T Prof.Dr.CARL SAGAN KOZMOS Evrenin ve Yaşamın Sırları Çeviren : Reşit Aşçıoğlu V İ Copyright: Carl Sagan/Kesim Ajans/ Altın Kitaplar/1982 Birinci Baskı : Ağustos -1982 Dizgi ve Baskı: Serbest Matbaası OKURLARIMIZA ÖNCE TV DİZİSİ, SONRA KİTAP... Çağımızda gelişmişliğin bir ölçütü de halkın bilgi ve kültür düzeyidir. İleri ülkelerde bu düzeyi yükseltmek amacıyla basın yayın organlarıyla yayıncılığın el ele verdiğini görmekteyiz. Bilimsel konuları geniş yığınlara tanıtma, sevdirme ve onları aydınlatmada başta TV olmak üzere, kitle haberleşme araçları etkin bir rol oynamakta. Bilimsel dizilerin amacına ulaşması için izlenen tamamlayıcı bir yol da, dizi senaryolarının geliştirilerek kitap haline getirilmesidir. Çünkü TV dizisinin program süresiyle sınırlı akışı içinde aktarılan yoğun bilginin algılanması, derinlemesine kavranması güçlüğü sözkonusudur. İşte diziyle birlikte oluşturulan kitaplar, anlaşılması dikkat isteyen konulara yeniden eğilme olanağı vermektedir. Bilimsel Sorunlar Dizimizin ilk kitabı olarak sunduğumuz, iktisadi düşüncenin başlangıcından günümüze dek temel öğretilerini konu alan Kuşku Çağı (The Age of Uncertainty) İle insanlığın evriminde önemli bir aşamayı oluşturan uzayın keşfini konu alan Kozmos (Cosmos) adlı yapıtlar, dünyanın en ünlü TV kurumlarınca gerçekleştirilen iki önemli dizisinin kitaplarıdır. Olanaklarımız ölçüsünde ilginç görüntülerini vermeye çalıştığımız, gösterildiği her ülkede halkın beğeni ve ilgisini toplayan bu dizilere, Türkiye Televizyon Kurumunun da gereken ilgiyi göstereceğini umuyoruz... Halkımızın bilim > kurgu.ürünü film ve kitaplarla gidermeye çalıştığı, evrenin ve yaşamın sırlarına duyduğu derin merakı bü- yük ölçüde giderecek bilimsel bir yapıt Kozmos. Yazan Carl Sagan, halk yığınlarının ilgisine ve yararına sunulmayan bilimi, «mutlu bir azınlığın ayrıcalığı» olarak tanımlamakta, araştırma ve buluşların halka maledilmesi yolunda özel bir çaba göstermektedir. «Olağanüstü Bilimsel Başarı ve Bilimi Halka Ulaştırma» ödülünün sahibi olan Carl Sagan, Kozmos'un yapısıyla yeryüzündeki yaşam arasındaki bağı vurgulamak için kendini şöyle tanıtıyor : «BEN CARL Sagan ADINDA... ...su, kalsiyum ve organik moleküllerin toplamıyım. Siz de öylesiniz, yalnız adınız başka. Ama hepsi bu kadar mı?» Olabilir mi?.. Carl Sagan, Gezegen Araştırmaları Laberatuvarı başyönetici-si ve Cornell Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astronomi Bölümü öğretim üyesidir. Mariner, Viking ve Voyager uzay araçları yolculukları ve araştırmalarında başrolü oynamıştır. Uluslararası Astronomi Ödülünü kazanan bu ünlü bilimadamı, «Amerikan Astronomi Demeği Gezegenler Bilimi Bölümü», «Bilimin İlerleyişi Derneği» ve «Amerikan Jeofizik Birliği» başkanıdır. Dr. Sagan dört yüz bilimsel ve popüler makale yayınlamışta'. Yazarı olduğu bir düzineden fazla kitabı vardır. Evrende Akıllı Yaşam (Intelligent Life İn the Universe), Kozmik ilişki (The Cosmic Connection), Cennetin Canavarı (The Dragon of Eden), Dünyanın Fısıltıları (Murmurs of Earth) bunlardan bazıları. Carl Sagan için, yukarda özetlenen bunca önemi] ve onurlu görevi yüklendiğini söylemek yeterli mi?.. Hepsi bu kadar mı? Olabilir mi?.. Carl Sagan, insanın öğrenme merakını giderme, evreni keşfetme çabasının da ötesinde bir görev taşıdığının bilincinde... İnsan soyunun sürdürülmesinin, uygarlığımızın korunup geliştirilmesinin en önemli koşulu olan «evrensel barış»ın da savunucusu Carl Sagan. 1975'te «İnsanlığın Refah ve Huzuruna Büyük Katkıda Bu- lunmuş Kişi» ve 1978'de Pulitzer Edebiyat ödüllerini alan Cari Sa- gan'ın tüm insanlığa mesajı şu : KOZMOS'UN KEŞFİ, KENDİ KENDİMİZİ KEŞİF YOLCULUĞUDUR... «Biz hem gökyüzünün, hem yeryüzünün çocuklarıyız. Bu gezegen üzerindeki varlığımız süresince tehlikeli bir evrimsel yük sırtlamış bulunuyoruz. Bu yük torbasının içinde saldırıya ve töreye yatkınlık, liderlere baş eğme ve yabancılara düşmanca davranış gibi kalıtsal eğilimler yer alıyor. Fakat aynı zamanda başkalarına karşı şefkat, çocuklarımıza karşı sevgi, tarihten bir şeyler öğrenme ve giderek zekâ ve yeteneklerimize bir şeyler katma eğilimlerine de sahibiz; bunlar da hayatta kalmamıza ve refahımızı sürdürmeye yarayan etkenler... Yanımızdaki bu eğilimlerin hangileri üstün gelecek bilmiyoruz».. Bizi Kozmos'un enginliklerinde kaçınamayacağımız bir hedef beklemekte. Dünya-dışı akıllı varlıkların bulunduğuna ilişkin henüz açık belirtiler yok. Bu, bizimkine benzer uygarlıklar acaba hiç durmamacasına kendi kendilerini yok mu ediyorlar, diye bir soru getiriyor aklımıza. Yerküremize uzaydan baktığımızda, ulusal sınır diye bir şey göremiyoruz. Uzaydan gezegenimizin incecik mavi bir hilâl, sonra da yıldızlar kenti arasında bir ışık noktası olarak göründüğünü izleyince; etnik, dinsel ya da ulusal şo-venist davranışların sürdürülmesi akıl almaz bir duruma dönüşüyor... Hayatın hiçbir zaman başlama olanağı bulunmadığı dünyalar var. Kozmik felaketlerin yakıp yıktığı dünyalar da var. Biz talihliyiz, hayattayız, güçlüyüz. Uygarlığımızın ve türümüzün refahı elimizde olan bir şey. Eğer yerküre adına bizler söz sahibi değil-sek kim olabilir? Varlığımızı sürdürmede karar veren bizler olamazsak kim olabilir?»» 'i Dr. Turhan BOZKURT SUNUŞ Çağlar boyunca girişilecek sabırlı ve dikkatli çalışmalar, bugün için sır perdesinin arkasında kalan birçok şeyi aydınlığa kavuşturacaktır. İnsan, evrenin sırlarını araştırmak için yaşamının tümünü bile harcasa, yine de böylesine engin bir sorun karşısında yeterli olamaz. Bu nedenle, bil-giler, ancak çağlat aşıldıkça insanoğlunun önüne serilecektir. Bir zaman gelecek, o günün insanları kendilerince bilinen şeylerin daha önceleri bilin-meyişine şaşacaklar... Birçok buluşun ortaya çıkışı, bizlerin anısı çoktan silinip gittiği dönemlere rastlayacaktır. Her çağın insanına, araştırılmak üzere sorular gizlemesini beceremeyen bir evren, çekici olmaktan uzak, tekdüze bir yaşam ortamı oluşturdu. Seneca, Doğa Sorunları 7. Kitap, M.S. 1. yüzyıl Bugün bizler için apaçık olan gerçekler, eski zamanlarda evrenin akıl sır ermeyen olguları arasındaydı. Günlük yaşamdaki en basit bir olay bile evrenin sırlarıyla ilişkili olarak yorumlanıyordu. Bu konuya bir örnek olarak, Asurlarm M.ö. 1000 yıllarında, diş ağrısına neden olduğu sanılan bir kurt için düzdükleri tılsımlı dizeleri gösterebiliriz» Bu dizeler evrenin başlangıcını araştırmakla başlayıp, diş ağrısı için bir tedavi yöntemi salık vermekle son bulur. Evren, Anu tarafından Yeryüzü» evren tarafından Akarsular, yeryüzü tarafından Dereler, akarsular tarafından Bataklıklar, dereler tarafından Ve küçük kurt, bataklıklar tarafından Yaratıldıktan sonra, Küçük kurt ağlaya sızlaya Tanrı Şamaş'ın huzuruna vardı Yaşlı gözleri* dedi ki: «Bana vereceğin besin ne ola?» «İncirle kayısı senin ola.» «Bunlar ne ki benim için? İncirle kayısı hâl Bırak da hiç olmazsa Dişle dişeti arasına sokulayım Azı dişlerinin İçine yerleşeyim.» «Madem ki böyle dedin, ey küçük kurt, Katretsin seni Toprak Ana O kudretli eliyle...» (Diş ağrısına karşı düzülmüş tılsımlı dizeler.) Tedavisi! Mayalanmış arpa suyuna karıştırılmış yağ, hü dizeler üç kez yinelenerek ağrıyan dişin üzerine sürülecek. Atalarımız, içinde yaşadıkları dünyanın sırlarını öğrenmeye can attıkları halde, bunun yöntemini keşfedememişlerdi. Aral'lar, Şamaş'lar gibi tanrıların egemen güçler oluşturdukları küçücük, garip ve aciz bir dünya varsayımıyla yaşıyorlardı. Böyle bir dünyada, insanoğlu önemli olmasına önemli, ama başlıca rolü — 12 — üstlenmekten uzak bîr yaşam sürüyordu. Doğayla insan sıkı bir bağlantı içindeydi Diş ağrısının mayalanmış arpa suyuyla tedavisi, en derin evrensel gizleri içeriyordu; Günümüzdeyse evreni anlamamızı sağlayan seçkin, güçlü ve adı «bilim» olan, bir yöntem bulduk. Bilim bize, varlığı öylesine eskilere, uzanan ve öylesine engin bir evrenin gizlerim önümüze serdi ki, bunun karşısında insanoğluna ilişkin sorunlar bile neredeyse önemini yitirdi. Böylece Kozmos, günlük yaşamımızla ilgisi bulunmayan uzak, soyut bir kavram gibi göründü. Ne var ki, bilim giderek evrenin inşam vecde boğan bir görkemi bulunduğunu ve akim bu giz perdesini aralamaya yetebileceğini ortaya koymakla kalmamış, insanoğlunun gerçekten evrenin bir parçası olduğunu, ondan kaynaklanarak yine onda son bulduğunu göstermiştir. En temelinden en önemsizine dek insana ilişkin tüm olguları, evrene ve onun kökenlerine bağlayabiliriz. Bu kitap işte böyle bir kozmik perspektifin keşfini amaçlamaktadır. 1976 yılının yazı ve sonbaharında, yaklaşık yüz kadar bilim-adamı arkadaşımla birlikte, Mars gezegeninin keşfine gönderilen Viking uzay aracı projesinin hazırlanmasında görev aldım. İnsanlık tarihinde ilk kez başka bir gezegenin yüzeyine iki uzay aracı indirmiştik. Kitabın Beşinci Bölümünde ayrıntılı biçimde anlatılacağı üzere, aldığımız sonuçlar gerçekten göz kamaştın* cıydı ve bunun tarihsel anlamı tüm açıklığıyla ortadaydı. Buna karşın, dünya halkoyu bu büyük olaydan hemen hemen habersiz bırakılıyordu. Basın bu konuya pek ilgi göstermedi, televiz-yonsa olayı adeta görmezlikten geldi. Mars gezegeninde hayat olup olmadığı sorusuna kesin bir yanıtın alınamayacağı anlaşılınca, halkın ilgisi daha da azaldı. Yanıtların kesinkes olmayıp her iki yana da çekilebilmesine, hoşgörü gösterilmiyordu. Mars gezegenindeki gök renginin, önceleri yanlış olarak bildirildiği gibi, mavi değil de pembemsi bir sarı renkte olduğu belirlenince, bu konuda haber toplayan muhabirlerin düş kırıklığıyla karşılaştık. Mars gezegeninin bu bakımdan da üzerinde yaşadığımız — 13 — yerküremize benzemesini arzuluyorlardı. Bu gezegenin yerküremize az benzediği oranda halkoyunun ilgisinin azalacağı karaşındaydılar. Oysa Mars yüzeyinin insanın heyecandan soluğunu kesecek kadar ilginç görünümleri var. Yaşamın, dünyamızın ve KozmosNın oluşumunun sim, başka gezegenlerde insanüstü akıllı canlıların bulunması olasılığı gibi birbiriyle İlişkili birçok bilimsel sorunun yanıtlarını aramak üzere halkoyunun uzayın keşfine çıkılmasına genellikle ilgi duyduğu inancındayım. Bu ilginin çok güçlü iletişim aracı olan televizyon aracılığıyla harekete geçirilebileceğini düşündüğümden, Viking Verileri Analizi ve Kanlama Müdürü B. Gentry Jjee ile birlikte bir televizyon'dizisi yapmayı kararlaştırdık. Astronomiyi konu edinen bu televizyon dizisinde insan öğesinin geniş bir yer alması, insanoğlunun aklına olduğu kadar yüreğine de hitap edilmesi gerekiyordu. Çekimi üç yıl süren ve adı «Kozmos Projesi» olan bu dizinin hazırlanması için yazarlar, rejisörler ve prodüktörlerle işbirliği yaptık. Kozmos dizisinin 140 milyon kişi tarafından televizyonda izleneceği hesaplandı. Bu hesaba göre, yeryüzündeki insan nüfusunun ancak yüzde 3'ü bu dişiye ilgi gösterebilirdi. Ne var ki, bizler, dünyanın oluşumu ve yapısına ilişkin en derin bilimsel sorunların, çok büyük bir çoğunluğun ilgisini ve öğrenme açlığım kamçıladığı kanısındayız. Sıradan insanın sanıldığından çok daha bilgi peşinde koştuğuna inanıyoruz. Çağımız, uygarlığın ve belki de insan türünün geleceği açısından bir yol kavşağında bulunmaktadır. Sapacaği-mız yol hangisi olursa olsun, ahnyazımız kaçınılmaz bir biçimde bilime bağlıdır. Varolmak, hayatta kalabilmek için bilim vazgeçemeyecek kadar temel bir gereksinimdir. Üstelik bilim, insanoğluna zevk verir; evrimin yasaları öğrenmenin, anlamanın insanoğluna zevk vermesini sağlayacak biçimde düzenlenmiştir. Çünkü hayatta kalabilmek daha çok öğrenebilenlerin, anlayanların harcı olacaktır. Kozmos televizyon dizisiyle Kozmos adım taşıyan bu kitabın, bilime ilişkin bazı düşüncelerin, yöntemle- — 14 — rin ve bilim zevkinin iletilmesinde yararlı bir girişim olduğu inancındayız. Kitapla televizyon dizisi el ele bir gelişim içinde oluştular. Aslında biri ötekinin temelini oluşturdu. Ama yine de kitaplarla televizyon dizilerinin birbirinden ayrı yaklaşımları ve özellikleri vardır. Kitabın en önemli özelliklerinden biri, okura, anlaşılması dikkat isteyen konulara yeniden eğilme fırsatı vermesidir. Televizyonda böyle bir fırsat henüz yeni doğmaktadır vi-deoteypler sayesinde. Bir yazarın kitapta bir konuyu derinlemesine ve ayrıntılı olarak ele alması, televizyondaki elli sekiz dakika ve otuz saniye gibi bir zaman giyotini korkusu bulunmadığından, daha kolaydır. Televizyon dizisindeki bölümlerin kitabın bölümleriyle eş konularda başlayıp bitirilmesine özen gösterilmiştir. Birinin verdiği zevki ötekinin tamamlaması da mümkündür. Kitapta bazı konular tarih sırasına göre ele alınmamıştır, örneğin, Johannes Keplertn anlatıldığı Üçüncü Bölümden çok sonraki Yedinci Bölümde eski Yunan bilginlerinin düşünceleri ele almıyor, öyle sanıyorum ki, Yunan bilginlerinin fikirlerine, hangi konuları gözden kaçırmış olduklarım saptadıktan sonra eğilmek daha uygun olur. Bilim, insanoğlunun yaşamındaki öteki çabalarından ayrı bir uğraş olarak ele alınamayacağından, sosyal, siyasal, dini ve felsefi birçok soruna bazen kuşbakışı bir göz atılarak, bazen de doğrudan içine girilerek yer verildi. Bu nedenle, yeri geldiği ve gerektiğince, hem televizyon dizisinde, hem kitapta sosyal sorunlara da değindim. Bilimin temelinde düştüğü yanılgıyı düzeltme öğesi yatar. Yeni deney sonuçları ve yeni düşünceler, sürekli olarak eskiden giz olan şeyleri çözümlemektedir. Örneğin, Dokuzuncu Bölümde, adı «nötrin» olan görülmesi zor zerreciklerden pek azının Güneş'ten kaynaklandığı sanılıyor bugün. Bu konuyu açıklayıcı varsayma niteliğindeki görüşler sıralanacaktır ilerki bölümlerde. Onuncu Bölümdeyse yerküremizden çok uzaklardaki ga- — 15 — laksilerin (gökadaları) geri çekilip büzülmelerini önlemeye yetecek kadar maddenin evrende bulunup bulunmadığı; evrenin başlangıcının saptanamayacak kadar eski olup olmadığı ve başlangıcı yoksa, yaratılmış da olmayacağı gibi çok merak ettiğimiz konulara gireceğiz. Sözünü ettiğimiz ve merak duyduğumuz bu her iki alana California Üniversitesi profesörlerinden Frederick Reines'in araştırmalarıyla ışık tutmaya başladığı söylenebilir. Çünkü Profesör Reines aşağıda sıraladığımız bulgulara ulaştığı kanısındadır: a) nötrinler üç ayrı durumda bulunurlar ve bunlardan yalnızca bir türü Güneş'i inceleyen nötrin - teleskoplarıyla incelenebilmektedir; b) nötrinler -ışıktaki durumun tersine- bir kütleye sahiptirler; böylece uzaydaki nötrin- lerin tümünün çekim gücü, Kozmos'un sürekli genişlemesini önleyen bir engel oluşturabilir. İleride girişilecek deneyler, hu görüşlerin doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya çıkaracaktır. Ne var ki, bu çabalar, birikim yoluyla bize aktarılan bilgilerin sürekli ve tekrar tekrar elden geçirilip sınandığını gösteriyor. Ve bilimsel araştırma serüveninin temeli de işte burada yatmaktadır. '&$; Ithaca ve Los Angeles Mayıs 1980 — 16 — Bölüm I KOZMİK OKYANUSUN KIYILARI Yeryüzünün enginliğin} zihnin kavrayabildi mi? Işığın evrendeki adresini biliyor musun? Peki, ya karanlığınkini..? — Eski Kitaplardan Mekân olarak evren, dört bir yanımı çevreleyip beni bir atom zerreciği gibi yutuyor; ama ben zihinsel düşüncemle dünyayı kavrıyorum. — Blaise Pascal, Düşünceler Bilinende sınır vardır, bilinmeyende sınır yoktur. İnsan aktı anlasılmazlığın engin okyanusunda barınacak bir ada sağlar. Her kuşağa düşen iş, bu okyanustaki adaya biraz daha toprak katarak büyütmektir. — T. H. Huxley, 1887 — 17 — Kozmos : F. 2 KOZMOS, OLMUŞ VEYA OLAN YA DA OLACAK HER ŞEYDİR. Kozmos «düzen içinde bir evren» anlamında kullanılan Yunanca bir sözcüktür ve bir bakıma «karmaşa» anlamına gelen Kaos'un karşıtıdır. Evreni oluşturan tüm canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle derinden uyumlu bağlarının gizlerini içerir ve bu karmaşık ama gizemli bir incelikle işlenmiş bağlara karşı hayranlık ifade eden bir sözcüktür. Kozmos'u şöyle bir düşünmek bile garip bir heyecan verir. İnsanın sesini soluğunu kesen, ensesinden aşağı ürperti veren, •bir boşluğa düşüşün hayal meyal anımsanışı gibi başdöndürücü Dir duygudur bu. Çünkü tüm sırların en büyüğünün karşısında olduğumuzun bilincindeyizdir. Kozmos'un mekân ve zaman boyutları her insanın anlayış sınırlan içine girmez. Üzerinde barındığımız yerküre, başsız ve sonsuz bir enginlikte kaybolmuş minicik bir gezegendir. Kozmik perspektifte, insanoğluna ilişkin uğraşların çoğu anlamsız, hatta çocuksu görünür. Ama yine de insansoyu her dem genç, her dem merak küpü ve her dem cesur, ayrıca çok da umut vericidir. Son bir iki bin yıllık dönemde Kozmos konusunda çok şaşırtıcı ve hiç beklenmedik buluşlara ulaştık. Bu buluşları düşünmek bile insanı heyecanlandırıyor. Bütün bunlar, insanoğlunun evrim sonucu merak duygusuna sahip olduğunu, öğrenmenin, anlamanın insana sevinç verdiğini ve bilginin hayatta kalabilmenin önkoşulu olduğunu bir kez daha vurguluyor. Şuna inanıyorum ki, geleceğimiz, bir toz zerreciği gibi içinde dolaştığımız Kozmos'u ne denli iyi bileceğimize bağlıdır. Bütün o buluşlarla keşifler, kuşku ve hayal gücünden hız alarak gerçekleştirilmiştir. Hayal gücü bizleri çoğu zaman bilinmedik diyarlara götürür ve o olmadan hiçbir yere ulaşamayız. Kuşku da bize, düş ürünüyle gerçek arasındaki farkı bulmamızı ve varsayımlarımızı sınamamızı sağlayan yolu açar. Kozmos'- — 18 — un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.
Description: