ebook img

TANRI úNANCININ TEMELLENDúRúLMESú VE WILLIAM ALSTON'IN ALGI TECRÜBESú Araü ... PDF

12 Pages·2010·0.11 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview TANRI úNANCININ TEMELLENDúRúLMESú VE WILLIAM ALSTON'IN ALGI TECRÜBESú Araü ...

TANRI (cid:250)NANCININ TEMELLEND(cid:250)R(cid:250)LMES(cid:250) VE WILLIAM ALSTON’IN ALGI TECRÜBES(cid:250) Ara(cid:252). Gör. Ferhat AKDEM(cid:250)R(cid:13) ÖZET Tanrı’nın varlı(cid:249)ı sorunu insanlı(cid:249)ın eski problemlerinden birisidir. (cid:250)nsanlık tarihi boyunca, Tanrı’nın hem varlı(cid:249)ı hem de yoklu(cid:249)u yö- nünde bir çok kanıt geli(cid:252)tirilmi(cid:252)tir. Dini tecrübe kanıtı da bunlar- dan birisidir. Bu makalede dini tecrübe kanıtının spesifik bir ver- siyonu olan algı tecrübesi incelenmeye ve, felsefi bir bakı(cid:252)la tutarlı- lık ve do(cid:249)ruluk düzeyi incelenmeye çalı(cid:252)ılmı(cid:252)tır. Anahtar Kelimeler: Tanrı, Algı tecrübesi, Dini tecrübe, Tanrı’yı al- gılama, William Alston. Giri(cid:252) Evreni ve içindeki insanları yaratan bir Tanrı’nın olup-olmadı(cid:249)ı sorunu insanlı(cid:249)ın en köklü ve en eski sorunlarından birisi oldu(cid:249)u gibi, insanın Tanrı’ya olan inancının ya da inançsızlı(cid:249)ının da, evreni anla- mada ve ya(cid:252)adı(cid:249)ı hayatı anlamlandırmada önemli bir referans noktası oldu(cid:249)u tartı(cid:252)ma götürmez bir gerçek olsa gerektir. Sanırız bu iddianın en önemli kanıtı, tarih boyunca insanlı(cid:249)ın hayatını (cid:252)ekillendiren büyük dinsel geleneklerin ve bu geleneklerin vurguladı(cid:249)ı (cid:252)ekliyle bir Tanrı ta- savvurunun insanlı(cid:249)ın temel inançlarından birisini olu(cid:252)turmasıdır. Dinsel olarak durum böyle iken, “teizm” diye isimlendirilen felsefi gele- ne(cid:249)in söz konusu Tanrı’nın varlı(cid:249)ını ve niteliklerini kanıtlamak için ortaya koymu(cid:252) oldu(cid:249)u birbirinden çok farklı ve çok çe(cid:252)itli argümanlar da bu savın dü(cid:252)ünsel/felsefî açıdan önemli bir kanıtı niteli(cid:249)indedir. Teistik gelene(cid:249)in dü(cid:252)ünce tarihi boyunca Tanrı’nın varlı(cid:249)ını kanıtlamak için geli(cid:252)tirmi(cid:252) oldu(cid:249)u argümanlardan birisi de, teolojik/dinsel, mis- tik/tasavvufî ve felsefî/dü(cid:252)ünsel versiyonları ile farklı (cid:252)ekillerde ifade edilen dinî tecrübe kanıtıdır. Biz bu makalemizde, bu kanıtın daha spe- sifik bir versiyonu olan ve neredeyse ça(cid:249)da(cid:252) din felsefecisi William P. Alston (1921- )’ın ismi ile özde(cid:252)le(cid:252)en “algı tecrübesi”ni incelemeye ve Tanrı inancının temellendirilmesi konusunda bu kanıtın rasyonellik ve tutarlılık düzeyini tartı(cid:252)maya çalı(cid:252)aca(cid:249)ız. 168 Ara(cid:252). Gör. Ferhat Akdemir Konuya ba(cid:252)lamadan önce “dini tecrübe” kavramının genel bir ta- nımını yapmanın konumuzun anla(cid:252)ılması açısından gerekli ve yerinde oldu(cid:249)unu dü(cid:252)ünüyoruz. Çünkü, bu tamlamayı olu(cid:252)turan kavramlar- dan (‘dînî’ ve ‘tecrübe’ kavramları) her ikisi de, farklı ba(cid:249)lamlarda ve anlamlarda kullanılabilmektedirler. Dolayısıyla gerek söz konusu kav- ramların hem gündelik dilde, hem de felsefî literatürde farklı anlamlar- da kullanılmalarından; gerekse söz konusu nitelemenin zaman zaman yanıltıcı sayılabilecek (cid:252)ekilde bir çok farklı tecrübeyi içerecek (cid:252)ekilde algılanmasından dolayı1 dini tecrübe kavramı hem içeri(cid:249)i hem de kap- samı itibarıyla birtakım belirsizlikler ta(cid:252)ıyabilmektedir. Geni(cid:252) anlamda, yo(cid:249)un dinsel ve psikolojik hal olarak bir kimsenin dini ya(cid:252)antısında kar(cid:252)ıla(cid:252)tı(cid:249)ı herhangi bir tecrübe için kullanılabilen bu kavram din felse- fesi literatüründe, “teizmin savundu(cid:249)u birtakım zatî niteliklere sahip yüce bir varlı(cid:249)a ili(cid:252)kin do(cid:249)rudan veya dolaylı tecrübeler”i ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu tecrübenin kanıt tarzındaki formülasyonuna göre, içinde ya(cid:252)adı(cid:249)ımız dünyadaki ola(cid:249)an duyusal algılarımız, algıladı- (cid:249)ımız somut varlıkları bilmemiz ve onlar hakkında bir yargıda bulun- mamız için bize nasıl ki haklı bir epistemik gerekçe sunuyorsa, aynı (cid:252)ekilde, Tanrı’ya ili(cid:252)kin ya(cid:252)adı(cid:249)ımız do(cid:249)rudan bir tecrübe de onun hak- kındaki inançlarımızın do(cid:249)rulu(cid:249)u için haklı bir epistemik gerekçe sun- makta ve dolayısıyla Tanrı’ya olan inancımızı rasyonel bir inanç pozis- yonuna ta(cid:252)ımaktadır.2 (cid:250)nsanlı(cid:249)ın dinsel tarihi ve bu tarih içerisindeki dînî tecrübeleri ne kadar eskilere götürülebilse de, bu tecrübelerin bir kanıt formülasyonu içerisindeki ifadesinin teolojik ve felsefî dü(cid:252)ünce tarihinde çok da eski- lere gitti(cid:249)i pek söylenemez. Özellikle Onsekizinci yüzyılda kozmolojik, teleolojik ve ontolojik gibi geleneksel teistik kanıtların Hume ve Kant’ın ele(cid:252)tirileri ile ciddi bir güç kaybına u(cid:249)raması neticesinde, ba(cid:252)ta Kant’ın kendisi olmak üzere bir çok filozof güçlü ahlaki vurgularla ve yo(cid:249)un dinsel duygularla/tecrübelerle süslenmi(cid:252) olan daha içsel kanıtlara yö- (cid:13) Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabi- lim Dalı. 1 Kavramın içerdi(cid:249)i yanıltıcı anlam kaymaları ve gündelik dildeki farklı kullanımları için bkz. Mehmet Aydın, Din Felsefesi, (cid:250)zmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 1990, s. 66, 67. 2 William P. Alston, “Why Should There not be Experience of God?, Philosophy of Religion,: A Guide and Anthology (ed.) Brian Davies, Oxford: Oxford Üniversity Press, s. 382,383; William P. Alston, Perceiving God: The Epistemology of Religious Experience, Ithaca: Cornell University Press, 1991, s. 1; William P. Alston, “Perceiving God”, Journal of Philosophy, 83 (1986), s. 655. Ayrıca bu makalenin Türkçe çevirisi için bkz. ‘Tanrı’yı Algılamak’ çev. Ramazan Ertürk, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı: 8, yıl: 1999, ss. 299-308. Tanrı(cid:250)nancının Temellendirilmesi ve Wıllıam Alston’ın Algı Tecrübesi 169 nelmi(cid:252)ler ve Tanrı’nın varlı(cid:249)ını bu kanıtlarla temellendirmeye çalı(cid:252)mı(cid:252)- lardır.3 Bu kanıtlardan birisi de, yukarıda da ifade etti(cid:249)imiz gibi William P. Alston tarafından sistematize edilen ve felsefî literatüre kazandırılan “algı tecrübesi”dir. Tanrı (cid:250)nancının temellendirilmesi, temellendirmenin kanıtla olan ili(cid:252)kisi ve bu ba(cid:249)lamda dini tecrübe kanıtı/olgusu üzerine bu kısa de(cid:249)iniyi yaptıktan sonra asıl konumuza geçebiliriz. Alston ve Algı Tecrübesi Alvin Plantinga ve Nicholas Wolterstorff ile birlikte Reform episte- molojisinin (Reformed Epistemology) en büyük üç temsilcisinden biri olarak kabul edilen4 ve Plantinga’nın Warranted Christian Belief isimli klasik çalı(cid:252)masını kendisine ithaf etti(cid:249)i5 Alston’a göre, bir kimse, Tan- rı’yı veya onun sıfatlarını/fiillerini tecrübe etmek/algılamak suretiyle Tanrı’nın varlı(cid:249)ı yönündeki inancını birtakım haklı epistemik gerekçele- re dayandırabilir. Alston’ın tezâhüre/tecellîye dayanan inançlar (manifestation-beliefs) olarak isimlendirdi(cid:249)i bu yakla(cid:252)ıma göre, bir kim- senin Tanrı’nın kendisine yardım etti(cid:249)ine, yol gösterdi(cid:249)ine, kendisine bir ça(cid:249)rıda bulundu(cid:249)una ya da Tanrı’nın kendisini hayatta tuttu(cid:249)una ili(cid:252)kin inançları ile, Tanrı’nın kudret, iyilik, sevgi gibi niteliklere sahip olu(cid:249)una ili(cid:252)kin inançları ilahi tezahüre dayanan inançlar olup, bu i- nançlar o kimsenin sahip oldu(cid:249)u Tanrı inancının yeterli ve haklı epistemik gerekçesini olu(cid:252)tururlar.6 Dini inancın delilsiz rasyonelli(cid:249)i konusundaki dü(cid:252)ünceleri Ça(cid:249)da(cid:252) Amerikalı din felsefecisi Alvin Plantinga ile büyük benzerlikler ta(cid:252)ıyan7 3 Ronald W. Hepburn, “Religious Experience: Argument for The Existence of God” The Encyclopedia of Philosophy, (ed.) Paul Edwards, New York: The Macmillan Company, 1967, c. 7, s. 164. 4 Michael Peterson, William Hasker, Bruce Reischenbach, David Basinger, Reason and Religious Belief: An Introduction to the Philosophy of Religion, New York: Oxford University Press, s. 119. 5 Alvin Plantinga, Warranted Christain Belief, New York: Oxford University Press, 2000, s. 510. 6 Alston, Perceiving God, s. 1 7 Kanımızca dini inancın rasyonelli(cid:249)i konusunda Alvin Plantinga ile William Alston’un görü(cid:252)leri ciddi benzerlikler içermektedir. Plantinga da dini inançları upuygun temel i- nanç (properly basic belief) olarak nitendirirken bir çok açıdan Alston’ın algı tecrübesi- ne benzer bir yol izlemektedir. Plantinga’ya göre, dinsel inançlarımız aynı dı(cid:252) dünyada- ki objelerin varlı(cid:249)ı ile ilgili olan ola(cid:249)analgısal inançlarımız, veya geçmi(cid:252)te yaptıklarımız- la ilgili hafızamıza dayalı inançlarımız gibi temel inançlar olup, do(cid:249)ruluklarının ve ras- yonelliklerinin kanıtlanması için çıkarımsal kanıtlara dayanmak zorunda de(cid:249)ildirler. Ayrıca, Alston’ın algı tecrübesine benzer tarzda Platinga’ya göre, yanlı(cid:252) ve kötü bir (cid:252)ey yaptı(cid:249)ımız takdirde kendimizi Tanrı’nın huzurunda suçlu hissediyor ve yaptı(cid:249)ımız(cid:252)eyi Tanrı’nın tasvip etmedi(cid:249)i inancını içimizde olu(cid:252)turabiliyorsak, günahlarımızdan pi(cid:252)- manlık duydu(cid:249)umuz ve tövbe etti(cid:249)imiz takdirde yaptı(cid:249)ımız(cid:252)eyden dolayı Tanrı’nın bizi affedece(cid:249)i inancını olu(cid:252)turarak, kendimizi affedilmi(cid:252) hissedebiliyorsak bütün bunlar 170 Ara(cid:252). Gör. Ferhat Akdemir Alston’a göre, dinsel deneyim, -onun deyimiyle ‘Tanrı’yı algılamak’- din- sel inançların haklılanmasında ve do(cid:249)rulanmasında ba(cid:249)ımsız bir rol oynar. Ayrıca dinsel deneyime güvenilmesi için onu destekleyen ba(cid:252)ka bir kanıtlamaya da gereksinim yoktur. Çünkü, dinsel deneyime daya- nan inançlar, aynı duyu algılarımıza dayanan inançlarımız gibi çıkarsanmamı(cid:252) temel inançlardır.8 Alston’ın algı tecrübesi sanırız en temelde, Tanrı hakkındaki inanç ve kanaatlerimizin olu(cid:252)umunda dinsel algı ve tecrübelerimizin oynadı(cid:249)ı rolün, duyusal algılarımızın fiziksel dünya hakkındaki inanç ve kanaatlerimizin olu(cid:252)umunda oynadı(cid:249)ı role epistemik açıdan önemli ölçüde benzedi(cid:249)i iddiasına dayanmaktadır. Yani Alston dinsel algı ve tecrübelerimizin epistemik statüsünü, -deyim yerindeyse- ola(cid:249)an algısal tecrübelerimizin epistemik statüsü ile e(cid:252)itle- yerek, Tanrı’nın varlı(cid:249)ını dinsel tecrübe temelinde haklılamaya çalı(cid:252)- maktadır.9 Alston’ın asıl tezi kendi ifadesi ile (cid:252)u (cid:252)ekildedir: “Nasıl ki duyu tecrübesi [fiziksel dünya hakkındaki] algısal inanç ve kanaatleri- mizin do(cid:249)rulanması ve haklılanması konusunda bizim için bir dayanak te(cid:252)kil ediyor ve [sözkonusu inancımızın do(cid:249)rulu(cid:249)una] kaynaklık yapı- yorsa, aynı (cid:252)ekilde, varsayılan Tanrı’yı tecrübe etme de dinsel inanç ve kanaatlerimizin do(cid:249)rulanması ve haklılı(cid:249)ınının gösterilmesi konusunda bizim için bir dayanak olu(cid:252)turmaktadır.”10 Bu alıntıdan da anla(cid:252)ılaca(cid:249)ı üzere, ‘Tanrı’yı tecrübe etme’nin aslı itibariyle ‘fiziksel nesneleri duyu- larla algılama’ ile aynı yapıya ve her iki algı türünün de e(cid:252)it epistemik de(cid:249)ere sahip oldu(cid:249)unu ileri süren Alston bu iki algı türü arasındaki benzerli(cid:249)i (cid:252)u (cid:252)ekildeki bir analoji ile açıklamaya çalı(cid:252)ır. “E(cid:249)er bir (cid:252)ey ‘köpe(cid:249)imin kuyru(cid:249)unu salladı(cid:249)ı’ (cid:252)eklinde kendisini bana görsel olarak sunuyorsa, ve buna dayanarak ben de, köpe(cid:249)imin kuyru(cid:249)unu salladı- (cid:249)ına inanıyorsam, ben bu inancımda haklı sayılırım. Çünkü bana öyle göründü(cid:249)ü [yani o (cid:252)ekilde bir algıya sahip oldu(cid:249)um] için, köpe(cid:249)imin kuyru(cid:249)unu salladı(cid:249)ına inanıyorum, ve bu nedenle de [bu inancımda] haklı kabul ediliyorum. Aynı (cid:252)ekilde, ‘Tanrı’yı algılama’nın da bir (cid:252)eyin kendisini birinin tecrübesine ‘Tanrı’nın (cid:252)unu veya bunu yaptı(cid:249)ı’ (cid:252)eklin- de sunması meselesi olarak dü(cid:252)ünüyorum. Bu nedenle burada da [tec- rübe sahibi] ki(cid:252)i, Tanrı’nın kendisini ona sundu(cid:249)una ya da Tanrı’nın Tanrı inancının yeterli rasyonel temelleri ve haklı epistemik gerekçeleridir. Plantinga’ya göre dini inancın rasyonelli(cid:249)i ve Tanrı inancının temellendirilmesi konusundaki görü(cid:252)- leri hakkında geni(cid:252) bilgi için bkz. Alvin Plantinga, “Reason and Belief in God”, Faith And Rationality, (ed.) Alvin Plantinga & Nicholos Wolterstorff, Notre Dame: University of Notre Dame Press, 1983, s. 73- 82. 8 Peterson, Reason and Religious Belief, s. 130. 9 Gerçi, Alston algısal tecrübelerimizin dı(cid:252) dünya hakkındaki bilgilerimizin tek kayna(cid:249)ı olmadı(cid:249)ı gibi, dinsel tecrübelerimizin de Tanrı hakkındaki inançlarımızın tek kayna(cid:249)ı olmadı(cid:249)ını, olamayaca(cid:249)ını kabul eder; ama bununla birlikte, dinsel tecrübelerimizin Tanrı’ya olan inancımızın aslî temeli (essential basis) oldu(cid:249)unu da ileri sürer. William P. Alston, “Perceiving God”, Journal of Philosophy, 83 (1986), s. 655. 10 Alston, “Perceiving God”, s. 655. Tanrı(cid:250)nancının Temellendirilmesi ve Wıllıam Alston’ın Algı Tecrübesi 171 ona yönelik olarak (cid:252)unu ya da bunu yaptı(cid:249)ına inanmakta haklıdır. Çünkü objenin ona sunulu(cid:252)u bu (cid:252)ekildedir. ”11 Yani Alston’a göre, Tan- rı’nın bir tecrübeye konu olması demek, bir kimsenin tecrübe yoluyla Tanrı’nın farkına varması ve Tanrı’nın da kendisini o kimsenin tecrübe- sine bir (cid:252)ekilde sunması demektir. Temelde ‘görünme kuramı’na daya- nan Alston’ın bu yakla(cid:252)ımına göre, “S’nin X’i algılaması, en basit ifade- siyle X’in S’ye (cid:252)u yada bu (cid:252)ekilde görünmesinden ba(cid:252)ka bir (cid:252)ey de(cid:249)il- dir.”12 Görüldü(cid:249)ü gibi Alston’ın algı tecrübesinin epistemik çerçevesini ‘görünme’ ve ‘algı’ kavramları olu(cid:252)turmakta ve hem ola(cid:249)an duyusal algı- larımız, hem de Tanrı’nın ve onun fiillerine/sıfatlarına ili(cid:252)kin dinsel algılarımız böylesi bir çerçeveye dayandırılmaya çalı(cid:252)ılmaktadır. Alston’ın söz etti(cid:249)i Tanrı’yı algılama, bir çok yönleri ile din felsefe- sindeki dînî tecrübe kanıtı ile ciddi benzerlikler ta(cid:252)ımakta, dolayısıyla da dînî tecrübe kanıtına yöneltilen ele(cid:252)tirilerin bir ço(cid:249)una da kaçınıl- maz olarak muhatap olmaktadır. Alston’ın algı tecrübesine yöneltilen ele(cid:252)tirilerin en köklü ve en ciddi olanlarından birisi belki de en önemli- si, ola(cid:249)an duyusal algılarımız/tecrübelerimiz ile dinsel algılarımı- zın/tecrübelerimizin e(cid:252)it ve aynı epistemik de(cid:249)ere sahip olamayaca(cid:249)ı, çünkü bu iki algı/tecrübe arasında çok ciddi farklılıklar oldu(cid:249)u ve so- nuç olarak da, dinsel algının bırakalım ola(cid:249)an duyusal algılarımızın epistemik statüsüne ta(cid:252)ınmasını, onun –normal anlamıyla- bir algı ola- rak dahi kabul edilemeyece(cid:249)i (cid:252)eklindedir.13 Alston algı olgusunu sadece duyusal algı ile sınırlandıran ve dinsel algıyı tamamen devre dı(cid:252)ı bıra- kan bu dü(cid:252)ünceye/iddiaya (cid:252)iddetle kar(cid:252)ı çıkar, ve onu “epistemik (cid:252)övenizm” olarak nitelendirir. Çünkü ona göre, bize yabancı olan top- lumların ya(cid:252)am tarzlarını bizim ya(cid:252)am tarzlarımıza uygun olup- olmadıkları kriterine göre yargılama i(cid:252)lemi nasıl ki politik bir (cid:252)övenizm hatta emperyalizm olarak nitelendirilebilirse, dînî tecrübelerimizin ras- yonelli(cid:249)inin ve do(cid:249)rulu(cid:249)unun duyusal algılarımızın rasyonellik ve do(cid:249)- ruluk ölçütleri ile test edilmeye çalı(cid:252)ılması da aynı (cid:252)ekilde “epistemik (cid:252)övenizm” olarak isimlendirilebilir.14 Görüldü(cid:249)ü gibi dini tecrübe olgu- sunun, aralarındaki paradigmal farklılıklardan ötürü duyusal algımızın rasyonellik kriterleri ile test edilmesi mümkün de(cid:249)ildir. Ancak, bütün bu paradigmal farklılıklara ra(cid:249)men duyu tecrübesi ile dînî tecrübe ara- sında yapısal bir benzerlik ve uyumluluk da vardır ve bu benzerlik ve uyumdan ötürü dinsel tecrübe, dînî epistemolojide ba(cid:249)ımsız bir bilgi kayna(cid:249)ı ve rasyonellik ölçütü olarak da kullanılabilir. 11 Alston, “Perceiving God” s. 656. 12 Alston, Perceiving God, s. 55. 13 William J. Wainwright, “Mysticiszm and Sense Perception”, Contemporary Philosophy of Religion, (ed.) Steven M. Cahn & David Shatz, New York, Oxford University Press, 1982, s. 124, 125; Benzer ele(cid:252)tiriler için bkz. Peterson, Reason and Religious Belief, s. 18, 19; 14 Alston, “Perceiving God”, s. 663. 172 Ara(cid:252). Gör. Ferhat Akdemir Ola(cid:249)an algılarımıza dayalı inançlarımız ile dinsel tecrübelerimize dayalı inançlarımız arasındaki farklılıklardan kaynaklanan ve dolayısıy- la Alston’a yöneltilen ele(cid:252)tirilerden birisi de, ola(cid:249)an algısal inançlarımı- zın herkes için de(cid:249)ilse bile insanlı(cid:249)ın büyük bir kısmı için ortak olması- na ra(cid:249)men dinsel algılarımızın/tecrübelerimizin bu ortak olma özelli(cid:249)i- ne sahip olmamasıdır. Ayrıca algısal inançlarımız algıladı(cid:249)ımız objeler ve nesneler hakkında bize hem detaylı ve kapsamlı bir bilgi verirken, hem de öndeyilenebilir bir nitelik ta(cid:252)ımaktadır. Oysa dinsel tecrübele- rimiz ve dolayısıyla inançlarımız bu özelliklerin hepsinden yoksundur. Bu durumda, yani bu iki algı türü arasındaki ciddi farklılıklar dikkate alındı(cid:249)ında bunların her ikisinin de aynı epistemik düzeleme ait olduk- larını söylemek pek mümkün görünmemektedir. Bu ele(cid:252)tirilerin farkın- da olan Alston onu (cid:252)u (cid:252)ekilde ifade eder. “Ola(cid:249)an algısal inançlarımız bizim hayatımızın kapsamlı ve kaçınılmaz bir parçasını olu(cid:252)turur. Duyu algısı her yerde ve her zaman hazır bulunan, canlı ve zengin detaylara sahip olan bir tecrübedir. ... Dinsel algılarımız ise, tersine olarak, her- kes için geçerli olan ortak ve evrensel bir yapıya sahip de(cid:249)ildir. Hatta kendisini ona adayanlar bile, bu tecrübeyi ya(cid:252)ama imkanını nispeten seyrek bulurlar. Ayrıca, ondan ö(cid:249)rendiklerimiz de, duyu tecrübesine oranla az, anla(cid:252)ılması güç ve belirsizdir.”15 Ele(cid:252)tiriyi bu (cid:252)ekilde ifade eden Alston bu ele(cid:252)tiriye “insanların sadece bir kısmına açık olan bir bilgi yolunun, evrensel [ve herkese açık] bir bilgi yolundan daha az gü- venilir oldu(cid:249)unu varsaymak için elimizde bir neden olmadı(cid:249)ını”16 söyle- yerek cevap vermeye çalı(cid:252)ır. Ona göre, daha az detaylı ve daha az anla- (cid:252)ılır veriler sunan bir inanç ve bilgi edinme kayna(cid:249)ının daha zengin olan bir kaynaktan epistemik açıdan daha ku(cid:252)kulu oldu(cid:249)unu varsay- mak için elimizde hiç bir gerekçe yoktur. Ayrıca Alston’a göre, dinsel algının duyusal algı gibi herkes için ortak bir bilgi ve inanç kayna(cid:249)ı olarak görülmemesi ve duyusal algı kadar kapsamlı ve detaylı bir bilgi sunmaması iki nedene dayalı olarak açıklanabilir. Bunlardan ilki, Tan- rı’nın bizim bilgi yetilerimizin sonsuz derecede üstünde ve a(cid:252)kın olması, di(cid:249)eri de, Tanrı’nın kendisinden haberdar olmak için ileri sürdü(cid:249)ü ah- lâkî de(cid:249)erler ve ya(cid:252)am tarzları ile ilgili ko(cid:252)ulları pek çok ki(cid:252)inin tam olarak yerine getirmemi(cid:252) olmasıdır.17 Alston’a göre, Tanrı, Kutsal Ki- tap’ta ancak belirli ve zorunlu ko(cid:252)ulları yerine getirdikleri takdirde, insano(cid:249)lunun dolaysız ve açıkca kendisini tecrübe edebilece(cid:249)ini, Tan- rı’nın ilâhi varlı(cid:249)ının farkına varabilece(cid:249)ini buyurmu(cid:252)tur.18 Dolayısıyla, Tanrı’yı algılamanın ya da bir di(cid:249)er söyleyi(cid:252)le, Tanrı’yı tecrübe etmenin 15 Alston, “Perceiving God” s. 659. 16 Alston, “Perceiving God” s. 660. 17 Alston, “Perceiving God” s. 660. 18 William Alston, “Christian Experience and Christian Belief”, Faith and Rationality, (ed) Alvin Plantinga & Nicholas Woltersorff , Notre Dame, Indiana: University of Notre Dame Press, 1983, s. 129. Tanrı(cid:250)nancının Temellendirilmesi ve Wıllıam Alston’ın Algı Tecrübesi 173 prensip olarak herkese açık olmadı(cid:249)ını iddia etmek pek de do(cid:249)ru gö- zükmemektedir. Tanrı’yı tecrübe etme prensip olarak herkese açıktır ve bu yeti, potansiyel olarak herkeste mevcuttur. E(cid:249)er, Tanrı’yı tecrübe etmede bir sorun varsa, bu sorun Tanrı’dan de(cid:249)il, insandan, günahlarla ve gayr-ı ahlâkî ya(cid:252)amlarla kirlenmi(cid:252) insan ruhundan kaynaklanmak- tadır. Alston’a göre, ayrıca Tanrı’yı somut bir objeyi ola(cid:249)an duyusal algı- larımızla algılamamız gibi algılamamız da beklenmemelidir. Çünkü Tan- rı, bizim içinde ya(cid:252)adı(cid:249)ımız ve algılarımızı sınırlayan zaman ve mekan formunun dı(cid:252)ındadır. Bu noktada (cid:252)unu ifade etmek yerinde olur ki, Hristiyan teolojisindeki iman anlayı(cid:252)ı ve özellikle onun Kalvinist dü(cid:252)ün- cedeki yorumu dikkate alınacak19 ve, Tanrı’nın kendisini kendi özgür iradesi ile istedi(cid:249)i ki(cid:252)ilere açımladı(cid:249)ı, dolayısıyla imanı diledi(cid:249)i kimsele- re lütfetti(cid:249)i/bah(cid:252)etti(cid:249)i dü(cid:252)üncesi hatırlanacak olursa, Alston’ın dü(cid:252)ün- celerinin tutarlılık ve do(cid:249)ruluk payı –en azından Hristiyan din felsefesi açısından- daha iyi anla(cid:252)ılabilir. Ayrıca iman ve insânî irade konusun- daki bu Kalvinist yorum dikkate alınacak olursa, sanırız dînî tecrübe- nin, epistemik olarak do(cid:249)ru olmak adına, ola(cid:249)an tecrübelerimizin ta(cid:252)ı- ması gereken ko(cid:252)ulları ta(cid:252)ımaktan muaf oldu(cid:249)u -ya da olması gerekti(cid:249)i- de daha iyi anla(cid:252)ılacaktır. Burada bir ba(cid:252)ka sorun daha var gibi gözükmektedir. Bizim için- de ya(cid:252)adı(cid:249)ımız zaman ve mekan formunun tamamen dı(cid:252)ında olan, - daha dinsel bir deyimle- zamandan ve mekandan münezzeh olan bir Tanrı, acaba zaman ve mekan ko(cid:252)ulları ile sınırlanmı(cid:252) bir insanın tec- rübe alanına nasıl girmektedir ya da girecektir? Bir ba(cid:252)ka deyi(cid:252)le, Mut- lak Tanrı kendisini algı yetisi zaman, mekan ve daha ba(cid:252)ka ko(cid:252)ullarla sınırlanmı(cid:252) olan insanın tecrübesine nasıl sunmaktadır? Sanırım bu soruya verilebilecek en iyi cevap, zaman ve mekan dı(cid:252)ı olanın Tanrı’nın sıfatlarının de(cid:249)il zatının oldu(cid:249)unu ileri sürmek olsa gerektir. Alston’a göre de, Tanrı’yı algılama deneyimine dahil olan (cid:252)ey, Tanrı’nın zatı de- (cid:249)il, ço(cid:249)unlukla ‘iyilik’, ‘merhamet’ ve ‘kudret’ gibi ilâhi sıfatları ve ‘sev- mek’, ‘affetmek’ ‘korumak’ gibi birtakım ilâhi/tanrısal eylemleridir.20 Ayrıca buna ek olarak, teistik Tanrı tasarımında Tanrı’nın a(cid:252)kınlı(cid:249)ının yanında içkinli(cid:249)ine yapılan vurgu da dikkate alınacak ve aynı zamanda onun mutlak kudret sahibi oldu(cid:249)u da hatırlanacak olursa, Tanrı’nın yarattı(cid:249)ı varlıklarla bir (cid:252)ekilde epistemik bir ili(cid:252)kiye girmesinin onun gücünün ve kudretinin dı(cid:252)ında olmadı(cid:249)ı/olmayaca(cid:249)ı daha iyi anla(cid:252)ıla- bilir gibidir. Alston’un da vurguladı(cid:249)ı (cid:252)ekliyle21 e(cid:249)er teizmin ileri sürdü- 19 Kalvin’in iman ve insani irade konusundaki görü(cid:252)leri için bkz. McGrath Alister, A Life of Calvin: A Study in the Shaping of Western Culture, Oxford: Oxford University Press, 1990, s. 209-305; Paul Helm “Kohn Calvin, Sensus Divinitatius and The Effect of Sin”, International Jornal for Philosophy of Religion, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, (43) 1998, s. 88-93. 20 Alston, Perceiving God, s. 44. 21 Peter Byrne, “Perceiving Godand Realism”, 174 Ara(cid:252). Gör. Ferhat Akdemir (cid:249)ü özelliklere sahip bir Tanrı varsa, evrenin yaratıcısı ve koruyucusu olarak yarattıkları ile epistemik ya da daha farklı bir (cid:252)ekilde ili(cid:252)kiye girmesinde, kendisini dini bir tecrübeye sunmasında mantıksal bir çe- li(cid:252)ki olmamalıdır. Hatta tarih boyunca, insanlı(cid:249)ın büyük bir kısmının kabul etti(cid:249)i (cid:252)ekliyle peygamberlerin ve bazı din büyüklerinin Tanrı’dan vahiy aldıkları ve onunla konu(cid:252)tukları inancı dikkate alınacak olursa, Tanrı’nın seçti(cid:249)i bazı kimselere kendisini dinsel bir tecrübe yoluyla sunması ve o kimselere de bu tecrübeyi ya(cid:252)ama olana(cid:249)ı tanıması im- kansız bir (cid:252)ey olmadı(cid:249)ı gibi, makul bir (cid:252)ey olarak da kabul edilebilir.22 Alston’ın algı tecrübesine yöneltilen bir di(cid:249)er ele(cid:252)tiri de, Tanrı hakkında edinilen algıların çok çe(cid:252)itlilik arzetti(cid:249)i ve zaman zaman da bu çe(cid:252)itlili(cid:249)in çeli(cid:252)kiler içerdi(cid:249)i (cid:252)eklindedir. Bu çe(cid:252)itlilik ve çeli(cid:252)iklik durumu dikkate alındı(cid:249)ında, algılanan Tanrı’nın bize do(cid:249)ru bilgi sun- du(cid:249)una ya da bu tarz bir Tanrı algılamasının do(cid:249)ru oldu(cid:249)una nasıl ka- rar verilebilir? Birbirinden farklı dinsel kültürlerde, çok farklı Tanrı tasavvurları ve bunlara ba(cid:249)lı olarak da, farklı Tanrı algıları söz konusu olmaktadır. Peki bu durumda bunlardan hangisinin ne kadar do(cid:249)ru oldu(cid:249)una nasıl ve ne (cid:252)ekilde karar verebiliriz? Alston dinsel ço(cid:249)ulculuk ve bu ba(cid:249)lamda Tanrı algılamalarındaki farklılıklar sorununu, bir yan- dan dini tecrübenin konusunu olu(cid:252)turan Tanrı’nın teistik Tanrı oldu- (cid:249)unu ve di(cid:249)er Tanrı tasavvurlarının bu tecrübenin konusuna dahil ol- madı(cid:249)ını,23 di(cid:249)er yandan da Tanrı inancının dinler arasında sanıldı(cid:249)ı kadar farklılıklar içermedi(cid:249)ini, bütün farklılıklarına ra(cid:249)men onların ortak bir öze ve ortak bir Tanrı inancına sahip olduklarını söyleyerek a(cid:252)maya çalı(cid:252)ır.24 Ona göre, dinlerin ve onların Tanrı tasavvurlarının farklılıklarından hareketle herhangi bir dinin yanlı(cid:252)lı(cid:249)ına hükmedile- mez, ancak birisinin di(cid:249)erine göre gerçe(cid:249)e daha yakın oldu(cid:249)u ileri sürü- lebilir.25 Ayrıca Alston’a göre, dinsel tecrübe sonucunda ula(cid:252)ılan do(cid:249)ru- luk, Swinburne’ün ‘Safdillik (cid:250)lkesi’nde (the principle of credulity) oldu(cid:249)u gibi26 sadece ilk bakı(cid:252)ta (prima facie) –yani aksi kanıtlanıncaya kadar- http://www.philoonline.org/library/byrne_3_2.htm, (23.03.05) 22 Alston, Perceiving God, s. 62, 63. 23 Alston, Perceiving God, s. 2, 3. 24 William P. Alston, “Religious Diversity and Perceptual Knowledge of God”, Faith and Philosophy, (5), 1988, s. 446 vd. 25 Alston, “Christian Experience and Christian Belief”, s. 129. 26 Bu ilkeye göre, yanılmı(cid:252) oldu(cid:249)umuzun deliline sahip oluncaya kadar, birtakım (cid:252)eyle- rin bize göründü(cid:249)ü gibi oldu(cid:249)una inanmamız gerekmektedir. Mesela bana, bir masa görüyorum ya da arkada(cid:252)ımın sesini duyuyorum gibi geliyorsa, yanıldı(cid:249)ıma dair delil- ler ortaya çıkıncaya kadar, benim, bunların böyle oldu(cid:249)una inanmam gerekir. Bir di- (cid:249)er söyleyi(cid:252)le, özel olarak dikkate alınacak hususların dı(cid:252)ında, e(cid:249)er bir ki(cid:252)iye x var gibi görünüyorsa, o zaman x muhtemelen vardır, yani var olarak kabul edilmelidir. Swinburne’nün kendi ifadeleri ile “özel nedenlerin yoklu(cid:249)unda, bütün dini tecrübeler, onlara sahip olan ki(cid:252)iler tarafından, hakiki tecrübeler olarak kabul edilmelidir, ve bu yüzden de onların görünü(cid:252)teki objelerinin –Tanrı’nın veya Meryem’in yahut Nihâi Ger- çeklik’in, veya Poseidon’un- varlı(cid:249)ına inanç için sa(cid:249)lam gerekçeler olarak alınmalıdır- Tanrı(cid:250)nancının Temellendirilmesi ve Wıllıam Alston’ın Algı Tecrübesi 175 kabul edilen do(cid:249)ruluktur.27 Çünkü Alston’a göre, bir varlık normal (cid:252)art- lar altında ve ola(cid:249)an dinsel deneyimlerimiz çerçevesinde kendisini Tan- rı’ya ve onun fiillerine atfedilebilecek (cid:252)ekilde sunuyorsa, bu, Tanrı’nın o tecrübede gerçekten hazır bulundu(cid:249)u (presence) anlamına gelir.28 Mese- la, bir göl görüyor olmam dolayısıyla, önümde bir gölün bulundu(cid:249)u inancına, bu inancımı yanlı(cid:252)layan bir ba(cid:252)ka algı ya da gerekçe olmadı(cid:249)ı sürece sahip olmaya rasyonel olarak hakkım olmadı(cid:249)ı söylenemez. Bu- rada duyusal algılarımız ve algısal inançlarımız için söz konusu olan durumun aynısı dinsel algılarımız ve onlar üzerine kurdu(cid:249)umuz inanç- larımız için de söz konusudur. Benzer (cid:252)ekilde, bir ki(cid:252)i Tanrı’nın o anda orada bulundu(cid:249)unu tecrübe ediyor ve bu tecrübesinin sonucu olarak buna inanıyorsa, o ki(cid:252)inin bu inancının yanlı(cid:252)lı(cid:249)ını kabul etmesini veya ya(cid:252)adı(cid:249)ı tecrübenin o (cid:252)artlarda o inancın do(cid:249)rulu(cid:249)una yeterli ölçüde temel olu(cid:252)turmadı(cid:249)ını gerektiren nedenler olmadı(cid:249)ı sürece, o inanç do(cid:249)- ru ve makul olarak kabul edilebilir. Kısacası, dinsel bir tecrübeden ha- reketle ula(cid:252)tı(cid:249)ımız bir inanç, aksi kanıtlanana de(cid:249)in do(cid:249)ru kabul edile- bilir ve edilmelidir. Alston’ın ifadeleri ile, “e(cid:249)er bir bilgi ya da inanç, ev- rensel olan temel pratiklerden birisinin sonucu olarak ortaya çıkması dolayısıyla, ilk görünü(cid:252)ü itibarıyla do(cid:249)ru olarak kabul ediliyorsa, aynı durumun, dinsel tecrübenin ürünlerine de verilmesinin gerekli oldu(cid:249)u- nu kabul etmeliyiz.”29 Sonuç Sonuç itibariyle, Alston’ın algı tecrübesine dayalı olarak geli(cid:252)tir- mi(cid:252) oldu(cid:249)u dinî epistemolojisi makalemizin genelinde de görüldü(cid:249)ü gibi çe(cid:252)itli açılardan ele(cid:252)tiriye tabi tutulmaktadır. Bu ele(cid:252)tirilerin bundan sonra da farklı (cid:252)ekillerde de olsa devam ede(bile)ce(cid:249)ini söylemek müm- kündür. Ancak, bütün ele(cid:252)tirilere ra(cid:249)men Alston’ın bu yakla(cid:252)ımının Tanrı inancının temellendirilmesi konusunda ba(cid:249)ımsız bir kanıt olarak bundan sonra da i(cid:252)lev görece(cid:249)ini ve bir (cid:252)ekilde felsefî ilgiye muhatap olaca(cid:249)ını söylemek ihtimal dı(cid:252)ı olmasa gerektir. Kanımızca Alston’ın geli(cid:252)tirmeye çalı(cid:252)tı(cid:249)ı epistemoloji evrensel bir rasyonellik standardını isteyen ve do(cid:249)ruluk ölçütünü nesnel/mutlak kesinlikte arzulayan bir çok kimse için çok fazla tatmin edici gelmeyebilir. Ancak bütün insânî ilgi alanlarının ve özellikle de felsefenin insani bir ürün olması dolayı- sıyla, kaçınılmaz olarak bir parça öznellik ta(cid:252)ımak durumunda oldu(cid:249)u dikkate alınacak olursa, sanırız Alston’ın yakla(cid:252)ımındaki do(cid:249)ruluk payı lar. Safdillik (cid:250)lkesi olarak isimlendirece(cid:249)im bu ilke, ve ondan çıkarılan sonuç, bana do(cid:249)ru görünüyor.” Bkz. Cader Sadık Yaran, Günümüz Din Felsefesinde Tanrı(cid:250)nancının Aklîli(cid:249)i”, Samsun: Etüt Yayınları, 2000, s. 114, 115; Richard Swinburne, Tanrı Var mı? çev. Muhsin Akba(cid:252), Bursa: Arasta Yayınları, 2001, s. 118-120. 27 Alston, “Perceiving God” s. 657. 28 Alston, Perceiving God, s. 98. 29 Alston, “Perceiving God”, s. 665. 176 Ara(cid:252). Gör. Ferhat Akdemir biraz daha iyi anla(cid:252)ılabilir. Ayrıca Alston’ın tezi incelenirken kanımızca bu tezin olu(cid:252)tu(cid:249)u tarihsel ba(cid:249)lam ve konjonktürel (cid:252)artlar da gözden uzak tutulmamalıdır. Alston’ın, son birkaç on yıla kadar genel yapısı itibariyle metafizik kar(cid:252)ıtı olan ve Tanrı inancına kar(cid:252)ı ciddi ele(cid:252)tiriler yöneltilen Analitik Felsefe gelene(cid:249)inin içinden geldi(cid:249)i ve felsefesinin de bu gelene(cid:249)in Tanrı inancına kar(cid:252)ı geli(cid:252)tirmi(cid:252) oldu(cid:249)u olumsuz tavra bir tepki hareketi olma özelli(cid:249)i ta(cid:252)ıdı(cid:249)ı dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Kanaatimizce –yanlı(cid:252)lanma olasılı(cid:249)ını ba(cid:252)tan kabul ederek ifade edecek olursak- Alston’ın felsefesi özü itibariyle Analitik felsefenin ana episte- molojik çizgisini olu(cid:252)turan Klasik Temelcili(cid:249)e (Classical Foundationalism)30 ve bu temelcili(cid:249)e dayalı olarak geli(cid:252)tirilmi(cid:252) olan De- lilci Meydan Okumaya/(cid:250)tiraza (Evidentialist Challenge)31 bir tepki ve ele(cid:252)tiri niteli(cid:249)indedir. Bize öyle geliyor ki, Alston klasik temelcili(cid:249)in ve onun epistemik alandaki temsilcisi olan delilci meydan okumanın ele(cid:252)- tirilerine muhatap olmadan, ancak fideizmin de açmazlarına dü(cid:252)meden yeni bir dinî epistemoloji geli(cid:252)tirmeye çalı(cid:252)maktadır. Kanımızca Alston’ın algı tecrübesi kimi yönleri ile fideistik bir yoruma kapı aralıyor gibi görünmektedir; ancak onun biraz da, katı akılcı teze kar(cid:252)ı bir tepki hareketi olarak olu(cid:252)tu(cid:249)u ve deyim yerindeyse bir anti-tez niteli(cid:249)i ta(cid:252)ıdı- (cid:249)ı dü(cid:252)ünülmelidir. Konu bu bakı(cid:252) açısı ile de(cid:249)erlendirilirse, sanırız bu tez anti-tez ikileminden sa(cid:249)lıklı bir sentez çıkarılabilir. 30 Bütün bilgilerimizi ve onlara dayanan inançlarımızı ‘temel’ (basic) ve türetil- mi(cid:252)/çıkarsanmı(cid:252) (derrived) bilgiler/inançlar olarak ikili bir ayırıma tabi tutan Klasik Temelcili(cid:249)e göre, temel inançlarımız ba(cid:252)ka inançlar tarafından do(cid:249)rulanmasına gerek- sinim duyulmayan, do(cid:249)rulukları kendinden olan inançlardır. Klasik Temelcili(cid:249)e göre, bir inancın temel inanç olarak i(cid:252)lev görmesi ancak onun ya kendinden ap-açık (self- evident), ya duyulara ap-açık (evident to the senses) ya da yanlı(cid:252)lanamaz (incorrigible) bir önerme olması ile mümkündür. Türetilmi(cid:252) inançlarımız ise, ya temel inançlarımıza do(cid:249)rudan ve direkt olarak dayanan ya da nihai halkası temel inanç olan inançlar zinci- rinin bir halkası olan inançlarımızdır. Reform Epistemologları ile birlikte Alston, Klasik temelcili(cid:249)in temel inançlarla temel olmayan inançlar arasındaki ayırımı kabul eder ancak, Klasik temelcili(cid:249)in temel olma ölçütünü, temel olan bir çok inancımızı dı(cid:252)arda bırakacak (cid:252)ekilde dar, sı(cid:249) ve sınırlayıcı bulur. Klasik Temelcilik ve Reform Epistemolo- jisinin ona yöneltti(cid:249)i ele(cid:252)tiriler hakkında geni(cid:252) bilgi için bkz. Nicholas Wolterstorff, Reason Within the Bounds of Religion, Grand Rapids: Eardmans,, 1976, s. 52- 60; Alvin Plantinga, ‘Reason and Belief in God”, s. 39-55 31 Klasik Temelcili(cid:249)in epistemoloji anlayı(cid:252)ına ba(cid:249)lı olarak geli(cid:252)tirilen Delilci (cid:250)tiraza göre, rasyonelli(cid:249)in iki temel ölçütü vardır. Birinci olarak, herhangi bir (cid:252)eye yetersiz delile dayalı olarak inanmak her zaman ve her durumda yanlı(cid:252)tır; ikinci olarak, bir (cid:252)eye o- nunla ilgili delilin ona sa(cid:249)ladı(cid:249)ı güten daha fazla bir güç ve kuvvetle inanmak irrasyo- neldir. Bu ölçütü teolojik alana ta(cid:252)ıdı(cid:249)ımızda ve Tanrı inancı ile ili(cid:252)kilendirdi(cid:249)imizde, delilci itiraza göre, “dedüktif ya da indüktif olsun bütün kanıtlar Tanrı’nın varlı(cid:249)ını ka- nıtlama konusunda ba(cid:252)arısızdırlar, dolayısıyla bir Tanrı inancına sahip olmak rasyonel açıdan do(cid:249)ru de(cid:249)ildir. Bir di(cid:249)er söyleyi(cid:252)le, teistik Tanrı inancı yeterli kanıta dayanma- dı(cid:249)ı için entelektüel açıdan sorunlu ve irrasyonel bir inançtır. Nicholos Wolterstorff, “Introduction”, Faith and Rationality, Alvin Plantinga&Nicholas Wolterstorff, Notre Dame: University of Notre Dame Press, 1983, s. 6-9; Plantinga, “Reason and Religious Belief”, s. 17-33.

Description:
Tanrı únancının Temellendirilmesi ve Wıllıam Alston'ın Algı Tecrübesi. 169 .. soruya verilebilecek en iyi cevap, zaman ve mekan dıüı olanın Tanrı'nın.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.