ebook img

TC Sağlık Bakanlığı Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi ... PDF

74 Pages·2006·0.57 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview TC Sağlık Bakanlığı Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi ...

T.C Sağlık Bakanlığı Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim: Doç. Dr. Medaim YANIK 4. Psikiyatri Birimi Klinik Şefi : Doç. Dr. M. Emin CEYLAN ŞİZOFRENİ TEDAVİSİNDE DİREKT MALİYETİ BELİRLEYEN DEĞİŞKENLERİN KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRİLMESİ Uzmanlık Tezi Dr. Ava Ş. TAV İSTANBUL 2006 1 İÇİNDEKİLER Sayfa Giriş ve Amaç………………………………………………………… 1 Genel Bilgiler……………………………………………………… 2 Yöntem ve Gereçler………………………………………………… 28 Bulgular…………………………………………………………… 31 Tartışma…………………………………………………………… 50 Sonuçlar…………………………………………………………… 61 Öneriler …………………………………………………………… 63 Özet………………………………………………………………… 65 Summary …………………………………………………………… 66 Kaynaklar ……………………………………………………………… 67 2 Bu tezin gerçekleşmesine olanak sağlayan hastanemiz başhekimi Doç.Dr. Medaim Yanık’a Bilgi ve deneyimleriyle eğitimime sağladığı katkılardan dolayı klinik şefim Doç.Dr. M. Emin Ceylan’a , Tez sürecinde ilgi ve desteğini esirgemeyen, tezimin tamamlanmasındaki yardımlarından dolayı tez danışmanım Uz. Dr. Meltem Efe Sevim ‘e , Rotasyonlarım sırasında eğitimime katkılarından dolayı hastanemiz Doç. Dr. Hüsnü Erkmen, Doç. Dr. Niyazi Uygur, Doç. Dr. Baki Arpacı, Doç. Dr. Duran Çakmak, Doç. Dr. Yüksel Altuntaş, Doç.Dr .Levent Kayaalp ‘e Tez çalışmam için gerekli arşiv incelemelerine izin verdikleri ve rahat bir çalışma ortamı sağladıkları için Prof. Dr. Alp Üçok ve Dr. Ersan Kantarcı’ya , ilgi ve yardımlarından dolayı arşiv görevlisi Esra Döğen’e ve arkadaşım Psikolog Ebru Sorgun’a, çeviri konusundaki katkı ve desteğinden dolayı arkadaşım Dr. Birim Danışmant’a, 4. Psikiyatri servisi başta olmak üzere eğitimim süresince birlikte çalıştığım , bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım tüm uzman ve asistan doktor arkadaşlarıma , birlikte çalışmaktan keyif aldığım psikolog, hemşire ve yardımcı sağlık personeli arkadaşlarıma , Klinik açıdan kazanmış olduğum tecrübeler için bütün hastalarıma teşekkür ederim. 3 GİRİŞ ve AMAÇ Şizofeni topluma maliyeti yüksek kronik seyirli bir psikiyatrik hastalıktır. Şizofreni dünya populasyonunun % 1 ini etkiler; ancak yatarak tedavisi, ayaktan tedavisi, rehabilitasyon harcamaları ve işgücü kaybı nedeniyle orantısız şekilde büyük bir ekonomik yüke neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde şizofrenide doğrudan maliyetin büyük bölümünü hastane yatışları oluşturmakta , ilaç harcamaları önemli bir yer tutsa da doğrudan maliyetin yalnızca küçük bir yüzdesini oluşturmaktadır.Gelişmekte olan ülkelerde ise ilaç maliyeti maliyetlerin daha büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır. Sağlık harcamalarına ayrılan payın sınırlı olduğu ülkemizde kaynakların dağılımına bilimsel veri sağlamak için maliyet analizlerinin yapılması önemlidir. Bu çalışmada ülkemizdeki şizofreni tedavisinde yıllık direkt maliyeti hesaplamak ve direkt maliyeti etkileyen parametrelerin üniversite hastanesi- devlet hastanesi – özel hastane bağlamında karşılaştırılarak incelenmesi amaçlanmıştır. 4 GENEL BİLGİLER Şizofreni Şizofreni her toplumda ve sosyoekonomik düzeyde görülebilen tanımı, sınırları klinik belirtileri ve seyri bakımından çeşitlilik gösteren ağır bir ruhsal bozukluktur. Şizofreni , bireyin düşünce, duyu, hareket , algılama sürecini etkiler.Bu hastalıkta ; öğrenme, yargılama, çalışma beceri ve kişiler arası ilişkiler gibi zihinsel ve sosyal işlevlerin değişik alanlarında belirgin bozulma olabilmektedir.(1) Şizofreni insana acı veren zorlayıcı ve karmaşık bir psikiyatrik bozukluktur. Hastalığın temel semptomları hastalar arasında yüksek oranda değişiklik göstermektedir. Bu semptomlar ; varsanılar, sanrılar ,dezorganize konuşma ve davranış ,uygunsuz duygulanım, bilişsel kayıplar, psikososyal işlevsellikte bozulmadır. Bir çok vaka da semptomların başlangıcı sinsidir, genellikle öncesinde yavaş yavaş gelişen sosyal geri çekilme, azalmış ilgi ve merak, dış görünüş ve hijyende değişiklikler , bilişsellikte değişiklikler, garip ve tuhaf davranışlarla karekterize prodromal evre görülür.( 2) Hastalık ilk kez biçimsel olarak Benedict Morel tarafından 13-14 yaşlarında başlayıp bilişsel yozlaşma ile otistik yaşamaya başlayan bir vakanın tanımlamasında kullanılmış ve dementia precox olarak adlandırılmıştır. Daha sonra 1896 yılında bir alman psikiyatristi olan Emil Kraepelin akıl hastalıklarını yıkımla gidenler (dementia precox) ve gitmeyenler (manik depresif psikoz ) olmak üzere iki büyük grupta toplayarak sınıflandırma yapmıştır. Kraepelin bu kavram ile ilerleyici zihinsel yıkımı vurgulamak istemiştir. 1911 yılında ise İsviçreli bir psikiyatrist olan Eugen Bleuler şizofreni kavramını ilk olarak ortaya atmıştır.Bleuler’e göre şizofrenide temel problem çağrışımların bozulmasıdır, hezeyan ve halüsinasyonlar bu çağrışım bozukluğuna ikincil olarak ortaya çıkmaktadır.Bleuler tüm olguların demansla sonlanmadığını seyirlerinin değişken olabileceğini ileri sürmüştür. Bleuler şizofrenide dört belirtinin temel semptom olduğunu belirtmiştir. Bunlar 4A belirtisi olarak bilinen;otizm, ambivalans, çağrışımlarda bozukluk ve uygunsuz affekttir. 1930 larda Kurt Schneider şizofreni için patognomonik olarak kabul edilen birincil sıra belirtileri tanımlamıştır. Bunlar ; tartışan, yorum yapan , emir veren işitsel halüsinasyonlar,somatik halüsinasyonlar, düşünce çekilmesi,düşünce yayılması,düşünce okunması , sanrılı algılama,duygu ve davranışların başkalarının etkisi altında olduğu yaşantısıdır. Schneideryan bulgular DSM tanı sistemini büyük ölçüde etkilemiştir.(3) Hastalık bireyin toplum içindeki işlevselliğini , kişiler arası ilişkiler geliştirmesini olumsuz yönde etkiler. Klinik görünümü önemli ölçüde değişiklik gösterir. Belirti ve semptomların altında yatan bağımsız patofizyolojik süreçlerin sınıflandırılması Kraepelin’e dek uzanmaktadır. Kraepelin şizofreniyi karekterize eden iki sürecin olduğunu öne sürmüştür.İlk alan iradenin itici gücünü kalıcı şekilde biçimlendiren emosyonel aktivitelerin zayıflamasıdır. Duygusal donukluk , irade kaybı ve mental aktivitelerin zayıflığı bu özelliğin sonucudur ve avolüsyonel sendrom olarak adlandırılır, bu günümüzde kullanılan birincil negatif semptomlar ya da defisit sendromunu kavramının öncüsüdür. Krapelin’ nin ikinci tanımladığı alan entelektüel , duygusal ve iradesel aktivitelerin ayrı ayrı kendi içlerinde ve birbirleriyle iç bütünlüğünün kaybını içermektedir. 1970 lerde Strauss şizofrenik semptomların pozitif semptomlar, negatif semptomlar ve ilişkilendirme bozuklukları olarak üç spesifik semptom kümesinde toplandığını bildirmiştir. 5 Carpenter bu üç semptom alanını psikotik semptomlar, bilişsel semptomlar ve negatif semptomlar olarak sınıflamıştır. (2) Şizofreni sıklıkla 15-45 yaşları arasında başlar. Hastalığın başlamasında etkili psikososyal faktörler bulunabilir ancak bunların varlığı şart değildir.Hasta yavaş yavaş içine kapanmaya , kendine özgü bir dünyanın içine girmeye başlar.(5) Şizofreni semptomları genelde genç erişkin yaşta başladığından , bozukluk hasta ve ailesinin bir yaşam sürecindeki beklentilerini çok fazla değiştirebilmektedir. Şizofreninin başlangıç yaşı erkeklerde 15-24 kadınlarda 25-34 civarındadır . Bu yaşlar her iki cinsinde potansiyel olarak üretken olduğu ve üretkenlik açısından hastalığın en kötü etkilediği dönemdir.(6) Kadınlarda başlama yaşı erkelere göre 5-10 yaş daha yüksektir, 25-30 yaşları arasında ilk kez hospitalize edilen şizofren hastaların çoğu erkektir. Geç başlangıçlı şizofrenlerde ise kadınların erkeklere oranı daha yüksektir.(5) Tanı Şizofreni tanısı için çoğunluk tarafından kabul edilmiş olan DSM-4 ‘ deki tanı kriterleri kullanılmaktadır. DSM -4 şizofreninin tanısal temelini üç ana belirti grubu üzerine kurmuştur. Bunlardan birincisi sanrılar, varsanılar, çağrışımda ve duygulanımda bozukluklar ile dezorganizasyon belirtilerinin varlığıdır.İkincisi bu olgularda okul iş,kişilerarası ilişkiler ve kendine bakımda yıkım olmasıdır.Üçüncü koşul ise en az 6 aylık bir sürenin olmasıdır.Diğer ölçütler ise diğer tanı grupları ile ilişkileri belirtir. ICD -10 tanı kılavuzu DSM-4’e büyük oranda benzemektedir. ICD -10 da altı aylık süre koşulu bulunmamakla birlikte prodromal dönem kabul edilmektedir. DSM-4 göre şizofreninin tanı ölçütleri: A- Karekteristik semptomlar: Bir aylık dönem boyunca ( başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre), bu sürenini önemli bir kesinde aşağıdakilerden ikisinin ya da daha fazlasının bulunması 1.hezeyanlar (sanrılar) 2.halüsinasyon 3. Desorganize konuşma 4.İleri derecede desorganize ya da katatonik davranış 5.negatif semptomlar (Duygulanımda düzleşme, istemsizlik… ) B- Toplumsal , mesleki işlev bozukluğu : İş, kişiler arası ilişkiler yada kendine bakım gibi önemli işlevsellik alanlarından bir ya da birden fazlası , bu bozukluğun başlangıcından beri geçen sürenin önemli bir kesiminde , bu bozukluğun başlangıcından önce erişilen düzeyin belirgin olarak altında kalmıştır. C- Süre: Bu bozukluğun süre giden belirtileri en az 6 ay süreyle kalıcı olur.Bu 6 aylık süre , en az bir ay süreyle ( başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre ) A tanı ölçütünü karşılayan semptomları kapsamalıdır; prodromal ya da residüel semptomların bulunduğu dönemleri kapsayabilir.Bu bozukluğun belirtileri , prodromal ya da residüel dönemlerde , sadece negatif semptomlarla ya da A tanı ölçütünde sıralanan iki yada daha fazla semptomun daha hafif biçimleriyle kendilerini gösterebilir. 6 D- Şizoaffektif bozukluğun ve duygudurum bozukluğunun dışlanması: Şizoaffektif bozukluk ve psikotik özellikler gösteren duygudurum bozukluğu dışlanmıştır; çünkü ya ( 1) aktif evre semptomları ile birlikte aynı zamanda majör depresif , manik ya da mixt epizodlar ortaya çıkmamıştır yada (2) aktif evre semptomları sırasında duygudurum epizodları ortaya çıkmışsa bile bunların toplam süresi aktif ve rezidüel dönemlerin süresine göre daha kısa olmuştur. E- Madde kullanımının – genel tıbbi durumun dışlanması:Bu bozukluk bir maddenin doğrudan fizyolojik etkilerine ya da genel bir tıbbi duruma bağlı olarak ortaya çıkmamıştır. F- Bir yaygın gelişimsel bozuklukla ilgisi: Otistik bozukluk ya da diğer bir yaygın gelişimsel bozukluk öyküsü varsa , ancak en az bir ay süreyle ( başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre ) belirgin hezeyan yada halüsinasyonlarda varsa şizofreni ek tanısı konulabilir.( DSM-4) (7) Epidemiyoloji Şizofrenik bozukluklar psikiyatrik bozukluklar içinde yaygın bir bozukluk grubu olmamasına karşın , çeşitli özelliklerinden dolayı üzerinde en çok durulan ve en çok çalışılan psikiyatrik bozukluk gruplarından biridir.Hastaların işlevselliğini ve hasta yakınlarını ( geniş anlamda toplumu) olumsuz olarak önemli ölçüde etkiler.Bunlar ve benzeri özellikleri üzerinde çok sayıda çalışma yapılmış olup çalışmalar günümüzde de sürmektedir.Bu çalışmalar tüm toplumlarda ve kültürlerde şizofrenik bozuklukların görece benzer sıklıkta ve benzer belirtilerle görüldüğünü göstermiş, son 180 yıldır insidansının önemli oranda değişmediğini ortaya koymuştur.( 8) Bir bozukluğun insidansı yeni olguların oranını ifade etmektedir, genellikle 100.000 bir yılda görülen yeni olgu sayısı ile ölçülmektedir. Warner ve Girolamo tarafından yapılan geniş bir derlemede standart metotlarla (DSM-4, ICD-10) tanı konulan şizofreni çalışmalarının çoğunda toplum örneklemlerindeki yaş düzeltilmiş yıllık insidans 100.000 kişide 10-40 yeni olgudur. Bozukluğun prevalansı belirli bir zamanda ( nokta prevalansı) veya belirlenen bir süre içerisinde ( period prevalansı) etkilenen popülasyon oranıdır. Bir hastalığın prevalans oranları yalnız insidans oranlarının fonksiyonu değil, aynı zamanda da kronisite, göç, mortalitenin de fonksiyonudur. Warner ve Girolamo 100-1700 arasında geniş bir nokta prevalans oranları saptamışlardır. Ortalama 100.000 kişide 580 dir.(4) Morbid risk, riskli yaş aralığına kadar yaşayan hastalarda yaşamları boyunca herhangi bir zamanda şizofreni kriterlerini karşılayan popülasyon oranıdır. Şizofreninin morbid risk tahminleri % 0.5- 1.5 arasında değişmektedir. (9) Şizofreni prevalans oranları , yüksek endüstriyelleşmiş bölgelere göre gelişmemiş ve gelişmekte olan bölgelerde anlamlı olarak daha düşüktür. (9) Şizofreni her büyüklükteki yerleşim yerinde görülebilmekle beraber özellikle endüstri kentlerinde , nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde şizofrenik bozuklukların prevalans oranı kırsal kesiminkinden daha yüksek bulunmuştur.Bunun nedeni kentler hızlı bir sosyal 7 değişme ve sosyal düzensizlik yaşarken , kırsal kesimin sosyal yönden daha yerleşik, stabil düzenli olması olabilir.(10) Şizofreni için kadın ve erkeklerin eşit morbid riske (%1) sahip olduğu gösterilmiştir. Hastalığa yakalanma riski ve insidans oranları erkeklerde yirmili, kadınlarda otuzlu yaşlarda daha yüksektir. Kadınlar sadece erkeklerden daha geç yaşta hastalık başlangıç yaşına sahip değildir, aynı zamanda hastalığı daha hafif formlarda geçirmektedirler. Şizofren kadınların premorbid işlevselliği daha iyidir, beyin taramalarında daha az anomali vardır,hastanede kalış süreleri daha kısadır, psikoz epizodlarını takiben daha fazla tam düzelme olmaktadır ve anti psikotik ilaçlara daha fazla yanıt vermektedirler. (9) Şizofreni, hiç evlenmemiş kişilerde aynı yaştaki evlenmiş kişilerden daha sık görülmektedir. Evli olmayan şizofrenili kişilerde evli olanlara göre daha kötü premorbid işlevsellik , daha erken başlangıç yaşı ve daha ağır hastalık vardır, bu bağlantılar erkeklerde kadınlardan daha güçlüdür.Evliliğin(herhangi kişiler arası yakın ilişkinin) şizofreni başlangıcına karşı yatkın kişilerde koruyucu olduğu düşünülmektedir.(9) Özellikle batı Avrupadaki bazı çalışmalar yeni göç etmiş popülasyonlarda şizofreni prevalansının daha sık olduğunu bulmaktadır.Göç edenlerin ilk jenerasyonundan sonra şizofreni prevalansı normale dönme eğilimindedir.(9) Son elli yıldaki araştırmalar ölüm oranının şizofrenik hastalarda genel nüfusa göre iki kat daha yüksek olduğunu göstermiştir. Şizofrenik hastalarda en önemli ölüm nedenleri intihar, kazalar ve diğer hastalıklardır. Erken ölüm riski 55 yaşından öncedir, bir başka deyişle bozukluğun en belirgin olduğu zamandadır.(11) İntihar şizofrenik hastalar arasında yaygın bir ölüm nedenidir. Tüm şizofrenik hastaların 1/3- 1/2 yaşamları boyunca en az bir kere intihar girişiminde bulunur ve tüm hastaların %10-15 intihardan ölür.Bir araştırmaya göre tamamlanmış intiharların 2/3 şizofrenik hastalara aittir.Kadın ve erkek şizofrenik hastalar arasında intihar oranı yönünden fark yoktur. İngiltere ‘de yapılan bir çalışmada şizofrenik hastalarda yaşam boyu intihar riski % 4 olarak bulunmuştur. Bazı çalışmalar tüm şizofrenik hastaların % 80 ninden fazlasında aynı zamanda bir tıbbi ya da cerrahi hastalık olduğunu , bunların yarısından fazlasına ise tanı konamadığını bulmuştur. Şizofrenik hastalardaki yüksek ölüm oranı bu hastalıklarının tanıyı ve tedaviyi karıştırabileceği gerçeğiyle ilgili olabilir.(10) Seyir ve prognoz Şizofreni yaygın ve yeti yitimi yapan bir durum olduğu için çalışmaların çoğu; tam düzelme, rehospitalizasyon ihtiyacı, pozitif ve negatif semptomların derecesi, kişiler arası ilişkilerin kalitesi, çalışma yetisi ve mortalite gibi belirleyicilere odaklanmıştır. Bir çok çalışma tam iyileşmeyi araştırmıştır,bu da tüm semptomların tamamen düzelmesi ilaca gereksinim kalmaması en yüksek prepsikotik işlevselliğini kazanması ve kendisi ailesi ve diğerleri tarafından ruhsal olarak hasta görülmemesini içermektedir. Altı araştırmacı bu tanımda küçük değişiklikler yaparak % 19-30 arasında tam iyileşme oranları bildirmişlerdir.(9) 8 En ideal sonlanım çalışmaları ilk atak hastalarını en az 5 yıl süreyle takip eden prospektif çalışmalardır. Varolan en kapsamlı uzun dönemli çalışmalar özetlendiğinde , hastaların %15- 20 sinde nüks gelişmeksizin tam iyileşme sağlandığı görülmektedir.Hastaların %15’ i ilk atağı etkin olarak asla atlatamayacak, semptomatik kalarak uzun dönemli yoğun sosyal ve medikal desteğe gereksinim duyacaktır.Bu iki kutup arasında yer alan hastaların büyük bölümü ilk atağı kısmen atlatacak fakat hastalık öncesi fonksiyon düzeyine ulaşamayacak , gelecekte tekrarlayan ataklar geçirecek yada bu iki süreci birlikte yaşayacaktır.(12) Hastalığın başlangıcında tedavi edilmeden geçen psikotik semptomların süresinin daha sonraki hastalık sürecini etkileyebileceği bilinmektedir.İlk psikotik epizodun antipsikotik tedavisi belirgin olarak geciktiğinde hastanın multiepizodik bir seyrinin olması ve yaşamının geri kalanında daha fazla gün hastanede geçirme olasılığı artmakta ve tam iyileşme olarak tanımlanan bir sonuca daha az sahip olmaktadır. Rehospitalizasyon oranları şizofreni hastalarında yüksektir. Çalışmalar hastaneden çıkarıldıktan sonra hastaların % 40-50 sinin ilk yıl içinde, % 85 inin ise herhangi bir zamanda tekrar hospitalize edileceği gerçeğini göstermektedir. Rehospitalizasyon, hastalığın seyrinden çok başka değişkenlere bağlıdır. Hastaneye kabul politikalarına, toplumun sosyal destek ve kaynaklarının ne kadar etkin kullanıldıklarına bağlı olarak , hastane dışında başarıyla yaşayan bir çok psikotik hasta vardır. Rezidüel yıkım devam etmekle birlikte, psikotik olmayan hemen hemen tüm hastalar hospitalize edilmeden kalmaktadır. Hastaların çoğu hastaneden çıktıktan sonra da psikiyatrik semptomları yaşamaya devam etmektedir. Hastaneden çıktıktan sonra herhangi bir zaman da hastaların %60-75 tam pozitif semptomlar gösterir, yaklaşık % 50 sinde düşünce bozukluğu ve % 30-60 ında kalıcı kognitif semptomlar ve bilişsel bozulma görülür. Yüksek düzeyde anksiyete ve depresyon semptomları da izlemde tüm evrelerde saptanmıştır. Hastaların çoğu için bir şizofreni epizodunun ardından ciddi, uzun süreli mesleki işlevsellikte bozulma olmaktadır. İzlem çalışmaları tüm zamanlı iş oranlarını % 15-56 arasında bildirmektedir. Belirgin rezidüel semptomları olan hastalarda işsizlik oranı % 85 gibi yüksek bir orandadır. Şizofrenide akut atak sırasında çoğunlukla hastanede yatarak tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır. Hızlı bir değerlendirmeden sonra antipsikotik tedaviye başlanmalı, akut psikotik semptomlar kontrol altına alınmalıdır. (9) Ş izofrenide hospitalizasyon endikasyonları 1.Hasta hastalığını kabullenmiyor ve / veya ilaç verilemiyorsa 2.Kendine ve çevresine zarar verebilecek saldırgan davranışlar gösteriyorsa 3.Hastanın aile içi ilişkileri bozuk sosyal desteği azsa 4.Hastanın kullandığı ilaçlara karşı aşırı duyarlılığı ya da yan etki anamnezi varsa 6.EKT endikasyonu varsa 7.Eşlik eden organik hastalığı varsa Akut kriz devresinde hasta acilen değerlendirilerek ilaç tedavisine hızla başlanmalıdır. Aile ile işbirliği halinde olmak son derece önemlidir. Çünkü akut tedaviyi takiben , başvurudan 9 kısa süre sonra hasta yakınları ile birlikte sürdürülecek sosyal çalışmalar planlanıp, taburculuk işlemleri yapılmaktadır. Çoğu erişkin hasta , kısa süreli hospitalizasyonla oldukça düzelmektedir. Fakat yine de hastaların % 10-30 kadarı uzun süreli hospitalizasyona ihtiyaç duymaktadır. Hangi hastaların uzun süre interne edilmesi gerektiği hususunda anlaşma yoktur. Bunu etkileyen bir çok faktör bulunmaktadır. Uzun süreli yatışların süresi çeşitli çalışmalarda 24- 179 arasında değişmektedir. Bazı araştırmacılar ise 30 günden az yatışları kısa , 30 günden uzun yatışları ise uzun süreli yatışlar olarak nitelendirmişlerdir.(13) Genel olarak hastalık öncesi işlevsellik prognozu belirler. Hastaneye yatış süre ve sayıları , belirti tipi ve süresi ile genel işlevsellik düzeyine bakarak prognoz hakkında değerlendirmeler yapılabilir. Hastalığın yinelemesini etkileyen nedenler çok değişiktir. Bazı yinelemelerin tedaviden bağımsız olduğu, özel bir duyarlılığa bağlı olduğu ileri sürülmektedir. Bunun dışında stres etkenleri, fizyolojik homeostazın bozulması, başa çıkma düzeneklerinin yetersizliği, kültürel etkenler ve çevresel nedenler ( korumalı çevre gibi) yinelemeleri etkileyebilmektedir. Prognozu diğer ruhsal hastalıklara göre daha kötüdür. İntihar , fiziksel hastalık ve mortalite olasılığı daha yüksektir. Uzun dönemde her zaman ilerleyici bir şekilde kötüleşmez, genel olarak 5 yıl sonra plato yaptığı kabul edilmektedir. Prognoz olgudan olguya değişiklik gösterirken, erkeklerde seyir kadınlara göre daha kötüdür. Şizofreni heterojen bir sendromdur, şizofreninin şiddetinde yüzyılın başına göre bir azalmanın olması , antipsikotiklerin hastalığın doğal seyrini etkilemesiyle açıklanmaktadır. Literatürde anti psikotik öncesi ve sonrası dönemleri karşılaştıran çalışmalarda antipsikotiklerin erken dönemde şizofreni üzerinde olumlu etkileri olduğu yönündedir. Şizofreniklerde akut belirtilerin başlaması ile yardım arama arasında geçen süre duygudurum bozukluklarına göre daha uzundur. Tedaviye yanıt veren olgularda dahil olmak üzere olguların yaklaşık % 80’ i beş yıl içinde ikinci bir atak geçirmektedir. Yeterli süre ilaç kullanmama veya ilacın bırakılmasının bunda birincil önemi vardır. Birden fazla atağı olan olgularda ilaç kesilmesinden sonra 1-2 yıl içinde % 76 olgu yinelemektedir. İlacın kesilmesi ile 6 ayda yineleme olasılığı % 53, birinci yılda %65, 18 ayda % 62-80, 24 ayda %94 olarak verilmektedir. Sürekli ilaç alanlarda aralıklı ilaç alanlara göre relaps hızı yarı yarıya azalmaktadır.Anti psikotik ilaçların kesilmesi ilk 5 yıldaki relaps hızını beş kat artırmaktadır.( 14) İyi prognoz kriteleri: 1.Ani başlangıç 2.Geç başlangıç 3.Affektif belirtilerin olması 4.Paranoid ve katatonik belirtiler 5.Evli olma 6.Ailede duygudurum bozukluğu öyküsü 7.Ortaya çıkarıcı bir olay olması 8.Destekleyici aile, destekleyici eş 9.Konfüzyonun varlığı 10.Destek sistemlerinin iyi oluşu 11.Dalgalanan seyir 12.Pozitif belirtiler 13.Psikotik saldırganlığın olmayışı 10

Description:
belirtilerin bulunup bulunmamasını klinik yaklaşımdaki en önemli ayıraç .. maliyetlerin , akıl halk sağlığı servislerinin gelişmiş olduğu merkezlerde
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.