TC SAĞLIK BAKANLIĞI OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 2. İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ Şef: Doç. Dr. Ayşen HELVACI TİP 1 DİYABETES MELLİTUSLU HASTALARDA sCD 146 DÜZEYİ İLE KAROTİS İNTİMA MEDİA KALINLIĞI ARASINDAKİ KORELASYON VE BUNUN SAĞLIKLI BİREYLERLE KIYASLANMASI (Uzmanlık Tezi) Dr. Sema ÇİFTÇİ İstanbul 2008 TEŞEKKÜR Asistanı olduğum için kendimi çok şanslı hissettiğim, engin bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, bilimsel ve manevi desteğini her zaman gördüğüm değerli hocam klinik şefim Doç. Dr. Ayşen HELVACI’ya; Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım emekli klinik şef yardımcımız Dr. Nurten KORKUTAN, yeni klinik şef yardımcımız Dr. Orhan BERKER, servis uzmanlarımız Doç. Dr. Hüsnü ALTAN, Dr. Neslihan ÖZSOY, Dr. Neşe GÜNEY, Dr. Ayşe ARAR, Dr. Taner KORKMAZ, Dr. Nejat ALTINTAŞ, Dr. Mukadder TİRYAKİ, Dr. NERGİS YANMAZ’a; Tez çalışmalarımda büyük emekleri olan tez danışmanım Dr. Mine ADAŞ’a ve değerli katkılarından dolayı arkadaşım Dr. Gülay TAŞTAN’a; Asistanlığımda büyük desteğini gördüğüm değerli ağabeyim Dr. Fikret KOCAMAZ’a; Tez çalışmalarımdaki katkılarından dolayı Dr. Z. Hülya ÖZTÜRK’e; Sevgili asistan arkadaşlarım Dr. Muharrem KISKAÇ, Dr. Mehmet ZORLU, Dr. A. Nilgün DURSUN, Dr. Meral GÜNALDI, Dr. Nergis KARA, Dr. Ekrem ARSLAN, Dr. Cengiz BULUT, Dr. Murat ÇAÇAN, Dr. Oktay KARATAŞ, Dr. Gökçer BARSLAN, Dr. Cezmi TÜRKTRAŞ’a; 2. İç Hastalıkları Kliniği hemşireleri ve tüm çalışanlarına; Uzmanlık eğitimimde büyük katkıları olan hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Dr. Taner YILDIRMAK, Biyokimya Klinik Şefi, Doç. Dr. Sembol TÜRKMEN, Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Klinik Şefi Doç. Dr. Benan ÇAĞLAYAN, Kartal Koşuyolu Kalp Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi Doç. Dr. Cevat KIRMA’ya; Hastanemiz eski Başhekimi M. Hayri ÖZGÜZEL’e ve yeni Başhekimi Doç. Dr. Adem AKÇAKAYA’ ya, her zaman bana destek olan anneme, babama, tüm aileme ve arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ederim. ii İÇİNDEKİLER SAYFA NO 1. GİRİŞ VE AMAÇ 1 2. GENEL BİLGİLER 3 3. MATERYAL METOD 31 4. BULGULAR 34 5. TARTIŞMA 44 6. SONUÇ VE ÖZET 50 7. KAYNAKLAR 52 iii GİRİŞ VE AMAÇ: Diyabetes mellitus (DM); insülin hormon sekresyonunun ve/veya insülin etkisinin mutlak veya göreceli azlığı sonucu karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında bozukluklara yol açan kronik hiperglisemik bir hastalıktır (1). 2000 yılında 171 milyon diyabetli birey mevcutken, bu sayının 2030 yılında 306 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir (2). Bu nedenle diyabet ve diyabete bağlı komplikasyonların gelişimi tüm dünyayı ilgilendiren bir sağlık problemi haline gelmiştir. Diyabetik hastalarda en önemli morbidite ve mortalite nedeni kardiyovasküler hastalıklardır. Diyabetik hastalarda, diyabetik olmayanlara göre 2-4 kat daha fazla kardiyovasküler olay riski vardır (3). Vasküler komplikasyonlar mikro veya makroanjiyopati şeklinde olabilir. Retinal veya renal mikroanjiyopati, diyabetik retinopati ve diyabetik nefropatide, vaso nervorumların mikroanjiyopatisi ise diyabetik nöropatide önemli rol oynar. Diyabetik hastalardaki makroanjiyopati aterosklerozun ileri bir şekli olup, koroner, karotis ve periferik arterleri etkileyerek miyokard infarktüsü riskini arttırır, inme ve diyabetik ayak gelişimine neden olur (4, 5, 6, 7). Tip 1 ve Tip 2 diyabetik hastalarda mikrovasküler hasarda en fazla kan şekeri yüksekliğinin etkili olduğu ifade edilmektedir (8, 9). Hipergliseminin yanında hipertansiyon, sigara, hiperkolesterolemi, dislipidemi, obesite ve hiperhomosisteinemi gibi faktörler de mikroanjiyopatiye neden olabilmektedir. Makroanjiyopati riski ise hiperglisemiden daha çok yaş, sigara, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, dislipidemi, obesite ve hiperhomosisteinemi gibi aterotrombozla ilgili risk faktörleriyle ilişkilidir. Tümüyle bu risk faktörleri, inflamatuar bir süreç ve endotel disfonksiyonu sonucunda ilerleyici vasküler duvar hasarına yol açar (10). Vasküler endotelyal disfonksiyonun mikro ve makroanjiyopati patogenezinde rol oynadığı saptandığından bu konudaki çalışmalar hız kazanmıştır(11, 12). CD146 endotel hücrelerinde yer alan bir adezyon molekülüdür (13). Klinik açıdan endotelyal hücre aktivasyonunun ve hasarlanmasının belirteci olarak tanımlanabilir (14). Hasar gören vasküler yapılardan kaynaklanan dolaşan endotel hücreleri tarafından eksprese edilir(13). Bazı çalışmalarda, tip 2 diyabetiklerde glukoz kontrolünden bağımsız şekilde, endoteliyal hasarın bir göstergesi olarak düzeyinin arttığı tesbit edilmiştir (15). Bazı çalışmalarda da, makrovasküler komplikasyonu olan diyabetiklerde, olmayanlara göre daha yüksek sCD 146 seviyesi saptanmıştır(14). 1 Ateroskleroz damar yapısını etkileyen yaygın bir süreçtir. Yukarıda belirtildiği üzere diyabetes mellitus da ateroskleroz için belirlenmiş bir risk faktörüdür. Diyabetiklerde görülen ateroskleroz daha erken başlar ve daha ciddidir. Örneğin koroner kalp hastalığı, diyabetiklerde normal toplumdan 2-3 kat daha fazladır ve kadın- erkek sıklığı da birbirine yakındır (16). Yapılan çalışmalar tip 1 ve tip 2 diyabetiklerde glisemik kontrol sağlanmasının kardiyovasküler olayların azaltılmasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki ortaya koyamamıştır. Ancak pek çok çalışmada, aterosklerozun erken bir göstergesi olan karotis intima media kalınlığı ile ilişkili bulunmuştur ve diyabetiklerde yoğun tedavinin intima media kalınlığını gerilettiği izlenmiştir (17). Bu çalışmanın da amacı, henüz komplikasyon gelişmemiş tip 1 diyabetik hastalarda, ateroskleroza zemin oluşturabilecek diğer risk faktörlerini de dışlayarak, endotel hasarı hakkında, dolayısıyla diyabetin mikro ve makrovasküler komplikasyonlarının saptanmasında erken bir belirteç olarak plazma sCD 146 düzeyinin kullanılabilirliğini değerlendirmek ve bunun karotis intima media kalınlığı ile korelasyonunu görmektir. 2 GENEL BİLGİLER 1- DİYABETES MELLİTUS DM hiperglisemi, glikozüri ve buna eşlik eden birçok klinik ve laboratuvar bulgu ile seyreden kronik bir hastalıktır. Klinik olarak ortaya çıkışı, klasik olarak poliüri, polifaji, polidipsi ve zayıflama gibi semptomlarladır. Kronik bir metabolizma hastalığı olan diyabetes mellitusta akut metabolik komplikasyonların yanı sıra, kronik mikrovasküler ve makrovasküler komplikasyonlar, hastalığa bağlı morbidite ve erken mortalitenin en önemli nedenidir (18). Diyabetes mellitusun ilk tarifine milattan 1500 yıl önce Mısır Ebers papirüslerinde rastlanır. M.Ö. 150 yıllarında, Kapadokyalı Arataeus çok su içme, çok idrara çıkmayı vurgulayarak hastalığı erime hastalığı olarak izah etmeye çalışmıştır (19) Büyük Türk İslam . alimi İbn-i Sina da şeker hastalığını bugünkü tanımına yakın bir şekilde tarif etmiştir. 1674 yılında, Thomas Willis adlı anatomist, ilk kez diyabetik hastaların idrarlarının tatlı olduğunu göstermiştir. İdrarla şeker atıldığını ilk kez 1776 yılında İngiliz Matthew Dobsoy göstermiştir.İdrarı kaynatarak, buharlaştırmış sonra kurutmuş ve kristalleştirmeye terk etmiştir. 1777 ‘de Pool ve 1778 ‘de Cawley kimyasal olarak idrarda şeker bulmuş ve idardaki şekerin glukoz olduğunu kanıtlamışlardır. İdrarda kantitatif olarak şeker arama metodunu, Fehling, 1850 yılında tarif etmiştir. Diyabetik komada idrarda aseton bulunduğunu ilk kez Prag’dan Lerch tanımlamış, onu 1857 yıllarındaki çalışmalarıyla Williams Paters izlemiştir. Claude Bernard 1849-1855 tarihleri arasında yaptığı çalışmalarda hastalığın klinik bulguları yanı sıra, biyokimyasal bulgularıyla da ilgilenmiş ve glukozun karaciğerde glikojen olarak depolandığını göstermiştir. 1869 yılında Paul Langerhans pankreastaki hücre tiplerini belirlemiş ve Langerhans adacıklarını tanımlamıştır. 1889 yılında Minkowski, hayvan modelleri üzerinde yaptığı çalışmalarda pankreatektomi yapılan hayvanlarda diyabetes mellitus geliştiğini göstermişlerdir. 1922 ‘de Best ve Banting pankreas ekstresi insülini izole etmişler ve hastalık tedavisinde yeni bir çığır açmışlardır. 1926 yılında Frank bugünkü oral antidiyabetiklerin atası Synthalini bulmuştur. 1942 ‘de Laubatier, sülfonamidlerin hipoglisemik etkisini bulduktan sonra Sulfanilüre türevleri tıp dünyasına girmiştir. 1946-1950 yıllarında çeşitli uzun etkili insülinler bulunmuştur. 1973’de Nova ve Leo firmaları antikor oluşturmayan ileri derecede saf insülini geliştirmişler, bu da günümüzde kullanılan DNA teknolojisiyle yapılmış olan insülinlere öncülük etmiştir (20,21). 3 1-1. DİYABETES MELLİTUSUN TANIMI Diyabetes Grekçe’de ‘sifon’ anlamına gelmekte olup çok miktarda idrar çıkarımını tanımlamak için kullanılmıştır. Mellitus ise yine Grekçe ‘ bal’ anlamına gelmekte olan mel sözcüğünden üretilmiştir (22). Diyabetes Mellitus, endojen insülinin tam ya da kısmi eksikliği ya da periferde insülin direncinin neden olduğu, kronik hiperglisemi, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması bozukluklarıyla giden ve bunların sonucunda kapiller membran değişiklikleri ve hızlanmış aterosklerozun oluştuğu ve tedavi edilmediğinde poliüri, polidipsi, polifaji semptomlarıyla seyreden bir sendromdur (18,23,24). 1-2. DİYABETES MELLİTUSUN İNSİDANSI VE EPİDEMİYOLOJİSİ Çeşitli ülke ve toplumlarda diyabet epidemiyolojisi değişiklik göstermektedir. Bu durum çeşitli etnik gruplarda genetik ve çevre faktörlerinin derecesinin ve etkinliğinin ayrı oluşundan, sosyal ve ekonomik durumun değişik olmasından ve kullanılan araştırma metodlarının farklı olmasından kaynaklanmaktadır (21,25,26). Tip 1 diyabet, çocukluk çağında ortaya çıkan kronik hastalıklar arasında en sık görülenlerden biridir. Tüm dünyada her yıl 50.000 yeni vakaya tip 1 diyabet tanısı konulmaktadır. Beyaz ırkta 20 yaş altındaki çocuk ve gençlerde yıllık tip 1 diyabet insidansı % 0.1-0.3 civarındadır. Tip 1 diyabetin epidemiyolojisi ile ilgili çalışmalar her yıl artmakla birlikte, dünya nüfusunun sadece % 5 ‘ine ait veriler bulunmaktadır. Pek çok çalışma Kuzey yarı kürede, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da yapılmıştır. Hastalık bazı etnik gruplar dışında her kıtada, hemen tüm toplumlarda görülmektedir. Bununla beraber tip 1 diyabet insidansı ve riski toplumdan topluma büyük farklılıklar göstermektedir (27). 1990 ‘lı yıllarda yapılmış çok uluslu WHO-DIAMOND, EURODIAB ACE ve DERI çalışmalarına dayanarak Avrupa’da 0-15 yaş grubundaki tip 1 diyabet insidansının Finlandiya ve Sardinya’da 30-35/100.000 çocuk /yıl gibi çok yüksek rakamlara ulaştığı, buna karşılık eski Doğu Blok ülkelerinde her 100.000 çocuk için yılda 4-5 , Makedonya ‘da ise sadece 2-3 yeni vaka ortaya çıktığı görülmektedir . Diğer taraftan bazı oryantal toplumlarda ise yıllık tip 1 diyabet insidansının 1/100.000 ‘den az olduğu bildirilmektedir (27). Yakın zamana kadar, yapılan çalışmalardan elde edilen verilere dayanarak Tip 1 diyabetin erkek çocuklarda daha sık görüldüğü sanılıyordu. Ancak bu kanının doğru olmadığı son yıllarda yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Çocukluk çağında Tip 1 DM insidansı sürekli bir artış göstermektedir. Bu artış, okul öncesi dönemde ve puberte sırasında pik değerlere ulaşır. 20 yaşından sonra ise insidans sabit bir biçimde azalmaya başlar (28). 4 1-3. DİYABETES MELLİTUS SINIFLANDIRILMASI Temmuz 1997’de Amerikan Diyabet Birliği 1979’da basılan Ulusal Diyabet Veri Grubunun kriterinin yerini alacak tanı ve sınıflama kriterini yayınlamıştır.Bu kriterler hastalığı daha iyi anlamamız ve bir önceki önerilerdeki genel yanlış anlaşılmaların düzeltilmesi amacıyla 2003 yılında tekrar düzenlenmiştir. Diyabetes mellitusun sınıflaması beş klinik sınıfı içerir; Tip 1 DM, Tip 2 DM, diğer spesifik diyabet tipleri, gestasyonel diyabetes mellitus ve prediyabet. Diyabet tanısı konulması için yeterli olmayan hiperglisemi IFG (bozulmuş açlık glukozu) ve IGT (bozulmuş glukoz toleransı) ile karakterize iken şimdi pre-diyabet olarak adlandırılmaktadır. Bunun nedeni epidemiyolojik kanıtların bu düşük düzeydeki karbonhidrat intoleransının bile makrovasküler komplikasyonlarla birlikteliği ve sıklıkla diyabete ilerlemesidir. Diyabetin sınıflamasını iki gözlem problemli hale getirmiştir. Birincisi erişkin yaşlarda gelişen diyabetli hastaların %10- 15’ini oluşturan ‘latent autoimmun diabetes in adults (LADA)’ saptanmasıdır. LADA, kendini otoimmün zeminde beta hücre kaybıyla birlikte yavaş progressif hiperglisemi ile gösterir. LADA olan bireyler yıllarca insülinden bağımsız kalsalar da, otoimmün tip 1 diyabeti olanlarla aynı patojenik özelliği taşırlar. İkincisi, çocuklarda ve gençlerde tip 2 diyabetin epidemisi bu yaş grubundaki diyabetin dağılımını değiştirmiştir. Bu bireyler diyabetik ketoasidoz ile başvursalar da, aktif otoimmünite veya beta hücre yıkımına ait kanıt bulunmamaktadır. Bu bireylerin birçoğu insülin kullanımını sonlandırabilir ve hiperglisemilerini yaşam tarzı değişikliği ile birlikte oral antidiyabetik ajan kullanarak veya kullanmayarak kontrol ederler. Eski sınıflama sisteminde çocukta, gençte ve erişkinde diyabeti olan ve otozomal dominant geçişin gösterildiği aileler vardı. Diyabetin bu türüne erişkin yaşta ortaya çıkan gençlerin diyabeti (maturity onset diabetes of the young- MODY) denilmekte ve tip 2 diyabetin bir alt tipi olarak düşünülmekteydi. Yeni sınıflama sisteminde ise MODY ‘diğer spesifik diyabet tipleri’ arasında yer almaktadır, çünkü beta hücre fonksiyonunda bu hastalığın meydana gelmesini sağlayan belirli bir genetik defekt vardır. Ancak tip 2 diyabetin en önemli noktalarından biri olan insülin etkisinde minimal veya hiç defekt yoktur (29). Yeni sınıflama aynı zamanda ‘malnütrisyonla ilişkili diyabet’ tanımını sınıflandırmadan çıkarmıştır, çünkü protein eksikliğinin diyabete yol açtığı konusunda bir delil bulunamamıştır. Yeni sınıflamada prediyabet olarak sınıflandırılan grupta ; açlık plazma glukozu 100-125 mg/dl ve oral glukoz tolerans testinin 2.saat glukoz ölçümü 140-199 mg/dl olan hastalar yer alır.Bu kategorinin önemi, gelecekte diyabet ve kardiyovasküler hastalık için risk oluşturmasıdır (21). 5 AMERİKAN DİYABET BİRLİĞİNİN DİYABET SINIFLANDIRILMASI 1.TİP 1 DM (Beta hücre yıkımı, çoğunlukla insülin eksikliği) a) İmmunolojik tip b) İdiyopatik tip 2.TİP 2 DM (İnsülin direnci veya insülin salgı bozukluğu) 3.Gestasyonel Diyabetes Mellitus (Glukoz intoleransının başlangıcı veya tanınması gebeliktedir. ) 4.Prediyabet (Açlık glukoz seviyesi veya glukoz toleransı test sonuçları normalin üzerinde ,ancak diyabet için tanısal değil. Açlık kan glukozu 100-125, OGTT 2. saat kan glukozu 140- 199 arasındadır. Bu hastalar ileride diyabet geliştirme riski yüksek olduğu için sınıflamaya alınmıştır. ) 5.Diğer Spesifik Tipler A) Beta Hücre Fonksiyonunda Genetik Defektler Kr. 12q; HNF-1α ( MODY 3 ) Kr. 7p; glukokinaz ( MODY 2 ) Kr. 20q; HNF-4 α ( MODY 1) Kr. 13q; IPF-1 ( MODY 4) Kr. 17q; HNF-1 β (MODY 5 ) Mitokondrial DNA Defekti ( mitokondrial DNA 3243 mutasyonu ) Diğerleri ( Wolfram; DİDMOAD sendromu ) B) İnsülin Etkisine İlişkin Genetik Defektler Tip A insülin direnci Leprechaunism Rabson –Mendelhall sendromu Lipoatrofik diabet Diğerleri C) Ekzokrin Pankreas Hastalıkları Travma, pankreotektomi Pankreatit Neoplazi Hemokromatozis Kistik fibroz 6 Fibrokalküloz pankreatopati Diğerleri D) Endokrinopatiler Akromegali Cushing sendromu Glukagonoma Feokromasitoma Hipertiroidi Karsinoid sendrom Primer hiperaldosteronizm Hiperprolaktinemi Otoimmün poliglandüler sendrom POEMS sendromu (Polinöropati, Organomegali, Endokrinopati, Monoklonal gammapati, deri bulguları) Büyüme hormonu eksikliği Hiperparatiroidi Somatostatinoma Pankreatik kolera sendromu Multipl Endokrin Neoplazi sendromları (MEN) E) İlaç ya da Kimyasallara Bağlı Vacor Pentamidin Glukokortikoidler Tiroid hormonu Diazoksid Beta- blokerler Tiazid grubu diüretikler Dilantin İnterferon-α tedavisi Proteaz inhibitörleri ( indinavir, saqunavir, ritanavir, nelfinavir) Atipik antipsikotikler (Klozapine, alanzapine, quetiopine, risperidon) F) İnfeksiyonlar (Konjenital rubella, sitomegalovirus, kabakulak, adenoviruslar..) G) İmmün Araclıklı Diabetin Nadir Formları Stiff Man sendromu Otoimmun insülin sendromu Anti-insülin reseptör antikorları 7
Description: