ebook img

Tarsus Cengiz Topel Anadolu Lisesi Okul Dergisi Mayıs 2015 Sayı PDF

41 Pages·2015·7.13 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Tarsus Cengiz Topel Anadolu Lisesi Okul Dergisi Mayıs 2015 Sayı

bengisu Tarsus Cengiz Topel Anadolu Lisesi Okul Dergisi Mayıs 2015 Sayı: 7 Tohum saç bitmezse toprak utansın Hedefe varmayan mızrak utansın Hey gidi küheylan, koşmana bak sen Çatlarsa, doğuran kısrak utansın. N.F.KISAKÜREK Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol Şefkat ve merhamette güneş gibi ol Hoşgörüde deniz gibi ol Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol Alçak gönüllülükte toprak gibi ol MEVLANA 3 İ ED TÖRDEN İlk göz ağrımız “Bengisu”un ilk sayısını Nisan 2009 yılında çıkardığımızda okul olarak hem bunun mutluluğunu hem de onurunu yaşamıştık. Yıl 2015…. Devam ediyoruz. Hem de daha coşkulu ve daha bir gayretle yedinci sayıyı çıkarmış bulunmanın sevinci ve gururunu yaşıyoruz. Her yıl dergimizi çıkarmak için hiçbir tereddüt göstermedik. Çünkü tereddüt ettiğimiz anda dergi çıkarmanın tercihsizlik içerisinde yok olacağını biliyorduk. Bir eğitim kurumunda da ümidin ve kararlılığın önemini dergilerimizi çıkarırken gördük. Sevgili gençler, sizler her hâlukârda ümidinizi yitirmeden kararlılığınızı sürdürerek çalışmanıza devam ederseniz aşamayacağınız engeller olmayacaktır. “Ümit, azim ve kararlılık; iman dolu bir kalbe girince, beşeri normlar aşılır.”der Alphonse Karr. Bir kurbağa hikayesi vardır. Kurbağa sürüsü ormanda ilerlerken içlerinden ikisi, bir çukura düşer. Diğer bütün kurbağalar çukurun etrafında toplandılar. Çukur bir hayli derindi ve arkadaşlarının zıplayıp dışarı çıkması mümkün gözükmüyordu. Yukarıdaki kurbağalar, boşuna çabalamamalarını söylediler arkadaşlarına: “Çukur çok derin. Dışarı çıkmanız imkânsız.” Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ettiler. Yukarıdakiler ise hâlâ boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylüyorlardı. Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilendi ve mücadeleyi bıraktı. Diğeri ise çabalamaya devam etti. Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürdüler. Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir hamle daha yaptı, bu kez daha yükseğe sıçramayı başardı ve çukurdan çıktı. Çünkü, bu kurbağa sağırdı. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştı. O halde ümidimizi, kararlılığımızı kıracak her türlü söze karşı sağır olmalıyız, ümidimizi kıracak, kararlılığımızı sarsacak her türlü şeyden uzak durmalıyız. Bu vesileyle önümüzdeki sayılarda daha zenginleşeceğine inandığımız dergimizin çıkarılmasında katkılarını esirgemeyen okul müdürümüz ve öğretmenlerimiz ile tüm öğrencilerimize saygı ve sevgilerimi sunarım. Mahmut ALTUN Editör İmtiyaz Sahibi: Ali KAYA Okul Müdürü Yazı İşleri Müdürü ,Yayın Yönetmeni ve Grafik Tasarım: Mahmut ALTUN (T.D.ve Edebiyatı Öğrt.) Yayın Danışmanları: Mahmut Yıldırım, Ayhan Çetin, Mehmet Gürkan, Savaş Hoy, Ayten Polat Suiçmez Yayın Ekibi: Hatice Tosun, Gamze Aydın,Gamze Demirkafa, Kübra Marmara, Furkan Özer, Fatma Şenbaş, Ayşeg ül Çiçekalp, Mine Karaman, Aysima Şimşek, Merve Kır, Tuba Aritürk İletişim: 0324 627 38 58 Email: [email protected] 4 EĞİTİMİN HEDEFLEDİĞİ İNSAN Eğitim-öğretim sadece okullara tevdi edilecek bir süreç değildir. İnsanın yetişmesinde aile, okul ve çevre faktörleri rol oynamaktadır. Okullar, ağırlıklı olarak akademik öğretime odaklanmış kurumlardır. Burada dikkat çekici husus nedir? Akademik bilgilerle donanmış öğrenci kâmil insan mıdır? Ülke meselelerini özümseyebilmiş midir, bunun üzerinde durmak gerekir. Nasıl ki bir bitkinin yetişmesi için hava, su, toprak ve güneşe ihtiyaç varsa, insanın eğitimi ve yetiştirilmesi için de adalet, merhamet, iyilik duygusu ve hikmete ihtiyaç vardır. “Bu değerler olmadan insan eğitilemez mi, yetiştirilemez mi?” soruları akıllara geliyor. Yetişir ama nasıl ….. İpek böceği kozasından çıkmak için kanatlarıyla çırpınırken, bunu gören bir insan kozayı kırar, ipek böceğini serbest bırakır. Fakat ipek böceği hayatını devam ettiremez. Sebebi ipek böceği, kozadan kendi kanatlarını geliştirerek çıkmadığı için uçma yeteneğini kaybetmiştir. İşte kişinin gelişimi için yapması gerekenleri kendi yapmazsa eğitim amacına ulaşamaz. Topluma faydası olacak insanların yetişmesi noktasında eğitim görevi yapılmamış olunur. Böylece bizler insan yetiştirememiş, kişiler kendileri yetişmiş olur. Bu açıdan doğru yerde doğru eğitimin verilmesi elzemdir. Evvela bu ülkenin milli ve manevi değerlerini özümsemiş; kendisine, ailesine ve memleketine yararlı olmayı temel ilke olarak benimsemiş nesiller yetiştirmek lazımdır. Bunların mesleği ne olursa olsun bu değerlerle mücehhez olmuş insanlar her zaman yarınlar adına ümit vericidir. Nihai hedefte ise elbet de hem akademik kariyerini yapmış münevver beyinler, hem de değerlerini sahiplenen insanlar daha önemlidir. Ancak toplumları, liderler yönetir. Herkesin toplumda lider olması beklenemez. Ama liderin gösterdiği hedeflere inanmış topluma ihtiyaç vardır. İşte bu yüzden özüyle bütünleşen nesiller öğretmen yetiştirmekle mükelleftir. Aile ve çevrenin bu yöndeki eksikliğini giderdiğimiz müddetçe Türkiye’mizde EN GÜR SÂDÂ EZAN, EN KOYU GÖLGE AY YILDIZ olmaya devam edecektir. Sorumluluğunu bilen insanları yetiştirmek dileğiyle…. Ali KAYA Cengiz Topel Anadolu Lisesi Müdürü 5 ANNE - BABA TUTUMU VE OKUL BAŞARISI Öğrenme- öğretme sürecine ilişkin yapılan araştırmalar, okul başarısında aile ve okul işbirliğinin önemli bir etken olduğunu göstermiştir. Aile içi uyum, sağlıklı iletişim; anne-baba-çocuk ilişkisi, ilgi- ilgisizlik ve korku-gerginlik okul başarısını etkilemektedir. İletişimi kuvvetli olan ailelerde yetişen bireylerin zeka gelişimleri, toplumsal uyumları, ruhsal olgunluk düzeyleri oldukça yüksektir. Okul ve aile, iki farklı toplumsal kurumdur; ancak her iki kurum da benzer beklentilere sahiptir. Çocukların eğitimleri ve uyumlu birer birey olmaları konusunda çıkar birliğine sahiptirler. Destekleyici ve ilgili bir tutuma sahip ailelerin çocuklarının okul başarısı daha yüksektir. Çocuğa verilen fırsatlar, motivasyonlar, rehberlik, öğretmen-veli işbirliği; çocuğun toplumsal alanda sağlıklı gelişimini sağlar. Aile ve okulun bir arada çalışması, okulda verilen eğitimin desteklenmesi ve pekiştirilmesi bu sürecin kalıcı olmasını sağlar. İki kurum arasındaki işbirliği, çocukların; mutlu, başarılı ve yaşadığı topluma faydalı olmaları, hayata hazırlanmaları konusunda çok önemlidir. Okulun bu önemli görevini yerine getirmesini sağlayacak en önemli unsur, en etkin faktör öğretmenlerdir. Çünkü; eğitim seviyesinin yüksek olması öğretmenlerce sağlanır. Öğretmen, çocuğun toplumla sağlıklı bir bütünleşmesini sağlayacak bir liderdir. Öğretmenler, bir milletin medeniyetinin oluşmasında büyük görevler üstlenirler. Bir milletin şanlı tarihi varsa, o milletin kültür ve medeniyeti güçlü olduğu için canlıdır. Toplumun tarihinin oluşmasında önemli bir görev edinen öğretmenlerimize saygı sevgi ve minnet duymalıyız. Tarihi ve kültürel mirası şekillendirip geleceğimize yön veren eğitimciler, okul ve aile işbirliğini ve iletişimini sağlayan en önemli faktördür. Türk kültür yapısının en hassas ve en ince dokusu; büyüklere saygı, küçüklere sevgidir. Aile fertleri, birbirine derin bir sevgi bağı ile bağlıdır. Sevgi özümsenerek saygıyı oluşturur. Anne ve babasına saygı duyan bireyler; öğretmenleri başta olmak üzere, kendisine emek veren- vermeyen yaşça büyük olan her kişiye saygı duyar Milli kültürümüzde; büyüğe saygı, küçüğe sevgi ve şefkat vardır. Milli şuurumuza ve geleneklerimize saygı duyan bireyler olabilmemiz inancıyla selam ve dualarım sizinle olsun. Emel AKGÖL Müdür Yardımcısı 6 AZRAİLİ GÖREN ADAM Yıllarca köyden şehre, şehirden köye yolcu taşımacılığı yapan izzet amca artık yaşlanmıştır. Kendisi gibi arabası da yaşlıdır. Yılların yorgunluğu kendisinde ve arabasında görülmektedir. Günlerden bir gün İzzet Amca sabah erkenden kalkar. Yaşlı ekmek teknesini çalıştırır. Ancak güçlükle çalışan, patlamış egzozuyla gürültüler çıkaran aracı, yorgun ve bitkin bir halde işe gitmek istemeyen insan gibi homurdanır. İzzet Amca yaşlanmıştır. Bağkurunu zamanında yatırmadığı için ilerleyen yaşına rağmen emekli olamamış hala çalışmak zorundadır. Arabasını yenileyemediği için müşterileri şehre gidiş geliş için başka araçları tercih etmekte ve izzet amca yolcu bulamamaktadır. O da köyün şehirde çalışan usta, kalfa, çırak gibi yolcularını sabah erkenden alıp akşam geç vakitte geri getirmekte ve böylece geçimini temin etmektedir. Güçlükle çalışan aracıyla yola çıkmaya hazırlanan İzzet Amca, evinin yakınındaki yolcuları alır ve ana yola doğru harekete geçer. Yolcularından bir kısmı köyün diğer mahallesinde oturmaktadır. Onlara yaklaşırken İzzet Amca, aracını yolun sağına çekerken “Hadi ulan sende bin “ diyerek birine seslenir ve başını aracın orta kapısına çevirir. İki mahalle arasında bir hayli mesafe vardır. Yolun tam ortasında acaba kim binecektir dolmuşa. İçerdeki yolcular orta kapısının açılmasını beklerler ve hep beraber kapıya bakarlar. Ama kapı açılmamıştır. Acaba kim binecek, kapı neden açılmadı diye İzzet Amcaya sormak için dönerler. Bir de ne görsünler İzzet Amca, aracın direksiyonunun üzerine elleri ve başını koymuş sessizce durmakta. Bu durumu gören yolcular: “İzzet Amca, İzzet Amca” diye bağırırlar ancak İzzet Amcadan hiç ses çıkmaz. Anlarlar ki İzzet Amca vefat etmiş. Demek ki İzzet Amcanın “Hadi ulan sende bin.” dediği sıradan bir yolcu değil de Azrail imiş binen. Unutmayın bir gün sizin de karşınıza ansızın çıkacaktır. Çünkü hiçbir insan dünyadan ölmeden ayrılmayacaktır. Hikmet ULUSOY Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten “Ne yapalım, kaderimiz böyle.” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader, yolun tamamını değil, sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin. EDİTÖR EDEBİYATTAN KATRELER 7 Zaten aşk gönüldedir, “ Gönüle giren gözden ırak değildir. “ Yusuf olup kuyulara atılmak, Köle olup pazarlarda satılmak, Zindanlardan tahta ermektir. Züleyha olup, “ anlatılınca dile düşen Anlatılmayıp yürek deşendir.” “AŞK “I BİLMEK Ey Yusuf! Tabiri olmayan rüyalarda kayboldum. Elif olmaktır. Dilsiz acılarımla atıldım dipsiz bir kuyuya, Kaf kef’lerin siluetinde Deşip deşip kendime bir yol bulamadım. Gölgelendirmeden canı; Sınırları karıştırdım, mevsimleri şaşırdım… “ Benim kaderim kaf ile değil de Avcıyı ceylan vurdu… Kef ile yazılmış “ demeden canana, Ebabiller geçti ufuklarımdan… Sunmaktır bir kadehte canı… Sesime isyanlar kattım, Ünlemler yazdım adından önce, Mansur olup, Tekil şahıs zamirleriyle, “ Ene “ derken kovmaktır benliği, Çentikler attım yüreğime… “ Ben “ i her şeyi damgalayan Neredeyim, neredesin, nerede? Bedenlere inat… Hayal miydi, düş müydü bilemedim… Bu zulmetle, boğulsa da kainat, “Bu bir imtihan” diyebilmektir Küllerin Dicle’yi ettiği gün Fırat, Mansur’un hırkasıyla kurtulmuştur Bağdat… İlim bilmektir, kendin bilmektir. Ötelerden gelen muştuyla “Bilmem “ diye diye onu bilmektir. Hırka’ya yüzünü sürebilmektir. Tapduk’un kapısına odun getirmek değil, Tapduk’un kapısında od’a girmektir. Sevdayı kader edinen ruhlarda, İbrahim misali od’u Terennüm eder Mecnun. Gül bahçesine çevirmektir… Vuslatı yoktur onun… “ Aşkın vuslatı ancak mezardadır. “ Dönmemek için geriye, gemiler yakmak değil; Vuslata aşık gönül susmaya razıdır. Eğlenceli aynalarda, Ve bilir ki Mecnun, Devleşen bedenlerimize, “ Her ne var âlemde sade aşktır. “ Yitirdiğimiz yüreklerimizi bulmak için, Azgın sularında batmayacak masivanın, “ Naçar olacak yerde Nuh’un gemileri yapmaktır. Nagah açılır perde Bilmem Kaf dağının ardında, Derman olur her derde “ demek, Bilmem zümrüd-ü anka kuşunun kanatlarında, Eyyüb ‘ ün sırrına ermektir Kavuşulması güç bir hayal olsa da, Yakup olup bu sırla gözlerini yitirse de, Mehlika Sultan’a âşık yedi genç misali, Yusuf’u kalp gözüyle görmektir. Gurbeti içinde görebilmektir… Gidip de geriye dönememektir… 8 AŞK-I ÇERAĞ Yap-ma dünyalarımızda, Bu hazan, Yap-ma sevgililerimize, Ne zaman nevbahar olur sevgili? Yap-ma güller sunmak değil, Güvercinler bir gün, Bülbül misali, Seni bana getirir mi? “gece ağaran vakte kadar ağlayıp” dalında; Hicran yağmur olmuş, ruhuma yağıyor… Gül’ün aşkıyla can verebilmektir. Hicran sis misali, dört yanımı sarıyor… O aşk ki güle yaraşır. O aşkla “garip” olabilmek bülbüle, Düştüm peşine derbeder sürgünlerin, Ben gibi gedalara yakışan ise, Menzili sen olan bir baht aradım. Haramiler yol gösterdi, Lalenin yüreğindeki karadır. Ferhat dost oldu dağlara, Kerem kına yaktı Aslı’nın saçlarına, Şems’in vurduğu gönülleri, Bülbül lal oldu gülün bağında; Ney’in sırrına erdirebilmektir. Yalan oldu hikâyeler hep yalan… Şem’in ışığında dönen pervane gibi, Anlamaz oldular tevriyeden cinastan… “bir âşık vardı maşuğuna kanatlandı” deyip Süveydada gördüğümü gözlerin sandım, Aşkın ateşinde yanabilmektir. Yüreğimi gözlerinde rehin bıraktım… O yanışı “düğün” edebilmektir. Sensiz bahtıma düşen koca bir yalanla, Bir bilsen nasıl aldandım. Tahir olmak da zormuş, Sus ey biçare gönül! Zühre olmak da. Aşkı bilmek için âşık olmak yetmiyor. Aşk yüzünden ölmek de zormuş… Âşık olmak için aşkı bilmek yetmiyor. Ne yar olabildim sana ne ağyar; Su yakar suya hasret bozkır topraklarımı. Ne ağyar olabildin bana ne yar… Ateş yakar ateşe hasret yağmur sağanaklarımı. Yolların aklımı çeldiği vakit, Azad ettim gönül zindanlarımda; Mat oluyorum hıçkırıklarıma. Her ne varsa, senden önce, senden sonra. Ne bir ensar, Yağmurdan nasiplenmemiş bozkır topraklarıma, Ne bir muhacir olabildim yollarda… Piyon çıktı dostlarda bir bir… Ayrı(lı)klar ekme; Zaptettiler kalelerimi, Kaderim bildiğime, keder dedirtme! Şimdi bende atan, “Yeter, gel artık !”diyebilmektir. Yitirilmiş bir sevdanın yüreğidir… Hüzünlü bir surettir senden geriye kalan, Ayten POLAT SUİÇMEZ Şerhedimemiş şiirlerin mısralarında. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Gün batımıyla gelen çığlığım, Seherde son çırpınışım, Elimin eremediği, gözümün göremediği… Sevgili/vurma yüzüme/sensizliğimi… Sevgili/yüzüme vurma/sessizliğimi… Mahşer bendedir Susayan dudaklarım/ruhum derya denizdir. Yokluğun karanlık/varlığın yürektedir Aşk-ı çerağ yürektir. Ayten POLAT SUİÇMEZ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 9 İLMİ FİZİK NİÇİN FİZİK? İnsanlar, yaşadığı ve yaşayamadığı mekanların (uzay boşluğunun) sırlarını merak etmiş ve araştırmak istemiştir.Bu doğrultuda bilim insanları olağan üstü çaba sarf ederek çalışmalarını sürdürmektedir. Görebildiğimiz ya da göremediğimiz daha birçok olay keşfedilmeyi bekliyor. Fizik, evrenimizdeki doğal olayların anlaşılmasıyla ilgili deneysel gözlemler ve nicel ölçümlere dayanan temel bir bilim dalıdır. Fizik, doğayı anlama, doğal olayların neden ve sonuçlarını öğrenme ve bunları matematiksel metotlarla ifade etme işidir. Burada amaç doğaya insanlığın yararına olacak şekilde yön verebilmektir. Tüm doğa bilimlerinin kaynağı fiziktir ve tüm mühendislik dalları fizik prensiplerini kullanır. O halde fiziksiz bir hayat düşünülebilir mi? Fizik Dersi Alan Bir Öğrenci: 1. Bilim ve teknolojinin tarihsel gelişimini anlar. 2. Fizikte kullanılan araştırma metotlarını anlar ve uygular. 3. Birçok bilim dalını anlar. 4. Toplumdaki ve teknolojideki değişmeleri değerlendirirken fizikteki bilgileri kavramları ve metotları kullanabilir. 5. Fiziği bir insan etkinliği olarak takdir eder ve içinde bulunduğumuz dünyayı anlamamıza yardım eden birkaç yoldan biri olarak anlar. Fiziğin Günlük Hayatımızdaki Yeri Fizik, günlük hayattaki bir çok olayda vardır. Bunun listesini yapmaya kalksak epey vakit harcamak gerekir ve oldukça büyük bir liste olur. Birkaç örnek verecek olursak. Dünya üzerinde durabiliyorsak burada fizik vardır. Dünya üzerinde durmamızı sağlayan şey kütle çekim kuvvetidir. Dünya tarafından bize uygulanan kuvvettir. Fizik denilince akla enerji gelir. Temiz enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynakları (Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi , jeotermal enerji ve dalga enerjisi gibi.) fizik çalışmaları sonucunda kullanılabilir. Akşamları hava karardığında ışıkları açtığınız zaman işte burada da fizik tam yanı başınızda. Aydınlatma için kullandığınız tüm araçlarda fizik var. Aydınlatma kavramı zaten başlı başına bir fizik konusu. Doktora gittiğinizde sizin için yapılan tahlillerin sonucu, fizik bilimi kullanılarak yapılan araçlar sayesinde gerçekleşir. Elektrikli bir aygıt kullanıyorsanız, işte yine fizik tam orada. Elektrik de fizik biliminin ilgi alanlarından bir diğeri. Cep telefonu kullanıyorsanız yine fizik yanı başınızda. Cep telefonu ile konuşmanızı sağlayan elektromagnetik dalgalar da fiziğin alt dallarından birisi.Televizyon, radyo, sac kurutma makinesi gibi elektrikli tüm araçlarda fizik var. Bu liste çok çok uzun. Çevrenize bakın; hemen hemen her olayda fizik vardır. Futbol, kayak, basketbol vs. tüm sporlarda, uzay teknolojilerinde ve her alanda. Kısacası yaşadığımız hayatta bir şeyler anlamak, öğrenmek ve uygulamak istiyorsak fizik dersine önem verip bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Çünkü fiziksiz bir yaşam düşünülemez. Uğur ÜNALDI Fizik öğretmeni 10 TARİHİN TOZLU RAFLARINDAN TÜRKİYE UÇAK SANAYİ VE NURİ DEMİRAĞ Nuri Demirağ, Mühürzade Mehmet Nuri Bey Türk iş adamı, siyasetçi. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10 bin km'lik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Demirağ” soyadı verilmiştir. Cumhuriyet döneminin sayılı zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir iş adamıdır. Türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, İstanbul Boğazı üzerine köprü yapılması, Keban’a büyük bir baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. Özellikle havacılık sanayisinde başarıları ile anılır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalafet partisi olan Milli Kalkınma Partisi’nin de kurucusudur. HAYATI: 1886 yılında, Sivas'ın Divriği ilçesinde dünyaya geldi. Babası Mühürzade Ömer Bey, annesi Ayşe Hanım’dır. Üç yaşında iken babasını kaybetti, annesi tarafından büyütüldü.Ortaöğrenimini Divriği Rüştiye Mektebi’nde tamamladıktan sonra okuldaki başarısı nedeniyle öğretmen yardımcısı olarak bir süre kendi okulunda görev yaptı. 1903’de Ziraat Bankası’nın açtığı memurluk sınavını kazanarak Kangal kazasındaki şubeye, bir yıl sonra ise Koçgiri Şubesi’ne atandı. 1906-1909 arasında Erzurum vilayetinde kıtlık yaşanmıştı. Nuri Bey, 1909'da, depolarda bırakılan buğday ve tahılları kişisel insiyatifini kullanarak halka uygun bedelle sattı. Bu yüzden hakkında soruşturma açıldı ve aklandı. 1910’da Maliye Bakanlığı’nın sınavını kazandı ve maliye memuru oldu. Beyoğlu Gelirler Müdürlüğü’nde memur olarak İstanbul’a atandı. Kısa süre sonra Hasköy Mal Müdürü oldu. Maliyenin her kademesinde çalıştı. Bir yandan da Maliye Mekteb-i Alisi’nde gece derslerine katılarak yüksek öğrenimini yaptı. 1918’de maliye müfettişi oldu. Beyoğlu ve Galata dolaylarında görev yaparken I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış bir devletin memuru olarak bazı hakaretlere maruz kalmıştı. Bu hakaretleri sindiremediği için istifa etti.Mesude Hanım ile evlenen Mehmet Nuri Bey’in bu evlilikten iki oğlu, ve altı tane de kızları dünyaya geldi. Karikatürist Salih Memecan'ın eşi AK Parti milletvekili Nursuna Memecan onun torunudur. DEMİRYOLU İNŞAATI: Kurtuluş Savaşı’ndan bağımsız bir devlet olarak çıkan Türkiye Cumhuriyeti, ülkenin ulaşım sorununa demiryolları ile el atmıştı; amaç, en kısa sürede demiryolu ağını genişletmekti. 1926’da Samsun-Sivas demiryolu yapımını üstlenen Fransız şirketi işi bırakınca ilk etapta yapılacak yedi kilometrelik kısım için açılan ihaleye giren Mehmet Nuri Bey, çok düşük bir fiyat vererek ihaleyi aldı. İşin geri kalan kısmı da denemek üzere kendisine verildi. Tapu dairesinde mühendis olan kardeşi Abdurrahman Naci Bey’i de memuriyetinden istifa ettirip kendisine ortak yapan Mehmet Nuri Bey artık Türkiye Cumhuriyetinin ilk demiryolu müteahhidi olmuştu. Kardeşi ile birlikte çalışarak Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum ve Afyon-Dinar hattını 1012 kilometrelik demiryolunu bir yıl gibi kısa bir sürede tamamladı. Çok dağlık ve kayalık arazide balyozlarla dağları delerek tünel açmak zorunda kalmalarına rağmen işlerini zamanında tamamladılar. Başarılarından ötürü 1934 yılında Atatürk kendisine ve kardeşi Abdurrahman Naci Bey’e Demirağ soyadını verdi. UÇAK FABRİKASI VE GÖK OKULU: Devrin en zengin iş adamı olan Demirağ, 1936 yılında devletin ilk uçak fabrikasını kurma girişimine başladı. O yıllarda ordunun uçak ihtiyacı halktan ve zengin işadamlarından toplanan bağışlarla karşılanmaktaydı. Kendisinden uçak satın almak için başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendiğinde “Benden bu millet için bir șey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.” sözleriyle karşılık vermişti. Fabrikayı memleketi Divriği’de kurmayı planlamıştı. Ancak öncelikle İstanbul’da bir deneme atölyesi kurulacaktı. Bu amaçla Çekoslovak bir şirketle anlaştı. İstanbul’da Barbaros Hayrettin Paşa İskelesinin yanında atölye binası inşa edildi (Deniz Müzesi’nin solunda bulunan büyük sarı bina). 11 Deneme uçuşlarını yapabilmek için Yeşilköy’deki Elmaspaşa Çiftliği’ni satın aldı ve üzerinde büyük bir uçuş sahası, hangarlar ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük havalimanı olan Amsterdam Havalimanı büyüklüğünde idi. Bu alan, günümüzde Uluslararası İstanbul Atatürk Havalimanı olarak kullanılır. Uçakları kullanacak Türk pilotların yetişmesi için bir havacılık okulu kurmak gerekiyordu. Pistin bulunduğu arazide Gök Okulu kuruldu. Okul, 1943 yılında kadar 290 pilot yetiştirdi. Yeşilköy’deki Gök Okulu’ndan önce Divriği’de de bir Gök Ortaokulu açtı. Sivas’ın hiçbir ilçesinde ortaokul yokken açılmış bu okulda öğrencilerin tüm masrafları karşılanıyor; öğrenciler havacılığa özenmeleri için İstanbul’a getirtilip uçuş dersleri veriliyordu. Beşiktaş’taki uçak fabrikasında üretilecek uçak ve planörlerin planını Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Reşit Alan çizdi. 1936’da ilk tek motorlu uçak üretildi ve Nu.D-36 adı verildi. 1938’de Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yapıldı. NuD-38, 1944 yılında dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı. İlk uçak siparişini 1938 yılında Türk Hava Kurumu verdi. Nuri Demirağ, havacılık alanında çalışmalarına 1939’da Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini gerçekleştirerek devam etti. 1941’de tamamen Türk yapımı ilk uçak İstanbul’dan Divriği’ye uçtu. Nuri Demirağ’ın oğlu ve Gök Okulu’nun ilk mezunlarından olan Galip Demirağ, bu uçuşta pilot idi. THK tarafından sipariş edilen 65 planör kısa sürede teslim edildikten sonra; NuD-36 adlı 24 eğitim uçağı tamamlanmış, deneme uçuşları İstanbul’da gerçekleşmişti. NURİ DEMİRAĞ’IN UÇAK FABRİKASI NEDEN KAPATILDI ? THK’nın siparişi olan ve son olarak İstanbul’dan Eskişehir’e uçan uçakların teslimi için Eskişehir’de bir kez daha test uçuşu yapılması talep edilmiştir. Selahattin Reşit Alan, 1938'de Nu.D-36 uçağıyla iniş yaparken, çevredeki hayvanlar hava alanına girmesin diye pistte açılan hendeği görmez ve hendeğe düşer. Reşit Alan bu kazada vefat eder. Bu kazadan sonra THK siparişi iptal etti. Nuri Demirağ, mahkemeye verdiği THK ile yıllar süren bir mahkeme sürecine girdi. Mahkeme THK lehine sonuçlandı. Ayrıca uçakların yurtdışına satılamaması için bir de kanun çıkartılır. Bu yüzden sipariş alamayan fabrika 1944 yılında kapanır. Beşiktaş'ta üretilen uçakların uçuş deneme testleri ve gök okulu için yapılan pistler, hangarlar, üzerlerindeki bütün yapılı binalar o yıllarda dünyanın en büyük havalimanı Amsterdam Havalimanı büyüklüğündeki bütün kurulu tesisler istimlak edildi. Bu havalimanı günümüzdeki Atatürk Hava limanıdır. İspanya, İran ve Irak’tan alınan siparişler engellendi; elde kalan uçaklar hurdacıya satıldı. Nuri Demirağ’ın davayı kaybettikten sonra hükümet üyeleri ve cumhurbaşkanına mektuplar yazarak yanlışlığın düzeltilmesi için yaptığı girişimler başarısız oldu; fabrika tekrar açılamadı. Böylece gizli eller, Türkiye’nin hava sanayisinin yok olmasına sebep oldu. Bunu düşünmeye ne dersiniz….? Mehmet GÜRKAN Tarih Öğretmeni İnsanlar, dağların zirvelerini, denizin dalgalarını, büyük nehirlerin ve zengin okyanusun muhteşemliğini temaşa ederler; fakat en büyük mucize olan kendilerini görmeden geçip giderler. Kendimizi eleştirebilsek, başkalarını eleştirdiğimiz gibi, başkalarını affedebilsek kendimizi affettiğimiz gibi!!! Editör.

Description:
Öğretmenimiz Hakan Akgöl, Voleybol branşında ise Beden Eğitimi Öğretmenlerimiz Serdar. Özen ve .. Kayan yıldız misali söndü geleceğimiz…
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.