ebook img

Sittaford Malikanesi'nin Gizemi - Agatha Christie PDF

328 Pages·2008·1.09 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Sittaford Malikanesi'nin Gizemi - Agatha Christie

Agatha Christie Sittaford Malikanesi'nin Gizemi Çeviren: Çiğdem Öztekin Altın Kitaplar Yayınevi, 2008 Tarama: Kitappiri Düzenleme: ORXXAN Sittaford Köşkü'ndeki Olayla İlgili Kişiler John Burnaby: Yaşlı bir binbaşı. Çapraz bulmacalara meraklıydı. Bayan Willett: Gizemli, zengin bir kadın. Sittaford'a neden geldiği bilinmiyor. Violett Willett: Miss Willett'in saf, heyecanlı kızı. Bay Rycroft: Zeki bir ihtiyar. Kuşlara ve cinayetlere meraklıydı. Bay Duke: Köyün yeni, gizemli sakini Ronald (Ronnie) Garfield: Halasının servetinin peşinde koşan, geveze, başıboş bir delikanlı. Caroline Percehouse: Ronnie'nin halası. Yatalak bir kız. Köyde olupbiten her şeyden haberi olsun istiyordu. Joseph Trevelyan: Eski bir deniz albayı. Sittaford Malikânesi'nin sahibi. Çok zengin ve paraya düşkün biri. Jennifer Gardner: Trevelyan'ın kız kardeşi. Robert Gardner: Jennifer'ın kocası. Kötürümdü. James (Jim) Pearson: Trevelyan'ın büyük yeğeni, saf, borsa oyunlarına meraklı bir delikanlı. Emily Trefusis: James'in nişanlısı, akıl ı bir genç kız, cinayetin gizemini çözmek için her yola başvurmaya hazırdı. Sylvia Dering: James’in kız kardeşi. Martin Dering: Sylvia’nın kocası, ünlü bir yazar Brian Pearson: James’in Avustralya'da yaşayan küçük kardeşi Charles Enderby: Flaş haberler peşinde genç bir gazeteci Bay Wyatt: Kötürüm, huysuz bir ihtiyar. Abdül: Wyatt’ın Hintli uşağı. Henry Evans: Trevelyan'ın sadık uşağı. Rebecca Evans: Uşak Evans’ın kansı. Bayan Belling: Three Crowns Oteli'nin işletmecisi, Emily'e yardımcı olmak istiyordu. Emler: Nalbant. Sittaford'taki tek arabanın sahibi. Narracott: Polis müfettişi. Bölüm 1: Sittaford Malikânesi Bay Burnaby lastik çizmelerini giydi, paltosunun yakasını iyice kapattı. Kapının yanındaki raftan fenerini aldı ve küçük evinin ön kapısını özenle açarak dışarıya bir göz attı. Karşısında göz alabildiğine uzanan Noel kartlarında ya da geçmiş dönemlerin melodramlarında görülen türde, tipik bir İngiliz köy manzarası vardı. Her taraf karla kaplıydı. Öyle dört beş santim kalınlığında tozan bir kar değildi bu, tepeleme kar yığınları oluşmuştu. Son dört gündür bütün İngiltere'ye durmadan kar yağmış ve burada, Dartmoor yakınlarında bir metreyi bulmuştu. Daha şimdiden İngiltere'nin her tarafında ev sahipleri patlayan su borularına bakarak homurdanıyorlardı ve o sıralarda musluk tamircisi bir dostu olmak, (hatta muslukçunun karısını tanımak bile) en imrenilen şeydi. Bu durumda zaten dış dünyayla pek ilgisi olmayan küçük Sittaford Köyü'nün daha şimdiden çevreyle neredeyse tüm bağlantısı kesilmiş, kışın ağır koşulları Sittaford'ta ağır bir sorun olarak ortaya çıkmıştı. Ne var ki Binbaşı Burnaby sağlam, dirençli bir kişiydi. İki kez burnundan soludu, bir kez homurdandı ve sonra sert adımlarla dışarı çıktı. Gideceği yer pek uzak değildi. Binbaşı Burnaby dönemeçli köy yolunda biraz yürüdükten sonra bir bahçe kapısından içeri girdi ve karları temizlenmiş bahçe yolundan, granitten yapılma büyük bir binaya doğru ilerledi. Üstü başı tertemiz bir orta hizmetçisi ona kapıyı açtı. Binbaşı kalın yün paltosunu, eskimiş atkısını ve lastik çizmelerini çıkardı. Diğer bir kapı açıldı ve Binbaşı Burnaby tiyatro dekorlarını andıran bir salona girdi. Henüz saat üç olmasına rağmen perdeler sıkıca kapatılmış ve ışıklar yakılmıştı. Şöminede kütükler neşeyle çatırdayarak yanıyordu. Üzerlerine çay saatine uygun elbiselerini giymiş olan iki kadın eski güçlü savaşçıyı karşılamak için ayağa kalktılar. Kadınlardan daha yaşlıca olanı, "Bu havada gelmeniz çok büyük nezaket Binbaşı Burnaby," dedi. "Bizi çok sevindirdiniz." "Rica ederim, Bayan Willett. Rica ederim... Beni çağırdığınız için asıl siz çok naziksiniz." Binbaşı Burnaby iki kadınla da el sıkıştı. Bayan Willett, "Bay Garfield da gelecek," diye ekledi. "Bay Duke ve Bay Rycroft da geleceklerini söylediler, ama Bay Rycroft kadar yaşlı birinin bu kadar kötü bir havada sokağa çıkabileceğini hiç sanmıyorum. Gerçekten de hava çok kötü. İnsan neşelenmek için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor. Violet şömineye bir kütük daha at." Binbaşı Burnaby nezaket gereği bu görevi üstlenmek üzere ayağa kalktı. "İzninizle, Miss Violet." Kütüğü ustalıkla şömineye yerleştirdi ve yeniden ev sahibesinin oturması için gösterdiği koltuğa döndü. Belli etmemeye çalışarak etrafına göz gezdirdi. İki kadının bir odanın karakterini böylesine değiştirebilmeleri -üstelik de dikkati çekebilecek önemli bir değişiklik de yapmadan- ne kadar şaşırtıcıydı. Sittaford Malikânesi, on yıl önce, deniz kuvvetlerinden emekli olan kaptan, Albay Joseph Trevelyan tarafından yaptırılmıştı. Albay hali vakti yerinde bir adamdı ve yaşamı boyunca hep Dartmoor yakınlarında bir yerde yaşamayı istemişti. Sonuçta da seçimini küçük Sittaford köyünden yana kullanmıştı. Burası diğer köylerin ve çiftliklerin olduğu gibi vadi içinde değildi, Sittaford tepesinin yamaçlarındaki fundalık arazideydi. Albay Trevelyan büyük bir arazi satın almış, buraya kendi elektrik jeneratörü ve su çıkarmakta kolaylık sağlayan elektrikli pompalı bir kuyusu olan büyük ve rahat bir ev yaptırmıştı. Albay Trevelyan ayrıca yatırım amaçlı olarak da evine giden yolun üzerinde, arazisinin dörtte birini kaplayan bir alana da altı küçük villa yaptırmıştı. Bunlardan ilkini, kendi evine en yakın olanım eski ve yakın arkadaşı John Burnaby'e tahsis etmişti. Diğerleri de sırasıyla ya kişisel seçimleri gereği ya da zorunluluktan dünyadan uzak yaşamak durumunda olan kişilere satılmıştı. Köy aslında üç köhne küçük ev, bir demir ocağı ve aynı zamanda şekerleme de satılan bir postaneden oluşuyordu. Buraya en yakın şehir altı mil uzaktaki Exhampton'du, bu yol ise öylesine iniş çıkışlıydı ki motorlu araç sürücüsü için "en düşük vites" uyarısı konulması zorunlu görülmüştü, aynı şey Dartmoor'daki yollar için de geçerliydi. Kaptan Trevelyan söylendiği gibi sağlam, dirençli bir adamdı. Buna rağmen -belki de bundan dolayı- paraya aşırı düşkünlüğü olan biriydi. Ekim ayının sonlarında Exhampton'daki bir emlakçı, Bay Trevelyan'a mektup yazarak Sittaford Malikânesi'ni kiralamayı düşünüp düşünmediğini sormuştu. Birisi malikâneyle ilgili sorular sormuş, burayı kış için tutmayı istediğini belirtmişti. Albay Trevelyan'ın, ilk tepkisi bunu reddetmek olmuş, ancak sonradan düşününce emlakçıdan bu olası kiracı hakkında bilgi istemeye karar vermişti. Malikâneyle ilgilenen Bayan Willett adında, bir kızı olan, dul bir hanımdı. Bayan Willett, Güney Afrika'dan yeni dönmüştü ve kışı Dartmoor yakınlarındaki bir evde geçirmek istiyordu. Albay Trevelyan, "Kahretsin," dedi. "Bu kadın delirmiş olmalı. Şey, sen de aynı fikirde değil misin, Burnaby?" Burnaby de gerçekten aynı şeyi düşünüyordu. Bu fikrini de arkadaşı kadar sert sözcüklerle açıklamış, sonra da konuşmasına devam etmişti. "Zaten nasıl olsa sen de evi kiraya vermek istemiyorsun. O aptal kadın donmak için istediği herhangi bir başka yere gitsin. Üstelik Güney Afrika'dan gelmiş." Ancak tam bu noktada Albay Trevelyan'ın paraya olan düşkünlüğü galip gelmiş ve malikâneyi kiralamıştı. Kışın ortasında evini kiralama şansı bulma olasılığı yüzde birin bile altındaydı. Bu fırsatı ka-çıramazdı. Kiracının eve ne kadar ödemeye hazır olduğunu sordu. Haftalık on iki guinea (İngilizlerin yirmi bir şilin değerindeki eski altın parası, 1.05 pound.) gibi bir kira sorunu çözdü. Albay Trevelyan. Exhampton'a giderek haftalık iki guinea karşılığında kendisi için küçük bir ev kiraladı ve kira bedelinin yarısını peşin ödemek kaydıyla Sittaford Malikânesi'ni Bayan Willett'e kiraladı. "Elinde para tutamayacak kadar aptal," diye homurdandı Albay Trevelyan bu değişimin ardından. Burnaby o öğleden sonra yavaşça Bayan Willett'i süzerken, "Bu kadın hiç de aptala benzemiyor," diye düşündü. Uzun boylu, gülünç davranışları olan bir kadındı Bayan Willett... yüzündeki ifade aptaldan çok muzip hatta kurnaz olduğu anlaşılıyordu. Fazlasıyla süslü, abartılı giysilerden hoşlandığı belliydi. İngilizceyi, hafif bir Güney Afrika aksanıyla konuşuyordu ve yaptığı işten çok memnun görünüyordu. İlk bakışta çok zengin olduğu da anlaşılıyor ve -Burnaby'nin birçok kez ifade ettiği gibi- bu da duruma çok daha tuhaf bir nitelik kazandırıyordu. Bayan Willett yalnızlığı seven birine hiç benzemiyordu. Kadın bir komşu olarak insanı sıkacak kadar dost canlısıydı. Herkesi sürekli Sittaford Malikânesi'ne davet ediyordu. Albay Trevelyan'a ise durmadan, "Malikâneyi kendi eviymiş gibi kullanabileceğini" söylüyordu. Ancak Trevelyan kadınlardan hoşlanan bir adam değildi. Gençliğinde bir kadın tarafından reddedilmiş olduğuna ilişkin söylentiler vardı. Dolayısıyla o tüm davetleri ısrarla reddediyordu. Willettlerin malikâneye yerleşmelerinin üzerinden iki ay geçmiş ve oraya neden geldiklerini de artık kimse düşünmez olmuştu.

Description:
Dartmoor’da gözlerden uzak bir malikânede, küçük bir masanın etrafında toplanan altı kişi ruh çağırıyordu. Ruh, Albay Trevelyan... cinayete... kurban... gitti... diye yazınca, gerilim doruğa çıkmıştı.Bu, gerçekten karabüyü müydü yoksa korkunç bir şaka mı? Trevelyan’ı
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.