ebook img

Sistematik Kelam – Hülya Alper PDF

15 Pages·2012·0.67 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Sistematik Kelam – Hülya Alper

Makaleler - Sistematik Kelam – Hülya Alper 1.Makale Hristiyanlık ve islam da meleklerin varlık ve kısımları (angelojik bir mukayese denemesi) Dünyada en yaygın tek tanrılı dinler olan hristiyanlık ve islam, ilahi ve kitabi krakterli olmaları nedeniyle farklılıklrı yanında bazı benzerliklere sahiptir. İtikadi hükümler düşünüldüğünde mutlak manasda bir tek tanrının varlığı, peygamberlik, münzel kitaplar, ölümden sonraki yaşam ve diriliş, melekler ve şeytanın varlığı gibi inanç objeleri kimi zaman farklı yorumlansa da her iki dininde öngördüğü inanç ilkeleri arasında yer alır. Batıda melekler, türkçeye “melekbilim” olarak çevireceğimiz “engeloji” ismi verilen, özel bir bilim dalı içerisinde ele alınır. İslam teolojisinde ise melekler ayrı bir bilim olarak özel bir teoloji sahası teşkil etmez. Kelam kitaplarında bu konu esas olarak iman edilmesi gereken ilkeler ve nübüvvet bahisleri içinde ele alınmıştır. Meleklerin varlığını ispat etmek için kelam ilminde kullanılan deliller şunlardır:  Nass: Mütekellimine göre meleklerin varlığı gerek kuranda gerekse hz. Peygamberin sözlerinde kesin bir şekilde bildirilmiştir.  İcma: tüm sahabe ve onların arddından gelen her asırdaki tüm müslümanlar meleklerin varlığını kabul etmektedirler.  İnsanlığın kabulu: çok eski çağlardan günümüze kadar hangi dönemde olursa olsunlar hangi külrtür ve dine mensup bulunursa bulunsunlar insanlar meleklerin varlığını kabulo etmişlerdir. Hristiyan angelojisinde melekler TANRI-MESİH-İNSAN-ALEM ile ilgili pek çok görevleri yerine getiren ruhsal varlıklar olarak anlatılır. Hristiyan inancına göre heme nherşeyin bir meleği vardır. Örneğin lütuf, inayet, şifa,adalet, sevgi, merhamet, medih, hakikat ve sadakat, barış melekleri yanında ayın, dağın, cennetin, yıldızlartın, ağaçların ve suyun melekleri vardır. Bunların yanında karışıklığın, tahrip etmenin, korkunun, uykusuzlupğun, yolsuzluk ve rüşvetin, terörün, fırtına ve kasırgalarında melekleri bulunur. İki İlahi Dinin Melekler Konusundaki inanç Esaslarının Karşılaştırılması HRİSTİYANLIK İSLAMİYET 1- Hristyanlık meleklerin ne zaman yaratıldığı 1- Meleklerin insanlardan önce yaratılmış konusunda kilise babalarından bazıları oldukları kuran ayetleriyle sabittir. Ancak onların dünyadan önce yaratıldığını kabul meleklerin ne zaman yaratıldıklarıyla ilgili etmişlerdir. Bazılarıda meleklerin, varlığın olarak kuranda ve mütevatir haberlerde kesin yoktan yaratılmasından sonra dünyanın bir bilgi yoktur. retorasyonundan önce yaratıldığının fakat 2- İslamda insanların ve dünyanın tam olarak bir zaman bildirilmediğini ifade yaratılmasından önce yaratılmış olan etmişlerdir. Meleklerin dünyadan ve melekler bulunduğu kabul edilmekle birlikte insanlardan önce yaratıldığı düşüncesi Allah‟ın melekleri toptan bir seferde yarattığı hristiyan aleminde çoğunluğun kabul ettiği ve artık melek yaratmadığı gibi konularda görüştür. kuran veya mütevatir hadis kaynaklı bilgi 2- Yaratılış bakımından meleklerin kendi yoktur. Ancak her bir yağmur tanesini bir 1 | P age aralarında zamansal bir farklılığın olup meleğin indirdiği beyt-i ma‟muru tavaf eden olmadığı konusundaki genel hristiyan meleklere tekrar tavaf etmek için bir daha sıra inanışı tüm meleklerin eş zamanlı olarak gelmeyeceği, meleklerin tesbihinden melekler yaratılmış olduğu şeklindedir.Tanrı, yaratılması gibi çoğu zayıf mütevatir olmayan meleklerin hepsini aynı zaman diliminde rivayetlerde bulunmaktadır. Bu tür zayıf yaratmıştır ve melklerin yaratılma işi o rivayetlerde kelam ilminde itikat zaman tamamlanmıştır. Ondan sonra oluşturulamaz. Lakin Allahın artık melek Tanrı melek yaratmayı bırakmıştır. Bu yaratmayacağı gibi bir düşünce islam dini sebeple meleklerin sayısı ne artar ne açısından kabul edilemez. Çünkü kitap ve azalır. sünnette bu iddiayı doğrulayan bir nass 3- Meleklerin hangi cevherden yaratıldığı yoktur. Ayrıca Allahuteala Fail-i Muhtar, konusunda baskın görüş onların duman ve Fa‟âlün lima yürid‟tir. İstediği şeyi istediği ateşten yaratılmış olduğudur. zaman yaratır. 4- Hristiyan inancında şehvet sebebiyle 3- İslam inancında melekler “nur”dan yaratılmış düşen meleklerin varlığına inanılır. varlıklar olarak kabul edilir. Bu inanış kuranda 5- Melekler akıl, bilgi, kudret ve iradeye geçmez lakin hadislerle sabittir. sahiptirler.Melekler Allah‟ın sırlarını diğer 4- Meleklerin cinsel aktiviteler yapamayacağı, ruhları ve insanların kalplerindeki meleklerin şehvetle vasıflandırılamayacağına düşünceleri bilemezler. Kıyamet vaktini inanılır. Kuranda ve hadislerde bir çok delil bilemezler. mevcuttur. 6- Meleklerin kanatları vardır. Bununla birlikte 5- Melekler ilim, irade ve kudre tsahibidirler. kanatsız meleklerin olabileceğini Lakin meleklerin ilmi Allah‟ın onlara bildiriğiyle söyleyenlerde vardır.. sınırlıdır. 7- Melekler yaratılmış olmalarına rağmen 6- İslam dininde de melekler kanatlı varlıklar ölümsüz varlıklardır. olarak tasvir edilirler. Kuranda onların 8- Melekler Tanrının altında, insanın üstünde kimisinin iki kimisinin üç kimisinin dörder bir varlık kategorisi olarak kabul edilir. kanadının olduğu bildirilmiştir. (Fâtır 1) Yani melek insandan üstündür.. çünkü 7- İslam Allah dışında tüm varlıkların fani ve onlar kutsal varlıklardır ve bu ölümlü olduğunu, meleklerinde öleceğini kutsallıklarının birden fazla nedeni vardır. kabul eder. Öncelikle onları insan ırkından üstün 8- Mutezile şia‟nın ekseriyeti ve bunların yarattıkları için kutsal görülmüşlerdir. Yine yanında ibn hazm meleklerin nurdan onlar göklerde ve yerde yaşamakta ve yaratıldıkları için insanlardan üstün olduklarını Tanrıya yakın olup , O‟na hizmet etmekte, kabul eder. Ehl-i sünnet, özellikle de şeytana ve kötülüklere karşı Tanrı‟nın maturidilerin çoğuna göre, iman ve takva ehli düzenini korumak için savaş müminler, büyük melekler hariç diğer vermektedirler. Yine Onlar günah meleklerden üstündür. Eş‟arilere göre ise işlemeyen varlıklar olduğu için, insanların melekler normal insanlardan üstün olmakla sahip olamayacağı yüce değer ve birlikte, peygamberlerden üstün değildirler. vasıflara sahiptir. Ancak onların bu Peygamberler daha efdaldir. Bununla birlikte üstünlüğü ölümden sonraki dirilişle birlikte Kadi EbuBekr el-Bakıllani ve Ebu Abdillah el- sona erecek, inananlar meleklerle aynı Halimi gibi meleklerin peygamberlerden daha özelliklere sahip olacaklardır. üstün olduğunu söyleyen eş‟arilerde bulunmaktadır. İki İlahi Dinde Meleklerin Çeşitleri ve Hiyerarşik Tasniflerinin Karşılaştırılması Hristiyanlık: İslamiyet: Hristiyan angelojisinde melekler üç ana sınıf ve Sayılarına ancak Allah‟ın bileceği sayısız melek dokuz hiyerarşik mertebe şeklinde tasnif olunur. vardır. Onların tür ve kısımlarını da yine en iyi Allah Üç ana sınıf şunlardır: bilebilir. İnsanın bu konudaki bilgisi ancak 1- Keruvlar: Tanrı‟ya en yakın ve en yüksek peygamber haberi ile mümkün olabilir. Meleklerin 2 | P age mertebedeki meleklerdir. kısımları ve hiyerarşik düzenleriyle ilgili Kur‟an‟da net 2- Seraflar: Keruvlar Tanrının tahtını taşıyan bir sıralama yoktur. Kur‟an‟da bazı melek isimleri ve melekler olarak anlatılırken seraflardan sınıfları zikredilmekle birlikte bunların birbirine göre Tanrının tahtının etrafını kuşatan ve hiyerarşik konumlarından bahsedilmez. Tanrıya çok yakın olup, devamlı O‟nu İ‟cî melekleri kabaca “yüksek mertebedeki melekler” öven ve yücelten melekler olarak “alt mertebedeki melekler” şeklinde ikiye ayırır. bahsedilir. Seraflar tahtın etrafını Fahrettin Razi ise sekiz kategori sayar kuşattıkları gibi, aynı şekilde “kuzu” yani 1- Arşı taşıyan melekler “oğul Tanrı İsa”nında etrafını çevrelerler. 2- Arşın etrafını kuşatmış melekler 3- Başmelekler: Hristiyan angelojisine göre, 3- Cebrail ve mikail gibi büyük melekler başka hiçbir artı üstünlüğü olmayan 4- Cennet melekleri normal melekler “Angel=Melek” diye 5- Cehennem melekleri isimlendirilir. “Başmelek” anlamına gelen 6- İnsanlar için görevlendirilmiş olan bekçi, “Archangel” ise, normal meleklerin gözcü ve mu‟akkib melekler başkanlarına ve liderlerine verilen bir 7- Amelleri yazan melekler isimdir. Bu itibarla Başmeleklerin, keruvlar 8- Bu dünyanın işleri ile görevlendirilmiş olan ve seraflar üzerinde bir otoriteleri yoktur. melekler İslam Dininde İsimleri Bildirilen Belli Başlı Melekler  Kur’an’da; cebrail, mikail, malik, harut, marut, Hamele arş melekleri, arşın çevresindeki melekler, ölüm meleği,kiramen katibin,hafaza melekleri, Mu‟akkib melekler, cennet melekleri, cehennem melekleri(zebaniler), gök bekçileri  Hadislerde; İsrafil, Münker, Nekir, İsmail 2.Makale Diriliş Kuramları ve Gerçeklik Bağlamında Kur’an’ın Ahiret Hakkındaki Anlatımları Her çağın kelamcılarının kelam inceleme konularını ve bilgilerini olguyla ilişki içerisinde düzenlemek yani çağa uygun, çağdaş bir teoloji üretmek zorunluluğu vardır.Bu nedenle Ahiretle ilgili anlatımların, gerçek olanın dil vasıtasıyla açıklanması olarak yorumlanması, belirli bir dönemde oluşmuş ekollerin yorum yönteminin bir sonucudur. Günümüzde insanın betimleme ve kavrama gücünün gelişmesi bu anlatımları simgesel olarak yorumlamamıza daha çok imkan vermektedir. İnsanın ölümünden sonra diğer bir varlık düzleminde yeniden yaratılacağı açık ve kesin iken, bu yaratılışın nasıllığı açık değildir. Bu durumda dirilişin mahiyeti hakkındaki her teori kur‟an‟ın ahiretle ilgili anlatımlarını gerçek veya sembolik olarak yorumlamayı gerekli kılmaktadır. Günümüzde islam dünyasındaki düşünsel akımlar daha çok selefi söylemleri kabul ettiklerinden, dinsel metinlerdeki bu anlatımlar gerçek olarak kabul edilmektedir. Bu anlatımları sembolik veya gerçek anlatımlar olarak yorumlama konusundaki tarihsel tartışma ise, kelamcılar ile müslüman filozoflar arasında geçmektedir. İbn Sina‟ya göre “mead şeriat tarafından kabul edilmiş olup şeriatı ve peygamberin verdiği haberi doğrulamaktan başka yolu yoktur.Dinin açıkladığı bedensel diriliştir. Hz.Muahmmed(sav)‟in bize getirdiği hak olan şeriat da, mutluluk ve mutsuzluğun bedensel olduğunu açıklamıştır.” İbn sina dinsel metinlerde anlatılan tatların ve acıların bedensel olduğu anlayışını kabul eder. Bununla birlikte o, filozofların akli tatları bedensel tatlara öncelediklerini de kabul etmekte ve kendisi de bu düşüncenin tutarlı olduğunu ifade etmektedir. İbn Sina‟ya göre beden, ruhun olgunluğunu kazanmak için ilişki kurduğu araç olduğundan , bu ilişkinin sona ermesinden sonra onun başka bir bedeni araç olarak kullanmasıda mümkün olmadığından, ruhun duyusal tatları ve acıları kazanması mümkün değildir. İbn Sina dinsel metinlerde, diriliş hakkındaki anlatımlarda yer 3 | P age alan bedensel tatların ve acıların, genel olarak insanın kavrayacağı ve anlayacağı şekilde anlatıldığını bu anlatımları da simge ve işaret olarak kabul etmek gerektiğini, gerçek tat ve acıların insanı bu yaşamındaki tat ve acıların ötesinde olduğunu, simgelerin ve işaretlerin atıfta bulunduğu gerçeklikleri ortaya koymanında insanın araştırmalarına bağlı olduğunu söylemektedir. Kur‟an‟ın bu anlatımlarını yorumlamada ibn sina ve kelamcılar arasındaki ayrışım, bu anlatımların literal(lafzen,zahiri) veya mecazi olarak kabul edilmesinde açığa çıkmaktadır. Gazali‟nin filozofları ruhsal diriliş konusnda tekfir etmesi dil ile ilgili bir sorundan kaynaklanır. Gazali de filozoflar gibi ruhun bedenden ayrı soyut cevher olduğunu, doğumla bedenle birleştiğini , ölümle ise ayrıldığını kabul eder. Gazali, Kur‟an‟ın cennet ve cehennemle ilgili anlatımlarını filozofların simgesel olarak yorumlamalarını, “onların bedensel olandan daha üst derecede ki ruhsal sevap ve cezayı avam olan halka anlatmak üzere oluşturulmuş misaller” olarak kabul ettikleri şeklinde anlatmaktadır. O filozofların bu görüşünü inkar şeklinde tanımlamakta ve bunun bütün müslümanların inancına aykırı olduğunu ifade etmektedir. Tatların aklî ve bedensel olarak ayrıldığını kelamcılar ve gazali‟de kabul eder. Lakin Gazali Kur‟an‟daki anlatımların bedensel olduğunu bunun aksini iddia etmenin küfür olduğunu savunur. Gazali, filozofların bu anlatımları teşbih olarak yorumlamasına ise, teşbihte kullanılan lafızların arap dilindeki istiareye göre yorumlamasının olası olduğunu, cennet ve cehennem hakkındaki lafızların ise yoruma ihtiyaç vermeyecek derecede açık olduğunu belirtir. Ona göre bu anlatımların simgesel olarak yorumlanması gerçeğin zıddı olan bir şeyin peygamber tarafından haber verilmesi anlamına gelir ki o makama da bu yakışmaz(tehafül felasife) Bu anlatımların simgesel olmayacağı hususunda gazali yanılgı içindedir. Çünkü bu dilin son derece gelişmiş olduğu bir edebiyata ve toplumsal algılamya aykırı değildir.Allahın yargılamayı, duygusal tatları ve acıları simgesel olarak anlatması tecrübe edilmeyen bir varoluş düzlemini tecrübe edilen bir varoluş düzlemindeki misalleri ile anlatma ilkesi ile uyuşmaktadır. Bu anlatımlar, gerçek tat ve acılar ıbelirten açıklamalar değil, gerçekliğin simgeleri olan açıklamalardır. Dil açısından sözcüklerin gerçek hakiki anlamı ve mecazi anlamları vardır. Sözcüğün gerçek anlamı insan tarafından belirlendiği gibi mecazi anlamı da insan tarafından belirlenmiştir. Bununla birlikte, mecazın hakikati olmayan batıl şeyler içinde kullanılan ortak sözcük olmasından hareketle, kur‟an‟da mecazın olmadığını söylemek, tutarlı değildir. Fakat gerçek anlamdan simgesel anlama geçiş nesnelerin günlük yaşamdaki kullanımlarında ortaya çkmakta ve işlevler veya belirgin nitelikleriyle olmaktadır. Dilin gerçekliği anlatmada ne derece etkiliğ olduğuda dil felsefesi açısından başka bir problemdir. Kelam kitaplarında ilim konusunun tartışıldığı kısımlarda “eşyanın hkaikati sabittir” şeklinde bir ifade geçer. Varlıkların hakikati sabit olunca bu gerçekliğe işaret eden isim, gerçekte varlığın yapısı ve işlevi hakkında bir özelliği içermemektedir. Örneğin tattığımız bir nesnenin tadı hakkında ki acı, tatlı, ekşi gibi nitelemelerimiz, ancak muhatabın bu sözcükler hakkındaki tecrübe ve bilgisiyle anlam kazanmaktadır. Sonuç olarak dilin ancak göereceli olarak gerçeklikleri anlattığını söyleyebiliriz. 3.Makale Kur'an ve Hadislerde Kıyamet Günü “Kıyamet” kelimesi Kur‟an‟da “k-y-m” fiil kökünden gelmektedir ki bu kelime fiil olarak “dosdoğru olmak”, “ayakta hareketsiz durmak” manalarında kullanılmaktadır. “Kıyamet Günü” (= yevm-ül kıyame) isim tamlaması ise, sonunda bütün insanların tekrardan yaratılıp Allah‟ın (c.c.) huzuruna çıkartılacağı ve dünyada yaptıklarının hesabını verecekleri gün için kullanılmaktadır. Kıyamet Günü‟nün başlangıcı ayetlerde “Saat‟in kaim olduğu gün” (= yevme tekum-us saatu) olarak da ifade edilmektedir (Rum 30/12). Ayetlerden anlaşıldığına göre bu “gün” dünyanın son ve belki de en uzun günü, ve ebedi hayatın başlangıcının ise ilk günü olmaktadır. Kur‟an‟da Kıyamet Günü ile ilgili ayetleri ilmi açıdan ayrıca 4 | P age önemli kılan diğer bir tarafı da bu ayetlerin, ilk bakışta dikkatlerden kaçan bir şekilde, aynı zamanda göklerin yaratılışı konusuna da açıklık kazandırmasıdır.Kıyamet Günü konusuna geçmeden önce göklerdeki nizamın Allah (c.c.) tarafından nasıl oluşturulduğunu ve göklerdeki nizamın ilk önce ne tür bir etki ile ve nasıl ortadan kalkmaya başlayacağı anlatılmaktadır. Kıyamet Günü ve Saat’in Emri Kur‟anda Kıyamet günü ile ilgili ayetlerden bazılarında “saat” (= saah) ve “saatin emri” (= emr-üs saah) kelimeleri geçmektedir. Ayetlerdeki “saatin emri” (= emr üs-saah) ifadesi ise gökler ve yerdeki nizamı sona erdirecek olan ilahi bir emri ifade etmektedir. Bunun ne demek olduğunun anlaşılabilmesi için herşeyden önce Kur‟an‟da emr kelimesinin nasıl kullanılmış olduğuna bakmak gerekmektedir Kur’an’da Emr Kelimesi Kur'anda emr kelimesi göklerin ve yerin yaratılışı, yönetimi ve bunların sona erdirilmesiyle ilgili ayetlerde şu üç genel çerçevede geçmektedir: 1- Göklerdeki nizam: Birincil emr Emr kelimesinin ayetlerde, “birincil emr” dediğimiz çerçevede kullanımı, Kur‟an‟da “sahhara” ve “kadr” kelimeleri ile birlikte, göklerdeki nizamın (düzenliliğin) Allah (c.c.) tarafından nasıl gerçekleştirildiği ve korunduğu şeklindedir.Şu ayetler buna örnektir: "Böylece onları [göğü ve yeri] iki günde, yedi sema olarak kaza etti (= kada), ve her semaya emrini vahyetti (= ve evha fi külli semain emreha) ..." (Fussilet 41/12) "Allah'ın yerdekileri sizin kullanımınıza verdiğini (= sahhara lekum) görmediniz mi? Gemiler O'nun emri ile akıp giderler. Göğü yer üzerine düşmeyecek şekilde tutan O'dur ki, O'nun izni olmadıkça düşmez. Allah insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." (Hac 22/65) Görüldüğü gibi, göklerdeki nizamın kurulması ve korunması Allah (c.c.) tarafından bunlara vahyedilmiş olan birincil emr ile gerçekleştirilmiş oluyor. 2- Allah’ın dünyadaki olaylara müdahalesi: İkincil emr Kur‟an‟da emr kelimesinin “ikincil emr” dediğimiz çerçevede geçtiği ayetlerden Allah‟ın (c.c.), özellikle yeryüzündeki olaylara müdahale ettiğini ve bu şekilde bu olayları kontrol ettiğini ve yönlendirdiğini anlıyoruz. Şu ayet özellikle bu durumu açık bir şekilde belirtiyor: "Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de [sayıca] onların mislini yarattı. Emr bunlar arasından iner ki (= yetenezzelul emre beynehunne), Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu (= ala kulli şey'in kadiir) bilesiniz, ve Allah'ın gerçekten her şeyi bir ilm ile kuşatmış olduğunu bilesiniz." (Talak 65/12) Bu konudaki diğer bazı ayetler şunlardır:  "... Allah katından bir emr..." (Maide 5/52, Duhan 44/5)  "Allah emri belirleyendir (= mubrim)." (Zuhruf 43/79) 3- Göklerdeki nizamın sonu: Saat’in emri Kur‟an‟da “Saat‟in emri” (= emr-üs saah) olarak ifade edilen emr ise, Allah‟ın (c.c.), birincil emri ile tesis etmiş olduğu mevcut nizamı sona erdirecek olan emridir. Saat‟in emrinin ne zaman uygulamaya geçeceğini Allah‟dan (c.c.) başka kimse bilmemektedir. Doğrudan doğruya Saat‟in emri ile ilgili ayetler şunlardır: “Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Saatin emri bir göz açıp kapama gibi, yahut daha yakındır; şüphesiz Allah, herşeye gücü yetendir.” (Nahl 16/77) 5 | P age “Sana o saatten soruyorlar, gelip çatması ne zaman diye; de ki: onun bilgisi ancak Rabbimin yanındandır; onu tam zamanında tecelli ettirecek olan yalnızca O‟dur (=la yücelliha li vaktiha illa hu); o [saatin emri], göklere de yere de ağır gelmiştir (= sekulet fis semavati vel ard); o size ansızın gelecektir...” (A‟raf 7/187) Şu ayetlerde ise Saat‟in ne zaman olacağını Allah‟dan (c.c.) başka kimsenin bilmediği, ve onun ansızın (= bağteten) geleceği ifade edilmektedir: “Onun [Saat‟in] bilgisi [ne zaman olacağı] Rabbine aittir.” (Naziat 79/44) “Onlar ille de o saatin kendilerine hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın (=bağteten) başlarına gelmesini mi bekliyorlar?” (Zuhruf 43/66) Saat‟in gelişi göğün ve yerin çalkalanışı (= temuur), ve çok şiddetli ve korkunç bir zelzele ile olacak ve bu sarsıntıyı, ilgili ayetlerde tasvir edilen başka korkunç olaylar takip edecektir: “Ey insanlar! Rabbinizden korkun; çünkü saatin depremi cidden korkunç bir şeydir (= inne zelzeletus saate şey'un azim).” “Onu gördüğünüz gün her emziren emzirdiğinden geçer, her hamile yükünü bırakır; insanları sarhoş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir, ama Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Hac 22/1-2) Kıyamet Günü’nün Başlaması ve Sur’a Üflenme “Sur”un ne olduğu konusunda birçok yorumlar yapılmıştır, fakat bizce burada önemli olan husus, ununla göklerdeki nizamın sona erdiğinin işaretinin verilecek olması ve gene ilgili ayetlerden anlaşılacağı üzere, “Sur‟a üflenme”nin etkisinin “göklerde ve yerdeki canlılar” tarafından dehşetli bir şekilde algılanacak olmasıdır: “Sur'a üfleneceği gün, Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi korku içinde kalır; hepsi boyun bükerek O'na gelir.” (Neml 27/87) “Sur'a üflenmiş, göklerde ve yerde olanlar [korkudan] bayılmışlar, ancak Allah'ın dilediği sarsılmamıştır; sonra ona [Sur‟a] bir daha üflenmiştir, birden onlar ayağa kalkmış bakınıyorlardır.” (Zümer 39/68) Sur‟a ilk üflenmenin Kıyamet Günü‟nün başlamasından önce mi sonra mı olacağı ayetlerde açıkça belirtilmemiştir. Sur‟a ikinci üflenme ile bütün insanların tekrar diriltilip toplanacağını ifade eden diğer bazı ayetler de şunlardır: “Sur‟a üflenmiştir, ve işte onlar kabirlerinden Rablerine koşuyorlar.” (Ya-Sin 36/51) “O gün Sur‟a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.” Kıyamet Günü’nün Olayları 1. Göklerde meydana gelecek olaylar İlk belirtilerin göklerde görüleceği kuvvetli bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu belirtilerin en önemlisi, gökyüzünde hiçbir bulut olmadığı halde yıldızların (muhtemelen şeritler halinde) silinip gözden kaybolmasıdır. Bu konuda şu ayetler de vardır: “O gün sema bir çalkanışla çalkalanır (= yevme temuurus semau mevra). (Tur 52/9) “Gök çatladığı zaman (= izes sema-un fetarat).” (İnfitar 82/1) “Yıldızlar silindiği zaman (= ve izen nücumu tümiset).” (Mürselat 77/8) 6 | P age “Gök yarıldığı zaman (= izes semai füricet).” (Mürselat 77/9) 2. Yakın semada meydana gelecek olaylar Göğün çatlamasıyla gelişen olaylarla birlikte yakın semada nelerin ortaya çıkacağı da ayetlerde çok çarpıcı bir şekilde ifade edilmektedir. “Güneş büzüldüğü [içine doğru çöktüğü] zaman (= izeş-şemsu küvviret). “Yıldızlar karardığı zaman (= ve izen nücumun kederet).” (Tekvir 81/1-2) “O gün gök erimiş maden gibi olur (= tekunus semai kel mühl).” (Nebe 78/8) “Gök yarılıp ayrılarak erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman (= ve izen şakkat-is semau fe kanet verdeten ked dihan).” (Rahman 55/3 3. Dünyada meydana gelecek olaylar Gökyüzünde yıldızların silinmesiyle başlayan olaylar yeryüzünde de çok şiddetli bir sarsıntı ile kendisini gösterecektir. Gökdeki çalkalanmanın (= temuur) bütün arzı (yeri) de sarsacağı anlaşılmaktadır, çünkü aşağıdaki ayette de aynı kelime arzın çalkalanmasından bahsedilmektedir: “Gökte olanın sizi yere batırmayacağından emin mi oldunuz? O zaman yer (=ard) birden sallanmağa/çalkalanmağa başlar (= fe iza hiye temuur).” (Mülk 67/16) “O gün yer ve dağlar sarsılır (= yevme tercuful ardu vel cibal), ve dağlar dağılıp kum yuğınına döner.” (Müzzemmil 73/14) Bu ayetlerde işaret edilen şiddetli sarsıntılar “raacife”, “raadife”, ve “racce” kelimeleriyle ifade edilmektedir. Zilzal (zelzele) suresinin 1-5 ayetleri ise gene Kıyamet Günü‟nün zelzelesinden bahsetmekte ve dünya üzerinde de bütün mekanda meydana gelen değişimin yerçekiminin azalması şeklinde kendini göstereceğine işaret etmektedir: “Yer (= arz), kendi sarsıntısıyla sarsıldığı zaman (= iza zülziletil ardu zilzaleha).” “Ve yer, ağırlıklarını attığı zaman (= ve ahracatil ardu eskaleha).” “İnsan: "Buna ne oluyor!" dediği zaman (= ve kaalel insanu ma leha).” “İşte o gün [yer] kendi haberlerini söyler (= yevme izin tuhaddisu ahbareha).” “Rabbinin ona vahyettiği (= bi enne rabbeke evha leha).” (Zilzal 99/1-5) 4. Kıyamet gününün İnsanlar üzerindeki etkileri: Kur‟an‟da o günün, insanlar üzerindeki etkilerini anlatan çok çarpıcı ayetler vardır. Bazılarının mealleri: “Peki inkar ederseniz çocukları ihtiyarlatan o günden kendinizi nasıl kurtaracaksınız?” “Gök [bile] onun [Kıyamet gününün] dehşetinden çatlar (= essemai münfatir bih); Allah'ın vaadi ifa edilmiştir (= mef'ula).” (Müzzemmil 73/17-18) Yukarıdaki ilk ayetteki “çocukları ihtiyarlatan o gün” ifadesi, o günün dehşetini çarpıcı fakat mecazi olmayan bir şekilde anlatmaktadır. 7 | P age "[O insan] Kıyamet günü nerede?" diye sorup durur.” “Ama o gün göz kamaştığı (= fe iza berikal basar),” “Ay tutulduğu (= ve hasefel kamer),” “Güneş ve Ay bir araya toplandığı zaman (= ev cumia-ş şemsü vel kamer)!” “[İşte] o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der! (= yekulül insane yevmeizin eynel mefer).” (Kıyamet 75/6-10) “O gün insanlar yayılmış pervaneler gibidir (= yevme yekunun nasi kel feraş-il mebsus).” “Dağlar da [o gün] atılmış renkli yün gibi olurlar (= ve tekunul cibali kel „ihnil menfuş).” (Karia 101/4-5) 5. Kıyamet Günü Öncesinde Ortaya Çıkacak Alametler “Kıyamet alametleri” diye isimlendirilen bu olaylardan bazıları Kur‟an-ı Kerim‟de bildirilmektedir, diğer bazıları da Hz. Peygamber‟den (s.a.v.) nakledilen bazı hadislerde bildirilmektedir. Kur’anda bildirilen olaylarla ilgili ayetler şunlardır: 1- “O söz başlarına geldiği zaman (= ve iza vaka‟atil kavl) onlara yerden bir daabbe çıkartırız, o onlara insanların ayetlerimize inanmadıklarını söyler.” (Neml 27/82) Bu ayette geçen “daabbe” kelimesi, Kur‟an‟daki başka ayetlerde, karnı veya ayakları üzerinde hareket eden canlılar için kullanılmaktadır: “İnsanlardan kimi de [vardır ki] ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele eder,” “Büyüklük taslayarak Allah yolundan şaşırtmak için; dünyada ona bir rezillik vardır, kıyamet gününde ise ona alevli ateş azabını tattıracağız (= nuziykuhu azabün hariyk).” (Hac 22/8-9) “Ve de ki: Hamd Allah‟adır; O, size ayetlerini gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız; Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Neml 27/93) 2- Kıyamet Günü‟nün yaklaştığının alametlerinden bir de Ye‟cüc ve Me‟cüc‟ün ortaya çıkmasıdır. Bunun veya bunların ne olduğu tam olarak bilinmemekle beraber, bir tür canlı oldukları ve sebest bırakıldıklarında insanlara büyük zararlar verecekleri hususunda görüş birliği vardır. “Nihayet Ye‟cüc ve Me‟cüc [seddi] açıldığı zaman, ki onlar her tepeden akın edip çıkarlar (= hatta iza fütihat ye‟cuce ve me‟cuce ve hüm min külli hadebin yensiluun).” (96-97) Gene Ye‟cüc ve Me‟cüc ile ilgili olarak Kehf suresi 97-99. ayetlerini hatırlayacak olursak: “Artık [Ye‟cüc ve Me‟cüc] onu [Zülkarneyn‟in yapmış olduğu engeli] ne aşabildiler, ne delebildiler.” “[Zülkarneyn] dedi: „Bu Rabbimin bir rahmetidir; Rabbimin vaadi geldiğinde onu yerle bir eder; şüphesiz Rabbimin vaadi gerçekdir (= ve kane va‟du rabbi hakka).” “Biz o gün onları [Ye‟cüc ve Me‟cüc‟ü] dalgalar halinde bırakmışızdır. Sur‟a da üflenmiştir, ve hepsini de toplamışızdır.” (Kehf 18/97-99) Bu ayetlerden şu sonucu çıkarabiliriz: İnsanlar Ye‟cüc ve Me‟cüc belasıyla karşılaştıkları zaman onu tanıyacaklar, fakat daha önce bunları ciddiye almadıkları veya halktan gizledikleri için bu belayı tanımaları onlara fayda vermeyecektir. 8 | P age 3- Kıyamet Günü‟nden önce gerçekleşecek olan diğer bir hadise de insanların göğün bir tabakasından diğerine çıkması ve orada bir müddet yaşayabilmesidir. Aşağıdaki ayetteki “gökte de rızkınız ve size vaad edilen vardır” ifadesi buna işaret etmektedir: “Gökte de rızkınız ve size vaad edilen vardır (= ve fis-semai rizkaküm ve ma tu‟aduun).” (Zaariyat 51/22) Bu ayetteki “size vaadedilen” (= ma tu‟aduun) ifadesi başka bir ayette şöyle açıklık kazanmaktadır: “O, yedi göğü [içiçe] tabakalar halinde yaratmıştır (= ellezi haleka seb‟a semavatin tibaaka); Rahman‟ın yarattığında bir uygunsuzluk göremezsin; gözünü çevir de bak bir kusur [veya çatlak] gürebiliyor musun?” (Mülk 67/3) “Görmediniz mi, Allah yedi göğü nasıl [birbiri üstünde] tabakalar halinde (=tibaaka) yaratmıştır?” (Nuh 71/15) İşte bu ayetler bir arada mütalea edildiklerinde, insanların göğün bir tabakasından diğerine çıkacağına işaret ettikleri anlaşılmaktadır. 4- Kıyamet Günü öncesinde ortaya çıkacak alametlerden biri de gökyüzünden gelecek ve dünyayı kaplayacak bir dumandır (= duhan). Kur‟an‟da bu olay kendi adındaki Duhan suresinde şöyle anlatılmaktadır: "Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek belli bir duman getireceği günü gözetle (=fertekıb yevme te‟ti-s semau bi duhanin mübiyn).” “İnsanları saracaktır o. „Bu pek elem verici bir azap‟ [diyecekler].” “Ey Rabbimiz, bizden bu azabı kaldır, doğrusu biz artık iman ediyoruz [derler]. “Onlarda öğüt almak nerede, kendilerine [gerçeği] açıklayıcı bir elçi geldiği halde." (Duhan 44/10-13). Hadislerde Geçen Alametler: Bunlardan en müşahhas olanları güneşin batıdan doğması ve Hz. İsa‟nın (a.s.) yeryüzüne inmesidir. 1- Güneşin batıdan doğması ile ilgili olarak aşağıdaki ayette geçen: "[İnanmak için] hala kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini, yahut Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ancak Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün, önceden inanmamış, yahut imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye [o günkü] imanı bir fayda sağlamaz: de ki, bekleyin; şüphesiz biz de bekleyenlerdeniz." (En'am 6/158) "Rabbinin bazı ayetlerini" ifadesini Hz. Peygamber‟in (s.a.v.) kıyamet alameti olan güneşin batıdan doğması olarak şöyle açıkladığı bildirilmektedir: "Güneş, battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Güneş batıdan doğduğu zaman toptan bütün insanlar iman edecekler, fakat daha evvel iman etmiş veya imanında bir hayır kazanmış olmayan hiçbir kimseye o gün imanı fayda vermez." 11 2- Hz. İsa‟nın (a.s.) Kıyamet Günü‟nden önce yeryüzüne indirilmesi meselesi: Bu konu da müfessirler tarafından çok tartışılmıştır. Kur‟an‟da Hz İsa‟nın (a.s.) yeryüzüne ineceğini açıkça bildiren bir ayet bulunmamaktadır, fakat bazı ayetlerin bunu desteklediği düşünülmektedir. Aşağıdaki ayetler onun, Hristiyanların genel inanışlarının aksine Yahudiler veya Romalılar tarafından öldürülmemiş olduğunu, fakat semaya yükseltilmiş olduğunu bildirmektedir: “… Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat [öldürdükleri kişi] onlara İsa gibi gösterildi ...” 9 | P age “Bilakis Allah onu kendi [nezdine] yükseltmiştir (= bel rafeahu-allahu ileyh); Allah büyük izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisa 4/157-158) “Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim ve seni bana yükselteceğim (=inni müteveffiyke ve raafiuke ileyye) …” (Al-i İmran 3/55) Son ayette “ölüm” (= mevt) kelime kökünden gelen bir ifade yerine, gene Kur‟an‟da insanların uyku halini anlatmada kullanılan “v-f-y” kelimesiyle “vefat ettireceğim” (=müteveffiyke) sözü geçmektedir. Halbuki “mevt” kelimesinin geçtiği şu ayette her nefsin ölümü tadıcı olduğu bildirilmektedir: “Here nefs ölümü tadacaktır (= küllü nefsin zaaikatül mevt); …” (Al-i İmran 3/185) Dolayısıyla İsa‟nın (a.s.) da bu ayetin şümulünde olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Ayrıca Nisa suresinin 159. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Andolsun Kitap Ehli‟nden hiç kimse yoktur ki, onun [İsa‟nın] ölümünden önce ona inanacak olmasın (= le yü‟minenne bihi kable mevtihi). Kıyamet gününde de o [İsa] onlar aleyhine şahitlik yapacaktır.” (Nisa 4/159) Bu ayette geçen “ölümünden önce” (= kable mevtihi) ifadesi İsa (a.s.)‟ın ölümünden bahsetmektedir, ki bu ayetler ve konu ile ilgili olarak İbn Cerir et-Taberi, İbn Atiyye, İbn Rüşd, Kutubi, İbn Kesir gibi bazı Müslüman bilginlerce mütevatir kabul edilen hadisler bir arada mütalea edildiğinde İsa‟nın (a.s.) tekrar yeryüzüne gönderileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Buna rağmen müfessirler arasında bu konuda tam bir fikir birliği yoktur. 3- Hadislerde anlatılan diğer bazı olaylar da şunlardır:  Doğuda, batıda ve Arap yarımadasında yer çöküntülerinin meydana gelmesi.  Nakledilen hadislerde bu çöküntülerin yeryüzünde ahlaksızlığın arttığı bir zamanda meydana geleceği bildirilmiştir.  Kıyamet Günü yaklaştığında şiddetli yağmurların yağacağı ve büyük tahribatlara yol açacağı, yıldırım düşmesi hadiselerinin sıklaşacağı ve insanlar üzerine düşerek ölümlerine sebep olacağı bildirilmiştir. 4.MAKALE ve 5.MAKALE 6.MAKALE MATURİDİ’NİN KELAM SİSTEMİNDE AHİRET İNANCI a. Ahiret kavramı Sözlükte son anlamına gelir.Kavram olarak dünya hayatının sonrasındaki varoluşu ifade eder. Kur‟an‟da ahiret hayatının bütününü ifade etmek üzere “el-ahire, darü‟l-ahire, el-yevmü‟l-ahir” gibi yalın ifadeler kullanılmıştır. Ahiret hayatının bazı evrelerini ifade etmek için de yine bir takım kavramlar kullanılmıştır; es-saa, el-hakka, el-karia, et-tamme, es-sahha, yevmü‟l-kıyame, yevmü‟l-ba‟s, yevmü‟l-huruc, yevmü‟n-nüşur gibi. b. Ahiret Hayatının İsbatı Maturidi altı açıdan değerlendirir: 1. Adalet Açısından İlahi adalet ilkesi. Maturidi; “Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya Allah‟tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?” (sad/28) gibi ayetlerden yola 10 | P age

Description:
Makaleler - Sistematik Kelam – Hülya Alper tanrının varlığı, peygamberlik, münzel kitaplar, ölümden sonraki yaşam ve diriliş, melekler ve şeytanın varlığı . Bu anlatımların simgesel olmayacağı hususunda gazali yanılgı içindedir.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.