Giriş Matherion Üniversitesi Dışişleri Bölümü’nden Profesör Itagne, platformda oturmuş notlarını gözden geçiriyordu. Güzel bir bahar akşamının erken saatleriydi ve Siyasi Bilimler akademisi öğretim üyelerinin toplandığı konferans salonunun pencereleri, çim ve çiçek kokularının, dikkatleri hafifçe dağıtan kuş şakımalarının içeriye girmesi için açık bırakılmıştı. Uluslararası Ticaret Bölümü’nden Profesör Emeritus Gintana, yirmi yedinci yüzyıl gümrük uygulamaları hakkında, sonu gelmeyecekmiş gibi görünen bir şeyler homurdanıp duruyordu. Gintana, ufak tefek, kır saçlı ve akademisyenler arasında “şu bizim sevgili ihtiyar” olarak bilinen biriydi. Aslında Itagne onu dinlemiyordu. Notlarla dolu bir sayfayı daha buruşturup atarken, yüzünü ekşiterek, bu iş iyi gitmeyecek, diye kendi kendine mırıldandı. Söyleşisinin konusu tüm kampüste duyurulmuş, Uygulamalı Matematik ve Çağdaş Simya gibi ilgisiz bölümlerin akademisyenleri bile, gözleri beklenti içinde parlayarak salonu üka basa doldurmuşlardı. Çağdaş Tarih Bölümü’nün bütün öğretim üyeleri ön sıraları kaplamışlardı, siyah cübbeleri yüzünden bir karga sürüsünü andırıyorlardı. Çağdaş Tarih akademisyenleri, herkesin beklediği gibi, şamatayı garantilemek için gelmişlerdi. Itagne bir bayılma numarasının işe yarayıp yaramayacağını bezgin bir şekilde düşündü. Tanrı adına herhangi biri olurdu kendini tamamen küçük düşürmeden bir sonraki saati .nasıl atlatacaktı. Tüm gerçeği biliyordu elbette, ama hangi mantıklı insan bu gerçeklere inanırdı? Son karışıklıklar sırasında nelerin olup bittiğini doğrudan anlatmak, kulağa bir çılgının zırvalan gibi gelecekti. Gerçeğe tamamen sadık kalması durumunda, Çağdaş Tarih’ten gelen süprüntülerin tek bir laf etmelerine bile gerek kalmayacaktı. Onların yardımı olmadan da ününü mahvedebilirdi. Itagne, dikkatle hazırladığı notlarına bir kez daha göz attı. Sonra sıkıntılı bir şekilde onları katlayarak bol kıvrımlı akademisyen cübbesinin geniş yenine soktu. Bu akşam olacak şeyler, mantıklı bir tartışmadan çok bir meyhane kavgasına benzeyecekti. Çağdaş Tarih’in onun sesini bağnşlar�yla bastırmak için burada olduğu açıktı. Omuzlarını dikleştirdi. Pekâlâ, savaş istiyorlarsa savaşacaktı. Rüzgâr çıktı. Uzun pencerelerin üzerindeki perdeler hışırdayıp kabardı, yağ kandillerinde titreşen ateşlerin altın dilleri dalgalanıp dans etti. Konferans salonunun dışındaki her yerde güzel bir bahar akşamı hüküm sürüyordu. Salonda bir nezaket alkışı dalgacığı oluştu ve yaşlı Profesör Gintana varlığının onaylanmasından duyduğu şaşkınlıkla heyecanlanmış olarak hantalca selamlayıp notlarını iki eliyle toparladı, yerine doğru sendeleyerek ilerledi. Sonra Siyasi Bilimler Akademisi Dekanı, akşamın asıl olayını sunmak üzere doğruldu. “Meslektaşlarım,” diye başladı, “Profesör Itagne bizi bilgileriyle ihya etmeden önce, bu fırsattan istifade ederek size aramızdaki bazı değerli konuklarımızı tanıtmak istiyorum. Eminim ki hepiniz benimle beraber, Chyrellos Kilisesi’nden Başpiskopos Emban’a, Arcium’lu Cyrinic Şövalyesi Sör Bevier’e ve Thalesia’daki Genidian Tarikatı’ndân Sör Ulath’a hoş geldiniz demek istersiniz.” Itagne, Elene dostlarını selamlamak için platformdan inerken nezaket alkışları devam ediyordu. “Tanrıya şükür buradasınız,” dedi hararetle. “Çağdaş Tarih Bölümü herhalde katranı kaynatıp tüyleri hazırlayan birkaç kişi dışında eksiksiz olarak burada.” “Kardeşinin seni zor zamanında tek başına bırakacağını düşünmedin, değil mi, Itagne?” dedi gülümseyerek Emban. “Kendini yalnız hissedebileceğini düşündü ve eşlik etmemiz için bizi yolladı.” Itagne yerine dönerken kendisini daha iyi hissediyordu. Her şey bir yana, Bevier ve Ulath, saldırıları savuşturabilirlerdi. “Ve şimdi, meslektaşlarım, seçkin misafirler,” diye devam etti Dekan, “Dışişleri Bölümü’nden Profesör Itagne, Çağdaş Tarih Bölümü tarafından yeni yayınlanmış olan ‘Cyrga Olayı: En Son Krizin İncelenmesi’ başlıklı çalışmaya cevap verecek. Profesör Itagne.” Ayağa kalkan Itagne, kasten ağır adımlarla kürsüye yürüdü ve en saldırgan ifadesini takındı. “Dekan Altus, seçkin meslektaşlarım, öğretim üyelerinin eşleri ve saygın misafirler” Durdu. “Unuttuğum herhangi biri var mı?” Küçük sinirli gülüşmeler duyuldu. Gerilim yüksekti. “Özellikle Çağdaş Tarih Bölümü’nden böylesine çok meslektaşımın bu akşam buraya gelmiş olduğunu görmek, beni çok sevindirdi,” diye devam eden Itagne, ilk yumruğunu savuruyordu. “Onların yüreklerine yakın tuttukları böylesine değerli bir konu hakkında tartışacak olduğum için, burada söyleyeceklerimi, tahrif edilmiş ikinci el raporlardan öğreneceklerine kendi kulaklar�yla duymalan çok daha iyi olur.” Ön sıralardan kendisine tehditkâr bakışlar hrlatan süprüntülere şefkatle gülümsedi. “Beni izleyebiliyor musunuz beyler?” diye sordu. “Herhangi biriniz için fazla hızlı mı ilerliyorum?” “Bu kadarı da rezalet!” diye bağırarak itiraz etti, ter içinde kalmış iri yapılı bir profesör. “Daha da kötüleşecek, Quinsal” dedi adama Itagne. “Eğer gerçek sizi rahatsız edecekse, şimdiden gitseniz iyi olur”. Topluluğa bir göz gezdirdi. “Gerçeği aramanm insanlığın en asil uğraşı olduğu söylenir, ama cehaletin karanhk ormanlarında pusuya yatmış ejderler vardır. Bu ejderlerin adlan ‘Yetersizlik’, ‘Politik Taraflılık’, ‘Kasıtlı Çarpıtma’ ve ‘Doğrudan Yanlış Fikirli Aptallık’tır. Çağdaş Tarih Bölü- mü’ndeki yürekli dostlarımız da, en son yayınladıklan ‘Cyrga Olayı’ ile bu ejderlerle dövüşmek için cesurca bir savaşa atıldılar. Ancak, en derin üzüntülerimle bildirmek zorundayım ki, ejderler kazanmıştır.” Kahkahalar ve en ön sıradan gelen tehditkâr bakışlar artmıştı. “Bu kurumda, Çağdaş Tarih Bölümü’nün akademik olmaktan çok politik bir birim olduğu hiçbir zaman sır olmamıştı,” diye devam etti Itagne. “Kuruluşundan beri Başbakanın desteği altındaydı ve var olmasının tek nedeni, onun acemiliklerini cilalayarak tamamen yetersiz olduğu gerçeğini olabildiği kadar saklamaktı. Muhakkak ki Başbakan Şubat ve suç ortağı içişleri Bakanı Kolata, asla gerçeklerle ilgilenmemişlerdir, ama rica ederim baylar, burası bir üniversite. En azından gerçeği söylüyormuş gibi davranamaz mıyız?” “Saçmalık!” diye böğürdü ön sıradaki iri yarı bir akademisyen. “Evet,” diye yanıtladı Itagne, ‘Cyrga Olayı’nın san kapaklı bir kopyasmı havaya kaldırarak. “Bunu ben de fark ettim. Peki saçmalık olduğunu bildiğiniz halde, Profesör Pessalt, niçin yayınladınız?” Bu sefer salondaki gülüşmeler çok daha yüksek sesliydi ve Pessalt’m karmakarışık yanıtlama çabalarını boğmuştu. “Başladığımız şu muhteşem işe devam edelim,” diye önerdi Itagne. “Pondia Şubat’in gerçekte ne kadar hilekâr bir beceriksiz olduğunu hepimiz biliyoruz, ama sizin ‘Cyrga Olayı’nda beni en çok şaşırtan şey, Zalasta adlı kanun kaçağı bir Styric’i neredeyse azizlik mertebesine yüceltmeye çalışmanız oldu. Tann aşkına herhangi bir insan - Başbakan gibi ciddi şekilde yetenekleri sınırlı olsa dahi böylesi bir adilik yapacak kadar nasıl alçalabilir?” “Yüzyılının en büyük adamı hakkında böyle konuşmaya nasıl cesaret edebiliyorsun?” diye haykırdı süprüntülerden biri. “Eğer Zalasta bu yüzyılın ortaya çıkarabileceklerinin en iyisiy-se, meslektaşım, başımız ciddi olarak dertte demektir. Ama konudan sapıyoruz. Çağdaş Tarih’in ‘Cyrga Olayı’ diye adlandırdığı kriz, birkaç yıldan beri kaynamaktaydı.” “Evet,” diye haykırdı birisi,, alaycı bir tonlamayla, “bunu biz de fark etmiştik!” “Sizin adınıza çok sevindim,” diye mırıldandı Itagne ve dinleyicilerden sıkı bir kahkaha dalgası daha koparmayı başardı. “Aptal Başbakanımız, yardım için kime başvurdu? Zalasta’ya, elbette. Zalasta’nın krize karşı yanıtı neydi? Bizi Pandion Şövalyesi, Elenia’lı Prens Sparhawk’ı çağırmaya yöneltmek. Özellikle Styriclerle Elenelerin ilişkilerinin talihsiz tarihçesi göz önüne alındığında, böylesi bir soruya neredeyse daha sorulmadan bile Zalasta’nın yanıtı niçin bir Elene soylusunun ismi olmuştu? Muhakkak ki, Prens Sparhawk’in kahramanlıkları efsanevidir, ama bu adamın elinde, Zalasta’nın, onun dostluğunu böylesine özlemesine yol açacak ne vardı? Ve niçin Zalasta, bize Sparhawk’ın Anakha, yani Bhelliom’un aracı olduğunu söylemedi? Bu gerçek, onun aklından mı silinmişti? Koskoca evrenler yaratan bir ruhun önemsiz olduğunu mu düşünmüştü? Bu son yayınlanan kuş pisliği yığınlarının arasında Bhelliom’a değinildiğine bile rastlayamadım. Kasıtlı olarak mı son çağların en önemli olayını gözardı ettiniz? Hayranı olduğunuz Pondia Subat’ı, ilgisi olmadığı politik kararlara dahil etmeye o kadar mı dalmıştınız ki, Bhelliom’un adını bile etmemeye karar verdiniz?” “Saçma!” diye kükredi kalın bir ses. ‘Tanıştığıma memnun oldum, Profesör Saçma. Adım Itagne. Kendinizi tanıtmanız büyük incelikti. Çok teşekkürler, yaşlı dostum.” Kahkahalar artık oldukça gürültülüydü. “Eline çabuk, değil mi?” diye Ulath’ın Bevie/e mırıldandığını duydu Itagne. Itagne, başını kaldırıp baktı. “Meslektaşlarım, Zalasta’nm özlemle istediği şeyin Prens Sparhawk değil, Bhelliom olduğunu söylüyorum. Bhelliom mutlak gücün kaynağıdır ve Zalasta da üç yüzyıldır burada söylenemeyecek kadar iğrenç nedenler yüzünden onu ele geçirmeye çalışıyordu. Bunun için her şeyi yapmaya hazırdı. Troll’lerin ‘Çiçek Mücevher’ dedikleri şeyi ele geçirmek için kendi inancına, halkına ve olduğu kadarıyla kişisel bütünlüğüne ihanet etti.” “Bu kadarı da fazla!” diyerek ayarak fırladı iri yarı Quinsal. “Bu adam çıldırmış! Şimdi de Troll’lerden bahsediyor! Bu akademik bir olaydır, Itagne, ninnj saati değil. Peri masallan ve hayalet öyküleri için yanlış ortam seçtin.” “Niye bu işi benim halletmeme izin vermiyorsun Itagne?” dedi Ulath, ayağa kalkarak ve kürsüye doğru yürüdü. “Bu sorunu bir iki saniye içinde çözebilirim.” “Lütfen, buyrun,” dedi Itagne minnettar bir şekilde. Ulath, kürsünün yanlarına kocaman ellerini dayadı. “Profesör Itagne benden, sizleri birkaç konu hakkında aydınlatmamı rica etti. Troll’lerin varlığına inanmakta zorlandığınızı görüyorum.” “Hayır, Aziz Şövalye,” dedi Quinsal. “Troll’ler bir Elene mitidir, başka bir şey değil. Bu düşüncede zorlanacak bir şey yok.” “Hayret doğrusu. Troll gramerini çözmek için beş yılımı harcadım. Siz şimdi zamanımı boşa harcadığımı mı söylüyorsunuz?” “Sizin de Itagne kadar deli olduğunuzu düşünüyorum.” “Öyleyse beni zıvanadan çıkarmasanız iyi olur, değil mi? Özellikle sizden böylesine iri olduğum göz önüne alınırsa.” Ulath gözlerini tavana dikti. “Mantık bize bir olumsuzluğu kimsenin kanıtlayamayacağını söyler. Saptamanızı geri almak istemediğinize emin misiniz?” “Hayır, Sör Ulath. Söylediğimden dönmeyeceğim. Troll diye bir şey yoktur.” “Bunu duydun mu, Bhlokw?” Ulath sesini hafifçe yükseltti. “Bu adam senin var olmadığını söylüyor.” Salonun dışındaki koridordan hafif bir kükreme duyuldu, arkadaki kısımdaki çifte kapılar yarılarak içeriye doğru parçalandı. “Sakin ol!” diye tısladı Bevier, Itagne yerinden zıpladığında. “Bu bir yanılsama. Ulath, kendini eğlendiriyor.” “Arkana dönüp salonun ucunda ne gördüğünü bana söylemek ister misin, Quinsal?” dedi Ulath. “Orada duran dostum Bhlokw’a ne ad verirdin?” Kapı ağzından giren yaratık devasaydı ve hayvani suratı, öfkeden kızarmıştı. Pençelerini, aç bir edayla ileriye uzattı. “Bunu kim dedi, U-Lat?” diye homurdandı iğrenç bir sesle. “Onun canını yakacağım! Onu parçalayıp yiyeceğim!” “Troll gerçekten Tamulca konuşabilir mi?” diye fısıldadı Itagne. “Tabii ki hayır,” diyerek gülümsedi, Bevier. “Ulath uçuyor.” Kapı ağzındaki görüntü, Çağdaş Tarih Bölümü üyeleriyle ilgili planlarını, korkunç görsel betimlemelerle dile getirmeyi sürdürdü. “TrollTer hakkında başka sorusu olan var mı?” dedi Ulath sakince, ama düşen iskemleler, çığlık ve haykırışlar arasında oradaki akademisyenlerin hiçbiri onu duyamadı. Ulath’ın yanılsamasını göndermesinden sonraki çeyrek saat, salonda düzeni yeniden sağlamaya uğraşmakla geçti ve Itagne tekrar kürsüye çıktığında tüm dinleyici kitlesi, salonun ön tarafına doluşmuştu. “Her kelimemi duymaya böylesine istekli oluşunuz beni duygulandırıyor baylar,” dedi Itagne, “ama arka sıralardan duyulmamı sağlayacak kadar yüksek sesle konuşabilirim, yani bu kadar yaklaşmanıza gerek yok. Sanırım Sör Ulath’m arkadaşının ziyareti, TrollTer hakkındaki küçük yanlış anlamamızı gidermiştir?” Yerde, hâlâ korku içinde titreyen Quinsal’a bir göz attı. “Şahane,” dedi Itagne. “Kısaca özetlemek gerekirse, Prens Sparhawk Tamuli’ye geldi. Eleneler bazen karmaşık insanlardır, bu yüzden Sparhawk’m karısı Kraliçe Ehlana, Matherion’a resmi bir ziyaret yapmaya karar verdi, kocasını ve onun
Description: