ebook img

öz-de-bir türkiye geneli deneme sınavları PDF

51 Pages·2011·9.32 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview öz-de-bir türkiye geneli deneme sınavları

İÇİNDEKİLER ÖZ-DE-BiR CUMHURİYETİMİZİN 87. YILINDA ÖZ-DE-BİR 25 YAŞINDA ..........3 EĞİTİM DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 50 ÖZ-DE-BİR’DEN 25. YIL OCAK 2011 SEMPOZYUMU.....................15 ÖZ-DE-BİR Özel Dershaneler Birliği Derneği Yayın Organıdır. ÖZ-DE-BİR Sahibi 2010-2011 EĞİTİM ETKİNLİKLERİ BAŞLADI! .............26 ÖZ-DE-BİR Yönetim Kurulu Adına Faruk KÖPRÜLÜ Yayın Kurulu Sezai ÖZEL Sabri YILDIZ Vahap ERDOĞDU Yayına Hazırlayan BASINDA ÖZ-DE-BİR...................................................38 Başak GÖKTAŞ ZİYARETLERİMİZ ........................................................44 Grafik - Tasarım Sevtap SEVİÇ İletişim Yönetim Yeri ÖZ-DE-BİR G.M.K. Bulvarı 99-1 Maltepe / ANKARA Tel: 0 312 229 49 25 - 230 60 52 Faks: 0 312 230 51 46 www.ozdebir.org.tr [email protected] ÖZ-DE-BİR Eğitim Dergisi 3 Ayda Bir Yayımlanır Yerel, Süreli ve Ücretsizdir. Baskı Ertem Basım Yayım Tel: 0312 284 18 14 ÖZ-DE-BİR DENEME Faks: 0312 284 31 66 SINAVLARI .........................46 Baskı Tarihi 20.01.2011 Dergideki yazılar, kaynak gösterilerek kullanılabilir. 1 BAŞYAZI 2010, ÖZ-DE-BİR için "özel bir yıl"dı... 2010'da 25 yıllık geçmiş anıldı... 1985'te kurulan Kurumumuz 2010'da 25. yılını kutladı. Birer yaygın eğitim kurumu olarak eğitim-öğretim hizmeti veren özel dershanelerimiz, Kamunun eğitimle ilgili yükünü hafifletmektedirler. Özel dershanelerimizde verilen eğitim hizmetleri yalnızca dershane çatısı altında ve dershanelerin öğrencilerine yönelik değil; daha geniş hedef kitleleri de içine alarak yürütülmesi gerekir. Bu yaklaşımla 25. yıl kutlama programımız çerçevesinde planladığımız çalışmalar ve etkinlikleri bir bir hayata geçiriyoruz. Faruk KÖPRÜLÜ Cumhuriyetimizin 87. yılına denk gelen ÖZ-DE-BİR’in 25. Yılını, 29 Ekim 2010’da Ankara’da Bilkent Otelde düzenlediğimiz Yönetim Kurulu Başkanı “29 Ekim Cumhuriyet Balosu”yla kutladık. Ardından 30 Ekim 2010’da Başkent Öğretmenevinde “Ortaöğretimde Değişen Öğretim Programları”, “Dershaneciliğin Eğitim Sistemimizdeki Yeri, Dünü, Bugünü ve Geleceği” konularının tartışıldığı “25. Yıl Sempozyumu”nu gerçekleştirdik. Sempozyumda sunulan bildirileri ve yapılan konuşmaları “25. Yıl Sempozyumu Kitabı”nda bir araya getirdik. Özel dershanelerimizi tanıtmak; başta Bakanlığımız ve üniversitelerimiz olmak üzere eğitim çevreleriyle işbirliklerini geliştirmek; etkinlik düzenlenen il ve ilçelerdeki üyelerimizin kurumlarının öğrenci, veli, öğretmen ve yöneticileriyle eğitimcilerimizi buluşturmak; etkinlik merkezlerindeki eğitim yöneticileriyle, eğitimle ilgili yerel yöneticilerle kurumlarımız arasında iletişimi güçlendirmek… gibi amaçlarla daha önce Gaziantep, İzmir, Samsun ve Trabzon, Adana, Hatay, Sakarya, Konya, Eskişehir, Denizli, Antalya illerimizde düzenlediğimiz Eğitim Etkinliklerimiz yeni yılda da devam ediyor. 2010-2011 öğretim yılı için 33 il ve ilçe merkezinde veli ve öğrenciler için konferanslar düzenledik: Aksaray, Aydın, Kuşadası, Nazilli, Kocaeli, Gölcük, Manisa, Salihli, Mersin, Muğla, Marmaris, Zonguldak ve Ereğli’de Eğitim etkinliklerimiz yapıldı. Bu öğretim yılı etkinlikleri Mayıs 2011’de tamamlanmış olacak. Önümüzdeki günlerde Amasya, Bolu, Bursa, Çanakkale, Çorum, Edirne, Erzincan, Giresun, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Malatya, Ordu, Tekirdağ… illerimizde ve bazı ilçelerde sürdürülecek 2010-2011 Eğitim Etkinliklerimize İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi destek veriyor. Etkinliklerimizi destekleyen ve bizlerle işbirliği yapan üniversitelerimize, milli eğitim müdürlerimize, belediye başkanlarımıza; organizasyonun başarısı için çalışan il ve ilçelerde ÖZ-DE-BİR’i temsil eden üyelerimize; katılımlarıyla etkinliklerin amaçlarına ulaşmasını sağlayan üye dershanelerimizin kurucu, yönetici, öğretmen, öğrenci ve velilerine, Etkinliklerin koordinasyonunu sağlayan ve organize eden Yönetim Kurulu Üyelerimize ÖZ-DE-BİR çalışanlarımıza… teşekkür ediyorum. 2010-2011 yılı deneme sınavlarımızdan ikisini geride bıraktık. Sınav uygulamalarımızı yeni teknolojilerle bütünleştirme ve niteliğini artırma çabalarımız hep devam edecek. Önümüzdeki deneme sınavlarımızda da katılımın gerek kurum sayısı gerek öğrenci sayısı olarak daha da artacağını umuyoruz. Aylık olağan Yönetim Kurulu toplantılarımızı, Ankara dışındaki farklı illerde yaparak ÖZ-DE-BİR üyeleriyle görüş alışverişine yönelik toplantılar düzenliyoruz. Ocak ayı toplantımızı Mersin’de yaptık, Şubat ayı toplantımızı Bursa’da yapacağız. 2010, Özel dershanelerin sorunlarının çözülmesinde sıkıntılarının aşılmasında özellikle özel öğretim kurumlarına özgü mevzuat boyutunda görece iyileştirmeler olmasına karşın, özellikle sınav sistemlerinde yaşanan belirsizliklerin egemen olduğu ve merkezi sınav uygulamalarında güven yitiminin yaşandığı bir yıl olarak geçti. Sektördeki büyüme hızı, dershane sayılarıyla ilişkilendirildiğinde durma, hatta bir parça gerileme eğilimi gösterdi. Yeni yılda da bu süreç, benzer bir durumda sürecek gibi görünüyor. Özel Dershane işletmecileri eğitim politikalarındaki kararsızlıklar/tutarsızlıklar/belirsizlikler nedeniyle geleceği planlama konusunda adımlar atmakta zorluklar yaşıyorlar. Bu anlamda 2011’den en temel beklentimiz: eğitim politikalarında özellikle üst öğrenim kurumlarına geçişte var olan belirsizliklerin giderilmesidir. Bu duygu ve düşünceler içinde 2011’in tüm insanlık âlemine, ülkemize ve topluluğumuza daha güzel günler getirmesini umuyor ve diliyorum. 2 CUMHURİYETİMİZİN 87. YILINDA ÖZ-DE-BİR 25 YAŞINDA!.. “2010 ÖZ-DE-BİR’in “25. Kuruluş Yılı Etkinlikleri Programı”nda yer alan 33 Merkezde Eğitim Etkinlikleri, planlandığı gibi yeni öğretim yılında sürdürülürken Cumhuriyetimizin 87. yılında “25. Yıl Cumhuriyet Balosu” gerçekleştirildi. Ankara Bilkent Otelde düzenle- nen Cumhuriyet Balosuna, üye kurumlarımızın yönetici ve öğretmenlerinin yanı sıra eği- tim çevrelerinden geniş bir davetli topluluğu katıldı. 29 Ekim 2010 Cuma günü düzenlenen 25. Yıl Cumhuriyet Balosu, üçlü müzik grubunun ez- gileri eşliğinde Açılış Kokteyliyle başladı. 25. Yıl Cumhuriyet Balosuna katılan davetliler ÖZ-DE-BİR anı defterine “25. Yıl Cumhuriyet Balosu”na ilişkin duygu ve düşüncelerini yazdılar. 3 Cumhuriyet Balosu, ÖZ-DE-BİR’in 25 yıllık geçmişini anlatan Tanıtım Filmi gösterimi ile başladı. Ardından ÖZ-DE-BİR Yönetim Kurulu Başkanı Faruk KÖPRÜLÜ’nün fonda çalan “Biz Atatürk Gençleriyiz” şarkısı ve Atatürk’ün seçilmiş sözlerinden oluşan sunumla yaptığı açılış konuşması büyük bir ilgiyle izlendi. Başkan KÖPRÜLÜ’nün 25. Yıl Cumhuriyet Balosu Açılış Konuşması: İki güzel günü kutluyoruz bugün. Bizler için sanki iki bayram günü. Hep birlikte, ulusça Cum- huriyetimizin kuruluşunun 87. yılı sevincini, coşkusunu; bir yandan da 25 yıldır Cumhuriyetimi- zin mimari Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yolda, onun kutsal emaneti Cumhuriye- ti sonsuza değin yaşatma kararlılığıyla yoluna devam eden ÖZ-DE-BİR’imizin 25. kuruluş yılını kutlamanın sevincini, mutluluğunu yaşıyoruz. Aramızda bulunan ve bizleri onurlandıran, Milli Eğitim Bakanlığımızın Çok Değerli Mensupları, değerli Kurucu Başkanımız, Derneğimizin Ku- rucu Üyeleri, Danışma Kurulu Üyelerimiz, Onursal Üyelerimiz, Sektörümüzün Dernek Başkanları, ülkemizin her köşesinden gelerek bizlere daima destek olan Kıymetli Üyelerimiz ve basınımızın Kıy- metli Temsilcileri, kısaca ÖZ-DE-BİR Dostları!.. Yönetim Kurulumuz adına sizleri saygıyla selamlıyor ve hepinize hoş geldiniz diyorum! ÖZ-DE-BİR Tanıtım Filmini izledikten sonra kurumumuzla ilgili fazla söze gerek olmadığını dü- şünüyorum. Bu gecenin bir başka anlamı da taşıdıkları aidiyet duygusuyla 10 yıldan uzun süredir ÖZ-DE-BİR çatısı altında eğitime hizmet vermeye devam eden arkadaşlarımıza Hizmet Plaketi sunmak olacak. Değerli konuklar, ÖZ-DE-BİR’i farklı kılan özelliklerden biri, “özel dershane” kavramıyla özdeş- leşen bir kurum olarak anılmasıysa, diğeri de Cumhuriyetin değerlerine bağlılık, Atatürkçü, çağdaş, laik eğitim kavramlarıyla birlikte belleklerde yer edinmesidir. Değerli konuklar, birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti bir kez daha yineleyerek geldiğiniz ve bizlere güç verdiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu gecenin düzenlenmesinde emeği geçen Yönetim Kurulumuza, büyük gayretle çalışan ÖZ-DE-BİR personeline, tüm çalışma- larımızda bizlere destek olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. “Sanata, bilime ve söylediğim Türkü’ye ekmek kadar acıkıyorsan ne mutlu sana.” “Barış, zeka ürünüdür. Savaş aklı olmayanlara aittir. Eğer uğruna savaşacak bir şeyin varsa o olsa olsa özgürlüğündür, bağımsızlığındır.” “Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur! Sakın kurtarıcı bekleme. Yoksa sana karşı vazifemi yapamadım sayarım.” “Halkını cahil bırakan insanlar eninde sonunda kahrolurlar.” Bu sözler de o güzel insandan, o günlerden bu günleri görebilen Mustafa Kemal’den. Yaşam, doğumla ölüm arasındaki doğal süreçtir, her yaşam bir gün sona erer. Yaşam sürecin- de önemli olan önderin iyi seçilmesidir, Sevgili Konuklar. Çünkü bize yol gösteren, ufkumuzu açan, aydınlatan o önderdir. “Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyeti’ne ve Türklüğün istikbaline ait görevlerim bitmemiştir. Sizler onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.” derken ATATÜRK; pragmatik yaklaşımının, çağdaş ve hoşgörülü tavrının, ilkele- rinin iyi ve tam olarak bilinmesi gerektiğini vurguluyordu. 4 Türkiye Cumhuriyeti’nin 87. yılını kutladığımız şu sıralarda, bu büyük tarihsel oluşumu değer- lendirirken bir noktayı özellikle vurgulamamız gerekir diye düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti ve onun kuruluşunu hazırlayan süreç, o sürecin içinde gelişmiş büyük serüven yalnızca bir ulusun ne- ler yapabileceğinin göstergesi değildir; ondan çok daha öte bir şeydir. “Gayelerin mevki, makam, rütbe hırsına dönüşmesi, nice samimiyetlerin ölmesine, nice iyi emellerin yarı yolda kırılmasına sebep olur.” diyor ATATÜRK ve “Benim İhtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek yerler veya büyük paralar elde etmek gibi maddi emellerin tatmini değil. Ben bu ihtirasların gerçekleşmesini vatanıma büyük faydalar dokunacak, bana da li- yakatla yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük fikrin başarısında arıyo- rum. Bütün hayatımın ilkesi bu olmuştur. “ diye ekliyor. ATATÜRK’ün hemen her konuşması milletini ve ülkesini nasıl sevdiğini gösteren birer belge ni- teliğindedir. Evet, hayatımın ilkesi dediği bu sevgi bizde, biz onun sevgisine layık olmaya çalışan- larda, biz onun aydınlık yolunda insan olmanın onuruyla yürümekten gururlananlarda; kendimize, çevremize, insanlık âlemine özenimizi daha da çok pekiştiriyor. “Ortak milli fikrin, ahlakın, duygunun, heyecanın, hatıra ve geleneklerin kişilerde meydana gel- mesini ve kökleşmesini sağlayan ortak geçmişin, birlikte yapılmış tarihin, vicdanları ve zihinleri doğrudan doğruya birleştiren en önemli etkenler olduğunu” yaşatarak öğretti bize o güzel insan. Gelişmek isteyen kişi veya toplum; bugüne nasıl geldiğini, bugün içinde bulunduğu durumu doğru olarak saptayamaz ve değerlendiremez ise, geleceğini de planlayamayacaktır. Aslında ATATÜRK derken, ATATÜRK’ü anlatırken Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milletini anlatı- yoruz. Bu milletin ve devletin tarihini konuşuyoruz ve gençlik için, geleceğimiz için, bir tarih bilin- ci yaratmaya çalışıyoruz. “Birinci Vazifemiz: Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Gururla aktarılır kuşaktan kuşağa bu görev. “Efendiler bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan ka- yıtsız ve şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!.. Bu kararın dayandığı en kuvvetli muhakeme ve mantık şuydu: Amaç, Türk Milletinin onurlu ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.” 5 ATATÜRK, Cumhuriyetin onuncu yıldönümünde Türk ulusuna şunu söyleyebilmişti: “Türk ulusu! On beş yıldan beri başarı sözü veren birçok söylevimi işittin. Mutluyum ki bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğ- ramadım!” 87. Kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti, bu yüzyılın geniş kapsamlı bir- çok atılımları içinde tek başarılı olanıdır. Bu başarının öncüsü, mimarı, uygulayıcısı olan Mustafa Kemal ATATÜRK de başka hiçbir liderle karşılaştırılamayacak bir biçim ve ölçüde, yalnız kendi milletinin değil; tüm uygar insanlığın kalıcı sevgi ve saygısını kazanan tek büyük kişilik olarak belir- miştir. 20. yüzyılda iktidarda oldukları sürece, yüz milyonlarca insanın önderi gibi görünen nice si- yaset adamı ardında düş kırıklıkları, yıkımlar bıraktığı halde, yalnız Mustafa Kemal ATATÜRK’tür ki, hem ulusunun hem de tüm uygarlığın eksilmeyen değerbilirlik, saygı ve sevgi duygularını elde etmeyi başarabilmiştir. ATATÜRK’ün önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devriminin ve onun ürünü olan Türkiye Cumhu- riyetinin üzerine kurulduğu ilkeler, tümüyle bir uygarlık projesi oluşturacak değerlerdir. 6 Mart 1922’de ATATÜRK, meclis kürsüsünden şöyle sesleniyordu: “Avrupa’nın ilerlemesine, yüksel- mesine ve uygarlaşmasına karşın, Türkiye ne yazık ki, sürekli gerile- miş ve düşme noktasında çırpınmak- tadır. Geçmişte durumumuzu düzelt- mek için, mutlaka Avrupa’dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa’nın amaç- larına göre yapmak; bütün dersle- ri Avrupa’dan almak gibi düşünce- ler baş tacı edildi. Oysa özgürlük ve bağımsızlık yabancıların öğütleri ve planlarıyla elde edilemez. Tarih böy- le bir olay yazmamıştır.” 1923’te “Büyük devletler, şimdi- ye kadar bize şu veya bu sorunlarda gösterişli yardımlarda buluyor görü- nüyorlar. Oysa ekonomik tutsaklıkla bizi fel- ce uğratıyorlardı. Öteden beri, bize bazı şeyleri vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi bir durum alırlar. Gerçekte, ekonomide elimizi kolumuzu bağlar- lardı. Bu tutsaklığa katlanan devlet ileri gelenleri hoşnuttu. Çünkü görünüşte azamet- li bir istiklal sağlamışlardı. Fakat gerçekte ulusu manen yoksulluk çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik mahkûmiyeti kavrayamamış bedbahtlardı.” diyordu. Cumhuriyetimizin 87. Kuruluş Yıldönümü’nü; Cumhuriyetimizin sonsuza kadar yaşayacağı inan- cıyla, kıvançla, gururla kutluyoruz. Onu o zaman anlayabildik mi bilemiyorum. Ama Ondan sonra sonbahar yaprakları gibi savrul- duk. Belki hatırlayınca, belki çocuklarımızla paylaşınca, belki bir umut… Sözlerimi bitirirken kısa bir süre önce okuduğum şu gerçek öyküyü paylaşmak istiyorum sizlerle: Yurt dışında bir konferansta, orada konuk olarak bulunan yaşlı bir Norveçli’nin sunumu yapan genç Türk iş adamına söyledikleri... “Norveç dilinde ‘Mustafa Kemal gibi düşünmek’ diye bir deyim vardır.” diye başlıyor sözlerine yaşlı Norveçli... “Herhangi bir problem karşısında, çözümü imkansız olduğu düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını zorla- ma zahmetine katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz bizim ülkemizde… 6 “Bu tip insanlara derhal, ‘Hayır, yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı, biraz da Mustafa Kemal gibi düşün!’ deriz. Ancak sizin bu geceki sunuşunuzdan sonra bu sözün arkasındaki anlamı çok daha derin bir şekilde kavramış durumdayım; bu güzel fotoğraflar eşliğinde yaptığınız sunum bana bu yaşımda bir şey daha öğretti; yani benim ana dilim olan Norveççeye yerleşmiş olan eski bir deyimin arkasındaki gerçek ve derin anlamı!.. İmkansız gibi görünene nasıl teslim olunma- yabileceğini, çözüm ararken nasıl davranılacağını… Size bunun için minnetarım...” Genç Türk’ün gözleri yaşardı. Dünyanın bir başka ucundaki ülkenin anadiline bir deyim olarak yerleşmiş bu büyük devrimciyi bir kez daha minnet ve özlemle andı. Kutluyorum 29 Ekim’i, Cumhuriyeti, biz önderinin yolunda yürüyenleri.. Saygılarımla. Bilkent Otel’in özenli servisi ile sunulan yemek sırasında ÖZ-DE-BİR Kurucu Başkanı İbrahim ARIKAN, Osmanlı Devleti ve Cumhuriyetin kuruluşuna yönelik bir konuşma yaptı. Böyle bir günde Cumhuriyetin faziletlerini anla- mak bakımından müsaade ederseniz Osmanlı İm- paratorluğu çöküş noktasına nasıl geldi ve onun yerine Cumhuriyetin kurulmasına neden ihtiyaç duyulduğunu kısaca sizinle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Osmanlı İmparatorluğu, 15 ve 16. yy.’larda Cihan İmparatoru diye anılıyor ve ordusu- nun bileğini büken devlet bulunmuyordu. Bu tarih- lerde Osmanlının gücünü belirten iki tane olayı siz- lerle paylaşmak istiyorum. 1560 yılında Samatya adası diye bir ada Por- tekizliler tarafından kuşatılır. Bu ada Hindistan’ın güneyinde ve Portekiz adayı işgal etmek üzerey- ken Osmanlıya imdat çağrısında bulunur ada yet- kilileri. Bunun üzerine padişah 5 gemi asker, silah ve yiyecek yüklüyor ve gece yola çıkınca Portekizlilere bir ihbarname gönderiyor: “Eğer bu gemi- lere müdahale olursa, savaş nedenimiz olur.” diyor ve gemilere müdahale olmuyor. Gemiler ada- ya ulaşıyor ve ada kurtarılıyor. Osmanlının gücünü gösteren ikinci bir olay ise: İrlanda adası İngilizler tarafından kuşatılıyor. Ambargo konuluyor, her türlü giriş çıkış yasakla- nıyor. Bunun üzerine yetkililer Osmanlı imparatorluğuna bir mektup gönderiyorlar. Bizi kurtarın di- yorlar. Bunun üzerine 3. Selim 3 gemi dolusu silah ve askeri adaya göndererek adayı kurtarıyor. 1995 yılında İrlanda hükümeti Türk hükümetine atalarımızı kurtardınız diye bir plaket verdi ve bu plaketi ben de yerinde gördüm, tarihi bir binada. Şimdi bunlara baktığımız zaman 15. ve 16. yy.’da Osmanlı gerçekten çok büyük bir imparator- luk. 20 milyon kilometre kare toprağa hükmediyor. Bir Cihan İmparatorluğu. Peki nasıl oldu da bu imparatorluk kısa zaman sonra bitme noktasına geldi ve sonuçlandı. Bunun bana göre dört temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi; Osmanlı İmparatorluğu, 1700’lü yılların ortalarından itibaren; eğitim prog- ramlarından beden eğitimi, müzik, astronomi, fen bilgisi, doğa bilgisi gibi derslerin tamamını çı- karttı. Onun yerine medreseler sadece din bilgisi veren okullar haline geldi. Osmanlıda durum bu haldeyken Avrupalılar durmadan teknoloji alanında genişliyordu. Bu durumda Osmanlı, özellikle bi- lim alanında geri kaldı ve bilimde ilerleyen ülkelere yavaş yavaş muhtaç olmaya başladı. 1780’ler- de dünyada başlayan birinci sanayi devrimi Osmanlı’ya bir türlü uğramadı. Dolayısıyla bilimden ve teknikten koptu. 7 İkinci önemli nedeni: Osmanlı ve Avrupalı devletlerin ilişkisinde üretim konusuna baktığımızda Avrupalılar Osmanlılara: “Üretim, sanat gibi işler pis işlerdir. Siz Osmanlı olarak ulvi bir milletsiniz, bunlarla uğraşmanız gerekmez, bunlar bizim işimizdir, bunları biz yaparız. Mal mı istiyorsunuz, para mı istiyorsunuz, bizden isteyin, biz size istediğiniz kadar verelim.” dediler. Bütün bunların üzerine Osmanlılar 1838 Balta Limanı Antlaşmasıyla kapitülasyonların sınırlarını genişletti. Öylesine geniş- letti ki Osmanlının ürünleri dışarıya satılamıyor, buna karşın dışarıdan gelen ürünler için hiçbir güm- rük alınmıyordu. Herkes istediği gibi mal satıyordu. Koca Osmanlı, Avrupa’nın pazarı haline geldi. Osmanlının o zamanki durumunu birkaç örnekle açıklamak istiyorum. Bursa’da 1800’lerin başında 600 dokuma tezgahı vardı. 20 yıl sonra bu tezgah sayısı 40’a iniyor. Yani Avrupa, Osmanlı’ya mal satmaya başladığında Osmanlının sanayisi çökmeye başlıyor. Gemi sanayisinde çok iyi olan Osmanlının gemi sanayisi çöküyor. Dolayısıyla Osmanlı artık üretmeden tü- keten bir millet haline geliyor. İşte bu da Osmanlının çöküşünün nedenlerinden birisidir. Osmanlı ilk borcunu 1854 yılında Kırım Savaşı sırasında Fransızlardan alıyor. Daha sonrada İngi- lizlerden borç alıyor. Ardından bu borçların faizi için bazı haklarından vazgeçiyor. Örneğin, Cebelita- rık Boğazı gelirlerini Fransızlara devrediyor. Suriye, İsrail gibi ülkelerden sağladığı gelirleri ise İngi- lizlere vermek zorunda kalıyor. Bunlar aldığı paraların faizlerine karşılık olarak ödeniyor. Dolayısıy- la 1880 yılına gelince 2. Abdülhamit hazinenin iflas ettiğini ilan ediyor. 1881’de de Düyun-u Umu- miye kuruluyor. Düyun-u Umumiye, alacaklı ülkelerin Osmanlı hazinesinin başına geçerek, gelen paradan önce kendi haklarını alması anlamına geliyordu. Böylece Osmanlı ekonomik bağımsızlığı- nı kaybetmiş oldu. Üçüncü bir neden: 1789’da Fransız İhti- lali olduktan sonra dünyada bir akım baş- ladı: Demokratik Yönetim. O güne kadar Avrupa ve Osmanlı monarşi ile yönetiliyor, yani kral ne derse o oluyordu. Fransız İhti- lali ile yeni bir akım meydana geldi. Eşitlik, hürriyet, demokrasi, laiklik gibi kavramlar ortaya çıktı. Bu akım sonucunda Avrupa’da birçok krallık yıkıldı ama Osmanlı bu duru- ma kulağını tıkadı ve bu tür bir yönetime asla izin vermedi. Dördüncü neden ise Fransız İhtilali ile birlikte dünyada gelişmeye başlayan başka bir akım Milliyetçilik akımı. Bu akım sonra- sında imparatorluk altındaki ülkeler bağım- sızlıklarını kazanmaya başladılar. Bunun üzerine Avrupalı devletler Osmanlı içindeki etnik grupları maddi manevi destekleyerek kışkırttılar. Ve Osmanlı topraklarında isyanlar başladı. Ordunun bu is- yanları bastırması mümkün değildi. Çünkü cepheden cepheye koşuyordu. İşte bu durum Avrupa’da ortaya bir deyim çıkardı: “Hasta Adam”. Rus Çarı, bir Fransız’la konuşurken şöyle diyor: “Kolları- mızda hasta bir adam var. Her an ölebilir.” İşte bu “hasta adam” ifadesi Avrupa’da da benimsendi ve Osmanlı toprakları paylaşılmaya başlandı. 17 beyliği olan Osmanlı, Anadolu beyliğine çekilmek zorunda kaldı. Tabi batılılar bunu da çok gördüler. Anadolu topraklarını da paylaşmaya başladılar. İşte tam bu arada Ulu Önder M. Kemal Atatürk, 1919 Amasya Genelgesiyle Kurtuluş Savaşını baş- lattı ve Anadolu topraklarını düşmandan kurtardı. Atatürk bu belirttiğim nedenleri çok iyi bildiği için yeni bir devlet, yeni bir yönetim şekli kurmak istiyordu. Arkadaşlarıyla beraber kurmak istedikleri bu yönetimin adına Cumhuriyet dediler. Ancak Atatürk’ün Cumhuriyetinin çok önemli dört niteliği vardı. 1. Bu Cumhuriyet laiktir. 2. Bu Cumhuriyet demokratiktir. 3. Bu Cumhuriyet sosyaldir. 4. Bu Cumhuriyet hukukun üstünlüğünün egemen oldu- ğu bir Cumhuriyettir. Atatürk, Cumhuriyeti bu temeller üzerine kurmuştur. Atatürk Geçliğe Hitabın- da belirttiği gibi bu nitelikleri bize emanet etti ve bu ilkelere sahip çıkmak hepimizin birinci görevidir. Atatürk ve arkadaşlarına bu Cumhuriyeti bize yaşattıkları için, tüm insanlarımıza Cumhuriyetin niteliklerini değiştirmeden bugüne getirdikleri için minnet duygularımı su- nuyor; laik, demokratik, sosyal ve hukukun üstünlüğü Cumhuriyetine inanan herkesin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum!.. 8 ARIKAN’ın ardından ÖZ-DE-BİR Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Sıtkı ALP, ÖZ-DE-BİR’in kuruluş aşamasıyla ilgili anılarını konuklarla paylaştı. ”1985 yılında dershanelerin kapanması kararı sonrası ben, İbrahim ARIKAN, Selçuk GÖKÇE, İsmet KÖPRÜLÜ, İlhan AÇIKGÖZ ve Mustafa TOSUN bir araya geldik. Sırayla bakanları ziyaret ettik. Hepsi, “Hiç korkmayın. Dershaneleri kapatmayacağız. Ancak şu basının diline düşmeyin.”dediler. Rahmetli Turgut ÖZAL, bu konuda çok emeği olan bir Cumhurbaşkanıydı. Bizim ÖZ-DE-BİR’e çok emeğimiz geçti. Emeği geçenlere teşekkür ediyor, herkesin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum.” ARIKAN ve ALP’in konuşmalarının ardından 10 yıldan uzun süredir ÖZ-DE-BİR üyeli- ği devam eden ve Balo’da hazır bulunan dershane kurucularına Hizmet Plaketleri verildi. • Sıtkı ALP (Arı Dershanesi-Ankara), • Faruk KÖPRÜLÜ (Bilim Dershanesi-Ankara), • Celal TEMEL (ÖZ-DE-BİR Üst Danışma Kurulu Üyesi), • Kenan BIYIK (Yılmaz Dershanesi-Trabzon) • Recep YILDIRIM (Modern İstanbul Dershanesi-Bursa) • Şebnur ALTIN (ÖZ-DE-BİR Üst Danışma Kurulu Üyesi) plaketlerini İbrahim ARIKAN (ÖZ-DE-BİR Kurucu Başkanı)’dan, 9

Description:
Özel dershanelerimizi tanıtmak; başta Bakanlığımız ve üniversitelerimiz Bu gecenin bir başka anlamı da taşıdıkları aidiyet duygusuyla 10 yıldan . 'Hayır, yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı, biraz da Pazar. 1. Oturum. Sabah-9.30. 2. Oturum. Öğle-13.00. LYS
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.