ebook img

Seyahatname c.2 PDF

378 Pages·23.782 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Seyahatname c.2

B Î S M İ L L Â H İ R R A H M A N İ R R A H İ M SAMİMİ EVLİYÂ’NIN SEYAHATNAMESİNİN ÖNSÖZÜ VVELÂ kâinâtı yaratana hamdedelim ki, dünya ve dünya üze- rindekileri, bütün tuhaflıkları, yeri, göğü, cenneti, melek­ leri ve Rıdvanı, Huri ve Gılmânı, sünbül ve reyhânı, bülbül ve gülistâni, çeşme-i hayvanı, inci ve mercanı, ay ve parlak güneşi açık seçik etti. Hamd kılmak Hâlik’a vâcib dürür Ni’metine ins ü cin tâlib dürür Hem salât ile selâm ol Ahmed’e Mazhar-ı levlâk ve sırr-ı Emced’e Sahbma, evlâdına olsun selâm Anlar idi hâmî-i din bittemam. Övgü ve şükr o kâinatın yapıcısına ki, bu fakir kulunu yoktan var edip «Ve mâ Halekte’l cinne ve’l inse illâ li yağbudûn» emriyle tâat ve ibâdetle görevlendirdi. İslâmm şartlarından olan namaz ve orucu, zekât ve haccı kullarına farz kılıp emrine uyanları saâdete ulaştırdı. Bu zayıf kul dahi hacc emrini yerine getirmek arzusu ile seya­ hat etmek istiyordum. Acaba, baba ve ananın elinden nasıl kurtulup dünyayı dolaşarak âlem seyyahı olabilirim diye düşünüp, bin kırk se­ nesi Muharrem ayının birinci günü yaya olarak İstanbul içinde ba­ şıboş dolaşarak, İstanbul esnafından ibaret olan birinci cildi vücuda getirdim. İmkânlarım derecesinde bütün eserleri, binâ ve imâretle- ıi anlatıp esnafları, pirlerini, kanun ve kaideleriyle Bağdat fethi ga- zâsınm ordu alayında nasıl geçtiklerini tesbit ederek yazdım. Asıl arzum Mukaddes topraklar, Bağdad, Mekke, Medine, Mısır ve Şam taraflarına gitmek idi. Birinci cildin önsözünde yazıldığı üze­ re, mübarek bir gecede kendi evimde uykuya daldım. Rüyada bizzat Hz. Peygamberi gördüm. Mübarek ellerini öptükten sonra şefaat ye­ rine, yanılarak seyahat diledim. Cihânın övündüğü tebessüm ede­ rek, «Şefaati ve seyahati ve ziyareti, Allah’ım sıhhat ve selâmetle kolay eyle» diye Fatiha dediler. 392 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ <؟îza erâdallahu şey’en hayyen es-bâb» (Allah birşeyin olmasını isterse sebebini hazır eder) anlamı ge­ reğince, ertesi günü sabahleyin, Gedikpaşa tarafında eski dostumuz olan Okcuzâde Ahmed Çelebi’nin evine vardım. Gördüm ki büyük hazırlık ile Bursa seyahatine çıkmak üzeredir. Bana hitaben: «Bira­ derim Evliya! Gel seninle — evvelâ arkadaş sonra yolculuk anlamın- ea—■ arkadaş olup beş on gün içinde eski başkent olan Bursa şehri­ ni gezip görelim. Ola ki hüzünlü gönlümüz neş’e, gamlı hatırımız âbâd ola. Orada çeşitli ibret verici şeyler seyredip, geçmiş Osmanlı pâdişâhlarının mezarlarım ziyaret edelim. Bilhassa Hz. Emir Sul- tan’ın tekkesine yüz sürüp kalbimizi aydınlatalım» deyince, içime bir ateş düştü. O vefalı arkadaşın teklifi üzerine, içime Bursa’yı gör­ mek arzusu geldi. Hemen keyiflenerek, gidelim dedim. Mecliste ha­ zır bulunanlar, «Mübârek olsun, selâmet ve ganimetle dönmek na- sib ola» diye, hayır dua ile bir Fâtiha-i şerife okudular. Hakir de hemen oradan —babamın ve annemin haberi olmadığı halde— yir­ mi kişilik arkadaş grubu ile Eminönü’ne gelip, bir Mudanya kayı­ ğına bindik. BİN ELLİ TARİHİNDE İSTANBUL’DAN BURSA’YA YAPTIĞIMIZ SEYÂHAT SIRASINDA GÖRDÜĞÜMÜZ İBRET VERİCİ ESERLER VE ESKİ ŞEHİRLER, DAĞLAR; KARADA VE DENİZDE «SEFER CEHENNEMDEN BİR PARÇADIR. İSTERSE BİR FERSAH OLSUN» ANLAMINCA ÇEKTİĞİMİZ SIKINTILAR MİNÖNÜ’NDEN hareketle, önce Galata burnundaki Kurşunlu mahzen önünden İstanbul Haliç’ini geçtik. Fındıklı kasabası önünde durarak gemimize birkaç usta gemiciyi yolcu olarak aldık. Bin elli Muharreminin ilk Cuması idi. Kuşluk vaktinde yâni güneş iki adam boyu kadar yükseldikten sonra, zaman uygundur diye, gemiciler bir araya gelerek seven çekip demir aldılar. Levend- leı. hazır baş olup yelken yırtarken, Allah kolay eyleye deyip Fatiha okudular. Pupa yelken Sarayburnu akıntısını ve girdabını geçip maksad yelkenini Bursta tarafına yönelttik. Gemi içinde herkes neşe ile sohbet ederken, bazı güzel sesli arkadaşlar: Alîahümme yâ hâd! - Âsan eyle yolumuz. Sehl umur elvâdi Tiz geçer tut elimiz İlâhilerini söylemeye başladılar. Meğer arkadaşlarımızdan birisi Sul­ tan İbrahim’in karcıbaşısı Sefer Ağa’nm tanburcusu• ve kemençeci. si imiş. Yine beraberimizde olanlardan bir diğeri de Sadrâzam Kara Mustafa Paşa’nm uşâğı Kara Receb ağanın çökürcüsü ve hanende­ si imiş. Hepsi bir araya geldiler. Hakir (Evliyâ): «Geliniz şu, gam girdabında üzüntü dağıtmak, için bir segâh faslı geçelim» dedim. Pe­ ki dediler. Gemicilerden Kışlıkcı Dayı, Çordum ve Cıvık Veli adlı dayılar da çökürleriyle gelip bize katıldılar. Âşıkâne, sâdıkâne bir Hüseyin Baykara faslı oldu ki, zevk sahihlerinin ağızlarının suyu ak­ tı. Bu zevk ve neşe ile Heybeli adasının önüne vardık. Ileybeliada: İstanbul’a on sekiz mil uzaklıktadır. Çevresi dokuz mildir. Mâmûr ve bakımlıdır. Bir manastırı var. Yılda bir kere Rıım- lar kayıklarla gelerek ziyaret ederler. Ada halkının hepsi zengin Rum reisleridir. Âb-ı hayat gibi suyu ve gönül açıcı bağlan vardır. İdare. 394 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ çileri Bostancıbaşı ile bir yeniçeri yasakçısıdır. Oradan kalkarak uy­ gun bir zamanda şimşek gibi çakarak, beşinci saatte Mudanya sahi­ line varıp demirledik. Mudanya: Bu şehir Kostantiniyye tekfurunun kızı Mudanya ta­ rafından yaptırılmıştır. Bu hakire, gurbette ilk cuma namazı bu şehirde nasib olmuştur. Bir liman kasabasıdır. Gelip geçen gemiler için emin bir limandır. Çünkü Mudanya İstanbul Halic’inin güne­ yindeki bir bucakta olduğundan, yedi rüzgâra karşı mahfuzdur. Amma kuzey rüzgârlarına karşı o kadar emin değildir. İskele başın­ da gümrükhânesi vardır. Gelen ve giden gemilerden, karadan gelen tüccardan öşr-ü Sultânî (onda bk•) alınır. On yük akçe vergi öde­ yen bir iltizam emanetidir. Şehir deniz kıyısında geniş bir alana kurulmuş olup, kalesi alçak ve kapalı yerde taş bir binadır. Yedi- yüz yirmi bir tarihinde Orhan Gazi, Şehzâdeliği sırasında babası Osman Gazi’nin izni ile, bu kaleyi fethetmiş ve bir daha kûffarın eline geçmesin diye, yer yer yıktırmıştır. Fakat kolayca tamiri müm­ kündür. Şehir, Anadolu eyâletlerinde Gazi Hûdâvendigâr sancağı­ nın voyvodalığıdır. Yüz elli akçelik kazadır. Kadılığı her sene iki bin kuruş getirir. Bazı kere de Bursa mollasına paşmaklık olarak ve­ rilir. Güzel kazadır. Üç câmii, yedi mihrab mescidi, üç hanı, bir hamamı, iki çocuk mektebi, iki yüz kadar dükkânları vardır. Halkı Rum’dur. Su ve havasının güzelliğinden Rum güzelleri çoktur. İn­ ciri, üzümü, şırası meşhurdur. Hele sirkesi bütün dünyaya dağıldı­ ğından, bu şehre «Dâr-ül Hail» derler. Sonra atlarımıza binip güne­ ye doğru bağ ve bahçeler içinden geçerek, dört saatte «Fledar sah­ rası» denilen mâmûr ve bakımlı ovadan geçtik ve Nilüfer nehrine geldik. Nilüfer nehri: Bir akarsudur ki, baharda aslâ geçit vermez. Kıb­ le tarafından Rûhban, Keteli, Kestel dağlarından gelip toplanarak Fledar sahrasından akar, binlerce dönümlük ekili arazi ve ağaçlığı sular. Yol üzerinde sağlam bir köprüsü vardır ki, her kemeri alâim-i semâdan nişan verir. Bunu Nilüfer Sultan (1) yaptırdığı için, adına izâfeten Nilüfer köprüsü derler. Nehir buradan geçerek batı taraftan denize dökülür. Buradan iki saat güneye giderek Bursa’ya ulaştık. (1) Nilüfer Hatun adı ile meşhurdur. Bilecik Tekfurunun nişanlısı iken 688 tarihinde Osman Gazi tarafından esir edilerek Şehzâdesi Orhan Gazi ile evlendirilmiştir. Süleyman Paşa ile Murad Hüdâverdigârın an­ nesidir. EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ 395 İPEK ŞEHRİ VE HÜKÜMET MERKEZİ BURSA DURAĞININ VASIFLARI Hz. Adem’in cennetten yeryüzüne inişinden sonra ilk defa tari­ hi olayları kaydeden tdris Aleyhisselâmdır. Sonraları bu işi Kiptiler yapmışlardır ki, bugün bile bütün olayları bir bir yazmaktadırlar. Bunlardan sonra Yunanlılar gelir ki, bunların en büyük tarihçisi Madyan oğlu Yanko’nun kardeşi Yanvan’dır. İsrail oğullarının «Hi- cam» adında tarihleri var ise de itimad edilmez. Hind tarihleri, Çin Hakanı tarihi, Arab, Acem, Frenk, Lâtin tarihleri dahi vardır. En son tarih Rum tarihidir. Bu tarihlerin hepsini tetkik etmiş tarihçi­ lerle görüştüm. Hiçbirisi Bursa’nm kurucusunu yazmamışlar (2). Sa­ dece Süleymannâme, Tuhfe adlı eski tarihlerde şöyle yazılmıştır: Süleyman Aleyhisselâm taht üzerinde havada uçarken, Ruhban dağının (Uludağm) tepesinde durur. Dört tarafına bakarak, veziri Âsaf Berhiyâ’ya: «Şu ferah yerde bir büyük şehir olsaydı ne güzel olurdu?» buyurur. Cin ve devlerden olan yakınlan: «Ya Allah’ın nebisi! Tûfandan önce burada büyük bir şehir ile eski bir kale var idi. O kaleyi can kavmi yapmış derlerdi. Biz buraya askerle geldik, fethedemeyerek geri döndük. Sonra tûfanda kale suya batarak kay­ bolmuş...» Hz. Süleyman’ın emriyle, periler o yerin taş ve toprağını temizlerler. Kalenin burç ve duvarlan ortaya çıkar. Süleyman’ın emri ile şiddetli lodos eserek, kapı baca meydana çıkar. Süleyman Aleyhisselâm Bursa’nın batı tarafında bir konak uzaklıkta Edincik denilen büyük şehri kurarak Belkis’e taht şehri yapar. Hâlâ büyük köşkleri açık seçik durur. Ayasofya sütunlannm birçoğu bu şehir­ den gitmiştir. Süleyman Aleyhisselâm her sene Belkis ile gelip bu Keşiş (Uludağ) dağında eğlenirmiş. O halde Bursa, tûfandan sonra Hz. Süleyman tarafından imar edilmiş olur. Amma kalenin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Kalenin temelleri yalçın kayalar üzerine kurulmuş olup, şekli kareden uzun­ cadır. Uzunluğu doğudan batıya doğrudur. Kuzey ve yıldız tarafı yük­ sek olduğu gibi, altı da uçurumdur. Üç tarafında hiçbir hendek yok­ tur. Pınarbaşı, Değirmenler mahallesi, Leben mahallesi tarafları de­ rin hendektir. Zaman geçtikçe hendeği tamir edilmemiştir. Celâli Ka­ ra Yazıcı, Arab Said ve Kalender oğlu adındaki şâkiler kuşatarak (2) Bursa, Kartacalı meşhur Anibal’in verdiği plân üzerine Bitini hüküm­ darlarından İkinci Prusyas tarafından kurulmuştur. 396 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ hendeklerini toprakla doldurmuşlardır. Fakat kalenin dört tarafın­ daki temellerde ortaya çıkan taşların her biri hamam kubbesi kadar var. Bu gösteriyor ki, kale insan yapısı değildir. Kale sonraları İz­ mir kraliçesi Kaydafe’nin eline geçmiş. Bazı burç ve duvarları ta­ mir edilmiş olduğundan, üzerinde Yunanca yazılmış tarihleri var­ dır. Kale Keşiş dağının olduğundan, lodos ve doğu rüzgârlarından etkilenmez. Şehrin evleri kuzey ve yıldız tarafına bakar. Pencere­ lerden Flodar sahrası bukalemun renkleriyle görünür. Kalenin çevresi on bin adımdır. Altı bin bedenî, altmış yedi ku­ lesi ve beş kapısı vardır. Güney yönüne açılanları Pınarbaşı ve Zin­ dan kapılarıdır. Batıya açılanlar Kaplıca ve Balıkpazarı kapıları­ dır. Kale uzun müddet Rumların elinde kalmış idi. Konya’daki Sel­ çuklular yedi defa yedişer, sekizer ay kuşatmışlar ise de, kış geldi­ ğinden muvaffak olamayarak Konya’ya dönmüşlerdi. Beyliği zama­ nında Sultan Osman dahi üç kere kuşatmış, üçünde de fetihsiz geri dönmüştür. Sonra kendisi nikris hastalığına tutulunca, oğlu Orhan Gaziyi seksen bin askerle Bursa’ya göndermiştir. Onlar da kuşata­ rak Kaplıca tarafında, Pınarbaşı’nda birer büyük kule yapmaya baş­ lamışlar ve yedi ayda tamamlayabilmişlerdir. Sonra tekrar kuşatma başlamıştır. Kaplıca tarafından Orhan Bey, Pınarbaşı tarafından bıraderzâdesi Timur Bey, dağ tarafından Balabancık Bey kâfirleri çok fazla sıkıştırmışlar, dışarıdan gelen İmdadcıîarı da kılıçtan geçirmişlerdir. O sırada kalede sıkışan kâfir­ ler arasında kıtlık ve pahalılık başgöstermiş. Nihayet bir sene sü­ ren kuşatmadan sonra, kale vire ile (anlaşma ile) Orhan Gaziye tes­ lim edilmiştir. Sene 726. Orhan koşarak babasına varınca onu son nefesinde bulmuş ve «Müjde, Bursa fetholundu!» def demez, Osman Gazi ruhunu teslim etmiştir. Orhan Gazi Bursa’ya dönerek müsta­ kil padişah olmuştur. Osman Gazi iç kalede toprağa verilmiştir. Bü­ yük bir ziyarctgâhtır. Babası Ertuğrul Bey Gazinin beyliği zama­ nında yetmiş parça şehir fethetmiştir. Önce Akçakocaeli, İkincisi İz­ nik yakınındaki Yaîakabad’dır. Osman Gazi Peygamber sülâlesinden Şeyh Edebâli adlı şeyhin kızı ile evlenmiş, Orhan Gazi o kızdan doğmuştur. Orhan Gazinin ilk hutbesini Edebâli’nin akrabasından Dursun Fakih okumuştur. Bursa yeni fethoîunduğundan Kayseri, Konya, Niğde, Aydın, Sa­ mban. Lârende, Dârende ve Maraş taraflarından ümmet-i Muham- med gelip buraya yerleştiler. Orhan, denizler kadar kalabalık asker­ le düşmanlarına bu şahin yuvasından süzülüp intikam aldı. Gani- EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ 397 metle Bursa’yı mâmûr etti. Belh, Buhara, Horasan taraflarından sa­ yısız erenler gelerek vatan edindiler. Hâlen Bursa’mn imânna de­ vam edilmektedir. BURSA İMARETLERİNİN ÖZELLİKLERİ İç kalede, iki bin ev ve kat kat yüksek saraylar vardır. Amma bağ ve bahçeleri yoktur. Dar evlerdir. Yedi mahalle, yedi mihrab ve bir hamamı vardır. Yirmi dükkânlı bir çarşısı var. Sultan Orhan Camii: İç kalededir. Genişliği ve derinliği yüz on ayaktır. Tek şerefeli bir minaresi vardır. Orhan Gazi’nin mezar, bu­ radadır. «Orhan davulu» dedikleri kırmızı kılıflı büyük davul, bu câmiin bir kemerinde asılıdır. Osmanlı devletinde ilk çalman davul budur. Eski padişahlara ait saray da bu kalededir. Fatih’e gelince­ ye kadar padişahların sarayı bu idi. Fakat Hüdâvendigâr Gazi ba­ zen Edirne sarayında otururdu. Şimdilerde ise bu saraylara rağbet kalmamış ve terkedilmişler­ dir. Amma yine serdarları ve bostancıları vardır. Bu iç kalenin caddeleri büyük taşlar ile kaldırım döşelidir. Ev­ leri eski usûldür. Bazılarının temeli kâfirden kalmıştır. Taş ve tuğla duvarlarında tarihler yazılıdır ki, bu evlerin ne zaman yapıldıkları­ nı gösterir. Evleri kârgir binalar olup, baştanbaşa kiremit ile örtü­ lüdür. Her evin bir çeşit servi gibi sanatlı ocakları, birbirinden te- nasüblü şeşhane, yuvarlak bacaları, yer yer kale içinde servi, ceviz ağaçları, üzüm asmaları vardır. Suyu ve havası lâtif yüksek bir yer oluşundan, kale halkı güzel vücutludur. Bursa idarecilerinin vasıflan: Fatih Sultan Mehmed Handan be­ ri Anadolu eyâletinin hükümet merkezidir. Hüdâvendigâr adıyla bir sancak paşası hâkimdir. Padişah tarafından Has’ı hümayunu 618078 akçedir. Sancağında 420 zeâmet ve 1005 timarı olup alaybeyisi, çe٠ ribaşısı, yüzbaşıları vardır. Sefer sırasında kanun gereğince cebeli­ leriyle alaybeylerinin sancağı altında silahlı seçme asker toplanır. Paşası dahi beş yüz asker ile sefere iştirak eder. Beşyüz akçeli, iti­ barlı bir kadılıktır. Bursa’dan azlolunanlar, Edirne ve İstanbul mol­ lası olurlar. Yüksek bir memuriyettir. Senede kırk bin kuruş hasıl olur. Şehir içinde yedi tane mahkeme naibi vardır. Kebene, Feledor, Apolyond, Kestel, Çukurca nahiyelerine İstanbul tarafından yeniçe­ ri çukadarı; pazara gideni, dergâh kapıcılarından bir kapıcı muhzır- başısı, ruûs-u hümâyûn ile hükmeder. Ayrıca yeniçeri Bursa ağa- 398 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ sı, cebeci çorbacısı, yirmi yeniçeri kulluğu, sipahi kethüda yeri, na- kib-ül eşrafı, ipek mizanı emini, gümrük emini, çöplük subaşısı, muh- tesib ağası, ayak naibi mevcut olup, bunların hepsinin asmak, siya­ set etmek selâhiyetleri vardır. Çünkü şehir büyüktür. Aşağı kale esnafı: Eğri fatihi Sultan Üçüncü Mehmed Han za­ manında Karayazıcı, Kalenderoğlu, Deli Haşan, Cennetoğlu adlı âsi­ lerin Bursa’ya yapacakları hücumları Bursa ileri gelenleri işitip. Pa­ dişah fermanı ile şehrin üç tarafına burçlu ve duvarlı, köşe ve ٥ d- li, dirsekli, her tarafı mazgallı yalın kat bir kale yapmışlardır. Amma o kadar sağlam değildir. Bu da Keşiş dağı adı ile anılan dağın ete­ ğinde doğudan batıya doğru uzanan büyük bir memlekettir. Uzun­ luğu bir, genişliği yarım fersahtır. Dâire şeklinde iç kalenin uç ta­ rafını kuşatmış olup, çevresi on beş bin adımdır. Duvarları o kadar yüksek değildir. Tatarlar kapısı tarafında hendeği vardır. Başka ta­ raflarda yoktur. Zaten hendeğe gerek de yoktur. Çünkü gayet sulu yer olduğundan düşman konaklayanıaz. Yer yer kaleler üzerinde toplan ve mazgalları çoktur. Amma iç kalede cephâne ve top çoktur. Bayramlarda, donanmalarda büyük şenlikler olur. Dizdarı vardır. Şehrin, altı binin üzerinde bekçisi vardır. Kapılarının bazısı demir kanatlıdır. Her kapının üzerindeki kulelerde mazgal yerleri koymuş­ lardır. Düşman kapı önüne kadar geldiği takdirde, bu deliklerden taş ve humbara bırakılır. Doğu tarafta Tatarlar kapısı, güney tarafta Fledar kapısı vardır. Haşan Paşa kapısı ve daha başka kapılan var­ dır. Bu kalenin içinde mâmûr, kat kat ve eski tarz, devlet adamla­ rına ve halka ait yirmi üç bin adet ev vardır. Yukarı iç kalede pa­ dişahlara mahsus bir büyük saray olup, içinde üç hamamı, altı yüz dükkânı vardır. Dar yerde bulunduğundan bahçesi yoktur. Bu şehirde 176 Müslüman mahallesi, 7 Ermeni mahallesi, 9 Rum mahallesi vardır. Aynca 6 cemâat Yahudi, 1 mahalle kipti, Murâ- diye yolu üzerinde bir de miskinler mahallesi bulunur. Bu şehir düz bir yerde kurulmuş olup, yüksek kale eteğindeki evler, imâretler ve Ulu Câmi semtleri yüksekte kalmıştır. Kuzey ta­ rafında bir saat uzaklıktaki Fledar sahrasından güneşin yakıcı ışık­ ları vurunca, Uludağ eteğinde bu şehrin mavi kurşun ile süslenmiş olan han, hamam, mescidler ve salâtin câmilerini, kat kat sokakla­ rını seyredenler hayran kalırlar. Fledar sahrasından bu acaip şehir garip bir manzara arzeder. Gördüğüm şehirlerin hiçbirine benzer tarafı yoktur. Mânevi havası fazla bir şehirdir. Bundaki büyük veliler, müfessirler ve hadisci- EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ 399 ler başka diyarda yok. Meğer cennete benzeyen Bağdad’da ola... Gü­ ney tarafında olan Uludağ sanki âb٠ı hayat kaynağıdır. Çünkü bu yüksek dağdan bin altmış adet ismi bilinen âb-ı hayata benzer pı­ narlar akıp bütün imâretleri sular. Yukarıda yazılan yüksek saraylara kanallarla taksim edilmiş olup, evden eve akar. Meyve ağaçlan, çimenleri, bi1 hassa erguvan ağaçları çoktur. Senede bir defa Emir Sultan Hazretlerinin Erguvan cemiyeti faslı olup her taraftan deniz gibi insan toplanır ki, bu ka­ labalık cemiyeti anlatmakta kalem âcizdir. Böyle bir cemiyet ancak Emir Sultan sevgisi ile olur. Arazisi güzel, halkı mahbub, ekili yerleri çok, nimetleri bol, su­ yu ve havası lâtif, mâmûr ve büyük bir şehirdir. Anadolu’daki yedi büyük şehrin biri de bu Bursa’dır. SÂLÂTİN VE DİĞER CÂMİLERİN VASIFLARI Hepsi bin kırk tanedir. Üçyüz elli yedisi salâtin, vezirler, vükelâ, âyân ve büyüklerin câmileridir. Câmi-i Kebir veya Ulu Câmi: Yıldmm Bayezid Han yaptırmış­ tır. Bursa’nın havadar, yüksek yerinde, güzel bir câmidir. Câmi için­ deki dört köşe paye sütunlardan herbirinin aşağısı adam boyu ka­ dar yüksekliktedir. Bunların cilâlı, altınlı, nakışlı olan en yukarı­ sında, her payenin dört tarafında, «ya Hannân, yâ Deyyan, yâ Süb- han» Esmâ-i Hüsnaları (Cenab-ı Hakkın isimleri) çeşitli yazı şekil­ leri ile süslüdür. Bu yazıların harfleri, elifleri üçer zira’dır ki, düz çizgi tarzındadır. Bu sütunlar, on dokuz kubbe-i tâk-ı kisrâlıdır. Hep­ si kurşunla kaplı, her kubbenin alemleri güneş gibi aydınlık verir. Yirminci kubbe câmiin ortasında olup, sarı pirinç telden — balık ağı gibi-- örülmüştür. Vahşi hayvanlar ve kuşlar giremez. Câmiin içine güneş ışığı girerek aydınlatır. Bu açık kubbenin altında, Hanefî mez­ hebine göre eni boyu onar arşın daire şeklinde bir havuz vardır ki, içinde çeşit çeşit balıklar oynaşır. Bütün cemâat o havuzdan abdest tazeleyerek ibadet ederler. Cevizden yapılma minberini üstad var kuvvetini sarfederek nakş٠ı Manî ile süslemiştir ki, buradaki Bursalı Fahri oyması gibi çiçek, turunca, eşlemi, çar-gül, katmer gülleri ve çeşitli kitâbeleri, dünya ressamları bir araya gelseler yapamazlar. Benzeri bulunmaz. Meğer Karadeniz sahilinde Sinop câmiindeki nakışlı minber ola... Nakışlı bir müezzin mahfili vardır ki, cennet mahfiline benzer. Dört tarafı pencereler ile, pencereler billurlar ile süslenmiş aydınlık bir

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.