ebook img

Sonsuzluk Şifresi - Eoin Colfer PDF

279 Pages·2003·1.4 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Sonsuzluk Şifresi - Eoin Colfer

Kitap Adı: Artemis Fowl 3 Sonsuzluk Şifresi Kitap Yazarı: Eoin Colfer Çevirmen: S. Nihan Ertürk Yayınevi: Artemis Sayfa Sayısı: 329* Basım Yılı: 2003 Tarayan: Bilinmiyor Düzenleyen: FK Kitaplığı *Bilgiler kitapyurdundan alınmıştır. Çevirinin Google Translate olması muhtemeldir!!! ARTEMİS FOWL SONSUZLUK ŞİFRESİ İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KISIM: SALDIRI BÖLÜM I: KÜP BÖLÜM II: KİLİTLENME BÖLÜM III: BUZDA BÖLÜM IV: AİLEDEN GELİYOR BÖLÜM V: METAL ADAM VE MAYMUN BÖLÜM VI: FOWL MALİKÂNESİNE SALDIRI BÖLÜM VII: EN İYİ YAPILMIŞ PLANLAR KARŞI SALDIRI BÖLÜM VIII: TUFAYA DÜŞMEK BÖLÜM IX: MAKİNEDEKİ HAYALET BÖLÜM X: PARMAKLAR VE BAŞPARMAKLAR BÖLÜM XI: GÖRÜNMEZ ADAM BÖLÜM XII: HAFIZA SİLME SON DEYİŞ GİRİŞ ARTEMİS FOWL’UN GÜNLÜĞÜNDEN ALINTI. DİSK 2. KODLANMIŞTIR. Son iki yıldaki iş girişimlerim ebeveynsel müdahale olmadan gelişti. Bu süre içinde, Piramitleri Batılı bir işadamına sattım, Leonardo da Vinci’nin kayıp günlüklerinin sahtesini yapıp açık arttırmaya çıkardım ve Peri Halkını kıymetli altınlarının büyük bir bölümünden ayırdım. Ama komplo kurma özgürlüğüm neredeyse sona ermek üzere. Bunları yazarken, babam Rus Mafyasının elinde geçirdiği iki yıldan sonra iyileştiği Helsinki’deki bir hastanede yatıyor. Geçirdiği çetin sınavdan sonra hâlâ baygın ama kısa bir süre sonra kendine gelecek ve Fowlların mali durumunu tekrar kontrol altına alacak. Fowl Malikânesinde yaşan iki ebeveynle çeşitli illegal maceralarımı fark edilmeden düzenlemem imkânsız olacak. Önceden bu bir sorun değildi çünkü 'babam benden de büyük bir üçkâğıtçıydı ama Annem Fowlların namuslu olması konusunda kararlı. Bununla beraber, son bir iş için hâlâ zaman var. Annemin onaylamayacağı bir şey için. Peri Halkının da onu onaylayacağım sanmıyorum. Bu yüzden onlara söylemeyeceğim. BİRİNCİ KISIM: SALDIRI BÖLÜM I: KÜP EN FIN, KNIGHTSBRIDGE, LONDON ARTEMİS Fowl neredeyse durumdan memnundu. Babası her an Helsinki Üniversite Hastanesinden çıkabilirdi. Artemis, Londra’nın deniz ürünü lokantalarından biri olan En Fin’deki leziz öğle yemeğini sabırsızlıkla bekliyordu ve iş bağlantısı her an gelebilirdi. Her şey plana göre işliyordu. Koruması Kâhya o kadar rahat değildi. Ama zaten o asla hiçbir zaman gerçekten rahat olmazdı; insan öyle gardım düşürerek kolay kolay dünyanın en ölümcül adamı olamazdı. Dev Avrasyalı Knightsbridge lokantasının masaları arasında hızla dolaşıp her zamanki güvenlik malzemelerini yerleştirdi ve çıkış yerlerini temizledi. “Kulaklıklarım takıyor musun?” diye işverenine sordu. Artemis derince bir iç çekti. “Evet, Kâhya. Ama burada pek tehlikede olduğumuzu sanmıyorum. Tanrı aşkına, burası gün ışığında yasal bir iş toplantısı yapmak için mükemmel? bir yer.” Kulaklıklar aslında ses filtresi süngerleriydi, LEP miğferlerinden alınmışlardı. Bir yıl önce, Artemis’in dalaverelerinden biri onu bir peri vurucu timiyle karşı karşıya getirdiğinde, Kâhya peri teknolojisinden bir defineyle beraber miğferleri ele geçirmişti. Süngerler LEP laboratuvarlarında yetiştirilmişlerdi ve desibel seviyesi tehlikeliye ulaştığında minnacık gözenekli zarları otomatik olarak kapanıyordu. “Belki öyledir, Artemis ama tetikçilerin özelliği insanları habersiz yakalamayı sevmelerindedir. ” “Olabilir,” diye karşılık verdi Artemis, menünün antre bölümünü dikkatle okurken. “Ama kim bizi öldürmek isteyebilir ki?” Kâhya yemek yiyenler içindeki bir kadına, ya bir şey planlıyorsa diye ters bir şekilde gözlerini dikti. Kadın en az seksen yaşındaydı. “Belki bizim peşimizde olmayabilirler. Jon Spiro’nun güçlü bir adam olduğunu unutma. Birçok şirketi işsiz bıraktı. Yaylım ateş arasında kalabiliriz.” Artemis başıyla onayladı. Her zamanki gibi Kâhya haklıydı. Onların hâlâ hayatta olma nedeniydi buydu zaten. Buluşacağı Amerikalı Jon Spiro tetikçilerin mermilerini çekecek türden bir adamdı. Gölgeli bir geçmişi vardı ve çetelerle bağlantısı olduğu iddia edilen, başarılı bir BT milyarderiydi. Söylentilere göre şirketi Fission Cips çalınmış araştırmalar sayesinde zirveye ulaşmıştı. Tabii ki bugüne kadar hiçbir şey ispatlanmamıştı; Chicago bölge savcısının birçok kez uğraşmasına rağmen. Bir garson kız, yüzünde muhteşem bir gülümsemeyle onlara yaklaştı. “Selam, genç adam. Çocuk menüsünü germek ister misin?” Artemis’in alnında bir damar atmaya başladı. “Hayır, “Hayır, mademoiselle, çocuk menüsünü görmek istemiyorum. Çocuk menüsünün üzerindeki yemeklerden daha leziz olduğuna hiç şüphem yok. A la carte rica edeceğim. Yoksa ergenlik yaşına girmemişlere balık servisi yapmıyor musunuz?” Garsonun gülümserken gözüken azı dişlerinin bir kısmı kayboldu. Artemis’in kelime hâzinesi çoğu insan üzerinde böyle etkiler uyandırırdı. Kâhya gözlerini yukarı dikti. Artemis kimin onu öldürmek istediğini merak etti. Başlangıç olarak, Avrupa’daki terzi ve garsonların çoğu bunu isterdi. “Emredersiniz, efendim,” diye kekeledi şansız garson kız. “Nasıl isterseniz.” “Sebze ve taze patates garnitürlü, karışık kılıç ve köpekbalığı tavası istiyorum.” “İçmek için?” “Kaynak suyu. Eğer varsa, İrlanda kaynak suyu olsun. Ve lütfen buz olmasın çünkü buzlarınız hiç şüphesiz musluk suyundan yapılıyordur ve kaynak suyunun özelliğini yok edecektir.” Garson kız masa altıdaki soluk tenli ufaklıktan kaçıp rahatlamak için aceleyle mutfağa gitti. Bir zamanlar bir vampir filmi görmüştü. Yaşayan ölü yaratıklarda aynı hipnotize eden bakışları vardı. Belki çocuğun yetişkin gibi konuşmasının nedeni aslında beş yüz yaşında olmasıydı. Artemis neden olduğu dehşetin farkında olmadan yemeğinin beklentisiyle gülümsedi. “Okul danslarında büyük başarılara imza atacaksın,” diye yorumda bulundu Kâhya. “Anlamadım?” “Zavallı kız neredeyse ağlıyordu. Arada bir nazik olmanın bir zararı yok.” Artemis buna şaşırmıştı. Kâhya nadiren kişisel konularda fikrini söylerdi. “Okul danslarına gideceğimi sanmıyorum, Kâhya.” “Dans önemli değil. Önemli olan iletişim.” “İletişim mi?” diye alay etti Artemis Fowl. “Benim kelime hâzineme sahip, yaşayan bir genç bulacağımı sanmıyorum.” Kâhya konuşmak ve iletişim arasındaki farkı belirtmek üzereydi ki lokantanın kapısı açıldı. Ufak tefek, bronz tenli bir adam, yanındaki tam manasıyla dev bir adamla beraber içeri girdi. Bunlar Jon Spiro ve korumasıydı. Kâhya patronunun kulağına fısıldamak için eğildi. “Dikkatli ol, Artemis. İri olanın ününü biliyorum.” Spiro, kolları iki yana açık, masaların arasından dolaşarak yaklaşıyordu. Bir cirit gibi ince ve Artemis’den birazcık uzun, orta yaşlı bir Amerikalıydı. Seksenlerde işi taşımacılıktı, doksanlarda hisse senetlerinden büyük vurgunlar yapmıştı. Artık, iletişimle ilgileniyordu. Her zamanki beyaz keten takımını giyiyordu. Bileklerinde ve parmaklarında Taç Mahal’i süsleyecek kadar mücevherat vardı. Artemis iş arkadaşını karşılamak için ayağa kalktı. “Bay Spiro, hoş geldiniz.” “Selam, küçük Artemis Fowl. Nasılsın bakayım?” Artemis adamın elini sıktı. Spiro’nun takıları bir çıngıraklı yılanın kuyruğu gibi tıngırdadı. “İyiyim. Geldiğinize sevindim.” Spiro bir iskemle çekti. “Artemis Fowl’dan bir teklif gelirse burada olmak için kırık camların üzerinden yürürüm.” Korumalar birbirlerini tartarak süzdüler. Cüsselerini saymazsak, ikisi tamamen zıt kutuplardı. Kâhya hafife alınacak bir verimlilik örneğiydi. Siyah takım elbise, kazınmış bir kafa ve neredeyse iki onluk boyuyla olabildiği kadar göze çarpmamaya çalışan bir tipti. Yeni gelenin beyaza yakın sarı saçları, kesik bir tişörtü ve iki kulağında da gümüş korsan küpeleri vardı. Bu, unutulacak ya da umursanmayacak bir adam değildi. “Pervasız Arno,” dedi Kâhya. “Senden bahsedildiğini duydum.” Pervasız, Jon Spiro’nun omzunun yanındaki yerini aldı. “Kâhya. Kâhyalardan biri,” dedi bir Yeni Zellanda aksanıyla. “Sizin en iyiler olduğunuzu duydum. Bu duyduğum bir şey. Umarım bunun doğru olup olmadığını öğrenmek zorunda kalmayız.” Spiro güldü. Ses bir kutu çekirgeden geliyormuş gibiydi. “Arno, lütfen. Burada arkadaşlar arasındayız. Bugün tehditlerle uğraşacak değiliz.” Kâhya bundan emin değildi. Kafatasının merkezindeki asker hisleri bir yaban arısı kovanı gibi vızıldıyordu. “Peki, dostum. İşe dönelim,” dedi Spiro, birbirine bitişik siyah gözlerini Artemis’e dikerek. “Atlantik boyunca ağzımın suyu aktı durdu. Bana uygun neyin var?” Artemis kaşlarını çattı. Öğle yemeklerini yiyene kadar işin bekleyeceğini umuyordu. “Menüyü görmek ister misin?” “Hayır. Artık fazla yemiyorum. Çoğunlukla haplar ve sıvılar. Bağırsak sorunları.” “Peki öyleyse,” dedi Artemis, alüminyum bir evrak çantasını masaya koyarak. “O zaman işe başlayalım.” Çantanın kilidini açıp mavi bir köpüğün içinde duran, mini bir diskçalar boyundaki, kırmızı bir küpü ortaya çıkardı. Spiro gözlüğünü kravatının ucuyla temizledi. “Gördüğüm bu şey ne, ufaklık?” Artemis parıldayan kutuyu masanın üzerine koydu. “Gelecek, Bay Spiro. Planlananın çok ilerisinde.” Jon Spiro yakından bakmak için eğildi.

Description:
Peri teknolojisi, okyanus ötesinden gelen acımasız bir cani ve kırılmayacak bir şifre dünyayı yönetebilir mi? İnsanlar onların izini buldu galiba. Bütün Peri Halkı yine tehlike altında. Yüzbaş Holly, Foaly, Mulch ve Yarbay Root'un olaylara karışıp müdahele etmeleri gerekiyor. Lo
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.