ebook img

Rama'yla Buluşma - Arthur C. Clarke PDF

331 Pages·1999·1.02 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Rama'yla Buluşma - Arthur C. Clarke

ARTHUR C. CLARKE Rama ile Buluşma (Rendezvous with Rama) Çeviren : K. Ümit Kayahoğlu Birinci Baskı : Mart 1983 Yayınlayan : A. GERAY BİLİMER Seyran Sok. No: 9 KARTAL/İSTANBUL Dizgi - Baskı: Gözlem Matbaacılık Koli. Şti. 26 28 71 1 UZAY MUHAFIZLARI Sonunda bu ergeç olacaktı. 30 Haziran 1908 tarihinde Moskova — evren ölçülerine oranla çok küçük kalan— uç saat ve dört bin kilometre ile yerle bir olmaktan kurtuldu. Tekrar, 12 Şubat 1947'de 20. yüzyılın ikinci büyük meteoru, yeni bulunmuş olan uranyum bombasına meydan okuyan bir patlama ile, Vladivostok'un dört yüz kilometreden daha yakınına düşünce, başka bir Rus şehri daha yok olmaktan ucuz kurtulmuş oldu. O günlerde; bir zamanlar Ay'm yüzünü delik deşik etmiş olan bu kozmik bombardımanın seyrek de olsa Dün-ya'ya çarpmalarına karşı insanların yapabileceği hiçbir şey yoktu- 1908 ve 1947 meteorları insanların yerleşik olma-,dığı vahşi topraklara düşmüştü, fakat 21. yüzyılın sonuna doğru Dünya'da artık böyle göksel cisimlere hedef olabilecek boş bir bölge kalmamış, insanlar bir kutuptan diğerine kadar bütün Dünya'yı doldurmuştu ve artık bunun sonucundan da kaçınılamazdı. 2077 yılının çok güzel geçmiş olan yazının 11 Eylül günü, Griniç zamanıyla saat 9.46 da, Avrupa'da yaşayanların çoğu gökyüzünün doğusunda gözleri kamaştıran bir ateş topu gördüler. Bu cisim birkaç saniye içinde Güneşten fazla bir parlaklığa erişti ve arkasında büyük bir gaz ve toz bulutu bırakarak gökte sessizce, fakat hızla ilerledi. Avusturya'nın üzerinde bir yerde çok şiddetli patlamalarla parçalanmaya başladı, patlamaların şiddetinden bir milyondan fazla insanın kulaklarında devamlı hasar oluştu, ancak bu insanlar şanslı kişilerdi. Saniyede elli kilometre hızla ilerleyen binlerce ton kaya ve metal parçası, yüzyılların emeğini birkaç yakıcı saniye içinde yok ederek Kuzey italya düzlüklerine çarptı. Padua ve Verona şehirleri yeryüzünden silindiler. Gökten gelen bu çekiç darbesiyle coşup karaya -hücum eden Adriyatik denizi, Venedik'i bütünüyle ve bir daha çıkma-macasma suların altına gömdü. Altı yüz bin insan öldü ve toplam hasar bir trilyon dolardan fazlaydı. Fakat; sanat, tarih, bilim ve özellikle insanlığın uğradığı kayıp hiçbir şekilde hesaplanamazdı. Sanki büyük bir savaşa girilmiş ve bu savaş bir tek sabahta kaybedilmişti. Çarpmadan oluşan ve göğe yükselen tozların yavaş yavaş yeryüzüne çökmesine kadar geçen aylar boyunca bütün Dünya, Krakatoa'dan sonra görülebilen en görkemli şafak ve gurupları izledi. İlk şok atlatıldıktan sonra insanlık; önceki çağlarda rastlanmayan bir birlik ve kararlılıkla hareket etti. Artık anlaşılmıştı ki, böyle bir felaket belki bin yıl daha olmayabilir fakat belki de ertesi gün tekrarlanabilirdi. Tekrarlandığı takdirde ise sonuç daha da kötü olacaktı. Öyle ise: Bir daha böyle bir olay olmamalıydı. Yüz yıl kadar önce, daha fakir olan Dünya'nın çok sınırlı kaynaklarına rağmen, insanlar intihar edercesine gökyüzüne birbirlerini imha edecek silahlar göndererek servetlerini boş yere harcamışlardı. Bütün bu çabaların başarılı olmamasına karşı elde edilen tecrübeler unutulmamıştı. Şimdi bunlar daha yüce bir amaç için daha geniş çapta kullanılacaktı. Artık böyle bir felakete yol açabilecek kadar büyük hiçbir meteorun Dünya'nın savunmasını yarmasına izin verilmeyecekti. Böylece Uzay Muhafızı projesi başladı ve elli yıl sonra da, onu yaratanların hiç beklemediği bir şekilde, kuruluşunun ne kadar yerinde olduğunu kanıtladı. 2 DAVETSİZ MiSAFiR 2130 yıllarında Merih'te üslenmiş radarlar hemen hemen günde bir düzine yeni asteroid buluyordu Uzay Muhafızlığı kompüterleri derhal onların yörüngelerini hesaplıyor ve aldıkları bilgileri büyük bilgi depolarına aktarıyorlardı; böylece isteyen astronom, onların birikmiş istatistiklerini inceleyip bilgi alabiiiyordu. İlk bin asteroidin saptanması, bu küçük dünyaların en büyüğü olan Ceres'in 19. yüzyıl başlarında keşfedilmesinden sonra, yüz yirmi beş yıldan biraz fazla zaman almıştı. Yüzlercesi bulunmuş, kaybolmuş ve yeniden bulunmuştu; o derece yoğun kümeler halinde olanları vardı ki, bunalmış bir astronom onlara «Gökyüzünün haşaratı» adını takmıştı. Aynı astronom Uzay Muhafızlığının şimdi yarım milyon asteroidi izlediğini bilse muhakkak ki büyük bir şaşkınlığa düşerdi. Sadece beş dev — Ceres, Pallas, Juno, Eunomia ve Vesta'nm— çapları iki yüz metreyi aşabiliyordu. Büyük bir kısmı ise, ancak büyükçe bir parkı doldurabilecek kaya parçalarından ibaretti. Hemen hemen hepsi Merih'in gerisinde kalan bir yörüngede dolanıyordu. Sadece Güneş'e doğru biraz yaklaşan bir yörünge izleyen ve Dünya için tehlike yaratabilecek birkaç tanesi Uzay Muhafızlığı tarafından dikkatle izleniyordu. Ve bunların hiçbiri Güneş Sistemimizin gelecek tarihi içinde Dünya'nın bir milyon kilometreden yakınına yaklaşmayacaktı. Henüz Jüpiter'in yörüngesi dışında iken keşfedilen cisim, keşfedildiği yıla göre ilk defa 31/439 olarak kataloglara geçirildi. Bulunduğu yer bakımından bir anormallik görülmemişti, çünkü bir sürü asteroid, Satürn'den daha uzak mesafelere gider, sonra tekrar uzak efendileri olan Güneş'e dönerdi, içlerinde en uzak mesafede dönen Thule 2, Uranüs'e o derece yaklaşırdı ki, bu asteroidin, Uranüs'ün elinden kaçırdığı bir uydusu olduğu zannediliyordu. Bu kadar uzak mesafeden cisimle yapılan ilk radar teması oldukça olağandışı sonuç vermişti; 31/439'un oldukça büyük bir yapıda olduğu belli oluyordu. Ekoların şiddetinden kompüterler en az kırk kilometrelik bir çap hesapladılar. Böyle bir dev yüz yıldır keşfedilmemişti ve gözden kaçmış olması da aklın alabileceği bir şey değildi. Sonra yörüngesi hesaplandı ve sır, yerini daha büyüğüne bırakarak çözüldü. 31/439 normal bir asteroidin her birkaç yılda bir, saat dakikliği ile tekrarladığı elips şeklinde bir yol izlemiyordu. O, yıldızlardan gelen ve Güneş Sistemi'ne ilk ve son ziyaretini yapan yalnız bir ziyaretçiydi. O derece süratli yol alıyordu ki, Güneş'in çekim gücünün onu yakalamasına imkân yoktu. Hızla içerilere dalacak, Jüpiter, Merih, Dünya, Venüs ve Merkür'ün yörüngelerinden geçecek, Güneş'in etrafında dolanırken daha da hız kazanacak ve tekrar bilinmeyene doğru yol alacaktı. Bu noktada kompüterler «Hey oradakiler, ilginç birşey bulduk,» işareti vermeye başladılar ve ilk defa olarak 31/439 insanların ilgisini çekti. Uzay Muhafızlığı Merkezi geçici bir heyecan dalgası ile çalkalandı. Yıldızlararası «gezgin» sadece bir numara olmaktan çıkarılarak ona bir isim verildi. Yunan ve Roma mitolojisinden artık bıkmış olan astronomlar çoktandır Hindu tanrıları üzerinde çalışıyorlardı. Böylece 31/439, Rama ismini aldı. Birkaç gün için haber çevreleri ziyaretçi hakkında epeyce gürültü kopardılar, ancak bu gürültü bilgi noksanlığı nedeniyle çok çapraşıktı. Rama hakkında sadece iki şey kesin olarak biliniyordu — ilginç yörüngesi ve yaklaşık büyüklüğü...— Bunlar bile radar ekolarının sağladığı bilgilere dayanılarak elde edilen yaklaşık rakamlardı. Teleskoptan Rama, hâlâ belirgin bir disk vermeyecek kadar küçük, zayıf ışıklı, on beşinci kadirden bir yıldız gibi görünüyordu. Ancak Güneş Sistemi'nin kalbine doğru daldıkça, sonsuza kadar gözden kaybolmadan önce, her gün biraz daha büyüyecekti. Dünya etrafında yörüngede olan gözlemevleri onun şekli ve büyüklüğü hakkında daha kesin bilgiler sağlamayı başaracaklardı. Bol zamanlan vardı; belki de gelecek aylar içinde görevli bir uzay aracı, ona yeteri kadar yaklaşıp güzel fotoğraflar çekebilecekti. Gerçek bir buluşmanın başarılı olacağına jhtimal verilmiyordu. Saatte yüz bin kilometreden fazla bir hızla, gezegenlerin yörüngelerini keserek ilerleyen bir cisimle fiziksel bir teması sağlamak için gerekli enerji çok pahalıya mal olacaktı. Böylece Dünya kısa sürede Rama'yı unuttu; fakat astronomlar unutmadılar ve heyecanları, bu yeni asteroidin onlara her gün yeni bilmeceler sunduğu aylar boyunca gittikçe arttı. Her şeyden önce Rama'nın ışık eğrisiyle ilgili bir problem vardı. Rama'da ışık eğrisi diye bir şey yoktu. Ayrıntısız; bilinen bütün asteroidler birkaç saatlik devrelerde donuklaşıp parlaklaşarak ışıklarında ufak değişiklikler gösterirlerdi. İki yüz yıldan beri yapılan gözlemler bunun, muntazam olmayan biçimlerinin ve eksenleri çevresinde dönmelerinin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu göstermişti. Yörüngeleri boyunca ilerlerken kendi çevrelerinde de dönünce Güneş ışığını yansıtan yüzeyleri devamlı olarak değişmekte ve parlaklıkları da buna göre azalıp çoğalmaktaydı Rama böyle bir değişiklik göstermiyordu. Ya hiç ekseni etrafında dönmüyordu, ya da tam anlamıyla simetrik bir yapıya sahipti. İki açıklama da yeterli derecede açık değildi. Konu bu noktada birkaç ay hiçbir ilerleme göstermeden kaldı, çünkü Dünya çevresinde dolanan büyük telesRoplardan hiçbirinin evrenin derinliklerini gözetleme gibi önemli bir görevi durdurulamazdı. Uzay astronomisi pahalı bir uğraştı ve büyük bir teleskopla yapılacak bir dakikalık bir çalışma bin dolardan daha fazlaya mal oluyordu. Eğer çok önemli bir program, bozuk çıkan elli sentlik bir kapasitör nedeniyle ertelenmese, Dr. William Stenton on beş dakikalık bir süre için iki yüz metrelik reflektörü kullanma şansını daha uzun bir süre ele geçiremeyecekti. Başka bir astronom için talihsiz bir olay onun şansı olmuştu. BiN Stenton ertesi gün aldığı sonuçlan sıra bulup da kompütere verinceye kadar, daha ne yakalamış olduğunu bilmiyordu. Hatta sonuçlar kompüter ekranında belirdikten sonra bile onların ne anlattığını anlaması birkaç dakika sürdü. Rama'dan yansıyan Güneş ışığı yoğunluk bakımından hep aynı değildi. Farkedilmesi çok zor, çok küçük, fakat aynı zamanda çok muntazam bir değişme gösteriyordu. Tıpkı diğer asteroidler gibi Rama da ekseni etrafında dönüyordu. Fakat bir asteroidin normal bir günü birkaç saat sürüyorsa, Rama'mnki, sadece dört dakikaydı. Dr. Stenton bazı çabuk hesaplar yaptı. Karşısında beliren rakamlar ona bile inanılması çok güç geldi. Bu küçük dünyanın ekvatorundaki dönme hızı saatte bin kilometreden fazla olmalıydı; kutupları dışında bir yere iniş yapmak çok tehlikeli olabilirdi. Rama'nın ekvatorundaki santrifüj kuvvet o bölgede açıkta olan herhangi bir cismi yaklaşık olarak 1 gravitelik bir güçle uzaya savurmaya yeterdi. Rama; üzerinde hiçbir zaman kozmik yosun tutunamayan, yuvarlanan bir taştı. Böyle bir cismin, bu şartlarda çoktan milyonlarca parçaya ayrılmadan sağlam kalabilmesi şaşırtıcı bir şeydi. Kırk kilometre çapında, dört dakikalık bir dönme devresine sahip bir kütle —bu, astronomik tablodaki cisimlerin hangisine sığardı? — Dr. Stenton düş gücü oldukça kuvvetli ve çeşitli olasılıklara kolayca geçebilen bir insandı. O anda aklına takılan düşünce onu birkaç dakika rahatsız etti. Yukarıca saydığı niteliklere göksel hayvanat bahçesinde tek uyan örnek sadece içine çökmüş bir yıldız olabilirdi. Belki de Rama; santimetre küpü milyarlarca ton çeken, çılgınca dönen bir nötron küre... bir ölü güneşti.

Description:
Dev bir metalik silindir muazzam bir hızla güneşe yaklaşmaktadır. İnsanlığın karşılaştığı yabancı bir uygarlığa ait ilk ürün... Teknolojik mucizelerin ve yapay ekolojinin dünyası... "Clarkeın yazdığı en iyi romanlardan biri... Gerilim ve gizem dolu" -Sunday Times- "Arthur
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.