© İz Yayıncılık İZ YAYINCILIK: 378 İnceleme-araştırma dizisi: 092 ISBN 975-355-502-4 2. Baskı; İstanbul, 2006 Çatalçeşme Sokağı, Defne Han, No: 27/2 Cağaloğlu 34410 İstanbul telefon: (212) 5207210 faks: (212) 5115791 www.izyayincilik.com e-posta: [email protected] kapak: Medine Efe Basıldığı yer: Şenyıldız Matbaası. Gümüşsuyu Caddesi No:3 Topkapı-İstanbul Reginald H. Barrow ROMALILAR Çeviren Ender Gürol Romalılar Reginald H. BARROW BÖLÜM I Hatırlayamayacağınız kadar eskiden, geleneksel davranışlar ileri gelenlerini çekip kendilerine bağlarlarmış; yüksek ahlâklı kişiler de, eski davranışlara, atalarının kuruluşlarına sımsıkı sarılırmış. CİCERO a) Ne Biçim İnsanlardı? Romalılar ne biçim insanlardı? Kişi, ettiğiyle tanınır derler; bu yüzden, bu soruya cevap vermek için, ilkin, yapılan işler için Roma tarihine, sonra, bu işleri yaptıran düşünceyi anlamak için de, Roma edebiyatına başvurmamız iyi olur. Romalılar, tarihleriyle yargılanmaya gönülden râzı olurlardı, çünkü tarih onlar için yapılan işlerdi res gestae terimi Lâtince’de ‘yapılan işler’ anlamına gelir ve tarih kelimesini ifâde eder. Edebiyatları konusunda ne güzel söylenmiştir: ‘Lâtin edebiyatını incelemedeki başlıca amaç, Roma’nın tarihini anlamaktır, oysa Yunan tarihi, Yunan edebiyatını anlamak için incelenir.’ Demek oluyor ki, SORUYA CEVAP ANCAK Roma tarihinin incelenmesiyle verilebilecek, cevabın da, kitabın bu ilk bölümünde değil, son bölümünde olması gerekecek. Ama bu kitap bir Roma tarihi değil, Roma tarihi üzerinde ileri incelemeler yapmaya değer mi, değmez mi, bunu düşünmeye bir çağrıdır; bu çağrı da, Roma’nın eserinin türlü yönlerinin birkaç çizgisiyle belirtilmesiyle olacaktır. Romalılar tarihleri boyunca, bireyin ya da insan topluluğunun dışında, insanın gözden kaçırmaması gereken bir ‘kudret’in varlığını derinden duymuşlardır. İnsanın bir şeye boyun eğmesi gerekti. Bundan kaçınmak felâketi buyur etmekti; buna istemeyerek boyun eğmek, üstün kuvvetin kurbanı olmaktı; gönülden râzı olundu mu da, o kuvvetle işbirliği yapacak seviyeye yükselebilmek demekti; işbirliğiyle o üstün kudretin eğilimini, hattâ amacını sezebilmek imkânı vardı. Gönülden işbirliği, insana kendini dinsel bir amaca adıyormuş duygusu veriyordu; amaçlar daha bir açık vermeye başlıyordu. Daha yüksek bir seviyedeyse kendine ve devleti teşkil eden kendi gibi kimselere verilen, tanrısal bir görev duygusu belirecektir. Romalı general, zaferle biten bir muharebe dönüşünde ‘zafer’ini, şehrin kapılarından Jüpiter’in (daha sonra İmparatorluk devrinde Mars Ultor’un) tapınağına kadar, şehri bir baştan bir başa geçerek, tapınakta, “Roma halkının sâyesinde Jüpiter’in başarısını” tanrıya sunarak kutlardı. Roma’nın tâ başından beri, Romalıda, kendini tanrısal bir amaca adama duygusu görülür. Bu, ilkin belli belirsiz, olgunlaşmamış, korkuyla karışık bir duygudur; sonraları iyice belirir ve çoğu zaman onları harekete geçiren baş sâik olur. Son zamanlarda Roma’nın tanrısal görevi artık iyice açığa çıkmıştır; tam Romalı olmayan kimseler bunu daha da belirtirler, üstelik görevin yerine getirildiği belli olan bir zamanda, bunun üstünde daha çok dururlar. Bu kendini adama duygusu, ilkin ev ve aile içinde belirir; Şehir-Devlet’inden daha açığa çıkar, İmparatorluk ülküsündeyse en yüksek noktasına erişir. Zaman zaman türlü düşünce kategorileri ve ifâde biçimleri kullanılır; ama temeli dine dayanır, çünkü deney alanının ötesine atlayıştır bu. Görev yerine getirildiğinde temeli değişir. Roma karakterinin ve tarihinin anahtarı işte buradadır. Romalı kafası bir çiftçi, bir asker kafasıdır; ne sadece çiftçi ne de sadece askerdir, çiftçi-askerdir; bu Romalının ne çiftçi ne de asker olduğu sonraki çağlarda da böyledir. “Sürekli çalışma”dır çiftçinin alınyazısı, çünkü mevsimler insanı beklemez. Yine de kendi çalışması hiçbir şey sağlamaz ona; o, tasarılar, hazırlıklar yapar, toprağı sürüp, ekin eker; ama bunları kontrol altında tutabilmek şöyle dursun, aklın almayacağı güçlerin yardımını sabırla beklemesi gerekir. Bu güçleri kendi yararına çevirmek için elinden geleni yapacaktır, ama çoğu zaman, o kuvvetlerle ancak işbirliğinde bulunabilir; amacına erişebilsin diye, onu bir âlet olarak kullansınlar diye o güçlere katılır. Hava değişmeleri ve felâketler onu hayâl kırıklığına uğratabilir; ama boyun eğip, beklemekten başka çâresi yoktur. Ömrü belli bir düzen içre geçer; ekim zamanı, ekinin büyümesi, hasat belli aralarla birbirini izler. Tarlada geçer ömrü. Sonradan bir vatandaş olarak siyasal hayata atılacak olursa, bu, toprağını, malını ya da oğullarının işlerini savunmak içindir. Onca deneye dayanan bilginin karmaşık kuramlarından daha çok değeri vardır. Erdemleri: Namus, iktisat, ileriyi görüş, sabır, çalışkanlık, dayanıklılık, cesâret, kendine güven, basitlik ve kendinden büyüklere saygıdır. Bunlar aynı zamanda, askerin erdemleridir. Disiplin icabı, düzenli hayatın değerini o da bilir, çünkü içgüdüsel olarak âni bir çağrıya cevap vermesi gerekmektedir. Kendine güveni olmalıdır. Çiftçinin gücü, dayanıklılığı askerin işine yarar; el ustalığı Romalı asker olmasına yardım eder, yapıcı olması, hendek kazmayı, yol ve tahkimât yapmayı bilmesi gerektir. Tarla ekmesini, taş oluklar kazmasını bildiği gibi, bir ordugâh düzenlemesini, tahkimât yapmasını da bilecektir. Açık havada yaşayabilmelidir, zaten ömrü boyunca işi gücü bu olmuştur. Asker de, bir tarımcı gibi, önceden yapılan bütün tasarıları altüst edebilecek beklenmedik olayları, gözden kaçırmamak gerektiğini bilir. Umulmadık güçlerin varlığından haberlidir ve kaderin, ya da talihinin bir aracı gibi yardım ettiği başarı kazanan bir generalin “talihli” bir general olduğunu bilir. Toprağına, çevresindekilere ve dostlarına bağlıdır. Günün birinde bir siyasal tartışmada kanı beynine hücum edecek olursa, savaş sona erdiğinde sürebileceği bir toprağı ve içinde yaşayabileceği bir çiftliği olsun diyedir. Bu bağlılığı, emrinde bulunduğu generale kayıtsız şartsız sunar. Türlü türlü insanlar, çeşitli ülkeler gören Romalı, yurduna faydalı ve iyi gördüğü şeyi getirir; ama onun için “bütün öteki topraklardan daha çekici gelen bir yer” vardır, bu, değişmesini istemediği eviyle, doğduğu yerdir. Roma tarihini incelemek demek, Yedi Tepe üstüne kurulan Devlet-Şehri zamanından, dünyanın hâkimi durumuna gelinceye dek, görevini bir an için olsun gözden kaçırmayan Roma’nın gelişmesini incelemek demektir; sonra da üstünlüğe sahip olmasına ve bu üstünlüğü koruyabilmesine sebep olan şeyleri görmektir; bu sebeplerin ilki ve en etkini, Roma’nın şu gücünde beliriyordu; düşmanlarını dost ediniyor, onlar da eninde sonunda Romalı olup çıkıyorlardı, Romalı olmaları, onların İspanyolluğuna, Galyalılığına veya Afrikalılığına halel getirmiyordu. “Romanitas” kelimesi, Tertullianus’un Romalı zihniyetini, Romalı görüşünü ve Romalı düşünüşünü ifâde etmek için kullandığı uygun bir kelimedir. Bu kelime, sınırlı ve dar anlamında “Roma uygarlığı” terimine yaklaşır. Bu uygarlık terimi, insanların düşündüklerini, duyduklarını ve başardıklarını içine aldığı gibi, düşündüklerine, duyduklarına ve başardıklarına verdikleri değerleri de ifâde eder. Yaratıcı düşünceleri ve bu düşüncelere verdikleri değerler, maddî nesneleri kullanışlarını derinden değiştirecek olan birtakım eylemlerle belirebilir, ama işin maddî tarafı bir uygarlığın en az önemli yanıdır, çünkü uygarlık, aslında insanların kafasında ve rûhundadır. Tacitus’un dediği gibi, “Bilgisizlerdir (Büyük Britanya’dakilerden söz ediyordu) uygarlığın güzel yapılarla, rahat ve lüksle belirdiğine inananlar.” “Tacitus’un kullandığı Lâtince kelime, humanitas Cicero’nun sevdiği ve Roma dilinde özel bir anlamı olan Roma’nın yarattığı bir kelimeydi. Bu kelime, insanın kendi kişiliğine olan saygısını ifâde ettiği gibi, -insanın kişiliği tektir; onu sevmek alabildiğine geliştirmek gerektir- başkalarına ve onların özgürlüklerine
Description: