TÜRKİYE FELSEFE KURUMU ÇEVİRİ DİZİSİ: 2 PRATİK AKLIN ELEŞTİRİSİ Immanuel Kant KRITIK DER PRAKTISCHEN VERNUNFT DizininYönetmeni:loannaKuçuradi DizininAmbleminiÇizen:ErdalAygenç Bu metin bir Kant semineri sırasında çevrilmeye başlanmış, sonra da çevirisi tamamlanmıştır. Bu çalışmaya katılanlar: îoanna Kuçuradi, Ülker Gökberk, Füsun Akatlı Çeviriyi orjinaliyle karşılaştıran: Gertrude Durusoy Türkçemetnigözdengeçiren:MeteTunçay Dizini hazırlayan: Oruç Aruoba İkinci baskı için metni gözden geçiren: İoanna Kuçuradi Birinci Baskı : 1980 İkinci Baskı : 1994 Üçüncü Baskı : 1999 ISBN975-7748-07-2 Bu çevirinin yayın hakkı TürkiyeFelsefeKurumu'nundur. PRATİK AKLIN E L E Ş T İ R İ S Immanuel Kant KRITIK DER PRAKTISCHEN VERNUNFT TÜRKİYE FELSEFE KURUMU ÇEVİRİ ÜZERİNE NOT Okuyucuya sunduğumuz bu metin, Kant'm Türkçeye çevirilen ilk Eleştirisi ve Ebedî Barış Üzerine Felsefî Deneme (çev. Y. Abadan - S. Meray, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1960, 56 sayfa) sinden sonra Tiirkçede yayımlanan ikinci kitabıdır. Bu Eleştiri ilk defa 1788'de yayımlanmış, ilk tngilizceye çevirisi 1873 'te çıkmıştır. Kant, bu yoldaki yaygın ününe karşın, özellikle "zor" olan bir filozof değildir; yeter ki bütünüyle tanırısın. Kullandığı her kavramın tanımını bulabilirsiniz yapıtlarında; bu da, onun anlaşılmasını büyük çapta kolaylaştırır. Ne var ki, dili, hele onu çevirmeğe giriştiği- nizde, sizi binbir güçlükle karşı karşıya getirir; o zaman Kant, özellikle "zor" bir filozof olarak karşınıza çıkar. Birçoğu yarım sayfayı aşan, Almancada bite izlenmesi çok defa güç olan tümcelerini, yapısı çok farklı olan Türkçe gibi bir dile aktarmağa kalkıştığınızda, metindeki bütün anlam inceliklerini eksiksiz vermek isteyince, çetin dilsel sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. Bu çeviride Kant'm tümcelerinin yapısına elden geldiğince bağlı kalmağa çalıştık; ancak çok gerekli olduğu yerde tümceleri böldük. Çift anlamlı olan yerleri de, yorumla- madan, aynı çift anlamlılıkla Türkçeye aktarmağa çalıştık. Sonuç olarak, pek akıcı olma- yan bir Türkçe çıktı ortaya. Ama umarız ki, buna karşılık, Kant'ın söylediklerini aslına daha uygun yansıtabildik böylece. Kant, yeni düşünce ve kavramlar dile getirmek için bile olsa, yeni sözcükler "uydur- ma "ya karşıdır. Kendisi, kimi zaman günlük dilden aldığı bazı sözcükleri, tanımlayarak terimleştirir; kimi zaman da, biri Lâtin ya da Yunan kökenli diğeri Germen kökenli iki eşanlamlı sözcüğü farklı iki kavramı karşılamak için, dolayısıyla anlam farkı yaparak kul- lanır. Bu tür güçlükler karşısında, Lâtince veya Yunancadan kaynaklanan bazı sözcükleri (transsendental, pozitif-negatif gibi sözcükleri) Türkçeleştirmeden bırakmayı yeğledik; Germen kaynaklı olanlara da, Kant'ın kavramını karşılayabildiğim düşündüğümüz bir karşılık "yakıştırdık" (söz gelişi 'Gemüt'e 'ruhsal yapı' dedik), ya da daha önce ortaya atılmış bir karşılığı kullandık (söz gelişiAnschauung için 'görü 'yü kullandık.) Kitabın soldaki sayfalarında yer atan Cassirer-Kellermann basımının okuyuşlarına uymadığımız yerleri kitabın sonunda belirttik; Cassirer-Kellermann'ın başka basımlara uymayan yerlere ilişkin açıklamalarını da verdik. Metinde geçen Lâtince alıntıların Türk- çesini ve bazı açıklayıcı notları, ayrıca da bu yapıttaki ana kavramları ve Almanca karşı- lıklarını kapsayan bir dizini, aynı şekilde kitabın sonuna ekledik. Çeviri metninin sağında, A basımının sayfalarını gösterdik. Bu çalışmaya katılan bütün arkadaşlarıma ve bize sağladığı destek için INTER NA TIONES'e burada candan teşekkür ederim. Kitabın ikinci baskısına sağladığı destek için de Kant-Gesellschaft a teşekkür ederim. İ.K. K r i t i k d e r p r a k t i s c h e n V e r n u n f t von I m m a n u e l K a n t R i ga beyJohannFriedrichHartknoch 17 8 8 Vorrede W arum diese Kritik nicht eine Kritik der reinen praktischen, sondernschlechthinderpraktischenVernunftüberhaupt betitelt wird, obgleich der Parallelism derselben mit der spekula- tiven das erstere zu erfodern scheint, darüber gibt diese Abhand- lung hinreichenden Aufschluß. Sie soll bloß dartun, daß es reine praktische Vernunft gebe, und kritisiert in dieser Ab- sicht ihr ganzes praktisches Vermögen. Wenn es ihr hiemit gelingt, so bedarf sie das reine Vermögen selbst nicht zu kriti- sieren, um zu sehen, ob sich die Vernunft mit einem solchen als einer bloßen Anmaßung nicht übersteige (wie es wohl mit der spekulativen geschieht). Denn wenn sie als reine Vernunft wirk- lich praktisch ist, so beweiset sie ihre und ihrer Begriffe Realität durch die Tat, und alles Vernünfteln wider die Möglichkeit, es zusein,istvergeblich. Mit diesem Vermögen steht auch die transszendentale Frei- heit nunmehro fest, und zwar in derjenigen absoluten Bedeutung genommen, worin die spekulative Vernunft beim Gebrauche des Begriffs der Kausalität sie bedurfte, um sich wider die Anti- nomie zu retten, darin sie unvermeidlich gerät, wenn sie in der Reihe der Kausalverbindung sich das Unbedingte denken will, welchen Begriff sie aber nur problematisch, als nicht unmöglich zu denken, aufstellen konnte, ohne ihm seine objektive Realität zu sichern, sondern allein um nicht durch vorgebliche Unmög- lichkeit dessen, was sie doch wenigstens als denkbar gelten lassen muß, in ihrem Wesen angefochten und in einen Abgrund des Skeptizismsgestürztzuwerden. Der Begriff der Freiheit, sofern dessen Realität durch ein apodiktischesGesetzderpraktischenVernunftbewiesenist,macht 3 Ö n s ö z P ratik aklın teorik akıl ile koşutluğu bu Eleştiriye S a f Pratik Aklın Eleştirisi adını vermeyi gerektiriyor gibi görUnse de, bu Eleştirinin neden yalnızca Pratik Aklın Eleştirisi diye adlandırıldığını bu yazı yeterince aydınlatıyor. Yapması beklenen, yalnızca s a f p r a - t ik a k lın va r o ld u ğ u n u ortaya koymaktır; bu amaçla aklın bütün pratik yetisini eleştiriyor. Bunu başarabilirse, aklın böyle bir yetiyle (teorik akılda olduğu gibi), sırf kendini bilmezlik sonucu sınırlarını a ş ıp a ş m a d ığ ın ı anlamak için, s a f y et i - n in k en d is in i eleştirmenin gereği kalmayacaktır. Çünkü akıl, saf akıl olarak gerçekten pratik olduğunda, gerek kendi gerçekliğini, gerek kavramlarının gerçekliğini yapıp etmeyle kanıtlar; onun bu gerçek olma olanağına karşı çıkan bütün uydurma akılyürütmeler de boşunadır. Transsendental ö z gü r lü k de, bu yetiyle, bundan böyle 4 sağlamlık kazanmaktadır; üstelik bu özgürlük, teorik aklın, nedensellik kavramım kullanırken, nedensel bağlantılar dizisinde k o ş u ls u z olanı düşünmek istediğinde kaçımlmazcasına düştüğü antinomiden ken- dini kurtarmak için gereksediği mutlak anlamdaki özgürlüktür. Teorik akıl bu kavramı, ancak sorunlu bir biçimde, düşünülmesi olanaksız olmayan bir kavram olarak ortaya koyabilmiş, ama ona nesnel ger- çekliğini sağlayamamıştı; bunu da sırf, en azından düşünülebilir diye geçerlikte bırakması gereken şeyin sözüm ona olanaksızlığı konusun- daki savlara kapılıp, özünde sarsılmaktan ve bir skeptiklik uçuru- muna yuvarlanmaktan kaçınmak için yapmıştı. özgürlük kavramı, pratik aklın zorunluklu bir yasasıyla gerçekliği kanıtlandığı kadarıyla, şimdi saf aklın —hatta teorik aklın— sisteminde i4 KritikderpraktischenVernunft nun den Schlußstein von dem ganzen Gebäude eines Systems der reinen, selbst der spekulativen Vernunft aus, und alle andere Begriffe (die von Gott und Unsterblichkeit), welche als bioße Ideen in dieser ohne Haltung bleiben, schließen sich nun an ihn an und bekommen mit ihm und durch ihn Bestand und objek- tive Realität, d. i. die Möglichkeit derselben wird dadurch be- wiesen, daß Freiheit wirklich ist; denn diese Idee offenbaret sich durchsmoralischeGesetz. Freiheit ist aber auch die einzige unter allen Ideen der speku- lativen Vernunft, wovon wir die Möglichkeit a priori wissen, ohne sit doch einzusehen, weil sie die Bedingung1) des morali- schen Gesetzes ist, welches wir wissen. Die Ideen von Gott und Unsterblichkeit sind aber nicht Bedingungen des morali- schen Gesetzes, sondern nur Bedingungen des notwendigen Objekts eines durch dieses Gesetz bestimmten Willens, d. i. des bloß prak- tischen Gebrauchs unserer reinen Vernunft; also können wir von jenen Ideen auch, ich will nicht bloß sagen nicht die Wirklich- keit, sondern auch nicht einmal die Möglichkeit zu erkennen und einzusehen behaupten. Gleichwohl aber sind sie die Bedingungen der Anwendung des moralisch bestimmten Willens auf sein ihm a priori gegebenes Objekt (das höchste Gut). Folglich kann und muß ihre Möglichkeit in dieser praktischen Beziehung angenom- men werden, ohne sie doch theoretisch zu erkennen und einzu- sehen. Für die letztere Foderung ist in praktischer Absicht genug, daß sie keine innere Unmöglichkeit (Widerspruch) enthalten. Hier ist nun ein in Vergleichung mit der spekulativen Vernunft bloß subjektiver Grund des Fürwahrhaltens, der doch einer ebenso reinen,aberpraktischenVernunftobjektivgültigist,dadurch ') Damit man hier nicht Inkonsequenzen anzutreffen wähne, wenn ich jetzt die Freiheit die Bedingung des moralischen Gesetzes nenne und in der Abhandlung nachher behaupte, daß das moralische Gesetz die Bedingung sei, unter der wir uns allererst der Freiheit bewußt werden können, so will ich nur erinnern, daß die Freiheit allerdings die ratio essendi des moralischen Gesetzes, das moralische Gesetz aber die ratio cognoicendi der Freiheit sei. Denn wäre nicht das moralische Gesetz in unserer Vernunft eher deutlich gedacht, so würden wir uns niemals berechtigt halten, so etwas, als Freiheit ist (ob diese gleich sich nicht widerspricht), anzunehmen. Wäre aber keine Freiheit, so würde das moralische Gesetz in uns gar nicht an- zutreffensein. Pratik Aklın Eleştirisi 4 bütün yapının k ilit t aşı nı meydana getirir; sırf ideler olarak teorik akılda desteksiz kalan bütün öbür kavramlar (Tanrı ve ölümsüz- lük kavramları) da, şimdi özgürlük kavramına bağlanır, onunla birlikte ve onun aracılığıyla dayanak bulur, nesnel gerçeklik kazanır, yani bunların ol ana klılı ğı, özgürlüğün gerçek olmasıyla k a - 5 n 111 a n 1 r ; çünkü bu ide, ahlâk yasası yoluyla kendini ortaya koyar. Özgürlük aynı zamanda, teorik aklın bütün ideleri içinde, doğru- dan doğruya kavrayamasak da olanaklılığını a priori olarak bil di - ği mi z tek idedir; çünkü özgürlük ahlâk yasasının koşuludur1), bu yasayı da biliyoruz. T anrı ve öl ü msü zlü k ideleri ise ahlâk yasasının koşullan değil, yalnızca bu yasanın belirlediği bir istemenin « zorunlu nesnesinin koşullan, yani saf aklımızın sırf pratik kullanılışı- nın koşullandır; bu yüzden de bu idelerin gerçekliği şöyle dursun, olanaklılığını bile bil di ği mi zi ve d oğru dan d oğr u ya k a vr adı ğı mı zı söyleyemeyiz. Ama yine de bu ideler, ahlâkça belirlenmiş istemenin, kendisine a priori verilmiş nesnesine (en üstün iyiye) uygulanmasının koşullandır. Dolayısıyla, teorik olarak bilin- mese ve doğrudan doğruya kavranamasa da, bu idelerin olanaklılığı, bu pratik açıdan kabul edilebilir, edilmelidir de. Bunun için, hiçbir iç olanaksızlık (çelişme) taşımamalan, pratik bakımdan yeter. Burada, teorik akılla karşılaştınldığında yalnızca ö zn el kalan, bununla birlikte teorik akıl gibi saf, ama pratik olan bir akıl için ne sne l geçerliği de bulunan bir kabulün temelini buluyoruz; böylelikle, 1) Burada özgürlüğün ahlâk yasasının koşulu olduğunu söyledikten sonra, yazının içinde, özgürlüğün bilincine varabilmemizin koşulunun herşeyden önce ahlâk yasası olduğunu söylediğimde, kimse bu noktada bir tutarsızlıkla karşılaştığı kurun- tusuna kapılmasın diye, şu kadarını anımsatayım: gerçi özgürlük ahlâk yasasının ratio essendi's\d,\ı, ama ahlâk yasası da özgürlüğün ratio cognoscendi'sidir. Ahlâk yasası daha önce aklımızda açıldıkla düşünülmüş olmasaydı, özgürlük gibi bir şeyi (kendi içinde çelişme taşımasa bile) kabul etmekte hiçbir zaman kendimizi haklı göremezdik. Ama özgürlük de olmasaydı, içimizde ahlâk yasasıyla hiç karşıla- ş a m a z d 1 k. J Vorrede den Ideen von Gott und Unsterblichkeit vermittelst des Begriffs der Freiheit objektive Realität und Befugnis, ja subjektive Not- wendigkeit (Bedürfnis der reinen Vernunft) sie anzunehmen ver- schafft wird, ohne daß dadurch doch die Vernunft im theoretischen Erkenntnisse erweitert, sondern nur die Möglichkeit, die vorher nur Problem war, hier Assertion wird, gegeben und so der praktische Gebrauch der Vernunft mit den Elementen des theore- tischen verknüpft wird. Und dieses Bedürfnis ist nicht etwa ein hypothetisches einer beliebiger Absicht der Spekulation, daß man etwas annehmen müsse, wenn man zur Vollendung des Ver- nunftgebrauchs in der Spekulation hinaufsteigen will, sondern ein gesetzliches, etwas anzunehmen, ohne welches nicht ge- schehen kann, was man sich zur Absicht seines Tuns und Lassens unnachlaßlichsetzensoll. Es wäre allerdings befriedigender fiir unsere spekulative Ver- nunft, ohne diesen Umschweif jene Aufgaben für sich aufzulösen und sie als Einsicht zum praktischen Gebrauche aufzubewahren; allein es ist einmal mit unserem Vermögen der Spekulation nicht so gut bestellt. Diejenige, welche sich solcher hohen Erkennt- nisse rühmen, sollten damit nicht zurückhalten, sondern sie öffent- lich zur Prüfung und Hochschätzung darstellen. Sie wollen be- weisen; wohlan! so mögen sie denn beweisen, und die Kritik legt ihnen als Siegern ihre ganze Rüstung zu Füßen. Quid statis? Nolint. Atqui licet esse beatis. — Da sie also in der Tat nicht wollen, vermutlich weil sie nicht können, so müssen wir jene doch nur wiederum zur Hand nehmen, um die Begriffe von Gott, Freiheit und Unsterblichkeit, für welche die Speku- lation nicht hinreichende Gewährleistung ihrer Möglichkeit findet, in moralischem Gebrauche der Vernunft zu suchen und auf demselbenzugründen. Hier erklärt sich auch allererst das Rätsel der Kritik, wie man dem übersinnlichen Gebrauche der Kategorien in der Spekulation objektive Realität absprechen und ihnen doch in Ansehung der Objekte der reinen praktischen Vernunft diese Realität zugestehen könne; denn vorher muß dieses notwendig inkonsequent aussehen, solange man einen solchen praktischen Gebrauch nur dem Namen nach kennt. Wird man aber jetzt durch eine vollständige Zergliederung des letzteren inne, daß ge- dachte Realität hier gar auf keine theoretische Bestimmung der KategorienundErweiterungdesErkenntnisseszumUbersinn-