ebook img

Tarih Yazıları PDF

304 Pages·1.7 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Tarih Yazıları

Dr. Hikmet Kıvılcımlı Tarih Yazıları Yaynlar Tarih Yazıları Dr. Hikmet Kıvılcımlı Dijital Yayınlar Yaynlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1974 yılında Tarih ve Devrim Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap KöXüz sitesinin dijital yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir. Yayınları Yaynlar İÇİNDEKİLER YAYINEVİNİN NOTU 3 ÖNSÖZ 11 TARTIŞILACAK TARİH TEZİ 19 ÖZÜR DİLEĞİ 31 GİRİŞ 41 TABİAT VE TAR İH 49 TARİHİN VE TABİATIN DENK GİDİŞLERİ 51 TOPLUM VE COĞRAFYANIN KARŞILIKLI ETKİLERİ 67 DÜNYA İLE TOPLUMUN TARİH ÖNCESİ 87 VAHŞET. 91 Aşağı Vahşet Konağı 91 TARİH ÖNCESİ ve ANTİKA TARİH (ÖZETLER) 117 MEDENİYETTEN ÖNCEKİ GİDİŞ 119 Medeniyet ve Tarif Güçlükleri 119 Vahşet-Paleolitik, Barbarlık-Neolitik 120 Vahşet Çağı (Eskitaş Çağı) 126 Barbarlık Çağı (Yenitaş Çağı) 127 MEDENİYET GİDİŞİNDE TİCARET. 129 Medeniyet İbresi Ticaret 129 Kahramanlıktan Bezirganlığa 131 Babahanlıktan Efendiliğe 132 Medeniyet İpuçları 134 BİRİNCİ SONUÇ GENEL TEZ 139 Tarihin İpuçları: Ticaret Yolları-Sosyal Tezatlar. 139 Ticaretin Olumlu Sonuçları 143 Ticaretin Olumsuz Sonuçları 146 Medeniyetin İç ve Dış Tezatları 148 7 Tarihin Bilimsel Kaynakları (Toynbee) 151 Toynbee(Fransızcası) 171 Eski Takvimler. 189 Cennet Nedir? 201 İbniHaldun 227 Osmanlı Tarihi İçin Kullanılmamış Bir Sunuş 237 Tarih ve Sosyalizm ) 243 Dünümüz İle Bugünümüz ) 275 ÖNSÖZ Benzerliğinden de anlaşılacağı gibi "Toplum Biçimleri- nin Gelişimi" kitabına yazılmış olması pek muhtemel olan bu Önsöz, nedense kullanılmamış, "Tarih Devrim Sosyalizm" kitabından ayrılan notlarla birlikte daktilo edilip ayrılmıştır. Marx (ve Engels) hiç kimseden tapınç konusu olmayı bekleme- miş seyrek yaratıklardandır. Olsa olsa olduğu gibi anlaşılmak ister. Daha doğrusunu ister misiniz? Marx bizden hiç mi hiç bir şey beklemeyecek kadar ne ise odur. Marx 14 Mart 1883'ten beri duy- gu, dilek biçimlerinin hepsinden sıyrılmış, bir ölümsüz DÜŞÜNCE- DAVRANIŞ olarak tarihte yer almıştır. Marx bütün ömrünce bir şey diledi: Şu insan denilen yaratık hayvanlığından kurtulsun. Nasıl olur? Marx materyalisttir. Bilim ta İbn-i Haldun'dan beri insanın maymundan geldiğini sezmiş, Darwin, Marx'ın "Ekonomi Politiğin Eleştirisi" ile aynı yılda o seziyi ispatlamıştır. Bilim ve Madde dışı hiç birşeye değer vermeyen Marx, insanın bir hayvan olmamasını isteyebilir mi? Metafizik mantıkça isteyemez. Diyalek- tik: Hayvanın insanda yeni bir Kalite'ye (Niteliğe) sıçradığını bilir. Marx, insanın bir yol erdiği yüce nitelikten gerisingeri hayvan- lığa dönüp düşürülmemesini hep candan istedi. O istek uğruna, insanlığından başka nesi varsa herşeyini, bütünü ile kendini verdi. Ancak öyle olduğu için kendisinden sonra gelenler Marx'tan her şeyi isteyebilirler mi? Marx (ve Engels), Emperyalist Evren Savaşlarını, bu savaşlar- da Rusya da Çarlığın "şiddetli halk hareketleri" ile devrileceğini, Batı Avrupa dışında biri Amerika, ötekisi Rusya diye iki Yeni Dünya doğduğunu önceden gördüler, gösterdiler. Bir gün savaş araçları- nın dehşetinden savaşın olanaksızlaşacağını belirttiler. Irak balçıkları altında ilk Medeniyetin yattığını öne sürebilirler miydi? İnsandan insana kalbin nasıl takılacağını, tepkili uçakla Ay'a hangi gün gidileceğini ispatlamaya kalkabilirler miydi? Nükleer enerjiyi kimin nerede ilkin kullanacağını açıklayabilirler miydi? O zaman Marx-Engels'e insan değil, en sakındıkları insanüstü gözüy- le bakılması gerekirdi. Bu, Marx-Engels'in, her şeyden önce kendi kendilerini olmamışa çevirmeleri demek olurdu. Antika Tarih parça parça edilmiş bir ceset (ölü varlık) gibi veri- lir. Oysa o parçalı görünüşün üstünde Tarih dinastike bir bütünlük yaşar. Bu gerçeklik üzerinde 1926 yılından beri yeri geldikçe araş- tırma yapmaktan geri kalmadık. Engels'in Amerikalı Morgan'dan alıp işlediği Tarih Öncesi keşfini o açıdan inceledik. Konu olağa- nüstü aydınlığa kavuştu. 1940 yılı konuyu yazılı biçime soktuk. Araştırmalarımıza "Ta- rih Tezi" demiştik. O tez açısından, gerek Türkiye gerekse İslam Tarihleri çok ilginç teorik ve pratik açıklamalara kavuştu. Bu açık- lamaların yazılı biçimlerine: "İslam Tarihinin Maddesi" ve "Os- manlı Tarihinin Maddesi" adlarını vemiştik. Hatta 1935 yılları kurulan "Marksizm Bibliyoteği" (Tarihi Maddecilik Kütüpha- nesi) serisinde bu son iki kitabı yayınlamak üzere basılı biçimde ilan bile edip sıraya koyduk. 1939 [1938] Yavuz davasında gerek Osmanlı, gerek İslam "Tarihinin Maddesi" üzerine olan el yazmaları gizli polisçe bi- rer suç belgesi imişçe gaspedildi. Ve bir daha, o el yazmalarının tek tük, eksik taslaklarından başka izini tozunu bulamadık. Hele Kuran-ı Kerimi satır satır izleyerek özenle temiz ettiğimiz "İslam Tarihinin Maddesi" kitabının birinci cildi, bağırta çağırta yok edil- di. Söz verilmişken, yıllarca sonra bulunamadığı gerekçesiyle geri verilmedi. Böylece 1926'dan 1965 yılına dek 39 yıllık emekler ya gizli po- lisin, yahut Marx ve Engels'in, "Alman İdeolojisi" adlı yazılan için söyledikleri gibi - "Farelerin Kemirici Eleştirisine" bırakıldı. Ken- dimiz kurbanlık koçtuk, yazılarımız, emeklerimiz mi kurtarılırdı? Ancak 1965 yılı son bir çaba ile, "Tarih Tezi"nin "Bakıyyetüs Suyûf"unu (Kılıç artıklarını) bin telaş ve acele ortasında yayınlama fırsatını kaçırmadık. Çıkan kitap: "Tarih-Devrim-Sosyalizm" oldu. Kimi gençler, kitabın "şok etkisi" yapacağını ummuşlardı. Kendile- rine: "görürsünüz!" demiştim. Beklediğim oldu: Tez bir zindan kuyu- sunun yaş ve taş duvarına vurulmuş yumruk gibi yankısız kaldı. Emperyalizm bunalımlarına girmiş yaşlı Kapitalizm çağında idik. Tekellerin aşırı kârına yaramayacak her sosyal araştırma hiç- ti. "Hürriyet" maskeli kültür kargaşalığı her sosyal emeği kim vur- duya getirmek için birebirdi. Karınca kaderince yeni bir şey söy- lemek girişimini baltalayan kasıtlı kötülükten ve sağırlıktan daha olağan bir şey bulunamazdı. Egemen kültürün damar kireçlenme- sine uğramış beyninden başka tepki umulamazdı. Ne var ki, kendisini geleceğe adamış genç "Sosyalist" kesim de Tarih Tezini olmamış saydı. Nedenleri öylesine çok ki, saymakla tü- kenmez. En başta geleni: "Sen de kim oluyorsun?" sorusudur. Ve böyle bir soruya verilecek her karşılık yalnız soruyu açanların daha susturucu kahkahalarına yol açabilir. Çünkü, onlar "Otorite" isterler. Bilimcil Sosyalizm kıyasıya diyalektik bir doktrin olabilir. Onu kuran ustalar: Eleştiri metodundan başka bütün buluşlarının "Dogm" olmadığını söyleyebilirler. Öğrenciler önlerine konulmuş teorik ve pratik bütün problemlerin bilimle atbaşı birlikte yürüyüp gelişebileceğini her gün söyleseler bile, uygulamaya girmeyi, us- talara saygısızlık, hiç değilse, hele "bizde" küstahlık sayarlar. "Hele bizde": "Doktrin", Ortaçağın "Tarikat" ortamında benim- senmiştir. "Maazallah! Kâfir Olursun" korkusu iliklerine işlemiş- tir. Ustaların "Kara kaplı kitabında" yazılmamış söze ağız açmak "Neûzu billâh (Tanrıya sığınırız!) Hurûcu alessultan" (Sultana silah çekip ayaklanma) sayılır. Kimin haddine? "Sakın ha!", "Çizmeden yukarı çıkma". Düşünmek: "Hafızlık"tır. Ezbere kaç kitap sayabilir- sen, o kez formül tekerleyebilirsin. O denli "Otorite" geçinirsin. "Otorite" nedir? Normal gelişen toplumda gerçekleri objektif ve somutça eleştirmenin vardığı sentezlerdir. Geri ülkede gelişen, yalnız dogmatik skolastisizmdir. Osmanlı yedi iklim dört bucağa nasıl "Otorite" oldu? "İstabl'ı Hümayûn" da (Padişah ahırında) beslenen 2000 katar Deve ve 400 katar katır sırtında. Osmanlı otoritesi: Mansıp, paye, mevki, rütbe, ün ve pozdur. Birşey düşünüp yapabilmen için, hani senin üniforman, apole- tin, akçan, şöhretin nerede? Yoksa, senin sözüne kim bakar? Bir yerden ama senin olmayan, bir yetki almalısın ki, otoritene inanıl- sın. Vaktiyle onu kılıcı hakkına çoban Padişah verirdi. Şimdi, kapi- talist "Avrupa malı"ndan başka Otoriteyi "Piyasa" tutmaz. Biz, o Osmanlı Toplumunun yadigarlarıyız. Bezirgan ağa da olsak; Acente-Kapitalist de olsak: "İthal malı" satarsak "kâr" edeceğimize inanmışız. Atalarımız Deve ve Katır üstünde dün- yaya "Otorite" kesilmediler mi? Biz Sosyalist de olsak, "Osmanlı Katırlığımız"dan tutarlı "otorite" tanımayız. Var mı kırbacın ve kılı- cın ki, katırlığımızın üstüne çıkarıp seni "otorite" tanıyalım? Bu "düşünce-davranış" ortamında, ya payeden, ya ünden, ya pozdan gelmemiş herşeye, "otorite" taslayan Medrese Mollalığın- dan başka tepki beklenemezdi. Bu siyasi, edebi vs. otorite dog- matizminin kaçınılmaz skolastik beyin kireçleşmesi idi. "Marksist" miydik? Dünkü çocuk da, kırk yıllık savaşçı da aynı Medrese rahlesine oturtulacaktı. Kim daha iyi katır tekmesi atarsa, "otorite" o olurdu. Bu güne bugün, Allah'ın izniyle sosyalist idik, hem de Bilimcil Sosyalist. Bir konu üzerine Marx'ın dedikleri varsa, ne ala. Metinlere, çaprazlama "sadık" kalınırdı. Onlar, eğitim gör- müş işlek bir Medrese bilgini çalımıyla tatlı tatlı döktürülürdü. Marx o konuda karanlıkça bir nokta görüp ileride "derinliğine ve ayrıntılarıyla" araştırma yapılmasını mı not etmiş? O notun anlamı hiç tartışılamaz. Biçimi, her tercüme edenin "ûlema" tekmesine göre kaytarılır. Sırf sözde "Marksizmin yanılmazlığı" adına, Patrik latası gibi sırta geçirilmiş delinmez bir "büyüklük manisi" ile susu- lurdu. Bu susuş, "Stalinist" bıyıklarımız ölçüsünde uluslararası bir disiplin heybetine bile rahatça sokulabilirdi. İşte hep o "Susuş" yüzünden, Marx'ın pek iğrendiği "Susuş Kumkuması" (Conspiration de silence) içine dek düşüldü. Ustanın olağanüstü ayık ve öngörülerle dolu en dinamik araştırma me- tinleri önemsenmedi. Yazıldıklarından hemen seksen yıl sonralara dek kıskanç arşivlerde tozlandırıldı. Bu metinler basıldığı zaman (1939-1942) İkinci Emperyalist Evren Savaşının Kızılca Kıyameti kopmuştu. Faşizm Moskova ön- lerine dayanmış, Sosyalizmi Volga aşağılarından çevirip arkadan vurmak üzereydi. Stalingrad savaşımı dünyanın yüzünü değiştirir- ken hangi akla gelirdi o metinler? Marx onları yüzyıl önce çalaka- lem yazmıştı. Engels Kapital'in bile ancak II. ve III. ciltlerini yetiş- tirebilmişti. Kautskylerin pas geçtikleri o derinliğine teorik Antika Tarih araştırması ile kim uğraşırdı? Bilmiyoruz, "bilmemek cezayı kaldırmaz", onu da biliyo- ruz. Bilmediğimizi açıklamaktan korkmamayı öğrenmedik. Sov- yet Bilginleri, (Tarihcil Bilimler alanından söz ediyoruz). Marx'ın Grundrisse'deki "Kapitalist üretimden önce gelen biçimler" not- ları üzerinde yeterince durmuşlar mıdır? Bunu bilememekte haklı çıkabileceğimizi sanıyoruz. Hangi Sovyet bilgininin sosyal araştırması bizim "Kömür Perde"mizi aşabilir? Türkiye şöyle dursun, en "Demokratik" ve "Hürriyeti Seçmiş" Batı dünyası için bile, Sovyetler hâlâ içinden yedi başlı ejderha fırlayacak bir "Pandor Kutusu" gibi "Demir Per- de" ardında tutulur. Marx'ın o önemli notları üzerine bir Sovyet incelemesi varsa bile, aldıran olmamıştır. Hele bizim ideolojice karantinaya alınmış "Deliler Koğuşuna" hiç kuş uçurtulur mu? "Batı", sosyal bilimler alanında ister istemez: Görmek istemeyen göz kadar kör davranmak zorundadır. Kapitalizm, ancak Toynbee çapında İntellicens Servis'ten diplomalı tarihçilere ün sağlar, tarih bu mistik demagogların Doğulcul Sosyalizm sektöründe teorisyen geçinip at oynatacakları bomboş bir alandır. Batı patenti bulunma- yan emeğe ise, "müşterisiz matah zayidir" denir. Onun için 1940 yıllarında yazılmış: "Bay Mister Toynbee Tarih Bilimini Alt Üst Ediyor" yahut "Tarih ve Allah" polemik dene- memiz, "kursağımızda kaldı". Kişicil ilişkili bir iki edebiyatçı, bir iki kez okumakla kaldılar. Kimisi, bizim nasıl olsa "otorite" olmadığımı- zı düşünerek lütfettiler. Eleştirinin kıyısından köşesinden kestikleri parçaları, eşlerine dostlarına kendi orijinal buluşları olarak sundu- lar. Allah razı olsun. Emeğimizi unutulmaktan kurtardılar. Aslıyla hiç ilgisi kalmamış biçimsizlikte üniversite yankılarına kapı açtılar. Tarih tezimiz ve antika tarih üzerine açılmış her problem ölü noktada kişiliksiz bırakıldı. Konuya "sol" veya "sosyalist" yazarla- rımızın ilgisi, "gömme töreni" oldu. Antika tarih ne denli haşmet taslasa en sonunda bir heybetli mezar değil miydi? İşi olmayan- lar, yeraltına tıkıldıkça onu kurcalayabilirlerdi. Ne kapitalizmin, ne sosyalizmin, ölüleri diriltmekle uğraşacak vakitleri yoktu. Derken, "antika tarih mezarı"nın, Birinci Emperyalist Evren Sa- vaşında aralanan kapısı, İkinci Emperyalist Evren Savaşı ile bir- likte ardına dek açıldı. Sen misin gömdük, öldürdük, dirilemez diyen? Antika tarihte gömülü bilinen varlıklar birer birer ölümden sonra dirimle baş kaldırdılar. Kollarını kıpırdatamayacakları sanı- lan mezarlarından umulmaz canlılıkta akıncı eğilimleriyle fırladılar. Güneşin altındaki yerlerini istiyorlardı. Uzun saçlı Çin'den, kıvırcık başlı Afrika'ya, Amerika'dan Küba'ya dek, yeryüzünün "geri" yahut "Asyalı" denerek "ant/'ka"lığından başka değer verilmeyen ülkeleri mahşer yerine döndü. Tanrının terazisi önünde hesap vermekten çok tartışarak hesap soruyorlar- dı emperyalist anayurtlardan, üstelik hiç beklemeye gelmiyorlardı. Bu "geri kalmış" "az gelişmiş" ülkelerde: Önce "Batı kapitalizmi" doğsun, "modern proleterya" büyüsün. Ondan sonra, Batılı ana- yurtlarda "sosyalizm" kurulursa, ve emperyalizm buyrultu verirse antika tarihten kalmış yığınlar belki sosyalizme geçer mi? Niçin? Çünkü klasik burjuva mukaddesatından aziz "kişi mülki- yeti" ve de "özel sermaye" gelişmedikçe sosyalizm kuruntu olur- muş. Sahi mi söylüyorlar? Evet. En keskin mantık bunu emredi- yor. "Batı"nın, burunlarından kıl kopartmaz değme sosyalistleri, en "ortodoks marksistleri bile, gerekince o kızıl kaplı "Das KAPİTAL" kitabının üzerine el basarak yemin ediyorlar ki, bu böyledir. Onlar and içedursunlar, "geri kalmış" ülkeler niçin "az gelişmiş" bulunduklarını gene o Marksizmden öğrenmişlerdi. Bildikleri gibi, doğru sosyalizme atılıyorlardı. Bu toptan bir "Mazlum Milletler; Ezi- len Uluslar" akını idi. Avrupa, Ortaçağ'dan önce olduğu gibi kapita- lizmin sonunda da, tarihinde ikincidir, yeni bir "Muhaceret'i Akvam: Ulusların Göçü" ılgarına, hiç beklemediği yönlerden uğramıştı. O zaman kafalara dank etti. Yeryüzünde 500 yıllık "özel teşeb- büs" cennetine bu geri "barbarlar" kulak asmıyorlardı. "Hürriyet için hürriyet" gevişi getiren Batı kapitalizminin, Osmanlı kapıkulla- rı kadar süslü ve tıkıntılı ücret köleleri sürülerini kendi alın yazıla- rında uyarmanın yolu, işte antika tarih gelenek görenekli sömür- ge, yarı sömürgelerden geçiyordu. 7000 yıllık antika tarih yeni bir tufan yaratıyordu. O kaçınılmaz hengame 7000 yıllık yaşantısını güneşin altına seriyordu. Kimseden ne "kutsal kişi mülkiyeti" büyüsü, ne "vazgeçilmez özel sermaye" buyrultusu sormuyordu. Kendi göbeğini kendi kesiyor, kalkınmanın kapitalist olmayan yolunu deniyor ve açıyordu. Ne idi bu, antika çağların barbar saldırılarını düşündüren önü- ne geçilmez davranış? Nereden geliyordu o geri kalmış ulusların hiç bir girişimde sosyalizmden geri kalmayan ayaklanışı, şahlanı- şı, sosyalistlenişi? Soranlara bakan yoktu. Bütün büyük ideolojik soruların karşılığını olaylar veriyordu. Çin'den Mısır'a, Cezayir'den Küba'ya dek tümüyle sömürge ve yarı-sömürge ülkeler yığınlarıy- la ansızın kestirmeden sosyalizme atlıyorlardı. Önce dudak büküldü, sosyalizm olsa olsa zenginliklere boğulmuş,

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.