.. . . . TURK-ISLAM MEDENIYET! . AKADEMIK ARA.Ş T. IRMALAR DERGISI Yılda iki kez yayımlanan ulusal ve uluslararası hakemli bir dergidir. Editör: Prof. Dr. Mehmet AYDIN Editör Yardımcısı: Doç. Dr. Şahin FİLİZ Yayın Sekretaryası Yrd. Doç. Dr. Ahmet ARAS Yrd. Doç. Dr. Dicle A YDlN Dr. Tahir ULUÇ KONYA 2006/1 FÜTÜVVET-NA.MELERİN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ• Prof. Dr. Mehmet Şeker* Abstract The Cultural Features of Futuwwat-niimas This study examines the importance of Futuwwat-mimas, the manuals which regulate the life of the Futuwwat groups. It also examines some exemplary Futuwwat-mlmas from textual, doctrinal, cultural, and histarical aspects. Fütüvvet hakkında yazılan müstakil eserlerin, bilindiğine göre günümüze ulaşan en eskisi Ebu Abdurrahman Muhammed b. Hüseyin es-Sülemi (ö. 412/1021)'ye aittir. "Kitabu'l-Fütüvve" adı verilen bu ristUe mukaddime ile fütüvvet sahibi sayılan peygamberlerin zikrinden sonra, fütüvvetin tasavvufi bir yaşama biçimi olduğunu kabul ederek, Kur'a n ve Sünneti esas alan ahlaki faziletiere dayalı fütüvvetle ilgili esasları sıralamaktadır. Fütüvvetin tarif, tavsif ve tefsiri yapılan bu eserde meşhur mutasavvıflardan da menkıbevi örnekler verilmektedir1. Sülemrnin risalesini Hace Abdullah-ı Ensari (ö.481/1089)'nin bu konuda kaleme alınmış müstakil Fütüvvet-namesi takip etmektedir. Bu Fütüvvet-name de Sülemrnin eserine benzemektedir2. Fütüvvet düşüncesini konu edinerek usul ve adabı hakkında bilgiler veren ve ehl-i fütüvvet için bir nizam-name hüviyeti arzeden Fütüvvet-nameler başlangıçta, Arapça, Farsça ve XIII. asırdan sonra da Türkçe olarak kaleme alınmışlardır. Fütüvvet düşünce ve anlayışının Anadoludaki temsilcileri sayılan Ahiler için bu eserlerin önemi büyüktür. Abdülbaki Gölpınarlı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuasında biri Arapça, diğerleri Farsça olan altı fütüvvet-nameyi tercümesi ile birlikte toplu olarak yayımlamıştır3. Ayrıca, yine 'Bu makale, Ekim 2004'te Kayseri'de Kültür ve Turizm Bakanlığınca düzenlenen III. Uluslararası Ahilik Sempozyumu'nda tebliğ olarak sunulmuştur. 'Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 1 Ebu Abdurrahman Muhammed b. El-Hüseyin es-Sülemi, Kitabu'l-Fütüvve Tasavvufta Fütüvvet (Çeviren ve neşreden: Süleyman Ateş), Ankara 1977; Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilalı ve Kaynakları, İst. Ün. İktisat Fakültesi Mecmuası, c.XI,Nu:1-4; İstanbul 1949,12 2 Abdülbaki Gölpınar lı, a.g.m., s. 12 3 Abdülbaki Gölpınar lı, a.g.m. s.205--354 39 aynı mecmuanın başka sayılarında da iki Türkçe Fütüvvet-name yayanlayan yazar, bizlere bu konuda çok yararlı bir hizmet yaparak örnek bırakmıştır4• En azından bunlar gözden geçirilerek, fütüvvet-namelerin özellikleri hakkında bilgi sahibi olunabilir. Bizden önce bu konuda bir çok çalışma yapılmış bulunmaktadır5. Bu çalışınalarda Gölpınarlı dikkate alınarak yeni bazı Fütüvvet-name nüshaları tamtılmış ve farklı açilardan kısa kısa muhtevalarına değinilmiştir. Ancak Fütüvvet-namelerin ortak ya da ayıncı özellikleri üzerinde bütün olarak durulmamıştır. Biz bu çalışmamızda Fütüvvet-namelerin gerek muhtevalarına, gerekse üslup ve yazımlarında görülen belli başlı özellikleri üzerinde durarak, bu eserlerin ortak özellikleriyle ilgili örnekler sunmaya çalışacağız. I. FÜTÜVVET-NAMELERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ İslam ınedeniyeti dairesine giren milletler verdikleri eserlerde bir gelenek oluşturarak ortak kültürel unsurları kullanmışlardır. Özellikle yazılı eserlerin giriş kısımlarındaki formüller buna örnek gösterilebilirler. İşte XI. yüzyıldan sonra sayıları artış gösteren fütüvvet-nameler de bu yazılı eserler arasında önemli bir yer tutmaktadırlar. 1. Fütüvvet-namelerin Adları , Bilindiği gibi, fütüvveti konu alan veya fütüvvetin adab ve erkanı hakkında · bilgi veren eseriere genel olarak "fütüvvet-name" denmektedir. Bu ortak adın yanında değerli bilim adamı Ahmet Yaşar Ocak'ın da belirttiği gibi, bu risalelere Arapça' da "Kitabu 'l-fütüvve" Farsça ve Türkçe de "Fütüvvet-name" denilmekle bidikte bu iki isim arasında dikkate değer bir fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Zira Kitabu'l-Fütüvve adı, daha çok klasik tasavvuf kaynaklarında sı1fllikteki anlamıyla fütüvvet kavramına dair konular.ı veya bu konudaki müstakil risaleleri çağrıştırır. Özellikle XIII. yüzyıldan başlayarak ehl-i fütüvvet arasında ve ahi teşkilatlarında mesleki yönergeler hüviyetinde olanlara da Fütüvvet-name denmekle beraber bunlarda da sO.fl niteliğin devam ettiği söylenebilir6. 4 Abdülbaki Göl pınarlı, Burgazi ve Fütüvvet,namesi, İstanbul Üni. İktisat Fakültesi Mecmuası, c .XV, Nu: 1-4, İstanbul 1953-1954, s. 76-153; Aynı müellif, Şeyh Seyyid Gaybi Oğlu Şeyh Seyyid Hüseyin'in "Fütüvvet-name"si, İstanbul Ün. İktisat Fakültesi Mecmuası, C.XVII, Nu: 1-4, İstanbul1955-1956, s. 27,155. 5 Yapılan bu çalışmalara örnek olmak üzere bakınız: Ali Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet nameler, Ankara 1998, s. 42- 59; Cemal Anadol, Türk İslam Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütüvvet-nameler, Ankara 1991; Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahllik, Ankara 1989, s. 28, 35; Ahmet Yaşar Ocak, Fütüvvet,name, TDV. İA, c. XHI, İstanbul 1996, s. 264-265; Mehmet Saffet Sarıkaya, XIII-XVI. Asırlardaki Anadolu' da Fütüvvet-namelere Göre Dini İnanç Motifİeri, Ankara 2002, s. 2,12 6 Ahmet Yaşar Ocak, Fütüvvet,name, TDV.İA., cilt: XIII, İstanbul1996, s.264 40 Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki, Fütüvvet-namelerin bir bölümü kendine has isimlerle amlmaktadırlar. Bunlar ortak ad olarak fütüvvet-nameler arasında sayıldıkları halde, kendilerine hasisimleri ile de tanınmaktadırlar. Selçuklu veziri Nizamülmülk (ö. 1092) adına yazılan Aliyy İbn el-Hasan İbn Ca'deveyh'in fütüvvet-namesinin adı "Mir'atü'l-Mürüvvet"tir. Bu eserde mürüvvet ile fütüvvetin esaslarından söz edilir fakat fütüvvet erkanından söz edilmez7. Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah (1179-1225)'ın teşkilatıandırdığı fütüvvet hareketinde devrin mutasavvıf bilginlerinden Şihabeddin Ebu Hafs Ömer es Sühreverdi (ö. 1234)'nin fikri ve manevi katkısı olduğu kabul edilmektedir. Sühreverdl'nin eserlerinden biri doğrudan fütüvvet-name olarak anılırsa da, onun fütüvvete dair olan ikinci bir eserinden de bahsolunrnaktadır. Bunun da; "İdaletü'l-İyan Ale'l-Burhfin" adıyla kaleme alındığı kaydedilmektedir8. Seyyid Mehmed Razavi (ö.1514)'nin fütüvvet-namesi; "Miftahu'd-Dek!ıik fi Beyani'ljütüvve ve'l-Hak!ıik" adı ile kayıtlıdır. Bu eser, Razavf Fütüvvet-namesi olarak anıldığı gibi" Fütüvvet-nfime-i Kebir" diye de tanınır9• Kendisinden sonra yazılan fütüvvet-namelere kaynaklık etmiş olan Ahmed bin İlyas en-Nakkaş el-Hartburti (ö. XIII. asrın ilk yarısı?) eserine "Tuhfetü'l Vesfiyfi" adını vermiştir10• Tufetü'l-Vesfiya'nın yazarı eserini Halife N asır Lidinillah'ın oğlu Ebu'I-Hasan Ali adına kaleme almıştır. Eserinde, Ebu'I-Hasan Ali'nin de "Umdetü'l-Vesfle" adlı bir eseri bulunduğundan bahsedilmektedir. Nakkaş Ahmed'in Umdetü'l-Vesfle'yi hulasa ettiği tahmin edilmekteyse de, Umdetü'l-Vesfle'nin günümüze ulaşmaması karşılaştırma imkarn vermemektedir1I. Bu örnekleri daha da çağaltmak mümkündür. Ancak, Fütüvvet-namelerin genel olarak, ya yazarların adıyla amldığı, ya da bunlara ortak ad olarak "fütüvvet-name" dendiği görülmektedir. Bununla birlikte, müstakillen tasavvufi nitelik arzeden risale ve kitaplarda, fütüvvet konusu ya başlıca bir bölüm halinde ele alınmıştır, ya da eserin muhtelif bölümlerine yayılan farklı konular içinde mürüvvet ve fütüvvet esasları olarak yazılmıştır. 7 Abdilibaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları, İstanbul Ün. İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: XI, İstanbul 1949-1950, 1-4, s.12 s Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara 1974, s. 26 9franz Taesclmer, İslam'da Fütüvvet Teşkilatının Doğuşu Meselesi ve Tarilli Ana Çizgileri, Belleten, Cilt: XXXVI, Sayı: 142, Ankara 1972, s. 232; Mehmet Saffet Sarıkaya, a.g.e., 8-9 ıo Abdilibaki Gölpınar lı, a.g.m., s. 121, 205 11 Abdilibaki Gölpınarlı, a.g.m., s. 13 41 Bu arada, yazarı belli olmayan veya "muhtasar Fütüvvet-name" şeklinde gösterilen bir çok fütüvvet-namenin kendine has isimleri bulunduğu tespit edilmektedir; "Kitab fi Bahri'l-Fütüvveti ve Zikru Şeceretü'l-Feyz" gibi12• 2. Fütüvvet-naınelerin Başlangıçları (Dibace) ve Ortak Dil İslam ve Türk-İslam kültüründe kitap, divan ve risale tarzında yazılan eserlerde dibace yazma geleneği vardır. Özellikle mensur kitapların başında yer alan ve eserlerin muhtevasını açıklayan başlangıç kısmına dibace dendiği bilinmektedir. Dibacelere de besmele, hamdele ve salvele ile başlamak bir gelenektir. Bu gelenek, Kur'an-ı Kerim'in ilk suresi olan Fatiha'nın ilk ayetincieki ilk kelimenin "el-hamd" olmasına bağlandığı gibi, aslında Hz. Peygamberin konuşmalarına besmele, hamdele ve salveleyle başlamasına ve bunu tavsiye etmesine de bağlanmaktadır. Bilindiği gibi, besmele; Allah'ın adını anarak bir işe başlamaktır. "Hamdele" ise "el-htimdülilliih"ın kısaltılmışı olup, "hamd Allah'a mahsustur" demektir. "Salvele" de, Hz. Peygambere salat ve selam getirerek, onu hayırla anıp övmek ve yüceltmektir. İslam kültür ve medeniyeti dairesine girenler, yazdıkları her tür eserde, dibace kısmına besmele, harodele ve salvele yazmayı adet haline getirmişlerdir. Kuşkusuz fütüvvet-nameler de İslam kültür mahsulü oldukları için bu geleneği sürdüren eserler arasında yer almışlardır. Fütüvvet-nameleri gözden geçirdiğimizde hemen tamamında yaygın olarak besmelenin; "Bismilliihirrahmiinirrahfm"13 şeklinde yazıldığı görülmektedir. Bunda bir farklılığa rastlanmamaktadır. ' Allah'ın yüceltilmesi ve övgüsü demek olan harndelenin ise, ya yazarların o andaki psikolojik durumlarına, ya da eserin muhtevasına veya o sırada okuduklarının etkisine göre şekil aldığı görülmektedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bütün fütüvvet-name yazarları eserlerinin girişinde besıneleden sonra hamdeleye yer vermişlerdir. Ancak, yazarın kullandığı dil ve üslub bakımından bunların aynı metin olmadıkları görülmektedir. Mesela Farsça veya Türkçe yazanlar bazen hem Arapça, hem de farklı bir dilde olmak üzere hamdini yazma ihtiyacı duymuşlardır. Burgazi Fütüvvet-namesinde görüldüğü gibi, Arapça girişten sonra ayrıca, Türkçe bir girişe de yer verilmiştir: "Yüz bin şükr-ü sipiis, hamdü senay-ı bf-hadd ü bf-kıyiis ol ptidişalılar piidişalıı kim alfm ü azfm ve 12 Bakınız: Aynı makale, s. 14; Mehmet Şeker, XV. Yüzyılda Kaleme Alınan Muhtasar Fütüvvet name'ye Göre Devrinin Sosyal Hayatına Bakış, L Uluslar Arası Ahilik Kültürü Sempozyum Bildirileri, Ankara 1996, s. 145 13 Anlamı; "Rahmiin veRahim olan Allah'ın adıyla başlıyorum" şeklinde verildiği gibi; "Esirgeyen ve bağışlayan Tanrı'nm adıyla" veya "Rahmeti her şeyi kuşatan ve çok bağışlayan Allah'ın adıyla" gibi Türkçeleştirilmektedir. 42 cevad ü kerfmdür ve müdebbir-i kadfmdür, halık-ı külle şey'dür ve razık-ı külle hay dür ... "14 şeklindeki Türkçe hamdelede görüldüğü gibi. Bu konuda bilgi edinmek için Abdülbaki Gölpınarlı'nın tıpkı basımları ile çevirilerini yayınladığı Fütüvvet-namelere müracaat edilebilir. Biz de, bunlardan bazı örnekler vererek, besmele, harodele ve salvele geleneğine Fütüvvet-namelerde de devam olunduğunu birkaç örnekle göstermeye çalışacağız. a) Hamdele Yukarıda sözü edilen Tuhfetu'-1-Vesaya besıneleden sonra; "el-hamdülillah" kelimesi ile başlamaktadır. "el-Hamdülillahi'l-lezi nevvare kulU be evliya' ihf bi-nüketi dekayık-ı me'arifi'l-fütüvveti ve tahhera bevatınehim bi-letayifi ğarayibi tuhdfi'l mürüvveti ... "15 Bu Arapça girişin anlamını Gölpınarlı şöyle vermiştir: "Hamd Tanrı'ya ki dostlarının kalplerini fütüvvet maarifinin inceliklerine ait nüktelerle nurlandırdı; içierini mürüvvet armağaniarına ait eşsiz güzelliklerle arıttı."16• Müellifi bilinmeyen Fütüvvet-name'nin girişinde besıneleden sonra; "Hamd Tanrı'ya ki çeşitli hikmetleri eşsiz örneksiz yarattı, kemale gelmiş, tamamlanmış nimetler ihsan etti ... " anlamına gelen Arapça cümlelerle devam olunmuştur17. Eserin metin kısmı Farsça olduğu halde harndelenin Arapça yazma geleneğine uyularak kaleme alındığı görülmektedir. Necm-i Zerkı1b'un "Kitabu'l-Fütüvve"sinin harodele kısmı Farsça' dır. "Evvel bedan ki Hak sübhdnehu ve teala ve takaddes ki aferfd ... " cümlesiyle başlayan kısmın18 Türkçesini Gölpınarlı şöyle çevirmiştir: "önce bil ki noksan sıfatıardan arı, ulu ve kutlu Tanrı, halkı gizli yokluk yurdundan varlık salırasına getirdi ... "19 Aynı şekilde Kaşani'nin "Tuhfetu'l-İhvan Tercümesi"nde de Farsça harodele yer almaktadır: "Sipas-ı Firavan-ı mübdi-'ı ra ki hulasa-i cevher-i insan der 'alem-i can ber ahsen-i vücuh-ı ibda' ... "20 Bunun anlamını şöyle yazmıştır: "Çok çok hamd ve sena insan cevherinin hulasasını can aleminde en güzel bir tarzda eşsiz, örneksiz meydana getiren ... "21 14 Abdülbaki Gölpınarlı, Burgazi ve Fütüvvet-namesi, İstanbul Ün. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. XV, 1-4; İstanbul 1954-1955, s. lll; Bu eser , bundan sonra Bu,rgazi Fütüvvet-namesi olarak gösterilecektir. 15 Ahmed b. İlyas en-Nakkaş el-Harburti, Tuhfetü'l- Vesaya, İstanbul Ayasofya Ktb. Mecmua Nu: 2049 v. 108a; Abdilibaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı, s. 121 16 Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 205 17 Aynı makale, s. 231 1s Necm-i Zerkılb, Kitabu'l-Fütüvve, İstanbul Ayasofya KütüphanesiN u: 2049, v. 219a (19) Abdilibaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 235 2o Abdürrezzak Kaşani, Tuhfetu'l-İhvan Tercemesi, İst. Murad Molla Kütüphanesi, Abdülharnid I, Nu: 1447'den Abdilibaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 152 21 Abdilibaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 261 43 Buraya kadar verdiğimiz örneklerde harndelenin yer yer uzun tutulduğunu, hatta Arapça ve Farsça tekrarlanarak yazıldığını gördük. Alauddevle-i Semnani ise fütüvvete dair yazdığı risalesine besıneleden sonra çok kısa bir hamdele ile başlamıştır. Dört kelime ile ifade ettiği bu kısımda; "el Hamdülillahi Hakka hamdihf.."demekle yetinmiştir22. Bu cümleyi de Gölpınarlı; "Hamd hakkıyla Tanrıya ... " diye anlamlandırmıştır23. Maznun Nasıri Fütüvvet-namesinde sanki bir risalenin devamı gibi görünen fütüvvet bölümünün başlangıcında besınele bulunmamaktadır. Doğrudan hamdeleye geçilmiştir. İlk beyti Allah'ın tekliğini vurgulamakta ve bunun delilinin de "Kul Hu-vAllahu Ahad" ayeti olduğu ifade edilerek İhlas suresine işaret olunmaktadır24• "Fütüvvet-name-i Şeyh Seyyid Hüseyin İbni Gaybi"nin fütüvvet-namesinde besınele yi Arapça bir hamd ele takip etmektedir: "Elhamdülillahi'l-llezi zeyyene'l fütüvvete bi'l-fman ve beyyene'l-mürüvveti bi'l-kerem ve'l-ihsan ..." 25• b) Salvele Fütüvvet-namelerde Hz. Peygamber mutlaka anılır. Zira fütüvvetin başlangıcı ona bağlanır. Bundan dolayı hamdeleden sonra her yazar Hz. Muhammed'e salavat getirerek eserine giriş yapar. Nitekim Nakkaş Ahmed "Tuhfetu'l-Vesaya"sında şöyle devam eder: "Yine biliriz, bildiririz ki, Muhammed, şüphesiz O'nun seçilmiş kuludur, seçkin elçisidir, rızasını kazanmış habercisidir. O, fütüvvet kıblesidir. Son varılacak durak da odur ... "26. · \ . Müellifi meçhul Fütüvvet-name' de: "Rahmet bütün şeriatları feshedene, bütün dinleri fesheyliyene ve yaratılmışların hayırlıları ve hidayetin alametleri olan soyuna ... " ifadeleriyle27 Hz. Peygamberi tanımlamakta ve onu soyu ile birlikte yüceltmektedir. Necm-i Zerkılb ise, insanlar arasında Hz. Muhammed'in yüksek varlığını ve mevkiini şöylece anlatmaktadır: " ... Ve var olan şeyler arasından A.dem'i, Ademoğulları arasından peygamberleri, peygamberler arasından da Tanrı Elçisi Muhammed' i şeçti. Peygamberler, görünüşte ondan önce geldi amma iç yüzden rahmeti umilmf olan Tanrı ona rahmet etsin ve esenlikler versin-o hepsinden öndeydi ... "28. 22 Alauddevle-i Semnani, Risale fi'l-Fütüvve, İstanbul Beyazid Veliyyuddin Efendi, Mecmua Nu: 1976, V. 17Qb 23 Ab dülbaki Gölpmarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 269 24 Nasıri, Fütüvvet-name Nüshası, Köprüiii Kütüphanesi Mecmuası: Nu: 1597, v. 89a'dan Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 311 25 Abdülbaki Gölpınarlı, Fütüvvet-name-i Şeyh Seyyid Hüseyin İbni Gaybi, İstanbul Ün. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. XVII, 1-4, İstanbul1955-56, s. 72 26 Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 205 27 Ab dülbaki Gölpmar!ı, a.g.m., s. 231 2s Abdülbaki Gölpmarlı, a.g.m., s. 235 44 Semnaru, hamdelesinde olduğu gib( salvelede de kısa ve özlü bir ifade ile "Rahmet yarattıklarının hayır/ısı Muhammed'e ve sahabesine ... " 29 demektedir. Kaşanl, " ... Ve mukteday-ı mukarreban Muhammed Mustafa" diyerek başladığı kısımda; "ucu buca ğı bulunmayan rahmet ve esenlik ... Tanrı yakınlarının uydukları Muhammed Mustafa'ya, evladına, sahabesine ..." 30 diyerek salat ü selam getirerek eserine devam etmektedir. . Nasıri manzum Fütüvvet-namesi'nin dibacesinde, salvele kısmı da hamdele gibi duygulu ve şairane bir uslılpla yazılmıştır. Bu ifadelerden fütüvvet yoluna girenierin varacakları hedefin ne olacağının anlaşılması da mümkündür: "Kıiinat davet yurdunu yaratınca sevgilisiyle aşk oyununa girişti. Ona mana kapılarını açtı, "Levlake" tacını başına giydirdi. Mustafa, gökte de, yerde de ancak "Alemlere rahmettir". O cinlerin, insanların, ileri gelenlerin ve halk tabakalarının elçisi olan Peygamber, yoluna şeriat adını taktı. Şeriatten de iki yol meydana geldi ki her bir yolun konağı Tanrı kapısıdır. O yollardan birine tarikat adını verdiler, öbürüne hakikat"31• Bmgazi Fütüvvet-namesinde Arapça dibaceden ayrı Türkçe dibacenin de yazıldığını daha önce de b.elirtmiştik. Burada Türkçe salveleyi aynen aktararak, yaşanan kültürel söyleme de bir örnek vermiş oluyoruz.: " ... Salavat ol Peygamberler serveri Muhammed el-Mustafa üzerine olsun kim mukaddemü'l emindür ve rasıllühü'l-mübindür ve onun al ve ashabı üzerine olsun kim tayyibinü'l-tahirindür ve sellim teslimen ila yevmi'd-dindür"32. Gaybi oğlu Şeyh Seyyid Hüseyin'in Fütüvvet-namesinde kelime-i şehadet ile hem hamdele, hem de salvele verilmektedir33. Hangi dilde yazılırsa yazılsın Arapça, Farsça ve Türkçe Fütüvvet namelerde, Hz. Peygamber'in adından sonra salat-ü selam getirmek yani "sallallahü aleyhi ve selem" demek kültürel bir özellik olarak var olmaktadır. Besınele ve hamdele gibi, Hz. Muhammed'i hürmet ve saygı ilk anmak da fütüvvet ehline ma.l olmuş kültürel bir özellik olarak fütüvvet-namelerde görülmektedir. 3. Fütüvvet-namelerin Kaynaklarındaki Ortak Özellikleri incelediğimiz fütüvvet-namelerin hemen bütününde ortak kaynak Kur'an-ı Kerim ile Hz. Peygamberin hadisleridir. Zaten İslam kültürü bünyesinde yazılan eserlerde bunun böyle olması da çok doğal kabul edilmelidir. Anlatılan konu içinde yeri geldikçe Kur'an ayetlerinden ve hadislerden deliller gösterildiği gibi34, aynı zamanda Aliyy İbni'l-Hasan İbn Cadeveyh'in "Kitabu Miriitü'l- 2Y Abdilibaki Gölpınarlı, a.g.m, s. 296 3° Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.m, s. 261 3ı Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.m., s. 311 32 Burgazi Fütüvvet-naınesi, s. lll 33 Şey Seyyid Hüseyin İbn Gaybi, Fütüvvet-name, s. 73 34 Gaybi oğlu Fütüvvet-naınesinde altımş altı yerde muhtelif ayet yer almıştır; Abdilibaki Gölpınarlı, Şeyh Seyyid Hüseyin'in Fütüvvet-namesi, s. 59-63 45 Mürüvvet" adlı eserinin her babına başlarken de bir ayet ve ha<;lisin yazıldığı görülmektedir35. Konuyu anlatırken yazarın ayetleri delil gösterdiğine örnek olmak üzere Nasıri Fütüvvet-namesinin dibacesindeki mısraların Türkçeleştirilmiş şeklini okuyalım: "Şu gök kubbenin padişahı halkı Kaf ve Nun'dan meydana getirdi. O kudret sahibidir, vericidir. Tektir, ihtiyaçsızdır; vasfı "söyle o Tanrı tektir" Y. JS ..ı.:..l .ıiıl ayetidir36. Buna benzer örneği çağaltmak mümkündür. Ancak bu ayetlerin anlamları göz önüne alınarak, isabetli seçilip seçilmedikleri hususu tartışılmalıdır. Bir çok yerde mana uygun düşmekle birlikte, bazı yerlerde isabetli olup olmadığı ihtiyatla karşılanabilir. Bu arada fütüvvet-namelerde kullamlan ayet veya hadisler üzerine yapılacak bir çalışmayla da hangi ayetlerin veya hadislerin müşterek olduğunun belirlenebileceği akla gelmektedir. Kur'an ayetleri ile Hz. Peygamberin hadislerinden ayrı olarak fütüvvet namelerde kaynak olarak gösterilen ve yaşayışlarına dair örnekler verilen sufllerle ilgili eserlerden yararlamldığını görüyoruz. Ancak biz burada şu kadarını ifade edelim ki, fütüvvet-namelerin ortak özellikleri arasında tasavvufl anlayış ve bunu yaşayışları ile gösteren kimselerin hayatlarından örnekler bazen menkıbeye bürünseler de fütüvvet-namelerde yer yer tekrarlanmaktadır. Bu bakımdan sufi meşrepli eserler fütüvvet-namelerin kaynağıiu teşkil etmişlerdir. Fütüvvet-namelerin her şeyden önce dikkat çeken ortak özelliği, bunların t<isavvufi nitelik arzeden, bir başka ifade ile kaynakları arasında tasavvufi unsurların ağırlıkla yer aldığı eserler olmalarıdır. Bu husus başlı başına bir çalışma konusu olduğu için biz burada bir iki örnekle yetineceğiz.: Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin Fühlhatü'l-Mekkiyesinde, fütüvvetin tasavvufi bir makam olarak gösterilmesi dikkat çekicidir37. Hemen bütün fütüvvet-name yazarlarının kaynakları arasında sufilerin sözlerine yer vermiş olmaları da bu türlerin tasavvufi niteliğinin en belirgin özelliklerindendir. Kuşeyr!'nin tasavvufa dair risalelerinde bir bölüm olarak fütüvvete yer ayrılması da tasavvuf-fütüvvet ilişkisini açıkça gösterir38. Şu kadarı rahatlıkla söylenebilir ki, fütüvvetin temellerinin sı1fi unsurlada atılmış olduğu fütüvvet-namelerin incelenmesiyle anlaşılabilir. ) 35 Abdilibaki Gölp ınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 104 36 Abdilibaki Gölpınarlı, a.g.m., s. 311 37 Mahmut Erol Kılıç, el-Fütühatü'l-Mekkiyye, TDV. İslam Ansiklopedisi, XIII, İstanbul1996, s. 252 38 Kuşeyri, Tasavvufun İlkeleri 1001 Temel Eser Serisi, İstanbul1978, cilt: II, s. 362-369 46 II. FÜTÜVVETNAMELERİN YAZILIŞINDA KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİN YERİ Fütüvvet-namelerin yazarları, eserlerini yazma sebeplerini değişik bölümlerinde yerlerde dile getirme ihtiyacı duymuşlardır. Bunları birkaç maddede sıralamak mümkün olur: 1. Fütüvvet-nameler, bu alanda mevcut eser olmadığı düşüncesinden yola çıkılarak yazılmışlardır. Dolayısı ile bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış eserlerdir. 2. Fütüvvet-nameler kolay okunmak ve aniaşılmak amacıyla yazılmış eserlerdir. 3. Fütüvvet-nameler değişik kişilerin arzu ve istekleri üzerine kaleme alınmış veya tercümeleri yapılmış eserlerdir. Mevcut fütüvvet-namelerden çıkarılan bu sonuçlar doğrudan eserlerin yazarlarınca ifade edilen hususlardır. Şimdi müelliflerin bu ifadelerini gözden geçirerek, bunlardaki kültürel unsurları belirtmeye çalışalım. 1. Fütüvvet-name olmadığı için bir boşluğu doldurma amacıyla yazılmış eserlerdir. Türkçe Burgazi Fütüvvet-namesinin girişinde, " ... Gördüm ki fütüvvet kapısında oturan ahflerde Fütüvvet-name yok, yani Fütüvvet kitabı yok kim bileler, güçleri yittüğünce ve ellerinden geldiğünce tutalar, ba'zısında kim vardur, muhtasar ya'ni azacuk, kendüler dileğince yazılmış, asıl Fütüvvet değül, bir nesneyi muhtasar yaza yaza metruk eylediler ... "39 denmektedir. Bu açık ifadeden yazarın derli toplu bir Fütüvvet-name olmamasından yola çıkarak bu eseri yazma ihtiyacı duyduğu anlaşılmaktadır. Ahilerin ellerinde rehber ve kilavuz olarak okuyup ellerinden geldiğince de gereklerini yerine getirebilecekleri bir metin olmak üzere bu eseri yazdığını Çobanoğlu Halil daha da açık şöyle ifade etmektedir: "... Fütüvvet gereklüleründen çıkarub yazdum, şöyle ayan kıldum ki, ahi yolları nedür ve Fütüvvet nedür, müayyen ola ve ne kim tarzkat içinde müşkül meseleler kim varıdı, cevab birle yazdum"40. Bir başka müellif de eserini, ahlaki üstünlüğün tamamıyla meleke haline gelmesi ve rezilliklerin, aşağılıkların tamamıyla kaldırılması amacıyla yazdığım belirtiyor41• Nasıri ise manzum fütüvvet-namesinde; Müftilerin şeriati anlatan "şeker gibi tatlı kitaplar" meydana getirdiklerini, buna karşılık, hakikati anlatacak bir kitap olmak üzere kendisinin bu eseri yazdığım şöyle ifade 3Y Burgazi Fütüvvet-niimesi, s. 112 40 Burgazi Fütüvvet-niimesi, s. 113 41 Alaüd'-Devle-i Seıımani, Fütüvvet Hakkında Risale, İstanbul Beyazıd Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi Mecmua Nu: 1976, v.1706'dan Abdülbaki Gölpınarlı, İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet, s. 296 47
Description: