ebook img

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science PDF

13 Pages·2017·0.9 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science

ISSN: 2149-0821 Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Dr. Tolga OTER Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı [email protected] KEVSERÎ MECMUASI’NDA YER ALAN ITRÎ’YE AİT NÜHÜFT VE REHÂVÎ MAKÂMLARINDA İKİ PEŞREVİN TRANSKRİPSİYONU VE MAKÂMLARI YÖNÜNDEN TAHLÎLİ Özet “Kevserî Mecmuası” adıyla anılan tek nüshalık el yazması eser; Kantemi- roğlu nota sistemini sürdüren tek derleme olması, bunun yanı sıra usûl konusunda yazarın getirdiği bazı yenilikler ve Kantemiroğlu’nda yer almayan eserleri barın- dırması sebebiyle çalışmamıza konu olmuştur. Şüphesiz bu eserler içerisinde en dikkat çekici olanları Türk Mûsikîsi’nin en büyük bestekârlarından biri olan Bûhûrizâde Mustafa Itrî’ye ait olan iki Semâidir. Bu çalışmada, Milli Kü- tüphâne’den mikrofilm olarak elde edilen Kevserî Mecmuası incelenmiş ve mec- muada yer alan Itrî’ye ait Nühüft ve Rehâvî makâmlarında iki adet peşrevin transk- ripsiyonu yapılmıştır. Çalışmaya ışık tutması bakımından öncelikle, mecmuanın genel tanıtımı yapılmış ve yazarı hakkında bilgi verilmiştir. Bunun yanı sıra mec- muada kullanılan Kantemiroğlu nota yazım sistemine değinilmiş ve transkripsiyo- nu yapılacak Kevserî Mecmuası’nda bulunan Itrî’ye ait peşrevler, Arel-Ezgi- Uzdilek sistemine göre yeniden yazılmış, aynı zamanda Sakîl usulünün günümüz usûl yazımına çevrimi yapılmıştır. Son olarak çevirisi yapılan eserler edvardaki makâm tariflerine göre incelenmiştir. Çevirisini yaptığımız eserlerin, günümüz icrâcıları tarafından seslendirilmesinin, dönemin mûsikî anlayışını yaşatmamıza ve daha iyi anlamamıza fayda sağlayacağını düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Türk Mûsikîsi, Kevserî, Itrî, makâm. Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli TRANSCRIPTION OF TWO PEŞREV IN NÜHÜFT AND REHÂ VÎ MA- KAM BELONGING TO ITRİ IN THE KEVSERÎ MECMUA AND ANALY- ZES OF THEM IN TERM OF THEIR MAKAM Abstract The single edition manuscript work called “Kevserî Mecmuası” is the subject of our study due to the fact that is the only compilation maintaining Kantemiroğlu no- tes system as well as containing some of the innovations brought about by the aut- hor and the works that are not in Kantemiroğlu. Undoubtedly, the most striking of these are two semais belonging to Bûhûrizâde Mustafa Itrî, one of the greatest composers of Turkish Music. In this study, Kevserî Mecmuası, obtained as micro- film from the National Library, has been examined and the transcription of two peşrev, from Nühüft and Rehâvî makam belonging to Itrî, in the journal has been made. In terms of shedding light on the study, firstly, the general introduction of the journal has been made and information about the author was given. Besides this, Kantemiroğlu note writing system which is used in mecmua has been mentio- ned and the peşrev of Itrî in the Kevserî Mecmuası to be transcribed has been rewritten according to Arel-Ezgi-Uzdilek system. Also, the adaptation of Sakîl tempo to modern tempo writing has been made. Finally, the translated works were 192 examined according to the descriptions of the modes in circles. We are of opinion that performing of the works, which we have translated, by the present-day perfor- mers will help keeping the musical understanding and provide better understandin- gof the era. Keywords: Turkish Music, Kevserî, Itrî, makâm. GİRİŞ Doğu Mûsikîsi, çok eski çağlardan bu yana, nazarî temelleri oluşturulan ve bu alanda pek çok kuramcının çalışmalarıyla irdelendiği, dünyanın en zengin mûsikî kültürlerinden biridir. Özellikle Türk Mûsikî nazariyatı alanında, önemli mûsikîşinâslar tarafından, çok sayıda eserler verilmiş ve bu çok değerli mûsikînin kuramları oluşturulmaya çalışılmıştır. Doğu mûsikîsinin, nazariyat yönünden ilk defa sistematik bir biçimde ele alan çalışmalar; Sistemci Okul’un kuru- cusu olarak bilinen, XIII. yüzyılda yaşamış Azerî büyük mûsikî bilgini Safiyüddin Abdül- mü’min Urmevî tarafından başlamıştır. “Safiyüddin Abdülmü’min Urmevî‘den sonra bu siste- min ikinci büyük mimarı, kendisinden yaklaşık 70 sene kadar sonra gelen Abdülkadir bin Gay- biyü’l Hâfız el- Merâgî, -kısa adı ile Abdülkadir Merâgî- olmuş, okulun temelleri, uygulamalar- daki esaslara göre anlatılarak mükemmel bir âbideye dönüşmüştür. Bu mükemmellik o kadar etkili olmuştur ki, mûsikîmiz, sarsılmadan, çok az bazı değişikliklerle, 700 sene bu sistem içeri- sinde yaşamını sürdürmüştür” (Kutluğ 2000: 26). Sistemci okul dâhilinde yazılan kuram kitap- larında daha çok Türk Mûsikînin nazariyatını açıklamaya çalışıldığı fakat icrâ ve eser aktarımı yönünden önemi olmadığı görülmektedir. Bunun sebebi olarak bu dönemlerde notanın sadece mûsikî dizilerini göstermek için kullanılması yani tamamen nazarî amaçlara hizmet etmesi ol- duğu söylenebilir. “Türk Mûsikîsi için özel bir notalama yöntemi icât ederek bunu kuram ve icra ile bağlantılı kullanan ilk mûsikî bilgini Prens Dimitrie Cantemir (1673-1723)’dir. Kısaca Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli “Kantemiroğlu Edvârı” olarak bilinen, asıl adı “Kitâbu ‘İlmi’l-Mûsikî ‘alâ vechi’l- Hurûfât” olan kitapta, Kantemir, mûsikînin kuramsal temellerini, uygulamaya ilişkin yönleriyle ilk kez bir arada ele almıştır. Kantemiroğlu Edvârı, yazıldıktan kısa süre sonra mûsikî çevrelerinin ilgi- sini çekmiştir. Bu nedenle kitabın pek çok nüshası yazılmıştır. Bu nüshalar arasında en önemli görünen; mevlevî bir mûsikîşinas olan Nâyî Mustafa Kevserî’ye ait olan risâledir” (Popescu- Judetz, 2000: 9). “Kantemir’in mûsikî kitabındaki eserleri aynı nota sistemiyle veren tek nüsha olması bakımından; Kevserî’nin, “Kevserî Mecmuası” adıyla bilinen eseri, büyük bir önem arz etmektedir. Ancak bu risaleyi çok daha önemli kılan, Kantemiroğlu Edvârı’nda yer almayan ve dönemin saz mûsikîsi repertuvarından oluşmuş yaklaşık yüz altmış iki tane saz eserini içermesi ve usûl konusundaki farklı yaklaşımlardır. Nayi Ali Mustafa Kevserî, Kantemiroğlu’nun usûl- lerle ilgili yarım bıraktığı yenilikleri bu eserinde tamamlamıştır” (Popescu-Judetz, 2000: 9). Bu eseri önemli kılan bir diğer unsur; Türk müzik tarihi açısından önem arz eden bestekârların var- lığı hakkında belge niteliği taşımasıdır. Bilindiği gibi, mûsikîmizin temel eğitim ve aktarım yöntemi olarak kullanılan meşk yöntemi, kendine has birçok avantajının yanı sıra bazı dezavantajları da beraberinde getirmiştir. Özellikle repertuvar aktarımı konusunda yazılı olmayan ve sadece insan hafızasının kabiliyetine teslim edilen mûsikî eserlerinin, zaman içerisinde değişmesine veya yok olmasına neden olmuş- tur. Türk Mûsikîsi’ne dair sınırlı sayıdaki yazılı kaynaklardan elde edilen her bir bilgi bu sanatı anlamamız ve daha iyi yorumlamamız açısından son derece önemlidir. XVIII. yüzyıl saz eserle- 193 ri repertuvarının büyük bir bölümünü içinde barındıran Kevserî Mecmuası’nın incelenmesi, bu sebeplerden dolayı gereklilik arz etmektedir. Bu çalışmada, XVIII. yüzyılda yaşamış Nâyî Mustafa Kevserî Efendi tarafından yazılan mûsikîmizin en büyük bestekârlarından (Buhurizâde Mustafa) Itrî’ye ait iki eser günümüz nota- sına çevrilerek makâmları açısından incelenmiştir. Eserlerin ölçüldüğü Sakîl usulünün dairesi mecmuadaki orijinal haliyle verilmiş ve dairenin çevirisi yapılmıştır. Bununla birlikte günümüz usûl gösterimiyle de ifade edilmiştir. Böylelikle Kevserî Mecmuası’nda saklı Itrî’ye ait peşrev- lerin makam ve usûl kullanımını gün yüzüne çıkararak, hem dönemin hem de bestekârın mûsikî anlayışının daha iyi kavranması amaçlanmıştır. Kevserî Mecmuası olarak anılan yazma, on se- kizinci yüzyılın ilk yarısına ait çok sayıda saz eserini bulundurması ve Kantemiroğlu’nun nota sistemini sürdüren tek derleme olmasıyla dikkat çekmektedir. Kantemiroğlu ile Abdülbâkî Nâsır Dede’nin kitapları arasında bir bağlantı niteliğinde olan Kevserî Mecmuası’nın günümüze inti- kali oldukça önemlidir. Ne var ki çok geniş bir çalışma alanına sahip olan bu kaynakta, öncelik verilmesi gereken hususlardan ilki; mecmuada yer alan dönemin önemli bestekârlarına ait eser- lerin günümüz notasına çevrilmesidir. Diğer önemli husus ise; çevirisi yapılan bu eserlerdeki makam ve usûl kullanımlarının günümüze aktarımının yapılmasıdır. Bu sebeple çalışmamızda, çevrisi yapılan Itrî’ye ait Nühüft ve Rehâvî makamlarında iki eser bu yönlerden incelenmiştir. Bu inceleme, mûsikîmiz açısından çok önemli bir bestekâr olan Itrî’nin varlığına dair bir belge niteliği taşıması ve bestekârın mûsikî anlayışını yansıtmasından dolayı önem arz etmektedir. Nâyi Mustafa Kevserî ve Kevserî Mecmuası’nın Genel Özelikleri “Mustafa Kevserî, tam adıyla Nâyi Ali Mustafa Kevserî Efendi; XVIII. yüzyılda yaşa- mış olan çok bilgili bir mevlevî mûsikîcisidir. Neyzen olarak da tanınmış ve tahminlere göre 1770 dolaylarında ölmüştür” (Öztuna 1974: 50). “Nâyi Osman Dede’nin çömezlerinden mevlevî Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli bir mûsikîci olan Kevserî, Osman Dede’nin ve Kantemiroğlu’nun yolunda yürüyerek, onlar gibi mûsikîyi notaya alma merakını paylaşmıştır. Kevserî, Kantemiroğlu’nun nota sistemini incele- me ve öğrenme imkânı bulmuş ve onun kaleme aldığı yazmanın asıl nüshasını elde etmiştir” (Popescu-Judetz, 1998: 13). “Kantemiroğlu Edvârı’nın asıl nüshâsını- on sekizinci yüzyıl başla- rından yirminci yüzyılın başlarına kadar geçen iki yüzyıllık süre içinde görüp okuyan, inceleyen bir mûsikî adamı gösterilememiştir. Kantemiroğlu Edvârı’nın asıl nüshâsını değerlendiren tek mûsikî adamı Kevserî’dir” (Popescu-Judetz,1998. 9). “Kevserî, Kantemiroğlu’nun eserini Po- pescu-Judetz’in deyişiyle; “yayıma hazırlamış”, ayrıca Kantemiroğlu’nun “nâ-mevcud” saydığı kimi peşrevleri de zamanın mûsikîcilerinden öğrenerek notaya almış, bunlara daha başka birçok saz eserini ekleyerek XVIII. yüzyılın sahih repertuvarına çok önemli katkılarda bulunmuştur” (Popescu-Judetz, 1998: 10). Kevserî Mecmuası adıyla anılan tek nüshâlı el yazması eser, Kantemiroğlu risalesinin tekrar düzenlenmiş bir kopyasını ve on sekizinci yüzyılın ilk yarısına ait geniş bir saz eserleri repertuvarını içermektedir. Yazma, Rauf Yekta’nın torunu Yavuz Yekta’nın özel kütüphanesin- de bulunmaktadır. Eser, bir süre İsmail Baha Sürelsan’a emanet edilmiş ve bu sırada “yazma”yı görme fırsatı bulan Eugene Popescu-Judetz tarafından detaylı bir şekilde incelenmiştir. Popescu-Judetz ‘in verdiği bilgiye göre eserin dış kapağı 180x95 mm, yaprakları ise 155x65 mm boyutlarındadır. “Kahverengi deriyle ciltlenen kitabın yaprakları âğârlıdır; yazılar 194 siyah mürekkeple yazılmıştır, başlıklarda kırmızı mürekkep kullanılmıştır. Kitapta kullanılan yazı uslûbu nesih ve nesih-tâliktir. Metin sayfaları numaralanmamıştır” (Popescu-Judetz, 1998: 14). “Eser, genel olarak dört bölümden meydana gelmektedir; Birinci bölümde ilk olarak usûlle- rin tanımları verilmekte daha sonra şekillerle Ney çeşitleri, Neydeki parmak baskıları ve bunlara karşılık gelen perdeler gösterilmektedir. Yine beş telli mızraplı bir sazın ve bir Tanbur’un re- simleri üzerinde perde adları verilmektedir. İnsan vücudu ile makâmlar arasındaki ilişkiyi vur- gulayan insan vücudu resmi, ayrıca oturarak ney üfleyen bir Neyzen’in resmi ve ana diziyi gös- teren şekiller bulunmaktadır. Devamında, “Der beyân-ı suret-i tarîk-i makâm” başlığı altında şed yollarının tanımı, Makâm şedlerinin sütunlar halinde hazırlanmış tablolar, birbiriyle ilgili makâmların daireleri ve Kutb-i Nâyi Dede adlı, bir dervişi canlandıran bir resim mevcuttur” (Popescu-Judetz, 1998: 16). İkinci bölümde; “Kantemiroğlu nota sistemine göre yazılmış 500’den fazla saz eseri bulunmaktadır. Eser biçimleri sırasıyla; Peşrev, Semâî, Peşrev, Semâî şeklindedir. Popescu’ya göre; Kevserî, Kantemiroğlu’daki eser sıralamasına bağlı kalmamıştır. Kevserî on beş eserlik birinci kümeyi Kantemiroğlu’dan olduğu gibi aldıktan sonra, peşrevleri fasıllar başlığı altında, bestelendikleri makâmlara göre kümelemiştir. Böylece, kimi örneklerde koyduğu düzene bağlı kalmamış olmakla birlikte, eserleri oldukça sistemli bir biçimde sıraya koymayı başarmıştır” (Popescu-Judetz, 1998: 17). Üçüncü bölümde; “Kitâb-ı İlmü’l-Mûsikî ‘Ala Vechi’l Hurufat başlığı altında, Kantemiroğlu risalesinin I. Bâb’tan VII. Bâb’ın sonuna kadarki bölümünün metni verilmiştir. Popescu’ya göre; Kantemiroğlu risalesinin metni (Edvar, Bâb I-VII: 1-6) Kevserî’nin kitabında yeni bir düzenlemeyle verilmiştir. Kevserî, metnin çeşitli yerlerinde kimi paragrafları başka bir yere aktararak eseri “yayıma hazırlamış”, bazı bölümlere de yeni bir düzen getirmiştir. Kevserî metne yeni bir düzen getirmenin dışında, Kantemiroğ- lu’nun ağır dilini arıtmış, bir takım alışılmadık kitabî sözleri de çıkarmıştır” (Popescu-Judetz, 1998: 19). Dördüncü bölümde; bir Ney resmi üzerinde perdelerin adları verilmekte ve makâmla- rın insan vücuduyla ilişkisini belirten şekiller bulunmakta ve bir sıra beyitle yazma son bulmak- tadır. Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli Kantemiroğlu “Boğdanlı devlet adamı, bilgin, müzik teorisyeni ve besteci Prens Dimitrus Cantemir, 1673’te Yaş’da doğdu, 1723’te Harkov’da öldü” (Ergişi, 2008: 48). “Kantemiroğlu, çeşitli siyâsî ve ilmî faaliyetlerde bulunmuş, Çar Petro’nun büyük teveccühünü kazanarak senatör ol- muştur. 1702’de Bükreş’te Eflâk voyvodası birinci Şerban Kantakuzino’dan Batı Mûsikîsi’ni öğrenmiş ve şantöz kızı Kasiandra ile evlenmiştir. On bir dil bilen bu prens aynı zamanda şair ve yazardır” (Öztuna, 1990: 428). “1687’de İstanbul’a gelen Kantemiroğlu, ülkesine döndükten sonra Soroko Kuşatması’nda savaşa katılmış ve 1693’te Prens seçilmiştir. 1700 yılında İstan- bul’a üçüncü kez gelişinde on sene burada bulunmuş ve Türk kültürüyle iç içe yaşamıştır. İstan- bul’a geldikten sonra Sultan II. Ahmet’in emriyle şehzâde statüsünde eğitim görmüş ve En- derûn’a alınarak Dîvân-ı Hümâyûn’da baş tercümanlık yapmıştır. Sarayda bulunduğu süre içeri- sinde mûsikî derslerini, besteci ve kemancı Ahmet Çelebi’den almıştır. Eski Edvâr kitaplarını inceleyerek müzik teorisi alanındaki bilgisini geliştirmiştir” (Ergişi, 2008: 48). “1731’de Rus- ya’nın Londra ve 1736’da Paris elçisi olmuş, diplomat ve moda adamı olarak büyük sükse yap- mış, Paris sefiri iken ölmüştür” (Öztuna, 1990: 428). Kantemiroğlu, Edvârları inceleyerek geliş- tirdiği müzik teorisini ve dönemin repertuvarının önemli bir kısmını, kendi icât etmiş olduğu nota yazım sistemini kullanarak “Kitâbu ‘İlmi’l-Mûsikî ‘Alâ vechi’l- Hurûfât” adlı kitabını meydana getirmiştir. XVIII. yüzyıldan günümüze ulaşan bu kitap, mûsikîmizin en nadide eser- leri arasında sayılmaktadır. Kantemiroğlu, gerek nazarî yaklaşımları gerek bestekârlığı ve ente- 195 lektüel bakış açısıyla, Klâsik Türk Mûsikîsi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olmayı başarmıştır. Kantemiroğlu Nota Yazım Sistemi “Bilindiği üzere, Osmanlı Mûsikîsi’nde notayı ilk kez kullanan müzik adamı Ali Ufkî’dir. Ali Ufkî’den önce nota, harflerle sadece nazarî amaçlar için kullanılmaktaydı. Ali Ufkî’nin, kullandığı bu porteli batı notasında Osmanlı Mûsikîsi’nin özel sesleri için değiştirme işaretlerine başvurmamış olması, onun bu mûsikînin kuramsal temellerine eğilmek gibi bir niye- ti olmadığını göstermektedir. Bu duruma göre Osmanlı Mûsikîsi için özel bir notalama sistemi tasarlayan ilk müzik adamı Kantemiroğlu’dur. Kimi Türk müzikologları ise ilk nota kullanma şerefini Nâyî Osman Dede’ye bahşetmişlerdir. Aynı dönemde yaşayan bu iki müzik adamından hangisinin notayı daha önce kullandığı kesin olarak bilinmemekle beraber, bu şerefi iki çağdaş mûsikîci arasında paylaştırmak en doğrusudur” (Popescu-Judetz, 2000: 8). Kantemiroğlu, harf nota sistemini XVII. yüzyılın sonlarına doğru oluşturmuş ve bu doğrultuda “Kitâbu ‘İlmi’l- Mûsikî ‘Alâ Vechi’l- Hurûfât” adlı kitabının I. bölümünde mûsikî ile ilgili kuramsal bilgileri ve kendi bulduğu nota sisteminin kullanımına dair bilgiler vermiş, II. bölümünde ise saptadığı 315 Peşrev, 40 Saz Semâî ve 5 adet Beste olmak üzere toplam 360 eseri notaya almıştır. “Kantemi- roğlu’nun geliştirdiği harf notasını kendisinden sonra kullanan tek kişi, yine aynı dönemde ya- şamış olan “Kevserî Dede” olarak anılan Nâyî Ali Mustafa Kevserî Efendi olmuştur. Kantemi- roğlu nota yazım sistemiyle ilgili ilk araştırmalar, Hüseyin Sâdeddin Arel, Rauf Yektâ ve Dr. Subhi Ezgi tarafından yapılmıştır. Hüseyin Sâdeddin Arel, Kantemiroğlu Edvârı’nın bir bölü- münü “Şehbâl” adlı dergide bir dizi halinde yayınlamış, bu dergide Kantemiroğlu nota yazısı ilk defa matbu harfleriyle basılmıştır. Yine Şehbal dergisinde Kevserî mecmuasındaki Kantemiroğ- lu notasıyla ilgili biri Rauf Yekta’ya diğeri Hüseyin Sâdeddin Arel’e ait olmak üzere iki adet yazı yayınlanmıştır” (Ergişi, 2008: 50). Kantemiroğlu nota sisteminin, eserlerin intikali ve öğre- Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli nimi konusunda getirdiği kolaylıklara rağmen, tam ve doğru bir icrâ için, diğer bütün harf nota sistemleri gibi yetersiz kaldığı söylenebilir. Bu sebeple gelenekli sözlü aktarım ve öğretim sis- temi olan Meşk, önemini daima muhafaza etmiştir. Kantemiroğlu’nun kullandığı nota sistemi harflerle ifade edilmektedir. Her bir perdenin simgesi, Osmanlı alfabesinde kullanılmakta olan Arap harflerinden yararlanılarak oluşturulmuştur. Toplam otuz üç harften oluşan perde işaretle- rinin on altı adedi tam perdeleri, on yedi adedi ise tam olmayan (nim) perdeleri simgelemekte- dir. Tam perdeler Tam olmayan (nim) perdeler “Bunlardan başka bir perde daha vardır ki Yegâh’ın altına konan kaba çargâh perdesi- dir. Tam olmayan perdeleri on yedi adet olarak göstermektedir” (Tura, 2001: 4). Kantemiroğlu perdeleri “kalın sesliler” (nerm), “tizler” ve “üçüncü derece tizler” olmak üzere üç bölümde 196 sınıflandırılmıştır; Kalın sesli perdeler Tîz sesli perdeler Üçüncü derece tîz sesli perdeler Kantemiroğlu’nun nota sisteminde süreler, perde işaretlerinin altına yazılan Arap rakamlarıyla belirtilmiştir. Bu rakamlar, süreleri oransal biçimde göstermektedir. Örneğin 1 rakamı birim süreyi, 2 rakamı birim sürenin iki katını, 3 rakamı birim sürenin üç katını, 4 rakamı ise birim sürenin 4 katını göstermektedir. Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli Kantemiroğlu Nota Yazım Sisteminde Perde İşaretleri; Perdenin Perdenin Perdenin adı Perdenin adı İşareti İşareti Kaba Çargâh Hüseynî Yegâh Acem Aşiran Evc Acem-Aşîrân Mâhûr Irak Gerdâniye Rehâvî Şehnâz Rast Muhâyyer Zirgüle Sünbüle 197 Dügâh Tiz Segâh Nihâvend Tiz Bûselik Segâh Tiz Çargâh Bûselik Tiz Sabâ Çargâh Tiz Uzzâl Sabâ Tiz Nevâ Uzzâl Tiz Bayâtî Nevâ Tiz Hüseynî Bayâtî Hisâr Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli Kevserî Mecmuası’nda Sakîl Usûlünün Çevrimi ve Değerlendirmesi 198 Dairenin üst kısmında bulunan ok işareti usulün başlangıç noktasını belirtmek için kul- lanılmıştır. Ok işaretinden sola doğru okunan usûlün çevirisinde, mecmuada herhangi bir merte- be belirtilmediğinden, dörtlük mertebe tercih edilmiştir. Mecmuada bir daire içerisinde tarif edilen usûl, 48 zamanlıdır ve 36 darptan oluşmaktadır. “Buna karşın günümüzde kullanılan Sâkil Usûlü 48 zamanlı ve 41 darplıdır” (Ungay, 1981: 215). Usûle 4+6+4+6+6+6+4+4+4+4 düzüm şekline göre bakıldığında, genel olarak günümüzde kullanılan şekline çok benzer olduğu fakat günümüzde 5. ve son düzümlerde görülen velvelelerin bugünkü kullanımda darp sayısını arttırdığı görülmektedir. Eserlerdeki usûl kullanımlarına bakıldığında, melodik yapının Sakîl usulünün darplarıy- la uyum içerisinde olduğunu ve usulün nağme gidişatının temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli Itrî’ye Ait Nühüft Peşrevin Günümüz Notasına Çevrimi ve Makâmı Yönünden Tahlili 199 Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203 Kevserî Mecmuası’nda Yer Alan Itrî’ye Ait Nühüft Ve Rehâvî Makâmlarinda Iki Peşrevin Transkripsiyonu ve Makâmlari Yönünden Tahlîli 200 Öncelikle, Kantemiroğlu’nun Nühüft makâmı anlayışına bakacak olursak şöyle bir tarif le karşılaşırız; “Mûsıkîden anlayanlar arasında, Nühüft terkibi hakkında fikir ayrılıkları vardır ve çok tartışma olur. Eski edvar’dan onun, Tîz Dügâh’dan, yâni Muhayyer’den hareket edip aşağı- ya doğru, ısfahan gibi hareket ettiği ve Hicaz gibi inip, dügâh’da karar kıldığı yazılır. Hânende recep ve buhurcu-zadenin sözlerine bakılırsa, Nühüft terkibi, Nevâ perdesinden hareket eder ve tam perdelerde gezinip, Aşîrân perdesine gelerek orada karar verir. Neyzen Ali Hoca ve Tanbûri Mehmet Çelebiye göre de Nevâ perdesinden hareket eder ve Rehâvi yüzünden, rast perdesini güzelce gösterdikten sonra, Rast’dan tam perdelerle aşağıya inip Aşîrân’da karar kılar” (Tura, 2001: 106). “Tanbûrî Koca Angeli ve tanbûri çelebi’nin târiflerine göre, “Nevâ perdesinden hareket edip, Bûselik perdesiyle Dügâh’a iner ve oradan tam perdelerle aşağıya inip Aşîran’da karar kılar. Bütün bu sözler arasında, biz, en doğru târif olarak, Ali Hoca’nın târifini görmekteyiz. Zirâ Buhurcu-zâde’nin tarifine göre hareket edilirse nevâî Aşîrân’ı denen terkîb icrâ edilmiş olur. Ageli’nin târifi ise, Bûselik Aşîrânı’nın hareketinden hemen hiç ayırt edilmez. Ali Ho- ca’nın sözüne, doğrudur, dememin sebebi şudur: Rehâvi hareketi ile Aşîrân’da karar kılmak, başka terkibden şüphelenmeye yer bırakmaz” (Tura, 2001: 106). Bu bilgiler ışığında eserin zemin bölümüne bakıldığında; hemen girişte Nevâ perdesini merkez alarak başlayan nağmeler kullanılmış ve daha sonra Aşîran perdesine düşülerek tekrar Nevâ perdesi ile zemin bölümü sonlandırılmıştır. Mülâzime kısmına bakıldığında ise; yine kar- şımıza Nevâ makâmı kullanımı çıkmakta, daha sonra Aşîran perdesinde karara gidildiği görül- mektedir. Itrî’nin bu Nühüft makâmı kullanımı, Kantemiroğlu’nun yukarıdaki tarifinde eleştir- diği şekilde, Itrî’nin kendi Nühüft makamı yorumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle tes- limin son cümlelerinde kullanılan Isfahan nağmeleri ile Kantemiroğlu’nun bahsettiği Nevâ- Aşîran yapısı belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science, Yıl: 5, Sayı: 23, Mayıs 2018, s. 191-203

Description:
Kantemiroğlu ile Abdülbâkî Nâsır. Dede'nin “Nâyi Osman Dede'nin çömezlerinden mevlevî . şerefini Nâyî Osman Dede'ye bahşetmişlerdir.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.