik başka üniversitelerde süren tinsel yolculuğun Maltepe’de yoğunlaştığı, Maltepe’de toplandığı, buluştuğu, birleştiği belirtilecektir. Bir bakıma, tinselliği ağır basan, “düşünce akrabaları”ndan19 oluşan bir soyağacı ya da soykütüğü20 burada ortaya çıkarılabilir. İlgisi kültüre, doğrudan maddesel kültür ürünlerine değil de; düşünmede, dile dökülen düşünmede, dilde varolan; başka bir deyişle tinsellik olarak kendini var kılan felsefe ortamında, özneler, hatta kurucu özneler bilinçli bir biçimde kurumsallaşmayı oluştururlar; kurumları biçimlendirirler; burada artık neredeyse hiçbir şey rastlantıya bırakılmaz. Ancak zaman içinde farklı evrilmeler de olabilir. Söz konusu yeni-eski içerikli evrilmelerde elbette daha geniş oylumlu çerçevelerin de payı olabilir, olmaktadır da. Her şeyin kendi elinde olmadığını en iyi bilenler de filozoflar olsa gerek; ama öte yandan ufukaçıcı, öncü olmayı ilke edinenler de yine onlar olsa gerek. 18 Şu sırada ülkemizde, 48’i devlet, 7’si vakıf üniversitesinde olmak üzere, 55 Felsefe Bölümü vardır; ayrıca 3 Felsefe Grubu Öğretmenliği, 2 tane de Açıköğretim Fakültesinde Felsefe Bölümü vardır. Özetle, 2017 itibarıyla, 60 Felsefe Bölümü mevcuttur. 19 Nermi Uygur’a borçlu olunan bu deyim, soyağacının öznelerinin farklılığının beraberliğidir, birlikteliğidir. 20 Geç dönem Latincesinde Eski Yunancadan türetilmiş olan genealogia, généalaogie (Fr.), genealaogy (İng.) sözcüklerini/terimlerini çağrıştırabiliriz burada. 5 Maltepe Üniversitesinde felsefenin serüveni nasıl başladı? Bu çok genç üniversite,21 felsefenin Türkiye’deki yüzyılına nasıl tanıklık etti ve nasıl aktör oldu? Bu serüvene biraz daha yakından bakalım ve bu noktada da kurum-kişi/kişiler ilişkisinin şu ya da bu nitelikte oluşunun, bu ilişkilerde “değer”e, buradaki örneğe göre “güven” olarak belirleyebileceğimiz değere dayalı oluşun öyküsel örneğine yönelelim. Üniversiteler öteden beri kurulurken belli bir birikimi, “üniversite”22 adıyla ya da kavramıyla da uyumluluk içinde “kendilerinin” kılmaya çalışırlar, “kendilerine” aktarırlar. Üniversite deneyimliler tarafından kurulur ve daha ilk anda olgunluğu, erginliği yakalar; bu bağlamda üniversite daha ilk gününde olgundur, ergindir, deneyimlidir; çünkü deneyimli, birikimli insan kaynağıyla kurulmuştur. Ancak deneyimli, birikimli insan kaynağını bir araya getiren bir düzenlemeye, yasal-kamusal düzenlemeye, bu türden bir düzenlemeyi önemli ve değerli bulan bir karar vericiler topluluğuna gereksinim vardır. Üniversiteler ancak böyle kurulabilirler ve uzun erimli olabilirler. Üniversiteye yeni katılan öznelerin de bu uzun erimliliği hiçbir şekilde acele etmeden dikkatlice izlemesi, ancak bu arada, emeğini hep işe koşması; bilgisini hem bir yandan biriktirmeyi sürdürmesi, hem de deneyimini yaptığı her işe, aldığı her karara katması, karşısındakileri ikna etmesi, iletişiminin, eşgüdümünün, işbirliğinin ve birlikte yaşamanın, birlikte daha da büyümenin, beslenmenin, birbirine katkı vermenin ve katkılanmanın önemini yansıtması gerekiyor.23 1933’le birlikte yeniden biçimlenen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin ilk kuşak öğretim üyelerinin çok büyük bir bölümünün genç Cumhuriyetin, temel bilimlerde24 yetiş(tir)mek üzere yurtdışına yolladığı gençlerden oluştuğunu, bir bölümünün de yurtdışından gelen öğretim üyelerinden oluştuğunu, pek azının da Darülfünun döneminden kaldığını biliyoruz.25 Bu üç farklı kaynak, Felsefe Bölümünün tüm kuşakları üzerinde etkili olmuştur. 30’lu yıllarda yetişmek üzere başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya gönderilen gençler, 21 Maltepe Üniversitesi 9 Temmuz 1997’de İstanbul Marmara Eğitim Vakfı tarafından kuruldu. Kuruluşundan beri yapılanışında yer alan ve o yıllarda kurulması zorunlu fakülte olan Fen-Edebiyat Fakültesinde kurulan ilk bölüm Psikoloji Bölümü oldu. Bölüm, 1997-1998’de eğitime başladı; ilk yıl yalnızca dört öğrenciyle; şimdilerde ise, psikolojiye olan ilginin bilinçli-bilinçsiz artmasıyla, hem Maltepe Üniversitesinde hem de diğer üniversitelerde, özellikle vakıf üniversitelerinde ne kadar çok Psikoloji Bölümü öğrencisi olduğunu biliyoruz. 22 “Üniversite” sözcüğü bütünlük anlamını taşıyan “universitas”tan geliyor. Bütünlüğü kuranlar da hocalar ve öğrencilerdir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Betül Çotuksöken, Ortaçağ Yazıları, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş Yeni Baskı, İstanbul: Notos Kitap Yayınevi, 2011. 23 Burada bir kez daha komünikasyonun (iletişimin), koordinasyonun (eşgüdümün), kooperasyonun (işbirliğinin), koalisyonun (birlikte yaşamanın, birbirini beslemenin) önemine işaret ediyoruz; sık sık dile getirdiğimiz gibi, “4 K ilkesi”. 24 Temel bilimler (doğa bilimleri olarak ve insan-toplum bilimleri olarak): “Özgür/serbest/liberal sanatlar” geleneğine bir bakıma eklemlenmek üzere yurtdışına gönderilenleri burada göz önünde bulunduruyoruz. 25 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Betül Çotuksöken, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Öğretim ve Araştırma Alanı Olarak Felsefe. Seçilmiş Metinlerle, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2001. 6 sonradan, Bölümün temel yaklaşımlarını kazanmasında belirleyici oldular. Hepsinin ortak ilgi alanı aslında, insan-dil-kültür bağlamıydı. Felsefi antropoloji çalışmaları; dile, tarihe, kültüre yönelik çalışmalar gittikçe daha çok ağırlık noktasını oluşturmaya başlamıştı. Zaman zaman farklı ölçütlere dayalı saptamalarla farklı sıralamalarla “kuşak” kavramının farklı şekillerde içeriklendiğini biliyoruz. Ancak, İstanbul’dan belki de olabildiğince sıralı olarak Hacettepe’ye, oradan Uludağ Üniversitesine uzanan felsefe tini, bu satırların yazarı olan öznesiyle doğrudan İstanbul Üniversitesinden Maltepe Üniversitesine geçerek ve bir bakıma hiç de hızlı hareket etmeyerek, burada kendine yer buldu.26 Felsefe Bölümünden: Takiyettin Mengüşoğlu’nun (1905-1908),27 Macit Gökberk’in (1908-1993), Halil Vehbi Eralp’in (1907-1994), Bedia Akarsu’nun (1921-2016),28 Nermi Uygur’un (1925-2005),29 Tüten Anğ’ın (1935),30 Önay Sözer’in (1936);31 Latin Dili ve Edebiyatı Bölümünden: Faruk Zeki Perek’in (1910-1999), Müzehher Erim’in (1924-1996), Sina Kabaağaç’ın (1924-1997), Yusuf Kenan Yonarsoy’un (1937-2009); Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Bölümünden: Charles William Merton Hart’ın (1905-1976), Nephan Saran’ın (1924-2008) öğrencisi olan bu satırların yazarının 2000 yılı Ekim ayında Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümüne geçmesiyle,32 Maltepe’deki felsefi yönelim yapılanmaya başladı. Ancak çok yavaş ve sağlam adımlarla yol alındı burada. İlkin Psikoloji Bölümünde verilen dersler, başka bölümlerin,33 başka Fakültelerin felsefeye olan ilgisinin artmasıyla, felsefe alanında dünya çapında bir sivil toplum kuruluşu olarak çalışmalarını sürdüren Türkiye Felsefe Kurumunun da, Betül Çotuksöken’in kurumla 26 1998 yılından itibaren basında yer alan güzel haberleriyle dikkatimi çeken bu kuruma 2000 yılının Ekim ayında geldim ve 2000-2001 Akademik Yılı Açılış Töreninde ilk dersi, o zaman Üniversitenin içinde yer aldığı Dragos Yerleşkesinde, 16.10.2000 tarihinde “Küreselleşme ve İnsan” (Bkz.: Betül Çotuksöken, Felsefe: Özne-Söylem, 2. basım, İstanbul: Notos Kitap Yayınevi, 2013) başlığı altında verdim. 27 Takiyettin Mengüşoğlu Almanya’da Nicolai Hartmann’ın yanında yetişmiştir. 28 Bedia Akarsu, Ernst von Aster’in yanında başladığı doktora çalışmasını, hocasının ölümü üzerine, Joachim Ritter’in danışmanlığında tamamlamıştır. 29 Nermi Uygur’un doktora danışmanı Heinz Heimsoeth’tür. 30 Tüten Anğ tüm akademik derecelerini İstanbul Üniversitesinden almıştır, doktora danışmanı Takiyettin Mengüşoğlu’dur. 31 Önay Sözer’in doktora danışmanı Macit Gökberk’tir. 32 Felsefe birikimiyle varlığını oluşturan bir tek kişinin bile bir kuruma alındığı bir ortamda elbette karar vericilerin rolü çok büyük: Mütevelli Heyeti, Rektörlük bu konuda kararlı olunca, Maltepe Üniversitesinin felsefe kültürüyle buluşması hiç de zor olmadı. 33 O zamanki adıyla Yabancı Diller Bölümünde, Başkan Yıldız Can’ın isteği üzerine Hazırlık Sınıfı öğrencilerine verilen Felsefe Konferansları anılabilir: “Düşünen Varlık Olarak İnsan” (02.11.2000), “Yaratan Varlık Olarak İnsan” (07.12.2000). O zamanki adıyla Mühendislik-Mimarlık Fakültesine Dekan Prof. Erkut Özel’in isteği üzerine verilen “Felsefe Nedir? I” (27.03.2001), “Felsefe Nedir? II” (29.03.2001) başlıklı konferanslar. Bu çalışmalardan sonra başlatılan FEL 153 Mimarlık İçin Felsefe dersi uzun yıllar Mimarlık Fakültesinde verildi. Emin Maltepe’nin Marmara TV2de yaptığı “Satırbaşı Programı”na katkı: “Sevgi Üzerine” (06.07.2001), “Özel Yaşam ve Sınırları Üzerine” (20.07.2001), “Türkiye’de Üniversite Üzerine” (25.07.2001), “Küreselleşme Olgusu” (13.09.2001), “İnsan İlişkileri Üzerine” (04.04.2002). Üç yıl süreyle düzenlenen “Köy Enstitülerinden Kent Enstitülerine Kurultayı” (2001, 2002, 2003). Marmara Eğitim Köyüne taşınan Marmara Eğitim Kurumlarının 2002-2003 Eğitim-Öğretim Yılı Açılış Dersi (“Demokrasi ve İnsan Hakları”, 16.09.2002). 7 olan bağından dolayı Maltepe’de gün geçtikçe artan görünürlüğü, 2001 yılında başlatılan ve halen süren “Felsefe Söyleşileri”, 34 “Felsefe Öğretmenleri İçin Felsefe”, 35 “Felsefe Öğretmenleri İçin Psikoloji,36 2002 yılında açılan Yüksek Lisans Programı37 ders vermek üzere Tüten Anğ’ın davet edilmesi, yapılan her çalışmada başta İoanna Kuçuradi ve Sevgi İyi olmak üzere, İstanbul Üniversitesinden kimi adların; buradan ayrılarak başka üniversitelere geçmiş olanların ya da öğrenciliğini, lisansüstü çalışmalarını İstanbul Üniversitesinde tamamlayıp başka üniversitelere, Ege Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesine geçmiş olanların sık sık buluştuğu bir yer oldu Maltepe Üniversitesi. Yapılan ortak sempozyumlar, konferanslar, 21. Dünya Felsefe Kongresi hazırlık çalışmaları, Psikoloji Bölümü öğrencilerinin kurduğu ve halen varlığını sürdüren 34 Bu çalışmaya İstanbul Marmara Eğitim Vakfı (İMEV) her zaman destek verdi. Son yıllarda destek veren kurumlara Kadıköy Belediyesi, Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi de (TESAK) eklendi. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Ek: 2. “Felsefe Söyleşileri” aynı zamanda Maltepe Üniversitesi Yayınları arasında yayımlanıyor. Şimdiye değin 4 cilt yayımlandı: Betül Çotuksöken (Ed.), Felsefe Söyleşileri I-II, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları, 2003; Betül Çotuksöken (Ed.), Felsefe Söyleşileri III-IV, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları, 2006; Betül Çotuksöken-Ahu Tunçel (Eds.), Felsefe Söyleşileri V-VI, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları, 2011; Betül Çotuksöken-Dilek Arlı Çil (Eds.), Felsefe Söyleşileri VII-VIII, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları, 2013. 35 02-07 Temmuz 2001 günleri arasında yapılan bu çalışmaya İstanbul başta olmak üzere, birçok ilden toplam 70 felsefe öğretmeni katıldı. Söz konusu çalışma İstanbul Liselerarası Felsefe Kulüpleri Platformu, İstanbul Marmara Eğitim Vakfı (İMEV) ve Türkiye Felsefe Kurumuyla işbirliği içinde gerçekleştirildi. 36 14-15 Haziran 2002 günleri arasında yapılan bu çalışmaya felsefeciler, psikologlar, eğitimbilimciler katıldılar. Etkinliği; Psikoloji Bölümü, İstanbul Marmara Eğitim Vakfı, Türkiye Felsefe Kurumu Çocuklar İçin Felsefe Birimi, İstanbul Liseleri Felsefe Kulüpleri Platformu birlikte düzenlediler. 37 Psikoloji, İnsan Bilimleri Felsefe Tezli Yüksek Lisans Programının açılması18.09.2002’de Senatoda kabul edildi. Programda disiplinlerarası anlayışla ortak bir müfredat uygulandı. Öğrencşler tercihlerine göre tezlerini ya Pskolojide ya da Felsefede yazdılar. Bu tezlerin bir kısmından türetilen makaleler Maltepe Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Dergisinde yayımlandılar. Bkz.: Ek:3 8 Felsefe Kulübü,38 2003 yılından beri başlayan Dünya Felsefe Günü kutlamaları,39 Fakülteye davet edilen felsefeciler40 Artık Felsefe Bölümü kurulmalıydı.41 Bölümün kuruluş kararı çıktıktan sonra Psikoloji Bölümüyle yapılan ilk ortak çalışma “İnsan Bilimleri ve Felsefe Sempozyumu” dizisi oldu.42 Bölümün ilk mensubu, aynı zamanda kurucu başkanı Betül Çotuksöken oldu. Lisans eğitimini Nermi Uygur’un danışmanlığında, Lucretius’un De rerum natura’sı hakkında yazdığı Bitirme Teziyle 1972’de tamamlayan, Doktorasını da yine Nermi Uygur’un danışmanlığında hazırlayan Çotuksöken, bu yolla Alman felsefe geleneğine ve Cumhuriyet döneminin ilk üniversitesinin felsefedeki temsilcilerine bağlanan biriydi. Yalnızca felsefe eğitimi almayıp, yanı sıra Sosyal Antropoloji ve Etnoloji, ayrıca Latin Dili ve Edebiyatı eğitimi görmüş olması, özellikle de Takiyettin Mengüşoğlu’nun neredeyse beş yıl süreyle Felsefi Antropoloji derslerini izlemiş olması, sonrasında onun “antropontoloji” ya da “insan-varlıkbilgisi” yahut da “insan- ontolojisi” olarak adlandıracağı kavramsallaştırmayı yakalamasını sağlayacak; bu hocaların 38 2002 yılı başında kurulan Felsefe Kulübü, çok farklı başlıklarda felsefe çalışmaları düzenlemektedir. Kulüp her yıl “Dünya Felsefe Günü” kutlamasının düzenlemenin yanı sıra, güncel konularda her yıl birkaç kez “Felsefe Kahvesi” açar. Kahvelerin en etkili olanı 2006 yılında Caddebostan Kültür Merkezinde açılmıştır. Kulübün diğer geleneksel çalışmaları da şöyle sıralanabilir: “Yeni Araştırmalar-Genç Araştırmacılar” (bu başlık altında, yeni tezler tanıtılır), “Üniversite Dışında Üniversite Projesi” (öğrenci girişimini her zaman destekleyen Felsefe Bölümü ve dolayısıyla Felsefe Kulübü, öğrencilerinden Doğukan Öztürkoğlu’ya bu başlık altında bir proje yürütme olanağını sağlamıştır. Bu proje kapsamında, liselilere (Halit Armay Lisesi) öğrenci-öğretim üyesi işbirliğinde 14 haftadan oluşan seminerler düzenlenmiştir. Bu proje, Maltepe Üniversitesi dışında da çalışmalarını sürdürmüştür: Pasifik Akademi çalışmaları). Bu çalışmaların dışında Felsefe Kulübü, anma toplantıları da düzenler. Felsefe Bölümünün her zaman güçlü bir biçimde desteklediği Felsefe Kulübüne diğer bölüm ve programlardan da öğrenciler katılırlar. Değişik etkinliklerden biri de Bedia Akarsu için “Kuşaklar Buluşması” adı altında düzenlenen 90. Doğum Günü kutlamasıdır. 21 Nisan 2011 günü yapılan kutlamaya, Felsefe Bölümü öğrencilerinin yanı sıra, her zaman liseliler. Bedia Akarsu’nun bağışçısı olduğu Darüşşafaka Lisesinin öğrencileri ve Darüşşafaka Cemiyetinin yöneticileri de katılmışlardır. Kuşaklar Buluşmasında “Bedia Akarsu’nun Felsefi Söylemi” başlıklı bir oturum düzenlenmiş; oturumun başkanlığını Sevgi İyi yapmıştır. Oturumda sırasıyla, Betül Çotuksöken, Tüten Anğ, Doğan Özlem ve Attilla Erdemli birer bildiri sunmuşlardır. Kulübün bir diğer ilginç etkinliği, Doğa Yürüyüşleridir. 40’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü hocalarının sıklıkla yaptıkları doğa yürüyüşlerini anımsatmak üzere yapılan bu yürüyüşler, öğrenciler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmaktadır. Kulübün Danışmanlığını, bir süre Kaan Özkan, bir süre Dilek Arlı Çil, uzun zamandan beri de Betül Çotuksöken yapmaktadır. Felsefe Kulübü, iki yıldan beri. Bülent Şenver’in kurduğu Etik Değerler Merkeziyle işbirliği içinde “Etik Lider Akademisi”nin Maltepe Üniversitesinde açılmasına katkı veriyor. “Etik Lider Akademisi” 2016 ve 2017 yıllarında üç kez açılmıştır. 39 Türkiye Felsefe Kurumunun önerisiyle UNESCO tarafından kabul edilen, ilki Haziran 2002’de Harran’da UNESCO temsilcileriyle birlikte kutlanan Dünya Felsefe Gününü Maltepe Üniversitesi Felsefe Kulübü 2003 yılından beri düzenli olarak kutlamaktadır. Her yıl farklı bir izleğin ele alındığı kutlamalara Üniversite dışından konuşmacılar ve konuklar katılmaktadır. Bu toplantılarda yine ağırlıklı olarak lise öprencilerine yer verilmektedir. 40 Nermi Uygur, Bedia Akarsu, Arslan Kaynardağ, Afşar Timuçin, Ahmet Arslan, Uluğ Nutku, Ahmet İnam, Vehbi Hacıkadiroğlu, Gürol Irzık, Harun Tepe, Yaman Örs, Saffet Babür, Erkut Sezgin, Cemal Güzel, Kurtuluş Dinçer akla ilk gelen isimlerdir. Bölümde hem Erasmus kapsamında hem de onun dışında yurtdışından da öğretim üyeleri ders ve konferanslar verdi. Otfried Höffe, Maija Kūle, Mircea Dumitru, Winfried Hinsch, Stavroula Tsinorema. 41 17 Aralık 2003’te Felsefe Bölümünün kurulması için Senatoda ilk adım atıldı. Bölüm, 2004-2005 Akademik Yılında öğretime başladı. 42 2004 yılında yapılan ilk sempozyumdan sonra altı sempozyum daha düzenlendi. Sempozyumlara zaman içinde o zamanki adıyla Fen-Edebiyat Fakültesinin, şimdiki adıyla İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinin tüm bölümleri katkı verdi. Sempozyuma bir süreliğine uluslararası katılım da oldu. EK: 4 9 öğrencisi olmasından dolayı, oldukça dolaylı da olsa, az ya da çok, yanında ya da karşısında konumlanmak üzere, Aristoteles’e, Augustinus’a, Abælardus’a, Descartes’a, Bacon’a, Kant’a, Cassirer’e, Husserl’e, Reichenbach’a, von Aster’e, Kranz’a, Scheler’e, Hartmann’a, Heimsoeth’e, Ritter’e ve daha nicelerine bağlanacak, kurulan düşünce akrabalıkları somut olarak bir araya getirecekti onları. Nermi Uygur daha Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kurulmadan önce en son konferansını 2002 yılında burada verecek43 ve Üniversitedeki herkes, yeni ve zengin bir felsefe geleneğinin kurulmasına tanıklık edecekti. Filozoflarla, felsefe öğretmenleriyle, gerçek dostlarla sürdürülen içtenlikli çabalar, ürünlerini vermeye başlayacaktı. Yukarıda da belirtildiği gibi Bölüm, ilk öğrencilerini özgün bir müfredatla44 2004-2005 Eğitim-Öğretim Yılında karşıladı. Onlardan biri, Bergen Coşkun Özüaydın45 şimdi öğretim üyesi (Yrd. Doç. Dr.) olarak aramızda. 2002 yılından itibaren “müstakbel” Felsefe Bölümüne katılımlar başladı: Bölüme ilk katılanlar, şu anda Doçent olarak aynı zamanda hem Felsefe Bölümüün Başkanlığını sürdüren ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü de olan Ahu Tunçel,46 antropoloji olmadan olmaz diyen Bölüm Başkanının talebi üzerine Tolunay Kolankaya,47 Sosyoloji desteği için Sabahattin Güllülü,48 Psikoloji desteği için Figen Karadayı.49 2005 yılında Sevgi İyi’nin50 aramıza katılmasıyla, İstanbul’dan, Erzurum51 üzerinden Ankara’ya geçen felsefenin tininin Hacettepe Üniversitesindeki geleneğinin Maltepe’yi de etkilemesi ve sonunda, Betül Çotuksöken’in baştan beri düşündüğü planın çok önemli bir boyutu olarak İoanna Kuçuradi’nin Maltepe’de yerini alması. Yıl artık 2006 olmuştu; doktorasını Takiyettin 43 Bu metin (“Yetişim Sözleri”) Nermi Uygur’un Eşekler, İkindiler, Yetişimler başlıklı son kitabında yer aldı (ss. 201-211): “İstanbul’da Maltepe Üniversitesi’nce düzenlenen Eğitim Haftaları dolayısıyla, 25 Mayıs 2002 tarihinde, bazı eski öğrencilerim ile okurlarımın katıldığı güzel bir tanıtım, yorum ve değerlendirme sonrasında, çağrı üzerine, yaptığım söyleşinin tam metnidir.” Nermi Uygur, Eşekler, İkindiler, Yetişimler. Üç Kitap. Deneme, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004, s. 201. Nermi Uygur’un o gün yaptığı sunumun öncesinde Betül Çotuksöken, kendisiyle ilgili bir konuşma yaptı: “Eğitim ve Kültür Filozofu Olarak Nermi Uygur” 44 Müfredatta (Öğretim Programında) yer alan “İnsan Felsefesi”, “Değer Felsefesi”, “Çocuklar İçin Felsefe”, “Felsefi Danışmanlık”, “Kamu Yaşamında Felsefe”, “İnsan Haklarının Felsefi Temelleri” gibi dersler, bu programı başından beri ayrıcalıklı bir duruma getirmişti. Bu dersler ve diğer klasik felsefe dersleri arasında kurulan bağ son derece önemliydi. 45 Bergen Coşkun Özüaydın’ın Yüksek Lisans ve Doktora Tez Danışmanı: Betül Çotuksöken. 46 Ahu Tunçel’in Yüksek Lisans Danışmanı: Betül Çotuksöken, Doktora Danışmanı: Ali Vahit Turhan. 47 Tolunay Kolankaya’nın Yüksek Lisans Tezi felsefe alanındandır; tez danışmanı: Betül Çotuksöken. 48 Sabahattin Güllülü’nün lisans eğitimi İstanbul Üniversitesindendir. Atatürk Üniversitesinden emekli olduktan sonra aramıza katılmıştır. 49 Figen Karadayı, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinden akademik derecelerini aldıktan sonra, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Öğretmenliği Bölümünün kadrosunda yer almış ve 2003 yılında Maltepe Üniversitesine geçmiştir. Felsefe Bölümü kurulduğunda da bir süre Bölümün kadrosunda yer almış, daha sonra Psikoloji Bölümüne yeniden geçmiştir. 50 Sevgi İyi’nin Yüksek Lisans ve Doktora Danışmanı: İoanna Kuçuradi. 51 İoanna Kuçuradi İstanbul Üniversitesinden ayrıldıktan sonra bir süre (1965-1968) Atatürk Üniversitesinde çalışmış, daha sonra Hacettepe Üniversitesine geçmiştir. 10
Description: