1 z < I ŞEREFNAME an* LL. İ1 K1 1 klirt tarihi OL Ş e re f H a n LU 'I / u (» o11 y1 11 1 # 1•— < z A ANT YAYINLARI: Farsça Yazılışı: BİTLİS, 1597 Arapça Yayım: KAHİRE, 1958 -1962 Türkçe ilk Yayını: ANT YAYINLARI Nisan 1971, İstanbul Kapak Deseni: İRAN MENŞELİ KÜRT KİLİMİ Dizgi - Baskı: OSMANBEY MATBAASI Şeref Han Şerefname Kürt Tarihi Arapçadan Çeviren: MEHMET EMİN BOZARSLAN ANT YAYINLARI Cağaloğlu, Başmusahip Sok. 10/2 - İst. Önsöz XVI. yüzyılın sonlarında Bitlis’te hüküm sürmüş olan Şeref Han, uzunbir çalışmanın ve geniş bir araştırmanın ürünü olarak farsça yazdığı ŞEREFNAME adlı bu eserini 1597 yılında tamamlamıştır. Eserin yazarının kaleminden çıkmış elyazması orijinali Oxford Üniversitesindeki Bod leian Kütüphanesinde «312» numarada kayıtlıdır. Eser, birincisi 1669 yılında yine Bitlis beylerinden olan Muhammed bin Ahmed Bey Mirza tarafından (İstan bul Belediye Kütüphanesinde, M. Cevdet yazmaları ara sında ve «0/29» numarada kayıtlıdır), İkincisi de 1681 yılında «Şeniî» mahlaslı bir yazar tarafından (iki nüshası Londra, British Museum’da bulunmaktadır) olmak üzere iki defa arap harfleriyle; üçüncüsü ise 1930’larda Diyar- bakırlı öğretmen Süleyman Savcı tarafından (daktilo ile yazılmış olan bir nüshası Diyarbakır Umumî Kütüphane sinde, 2065 numarada kayıtlıdır) latin harfleriyle olmak üzere üç defa türkçeye çevrilmiştir. Fakat bu türkçe çeviri lerin hiçbiri bugüne kadar basılıp yayımlanmamıştır. 1860 yılında rusçaya ve 1868 yılında fransızcaya çevrilip yayımlanmış olan ŞEREFNAME, 1948 yılında da, Irak Kürtlerinden olup Mısır’da ikamet eden Muham med Ali Avni tarafından arapçaya çevrilmiş ve iki cilt ha linde, Yahya El-Haşşab’ın her iki cilt için ayrı ayrı yaz dığı iki tanıtma yazısıyla birlikte Kahire'de (I. cilt 1958, II. cilt 1962) basılmıştır. Biz de eserin Kahire’de basıl mış olan bu nüshasını arapçadan türkçeye çevirdik. Eserin, açıklanması gereken bazı yerlerine açıklayıcı nitelikte kısa dipnotlar koyduk ve bunların sonuna da (M.E.B.) harflerini yazdık. Eserin arapça çevirmeni mer hum Muhammed Ali Avni’nin koymuş olduğu dipnotları ise, sonuna yazdığımız (M.A.A.) harfleriyle belirttik. Kitaptaki miladi tarihlerin bir kısmı Muhammed Ali Avni tarafından düşülmüş olmakla beraber, bir kısmı da tarafımızdan konulmuştur. Kürtçe özel isimleri ise latin alfabesiyle yazdığımız gibi, türkçe okunuşlarını da parantez içinde gösterdik. 1603 yada 1604 yılında ölmüş ve Bitlis’teki türbesine gömülmüş olan Şeref Han, kitabın «Dördüncü Safha»sının «Eksinde, kendi hayatı hakkında ayrıntılı bilgi vermiş ol duğu için, biz ayrıca biyografisini yazmaya gerek görme dik. Eserde sözü edilen aşiret ve yer adlarını arapça nüs hasından aynen aldığımız ve bu konuda başvuracak daha başka kaynak bulamadığımız ve daha önce yapılmış türk çe çevirileri de incelemek imkânını elde edemediğimiz için, bu adların bir kısmı doğru yazılmamış olabilir. Bunun nedeni, Arap harflerinin öteki dillerin yazılışına elverişli olmayışıdır. Bu gibi adlara rastlayacak okuyucular, bu konuda bize sağlıklı ve gerçeğe uygun bilgi verdikleri tak dirde, bunu sevinçle karşılarız. Gerek yazarın yaşamış olduğu çağda, gerekse ondan önceki dönemlerde cereyan etmiş olayları büyük ölçüde aydınlığa kavuşturması bakımından çok önemli bir tarihsel belge niteliğine sahip olan ŞEREFNAME gibi bir eseri, ülkemizin okuyucularına kazandırmış olmaktan mutluluk duyduğumuzu da ayrıca belirtmek isteriz. MEHMET EMİN BOZARSLAN Sunuş Yazar, kafiyeli ve tantanalı bir deyişle, Allah’a hamdı ve Peygamber’e salatı kapsayan bir girişten(1> son ra, çağının padişahı olan, Osmanlı padişahlarından Mehmed Han III.’ü, farsçada kullanılması alışılmış bir takım yüce nitelik ve övgülerle över; sonra arapça ola rak şöyle der: Hakanların, yüce eşiğini öpmekle yüceldikleri; sul tanların, yüce tahtını öpmekle şereflendikleri; ehl-i sünnet ve cemaatin koruyucusu; bid’at(2) ve sapıklığın izlerini silen; emrine itaat edilen en büyük sultan; uyul ması gereken en adaletli, en mütekamil hakan; Hila fet bayrağını adalet ve iyilikle yükselten; mekan ve za man safhaları üzerine merhamet ve acuna nişanları di ken; her iki başkanlıkla(3> da güçlenmiş olan; her iki (1) Bu girişin aslı yada çevirisi kitabın Arapça çevirisinde bulunmadığından, tarafımızdan türkçeye çevrilmedi, (M. E. B.) (2) Bid'at, Sonradan dine sokulmak istenen kökensiz adettir. (M. E. B.) (3) iki başkanlıktan biri padişahlık, öbürii de halifeliktir. (M. E. B.) mutluluğu daw elde etmeyi başarmış bulunan; her iki karanın ve her iki denizin(S) sultanı; her iki mübarek Harem’in hizmetçisi(6); iki ömer’in(7) üçüncüsü; Büyük İskender’in İkincisi; güvenlik yaygılarını her tarafa se ren; büyük iyilik sahibi Allah'ın lütuf nazarlarım üzerinde toplayan; zaferlerin babası Sultan Mehmed Han... Yüce Tanrı onun mülkünü ve iktidarını ebedileştirsin ve iyiliği ni, lütfunu alemlerin üzerine yağdırsın. Akıl ve basiret sahiplerince açıkça bilindiği gibi; düz gün yazan yazarlar, güzel konuşan bilginler, faziletli tarih çi ve edebiyatçılar, tarih ve biyografi biliminin, edebî bi limlerin en değerlilerinden, en yüksek derecelilerinden ve en önemli yeri işgal edenlerinden olduğu konusunda birleş mişlerdir. Bunun nedeni, tarih biliminin ibret verici ders ler, açık seçik işaretler, önemli haber ve rivayetler kapsa masıdır; hele tarih bilimi, kendisinden beklenen şerefli ve övünülecek amaçları gerçekleştirir ve bu haberleri düz gün, güçlü sözlerle, açık ve kolayca anlaşılır bir üslupla aktarırsa... Bunun içindir ki, Ravzat el-Safa adlı tarih kitabının yazan olan ve Mir Hand adıyla tanınan Mu- hammed bin Hand Şah bin Mahmud, değerli kitabının girişinde şöyle demiştir: «Tarih bilimini öğrenmenin 10 faydası vardır: «1 — İnsanları tanımak. (4) Dünya ve ahret mutluluklarım kastediyor. (M. E. B.) (5) İki kara ve İki deniz, egemenliğindeki alanların genişli ğinden kinayedir. (M.E.B.) (6) İki Harem, Mekke’deki Kabe İle Medine’deki Hazretl Muhammed’ln türbesidir; bu şehirlere egemen olan hü kümdarlar, îkl Harem’in hizmetçisi olduklarını söyler ve bununla övünürlerdl. (M.E.B.) (7) îkl Ömer’in birincisi Hazreti Ömer, İkincisi Emevîlerden Ömer bin Abdülaziz’dlr, ikisi de adaletleriyle tanınmışlar dır. (M.E.B.) a 2 — Bilinmeyen konuları öğrenmekten duyulan zevk ve sevinç. «3 — Tarih biliminin, fazla külfet ve zorlanmaya ihtiyaç göstermeyecek ölçüde kolay elde edilebilen, ya kın çevreden öğrenilebilen ve hafıza gücü üzerine kuru lan bir bilim olması. «4 — Tarih biliminin aktardığı çeşitli sözleri öğ renmekle, gerçek ile uydurmayı, doğru ile yalanı birbirin den ayırdedebilmek. «5 — insanın birçok tecrübeye sahip olması. Dü şünürler, tecrübenin insanoğlunun özelliklerinden oldu ğunu söylemişler ve tecrübeyi «on akıl»a(8) dahil etmiş lerdir. Oysa insan, birçok tecrübeyi tarih okumakla elde eder. «6 — Tarihçinin, ihtilaflı olmayan olaylar konu sunda, düşünürlere danışma ihtiyacında olmaması. «7 — Tarihi öğrenmenin, büyük sorunlar ve prob- lemleşen olaylar konusunda, azimli kişilerin iradelerini güçlendirmesi. «8 — Tarih bilgisinin, bu alanda güçlü ve söz sa hibi olanlara, büyük olayların ve kara felaketlerin mey dana gelmesi sırasında sükünet ve soğukkanlılık sağla ması, umut ve cesaret vermesi. «9 — insanın, sürekli olarak tarih okumakla, fela ketlerin ve üzücü olayların meydana gelmesi sırasında sebat ve hoşgörünün basamaklarını çıkabilmek gücünü elde etmesi. «10 — Bütün bunlara ek olarak tarih bilgisinin bir de şu faydası vardır: Sultanlar ve kıratlar sürekli olarak tarih kitaplarına baktıkları takdirde, onun aracılığıyla, yüce padişah olan Allah’ın, mülkü dilediğinden almak ta ve dilediğine vermekteki kudretinin ölçüsünü anlar (8) On akıl, Aristoteles’in taksimine göre akim on mertebe, si. (M.E.B.) lar; artık dünya onlara yüz çevirdiğinde aldanıp gurura kapılmazlar ve onlara sırt çevirdiğinde de üzülmezler. Bunun içindir ki, bilge Kur’an, en büyük bilge olan Pa dişahın^1 düzenini, ‘onların hikayelerinde akıl sahipleri için ibret vardır’ gibi sözlerle çokça anlatmıştır, s Bu yaprakların yazarı olan, ve doğru yolu gösteren yüce Padişah Allah’a muhtaç bulunan ben Şeref bin Şemseddin -Allah onu dünya ve din mutluluğuna eriştir sin-, dinsel bilgiler alanındaki öğrenimini tamamladık tan, kesin inanç verici eğitimini ikmal ettikten, Divan(10) işlerini doğru yürütmek için gereken bilgilerle donandık tan ve ruhsal olgunluk kazandıktan sonra; gençliğimin ilk günlerinden, hatta hayatımın başlangıcından beri tutku derecesinde sevdiğim konu olan, geçmiş padişah ve kıratların hayatlarını gözden geçirmekle, ve yine tutkun olduğum bir konu olan, geçmiş kavimlerin, halkların ve milletlerin durumlarını incelemekle zaman zaman uğraş maya başladım; nihayet bu kutlu bilim ve bu ince sanat alanında üstün bir düzeye çıktım; bunun sonucunda, gü cümün yettiği kadarıyla bu alanda yazı yazmaya da gi riştim. Bu bilim alanında, benden önce eski ve yeni pa dişahların hayatlarım yazan tarihçilerden hiçbirinin yap madığı, hatta akimdan bile geçirmediği, bağımsız bir ki tap ortaya koymak, benim güçsüz aklımdan geçiyordu. Fakat zaman tarafından çıkarılan engeller, gece gündüz meydana gelen olaylar bu özlemi gerçekleştirmemi en gelliyordu. Bu yüzden o amaç, gizlendiği örtünün altın da kaldı; bu şekil, bekleme perdesinden çıkamadı; muha- ,___________ ’ r (9) Allah’ı kastediyor. (M.E.B.) (10) Divan, eskiden hükümdarların devlet iğlerini yönettik leri makam (M.E.B.)