İSLAMI iLiMLERDE METODOLOJİ/USÜL-V TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ve ÇIKIŞI BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ Tarb.şmalı İlm1 ihtisas Toplanb.sı 18 - 19 Ocak 2014 · Üsküdar Belediyesi Sabahattin Zaim Eğitim ve Kültür Merkezi Büyük Çamlıca-Üsküdar /İstanbul İstanbul2014 BİRİNCİTEBLİG TEFSİR iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE Dİ GER İSLAMI İLİMLERLE İLİŞKİ~İ Abdulhamit BİRIŞIK• I. GİRİŞ Yüce Allah tarafın~an nur, hidayet, öğüt, hikmet menbaı, ken ~sine tutunulacak sağlam ip gibi sıfatlarla vasfedilen Kur'an-ı Kerim aniaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiş bir kitaphr. Kur'an'ın anla şılabilmesi için yapılacak bir dizi iş içerisinde derinliğine düşünmek, i'mal-ı fikirde bulunmak ve araşhrmalar yapmak öncelikli bir yere sahiptir. Yüce Allah, onun anlaşılması için zilınl çaba göstermeyenle ri, dü~ünmeyi (tedebbür) bırakmaları sebebiyle kalpleı:IDde kilitler olan kimseler (Muhammed 47/24) şeklinde vasfeder. Kur'an'da yer alan ve muhatapların tedebbür ve tefekkür etmesini isteyen ayetler aynı zamanda onun evrenselliğini gösteren delillerden biridir. Zira bu, genel bir hitaphr ve sadece Kur'an'ın ilk.muhatabı olcin Hz. Pey gamber'i (s.a.); sahabe-i kirfunı, Arabistan yarımadasır_ıdaki diğer muhatapları ilgilendirmemekte, bunlarla ·birlikte kıyamete kadar gelecek olan herkesi bu işte sorumlu tutmaktadır. Hatta -biraz ~ddialı bir ifade olmakla birlikte- denilebilir ki Kur'an'ın anlaşılması için üzerinde derinliğine düşünme konusunda ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık Resw-i Ekrem'den daha fazla bir mesuliyet ve yük _al tındadır. Zira zaten yüce Allah ayetten anlaşılması gereken ve o dö nemde ihtiyaç duyulan anlamlardan bir kısmını Resill.ullah' a bizzat • Prof. Dr., Marmara Ünivevsitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 18 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTA YA ÇII<IŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ Cebrail yoluyla bildirmekte adeta Resı11ullah'ın akü bir çıkarsamada bulunmasıpı istememektedir. Özellikle .uygulamaya yönelik ayetleri bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Belki de Tefsirı literatü ründe Kur'an'ın lafzı ve manasının ilaru olduğU şeklindeki kanaat buna dayanmaktadır. İlaru dinler'in kaynağı olan ve Allah'ın insanlar arasından se çerek görevlendirdiği elçiler üzerinden duyurduğu vahiy, l$itap veya sahife şeklini alsın veya ·almasın başta o peygamberi, sonra da pey gamberin tebliğde bulunduğu muhataplannı bağlar. Gelen vahyi red inkar ve eden, kafu damgasını yiyip ileride ilaru cezaya ç~bnla cakken bu vahyi kabul eden ancak gereğini yerine getirmede kusurlu davranan kimseye de fiiline göre karşılık terettüp edecek.tir. Vahiy insan düzlemine indi~de onda, ortaya konulduğu zaman ve çerçe ve ile ilgili kurallar cari olur ve insanlar bu kurallara ve şartlara göre sorumlu tutulurlar. Allah'ın herhangi bir zaman ve mekanda her hangi bir peygamberine gönderdiği vahyin, gönderilen peygamber · · ve kavmi ile sınırlı olup. olmadığı konusunda bazı tarhşmalar bu lunmakla birlikte peygamberlere bildirilen ana ilkeler farklı olmaya~ cağı için ana ilkeler bazında herkesi bağlaması gerekir. Ancak Allah dilerse sonradan gönderdiği bir peygambere olan vahyi ile önceki genel veya özel vahyini ve şeriatini hükümsüz veya geçersiz kılabilir. Nitekim bu durum, hikmetinin ve tedrid.Iik prensibinin ·gereği olarak tahakkuk ve tekerrür etmiştir. \ Söz konusu Allah'ın Son Peygamberi Hz. Muhainmed'e (s.a.) gönderc:Uği Kur'an vahyi olunca, bunun kapsayıalığı ve kuşablıcığırun ne olduğu ile ilgili de bir şeyler söylemek. gerekir. Kur'an bu mesajın evrensel (el-En'fun 6/92), mesajı ulafı"an pey gamberin de aJ.emşümul (el-Enbiya 21/107; Sebe 24/28) ıolduğunu bildirmektedir. O peygamberler halkasının sonuncusu ~(el-Ahzab 33/40) ve sadece insanlara değil, bi's etinden itibaren kıyametekadar gelecek ve yaşayacak olan insan ve cinlere gönderilmiş bir peygam berdir. Kur'an vahyinden.kaynağını alan bu din, anlaşılınaya ve ko numlandınlmaya çalışılırken onun bu vasb. her zaman akıİda tutul- 1 Metinde bir ilim olarak "Tefsir" kastedildiğinde "Tefsir" şeklliıde büyük harili yazılacakbr. Yorum ve yorumlama anlamıdaki "tefsi.r" kelimesi ise küçük harili olarak "tefsir" şeklinde yazılacakbr. TEFSİR iLMİNİN ORTAYA ÇIIaŞI ve Dİ GER İSLAMI İLİMLERLE İLİŞKİSİ 19 malıdır. Kur'an'ı ne sadece kendilerine inen nesle, ne onlard!ID sonra gelenlere, ne Arabistan'a ne de Orta Doğu'ya göre yorumlayabiliriz. O, ufku açık, muhatabı çok, mesajı kapsayıcı, dili zengin bir kitaptır. Kuİ'an'ın, indiği zamandan sonra geçen üç asır içerisinde onlarca farklı ırkın ve dilin bulunduğu yerlere kadar ulaşması ve buralarda kendisine yer bulması, bu dini kabul edenlerin asalet (asıl olma) ve dini sahiplenmede diğerlerinden farklı bir şekilde algılanmaması Kur'an'ın ve onun ortaya koyduğu dinin bu evrenselliği sebebiyledir. . Biz bugün Hicaz'd an binlerce kilometre uzakta bu tartışmalı toplan tıda onu kabullenen mürninleri olarak Kur'an'ı dert ediyorsak ve onun ortaya koyduğu sistem hakkında tartışıyorsak bu, Kur'an'ın evrensel olma vasfı sebebiyledir. · Tefsir ilminin ortaya çıkışı ve diğer İslfuni ilimlerle ilişkisinden söz edeceğimiz bu bildiride bakışımız dar bir çerçeve ile sırurlı kal mayacak; Kur'an'ın evrensel bir kitap olduğu, ırklar ve bölgeler ara sında bir fark gözetmediği, Kur'an'dan ve onun vahiy destekli tebliğ cisi olan Hz. Muhammed'den (s.a.) kaynağını alan İslam'ın aynı Şe kilde alemşümul bir din olduğu ön kabulünden hareket edilecektir. Bize göre Kur'an'ın anlaşılması ve yorumlanması ile ilgili olan Tefsir ilmi için bu bakış açısı hayati önem taşımaktadır. Bu görüşün tersini savunan ve Kur'an'ın indiği dönem ile sınırlı bir kitap olduğunu söyleyenler günümüzde İslam'ın hangi şekilde hayatiyetini sürdür düğiinü ortaya koymak durumundadırlar. Yani bugün herhangi bir hayatiyeti olmay'an bir İslam olması gerekirdi. Halbuki doğruluğu tarhşma götüren bazı fikirler sebebiyle üzerinde menfi kanaatler serdedilen birkaç nassın dışında hemen her ayeti biz bugün konuşa bilir ve problemlerimizle ilintilendirebiliriz. Bildirimizde bir yandan Tefsir ilminin ne olduğu, hangi ilkeler üzerine oturduğu, hangi yöntemleri kullandığı ve hangi tarihte ted vin edildiği gibi Tefsir ilmine dair konulan inceleyecek öte yandanw bu ilmin hadis, fıkıh, kelfun gibi alanlarla ilgisi üzerinde duracağız. Konunun çerçevesinin genişliği, aynı konunun başka açıdan başka bildirilerde de ele alınacak olması gibi sebeplerden dolayı burada meselelerin tüm ayrıntılarına girilemeyecektir. Konunun tüm ayrıntı lan ile ele alınması için yüzlerce sayfa kaleme almak gerekecektir. Halbuki biz burada bildirimizi, tartışmayı ateşieyecek ve alevlendi recek konulara hasredeceğiz ve ana konulan dikkatlere slın.acağı.z. 20 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇOOŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ Belki bazı öncelikli hususlarda aynnhya girebileceğiz. Bileliri ile ilgili diğer bir husus, bildirinin çerçevesini ilk 3-4 asıx ile sırurlandırmakhr. Böyle olunca günümüzde yapılan bir kısım tartışmalan bundan bin yıl önce de yapılıyormuş :veya yapılmış gibi gösterme yoluna gidil meyecek, sırurlar mümkün mertebe korunmaya çalışılacakhr. Bileliri müzakere edilirken bazı hassas konuların derinleşmesi ~e etraflıca tarhşılması tabü ki mümkün olacaktıx. .. ı Konuya girmeden önce dikkat çekilmesi gereken bir başka hu sus, İefsir ilminin diğer ilimler ile ilişkisinden söz ederken diğer ilimleri sunma biçimimiz olacakhr. Bizim temel alanıxnız Tefsir oldu ğu için Arap dili, hadis, fıkıh ve kelam alanlarında söyleyeceklerimiz bir bakıma amatör bir yaklaşım olarak görülmelidir. Bu konularda ortaya koyacağııruz bilgi ve yaklaşımların olgunlaşması: ve semere vermesi için ilgili alanlardaki müzakerecilerin değerlendirmelerine ihtiyaç duymaktayız. Biz her ihtimale karşı sunacağııruz bilgilerde ve değerlendirmelerde ihtiyatı elden bıxakmamaya ve gerçekte hiç ol mayan bir tarhşmayı açmamaya çalışacağız. Bu ilmi toplantı bizler den her birini Gazzaıi, İbn Teymiyye, Şah Veliyyullah gibi pek çok ilme dair aynnhlı malumah olan biri yapmayacak o~a da bunun bir eksikliğimiz olduğunu hepimize öğretecektir. isıarnı ilimler bir bü tündür ve hepsi blı:lil<te değerlendirildiğinde külli sonuçlara ulaşılıx. İslam ilimi de fıkıh veya hadis gibi belli bir alanda daha çok derin leşse bile diğer alanlan da problemlerini ve bunların temel çözümle rini bilecek şekilde bilmesi gereken insandıx. ll. iLAHİ VA HYİN (Klffi.'. AN) iNSANLA BULUŞMA MERRALE- LERİ ve BUNUN YORUMLA İLİŞKİSİ . ~ Kur'an tefsiri, dlğer kitapların ve bilgilerin yorum~dan farklı bir mahiyet arz eder. Çünkü tefsir yüce Allah'ın, kulu Mı.ıhimımed'e (s.a.) indirdiği vahyindeki m~adıru ortaya çıkarma çabasıdıx. Bu vahyi ve Kur'an'ı doğru anlayabilmek için onunla ilgili bazı hayati noktaları bilmek gerekir. Bu noktalardan bir kısmı biz kullar için muamma olmakla birlikte Kur'an'ın kendi işaretleri, Restll-i Eio;em'in verdiği bilgiler ve bazı beşeri çıkarsamalar meseleleri bir.ö lçüde an layabilmemizi sağlamaktadıx. Aşağıda ilahi vahyin beşer düzlemine inişi ve yoruma konu olabilmesi bakımıridan geşirdiği ·merhaleler TEFSİR iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ve Dİ GER İSLAMi İLİMLERLE İLİŞKİSİ 21 üzerinde kısaca durulacakbr. Bunlar ilahi vahye bakışımızı etkileye bilecek olması bakımından önemlidir. · A. V ahyin Beşer Düzlemine İniş Merhaleleri Kur'an adını alan ilaru vahyiit biz insanların eline tİ.laşıncaya değin geçen üç ayrı evresi (tenezzülat-ı vahy) bulunmaktadır. Bun lardan ilki Resillullah'a gelmeden önceki evredir. Bu 'evre'nm mahi yeti hakkında yeterli ve kesin bilgimiz bulunmamakla birlikte eldeki bazı bilgilere ve tahminlere dayalı olarak bunu da kendi içinde üç aşama olarak görebiliriz. Kur'an'ın varlık alemine intikali onun "Levh-i Mahffiz" da2 bulunuşu iledir. Bunu başlangıç noktası olarak kabul ettiğimizde Yüce Allah'ın Kur'an'ı buradan ayırarak veya bu radan bir kopya çıkartarak mahlyetini bilemediğimiz bir yolla melek lere (Cebrail'e veya İsrafi.l'e veya bunların da içinde olduğu özel bir melek grubuna) intikal ettirmesi (inza.I) ilk aşamayı oluşturur. İkinci aşama, topyekün olarak meleklere ulaşan bu.v ahyin Allah'ın irade ve dilemesi ile es-sema ed-dünya (en yakın gök veya beytü'l-izze) deni len yere Cebrail ve/veya görevli diğer melekler tarafından ulaştınl masıdır. Bu iki aşamayı tek aşama olarak da düşünebiliriz. Üçüncü aşamada Cebrail, vakti gelinceye kadar muhafaza altında tutulan ve tabir caizse eİnanette bulunan Kur'an vahyini (Kur'an'ı) Hz. Mu hammed'e (s.a.) peyderpey ulaşh.rmışbr. Yani bu aşamada Kur'an vahyi ilk defa insan ile buluşmuş ve belli şartlar dahilinde insaı:un "tasarnıfuna", "kullanımına", ''korumasına'' verilmiştir.3 Kur'an vahyiniİl ikinci evresi ResUl-i Ekrem ile başlar. Resillullah (s.a.) kendisine lafzı ve manası ile vahyolunan Kur'an'ı insanlara tebliğ etmiş ve muhtemelen doğru öğrenilmesi ve ihtilafa düşülmemesi amaayla vahyi bu işi iyi yapan katipiere yazdırmiş ve 2 İlgili ayetler: er-Ra'd 13/39; ez-Zu.hruf 43/4; el-Vakıa 56/77-78; el-Bun1c 85/21-22; el-Kadr 97/1 vd. (konunun ayrınhsı için Bkz., Yusuf Şevki Yavuz, "Levh-i Mahffiz", DİA, Ankara 2003, XXVII, 151). x:xxm, 3 Bkz., Abdülhamit Birışık, "Nüzul", DİA, İstanbul 2007, 308-309. Muhammed b. A.klle Kur'an ilimlerine dair hacimli eserinde Kur'an'ın inzal tenzil ve nüzulunu oldukça tutarlı bir biçimde açıklamaktadır (Bkz., ez fi Ziyade ve'l-ihsan ulumi'l-Kur'an (nşr. Muhammed Safa Hakkı v.dğr.), 1-X, Canuatu'ş-Şarika Merkezü'l-Buhus ve'd-Dirasat, Şarik'a (Shaıjah) 1427/2006, I, 151-163). 22 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ ilgili ashabına ezberletmiştir. Hz. Peygamber (s.a.) ile doğrudan ilgili olarak hayatiyetini sürdüren Kur'an vahyinin bir kitap şeklini alacağı ile ilgili beklentiler ve tahminler olmakla birlikte Kur'an vahyi Resill i Ekrem'in sağlığında Mushaf halini almamış bir bakıma değişken ve hareketli yapısuu korumuşhır. Üçüncü evre ise Resill-i Ekrem'in vefah sonrasında Kur'an vahyinin cem' edilmesi ve iki kapak alhna alınmasıdır. Bu Çla kendi içerisinde iki aşamadır. Birincisi Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) Kur'an'ı ko ruma amaçlı olarak cem' ettirmesi, diğeri ise· Hz. Osman'ın (r.a.)· okuma ihtilaflarını gidermek ve ümmeti her bir yönden tek bir Mus haf etrafında toplamak için çoğalttırmasıdir (istinsah ve teksir). Kur'an'ın anlaşılması ve yorumlanması ile ilgilenen bizler bu evre lerden son ikisi ile ilgiliyiz. Zira Kur'an'ın Resill-i Ekrem dilinde ~e tebliğinde aldığı şekil bizim için bir anlam ifade etmektedir. Aşağıda vahyin Mushaf halini almadan ve Mushaf halini al dıktan sonra yorum ve uygulama bakımından nasıl bir muameleye tabi tutulduğundan ve tutulması gerektiğinden bahsedilecektir. Tabii ki buradaki değerlendirmelerimizin dayandığı bazı temeller olmakla birlikte birtakım şahsi çıkarsamalarımız da olacakhr. Biz konuyu ele alırken bunları ayrışhrmaya özellikle dikkat ede~eğiz. B. Kur'an Yorumu İle ilişkisi Bakınund'an Kitaptaşma (Mus haf) Öncesi 23 Yıllık Vahiy Süreci \ . Yüce Allah son elçi olarak seçtiği Muhammed'e (s.a.) Hira ma- ğarasında vahyetmeye başlamış ve bu vahiy ay takvimi hesabıyla 23 yıl kadar sürmüştür. Vahyi bir söz olarak alan ve onun hıfzı konu sunda bir ~dişe taşımayan Hz. Peygamber vahyin y~ası için çaba sarf etmiş ise de kendisinin vahiy ile ilişkisi hep sö~ü ·olarak devam etmiştir. Yani o göndereni ile ilişkinin kesildiği bir:metin ile karşı karşıya_ değildi ve tabir caizse o Allah ile sürekli bir diyalog halinde bulunuyordu. Daha da önemlisi, Rabbi ile diyalog halinde ol masına karşın ne zaman ne tür bir vahiy gdeC"eğine dair bir fikri p.e yoktu. Belki Rabbi ona daha önce indirdiği vahyin tamamını veya bir kıs mını_ geçersiz kıldığını söyleyebilirdi. Nitekim Cebrail ile yapılan mukabelelerin (arza) her birinde Kur'an vahyi gerek ayet; ve sure sıralaması olarak gerekse miktar olarak bazı küçük değişikliklere ve TEFSİR iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ve Dİ GER İSLAMI İLİMLERLE İLİŞKİSİ 23 farklılaşmalara uğrayabiliyordu4• Konuya Kur'an'ın tefsiri açısından baktığımızda, Resill-i Ekrem'in .daha inmemiş vahiy parçalarını da t~ ederek veya bu konularda Cebrail'd en ipucu alarak daha kapsamlı değerlendirmeler yapması ve sonuçlara ulaşması da bekle nemezdi. Nitekim onun, sorulan bir soru üzerine 'cevabı bir gün sonra vereceğini söylemesi' ama bunu Allah'ın dilemesi ile ilişkilen dirmemesi (inşallah dememesi) üzerine vahyin inmesi 15 gün gecik miş ve sonunda Allah onu 'uyarmıştır (el-Kehf 18/23-24). Mekke dö neminde müşriklerin farklı zamaı:Uarda ortaya koydukları vahiy beklentileri ve vahye dayalı çözüm talepleri de··cevapsız kalmıştır. Resill-i Ekrem'in kendisi Kur'an ile ilgili detaylı yorum denebi lecek çok fazla söz sarf etmediği gibi Ashab'ın da Kur'an ayetlerinin yorumu sadedinde fazlaca konuşmasını hatta bazı hassas konularda soru sormasını hoş karşılamamışb.fS. Demek istediğimiz odur ki Resı'llııllah Efendimizin vefatından önce Kur'an'ın yorumu için atıla cak adımlar veya söylenecek sözler hep Kur'an'ın daha tamamlan mamış bir vahiy silsilesi olmasıyla irtibatlıdır. Söylenecek sözler ve ileri sürülecek yöntemler müteakiben gelecek bir veya birkaç ayet ile tersyüz edilebilirdi. Buna dair bazı muşalıhas bilgi ve örnekleri pay laşmak istiyorum. Kur'an-ı Kerim'in Bakara sılresinde yer alan nesih ayetine ve Hz. Aişe gibi bazı sahabeden gelen bilgilere dayanarak, Resill-i Ekrem tarafından insanlara tebliğ edilen vahyin bazı kısımlarının unutturulmuş ve ağırlıklı olarak Medine döneminin sonlanilda gerçekleşen arzalarda bunların okuma listesinden düşürülmüş olabileceği ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir. Gerçi özellikle modem dönemde neshin unutturma şeklindeki türüne şiddet le karşı çı.kıldığuu ve bunun zayıf riY.ayetler~ dayalı bir iddia olduğu ileri sürülmüştür (Konunun ayrıntısı için Bkz., Abdurrahman Çetin, "Nesih", DİA, istanbul2006, XXXJJ, 580). 5 Burada "sahabe soru sormaktan şiddetle men edilmiştir, bu sebeple Resillullah'a 'hiç soru sorulmamıştır" gibi bir iddiada bulunmuyoruz. Nite kim Kur'an-ı Kerim bize pek çok konuya dair soru1ar sorulduğunu, Cibril Hadisi de soru sormanın bir bilgi elde etme yolu olarak tebcil edildiğini göstermektedir. Burada soruyu yasaklama veya en azından iyi karşılamama durumu daha çok israrlı anlamsız sorular ve müteşabih türünden insanın cevap verildiğinde bile tatmin olamayacağı sorular içindir. Ya da vahyin devam ettiği süreç içinde sahabeyi kendilerini vahyin akışına bırakıp Resillullah'ı (s.a.) takip etmeleri noktasında eğitmektir. 24 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAY A ÇIKIŞI VE BiRBiRLERiYLE İLİŞKİLERİ Bir faraziye olarak söyleyecek olursak, mesela eğer Resillullah Efendimiz ve Ashab -o dönemde Kur'an'da bir hüküm bulunmaması yani hükümsüzlük sebebiyle-Medine döneminin başlarında mevcut durumdan yola çıkarak kadın için esas olanın örtüsüz olmalan, iffe-· tin kadın için her şeyden önemli olduğu, örtünün sadece ,zahiri bir aksesuar olduğunu söyleselerdi ve bu konuda bağlayıcı ifadeler kul lansalardı hem Resfilullah (s.a.) hem de Ashab zor durumdı:ı kalmaz- lar mıydı? ' Daha muşalıhas bir örnek verecek olursak, mesela içki (içkinin zararlı olduğu fakat iyi yönleri de bulunduğu zararının faydasina göre çok çok fazla olduğu) ile ilgili inen ilk ayeti (el-Bakara 2/219) merkeze alıp bu sanki nihai hüküm imiş gibi yo.rumlar yapılsaydı sonradan daraltıcı hüküm getiren iki ayet nasıl izah edilebilirdi. Hat ta inen ilk ayetZere yapılan bağlayıcı yorumlardan sonra 2. 7Je · 3. sıradaki nasih ayetler (en-Nisa 4/43; el-Maide 5/90) geldiğinde ve bazı diğer nesih olaylarında nesih konusunu dillerine dolayıp "Mu- · hammed diin söylediğini bugün nakzediyor, değiştiriyor'' diyerek eleştirilerde bulunan Yahudi ve münafıklar bu defa mensııh ayetZere yönelik yapılan kat'i tefsirleri de problem etmezler miydi? Konuya dair kanaatin netleşmesi için üçüncü bir misal vermek istiyoruz. Sa'd b. er-Rebi' (r.a.) kendisine karşı 'serkeşlik' yapan eşi Habibe'ye (r.anha) bir tokat atmıştı. Babası Züheyr (veya Zeyd) kızı Habibe'yi alarak Resill-i Ekrem'e geldi ve "Kızımı onlfnla ·evlendir dim ama o kızıma tokat attı" diyerek damadı Sa'd '{ şikayet etti. Resfilullah (s.a.) bu yapılana karşı kısasa (kocaya tokat atılması) hükmederek onları gönderdi: Daha onlar fazla uzaklqşmadan ResUluilah onlara seslenerek geri dönmelerini istedi te onlara, Cebrail1in "Erkekler kadınlar üzerine kavvamdırlarlhakimdirler.}." ayetini6 getirdiğini bildirdi ve sonra şöyle buyurdu: ~ TEFSİR İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ve DiGER isLAMi İLİMLERLE İLİŞKİSİ 25 "Biz bir iş (çözüm) diledik Allah da bir iş (çözüm) diledi. Allah'ın di lediği şey daha hayırlıdır''7 Kurtubi Nisa sılresinin bu 34. ayetini tefsir ederken başka bir rivayet daha nakleder. Buna göre Hz. Peygamber'in (s.a.) kısas ·ayetinin varlığına dayanarak kısasa hükmetmesinden hemen sonra daha müştek:iler fazla uzaklaşmadan "Sana vahyi tamamlanmadan önce Kur'fut ile acele etme/acele hüküm verme" ayeti (Taha 20/114)8 n~il olmuş ve Resill-i Ekrem kısas hükmünü kaldımuş, peşinden de nüşuz (itaatsizlik, serkeşlik) ha.Iinde olan kcldırun dövülmesi hükmü nü de içeren Nisa sfuesi 34. ayeti inmiştir.9 Resillullah Efendimizin Kur'an'ın tamamını sözlü olarak tefsir ettiğini söyleyenierin nasıl bir çelişki içerisinde olduğu bu kısa açık- ' lamadan net bir şekilde anlaşılmaktadır. Halbuki Allah ResUlü ko nuyu çok iyi kavranuş, kendisi dini konularda özellikle de alıkarn ile ilgili meselelerde bağlayıcı tarzda çok fazla konuşmamış, ashabının da bu noktada dikkat etmesini tenbih etmiştir. Ancak ahlaki konu am larda ve toplumların helakine sebep olan meselelerde mevcut Kur' bilgiyi genişletme türünden konuşmalar yaptığı bilinmektedir. Bun larda bile, verilen bilgilerin bir kısmı beşer gücü ile elde edilemeye cek mahiyette olduğundan Cebrill'in onu bilgilendirdiğine hükme debiliyoruz: Mesela Resillullah'ın (s.a.), Ashabu'l-Uhdud konusunu · anlatırken verdiği Allah'abağlı genç örneğini kendi başına bilmesi imkansızdır. Zira olay çok önce cereyan etmiştir ve rivayette yer alan aynntılı bilgiler bu lassanın kaynağının kendisi olmadığı izlenimi vermektedir.10 Nitekim bu kıssa Kur'an-ı Kerim'de de özetle anlatıl maktadır (el-Buruc 85/4-10). 7 Rivayetin ayrıntısı için Bkz., Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed en-Nisabfui el Varucü, Esbiibü'n-niizUl, Matbaatu Hindiyye, Kahire 1315, s. 111-112 [Ebü'l Kasım Hibetullah b. Selame'nin en-Niisih ve'l-mensilh adlı kitabıyla birlikte]. . 8 .. ,;.;..:,~!~~i~~ 9l:ıii~ ~ ıi.:, ... 9 Muhammed b. Ahmed el-Kurtubi, el-Ciimi' li ahJcami'l-Kur'iin (nşr. Abdul lah b. Abdilimuhsin et-Türk!), I-XXIV, Müessesetü'r-Risale, Beyrut 1427/2006, VI, 278-279 . 10 Müslim, "Zühd ve't-re-ka'ik", 73; Tirmizi, "Tefsir", 77; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 16-18.
Description: