OKYAN US i ■ an ANSİKLOPEDİK SOZLIIK Pars TUĞLACI 6 Q cem yayınevi kuşku 1729 kutlanmak ve A. acutifolius Türkiye'de yetişir. A. gün kala öyle bir kuşladı ki sorma, [ing. [¿af. Phalaris canariensis; ing. Canary plumosus evlerde pencere Önlerinde sak To study very hard], grass; Fr. Alpiste, phalaris, baldingera, sılar içerisinde yetiştirilen ince tüy gibi kuşlar, ç. j. zool. Çok hücreli hayvanlardan herbier, roseau panaché]. dallı bir türdür. A. flacatus saksılarda süs omurgalılar (Vertebrate) dalının beşinci sı kut1, i. esk. T. Talih, uğur, baht; Mutlu bitkisi olarak yetiştirildiği gibi aynı za nıfı. Vücutları tüylerle örtülüdür. Yürekleri luk. [ing. Luck, good luck, prosperity, manda karanfil ve benzeri değerli çiçek 4 odalıdır. Sıcakkanlıdırlar. ön ayakları happîness; Fr. Chance, bonheur], ler etrafına konur. A. tenuifolius orman değişmiştir. Boynuz maddesinden yapılmış kut-, /küt/, i. Osm. Ar. ve Fars. esk. Kale, lar ve maki içerisinde yabanî olarak yeti bir gagaları vardır. Dişleri bulunmaz. Bazı hisar, [ing. Fortrees, castle]. şir. [Lat. ve ing. Asparagus; Fr. Asperge]; kemiklerinin içi boştur ve deri altında ha kutVküt/, i. Osm. < Ar. esk. Yaşamak için ® Alman •—1 ı, trm. Başı sivri, yenilen kıs va keseleri vardır. Bunlar uçmayı kolaylaş gerekli yiyecek, azık, risk. [ing. Food, mı beyaz ve kabuğu ince bir kuşkonmaz tırmak içindir. Dişi ve erkek eşeyleri ba- nounshment, livelihood, sustenance]; çeşidi; ® tıbbi <—, bot. Avrupa, Trakya ve zan benzer, bazan ayrı renklerde olurlar. lâyemut. Ancak ölmeyecek kadarlık yi Doğu Anadolu'da yabanî olarak rastla Mevsime ve yaşa göre de tüylerin rengi yecek. [İng. Baro subsistence] ; ® kut-ı nan fakat daha çok kültürü yapılan 50 değişebilir. Yumurtaları büyük olup kireçli mesih, Hurma, şarap; ® ■—1 ı ruh, Ruhu 150 sm. boyunda, çok yıllık otsu bir bir örtü ile örtülüdürler. Bu türü kapsayan besleyen gıda; ® ı uşşak («âşıkların kuşkonmaz türü. Toprak altında bir rizo- taşıl kuşlar (Saururae) ve bütün yaşayan gıdası»), öpüş, mu vardır. Gövde otsudur, filloklatlar ye- kuşları içine alan öz-kuşlar (Ornithurae) kûtah, kûteh, s. Fars, kütâh. veya kûteh. esk. si ve kısa iğneler biçimindedir. Yaprak olmak üzere iki alt sınıfı vardır. [Osm. Uzun olmayan, kısa. [ing. Short; Fr. Court, ları zarımsı küçük pullar şeklindedir ve Tayyur; Lat. ve ing. Aves; Fr. Oiseaux]. -e]; ® — âstin (kûteh-âstin), İyi görünerek çabuk düşücüdür. Sarımsı-yeşil renkli çi □ TABLO: 18- HAYVANLAR ÂLEMİ; □ başkalarının fenalığını düşünen; ® — bâl. çekleri teker teker veya çift olarak yap TABLO: KUŞ TAKIMLARI, Kısa boylu; ® ■—1 bin (kûtehbin, kûtah-na- rakların koltuğunda bulunur. Meyva kırmızı kuş.lokumu, b. .i mutf. D Kuş. zar veya kûteh nazar) Kısa görüşlü, ileriyi bir bakkadır. Kök ve rizomları (Radix As- kuşluk,-ğu,i. esk. T. Günün sabahla öğle ara göremeyen; ® -—• dest, Kısa elli; Hasis, paragi) şekerler, mannit, koniferin (şeker sın da ki bölümü: Birkaç gün sonra bir kuş cimri; ® — endîş, Düşüncesiz, bir işin olarak glikoz taşıyan bir glikozit), aspa luk vaktiydi. Şakır şakır yağmur yağıyor nereye varacağını önceden düşünmeyen; rajin ve vitaminler (A, C) taşır. İdrar sök- du. [ing. Forenoon, lunch; Fr. Première ® — pâ. Kısa ayaklı, bodur; ® — ter. Çok türücü olarak kullanılır, özellikle kalb ye moitié du temps qui s'écoule depuis le kısa; ® ~ terin, En kısa, tersizliklerinden ileri gelen ödemelerin bo point du jour jusqu'à midi, matinée, avant- kutan, i. gürcüce, h.d. § O Büyük pulluk. şaltılmasında kullanılır. İlkbaharda rizom- midi] . [ing. Large plough]; § Q Perde ayaklı dan süren genç gövde sürgünleri asperj — namazı, tasav. Celvetiye tarikatı men lardan, balıkla beslenen, uzunkanatlı, bü adı altında makbul bir sebze oluşturur. suplarının kıldıkları nafile namazlardan bi yük bir kuş. [Fr. Grande charrue à plu [Lat. A. officinalis; Fr. Asperge com ri. (Güneş bir iki mızrak boyu yükselince, sieurs socs], mune. asperge officinale]. D ŞEKİL: 477.— önce işrak namazı, sonra da altı rekâttık kutbiyat, i. Ar. kutb > osmanhea kutbiyyet'- SEBZELER. kuşluk namazı kılınırdı. Ceivetller akşam den.) esk. fiz. § Q Pusula ibresinin kutba çizgili yaprak böceği, zool. Kınkanatlı namazından sonra da eyyabin namazını kı dönme özelliği; 5 O tasav. Kutup merte lar (Coleóptera) takımının, Yaprakböcek- larlardı ). besine erme hali. [ing. Polarity; Fr. Po gi11er (Chrysomelidae) familyasına gir°" — vemeai. Kuşluk vakti yenilen yemek. larité]; ® *— i kübrâ, tasav. Manevî rüt bir böcek türü. Protoraksı kırmızı, elit [ing. Early lunch. brunch; Fr. Déjeuner]. belerin en yücesi. ları mavimsi-yeşil olup üzeri açık sarı kuş.mantarı, b. i. fl Aspergillus, Kutigur'lar, ç. öz. i. Atilla'nın kurduğu Bü işaretlidir. 7 mm. olur. Kuşkonmaza za kuşmar, i. Kus avlamak için hazırlanmış tu yük Hun imparatorluğunun içinde bir top rar verir, [¿af. Srioceris asparagi; İng. As zak, kuş tuzağı, [ing. A kind of bird trap; luluk. İmparatorluk yıkıldıktan sonra Uti- paragus beetle; Fr. Criocère], Fr. Sorte de trappe d'oiseau], gur'larla birlikte doğuya göç ederek. M.S. —- noktalı yaprak böceği, zool. Kınkanat kuş.otu, b. i. bot. □ Kanaryaotu. 460'ta, Azak deniziyle Karadeniz arasın lılar (Coleóptera) takımının Yaprakböcek- kuş.örümceği, b. i. zool. Eklembacaklı hay daki bölgeye yerleştiler. Sonradan her iki g i 11 er (Chrysomelidae ) familyasına giren vanlardan örümceğimsiler ( Arachnoidea) topluluk, «karışık» anlamına gelen bulgar bir böcek türü. Kahverengimsi olup elit- sınıfının örümcekler (Araneida) takımına adını aldılar. Kutigur'lar, özi (Dnieper) ve ralarının üzerinde büyük kara lekeler var giren bir türü. Uzunluğu 5 sm. Büyük ve Turla (Dniester) arasında bir süre kaldık dır. Kuşkonmaza arız olur. [¿af. Crioce- tüylüdür. Güney Amerika'da yaşar, [¿af. tan sonra, avar baskısından kurtularak ris 12-punctata: ing. Spotted asparagus Avicularia avicularia; ing. Bird spider; Fr. Balkanlar da Asparuh yönetiminde bir beetle; Fr. Criocère]. Avicularie]. devlet kurdular. (679). uşku", i. Güvensizlikten, işkilden doğan kuş.palazı, b. i. patol. ODifteri. kutikula, i. bot. ve zool. ü Kütikül. uyanıklık: Adamcağız hep kuşkuda. [Osm. kuş.piresi, b i. zool. Eklembacaklı hayvan kutikül, i. Fr. cuticule. § O bot. Bitkilerin top- Şüphe; ing. Suspicion; Fr. Soupçon], lardan Pireler ( Siphonaptera) takımının, raküstü organlarında deri doku (epiderma uşkucu*, s. § O Kuşku duyan, her şeyden Dolichopsyllidae familyasından, 2-3 mm. hücrelerinin) üzerini kaplayan ve su geçir kuşkulanan (kimse). [Osm. Şüpheci; ing. boyunda, ön göğsü taraklı pire. Tavuk, gü mez kütin maddesinden yapılmış olan in Suspicious, distrustful; Fr. Soupçonneux, vercin ve çeşitli dağ kuşlarından, seyrek ce zar. [¿af. Cutícula; ing. Cuticle]; 5 6 -euse]; § O fels. Hiç bir şeyde olumlu olarak insanlardan kan emer. Türkiye'de zool. Omurgasız hayvanlarda bir sıra hüc veya olumsuz bir yargıya varamayan, [ing. tavuk ve güvercinlerde rastlanmıştır. [Lat. reden yapılmış olan üstderinİn dış yöne Hesitating, undecided, irresolute; Fr. Irré Ceratophyffus gallinae; ing. European salmış olduğu hücresîz koruyucu tabaka. solu,-ue, hésitant.-ante, indécis], chicken flea; Fr. Puce des oiseaux], [Osm. Beşere; ing. Cuticle]. jşkuculıık* ,-ğu, i. fels. Olumlu veya olum kuş.sütü, b. i. /«.Bulunmayan şey» anlamında kutiküler, s. Fr. cuticulaire. bot. Kutiküladan suz hiç bir kesin yargıya varmayan ve hep bazı deyimlerde geçer/, [ing. tBird's milk» yapılan; Kutiküler transpirasyon. [ing. Cu kuşku içinde olması bilgi için gerekli bu A non-existent or unobtainable thing; Fr. ticular] . lan doktrin. [Osm. Şüphecilik; İng. Scep Objet introuvable]; ® ^ den {kuşsütüy- —1 transpirasyon, bot. D Transpirasyon. ticism; Fr. Scepticisme]. le) turna yoğurdundan başka herşey var kutil1, i. Fr. coutille. Eskiden Fransa'da Ku- (kuşsütü eksik değil), dey. (Ziyafet hk.) tilye adı verilen bir çeşit askerin silâhla jşkulandırmak (-i).f. Kuşkuya düşürmek. «Her şey var, hiç eksiği yok» anlamında rını belirten terim; bunlar, kısa ve enli [Osm. Şüphelendirmek; ing.To excite sus kullanılır. hançer (dağa), veya öküzdili denilen kargı picion, to make suspicious, to inspire — ile beslemek (beslenmek), dey. Hiç ek cinsi ve geniş namlulu silâhlardır, mistrust; Fr. Inquiéter]. siksiz ve özenle beslemek (beslenmek), kutil*. i. Fr. coutil, dok. Genellikle renkli ve jşkulanmak", nsz. f. Kuşkuya kapılmak. [ing. To look after someone with all ya düz çubuklu ve bazen de jakar desenli [Osm. Şüphelenmek; ing. To feel nervuos possible care]. olarak dokunmuş, dimi armürlü ve çok sık or suspicious; Fr. S'inquiéter], kuş.tüyü, b. i. 5 O Yatak, yorgan, yastık bir tür yatak veya şilte yüzü. [İng. Drill, ışkulu, s. § O Kuşkuda olan, en olmaya v.b. yapımında kullanılan ve bazı kuş twill; duck] ; ® ipekli Bir yüzü parlak cak şeylerden kuşkulanan, kuşkucu. [İng. lardan elde edilen yumuşak tüy. [ing. saten görünüşlü ve kadın korsajları yapı Suspicious; Fr. Inquiet.-ète] ; § Q Kuşku Feather; Fr. Plume d’oiseau]; § O s. mında kullanılan çok sağlam bir tür ipek belirten, kuşku ifade eden. Bu tüylerle doldurulmuş olan: Kuştüyü ya kumaş. (İpekli kutil, genellikle atkısı ve — uyku evin bekçisidir, af. Ufak bir tı tak. [ing. Soft; Fr. De plume d'oiseau]. çözgüsü çok sık olan satenden dokunur). kırtıdan uyanacak kadar hafif uyuyan ve gibi, dey. (yatak, yastık ve benzeri şey [İng. Silk drill; Fr. Coutil de soie], tetikte olan kimse, evin bekçiliğini ¡yi ya ler hk.) Yumuşacık, çok yumuşak. [İng. kutlama, i. § Q Kutlamak eylemi. [İng. Ce pıyor demektir. Soft; Fr. Mou, molle]. lebrating, congratulating; Fr. Action de ışkusuz, s. § Q Kuşkusu olmayan, işkilsiz. gibi hafif, dey. Son derece hafif, [ing. fêter]; 5 © Kutlama töreni. [ing. Cé [ing. Quiet; Fr. Calme, tranquille]; § % Very light; Fr.Très léger (légère]], lébration; Fr. Félicitation], z. Kuşkuya yer vermeyecek şekilde, kuş.üvezi, b. i. bot. O Üvez, kutlamak (-i), f. Mutlu bir olgu dolayısıyla şkusuzluk.-ğu, i. Kuşkusuz olma hali. [ing. kuş.üzümü, b. i bot. Küçük taneli koyu buna sevin i Idiğ ini birine söz yazı veya Quietness; Fr. Tranquilité]. renk çekirdek ; üzüm. [ing. Currants; armağanla anlatmak. [Osm. Tebrik etmek; şlak.-ğı, i. esk. T. Avlanacak kuşları bol Fr. Ra sin s- à petits grains], ing. To celébrate, to congratúlate; Fr. olan yer. [ing. District abounding with kuş.yemi, b. i. bot. Birçenekliler (Monoco- Fêter, célébrer]. birds; Fr. Endroit plein d'oiseaux de tyledoneae) sınıfının, Buğdaygiller (Gra- 'Cr Eşanl. kutlulamak. jchasse]. mineae) familyasından, durgun sularda ye kutlanmak, nsz. f. Kutlamak işine konu ol l-lamak, f. arg. Çok çalışmak: İmtihana üç tişen bir bitki ve bunun küçük taneleri. mak. [Osm. Tebrik edilmek; i/ıy.To be ce. kütlaşmak 1730 kutu lebrated, to be congratulated; Fr. Être fé- Talihsiz kişi, her an kendisine saldıracak beslemek için hava gönderilen madenî ku té, célébré]. güçlü kimselerle yan yana bulunur. tu. (Eritme fırınında hava kutusu, fırın kütlaşmak (-le), f. Birbirini kutlamak. [İng. kutsuzluk,- flu, i. Kutsuz olma hali, [İng. gömleğinin çevresinde bir çember meyda To celebrate one another; Fr. Féliciter ré Bad luck; Fr. Mauvais augure. gulgnon, na getirir. Konvertisörde, silindir biçimin ciproquement] . malheur], de olan hava kutusu, cihazın alt kısmmda kutlu*, s. esk. T. kut. § 8 Uğurlu. [Osm. kutta /kuttâ/, i. Osm. < Ar. kâtı. esk. Kesen, bulunur), [ing. Air-box; Fr Boîte à vent]; Mübarek; ing. Lucky, fortunate, auspicious, ler, kesiciler; ® — i tarîk (kutta-üt-tarik). ® ilk yardım *— su, tıp. Bir kaza anında happy; Fr. Heureux,-euse, content]; § O Yol kesenler, haydutlar, eskiyalar. en çok işe yarayacak ilâç ve âletlerin sak i. Kadın ve erkek adı. kutu, i. Yun. kution. § 8 İnce tahta, mu landığı kutu. [ing. First aid kit, first aid 1 gün doğuşundan (bellidir), (Kutlu yaz kavva, plâstik, teneke gibi hafif şeylerden ease; Fr. Boîte de secours] ; ® kapalı , yağışından). at. Mutlu sonuç verecek iş yapılmış kapaklı veya kapaksız, çok çe dey. § O Hakkında bir şey bilinmeyen, sır ler, daha başlangıçta ve aldığı yönden şitli biçim ve boyutlarda, içine çeşitli nes vermeyen, [ing. Mystery, secret, a very belli olur. ne konulabilen, taşınabilir koyacak: Kibrit reserved or discreet person; Fr. Mysté kılıç. B Kılıç. kutusu. Kalem kutusu, [ing. Small box or rieux,-euse, secret] ;§ 8 Dış dünya ile il olsun, dey. «Uğurlu olsun, bolluk ve iyi case with a cover; Fr. Boite]; § 8 mec. gisi olmayan içe veya belirli bir çevreye lik getirsin» anlamına bir kutlama sözü. (Bir yerde, kimsede veya şeyde) İyi veya kapanmış; ® kavrama —• su, mad. olc. Bir [Ing. Good luck best wishes congratu kötü özelliğin fazlalığını belirtir: Fesat ku kuyunun beton kaplanmasında yerleştirilen lation, happy returns], tusu; S 8 esk. Kilenin sekizde biri olan ve içine kavrama direğinin ucu sokulan kutlulamak* (-i), f. Kutlamak. [Ing. To offer ve tahıl ölçmeye yarayan teneke ölçek; 5 tahta veya dökümden üstü açık kutu. [İng. congratulations to someone (on a feast O elek. Elektrik akımı devrelerinde birleş Clutch box, coupling box; Fr. Boîte à day, etc.); Fr. Fêter, célébrer], tirme yapmak veya akımı bir veya daha moise]; ® klape — su, tekn. İçinde bir kutn, i. Osm. < Ar. kutn. esk. § © Pamuk fazla kollara ayırmak için kullanılan araç. klapenin hareket ettiği ve milinin bulun bitkisi. [Lat. Gosrypium; ing. Cotton, cot [ing. Box; Fr. Boîte]. iz Eşan\. buat; § duğu boşluk, [ing. Clack-box; valve chest; ton plant]; § O Pamuk bitkisinden elde O metrol. esk. Taneli ürünlerde kullanılan Boîte à clapet]; ® köpük —-1 su, mad. oc. edilen ürün, pamuk, bir çeşit ölçek. (Bir kutu 3.210 kg. 8 kutu İçi sıkıştırılmış köpükle dolu, çift köşe kutnl /kutnî/, s. ve i. esk. § O Pamukla il bir kilo /ortalama 25 kg./ gelir); § 8 s. bentten meydana gelen tertibat; açılan gili; § 8 Pamuktan yapılmış pamuklu Kutunun alabildiği kadar: Bir kutu şeker bir kuyuda sızdırmazlık sağlamak için dip kumaş, [ing. Of cotton, of absorbent yediler, [ing. Box; Fr. Boîte]; 5 O Kutu kısma yerleştirilir. [ing. Moss box; Fr. cotton]. □ Kutnu, şeklinde olan; ® — nun kapağını açtırmak, Boîte à mousse]; ® kum su, § 8 de kutnu, i. Osm.< Ar. kutni. PdmuK veya ipek dey. Birini kızdıracak veya kışkırtarak, söy mir. Lokomotifin üzerine yerleştirilen ve le karışık pamuktan dokunmuş, kalın ve lemek istemediği şeyi söylemeye zorla içinde ince kum bulunan kutu, motris te . ensiz kumaş çeşidi. (Çoğunlukla fes rengi mak; ® açtırma — yu söyletme kötüyü, kerleklerinin yapışma gücünü arttirmax üzerine sarı çubuk desenli olurdu, önce at. Söyleyecek birçok kötü sözleri olan için, gerektiğinde bu kum tekerleklerin leri kadın entarisi yapmakta, sonraları dö birine fırsat verilmemesini öğütler. [İng. önüne gelecek şekilde ray üzerine dökü şemelik olarak kullanıldı. Kutnii hint adı Don t force disagreable revelations against lür. [Ing. Sand-box; Fr. Boîte à sable]; verilen ve Hindistan'da yapılanları, Avrupa yourself]; ® akıl su, dey. B Akıt; $ 8 bayınd. İçi kum dolu çeperleri es kutnilerinden daha sağlam ve makbuldü). ® ateş — su, demir. Lokomotif kazanında nek, silindir biçiminde madenî kutu; köprü [Ing. Kind of silk and cotton cloth; Fr- yakıtın yandığı yer. [ing. Fire box; Fr. veya tünel kemerlerini taşıyan düşey ele Cotonneux, sorte de satin môlé de coton]; Boîte â feu]; ® bağlama «—• su. bayınd. manların altına yerleştirilir. (Kutuların di ® Mısır —• su, Sıkı dokunmuş bir cins Lâğım şebekesine bağlı bir lâğım kutusun bine açılan delikler, kumun her kutudan pamuklu kumaş, dimi, dan meydana gelen yapı; genellikle yaya eşit olarak boşalmasını ve böy/ece ke kutp, i. fl Kutup, kaldırımının altına yerleştirilir ve kıyıdaki mer kalıbının sökülmesini sağlar), [ing. kutr, i. □ Kutur. evlerin lâğım boruları çeperlerinde açılan Sand-box; Fr. Boite à sable]; ® maça — kutranî /kutrànï/, s. Osm. < kutr. esk. Kutr deliklerle buraya dökülür. [ing. Adapter su, met. İçinde döküm kalıbının maçaları ile ilgili. box; Fr. Boîte de branchement]; ® bağ yapılan kutu. (Maçaların elle veya makine —• kaplama, den. D Kaplama, lantı su, elek. 0 Bağlantı; ® batarya ile yapımında kullanılır). [Ing. Core box, kutren z. esk. Kutur bakımından, kutur iti — su, elek. B Batarya; ® boya — su. Fr. Boîte à noyau]; ® müzik — su, müz. bariyle. Ressamların boyaları ve fırçaları koyduk İçinde bir ses çıkarma mekanizması bulu kutranî /kutrânî/, s. Osm. < Ar. kutr. esk. ları, içi taksimatlı küçük ve elde taşınır nan kutu veya küçük kasa. (Bir anahtarla Kutr ile ilgiii. kutular; ® buji (bisel) —' su, demir. içteki manivela veya yay kurulur, işleme kutsal*, s. (a) Çok derin bîr dinî saygı uyan İçinde bujinin (biselin), taşıtın o nokta ye başlayınca melodiler duyulur). [ing. dıran veya uyandırması gereken; (b) Ta sındaki yükü taşımasını ve seyir sırasın Musical box. Fr. Boîte à musique]. ® pınacak veya yolunda can verilecek dere da istenilen bütün konumlara gelmesini posta ~ su, Genellikle bir duvara ça cede sevilen ve üstüne titrenilen; (c) fels. sağlayan dönme ve eklem tertibatları bu kılmış veya dayanak üstüne yerleştirilmiş Değişmez, dokunulmaz, tartışılmaz, ulu ve lunan kutu. [ing. Bogie box, pony-truck olan, posta yoluyla gelen mektup, v.b. kutlu sayılan, karşı çıkılmaması gereken: box; Fr. Boîte de bogie, boîte de bissel]; nin atılması için açık bir kısmı bulunan Kutsal bir hak. [Osm. Mukaddes; ing. ® buhar ■— su, demir. Buhar kolektörü kutu. [ing. Letter box, posting box, post Sacred; Fr. Sacré.-ée]. ile silindir dağıtıcları veya yüksek ba office box (P.O.B.)]; ® rulman ~ au, ☆ Eşanl. kutlu. sınçlı silindirler ile alçak basınçlı silindir demir. Bir rulman yardımıyla dingil baş — bitkiler bilimi, bot. □ Bitki, er arasında kalan boşluklardan her biri. lığına oturtulan dingil kutusu. [Ing. Be çamaşırlar, din. □ Çamaşır. [ing. Steam chest; Fr. Boîte â vapeur]; aring box, roller box; Fr. Boite à rou ' dikenler, din. □ Diken. ® çekmece — su, demir. İçinde çekmece leaux]; ® seman 1 su, met. Isıl işlemle — ekmek, din. 0 Ekmek. nin gidip geldiği bölme. [İng. Drawer box; işlenecek ve özellikle semantasyon uygu ' ilkbahar, tar. □ ilkbahar, Fr. Boîte â tiroir]; ® dağıtım — su, elek. lanacak parçaları hava etkisinden korumak kutsallaşmak, naz. f. Kutsal hale gelmek, fl Dağıtım; ® dağıtma —-1 su, tefekom. için kullanılan dökme demir veya saçtan kutsallık* ,-ğı, i. Kutsal olma hali. [Osm. fl Dağıtma; ® dikiş — su, □ Dikiş; ® yapılmış kap. [ing. Cement box; Fr. Boite Mukaddeslik, kutsiyet; Ing. Sanctity, sac dingil — su, gres — su, yağ — su. demir. de cément]; ® soğutma * su, met. Bir redness, holiness, saintliness; Fr. Sainteté, Bir demiryolu taşıtının dingil başlığını ta yüksek fırında, hazne üstünü (çeperlere divinité]. şıyan ve yağlamasını yapan tertibat, [ing. yerleştirilmiş gömlek), hava üfleme veya kutsamak* ( i), f. Kutsal tanımak. [Osm. Axle-box, grease-box; Fr. Boîte d'essieu, bo. curuf borularını (silindir gömlek) soğut Takdis etmek; İng. To sanctify or consec îte â graisse, boîte â huile]: ® direksiyon mak için kullanılan su dolaşımlı madenî rate, to venerate, to idolize; Fr. Sanctifier, — su, otom. İçinde ön tekerleklerin ku örtü. [ing. Cooling box, refrigerating box; consacrer]. manda organları bulunan karter. [İng. Fr. Boîte réfrigérante]; ® supap — su, kutsî, kudsî, s. Osm. < Ar. kuds. esk. § 8 Steering gear box, steering gear housing; demir. İçinde supapın hareket ettiği ma Kutsal, mukaddes. [ing. Sacred, holy; Fr. Boîte de direction]; ® dolaşım su, denî kutu. [ing. Valve case; Fr. Boîte à Fr. Sacré, saint, divin]; § 8 İlâhî, Tanrı lekn. Bir eşanjörün, borularda dolaşan soupape]; ® vites —• su, ofom. İçinde vî ile ilgili olan; § 8 esk. Lâhutî; S 8 akışkanın dağılmasına yarayan kısmı, [ing. tes değiştirme mekanizması bulunan kar Erkek adı; ® alem i Melekler âlemi; Circulation box; Fr. Boîte de circulation]; ter. [ing. Gear box; Fr. Boîte de vitesses]; ® hâdis-i —•, Tanrı tarafından ilham olu ® duman —' su, demir. Bacadan çıkma § 8 (geniş ani.) Bu mekanizmayı meyda narak Hz. Muhammed tarafından söylenmiş dan önce dumanların toplandığı kısım. na getiren çeşitli organların tümü. [İng. olan hadisler, [İng. Smoke-box; Fr. Boîte 6 fumee]; ® Gear box; Fr. Boîte de vitesses]; ® yağ kutsiyât /kutsiyât/, ç. i. esÂr. İlâhî âleme enfiye — su, mec. fl Enfiye; ® fırın — — su, bayınd. Bent sularındaki yağlı mad mensup veya ilişkin olan işler, su, tekn. Bir rafineri fırının borularını sız- deleri gidermeye yarayan cihaz. [İng. kutsiye, s. esk. Kutsi'nin dişili; ® kuvve-i dırmasız olarak birleştirmeye yarayan ve Grease-box; Fr. Boîte à graisse]. — Kutsal kuvvet, İlâhî güç. sökülebilen cıvatalar yardımıyle boruların — fotoğraf makinesi, fot. Genellikle kutu kutsiyet,-ti, i. Osm. < Ar. kudsiyyet. esk. temizlenmesini sağlayan çelik bağlantı par biçiminde, küçük boy fotoğraf makinesi. ■ Kutsallık, çası. [Ing. Kiln box, furnace box; Fr. Boîte [Ing. Box camera, reflex camera; Fr. Ap kutsuz*, s. Uğursuz, kötü. [Osm. Men de four]; ® film —• su, X ışınlarını geçi pareil rigide â chambre de forma rectan hua; Ing. Unluck, inauspicious; Fr. De ren yassı kutu. (Röntgen filmi. ışıktan ko gulaire] . mmıvaisa augure]. runmak amacıyle bunun içinde sakianır); — gibi. Küçük fakat kullanışlı ve şirin: *** kuşun yuvası doğan yanında olur, at. ® hava ~ su, met. Bir boru şebekesini Kutu gibi bir ev. [Ing. Small and cosy kutu 1731 kutup (room, house); Fr. Comfortable (demeure, ® kutbun kayması, coğr. Geçmiş jeoloji nun 20 km. kadar uzağında 92,7°C kay logis)]. çağlarında. Yer'in her iki kutbunun yeri dedilmiştir. Kuzey kutbuna doğru mutlak — kapağı. Eskiden yapılan bir çeşit saç nin değişmiş olması; ® ara magn. Ba en düşük sıcaklık ise ancak -48,3° C'tır). şekli. [Ing. A kind of headdress formerly zı mıknatıslarda, iki ana kutup arasındaki [Ing. Cold pole; Fr. Pöle du froid]; ® worn by women], kutup; ® artı tiz. fl Artı; ® ayrı ■ lar, toprak kutbu, elek. Toprağa bağlanan ku lAyamut, day. Açlıktan ölmeyecek ka magn. Bir magnetik cisimde iki karşıt tup. [ing. Earth pole, ground terminal, dar yiyecek. mıknatıslanma bölgesini ayıran kutuplar. pole piece; Fr. Pole de terre]; ® yer kutû /kütü/, ç. i. Osm. < Ar. kat. esk. Ke [Ing. Consequent pole; Fr. Pule consé kutbu, astr. Yer'in anî dönme ekseninin sintiler, bölükler, parçalar. [Ing. Cuts, sec. quent]; ® besler *■—, hi/. Heterolesit yu yer yüzünü deldiği iki noktadan her biri. tions]; ® i mahrûtiye, mat. esk. Koni murtalarda, döller kutbun karşısında bu [ing. Terrestrial pole; Fr. PÔ!e terrestre]; biçimindeki parçalar veya düzlem kesitleri. lunan. vitellüsçe zengin ve daha ağır olan ® yer kutbu dairesi, astr. Kutupların açı [ing. Conic sections]. bölge. [ing. Vegetative pole; Fr. Pôle sal uzaklığı yaklaşık olan 23° 27'ya eşit kutub, i. fl Kutup. végétatif]; ® bir A noktasının bir C ko olacak şekilde yer ekvatoruna paralel olan kutucu, i. Fabrika v.b. yerlarda kutulama niğine göre kutup doğrusu, Â'nın C ko iki küçük daireden her biri. Bu iki daire işini yapan işçi. [Ing. Box maker; Fr. La- niğina göre eşlenik noktaların geometrik ılıman bölgeleri buzul bölgelerinden ayı yeter] yeri. [Fr. Polaire d'un point A par rap rır. [ing. Terrestrial polar circle; Fr. usta, teşk. lar. Osmanlı sarayında, ha port à une conique C]; ® bir A noktası Cercla polaire terrestre], rem dairesinde hizmet eden kalfalardan nın. ikinci dereceden bir Q yüzeyine gö — altı alçak basıncı, coğr. Her iki ya birinin adı. (Görevi sultanların, «kadın> la re kutup düzlemi, mat. Â'nın Û'ye göre rımkürede, kutup çemberleri çevresinde ri n, ikballerin giyim ve süslenmelerine hiz eşlenik noktalarının geometrik yeri. [Fr. uzanan sürekli alçak basınç kuşakları. met etmekti. Sonraları sultanlarla kadın Plan polaire d'un point A par rapport à [ing. Subpolar low pressure]. ların kutu ustaları, ayrı kişiler oldu). une quadrique Q]; ® bir dairenin kutbu, ~ araştırması, coğr. Kutup bölgelerinin kutulama, i. Kutulamak eylemi; Kutulama mat. Bir küre üzerinde bu daire düzle araştırılması işleri. [Osm. Istikşâfat-ı servisi, [ing. Boxing; Fr. Action d'em mine dik olan çapın uçlarından her biri. kutbiye; ing. Polar expedition; Fr. Expé boîter] . [Ing. Pole of a circle; Fr. PÖle d'un dition polaire], kutulamak, geçi. f. Kutuya koymak, kutuya cercle]; ® bir fonksiyonun kutbu, mat. — ayısı, coğr. fl Ayı. yerleştirmek. [Ing. To box; Fr. Emboîter, Bu fonksiyonun sonsuz olduğu nokta; öy — basıklığı, astr. Yer'in veya dönen her encaisser]. le ki bu fonksiyonun karşıtı düzgün ol hangi bir gökcisiminin tam geometrik bir kutup.-tbu, i. Osm. < Ar. kutb. % fl asır. duğu gibi bu nokta yakınında da düzgün küre olmayışı, kutuplarda basıklaşmış ol ve coğr. Yeryuvarlağının, ekvatordan en dür. [Ing. Pole of a function; Fr. Pöle ması. Böyle bir cismin eslek yarıçapı a. uzak olan ve yer ekseninin geçtiği varsa d'une fonction]; ® çok — lu, biy. B Çok; ondan daha küçük olan kutupsal yarıçapı b yılan iki noktasından her biri [Lat. Polus; ® dönme kutbu, astr. fl Dönme; ® dört ise, basıklık (a-b)/a formülüyle tanımla Ing. Pole; Fr. Pöle]; S 8 Gökküresinin, —; esk. fl Dört; ® ek (komütasyon nır. [İng. Polar flattening; Fr. Aplatisse dolayında döndüğü varsayılan eklenin iki kutbu). elek. Komütasyonu düzeltmeye ment polaire]. ucundan her biri. [Ing. Pole; Fr. Pôle]; yarayan, sarımlı veya sarımsız magnetik bölgeleri, coğr. kutupların yakınındaki 5 8 fi*. Elektrik akımını meydana geti kutup. [Ing. Auxiliary pole, commutation bölge'er; bunlara O. Nordenskjöld'den beri ran gerilim ayrılığının en yüksek dereceyi pole; Fr. Pôle auxiliaire, pole de com genellikle en sıcak ay için 10° C izotermi bulduğu iki noktadan her biri. [ing. Pole; mutation]; ® erişilmezlik kutbu, coğr. fl sınır kabul etmiştir. (Deniz sının olarak Fr. Pôle]; S 8 Bir mıknatıs demirinin iki Erişilmazllk; ® faz kutbu, elek. Bir ma çoğunlukla deniz buzlarının kaybolduğu ucundan her bîri; 5 8 mec. Bir konuda kine veya çok fazlı bir cihazda, şebeke bölge, kara sınırı olarak ormanın başla yüksek bilgisi ve yetkisi olan kimse, § 8 fazlarından bir iletkene bağlanan kutup; ® dığı bulge kebul edilir). [Osm. Menâtık-ı Dönen bir çark veya tekerleğin dingili. gerçek astr. fl Garçek; ® gök kutbu, kutbiye; İng. Polar region; Fr. Régions [Ing. Axle of a wheal; Fr. Essieu d'une astr. Yer ekseninin, gök küreyi kestiği iki polaires]; fl Arktik topraklar ve antarkti roue]; i 8 Birbirine karşıt olan iki nok noktadan her biri. [Ing. Celestial pole; ka. tadan veya iki şeyden her biri. [Ing. Po Fr. Pôle céleste]; ® gök kutbu dairesi, — bulucu, eték. Bir doğru akım kaynağı le; Fr. Pôle]; S 8 esk. Bir tarikatın ku astr. Kutupların açısal uzaklığı tutulum nın kutuplarını belirlemeye yarayan mad rucusu veya en büyüğü. [Ing. Chief, cen eğikliğine (yaklaşık olarak 23* 27') eşit de veya âlet. [ing. Pole finder], ter of influence]; i 8 Bir kavmin veya olacak şekiide gök ekvatoruna paralel olan ' bulucu kâğıt, elek. Pozitif kutup ile grupun en seçkini; i O enet. İki ucu olan iki küçük daireden her biri. [ing. Celes negatif kutbu ayırt etmeye yarayan, kim bir organın en son noktaeı: Midenin üst tial polar circle; Fr. Cercle polaire cé yasal bir madde emdirilmiş kâğıt. (Bu me kutbu. Böbreğin mit kutbu. [Ing. Pole; leste]; ® döller —, biy. Heterolesit yu totta, kaynağın iki kutbuna bağlı olan iki Fr. Pöle] ; S 8 tasav. Manevî derecele murtalarda yumurtanın pek içerlek olma tefin çıplak uçları kâğıda değdirilir; kâ rin en yükseği. (Sofilere göre, tarikatta yan uçlarından biri, (Çekirdek genellikle, ğıt üzerinde kahverengi-kırmızı iz bırakan dereceler, talib, mürid, safik, tehir, vâsıl, besler kutba karşıt olan bu kutupta bu uç negatif, hiç leke bırakmayan uç pozi kutb olmak üzere 7 tanedir. Kutb kendi lunur). [Ing.A nimal pole; Fr. Pôle ani tif kutuptur), [ing. Pole finding paper]. sine sığını/dığı zaman gavs adını alır. mal]; ® güney kutbu, coğr. fl Güney; ® ■—- cephesi, hava. Bir kutup hava kütlesi /O Gavs/. Her devirde Tann tarafından hayvansal , biy. Sarısı bulunan yu ile bir tropik hava kütlesini ayıran cephe. kendisine tasarruf kudreti varilmiş bir murtalarda, üst tarafta, süratle halka- [İng. Polar front; Fr. Front polaire]. kutb bulunur. Kutb yerine, kutbül aktab, lanan kısım. [İng. Animal pole]; ® çemberi, coğr. ve astr. Kutuptan yak kutbül ekber, kutbül irşad deyimleri de homoteti kutbu, akis kutbu, mat. fl Ho laşık olarak 23°.5 uzaklıktaki paralel çem kullanılır); S 8 tekn. Bir küresel cismin moteti. akis ® karşıt ' doğrularıyla dö berleri. Bunlardan biri kuzey yarımküre- çevresinde döndüğü eksenin iki ucundan nüşüm. mat. Düzlemin (veya uzayın) bir rindedir. 66 derece 33 dakika kuzey ve her biri. [ing. Pole; Fr. Pôle]; § 8 elek. noktasına, verilen bri koniğe (veya ikinci güney enlemleri. [Osm. Daire-i kutbiye; Bir elektrik üretecinin dış iletkenlere bağ dereceden yüzdye) göre kutup doğrusu ing. Polar circle; Fr. Cercle polaire], lanmasını sağlayan uçlardan her biri. [İng. nu (veya düzlemini) eşlik ettiren geomet ☆ E şan), kutup dairesi. Pole; Fr. Pôle]; ® kutbl âlem (kutbî se rik dönüşüm. [Fr. Transformation par — çevresi, coğr. Kutupların çevresindeki ma veya kutbf semavî), esk. Yerkürenin polaires réciproques]; ® komütasyon belgeler için kullanılan geniş anlamlı bir merkezinden geçtiği ve ekvator düzlemine kutbu, elek, fl Komütasyon; @ manyetik kelime, [ing. Circumpolar; Fr. Circumpo dik olduğu varsayılan hattın gökküreyi —, magn. Yer üzerinde, mıknatıslı ibrenin laire] . deldiği iki noktadan her biri; ® kutbî arz. eğim açısının 90* olduğu, yani serbestçe dairesi, astr. £| Daire. esk. Kuzey kutbu. [Ing. Pole of the earth]; asılmış mıknatıslı iğnenin düşey durduğu devinmesi, astr. Dönme ekseninin cis ® kutbî bürûc (kutbî felek), esk. Kâina bölge. [Osm. Kutb-ı mıknatısî; ing. Mag me kaskatı bağlı olmayıp bir parça de tın varsayılan iki kutbundan her biri. netic pole; Fr. Pôle magnétique]; ® vinmesinden ileri gelen kutuplara ilişkin yer [Ing. Pol« of the spheres]; ® kutbî ce negatif (efcal) elek. Bir doğru akım değiştirme. [İng. Polar motion, movement nubî (kutbî coğrafiyi cenubî), esk. Gü makinesinde potansiyeli düşük olan kutup. of the pole; Fr. Mouvement du pôle]. ney kutbu. [İng. South Pole]; ® kutbl Bir pilin veya bir akümülâtörün iki kut dolayı yıldızları, astr. Gök yarımküre coğrafî esir. Yer kürenin iki kutbundan her bundan biri. [Osm. Kutb-ı menfi; İng. sinin kutbu etrafında hareket eden yıldız biri. Meridyenlerin kesiştiği kabul adilen The negative pole, cathode; Fr. Pôle né lar. iki noktadan her biri; ® kutbl hakiki gatif]; ® nötr ■, elek. Bir makinenin eksani, astr. Herhangi bir gökcismi ve (kutbl mar'I), esk. Kutup yıldızının, asıl vaya çok fazlı bir cihazın nötr noktasına ya gökdizgesinin dönme ekseni, [ing. Po yörüngesinden farklı olarak çizdiği kabul bağlanan kutup; ® pozitif (artı) elek. lar axis; Fr. Axe polaire]. edilen eliptik yörüngesinin büyük ve kü Bir doğru akım makinesinde, potansiyeli engel, ftz. Bir pilde elektromotor kuv çük çaplarının kesişme noktası; ® kutbl yüksek olan kutup. [Osm. Kutb-ı müs veti düşüren polarma olayına karşı gelmek İzafi, esk. Kutup yıldızının herhangi bir pet; Ing. The positive pole, anode; Fr. ve elektrik akımının durmasını önlemek andaki durumuna göre belirlenmiş olan Pôle positif]; ® soğukluk kutbu, coğr. için kullanılan kimyasal maddelerden her kutup noktası; ® kutbl samavlyi cenubî, Yer küresinin en düşük mutlak sıcaklık de biri: Bir Daniel pilinde bakır sülfatı, bir esk. Gökküranin ekvatorun altında bulu ğerleri kaydedilen bölgesine verilen ad. Bunsen pilinde azot asidi, Maclanche pi nan güney zutfau; ® kutbl semavîyi şi /Başlangıçta Sibirya'ya/ Verhoymnssk: 600 linde kömürle karışık manganez bioksidi malî, esir. Gökküranin ekvatorun üstünde C, Oyimiyakon: -67, 7m/ verilen ad, bu birer kutup engeldir. bulunan kuzey kutbu; ® kutbî şimalî (kut gün yaklaşık olarak Güney Kutbuna te fecri, jeof. fl Fecir. bl coğrafiyi şimali), esk. Kuzey kutbu; kabül eder, çünkü 1968'de Güney kutbu ^ fırtına kuşu, zool. fl Fırtına kuşu. kutupayısı 1732 kuvantalaşma <— gecesi, coğr. Kutup ila kutup çemberi gelmesi; (b) Bir elektroliz cihazının pil ve bu özellikteki sentetik madde. Bu sonun arasındaki bölgelerde güneşin doğmadığı ya akümülâtöründen geçen akımın, kendisi cusu kutuplayıcı gözlüklerin camını mey yani çevren veya görme erimi (ufuk) üs ni doğuran elektromotor kuvvete zıt yönde dana getirir. [İng. Polaroid, polarizer; Fr. tüne çıkmadığı zaman. [Osm. Kutbî leyi, bir elektromotor kuvvet meydana getirmesi Polaroid]. kutbî gece; ing. Polar night; Fr. Nuit po olayı. [İng. Polarization; Fr. Polarisation] ; gözlük, sin. Kutuplama temeline daya laire]. § O elektr. Bir elektronik lâmbasının ça nan üç boyutlu film işlemlerinde seyirci •—1 gündüzü, coğr. Kutup ile kutup çem lışma noktasını bulmak için ızgarasına nin filmi seyrederken taktığı, camları ku- beri arasındaki bölgelerde güneşin batma doğru gerilim uygulama, [ing. Polariza tuplayıcıdan meydana gelme gözlük. [İng. dığı yani çevren veya görme erimi (ufuk) tion; Fr. Polarisation]; § fl jeol. fl Ucay- Polaroid spectacles, polaroid; Fr. Lunettes altına dalmadığı zaman. [Osm. Kutbl lanma; § fl sosy. Aynı toplumdaki züm Polaroid, polaroid]. yevm, kutbî gündüz; ing. Polar day; Fr. relerde meydana gelen çatışkan eğilimle kutup.ölçer, b. i. fiz. fl Polarimetre. Jour polaire]. rin başlıca karşıt iki kutupta toplanması kutupsal”, s. § fl Kutupla ilgili; kutuplara <-*• hatvesi, elek. O Hatve. hali. [ing. ve Fr. Polarisation]; § fl zool. yönelme özelliği olan. [ing. Polar; Fr. Po r— havası, hava. Kutup mıntakalarından Bir sinir telinde sinir hücresi zarının iç ve laire]; § fl tiz. Bir mıknatısın veya bir gelen hava kütleleri, [ing. Polar air; Fr. dış elektrik yüklerinin farklı oluşu, [ing. elektrik üreticinin kutuplarıyle ilgili olan, Air polaire]. va Fr. Polarization]. & Eşanl. polarizas [ing. Polar; Fr. Polaire]; § fl mat. Ele —‘ ışığı, astr. Yer atmosferinin 100 ile yon; ® ışık — sı, D Işık; ® ^ nın gide —> —> 1000 km. arasındaki yüksekliklerinde, ku rilmesi, elek, işler durumda olan bir pi n.anları V (xı. x*...x ), W (yı.yt...y ) .... zey enleminde meydana gelen ışıklı olay lin pozitif elektrodunda toplanan hidroje n ti lar. [ing. Aurora; Fr. Aurore]. nin giderilmesi. [Ing. Depolarization; Fr. olan vektöre! bir uzayda bir F (V) ku ☆ Eşanl. kutup fecri. Dépolarisation]; Eşanl. depolarizasyon; iklimi, coğr. Kışları sert, uzun geçen, ® elektrodların 1 sı, elek. Çalışan bir —> —^ adratik biçimine eşlik eden ve W ~ V soğuk ila kurağın bir arada bulunduğu İk pilde elektrotların elektrolite değme yüzey lim. [ing. Polar climate; Fr. Climat po lerinin değişmesi sonucunda elektromotor —> laire] . kuvvetin azalması. [ing. Polarization of alındığında F (V) haline gelen t(Vf W) ■ kazı, zool. fl Kaz. electrodes; Fr. Polarisation des électro —^ kuşağı, coğr. ve astr. Kutuplar bölgesi, des]; ® hücre — sı, biy. Ekseni boyunca simetrik çizgisel biçimi için kullanılır), soğuk iklim bölgesi. Her iki yarımkürede yapı ve nitelik bakımından düzenli bir [ing. Polar; Fr. Polaire]. kutup çemberleriyle kutup noktaları ara değişiklik gösteren hücrenin özelliği (Ku .—■ konsayılar, astr. Uzayda bir noktanın sında kalan bölgeler. (Her ikisi, bütün yer tuplanma, hücresel fonksiyonların yapımın yerini belli eden iki açı ve bir uzaklık. yüzünün % 8.3 ünü tutar). [Osm. Nevâhi-i da büyük bir önem taşır. Kutuplanma sitop- Bu değerler daha önce seçilen dik konsayı kutbiye; ing. Polar zone; Fr. Zone po lazmanın son derece ince yapısına değil, dizgesine göre düzenlenir, [ing. Polar coor. laire] . hücre içinde hep aynı ayar ve kıvamda dinates; Fr. Coordonnées polaires]. sisi, coğr. Yüksek enlemlerdeki sisler. dağılmamış olmasına bağlıdır), [ing. Cel — koordinatlar, mat. fl Koordinat. Bunlar, sıcakça esen deniz yellerinin, ka lular polarity; Fr. Polarité cellulaire]; ® — üçgen, mat. Bir kirişler dörtgeninin raların çok soğumuş bölgelerine doğru ® ışığın sı, fiz. fl Işık; ® manyetik ■—, karşılıklı kenarlarının kesim noktalarıyla, kaymasından doğar. [İng. Arctic sea smo elektroakust. Magnetik kayıt sırasında işa köşegenlerinin kesim noktasını köşe alan ke; Fr. Brouillard polaire]. retlerin düzgün olarak kaydedilmesini sağ üçgen. »—• tilkisi, zool. fl Tilki. lamak üzere kullanılan ek magnetik etki. *— vektör, fl Vektör, «— uzaklığı, astr. Gökküresinde gözönüne (Bu etki magnetik kayıt kafasındaki kayıt kutupsallık,-ğı. i. § fl Pusula iğnesinin ku alman bir yıldızdan ve kutuplardan geçen işaretlerine ait değişen akıma, yüksek fre tuplara yönelme özelliği. [Osm. Kutbiyet; çember (saat dairesi) üzerinde yıldız ve kanslı doğru veya alternatif bir akım ek Ing. Polarity; Fr. Polarité]; § fl Birbirine yıldızların bulunduğu yarımkürenin kutbu lenerek elde edilir. Bu sonuncuya kutup tamamen karşıt iki ayrı eğilimin etkisiyle arasındaki yay uzunluğu (an biçiminde). lanma akımı denir). [Ing. Magnetic pola davranma hali, [Osm. Bu'd-ı kutub; İng. Polar distance; rization; Fr. Polarisation magnétique]; ® kutup.yıldızı, b. i. astr. fl Demirkazık, Fr. Distance polaire]. yalıtkanlarda —, elek. Yalıtkan bir ortam kutur,-tru, i. Osm. < Ar. kutr. esk. 5 fl «— yıldızı, astr. Kutupyıldızı. da bir elektrik alanının etkisiyle her ele mat. (daire ve kürede) Çap. [ing. Dia «— yöresi, asff. Gökküresinde, gözerimi al manı bir dipol olacak biçimde meydana meter; Fr. Diamètre] 5 fl (Diğer bazı ge tına inmeyen yıldızları içine alan (y 90° —> ometrik şekillerde) Köşegen; § fl Yan. ta ile 90° y arasında kalan) küre kapağına gelen değişim; (bir dv hacmi bir d m, raf, cihet, bölge. [Ing. Region, district; ilişkin. [İng. Circumpolar; Fr. Circumpo Fr. Région], laire]. —> dm kuud/ku'ûd/, O sm. < Ar. esk. § fl Oturma. *—1 yuvarı, biy. Ovojenez (yumurta oluşu elektrik momenti kazanırsa, g — ---------) [Ing. Sitting]; 5 fl din. Namazın oturu mu) evresinde, olgunlaşmaya elverişli kü d v larak kılınan kısmı. [Ing. The sitting pos çük hücre, [ing. Polar globule; Fr. Glo vektörüne kutuplanma vektörü denir). [İng. ture (in the namaz); Fr. Posture assise], bule polaire]. Dielectric polarization; Fr. Polarisation — etmek, Oturmak. [Ing. To sit; Fr. S'as yüksekliği, astr. Verilen bir yerde ufka diélectrique]; ® yumurta — sı, biy. Yu seoir] . göre kutup yüksekliği, dolay kutupsal (sir- murtada vitellüsün düzenli bir tarzda kat kuvâ /kuvà/, ç. I. Osm. < Ar. esk. Kuv- kumpoler) bir yıldızın üst ve alt geçiş kat olması. (Vitellüsün en yoğun ve kaba vet'in çoğulu, halindeki yükseklikleri toplamının yarısına kısmı yaşatkan kutupta, en hafif ve ince kuvadratik, s. Fr. quadratique, fl ikinci de eşittir, [ing. Altitude of pole]. kısmı ise çekirdeğin bulunduğu hayvansal rece. kutup.ayısı, b. i. fl Ayı. kutupta yer alır; yumurtanın ilk kutuplan sistem, billûrbil. Kare tabanlı dik priz kutup.fırtınakuşu, b. i. fl Fırtınakuşu. ması sadece yerçekiminin etkisinden ileri ma şeklinde billûrlaşan minerallerin top kutuplama, i. fiz. Bir ışık demetini kutup gelmez, ovositte fizyolojik bir gradyenin ladığı simetri grupu. [Ing. Quadratic sys lanmış duruma getirme, [ing. Polarization; belirmesiyle de ilgilidir), [ing. Egg pola tem; Fr. Système quadratique], Fr. Polarisation]. rity; Fr. Polarité de l’œuf]. kuvadratür.-rü, i. Fr. quadrature. Kareleş kutuplamak, f. tiz. Bir ışık demetini kutup — önleyicisi, elek. Elektrik pillerinin yapı tirme. lanmış duruma getirmek. [İng. To Pola mında kullanılan ve akımın elektrokimya- kuvadrik, s. ve i. Fr. quadrique. mat. fl rize; Fr. Polariser]. sal etkisinden pili koruyarak ilk şartlara ikinci dereceden yüzey. kutnuinp laknumtbaa, dio. ğr§u Oyö nteizlm. e( aö) zePlluiğsiu;l a (bi)b röesni ğDöerpeo laçraizlıeşrm; asFırn. ı Dséapğolalayrains anmt]a.dde. [İng. kuvaför,-rü, i. Fr. coiffeur, fl Kadın berberi, ceden izotrop olan olayların vektörel bir İZ Eşanl. kutupengel. kuvanta, i. Lat. quantum'un çoğulu quanta. özellik aldığı bir ortamda fiziksel şartların kutuplanmış, s. § fl Farklı yapıda iki kutbu fiz. Işımanın, ışığın ve daha genel olarak değişmesi, [ing. Polarization; Fr. Polari bulunan bir âlet için kullanılır. [Ing. Po enerjinin yayılma miktarları, [ing. ve Fr. sation]; § O biy. Bir bakışım ekseni olan larized; Fr. Polarisé,-ée] ; § fl Kutuplan Quanta]. ve bu eksenin her iki ucuna yakın bölge maya uğramış: Kutuplanmış ışık. [Osm. —« istatistiği, fiz. Birbirine benzeyen çok leri birbirinden farklı bulunan bütün or Müstaktab; Ing. Polarized; Fr. Polarisé, sayıda fiziksel sistemin durumunu ve de gan veya organizmaların özelliği. (Bir si -ée]. ğişimlerini belirleyen istatistik kanunu. nir hücresinde sinir akımının daima «kısa- — ışık, sin. Normal bir ışık demeti, deme [ing. Quantic statistics; Fr. Statistique uzantı, ücre gövdesi-uzun uzantı /akson/* tin eksenine dik açılardaki her yönde düz quantique]. yönünde olması veya bir epitelyum salgı lemler üzerindeki elektromanyetik dalgalar ^ sayıları, fiz. Bir atomdaki gezegen elek hücresinde ham maddenin bir uçtan alına olarak düşünülebilir. Bazı doğal maddeler trotlardan her bîrinin niteliklerini tanımla rak salgı maddesinin öteki uçtan salınma (turmalin, kalsit) veya sentetik araçlar (ku yan dört sayının tümü. [ing. Quantic sı, basit bir kutuplanma olayıdır; asıl «ku tuplayım gözlük) ışık demetini yalnız tek numbers; Fr. Nombres quantiques]. tuplanmanın» bir örneği ise, beyaz hindi bir düzlemde serbest bırakıp öbür düzlem kuvantalaşma. i. tiz. Fiziksel bir büyüklüğü, banın boyun kısmından tekerlek biçiminde lerde tutmak niteliğindedir. Böyle madde kuvantum denilen temel bir değişimin kat kesilerek yere gömülen bir parçanın bir lerden geçirilmiş ve tek düzlemde yol ları olan kesikli bir değişime uğratma iş yanından kök, karşı yanından tomurcuk alan ışığa kutuplanmış ışık denir. ([İnç. lemi. [İng. ve Fr. Quantification]: ® sürmesi olayıdır). [İng. Polarization; Fr. Polarized light; Fr. Lumière polarisée], uzaysal fiz. Kinetik moment vektörleri Polarisation]; § fl elek. (a) İki iletken kutuplayıcı, i. sin. Kutuplayıcı özelliği olan nin uzay içinde yönelmesiyle ilgili, ku arasında bir potansiyel farkının meydana madde. İşığı kutuplamak üzere kullanılan vanta mekaniğine özgü olay. [Ing. Spatial kuvantalaşmış 1733 kuvvet quantification; Fr. Quantification spati kuvart.-tı, i. Fr. quart. Dikey boyu, yani sırt rak yükseltildiği derecelerden her biri. ale]. yüksekliği, 16 santimetreden 25 santimet [Ing. Power; Fr. Puissance]; § fl mek. kuvantalaşmış, s. fiz. Fiziksel bir büyüklüğü, reye kadar olan ve kütüphanecilikte «4°» Bir cismin durma ve hareket durumunu de kuvantum denilen temel bir değişimin kat işareti ile ifade edilen kitaplara verilen ğiştirebilen her sebep. [İng. Energy; Fr. ları olan kesikli bir değişime uğratılmış ad. Force]; 5 fl pirotekn. Bir patlatma fiilinin, olan. kuvarta, i. İt. quarte. Dörtlük, dördüncü. genellikle civa fülminatı kütlesine eşit hal — enerji, fiz. Bir değerden öbürüne sü kuvartetto, i. It. quartelto. müz. İki çiftle de belirtilen yemleme gücü: 2 gram kuv rekli olarak geçmeden, ancak bazı kesin yapılan bir çeşit dans. [İng. ve Fr. Quar vetindeki bir patama fitili, [ing. ve Fr. dağerleri alabilen enerji. D Kuvanta. [ing. tette] . Force]; ® —* i kalmamak, dey. Gücü tü Quantified energy; Fr. Énergie quantifiée]. kuver, i. Fr. couvert. Tabak, çatal ve bıçak kenmek. Dayanıklılığını tahammülünü, di kuvantazom, i. Fr. quantasome. Bir kuvan gibi sofra takımı. [Ing. Fork and spoon]. rencini kaybetmek; ® ... a-varmek, dey. tum ışık enerjisini kimyasal enerjiye dö kuvertür.-rü, i. Fr. couverture. örtü. [ing. -e aşkınca baş vurmak; Tabana kuvvet ve nüştürmek için yeterli olan ve kloraplasdt- Cover]; ® açık ^ huk. O Açık5. rince yetişebildi; ® — in şiddeti, fiz. Kuv ların «granat ları içinde bulunan organit, Kuveyt, küveyt, öz. i. coğr. Ar. Al. Kuvayt. veti gösteren vektörün uzunluğu. [Osm. (Bir kuvantazon da 20° kadar klorofil mole coğr. Arap yarımadasında prenslik. Basra Şiddet i kuvvet; Ing. Intensity of force; külü vardır; fakat her an, yalnız 10 mo körfezinin kuzeybatı köşesinde, Şattül- Fr. Intensité de la force]; ® •—1 lendirici lekül fotokimyasat bir etkinlik gösterebi arap'ın güneyinde, Irak ile Suudî Arabis ekran, tekn. Radyografide filmler üzerin lir. Bir kuvantazom 10X20 u'luk bir oval tan arasında. 15.540 km2. Başkenti Ku deki yoğunluğu arttırmak maksadıyla filmler tane gibi gözükür; klorofil molekülleri dı veyt'tir. [Ing. Kuwait; Fr. Koweït, Ku flüoresan bir ekran veya kurşun bir levha şında yüzde 30 lipid karotenoyit, yüzde 50 wait] . ile temas haline konur. Bu takdirde aynı protein ve klorofil moleküllerine bağlan kuveytli, öz. s. § fl Kuveyt halkına veya bu bir ekspozisyon süresi için daha yoğun mamış bakır, demir ve manganez atomları halkın özelliklerine ait. [ing. Kuwaiti]; § imajlar elde edilir. [ing. Intensifying bulunur). O i- Kuveyt'te yaşayan veya Kuveyt hal screen; Fr. Écran renforçateur]; ® — 1er kuvantum, i. Fr. quantum fiz. Planck sabi kından olan kimse. [Ing. Kuwaiti]. ayrılığı, huk. ve soay. Bir ülkedeki, yargı, tiyle kendi frekansının çarpımına eşit olan küvoz,-zü, i. Fr. couveuse. § fl Kuluçka ma yürütme ve yaşama erklerinin tek bir elde elemanter ışıma enerjisi. kinesi; § fl pediyatri. Erken doğan ço toplanmasının, siyasî iktidarları sınırsız bir —• kuramı, fiz. fl Kuram. cukların normal bir dayanma gücü kaza- güce kavuşturduğu ve hukuk dışı imkânlara kuvars, i. A Im. quarz. 5 fl min. Az çok saf nıncaya kadar konduğu cihaz. sahip kıldığı düşüncesi ile, Montesquieu halde bulunan billûrlaşmış silis çeşitle kuvvanl /kuvvanî/, Osm. < Ar. kuvâ. kuvvet tarafından ileri sürülen ve bu erklerin ay rine verilen ad. Formülü Si02, özgül ağır >kuvvâni. esk. Dinamik, [ing. Dynamic; rı ellere verilmesiyle karşılıklı denetim ve lığı 2,65# sertliği 7 olan kuvars bol rast Fr. Dynamique], tüm yönetiminde denge sağlanması ama lanan bir mineraldir. Heksagonal sistemde kuvvfiniyet, ç. i. esk. Dinamizm. [Ing. Dyna cını güden bir kuram. [r*g. Separation of billûrlaşır; simetri sınıfı, bir üçlü eksen mism; Fr. Dynamisme]. powers; Fr. Séparation des pouvoirs]; ® le ve üç ikili eksenle belirlenir. Tabiatta, kuvve, i. Osm. < Ar. esk. § O «Düşünülen — 1er bağlamı, mat. D Bağlam; ® biliûr veya şekilsiz kütleler halinde, say şey yapılmakt demek olan kuvveden fiile 1er dengesi, sosy. Genellikle bütün top dam, renksiz veya renkli veya damarlarda çıkmak deyiminde geçer; § fl Yeti. [İng. lum kuvvetleri (zümreler, sınıflar, meslek olduğu gibi saydamsız ve yarı saydam Effective force; Fr. Force, vigueur, énér- ler, hattâ mezhepler) arasındaki denge. olarak bulunur. (İyi kristallenmiş ve say gie]; § fl ask. Bir birliğin er. subay, si [Ing. Equilibrium of powers; Fr. Équilibre dam renksiz olanları Necef taşı /Bergkris- lâh cephane, hayvan ve başka gereçleri des farces]; ® —■ 1er kanunu, fiz. Fizikte, ta!/, duman rengi olanları dumanlı kuars, gibi varlıklarını göstermek ve üst komu duran cisimleri harekete geçirmek veya ha açık sarı renkleri sitrin, mor renklileri mor tanlığa sunulmak üzere düzenlenen cetvel. reket halindeki cisimlerin bu hareketlerini laş /Ametist/, altın gibi parlak olanı [ing. Effective force] ; ® — den fiile çı sürdürmek için bir kuvvet kullanmak şart avanturin /hacer-ül berk/, pembe renkli karmak (bir şeyi), dey. Düşünülen, ta tır. Buna kullanılan kuvvet, hareketi do olanları da pembe kuars /rosenkuarz/ sarlanan şeyi gerçekleştirmek. [Ing. To ğuran veya yok eden etki diye adlandı adiyle ziynet taşı olarak kullanılırlar. Ku- put Into execution (a project), to produce rabiliriz. ® — lerin dengesi, huk. Birbirine arsın mikrokristalin çökeltileri kalsedon or execute; Fr. Mettre à exécution]; ® karşı kuvvetlerin eşitliği veya birbirini den / ak iki belgami / dur. Rrenklerine göre şöy ■—1 den fiile geçmek, dey. Tasarlanan şey gede tutabilmesi hali. [Ing. Balance of po le ce adlandırılır: krizopras /kiraz boncu yapılmak; ® fiili —, ask. Kara Kuvvet wers]; ® — li zaman, müz. En belirli ğu/; elma yeşili rengindedir; hemiotrop: leri Komutanlığınca yapılan işlemler ile vurgusu olan zaman. (1. zaman daima kuv /kantaşı/: Kırmızısı beneklidir; karneol: (emir ve talimatlar, personel tahsis bel vetli bir zamandır. 4 Zamanlı bir ölçü /katmerli Sü ley mani / ; Yeşilimsi ya da geleri v.b. He) tespit edilen ve belirli nün 3. zamanı kuvvetli veya yan kuvvetli kan kırmızı rengindedir; sard er: Portakal birliklerdeki personel sayısı ile. Kara Kuv sayılabilir), [ing. Strong beat, down-beat; renginde, saydamdır; safirin: Mavi renkli vetleri Komutanlığı prensip ve eğilimlerine Fr. Temps fort]; ® >— ten düşmek, dey. dir; Mekketaşı / ak i ki Yemanl/ ; Bileşimin dayanan daimî kadro dışı personele ait Gücü azalmak, etkisini kaybetmek; ® ak de Mn ve F e bulunur; koyu renkleri akik kuruluş dışı birlik kuvvetlerini kapsayan tif —, fiz. Verilen bir sisteme, bu sistem ve jasptır; Genellikle silisyum tuzlarının kuvveler, [ing. Actions strength]. ile temasta bulunan veya bu sistemle ara değişmesi sonucu oluşmuş ve çeşitli mik kuvvet, i. Osm. < Ar. § fl Güç, takat. [İng. larında bir mesafe bulunan cisimler tara tarlarda su kapsayan silis ¡eli çökeltileri Strength, power, force; Fr. Force]; § fl fından uygulanan kuvvet. [Ing. Active for ise opat'dir. Renk ve yapısına göre, çok Sıhhat yönünden sağlamlık: Hiç kuvveti ce]. Eşanl. dış kuvvet; ® Allah — renkli ve süs taşı olarak kullanılan soy yoktu, en hatif bir esintiden hemen has versin, dey. Çalışan birine İyi dilek ve opal /ayn-üş şems/, süt rengindeki süt talanırdı. [ing. Vigo(u)r; Fr. Force, vi teşvik sözü olarak söylenir; ® amfibik —, opal, opak ve saydam olanı hıyalli opal i gueur]; § fl Etkileme gücü; S fl Şiddet, ask. (a) Bir deniz kuvveti ile çıkarma kuv zucSclf, kırmızı renkteki ateş opali f opal-i cebir, zor: Kuvvet kullanmak, [¡ng. ve Fr. veti ve amfibik harekâtı yürütecek şekilde nârl/ adlarını alırlar). [Osm. Dürr-ül Ne- Force, violence]; § fl Dayanıklılık, ta teşkil, teçhiz edilmiş ve yetiştirilmiş des sef, billûr-i sahrï; ing. Quartz; Fr. Quartz, hammül, mukavemet. [ing. Resistence, tek kuvvetleri; (b) (Deniz Kuvvetlerinde) cubaîte]. ☆ Eşanl. kübalt; § fl s. Kuvars endurance; Fr. Force, résistance, solidité]: bir filonun amfibik tipi komutanlığına ve yapısında olan veya en az yüzde 10 kuvars § fl Hayatî enerji: Allah insana orada da rilen İdarî ad. [ing. Amphibious force]; kapsayan. [Ing. Quartzose, quartzous, yaşamak kuvveti veriyor. [Ing. Vital ® amfibik özel görev — i, ask. Bir am quartzy; Fr. Quartzeux.-euse, quartzique]; energy; Fr. Force, énergie vitale]; § fl fibik harekâtı sevk ve idare için teşkil ® — h diorit, ¡eol. fl Dlorit; ® çift — Nüfuz, etkinlik, [ing. Efficacy, effective edilmiş bir özel görev birliği. Deniz Kuv opt. fl Çift; ® dumanlı —', jeol. fl Du ness; Fr. Force, efficacité]; é fl (yara vetleri ile çıkarma kuvvetini ve kuruluş manlı. tıklar hk.) Canlılık, şevk. [İng .Vigo(u)r; larındaki hava araçlarını ihtiva eder. kuvarsin, i. Fr. quartzine. min. Bileşiminde Fr. Vigueur]; § fl Muktedir olma hali, [Ing. Amphibious task force]; ® ato lifli kuvars ile az miktarda opal bulunan otorite, kudret: Devletin kuvveti. [İng. mik saptırma — î, fiz. Q Atomik; ® kadıköytaşı çeşidi. [Ing. Quartzine]. Potency, power, authority; Fr. Force, Im bağ — i, mek. D Bağ1; ® bağlantı i, kuvaralt.-ti, i. Fr. quartzite. jeol. Ana maddesi portance, influence, autorité]; § fl Cesa mek. D Bağlantı; ® bileşen —' 1er! kuvars olan sert kaya. (Kaldırım yapı ret, ataklık, hızlılık; § fl mec. (Sanatçı (hızlar), mek. D Bileşen. ® bindirilmiş mında ve bazı taş döşemelerde kullanı veya yazar hk.) Ustalık, beceriklilik: Ka — 1er, ask. □ Bindirmek; ® bir geminin lır İlk insanlar bu kayaları yontarak âlet leminin kuvveti karşısındakiler/ susturma askerî — i, ask. den. Silâhlarının, koru ler yapmışlardı. Kuvarsit'in şu türleri var ya yetti. [Ing. Faculty, quality; Fr. Force yucu zırhının ve hızının toplamı. [İng. dır: tanelerle bir bütün meydana getiren concision, vigueur]; § fl ask. Bir ülkenin Military force of a ship; Fr. Force mili ve ikincil kuvars oluşuğu tarafından katı savaşçı, silâhlı teşkilâtı, gücü. [İng. ve taire d'un navire]; ® bir ' in momenti, laştırılmış eski kumların oluşturduğu tor Fr. Force]; § fl tels. Bir oluşu, bir ey fiz. D Moment; ® bir patlayıcı madde tuI kuvarsit /kırılma, taneleri keser; bu lemi yapma, ortaya koyma yeteneği, güç; nin kurumsal — i, pirotekn. (t = nRT) durum kuvarsitleri kumtaşmdan ayırır/ ve § fl fîz. Hareket meydana getiren, cisim formülü ile ifade edilen kuvvet. (Burada mikalı şistler ile gnayslar arasına sıkış lerin şekillerini veya bir hareketi değişti n bir patlayıcı maddenin kütle biriminin mış başkalaşmış kuvarsit), [ing. Quart ren her sebebe verilen ad. [Ing. Power; verdiği gaz molekül gramı sayısı; R tü- zite] . Fr. Force]; § fl huk. Devlet içinde, ikti kel gazların sabit rakamı ve T Kelvin de kuvarslaşmış, s. jeol. İkincil olarak, tümüy darı elinde bulunduran ve kullanan irade receleri halinde bildirilen sabit hacimdeki le veya kısmen kuvarsa dönüşmüş olan. veya iradeler. [Ing. Power; Fr. Force]; patlama sıcaklığıdır. Kurumsal kuvvet, [Ing. Quartzified; Fr. Quartzlfié,-éa]. S fl mat. Bir niteliğin kendisi İle çarpıla Noble ve Abel'in kopalı kapta atlama ba- kuvvet 1734 kuvvetlendirme sinemin formülünde söz konusu edilir. fiz. fl Merkezcil, merkezkaç; ® merkez — birimleri, fiz. fl Din, ölçme, newton, Santimetre kareye kilogramlitre-kilogram kaç —, bot. Bitkisel organların yönelimin sthene. birimi sisteminde bu kuvvet, kara barut de rol oynayan yerçekimi gibi kuvvetlere — bulamamak, dey. Cesaret edememek lar için 5.000 ve zamklı dinamit için verilen ad. (Sap dolanma merkezine doğru — bulmak, dey. Kuvvetlenmek, güçlönmek. 13.000'den fazla olmak üzere değişir). yönelir, kök ise merkezden uzaklaşır), [Ing. To find support (in), to get confir [Ing. Théorie force of an explosive subs [ing. Centrifugal force; Fr. Force centri med or substantiated, to gain ground]. tance; Fr. Force théorique d'une suhstance fuge]; ® mıknatısiayıcı —, magn. Izo- —1 çifti, fiz. Birbirine paralel, ters yönde explosive]; ® bir sayının — I, mat. Bu trop bir cismin bir noktasındaki bütün ve eşit şiddetle iki kuvvetin meydana ge sayıya eşit iki veya daha çok çarpanın magnetik etkilerin bileşkesi bu etkilerin oir tirdiği kuvvet takımı. çarpımı. {Ing. Power of a number; Fr. kısmı ilkel magnetik alana, öteki kısmı da — çizgileri, fiz. Manyetik veya elektrik Puissance d'un nombre]; ® birçok—1 i indüklenmiş magnetlzmaya bağlıdır. (Gü kuvvetler, kaynaklarının ötesine uzanırlar. olan bir sistemin bileşkesi, mek. Kuvvet nümüzde dâha çok, tanımları iyice belirle Bunlar izlenebilir ve belirli yollar takip et ler sisteminin aynı etkisini tam olarak ya nebilen mıknatısiayıcı alanlar ve indükle- tikleri gösterilebilir. Bu yolları, şekilleri pan tek kuvvet. (Bu kuvvetler bileşkenin y ici alanlar üstünde durulmaktadır), fl meydana getiren çizgilere kuvvet çizgileri bileşenleridir). [Fr. Résultante d'un sys Magnetizma. [Ing. Magnetizing force; Fr. ye kapladıkları alana da elektrik veya man tème de plusieurs forces]; ® bozucu — Force magnétisante]; ® müdahale — İ, yetik alan adı verilir. [İng. Strength lines; mek. ve astr. D Bozucu; ® Coriolis — i, ask. Sürekli olarak hazır bulundurulan ve Fr. Lignes de force]. mek, Bir maddî nokta üzerine etkiyen ve dünyanın herhangi bir noktasına havadan — çizgisi, magn. Elektrik veya magnetik bu noktanın herhangi bir koordinat siste indirme veya denizden çıkartma yaparak bir alanda, genellikle bir etkinin uzaktan mine göre bağlı hareketiyle, bu koordinat müdahale edebilecek şekilde tasarlanan uygulandığı her yerde, noktalarının her sisteminin bir Galile sistemine göre hare ordulararası kuvvet; ® silâhlı — 1er, ask. birindeki teğetlerin kuvvet doğrultusuyle ketine bağlı olan kuvvet. (İfade Coriolis Kara, deniz ve hava ordularının tamamı. çakıştığı çizgi. (Magnetik tayflar, magne ivmesiyle nokta kütlesinin çarpımının ters (Bu deyim askeri kuvvetleri belirtmek ve tik bir alanın kuvvet çizgilerini görünür bir işaretine eşittir). [İng. Coriolis energy; bunları yurt savunmasında araya giren si biçimde maddeleştirir). 1 ing. Force line; Fr. Force de coriolis]; ® çekme — u, yasi, iktisadi veya teknik diğer elemanlar Fr. Ligne de force]. fiz. Bir cismin diğer cismi çekme hassası dan ayırmak üzere İkinci Dünya Savaşın —1 çubuğu, trm. Bir. iki veya üç göz üze ve kuvveti, cezb kuvveti. [Osm. Kuvve-i dan beri çok kullanılmaktadır.) [ing. The rine budanmış asma çubuğu. câzibe; Fr. Force d'attraction j ; ® çevik armed forces; Fr. Les forces armées]; ® —1 devresi, demir, fl Devre1. •—1 1er, esk. D Çevik; ® çıkarma — i, esk. — ekseni, mat. fl Eksen. sonlu bir cümlenin —' i, mat. Elemanları D Çıkarma; ® değiştirme —- leri, nükl. Ku- — gösterisi, day. Bütün gücünü ortaya ko bire bir tjkabül haline konabilen iki cüm vanta fiziğine göre iki elektron veya nük yarak karşısındakine korku vermek ama lenin ortak özelliği; ® sürekli —, ask. leon arasında klasik elektrostatik kuvvet cıyla girişilen eylem. Büyük Britanya İmparatorluğu içindeki lerden farklı olarak meydana gelen kuvvet — ilâcı, ecz. Esenliğin artması için içilen memleketlerde kurulan muvazzaf ordu bir ler. (Homopolar moleküllerde atomların bir ilâç. [Ing. Tonie; Fr. Tonique, remède liklerini belirtmek ve bunları milis bir leşmesi ve atom çekirdeklerindeki kohez- tonique]. liklerinden ayırmak üzere 1918'den beri yon, değiştirme kuvvetleriyle anlatılır); ® — iletimi, fiz. Bir mekanik parçanın ha deniz ■— leri, ask. den. Savaş gemilerinin, kullanılan deyim, [ing. Permanent force; reketini, kayış veya makara yardımıyla karadaki kuvvetlerin (kıyı bataryaları veya Fr. Force permanente]; ® tabana — (kaç başka bîr parçaya intikal ettirme. [Os/n. uçaksavarlar) ve hava kuvvetlerinin (gemi mak), dey. Bütün gücüyle veya hızla (kaç Intikal-i kuvvet; Ing. Transmission of for deki veya karadaki uçaklar) tümü. [ing. mak): Bostan sahibinin geldiğini görünce ces; Fr. Transmission des forces]. Naval forces;F>.Forcesmaritimes] ;® dış—, tabana kuvvet kaçtı; ® üç dairenin — mer — kullanma, huk. Hakkını elde etmek fiz. flAktif kuvvet; ® dinamik kaldırma kezi, mat. Bu dairelere göre aynı kuvvet üzere hükümet kuvvetlerine başvurma im I, hava. Q Dinamik; ® dört kürenin -— teki nokta; ® üç dairenin — merkezi, kânını bulamadığı durumlarda, hakkın kay merkezi, mat. Bu kürelere göre aynı kuv mat. Üç dairenin ikişer ikişer üç kuvvet bolmasına engel olmak için, hak sahibinin vette olan nokta; ® eğme — i, den. Q Eğ ekseni bir noktada birleşirler. Üç daireye bizzat harekete geçmesi. me; ® elektromotor —■, elek, (kısaltılması göre aynı kuvvette olan bu noktaya üç — macunu, ecz. esk. OsmanlIlarda bazı e. m. k.). Açık bir devrenin iki ucu arasın dairenin kuvvet merkezi denir; ® üç kü hastalıkların tedavisi ve genelPkle cinsel da bir potansiyel farkı meydana getirebilen renin — ekseni, mat. Bu kürelere göre kudreti arttırmak için yapılan macun. veya kapalı bir devrede elektrik akımı sağ eşit kuvvetteki noktaların geometrik yeri — tasarrufu, ask. Kumandanın, çeşitli mu layan sebep, [ing. Electromotive force; olan doğru; ® var — lyle, dey. Bütün gü harebe şekillerinin uygulanması sırasında, Fr. Force électromotrice]; ® emme —' i, cünü harcayarak: Var kuvvetiyle vurdu. kuvvetlerini, görevlerini yerine getirilmesine bot. Hücrenin çevredeki suyu kendine doğ [Ing. With all (his) energy or force, to yetecek kadar dengeli bir şekilde ve usta ru çekme gücü. (Bir bitkideki çeşitli hücre the utmost with might and main, whole lıkla kullanarak kesin sonuç için elinde lerin /özellikle kök hücreleri/ emme kuv heartedly]; ® vurucu —, ask. En modern büyük muharebe gücü bulundurması .(Kuv veti, suyun köke girmesinin sebebidiı ). silâhlarla donatılmış, bir düşman devletin vet tasarrufu, eldeki kuvvetlerle, mümkün [Ing. Suction force; Fr. Force de suc toprakları üzerinde ve özellikle onun bir olan en büyük ve etkili darbenin vurulma cion]; ® esnek—, fiz. 0 Esnek; ® eylem saldırısına karşılık vermek üzere bir an sını sağlayabilir). sizlik — i, mek. VG fiz. Q Eylemsizlik; ® içinde en büyü!: güçle hareket yeteneğin — taşı. Yükseğe kaldırılmak suretiyle kas genleşme — i, ask. fl Genleşme; ® geri deki askeri araçların tümüne İkinci Dünya gücünü Ölçmeye yarar taş. [İng. Stone to getirme — i, mek. B Geri; ® gerilme — I, Savaşından beri verilen ad. Bir vurucu be lifted as a triai of strength], den. D Gerilme; ® görev — i, ask. den. kuvvet esas itibariyle uçaklardan, özel si — tübü, magn. Ana doğruları kuvvet çizgi B Görev; ® hava — leri, ask. B Hava; lâhlardan veya nükleer silâh taşıyan de- leri olan bir yüzeyle sınırlanmış uzay par ® hidrolik — 1er, fiz. □ HidroHk; ® ışık nizaltılardan kuruludur). [Ing. Striking for çası. jjIng. Force tube; Fr. Tube de for — i, matb. B <9ik; ® İcra — i, huk. D ce; Fr. Force de frappe]; ® (...) ya —, ce] . icra. ® iki dairenin — ekseni, mat. Bu dey. Bir şeye ağırlık verildiğini anlatmak — vermek, dey. Kuvvetlendirmek, takviye dairelere göre eşit kuvvetteki noktaların ge için söylenir: ilâca kuvvet. Paraya kuvvet. etmek, arka vermek. Etkisini arttırmak. ometrik yeri olan düzlem. Ikî küıenîn Keseye kuvvet; ® yükseltici —, fiz. fl [İng. To strengthen. to substantiate, to kuvvet düzlemi bu kürelere göre eşit kuv Aerostat; ® (şu veya bu seye) —, O şeye confirm; Fr. Fortifier, renforcer, donner un vetteki noktaların geometrik yeri olan düz başvurmaktan başka yapacak iş kalmadığı ton plus fort]. lem; ® incirar — i, den. D incirar; ® nı veya ondan başka başvuracak şey ol kuvvetle, z. Kuvvetli olarak, sağlamca: Bu itme — i, mim. Bir kemerin veya madığını anlatır; Haydi bakalım, ilâca kuv nu kuvvetle umarım. [İng. Strongly; Fr. bir kubbenin yer çekimi etkisiyle aşa vet. Fortement]. ğıya doğru çekilişinde, yanlarındaki — akıeı, magn. Her noktadaki kuvvet şid kuvvetlendirici, s. § O Kuvveti, gücü arttı kısımları açılmaya zorlama kuvveti. [Fr. detinin o noktadan geçen seviy «yüzeyin ran, güçlendirici. [Ing. Tonie; Fr. To Poussée]; ® kaldırma —1 î, hava, ve mek. de kuvvet tübünün kestiği elemanter alan nique]; i fl ted. Verildiğinde organların B Kaldırma; ® kara — leri, ask. B Kara; la çarpımı. (Daha genat olarak, kuvvetin etkinliğini arttıran veya güçlendiren ilâca ® kaza —1 i, fl Kaza2; ® kesilme —, den. herhangi bir doğrultudaki bileşeninin şid denir: Kâfuru, striknin gibi maddeler kuv D Kesilme; ® kilogram —, fiz. Kilogram; detiyle kuvvet tübünün o doğrultuya dik vetlendirici ilâçlardır. [İng. Tonic; Fr. To ® kopma — i, den. fl Kopma; ® magne kesitinin çarpımıdır. Akının değeri cebir- nique]; ® kalb —, ted. fl Kalb. tomotor —, elektromagn. (kısaltması m. sal olabilir. Birim yüzeye indirgenen ilk kuvvetlendirme, I. S fl Kuvvetlendirmek ey m. k.) Bir bobinin bir magnetik devrede kuvvet akışı, kuvvetin dik bileşeninin şid lemi. [Ing. Strengthening, reinforcement; indükleme akışı doğurabileceğini gösteren detini verir). [Ing. Flux of force; Fr. Flux Fr. Renforcement]; S fl /of. Çok zayıf bir büyüklük. (Mıknatıslayan bobinin sarım sa de force]. negatifin kontrastlarını arttırmak için yapı yısı N ve içinden geçen akım da i amper — alıştırmaları, clmn. Kas gruplarını güç lan işlem. (Kuvvetlendirme, uygun banyo ise, magnetomotor kuvvet N I çarpımına lendiren vu daha çok ağırlığa ve eşin di> larla görüntüye gümüş. ışığın etkilemediği eşittir ve amper devir cincinden ifade edi rencine karşı yapılan alıştırmalar. [İng. bir boya veya başka bir maden katarak ya lir. Magnetik devrelerde magnetomotor kuv Muscular work; Fr. EXercices musculaire]. pılır. Saydam kısımlarda hiç bir bulutlan vetin durumu elektrik devresinde elektro — almak, dey. Herhangi bir yardımla, ma olmamalıdır), [ing. Intensification; Fr. motor kuvvetin durumuna benzer). [Ing. kuvvetlenmek, destek ve cesaret bularak Renforcement]; S fl ted. Bir ilâcın başka Magnetomotive force; Fr. Force magnéto- gücü artmak. [Ing. To receive strength or bir ilâcı faydalı yönde desteklemesi ve motrice]; ® merkezcil —, merkezkaç —, courage; Fr. Prendre de la force]. onun etki derecesini arttırması. kuvvetlendirmek 1735 kuyruk —" derecesi kanunu, psik. Q Derece, sevgilinin yanı. [Ing. District, quarter, one; Fr. Ridiculiser quelqu'un]. ® Kuyruğu kuvvetlendirmek (-i), f. § fl Gücünü art main street, thoroughfare]; ® kûy-daş, Ay nu ele geçirmek, dey. Yakalamak; ® kuy tırmak; Kuvvetlenmesini sağlamak, güçlü nı köyden olanlardan her biri, bir köylü. ruğunu kısmak, dey. § fl Korkarak bir kö kılmak. [Ing. To strengthen, to fortify, to kuyruk,-ğu, I. esk. T. kudruk. S fl zool. (a) şeye sinmek. [Ing. To be cowed; Fr. Cra reinforce; Fr. Fortifier, renforcer]; § fl Hayvanların çoğunda, gövdenin art yanın indre, s'éloigner par peur]; § fl Kuyruğu Bir rengin şiddetini arttırmak. [Fr. Monter da bulunan uzantı: Kertenkele kuyruğu. nu bacaklarının arasına almak; ® kuyru une couleur] ; § fl res. Bir resmin çizgile (b) Kuşlarda gövdenin art yanında bulu ğunu kıstırmak, (birinin), dey. Birini kı- rini daha kalınlaştırarak bâriz bir hale ge nan tüy demeti. [Ing. Tail; Fr. Queue]; mıldayamayacak bir durumda yakalamak. tirmek, resimdeki siyahlık ve gölgeleri da § fl Kasaplık. Koyunun bazı türlerinde [Ing. To put into a very tight position, to ha koyulaştırmak, gölgeleri kuvvetlendir eritilerek yağı alınan omurga sonundaki have someone by the tail]; ® kuy mek. [Fr. Renforcer], uzantı: Kuyruk yağı. [ing. Tail; Fr. ruğunu tava sapına çevirmek, dey. kuvvetlenmek, nsz. f. S fl Güçlenmek, güç Queue]; § fl (Geniş ani.) Bazı şeylerde Bir kimseyi fazlasıyle dövmek. [İng. kazanmak veya gücü artmak. [Ing. To be kuyruk biçiminde veya başın aksi tarafına To disgrace thoroughly, to thrash someone; strengthened; Fr. Se fortifier, se renfor gelen kısım: Köprünün üstünde olduğunu Fr. Battre ou corriger violemment]; ® ak cer]; § fl Etkisi artmak; § fl Verimli ha anladı ve tramvayın kuyruğundan atladı. — bot. □ Akkuyruk; ® aslan kuyruğu. le gelmek; Tarla kuvvetlendi; i fl Nüfuz Uçurtma kuyruğu. [İng. ve Fr. Queue]; § fl astr. Aslan takımyıldızında bazgn de- kazanmak, toplum içinde veya herhangi bir 5 fl S'-nda, en geride kalan kısım: Ker nebola yıldızına verilen ad. [İng. Leonu- kuruluşta yeri sağlamlaşmak, vanın kuyruğu. [ing. End; Fr. Queue, rus, motherwort;, Fr. Queue-de-Lion] ; § kuvvetli, s. § fl Gücü çok olan, zorlu, güç dernière partie, derniers rangs]; fl Bağ fl bot. □ Aslan; ® at kuyruğu, bot. D lü: Kuvvetli adam. Kuvvetli makine. [İng. lanmış veya örülmüş uzun saç demeti. [İng. Atkuyruğu; ® at kuyruğu belirtisi, tıp. Strong, powerful; Fr. Fort, forte, puissant, Pigtail, queue; Fr. Queue]; § fl Halkın Sinir sisteminde bu kısmın zedelenmesine -ante]; 5 fl Sağlam, dayanıklı, [Ing. Ro bir yere girmek veya bir şey satın almak bağlı bozuklukların tümü. [Ing. Horse-tail bust, powerful; Fr. Fort, -forte, robuste]; için art arda sıralanarak meydana ge syndrome; Fr. Syndrome de la queue-de- § fl Şiddetli, yêgin, sert; Kuvvetli rüzgâr, tirdiği dizi: Kuyrukta beklemek. Ekmek kuy cheval]; ® bekleme — ları kuramı, ikt. [ing. Violent, strong; Fr. Fort.-forte]; § ruğu. [ing. Queue; Fr. Queue, file de per Genel anlamda iktisadi alışverişlerin ve de fl Görevini iyi yapan, keskin; § O Burnu sonnes qui attendent leur tour]; § fl mec. ğiş tokuşların matematik açıdan incelen şiddetle etkileyen: Kuvvetli parfüm. [İng. Bir kimsenin yanından ayrılmayıp onun et mesi. [Fr. Théorie des files d'attente Strong; Fr. Fort.-forte]; 5 fl (ses hk.) kisinde kalan kimse: Adam gidince kuyru théorie des queues]; ® büyükayı kuyru Yüksek: Birdenbire kuvvetli bir homurdan ğu durur mu? O da gitti, [ing. Followers, ğu, küçükayı kuyruğu, astr.Takımyıldızla ma işitildi. [Ing. Loud; Fr. Bruyant,-ante] ; retinue; Fr. Suite]; § fl astr. Bir kuyruk rında çizgi halinde görünen kısım, [ing. § fl Gücü, imkânı çok olan, güçlü: Kuv lu yıldızın Güneş'e göre ters yönde uzayan Tail of the Great Bear, tail of the Little vetli bir ordu. [Ing. Powerful; Fr. Fort, ışıklı kısmı, [ing. Tail; Fr. Queue]; § fl Bear; Fr. Queue de la grande ourse, queue -forte, qui a beaucoup de puissance, de demir. Bir trenin arkası: Kuyruktaki furgon. de la Petite ourse]; ® çatal —, zool. Bö moyens]; § fl Çok etkileyici, inandırıcı, [Ing. Rear, back; Fr. Queue]; § fl mad. ceklerin on birinci karın halkasına bağlı önemli: Kuvvetli kanıtlar, [ing. Important; oc. Bir maden yatağının veya bir damarın çift uzantı. Kırkanatlı bazı böceklerin kurt Fr. Fort.-forte, qui a beaucoup d'efficacité, son bulduğu düzensiz kısım, [ing. Tai çuklarında dokuzuncu karın halkasında bu d'importance]; § Q Büyük, önemli: Kuv lings; Fr. Queue]; 5 fl meteor. Bir bu lunan uzantılar. Balinaların, balıkların ve vetli rekabet. [Ing. Important; Fr. Fort, lut sisteminin, cismin arkasında yer alan kabuklu hayvanların gövdelerinin son tara -forte, grand.-ande, important,-ante] ; 5 fl ve Norveç siklonunun soğuk arka kısmına fında buunan yüzgeç; ® çift müz. D Sağlam: Hâtıralar iki insanı. birbirine bağ tekabül eden son kısmı. (Kuyruk, bulut sis Çift; ® çift la mühürlenmiş yazı. Mü- layacak kadar kuvvetli değildi, [ing. Solid; teminin geri kalan kısmı kadar geniştir. hürü, kâğıdın kıvrımları arasından geçen Fr. Fort.-forte, solide]; § fl Tahammüllü, Şimşeklerin çaktığı ve sağnaklara sebep bir parşömen şeride asılı olan yazı. [Fr. dirençli. [ing. Firm, strong; Fr. Fort, olan kararsız havaların genellikle sebebi Lettres scellées sur double queue]; © -forte]; § fl Hızlı, sert: Birkaç kuvvetli dir). [Ing. Trail; Fr. Traine]; 5 fl sil.Top destekli \ sil. Merminin atılışından son balta darbesi ile Tapirin hayatına son ve namlusunun arka kısmı. (Bu kısım kabza ra namluya sıkıca dayanmış durumda ka rir; § fl üstün: Karşısındakiler kendilerini şeklinde olur); S fl dok. (a) Tezgâhlardan lan kuyruk; ® ejder kuyruğu, asfr. Ay'ın kuvvetli buluyorlardı; § fl Nüfuzlu, saygın; çıkarılması için kumaş toplarının bitimini iniş düğümü. [Ing. The Dragon's tail; Fr. En kuvvetli kimseleri yedeksubay olarak gösteren işaret. (Bu işaret çoğu zaman top Queue de dragon]; ® göz kuyruğu, fl aramıza göndermişlerdi, [ing. İnfluencial, başlangıcı ile birlikte atılan başka bir tip Göz; ® hareketli sil. Bir portatif powerful; Fr. Fort.-forte]. atkı ile yapılır ve buna top başı denir. ateşli silâhta, çarpma iğnesinin bağlı ol —< ana ışık, sin. Ana ışığın bir sahnenin Aşağı yukarı 10 sm. genişliğindeki top duğu ve hareketi silâhın beslenmesini nam. aydınlatılmasında geniş bir alan iyice ay başı, ortadan kesilerek, biten topun başı lunun kapanmasını ve açılmasını ve mer dınlatacak güçte olması durumu, [ing. sayılır). [Ing. End; Fr. Queue]; (b) Göv minin çıkarılmasını sağlayan kuyruk; ® High key lighting; Fr. Éclairage fort sur de lifleri kullanılan keten veya kendir gibi kamçı —, zool. fl Kamçı; ® katır kuyTu- le plan principal]. bitkilerin, kökleıi bir yöne çevrilmek üzere ğu, bot. fl Katırkuyruğu; ® kıl —, zool. ■—1 asid, —' baz, kim. Q Elektrolitlerin yppılan demetlerinin dip (kök) kısımları; Q Kılkuyruk; ® kırlangıç kuyruğu, Bir kuvveti. (c) Bir takım düğmelerin, üzerinde dikiş çeşit geçme şekli. [Ing. Dovetail; Fr. delil, huk. Yeterli tutamak, ipucu, ka delikleri bulunan sivri dip kısımları; § fl Queue -d'aronde]; ® kıvrık —, Demirci nıt. [Ing. Satisfactory evidence]. Bir harfin bitiş çizgisine yakın yerde, bir likte parmaklıkların bazı kısımlarına, ince ■—1 kar yağışı, trm. Görünümü 500 metre den bir dönüş yapan kısa çizgi. (Kuyruğun kıvrık, domuz kuyruğu şeklînde demir süs den aşağı düşürecek şekilde vukubulan kar aşın büyüklüğü genellikle atılgan, hayel ler. [Fr. Queue]; ® köpek kuyruğu, sp. yağışı. gücü kuvvetli ve kararsız bir karakteri be fl Köpek; ® tavus —' lu güvercin, zoof. — konum, fonet. Bir kelime veya kelime lirtir. Belirli bir uzunluktaki iki yazının ay Adını, kuyruğunu tavus ve hindiler gibi grupunda bir fonemi değişimlerden veya nı veya ayrı ellerden çıktığını belirlemede kaldırmak ve yaymak özelliğinden alan gü düşmekten koruyan yer. [ing. Strong po kuyruk değerli bir ölçüdür, çünkü uzun bir vercin tipi. (Çeşitli örnekleri olan bu gü sition; Fr. Position forte]. metinde kuyrukları değiştirmek, başka tür vercin tipi /tavus kuyruklu transız. İskoç, — ünsüzler, fonet. Tarihsel fonetikte yu lü çekmek, alışkanlıklardan kurtulmak çok İngiliz güvercini/ birçok güvercin merak muşak ünsüzlerin tersine ses organlarının zordur), [ing. Tail; Fr. Queue]; ® kuy lısı tarafından tercih edilir). [İng. Fantail; belirgin olarak gerilmesiyle çıkarılan ün ruğa girmek, dey. Birbirinin arkasında sı Fr. Pigeon à queue de paon]; ® tek ■—■ la süzlere (genellikle bunlara titreşimsiz ün ralanmak. kuyruk olmak; ® kuyruğu kapa mühürlenmiş yazı, Mühürü, doğrudan doğ. süzler denir) verilen isim (Meselâ, p, t. k na kısılmak, dey. H'ç çıkar yolu olmayan rüya mektubun yazıldığı kâğıttan kesilen ünsüzleri kuvvetlidir). [Ing. Strong conso bir güçlükle karşılaşmak. [Ing. To be bir şeride asılı olan yazı. (Tek kuyrukla nant; Fr. Consonnes fortes]. caught by the tail, to be in great straits; mühürleme çok önemli olmayan yazışma — yağmur, trm. Saatte. 7.6 mm. den fazla Fr. Se gêner]; ® kuyruğu kısılmak (kuy larda, çift kuyrukla mühürleme ise önemli su bırakacak şekilde yağan yağmur. ruk kısmak), dey. Güç bir durumda kal vesikalarda kullanılırdı). [Fr. Lettres scel. kuvvet.ölçer, b. f. mek. Yayların esnekliğin mak. Şaşkın hale düşmek, [ing. To be lées sur simple queue]; ® tilki kuyruğu, den yararlanılarak yapılan ve fiziksel güç caught and pinched or held fast, to be bot. fl Tilkikuyruğu; ® ters V biçiminde leri ölçmeye yarayan âletlerin genel adı. hurt, vexed, annoyer]; ® kuyruğu omuz — takımı, hava. Aralarında büyük bir ne [Osm Mikyâs-ı kuvvet; ing. Dynamome lamak, arg. Kaçıp gitmek, ortadan çekil gatif iki düzlemli açı bulunan ve ters V ter; Fr. Dynamomètre]. mek. [Ing. To run away] ; ® kuyruğu görünüşünde iki yüzeyli kuyruk takımı. kuvvetsiz, s. § fl Güçsüz, gücü kuvveti ol titretmek, arg. ölmek. [Ing. To die; Fr. [Fr. Empennage en V inversé]; ® V bi mayan: Kuvvetsiz adam. [ing. Feeble, Mourir]; ® kuyruğuna basmak, dey. (Bi çiminde (kelebek) takımı, hava. Hiç bir weak; Fr. Faible, débile]; § fl Etkisiz: rinin) Bir kimsenin sert bir karşılık ver düşey yüzey taşımayan ve yalnız arala Kuvvetsiz bir ilâç; § fl Zayıf: Kuvvetsiz mesine, sinirlenmesine yolaçmak. [ing. To rında büyük bir iki düzlemli açı olati iki düşmek. [Ing. Weak, feeble: Fr. Faible]. provoke; Fr. Provoquer]; ® kuyruğuna yüzeyli kuyruk takımı: Bir kelebek kuyruk kuvvetsizlik,-ği, s. Kuvvetsiz olma hali, güç basmak (birinin), dey. Sert bir karşılık takımı tarafından taşınan Hapların birlikte süzlük. [Ing. Weakness, feebleness; Fr. vermek zorunda bırakmak. [Osm. Tahrik hareketi hava gemisinin yükseltisini, fdrklı Faiblesse, Impuissance]. etmek]; ® kuyruğuna teneke bağlamak yönelişleriyse yön kumandasını sağlar. kuy /küy/, I. Osm. < Fars. esk. 5 fl Köy; (birinin), dey. Bir kimseyi aşırı derecede [Fr. Empennage en V. empennage papil S fl Mahalle; S fl İşlek yol, anacadde; alaya almak, gülünç duruma düşürmek. lon]; ® yerim otomatik ctL Dolduruş S fl ad. esk. Sevgilinin bulunduğu yer, [Ing. To make a laughing stock of some tan sonra namlunun açılıp kapanan kuyruk. kuyrukkakan 1736 kuyrukluyıldız (Bu çeşit kuyruk iik defa 1904 modeli —1 ürünü derlemesi, petr. fl Derleme. — piyano. Duvar piyanosu gibi dik ol 155lik CTR Rimailho topuna uygulanmış — yağı, kasaplık, fl Kuyrukyağı. mayıp gövdesi üç ayak üstünde yatık bir tır). -— yapma, sosy. Ulaştırma ve alış veriş iş durumda bulunan piyano, [ing. Grand — açılması, sil. Ateş sırasında bir top leri aşırı yoğunlaşmış toplumlarda bilet ve piano; Fr. Piano à queue]. namlusu kuyruğunun kazara açılması. (Bir eşya alma işlerini düzenlemek için halkın — saat. Sarkaçları saatin dışında kalan, topta kuyruk açılması ateş sırasında kuy sıraya girmesinden ibaret, Batı toplumla- eski tip çalar duvar saati, [ing. Grand ruk takımının eksik kapatılmış olmasından rında yeni doğan bir âdet olup Doğu’da da father clock; Fr. Horloge de parquet, hor ileri gelebilir. Böyle bir kazadan kaçın yayılmaktadır. [Ing. To form a queue, to loge de ville]. mak İçin kuyruk düzeninde kuyruk tama- stand in a line (in a queue); to queue up, — sarraf, Ayrıcalık belgesi olan sarraf. miyle kapatıldığı zaman ateşlemeye engel to line up, to form up: Fr. Faire la queue]. [ing. Banker who holds a government olan bir emniyet parçası bulunur). — yükü, hava. Uçuş sırasında yatay den authorization]. — açısı, dey. Kin veya hınç doğuran se ge yüzeylerine etki yapan hava yükü. [ing. — sürme. Göz kuyruğunu doğru uzatarak bep. [ing. Rancor, grudge, desire for Tail load; Fr. Charge sur la queue]. çekilen sürme. [İng. Eyelid stain (anti vengeance for some wrong suffered]. — yüzgeci, zool. Balıklarda, vücudun kuy mony) somewhat overdone]. — altı çıbanı, vet. Kuşlarda, daha çok ka ruk bölgesinde bulunan yüzgeç, [ing. Ca — yalan, dey. Yakıştırılamayan bir yalan, naryalarda kuyruğun altında çıkan tehlikeli udal fin; Fr. Nageoire caudale]. çok büyük yalan, [ing. An oversize lie; çıban. kuyruk.kakan, b. i. zool. Ötücü-kuşlar (Pas- Fr. Mensonge détaillé et pleine d’extra — çekmek, dey. Gözün üzerine boya veya seriformes) takımının. Karatavukgiller (Tur- vagances]. sürme ile gözden daha uzun çizgi çekmek. didae) familyasından bir kuş türü. Uzun — yıldız, fl Kuyrukluyıldız. — çerçevesi, den. Torpitolarda yatay ve luğu 15 sm., karnı beyaz, sırtı erkekte kül- kuyruklu.kelebek, b. î. zool. Pulkanatlılar dikey dümenleri çevrelemiş bulunan çer rengi, dişide kahverengidir. Palearktik böl (Lepidoptera) takımının, Kuyruklukelebek- çevelere denir. gelerde kayalık yerlerde yaşar. [Lat. Oe- g i 11er ( Papilionidae ) familyasından çok — değneği, hava. Uçağın kuyruğunu yerde nanthe oenanthe; ¡ng. Wheatear; Fr. Tra. renkli bir Avrupa kelebeği. Kanatları, siyah taşıyabilmek için kullanılan sopa. [İng. quet motteux]; ® karakulaktı —, zool. Ötü- benekli sarı renktedir; alt kanatlarının ke Tail skid; Fr. Béquille]. cükuşlar (Passeriformes) takımının. Ka narında iki sıra mavi şerit bulunur; sen —‘ gaydı, den. Kuyruk çerçeveleri üzerin ratavukgiller (Turdidae) familyasından bir tin gövdeye yakın yerinde, her iki tarafta deki çıkıntılar (Torpitonun (T) gaydı ka kuş türü. Uzunluğu 14,5 sm.’dir. Erkeğin yuvarlak, kırmızı bir benek göze çarpar. dar olan baş kısmı tu/uptan çıktıktan son sırtı sarı ak, karnı ak dişinin sırtı koyu Bu kelebekler, ilkbaharda, güneşli günler ra torpitonun geri kalan kısmının tüyüp kahverengi, karnı daha açık renk olur. Ak başlar başlamaz ortalıkta görülebilir. Tır dahilinde durumunu muhafazaya yarar). deniz memleketlerinde kayalık yerlerde tılı özellikle havuç, rezene ve turunçgillere kablosu, mad. oc. fl Kablo. yaşar. [Lat. Oenanthe hispánica; ing. büyük zarar verir, [¿af. Papillio machaon; — kakan, zool. fl Kuyrukkakan. Black-eared wheatear; Fr. Traquet oreil Ing. Swallowtail, swallow tail butterfly; Fr. — kaldırmak, dey. (Dişi hayvan hk.) Er lard]; ® takırdayan —, zool. ötücü-kuşlar Machaon, grand porte-queue]. kek istemek. (Passeriformes) takımının, Karatavukgiller kuyruklu.kelebekgiller, ç. b. i. zool. Eklem — kamçısı, oen. Eski toplarda, topların (Turdidae) familyasından bir kuş türü. bacaklı hayvanlardan Böcekler (Insecta) kundakları gerisine kuyruk palangası yeri Uzunluğu 12 sm. Erkeğin sırtı kara, dişi sınıfının, Pulkanatlılar (Lepidoptera) takı ne bağlanan parça halatlar. ninki kahverengidir. Palearktik bölgede mından, tırtıl çağında tarım ve orman bit — kapağı, dey. Bazı hayvanlarda tüysüz taslık yerlerde yaşar, [¿af. Saxícola tor- kileriyle beslenerek geüşen birçok türü ve çıplak kuyruk yeri. [Ing. The bare tail quata; Ing. Stonechat; Fr. Tarîer pâtre]; nedeniyle önem verdiğimiz, süslü kele place of some animals]. ® vinlayan —, zool. ötücü-kuşlar (Passeri bekler familyası, [¿af. ve İng. Papilionl — kemiği, anat. fl Kuyrukkemiği. formes) »akımının. Karatavukgiller (Turdi dae; Fr. Papilionidés]. — keskisi, zool. Atların kuyruğunu kes dae) familyasından bir kuş türü. Uzunluğu kuyruklular, ç. i. zool. Omurgalı hayvanlar mek için kullanılan araç. 13 sm. Sırtı kara, karnı krem rengidir. Av dan Amfibyumlar (Amphibia) sınıfının bir — kısmak, dey. Korkup kaçmak. Sıkıntıda rupa ve Batı Asya’da çayır ve dağlarda ya takımı. Uzun gövdeli hepsi birbirine eşit olduğu halde ses çıkaramamak, [ing. To şar. [Lat. Saxícola rubetra; ing. Whin- kısa dört bacaklı, uzun kuyruklu hayvanları threaten, to be frightened, to crouch down chat; Fr. Tarier des prés, traquet tarier]. kapsar. Suda (titron, mağara semenderi (to hide oneself)]. kuyruk.kemiği, b. i. Omurganın alt ucunda v.b.) veya karada (semenderler) yaşarlar. ~ kısmı, den. Torpitolarda yatay ve dikey bulunan ve kuyruksokumu kemiği ile eklem Bütün yetişkinlerinde akciğer vardır. Ba dümenlerle pervaneleri ve dişlileri taşıyan lenen önden arkaya doğru yassı üçgen zıları, kurtçukken bulunan iç veya dış so bölüm. biçiminde kemik. Kuyrukkemiği, körelerek lungaçlarını yetişkin iken de taşır. Semen — mapası, den. Ağızdan dolma topların kaynaşmış son dört ilâ altı omurun birleş dergiller (Salamandridae), Denİz-kızı-se- gerisinde bulunan (Birago) halatı donatı mesinden meydana gelir. Kuyruksokumu mendergiller (Sirenidae), Kütağızlıgiller lan mapa. kemiği ile eklemlenen kuyrukkemiğinîn ( Ambystomidae), Mağara-semenderigiller — olmak, dey. § O Kuyruğa girmek. [İng. her yanında, iki çıkıntı bulunur; bunlardan (Proteidae), Gizli-solungaçlıglller (Cryptob- To form a line one behind another, to line dikey olana küçük boynuz, yatay olana ranchidae). !ki-soluklugiller ( Amphiumi- up]; § fl Bir kimseyi körü körüne takip yan boynuz adı verilir. [Osm. Us’us; Lat. dae) gibi familyaları vardır.. [Osm. Zâhir- etmek. [Ing. To follow blindly, to be par Os coccygis, os sacrum; ing. Rump bone, üz-zeneb; Lat. ve İng. Urodela; Fr. Uro- tial (to)]. coccyx; Fr. Coccyx]. dèles]. — örtüsü, sil. Bir ateşli silâhın kuyruğunu TÎr Eşanl. koksiks. kuyruklu.yıldız, b. i, § fl astr. Güney çev veya mekanizmasını çamurdan ve tozdan kuyruklu, s. § O Kuyruğu olan: Uzun kuy resinde çok uzun bir elips yörünge çizen koruyan örtü. ruklu. [ing. Tailed, caudate; Fr. Caudé ve «kuyruk» denen ışıklı bir uzantının es —* palangası, den. Topları geri almak için à queue, caudïfère]; § fl Kuyruk biçi lik ettiği bulutumsu gökcismi. (Elips biçi kundakların gerisine vurulan palanga. minde uzantısı olan: Kuyruklu gelinlik; § mindeki yörüngesi Güneş yakınlarında — payı, den. Eski topların falyasından iti fl h. d. Akrep, [ing. ve Fr. Scorpion]; § bazen parabole dönüşür. [Osm. Zü-z-zeneb; baren geriye kalan kısmı olup bundan iti fl esk. Ayrıcalık taşıyan sarraflara verilen ing. Comet; Fr. Comète] ; 5 fl pirotekn. baren milyonlara kadar olan kısma da belge; ® Afrika düzensiz — su, zool. fl Havada ateşlenen ve düşerken kuyruk bi «hazne payı» adı verilirdi. Afrika. çiminde iz bırakan maytap çeşidi. [İng. — sallamak, dey. Yaltaklanmak, tabasbus — biber, bot. İlâç olarak kullanılan bir Sky-rocket: Fr. Comète]. etmek. [Ing. To fawn and flatter; Fr. çeşit karabiber, kûbeba. [¿af. Cubeba of — aylası, asfr. Kuyruklu yıldızın başını Flatter]. ficinalis,: İng. Cubeba; Fr. Cubèbe]. saran, hızla genişleyerek yayılan halka gö — sallayan, zool. fl Kuyruksallayan. — buyrultu, teşk. tar. Osmanlı devleti za rünüşlü aydınlık, [ing. Halos of a comet; — sokumu, anat. fl Kuyruksokumu. manında defterdar imzaları. (Ocaklara ay Fr. Halo d'une comète]. — takımı, hava, (a) Kuyruğun veya taşıyı lık verilmeden bir hafta önce başbakikulu. —' başı, astr. Kuyruklu yıldızın başı gibi cı kanatların arkasına bir ok yeleği gibi defterdarın kuyruklu buyrultularını paşaka- görünen, önde giden yuvarlak parçası. yerleştirilen, uçağa kararlılık ve yön ver pısma, sadrazama getirirdi. Bu buyrultular [ing. Head of a cornet; Fr. Tête d'une meye yarayan yüzeylerden her biri. [ing. sadrazam adına kethüda tarafından pençe- comète]. Empennage, tail (-unit) stabilizer (s); Fr. İenir /imza yerine kullanılan işaret/, pen — çekirdeği, astr. Kuyruklu yıldız başının Empennage]; (b) Bazı güdümlü balonlarda çe! en en buyrultulara sadrazam <sah»/onay ortasında yıldıza benzeyen parlak nokta. buna benzer donatım; Güdümlü balonların lama için kullanılan işaret/ çekerdi). [İng. [Ing. Cometary nucleus; Fr. Noyau co- kuyruk takımları genellikle haç şeklindedir. Decree bearing the signature of the minis métaire]. [Fr. Empennage]; (c) Uçak bombalarının ter of finance and certified by the grand — kuyruğu, asfr. Kuyruklu-yıldızın başın arkasına yerleştirilen ve bombaya hedefe vizier]. dan geriye doğru (Güneşin karşı yanı) düşüşünde denge sağlayan kanatçıkların — fişek, ask. Roket. [Ing. Rocket; Fr. uzayan, gittikçe yaygınlaşan, Güneş ışığıy tümü. [Ing. Rudders; Fr. Empennage]. Fusée]. la aydınlanmış, kuyruğa benzeyen gaz bulu — tekerleği, hava. Bir uçak gövdesinin ar — harf, matb. fl Harf. tu. [Ing. Tail of a comet; Fr. Queue ka ucuna yerleştirilen tekerlek. Bir uçağın — kelebek, zool. fl Kuyruklukelebek. d'une comète, queue cométaire]. kuyruğunu yerde taşımaya yaj-ayan bir te — kelebekgiller, zool. fl Kuyruklukele- -— saçı, astr. Bir kuyrukluyıldızın çekirde kerlek olup sabit olabilir veya ekseni et bekgiller. ğini çevrel yen ve çoğu zaman, uzayda, rafında dönebilir, [ing. Tail wheel; Fr. — kurbağa, zool. Yumurtadan yeni çıkmış Güneş doğrultusuna ters doğrultuda yöne Roue de queue]. ve evrim geçirmemiş yavru kurbağa, iribaş. len bulutumsu kısım. (Bürçük de denir), — ürünü, petr. fl Son ürün. [Ing. Tadpole; Fr. Têtard]. [ing. Coma; Fr. Chevelure].
Description: