ebook img

Osman Hamdi Bey Sözlüğü PDF

269 Pages·2010·77.138 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Osman Hamdi Bey Sözlüğü

OSMAN HAMDİ BEY SÖZLÜĞÜ EDHEM ELDEM OSMAN HAMDİ BEY OSMAN HAMDİ BEY © T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü 3277 S Ö Z L Ü Ğ Ü S Ö Z L Ü Ğ Ü E D H E M E L D E M Anma ve Armağan Kitapları Dizisi 25 www.kulturturizm.gov.tr [email protected] Tasarım Konsepti Bülent Erkmen, BEK Sayfa Düzeni ve Baskı Öncesi Hazırlık Bilge Barhana, BEK Kapak Düzeni Kerem Yaman, BEK Fotoğraflar Erdal Aksoy Serdar Tanyeli Berica Nevin Berberoğlu Baskı Acar Grup Basım Sanayi ve Ticari Yatırımlar A.Ş. Beysan Sanayi Sitesi Birlik Caddesi No: 26 Acar Binası Haramidere / Beylikdüzü İstanbul Birinci Baskı, 1000 adet. İstanbul, 2010. ISBN 978-975-17-3521-8 Osman Hamdi Bey / Ed. Edhem Eldem; Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2010. 496 sayfa, 30,5 x 325 cm, 4 renk (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları; 3277. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü anma ve armağan kitapları dizisi; 25.) I. Osman Hamdi Bey. II. Eldem, Edhem. III. Aksoy, Erdal. VI. Tanyeli, Serdar. III. Berberoğlu, Berica Nevin. IV. Sözlükler 927.7 Girişimlerimiz sonucunda UNESCO 35. Genel Osman Hamdi Bey, arkeoloji ve müzeciliğin yanında, asıl ÖNSÖZ Konferansı’nda (22 Eylül 2009), Osman Hamdi Bey’ tutkusu olan resmi de ihmal etmemiş , resim yaparken geçirdiği Ertuğrul Günay in ölümünün yüzüncü yılı nedeniyle, 2010 yılında, zamanları “hayatımın en mutlu anları” diye nitelendirmiştir. Kültür ve Turizm Bakanı anma ve kutlamalar listesine alınması kararlaştırılmıştı. Osman Hamdi Bey, Osmanlı hayatının renkli sahnelerini Bakanlık olarak da, ülkemizin kültürel ve sanatsal resmetmiş ve bu resimleri ustaca işlediği ayrıntılarla gerçekçi mirasına yaptığı önemli katkılardan dolayı, Osman Hamdi Bey’in resim, dolayısıyla sanat akımının önemli örnekleri olarak ortaya anısına , yapıtlarının Türk kültür ve sanat tarihindeki yerini koymuştur. Yapıtlarında titiz bir işçilik ve ayrıntı ön plandadır. kalıcılaştırmak için bugüne kadar yapılmış olan başarılı çalışmaları Örneğin “Kaplumbağa Terbiyecisi”, “Arzuhalci”, tamamlayacak bir başvuru kitabını kazandırmayı amaçladık. “Kur’an Okuyan Hoca”, “Silah Taciri”, “Leylak Türkiye’de müzeciliğin kuruluşu, Osmanlı döneminin bir Toplayan Kız”, “Şehzadebaşı Avlusunda Kadınlar”, “Feraceli aydını olan Osman Hamdi Bey ile anılır. Türk müzeciliğinde ilk kez Kadınlar”, “Mimozalı Kadın”, “Ab-ı Hayat Çeşmesi”, “Mihrap” modern ve bir o kadar da verimli bir dönem açan Osman Hamdi gibi tabloları onun en ünlü yapıtları arasındadır. Bey, yürürlükte bulunan “1874 Asar-ı Atika Nizamnamesi”ni Resimlerinde; Türk sanatı, kültürü, mimarisi, çinili panoları, 1884 yılında yeniden düzenleyerek, tarihi eserlerin yurt dışına halılar, süslemeli objeler, örtüler, kandiller, rahleler, türbe mekanları, çıkarılmasını yasaklayan maddeleri ekletmiş, böylece batılı ülkelere aile portreleri, insan figürlerini kullanmış, Osmanlı kadınının Osmanlı topraklarından eser akışını engellemiştir. Osman Hamdi iç ve dış mekanlardaki yaşayışını resmetmiş, Doğu-batı, inanç- Bey ile Türkiye’de modern anlamda müzeciliğin temelleri atılmıştır. aşk, yaşam-ölüm gibi ikilemlerin izini sürmüştür. Batılı anlamda İlk müze binasının yapılması, 1973 yılına kadar figürlü resmin ilk temsilcisi olan Hamdi Bey, Osmanlı dönemi yürürlükte kalan ikinci “Eski Eserler Tüzüğü”nün hazırlanması, sanat ve kültür yaşamında yenileşmenin de öncüsü olmuştur. müzecilikle ilgili bilimsel yayınların başlaması ve Anadolu’da Türk müzeciliğinde ilk kez çağdaş ve verimli bir dönem arkeolojik kazıların Türkler tarafından yapılmaya başlanması, açan, bunun dışında kurumsallaşma bakımından kalıcı Osman Hamdi Bey’in çabalarıyla gerçekleşmiştir. yapılar kuran Osman Hamdi Bey’in, bu önemli özelliğinin Osman Hamdi Bey’in 1883’te Adıyaman Nemrut Dağı,1887 yanı sıra, arkeolog ve ressam yönünü de irdeleyen bu de Lübnan-Sayda(Sidon), 1891-1892 Muğla-Lagina kazıları çalışmanın gençlerimize de örnek olacağını umuyor ve eserin arkeoloji camiasında dünyada büyük yankılar uyandırmıştır. oluşumunda emeği geçenleri içtenlikle kutluyorum. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kuruculuğu ve otuz yıla yaklaşan bir süre müdürlüğünü yapan Osman Hamdi Bey, binlerce yıllık sanat eserlerinin korunması için üstün çaba harcamıştır. 1881 de sınırlı sayıda eserden oluşan bir yapıdan eşsiz bir koleksiyon, görkemli binalar,ihtisas kütüphanesi ve yayınlarıyla bir dünya müzesi yaratmıştır. 005 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ GİRİŞ Ş ubat 1910'un 24. günü, Osmanlı müzeciliğinin ve vazife bilen önemli bir kurumdur. Gerçi bu kurum 12 Eylül edinmeye çalışmaları gayet tabiiydi. İşte bu noktada Osman belki de tuali ressamının adını bilmeden de zikredebileceğidir. Başka arkeolojisinin kurucusu, Müze-i Hümayun’un 1881’den beri 1980 darbesinin sonucunda bu tür kurumların dünyadaki genel Hamdi’nin tabloları o zamana kadar elde edemedikleri türden bir bir deyişle bu tablonun ulaştığı “ikonik” statü, yaratıcısını ve bütün Edhem Eldem hiç değişmeyen müdürü, dönemin en meşhur ressamı uygulamasının aksine akademi kimliğini kaybederek bir üniversiteye değer kazanmaya, giderek artan bir rekabetten yararlanmaya diğer eserlerini gölgede bırakacak kadar baskın bir hale gelmiştir. Osman Hamdi Bey elli sekiz yaşında ölmüştü. Bu kaybın dönüştürüldüğünde almış olduğu isim, tıpkı banknotlarda olduğu başlamışlardı. 1990’lara damgasını vuran, hatta Mustafa Cezar’ın Mesele pek tabii ki Osman Hamdi’nin kimliği ve eserleriyle yüzüncü yılında bilim, kültür ve sanat dünyasının bu önemli gibi, dönemin zihniyetini ve ideolojik eğilimlerini yansıtarak asıl kitabının ikinci baskısının gerçekleşmesine vesile olan bu süreç, sınırlı değildir. Asıl sorun, zaten büyük kitlelerin gözünde epeyce ismini anmak için manidar bir şey yapmak aslında hiç de kurucusunu bilinçli bir şekilde kenara itmiş oluyordu. Buna belki Osman Hamdi’nin tuallerinin etrafında gerçek bir piyasanın zayıf sayılabilecek olan bilim insanı kimliğinin iyice kenara göründüğü kadar kolay değildir. Bunun başlıca sebebi, akla de üzülmemek, tam aksine kurumun geçirdiği bu dönüşümün oluşmasına neden olmuştu. Ne var ki, bu koleksiyonların ağırlıklı itilmesidir. Bu durumu dünyada birçok benzer örnekle mukayese gelebilecek kutlama ve anma yollarının çoğunun zaten denenmiş Osman Hamdi Bey’in adı altında yapılmamış olmasına sevinmek olarak bankacılık sektöründeki girişimciler tarafından oluşturulması etmek çok tehlikelidir. Zira eserleri dünya çapında bir popüler kültür ve kullanılmış olmasıdır. Başta Kültür Bakanlığı, İstanbul daha doğru olacaktır, ama gene de ister istemez ortaya çıkan ve 2001 yılında patlak veren krizden bu sektörün özellikle yara ikonu mertebesine gelmiş olan birçok sanatçı mevcutken bunların Arkeoloji Müzeleri ve bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar genel manzarada Osman Hamdi’nin kamusal ve devlet katındaki alması sonucunda beklenmedik bir şekilde bu piyasa ikinci bir hiçbiri eserlerine göre bu derecede marjinalize edilmemektedir. Üniversitesi olmak üzere belirli çevreler ve kurumlar muntazam görünürlüğünün bu derecede sınırlı oluşuna şaşmamak elde değil. patlama yaşadı. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el Mona Lisa’nın ulaştığı ün, Leonardo de Vinci’yi unutturmadığı aralıklarla bu vesileyle düzenledikleri muhtelif faaliyetlerle Osman Bu görünmezliğin nedenlerine birazdan değinmek yerinde konulan çok sayıdaki tualin bu kurum tarafından satışa çıkarılması, gibi, ressamlığının ötesinde mucit olarak kimliğini hafızalardan Hamdi Bey’i ve eserlerini anmayı alışkanlık edinmişlerdir. olacaktır. Fakat bu noktada belki vurgulanması gereken ve daha Osman Hamdi tablolarının piyasasına kamçı etkisi yaptı. 1990’larda sildirmek gibi bir netice de doğurmamıştır. Oysa Kaplumbağa Aynı şekilde, Osman Hamdi Bey’in adının toplumsal bellekte önceki meseleye ışık tutabilecek bir olgu, Osman Hamdi’nin zaten yükselmiş olan fiatlar üzerinde oluşturulmuş koleksiyonların Terbiyecisi’nin sokaklarda yapboz olarak, çini panosu motifi olarak belirli bir yer edindiğini, adının ve yaptıklarının hatırlanması için 1980’lerden itibaren ama özellikle 2000’li yıllarda yeni bir kimlik ve dağılması, bir bakıma o ilk fırsatı görmeyenler veya kaçıranlar için türetiliyor olmasının tablonun kendisine, tabloyu muhafaza eden günümüze kadar epeyce gayret sarf edildiğini söylemek mümkündür. görünürlük kazanmasının farklı ve ilginç dinamikleridir. Türkiye’nin ikinci bir şans niteliğindeydi; ama artık oluşmuş ve oturmuş olan bir müzeye ve pek tabii olarak Osman Hamdi tablolarının piyasasına Bir aralar adına çıkarılmış pulları, piyango biletlerini bilenler genel eğilimleriyle örtüşmesi tesadüfi midir yoksa kaçınılmaz bir piyasada bu tuallerin eski fiatları üzerinden işlem görmeleri tabii faydası varsa da, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin ziyaretçi sayısı hatırlayacaktır; zaten pul kullanımının neredeyse yok olduğu bu eşzamanlılığın ürünü müdür bilinmez, ama Osman Hamdi’nin önce ki söz konusu değildi. Çok kabaca ifade etmek gerekirse, 1980’ler üzerinde herhangi bir etkisi olabileceği gayet şüphelidir. Oysa hiçbir dönemde yeni bir Osman Hamdi pulu çıkarmanın ne kadar faydası tedrici bir şekilde, sonra da giderek hızlanarak ortaya çıkması ve ile 1990’lar arasında fiatlar yaklaşık altı kat, 1990’lardan 2000’lere bilimsel elitizme düşmeden bile, Osman Hamdi’nin ülkesine ve genel olacağı şüphelidir. Pek tabii olarak insanın aklına banknotlar önem kazanması büyük ölçüde en genel anlamıyla “özel sektör” kadar ise üç katın üzerinde artmıştı. Toplam artış neredeyse olarak kültür ve bilim dünyasına bırakmış olduğu en kalıcı birikimin gelmiyor değil; uzun yıllar boyunca daha çok milli/askeri/hamasi olarak nitelendirilebileceğimiz bir alanda ivme kazanmasıyla yirmi katı buluyordu. 2004 senesinin sonunda Kaplumbağa tablolarından çok arkeoloji ve müzecilik alanlarında yaratmış olduğu çizgi üzerinden tasarlanan banknotlarımızın daha çok kısa bir olmuştur. Bunun ise Osman Hamdi’nin çok belirli bir veçhesiyle, Terbiyecisi adıyla bilinen tablo, beş milyon liraya, yani yaklaşık değerler ve kurmuş olduğu altyapı olduğunu söylemek gerekir. müddet önce bilinçli olarak bu çerçeveden koparılıp — ya da ressamlığıyla alakası bulunduğu aşikârdır. 1970’lere kadar üç buçuk milyon dolara satılmıştı. Bu sansasyonel fiatın arkasında Bu kadar çok farklı alanda ürün vermiş ve faaliyette kurtarılıp — bilim, sanat ve kültür insanlarına — üstelik sadece Osman Hamdi tablolarının büyük bir kısmı kendi ailesine mensup yukarıda izah ettiğim sürece ek olarak, piyasada belirmeye bulunmuş bir kişiliğin incelenmesi bu tür bir sorunla karşılanmasını adamlarına değil — yönelmesiyle yaşanan sivilleşme ve ideolojik kişiler ile İstanbul Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonu arasında başlayan yeni bir oyuncunun önemli payı vardı: Özel müzeler, kaçınılmaz kılmaktadır. Gerçekten de bunda Osman Hamdi’nin yumuşamanın neticesinde Osman Hamdi’ye bir yer açılabileceğini paylaşılmışken 1980’lerden itibaren palazlanmaya başlayan 1990’larda daha çok şahıslara bağlı olarak yapılanı kurumsal bir kendisinin de bir payı olduğunu, arada sırada kendi kendine gölge düşünmek artık hayal olmaktan çıkmıştır. Hatta aslında Osman yeni bir iş çevresinin ve burjuvazinin ressamın eserlerini sanat boyuta taşımış, henüz oluşmaya başlayan bu alanda yeni türden ettiğini söylemek mümkündür. Bu kaçınılmazlık ister istemez Hamdi’nin şimdiye kadar düşünülmemiş olmaması bile kimine değerlerinin yanında hem bir yatırım aracı, hem de bir statü bir rekabeti körüklemişti. Kaplumbağa Terbiyecisi’nin fiatını bu çalışmaya da yansıyacaktır: Hem arkeolog hem ressam olan göre şaşırtıcı gelebilir. Belirli bir örnek vermek gerekirse 20 liralık sembolü olarak satın almaya başladığı göze çarpmaktadır. Bunun bu denli yükseklere çıkartan önemli bir etken, tabloya sonunda bir kişinin biyografisi görsel malzemeye önem, hatta öncelik banknotlarda yer alan mimar Kemaleddin’in ülkenin kültür birikimine gayet basit bir ölçüsünü Mustafa Cezar’ın meşhur Sanatta sahip olmayı başaran Pera Müzesi’yle İstanbul Modern’in bu tual veren bir formatta verildiği anda, okuyucunun gözünün büyük Osman Hamdi’den daha mı fazla katkısı olmuş olduğu sorusu Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi isimli eseri ilginç bir şekilde üzerinden birbirleriyle kıyasıya bir rekabete girişmiş olmalarıydı. boy ve renkli tablo röprodüksiyonlarına kayıp siyah beyaz kazı ister istemez akla gelmektedir. Gerçi böyle bir mantık üzerinden vermektedir. Bu kitabın 1971 tarihli ilk baskısıyla 1995 tarihli Yukarıda anlatılanların Osman Hamdi’nin tanınmasına, fotoğraflarıyla yazılı belge tıpkıbasımlarını ikincil bir şekilde hareket ederek bu tür anma araçlarını ölmüş “büyük” insanların genişletilmiş ikinci baskısında yer alan tabloların mülkiyet görünürlüğünün artmasına, hatta sevilmesine büyük ölçüde algılamasına şaşırmamak gerekir. Sırf böyle bir ilgi kaymasına arasında bir tür yarışa çevirmenin de sakıncaları ortadadır. bilgilerine bakmak ne denli köklü bir değişimin vuku bulduğunu, katkısı olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Ancak bu olumlu mani olmak için tabloları küçültmenin veya adedini azaltmanın Anlaşılır nedenlerle bu bilim ve kültür insanının hatırasını tabloların büyük bir kısmının yirmi beş yıllık bir süre içinde ne etkinin yanında çok illetli bir durumun da ortaya çıktığı aşikârdı. ise makul bir çözüm olmadığı aşikârdır. Osman Hamdi’nin canlı tutmaya kararlı kurumların başında İstanbul Arkeoloji kadar büyük oranda el değiştirdiğini göstermeye yeterlidir. Bu satıştan sonra, yazılı ve görsel medyanın da katkısıyla, Osman kimliğinin ve kariyerinin önemli bir unsurunu oluşturan bu Müzeleri gelmektedir. Bu kurumun haklı olarak “kurucu baba” Bu olguyu herhangi bir şekilde yermenin ne kadar abes Hamdi satılan tablosuyla, hatta daha da açık bir şekilde satılan çelişkileri inkâr etmenin hiçbir faydası yoktur: Mühim olan bu figürü olarak benimsediği Osman Hamdi Bey’in anısını canlı olacağı aşikârdır. Cumhuriyetin kuruluşundan 1980’lere kadar tablosunun müzayedede ulaştığı bedelle özdeşleştirilme yoluna karmaşık ve çok veçheli kişiliği mümkün olduğu kadar kapsayıcı tutmak için yaptıklarını sanırım saymaya gerek yoktur. Ancak sanat ve kültür ortamı ve üretimi başlıca iki grup arasında girdi. Başka bir deyişle, Osman Hamdi artık sadece bir ressam bir şekilde okuyucuya aktarmanın yollarını bulmaktır. herhalde bütün İstanbul’da — hatta sanırın bütün Türkiye’de — paylaşılmaktaydı: Bir taraftan yeni rejimin yaratmış olduğu ve olarak — üstelik “ciddi para eden” bir ressam olarak — hatta daha Yukarıda zikredilenlerin neticesinde ortaya çıkan, Osman onun adını taşıyan tek kamusal alan olan Osman Hamdi Bey büyük ölçüde devlet desteğiyle veya doğrudan doğruya devletin da dar anlamda “Kaplumbağa Terbiyecisi isimli tablosu üç buçuk Hamdi’nin bir bakıma kendi şöhretinin kurbanı durumuna düşmüş, Yokuşunun Gülhane Parkı’nın girişinden Arkeoloji Müzeleri’ne içinde kuvvetlenen yeni elitler ve onların etrafında gelişen çevreler, milyon dolara satılan” bir ressam olarak tanınma yoluna girdi. Bu neredeyse kendinin bir karikatürü haline gelmiş olmasıdır. Buna bir uzanan daracık kaldırım taşıyla kaplı yol olduğunu düşününce diğer taraftan ise iyi, kötü, şu veya bu şekilde Osmanlı döneminden durumun ne kadar baskın olduğunu gerçekten anlamak ve ölçmek de alttan alta meseleyi daha da çetrefilleştiren ve Osman Hamdi insan Osman Hamdi Bey’in bir kez daha haksızlığa uğramış Cumhuriyete nispeten yumuşak bir geçiş yapmayı başarmış için herhalde ankete dayalı ciddi bir araştırma yapmak gerekir; ama etrafında az çok ölümünden beri oluşmuş olan ideolojik katmanları olabileceğini düşünmeden edemiyor. Sanki bu kişiliğin tabiatı daha ama yeni bir sermaye birikiminden çok ellerinde tutabildikleriyle bu zahmete girmeden de yüzeysel ve izlenimci de olsa bazı tespit ve da eklemek gerekir. Gerçekten de bu karmaşık kişiliğin kaderinin çok kapalı kapılar ardında, müzelerde anılmaya daha müsait olup, nefesleri tükeninceye kadar konumunlarını koruyabilmiş olan tahminlerde bulunmak mümkündür. Birincisi, olayın esere, eserin geç Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet boyunca yaşanmış olan kamuya açılmasında bir sınır olabileceği akla gelmiyor değil. eski elitlerden geriye kalanlar. Oysa 1980’lerle birlikte devletin ise sanatçıya baskın çıktığı bir durumla karşı karşıya olduğumuz ideolojik çalkantılardan ve değişimden ne kadar çok etkilendiğini Aynı şekilde, üstelik bu defa tam manasıyla kurucusu ideolojisi değişmekle kalmamış, yeni ve giderek güçlenen aktörler açıktır: İnsanların Osman Hamdi’yi tablodan dolayı, tabloyu da görmek ve anlamak gerekir. Unutmamak gerekir ki Osman olduğu Sanayi-i Nefise Mektebi’nin bugünkü varisi olan Mimar de oyunun içine girmeye, kendilerine bir yer açmaya başlamışlardı. satış fiatından dolayı hatırladıkları kuvvetle muhtemeldir. Hamdi'nin, profesyonel hayatının neredeyse tamamı Sultan II. Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi de Arkeoloji Müzeleri kadar Bunların varolan ekonomik güçlerini toplumsal ve kültürel Bunun basit bir sonucu da kamuoyu diye adlandırılan kitlenin büyük Abdülhamid’in otuz üç yıllık saltanatıyla birebir örtüşmektedir. olmasa da benzer bir şekilde Osman Hamdi’nin anısını yaşatmayı alanlara da aktarmaya ve bunun için gereken sembolik sermayeyi bir ihtimalle ressamın başka tuallerinden haberdar olmadığı, hatta Bu anlamda siyasi tavır olarak en büyük şanssızlığı 1908 ihtilaliyle 006 007 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ açılmış olan yeni ve ideolojik olarak yoğun dönemin bir buçuk politikasının ve Batıyla olan ilişkisinin özünü oluşturan bir sistemi varken dini temaların ağırlıklı olduğu ve muğlak bir İslam/Osmanlı oryantalist fantezilerin değil, Osmanlı Türkiye’sinin ressamıydı. senelik bir giriş sürecinin ötesinde yaşamamış olması, dolayısıyla o dar çerçeve içinde kurgulamıştı. Bir taraftan “muasır medeniyetler” geçmişini sahneye koyan Osman Hamdi’nin tuallerinin pek yeri Mustafa Cezar da büyük ölçüde aynı argümanı tekrarlıyordu. da bu dönemin getirdiği yeni ideolojik ve siyasi açılımlara göre olarak görülen Batının ortaya koyduğu bilimsel ve kültürel modeli yoktu. Dolayısıyla sanat ve resimle ilgili çoğu kaynakta Osman Osman Hamdi her ne kadar ilk bakışta Batılılar gibi Doğuyu yeren, kendi konumunu açık ve sarih bir şekilde ortaya koymak zorunda benimsemiş ve Osmanlı arkeolojisiyle müzeciliğinin nihayet ciddi Hamdi ya es geçiliyor ya da Cumhuriyet aydınlanmasından önceki köhneliğini vurgulayan, küçük düşüren oryantalistlere benzer bir tarz kalmayışıdır. Aslında bunun bir şanssızlıktan çok bir şans olduğunu bir şekilde gelişmesinin zeminini oluşturmuş, diğer taraftan ise oryantalist ve kozmopolit dönemde kalmış yoz ve özgünlükten kullanıyor idiyse, aslında bu görünüşe aldanmamak gerekiyordu, zira düşünmekle beraber, burada vurgulamak istediğim başlıca olgu, Cumhuriyetin sergileyeceği anti emperyalist ve milliyetçi/korumacı yoksun bir sanatçı olarak hor görülüyordu. Bunun benzeri bir çizdiklerinde ve sahneye koyduklarında en çok dikkat ettiği konu, bugün hala bu şahsiyetinin etrafında oluşan tartışmaların büyük tutumunun çok somut bir örneğini 1884 nizamnamesiyle birlikte durum Pierre Loti için de söz konusu olmuştu: Ülkelerini devamlı herşeyin Türk olmasıydı. Bu anlamda Osman Hamdi hiç de sanıldığı ölçüde kendisinin ölümünden sonra gerçekleşmiş olan siyasi uygulamaya koymayı başarmıştı. Söz konusu nizamnamenin bir şekilde savunduğu ve yücelttiği için Osmanlı elitlerinin hatta gibi oryantalist değil, o tarzda resim yapsa bile eninde sonunda gelişmelere göre nerede konumlandırılacağına dair düşünceler 1973 yılına kadar — yani kabulünden doksan, Cumhuriyetin halkının kahraman mertebesinde tuttuğu Fransız yazarın, “milli” konular seçen bir sanatçıydı. Dikkat çeken noktalardan biri şeklini aldığıdır: İttihatçıların Osmanlıcılığı, İstiklal savaşının anti kuruluşundan da elli sene sonrasına kadar — hemen hemen aynı Cumhuriyetle beraber oryantalist tarzı iyice göze batmaya, şudur ki Cezar, aslında o zamana kadar baskın olan paradigmayı emperyalizmi, Cumhuriyetin milliyetçiliği, Kemalizmin laikliği, şekilde yürürlükte kalmış olması, Osman Hamdi’nin Cumhuriyetin yarattığı Türkiye imajından dolayı ciddi bir şekilde eleştirilmeye kırmaya ve mesela bir sanatçının milli olup olmadığının ne dereceye hatta en son ve belki de en baskın olarak Edward Said’den menkul gelecekteki ideolojisiyle ne kadar uyumlu olabileceğinin çok somut başlamıştı. Osman Hamdi örneğinde bu değişen tavrın başlıca kadar doğru veya geçerli bir soru olduğunu sorgulamaktansa, oryantalizm algısı… Bir insanın yaşamamış olduğu dönemlerin ve bariz bir işaretidir. Bu anlamda, Cumhuriyet döneminde de istisnaları, sanatçının müzeciliğe ve arkeolojiye olan katkılarını ele Osman Hamdi’yi “milli” tanımıyla daha uyumlu hale getirebilmenin ideolojisinin yarattığı prizmadan değerlendirilmesi her ne kadar zaten nispeten dar bir çevreyi ilgilendiren arkeoloji ve müzecilik alan yazılarla, Sanayi-i Nefise Mektebi konusundaki çabalarına yolunu aramıştı. 1970’lerin başında bu tür bir çerçevenin dışına abesle iştigal hatta mantık dışı gibi görünse de, özellikle ideolojik alanlarındaki yayınların hiç tereddütsüz Osman Hamdi’yi kurucu ve kadirşinaslık gösteren ya da tamamen estetik kaygılarla çıkmanın ne kadar zor olduğu düşünülürse Cezar’ın bu tutumunun kaygıların baskın ve uzun ömürlü olduğu ülkemizde bunun aslında kahraman mertebesine yükseltmiş olmalarına şaşmamak gerekir. tablolarına ilgi gösteren çok sınırlı bir kesimin faaliyetleriydi. gayet anlaşılır ve esasen samimi olduğunu anlamak kolaylaşacaktır. çok sık yapılan bir şey olduğunu unutmamak gerekir. Dolayısıyla Ancak Osman Hamdi’nin ressam olarak ve daha genel Osman Hamdi’nin sıkışıp kaldığı bu kısır döngüyü büyük Zaten vurgulanması gereken asıl önemli nokta, Cezar’ın Osman Osman Hamdi’nin günümüze kadar ulaşmasında muhtelif olarak kültürel profili açısından algılanması çok daha sorunlu ölçude kıran, 1971’de yayımladığı Sanatta Batı’ya Açılış ve Hamdi’yi hapsolduğu “şüpheli” kimlikten kurtarmak konusundaki siyasi yorum, değerlendirme ve filtrelemelerden geçtiğini, bugün olmuştur. Bu konuda da, müzecilikte olduğu gibi, kurucu rolünü Osman Hamdi isimli çalışmasıyla Mustafa Cezar olmuştur. başarısıdır. 1980’lerden itibaren eğer bir Osman Hamdi ilgisi kendisi hakkında oluşmuş olan imajın — ya da imajların — bu oynadığı Sanayi-i Nefise Mektebi kapsamında bir öncü olarak kabul Bu derinlemesine biyografik çalışma Osman Hamdi’nin hayatı ve piyasası geliştiyse, bunun asıl ivmesi ekonomik ve toplumsal sürecin karmaşık bir ürünü olduğunu anlamak önemlidir. edilmiş olması, diğer açılardan “şüpheli” bir şekilde algılanmasına ve kariyerinin akla gelebilecek her açıdan ele almaktaydı: Ailesi, dönüşümden gelmekle beraber, Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Oysa nereden bakılırsa bakılsın, Osman Hamdi birçok açıdan mani olmamıştır. Yukarıda saydığım birçok özelliği zaten yeteri ressamlığı, arkeolojik çalışmaları, müzeciliği, Sanayi-i Nefise Hamdi’nin de hafife alınmayacak bir payı bulunduğu kesindir. Türk tarih yazımına sorunlu bir şekilde girmiş olan bir şahsiyettir. kadar sorunlu sayılabilirdi: Geldiği çevre, yaşadığı hayat tarzı, Mektebi’nin kuruluşunda oynadığı rol, Batıyla ilişkileri… Üstelik İlginçtir ki 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Osman Daha önce belirttiğimiz gibi kariyerini esas itibariyle II. Abdülhamid yaptığı evlilikler onu çoğu Osmanlıdan ayıran özelliklerdi. Fakat kitap bununla yetinmiyordu, zira adından da anlaşıldığı gibi ele Hamdi’ye olan ilgi sadece resim piyasasıyla sınırlı kalmamış, devrinde yapmış olması, Avrupa’yla ve özellikle Fransa’yla son uzun vadede en çok rahatsız eden özelliği ressam olarak tarzının alınan konu sadece Osman Hamdi’yle sınırlı değildi: Osmanlı akademik çalışmalara ve özellikle sanat tarihi alanına da önemli derecede sıkı bir irtibatı bulunmuş olması, hayat tarzının ve Batı sanatındaki oryantalist akımı çok fazla andırmasıydı. Bu İmparatorluğu’nun kültür ve sanat dünyasındaki Batılılaşma hareketi ölçüde kaymaya başlamıştır. Bu sayededir ki tedrici bir şekilde genel kültürel konumunun fazlaca “alafranga” olmuş olması, her durum kabaca iki farklı tepki yaratmıştır. Bunların en kökteni ve bu hareketin içinde onun oynamış olduğu rol kitabın çok önemli Osman Hamdi’yi o zamana kadar baskın olan iyi/kötü, özgün/ bakımdan seçkin bir zümrenin içinde doğup aynı ortamda varlık — ki özellikle Cumhuriyet yıllarında ortaya çıkmıştır — onun bir boyutunu oluşturuyordu. Bu vurguyu yaptığı anda Cezar, Osman yoz, milli/gayrımilli türünden basit değerlendirmelerden kurtarmak göstermiş olması, tablolarında işlediği konuların ve resmettiği bu özelliğinin gerçek manada bir kusur olduğuna hükmederek Hamdi'yi olumlu bir konuma getirmiş oluyordu: Osman Hamdi bir mümkün olmaya başlamıştır. Ne var ki aynı zamanda da daha sahnelerin oryantalist olabileceği şuphesinin her zaman hissedilmiş kendisini en azından ressam olarak Türklüğün gereklerini yerine kurucu, bir yenilikçi, bir öncü olarak sadece Osmanlı değişiminin ve önceleri siyasi yorumların temelini oluşturan millilik kavramına olması gibi muhtelif olgular, Osman Hamdi’nin milli tarih anlatımı getirmeyen bir sanatçı olarak görmeyi tercih etmişlerdir. Bu dönüşümünün değil, Cumhuriyetin de kendine şiar edindiği gelişmeye bu dönemde bir yenisi, siyasi oryantalizm şeklinde eklenmiştir. O ve kurgusu tarafından hazmedilmesini zorlaştırmıştır. Gerçekten “gayri milli” özellik farklı şekillerde yorumlanmıştır: Kimine göre yol açmış olan kişilerin başında geliyordu. Mustafa Cezar’ın bunu zamana kadar resim sanatında daha çok bir tarzı tarif etmek için de unutmamak gerekir ki çok değil, bundan kırk, elli kadar sene “kökü dışarıda” bir kimliğin bir dışavurumuydu ve dolayısıyla ne derecede bilinçli yaptığını tahmin etmek kolay değilse de aslında kullanılan oryantalizm tabiri, Edward Said’in meşhur Orientalism öncesine kadar Osman Hamdi özellikle ressam olarak hiç de takdir zımnen de olsa bir tür hıyanet potansiyeli taşıyan bir siyasi tutum gayet başarılı bir taktikle Osman Hamdi’nin inkâr edilemeyen kitabının 1978’de yayımlanmasıyla birlikte çok daha zengin, toplayan ya da “millli kahraman” kategorisinde ele alınan bir kişilik sayılabilirdi. Kimine göre ise bu kadar “bilinçli” bir duruştan olumlu taraflarını ve katkılarını öne çıkarıp, bunlarla beraber bütün derin, çetrefilli, siyasi, ideolojik ve — belki de en önemlisi — kötü değildi. İlginçtir ki aynı kişi olmasına rağmen, ressam ile müzeci çok, dönemin zaten hakim olan havasına ve değerlerine bir uyum kişiliğini Batılılaşma ve modernleşme kavramlarının olumluluğu niyetli bir kavram olarak algılanmaya başlamıştır. Bu yeni olgu büyük ölçüde farklı hatta zıt şekillerde algılanabilmiştir. Müzeci söz konusuydu. Zaten Tanzimat Batıya bir teslimiyet niteliğinde içinde mezc ederek kendisinden bir kahraman elde etmişti. karşısında pek tabii olarak Osman Hamdi’nin imajının bir kez Osman Hamdi, konuyla ilgilenen herkesin üzerinde anlaşabileceği olduğuna göre, bu sisteme uyan ve bu sistemden nemalanan Ancak Cezar’ın Osman Hamdi’nin lehindeki gayreti burada daha etkilenmesi kaçınılmazdı. Eğer oryantalizm Batının Doğuyu türden olumlu bir kimlikle özdeşleştirilebiliyordu. Müzeyi kurmuş kişilerin sistem kadar yoz, milli duygu ve kimlikten yoksun, dönemin bitmiyordu. Zira gene de bütün bunlar bazı kişilerin ve çevrelerin alt etmek için kullandığı bir ideoloji ve geliştirdiği bir söylem olması — veya en azından sonradan alacağı şeklin gerçek temellerin kozmopolit İstanbul’u içinde kaynayıp giden, Batının karşısında gözünde ressamlığının üzerinde dolaşan şüpheleri izale etmeye idiyse, Osman Hamdi’nin de aynı şeyi yapıyor olması ihtimali atmış olması — başlı başına inkâr edilemeyecek türden bir başarı, değil herhangi bir şekilde karşı koymak, tam aksine mukallitlik yeterli değildi. Bu konuda Cezar, aslında kendisinden altmış sene mi doğuyordu? Buradaki mesele millilik meselesinden farklıydı, ülkeye her açıdan olumlu bir katkı olarak kabul edilebiliyordu. ve işbirlikçilikle öne çıkan kişiler olmak durumundaydılar. Bu önce Adolphe Thalasso isimli eleştirmenin yaptığını biraz daha zira artık resimlenen objelerin veya sahnelerin “Türk” olması Üstelik mesele bununla da bitmiyordu: Kendisi 1884 yılında meşhur anlamda en sert ve tavizsiz milliyetçi zihniyetin gözünde Osman vurgulu bir şekilde gerçekleştirmişti. 1911’de Thalasso, Osmanlı Doğuya karşı olumsuz ve küçük düşürücü bir bakışın olmadığı Asar-ı Atika Nizamnamesi, yani bugünkü tabirle Eski Eserler Hamdi, dönemin siyasi, kültürel ve toplumsal kültürünün bir ürünü resim sanatı üzerine yazdığı kitabında Osman Hamdi’yi ele sonucuna varmak için yeterli değildi. Buradaki mesele, doğrudan Yönetmeliğini hazırlayıp onaylatarak, ülkenin arkeolojik ve tarihi olarak yoz ve dekadan bir sanatçı olmaktan öteye gidemiyordu. alırken özellikle Avrupalı ya da Batılı oryantalistlerden ne kadar doğruya oryantalizmin başlıca unsurlarının var olup olmadığının varlıklarının yurtdışına götürülmesine ilk defa ciddi ve kati bir engel Çoğu zaman bu yargılar gerçek bir tartışma ortamı farklı olduğunu vurgulamaya özen göstermişti. Ona göre Osman anlaşılmasıydı: Doğuyu şiddete ve şehvete meyyal göstermek, koymuş oluyordu. Bu ise Osmanlı vatanperverlerini — en azından yaratmaktan çok alttan alta süregelen bir ima söz konusuydu. Hamdi’nin tuallerindeki Doğu, Avrupalılarınki gibi fanteziye ve zaman içinde donakalmış ve kendini yenilemekten aciz görmek, bu konuyla ilgilenenlerini — tatmin etmenin ötesinde, Cumhuriyet Cumhuriyet kendi sanat atılımlarını tanıtmaya çalışırken pek hayal gücüne dayanan bir icat ve kurgu değil, aksine gerçek ve doğru Batıdan özde farklı olduğu kanaatine varmak… İşin ilginci, burada elitlerini ve idarecilerini tatmin edebilecek türden bir tutumdu. tabii ki kendi önceliklerine uygun olan girişimlere daha fazla önem objelerle mimari mekânların bir araya gelmelerinden oluşan bir da Osman Hamdi’yi “milli olmama” suçlamasından kurtarma Bir bakıma Osman Hamdi, arkeoloji konusundaki tutumuyla bu veriyordu: Modern ve çağdaş resim, toplumsal gerçeklilik ağırlıklı görüntüydü. Daha da önemlisi, bu görüntünün ilham kaynağı Osman konusunda gösterilen gayretin benzeri oryantalizminin aslında girişimdinden kırk sene sonra kurulacak olan Cumhuriyetin kültür resimler, Anadolu halkını ve kültürünü yücelten tualler… Bunlar Hamdi’nin mensubu olduğu ülke ve milletti. Kısacası Osman Hamdi oryantalizm olmadığını göstermek için sarfedilmeye başlandı. 008 009 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ Tablolarında şiddet, şehvet, sefalet, sakalet gibi unsurların ve kişiliği ve Osmanlı modernizasyonunun da başlıca kaygıları bir bürokratın konağında ve korumalı ortamında yaşamış olan Osman Batı merkezli bir bakış açısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun hislerin yokluğuna işaret eden sanat tarihçileri, bu tespitten hareket araya getirildiği anda bu tür argümanları getirmek için tabloları Hamdi’nin hayatında daha önce herhangi bir Zeybek görmüş olması çevresine bakışı neticesinde Arap veya Bedevi nüfus hakkındaki ederek, Osman Hamdi’nin oryantalizminin — bir kez daha — aldatıcı konuşturmak işten bile değildir. Bu tür bir çözümlemeye karar son derecede ufak bir ihtimaldir. Ya Ege yöresinde, ya da Kırım görüşleri, 1883’teki Nemrut Dağı seyahati esnasında bölgedeki olabileceği, aslında gerçek amacının kendisine has ve anlaşılır bir verildikten sonra, tablolarda istenen her türlü ima veya metaforu Savaşı esnasında düzensiz — başıbozuk — erler olarak ortaya çıkan Kürtleri değerlendirmesi, Osman Hamdi’nin Avrupa kaynaklı bir dili kullanarak Batının karşısına farklı bir Doğu çıkarmak olabileceği bulmak mümkün olabilir. Bunun için yapılması gereken tek şey Zeybekler, İstanbul’un mutena semtlerinde dolaşan kişiler değildi. oryantalizm ile Osmanlı taşra siyasetinin ve idaresinin özelliği vurgulamaya başladılar. Buna göre Osman Hamdi’nin tablolarını tuale olumlayıcı bir şekilde bakmak, yani istenilen argümanla Dolayısıyla bunun ispatı mümkün olmasa da Osman Hamdi’nin haline gelmeye başlayan daha yerel bir oryantalizmin bileşiminden Batılı oryantalistlerin sanatından ayıran, ortaya koyduğu sahnelerin uyuşabilecek unsurları öne çıkarıp, uymayanları da ya uydurmak, Zeybek ilhamının kendi hayatından veya tecrübesinden değil, oluşan bir görüşü giderek benimsediğini göstermektedir. Bu gerçekçi, resmedilen kişilerin ise onurlu ve vakur olması — genellikle ya da yok saymaktır. Böylece bir tualinde ellerinde Kuran, karşılıklı Kırım Savaşından beri Avrupa resimli basınında ve Gérôme gibi görüşe göre taşradaki bazı nüfus grupları Osmanlı modernliğine kendini resmetmesi de bu durumu perçinlemekte — Doğuyu küçük konuşan hocalar görüldüğünde, bunların yaptıkları vaaz, veya ressamların tuallerinde sıkça baş gösteren imajlardan kaynaklandığı veya modernleşmesine ayak uyduramadıkları ya da engel düşüren ve metalaştıran temaların da işlenmemesiydi. Dolayısıyla okumaktan çok konuşmak veya tartışmak olarak nitelendiğinde kesin gibidir. Kısacası 1867’de Osman Hamdi’nin resmettiği ve oluşturdukları ölçüde siyaseten dışlanmaktaydı; ama buna Osman Hamdi’nin sanatı şeklen oryantalizmin dilini kullansa bile tablonun manası bir anda değişebilmektedir. Keza köhnemişliğin herkesin Osmanlı olduğu için bildiğini varsaydığı Zeybek tipi aslında ilaveten Batıya endekslenmiş bir medeniyet anlayışına göre de aslında Batı oryantalizminden farklıydı; hatta bazılarına göre Batı veya yobazlığı bir simgesi olarak sık kullanılan örümcek ağı büyük bir ihtimalle Batı kaynaklarından apartılmış bir figürdü… değerlendirildiklerinde ilkellikten asalete, vahşetten saflığa kadar oryantalizmine bir cevap, bir meydan okuma niteliğindeydi. imajı da söylenmek istenene uymadığı takdirde göz ardı edilebilir. Osman Hamdi her ne kadar bu durumu 1870’lerde değişen ama hepsi oryantalist ve özcü olan kategoriler içine Osman Hamdi’nin eserlerine yönelen bu yeni yaklaşımınn Buradaki sorun aslında basittir: Bu tür yorumlarda varılan sonuç değiştirmeye ve Doğulu temalara bağımlı olmadan resim yapmaya sokuşturulabiliyordu. Asıl mesele bu durumun garip, anormal, neticesinde gelişen bir eğilim daha, resimlerinin aslında mesaj genellikle önceden belli olduğu için, yorum bulguların neticesi değil, çalıştıysa da, 1880’den itibaren büyük ölçüde bu Batı beklentilerine ya da utanç verici olmadığını anlamaya çalışmaktır. Tanzimat ve mana taşıdığı, dolayısıyla da belli bir siyasi veya toplumsal tam aksine onları belirleyen ve yaratan olgu haline gelmektedir. cevap veren türden eserler vermeye başlamıştır. Harem sahneleri, hareketiyle birlikte Osmanlı Devleti ve özellikle Osmanlı eliti misyona hizmet ettiği fikridir. Bir bakıma oryantalizmin Doğuya Burada gördüğüm ikinci ciddi problem, bu türdeki çoğu türbe içinde dua eden kişiler, cami kapısı önünde toplanan insanlar Batılılaşmayı seçtikleri anda aslında zımnen oryantalist bir zihniyeti karşı menfi ideolojisinin ve mesajının tam aksine olumlu veya yorumun bir şekilde mesajın asıl hedefi olan Osmanlı toplumuna gibi konuları mükerrer tuallerde işleyen ressam anlaşılan kendini ister istemez benimsemiş oluyorlardı. Batılılaşmanın amacı Batının yapıcı bir mesajın bulunmasıyla bir kez daha Osman Hamdi ulaştığını varsaymasıdır. Oysa biliyoruz ki Osman Hamdi’nin en rahat “Doğuyu resmeden Doğulu ressam” rolünde hissediyordu. varsayılan başarılarını ilham alarak kendini değiştirmek olması, oryantalist tuzağa düşmüş bir Doğulu olmaktan kurtulabilmekte, sergilenen tuallerinin büyük çoğunluğu ve “mesaj yüklü” olarak Bu belki ilk seçimi olmayabilirdi, ama nereden bakılırsa kendi dolaylı olarak Doğuyu esasen farklı ve daha da önemlisi kendi boş bir estetik veya bozguncu bir bağlam yerine resim sanatını tanımlananların tamamı İstanbul’da değil, Paris, Londra, Berlin, resimlerini daha geniş bir çevrede — yani Avrupa’da — kabul dinamikleriyle değişmekten aciz görmeyi de gerektirmektedir. Başka faydalı bir amacın hizmetine sunmuş olduğu savunulabilmekteydi. Münih gibi Avrupa kentlerinde teşhir edilmiştir. Bu anlamda ettirmek için bu gayet gerçekçi bir stratejiydi. Zaten 1881’den bir deyişle Batılılaşma, başarıyı Doğunun kendine has özelliklerinden Bu tür bir yorumun aslında Osman Hamdi’yi “milli” görmeye eğer bir mesaj taşıyor idilerse ve Osman Hamdi tamamen sonra Osman Hamdi’nin hemen hemen hiç İstanbul’da tual teşhir sıyrılıp Batının niteliklerini benimsemesi, dolayısıyla da Doğunun çalışan bakış açısıyla ne kadar büyük benzerlikler taşıdığı açık yanlış hedef peşinde koşmuyor idiyse, bu tuallerin varsa etmemiş olması ve tam aksine Avrupa’daki büyük sergileri Batıya dönüşmesi olarak tanımladıkça, değişemeyen ve dolayısıyla olmakla birlikte, yeni bir boyut taşıdığını da görmek gerekir. mesajının Batıya yönelik olması daha akla yakın olmalıdır. hedeflemiş olması bu tutumla tam olarak tutarlı bir davranıştı. Doğulu kalanı başarısız olmaya mahkûm olarak algılamak Bu yeni boyut ise artık her resmin bir bağlama oturtulması, Buradan da anlaşılacak olan, Osman Hamdi’nin tuallerinin İşin en ilginç tarafı da bu stratejinin büyük ölçüde başarılı zorundadır. Bu durum, Osmanlı eliti için geçerli olduğu kadar daha o sayede de sanat tarihçisi tarafından yorumlanması gerektiğidir. yorumunun yapılabilmesi için Batıyla nasıl bir ilişkiye girdiklerini olmuş olmasıdır. 1890’larda başlayan sergileme teşebbüsleri, ileri tarihlerde Cumhuriyetin kurucusu kadroları için de belirleyici Bu konuda düşündüklerimi daha önce başka mecralarda anlamak gerektiğidir. Bu da bir kez daha oryantalizm meselesini 1902’den itibaren tam bir başarıya dönüşmüştü: 1902 ile 1909 yılları bir zihniyet halini almıştır. Batıya gözünü dikmiş, ondan ilham söyledim: Osman Hamdi’nin tuallerinin okunması ve yorumlanması ortaya koymaktadır. Gerçekten de Osman Hamdi’yi Batılı arasında Osman Hamdi, Paris, Londra, Liverpool ve Münih’teki alan ve ona ulaşmaya çalışan siyasi elitlerin gözünde bu amacın konusunda gösterilmiş bazı gayretler inandırıcı olmaktan çıkmış, meslektaşlarından ayıran özellikleri var mıydı? Osman Hamdi’nin sergilere on kere katılarak toplam on iki tualini Batı seyircisinin gerisinde veya karşısında yer alan birçok toplumsal ve kültürel tabloların herbirinde ve herbir ayrıntısında bir mana arama sürecine tualleri Batının bazı beklentilerine cevap verdiği için ister istemez dikkatine sunmuştu. Dahası bu tuallerin dört adedini, yani üçte aktör, ister istemez Doğulu damgası yemek durumunda kalmıştır. dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Bunun muhtelif sebepleri oryantalist zihniyetle çok yakından ilişkilidir. Bu meseleyi daha birini orada satmayı da başarmıştı. Başarısının sırrı da özellikle Bu anlamda Osman Hamdi’nin durumu dönemin çoğu arasında, Türkiye’de sanatın genellikle siyasete veya toplumsal fazla açmak için belki de bu ilişkiyi dönemsel olarak tahlil etmeye, bu tarihlerde iyice sağlam bir şekilde geliştirmiş olduğu kendine siyasi veya kültürel aktöründen pek de farklı değildi. Batı tipi değerlere olam katkısıyla değerlendirilmesine olan meyli saymak dolayısıyla Osman Hamdi’nin ilk resim denemelerinden başlayarak has oryantalist tarzında yatıyordu. Bu döneme ait tuallerin hemen bir medeniyete inanmış herkes gibi etraflarında gördüklerini mümkündür. Özellikle Cumhuriyetin ilk onyıllarında sanata yüklenen hayatının sonuna kadar üretmiş olduğu eserlerin zaman içinde hemen hepsi aynı türden bir mantıkla kurgulanmış eserlerdi: idealize ettikleri bu modele uygunluğu veya yakınlığına göre toplumsal, ideolojik ve siyasi rolün izleri hala hissedilmektedir: göstermiş oldukları değişime bakmaya çalışmak faydalı olabilir. Paris Doğulu/İslami bir mekânda yer alan Doğulu/İslami bir figür ve değerlendirerek tutumlarını da ona göre değiştirebiliyorlardı. Yirminci yüzyılın tipik bir modernlik anlayışından menkul bir yıllarına bakılacak olursa, buradaki durumun büyük ölçüde Batı ona destek olan Doğulu/İslami ayrıntılar, motifler ve objeler. Osman Hamdi’yi önemli ölçüde farklı kılan, oryantalist tavrının zihniyetle, sanatçının toplumu yönlendirdiği, ona yol gösterdiği, örnek kamuoyunun belirlediği kurallar ve beklentiler dahilinde gelişmiş Batılı eleştirmenler bu tuallerde bir büyük bir gerçeklik payı içinde Avrupai türdeki oryantyalizmin payının akranına nispetle olduğu, hedef gösterdiği, ya da en azından bunlardan bazılarını olduğu göze çarpmaktadır. Osman Hamdi Osmanlı olduğu için buluyorlardı: Çiniler, halılar, kıyafetler, kitabeler, mimari detaylar daha yüksek oluşuydu. Bu sayededir ki Osman Hamdi, yarattığı ve yapması gerektiği konusundaki inancımız hala kuvvetlidir. Bu kendisinden beklenen Osmanlı “gerçeğini” sadakat ve dakiklikle gibi unsurların güvenilir şekilde gerçek olduğuna karar veriyorlardı, kullandığı Doğu kategorisinin içine gerektiğinde taşrada değil de durumda Tanzimat gibi bir reform ve değişim hareketinin içinden aktarmasıydı. Bunun manası, Doğu temalarının dışında bir şey çünkü kendisi bir Doğuluydu, yalan söyleyecek değildi ya… Oysa merkezde yer alan, hatta elitin bile içinde sayılan kişi ve kurumları çıkmış, bir modernite projesine dahil olmuş, hatta bunu büyük yapmaya çalışması durumunda kabul edilme şansının ciddi derecede tam yalan söylemek sayılmasa da yaptığı büyük ölçüde herbiri dahil edebiliyordu. Osman Hamdi bazen tamamen Batılı gibi ölçüde arkeoloji ve müzecilik konularında uygulamaya koymuş olan azalacağıydı. Bu yüzden de 1866, 1867 ve 1868’de sergilediği gerçek olan unsurlardan bir tür kolaj sayesinde bir gerçeklik hissi davranabilecek kadar kendi çevresinden kopabilecek bir konumdaydı. Osman Hamdi gibi bir şahsiyetin resimlerinde suskun kalmayacağını tabloların biri hariç tamamı “Doğudan sahneler” kategorisi altında vermekti. Hiçbir şey sahte değildi, ama bir araya gelmeleri tamamen Bu duruma imkân veren başlıca etken, profesyonel kariyerinin düşünmekten daha tabii ne olabilir? Bu yüzden de Kaplumbağa toplanabilecek türdendi. Buradaki sorun, kendisinden beklenen uydurmaydı. Bu da Osman Hamdi’yi birçok seviyede oryantalist Osmanlı ölçeğinde son derecede marjinal olmuş olmasıdır. Bir Terbiyecisi diye adlandırılan tualin aslında bir eğitim metaforu, “gerçeklik” unsurunun hiç de sanıldığı kadar tabii olmadığıdır. Örnek yapan bir durumdu, zira hem Doğuyu istediği gibi kontrol edebileceği arkeolog, bir müzeci ve bir ressam olarak kariyerini belirlemiş Çocuklar Türbesinde Derviş’in bir müzecilik ve miras koruma vermek gerekirse,1867’de sergilediği Pusuda Zeybek tuali Avrupalı bir tür meta veya dekor olarak görüyordu, hem de asıl amacı, olan bir kişinin Osmanlı toplumuyla kaynaşmasını beklemek benzetmesi, ya da Konuşan Hocalar’ın bir akılcı İslam imgesi seyirci tarafından — bir Osmanlının fırçasından çıktığı için — Batının beklentilerine cevap verecek türden bir imaj yaratmaktı. abes olurdu. Hayatının neredeyse tamamının Kuruçeşme ve olduğu konusunda muhtelif yorumlar yapılıp iddialar ortaya atıldı. belgesel nitelikte bir eser ve dolayısıyla da güvenilir bir kaynak Zaten unutmamak gerekir ki Osman Hamdi’nin oryantalizmi Eskihisar’daki ev ve atölyeleriyle Müze-i Hümayun’daki ofisi — Bunlara olan itirazımın ana dayanağı, bu tür yorumların olarak algılanıyordu; fakat unutulan şu var ki, 1860’dan beri Paris’te veya oryantalist zihniyete olan yakınlığı resimleriyle sınırlı değildi. ve arada sırada uğradığı Düyun-ı Umumiye İdaresi — arasında ‘zorlama’ okumaya çok müsait olmalarıdır. Osman Hamdi’nin yaşayan, daha önce de vezaret payesine kadar yükeslmiş yüksek bir Bağdat’ta Midhat Paşa’nın yanındaki görevinden başlayarak paylaştırmış olan Osman Hamdi belli ki kendini koruma altına 010 011 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ aldığı küçük bir dünya içinde toplumun geri kalanından büyük anlayışından kaynaklanmadığını, 19. yüzyılın Osmanlı kültüründe örneğinde kaçınılmaz olarak görülecek, dolayısıyla yer almaması Daha önce de zikrettiğim hiyerarşisiz yapının bir neticesi olarak ölçüde kopuk olarak yaşıyordu. Unutmamak gerekir ki resim ve hukuki çerçevesinde Rum doğmuş ama sonra Müslüman olan bir düşünülemeyecek birçok madde başlığı söz konusudur: Arkeoloji veya bu kitabın okunmasına nereden başlandığı tamamen okuyucunun ve arkeoloji ayrıca onu artık fiziki olarak uzaklaştığı — hatta babanın oğlu olmakla Rum olmak arasındaki farkın ne olduğunun Müze-i Hümayun gibi maddeler bu kategoriye girerken,bazılarının isteğine veya ihtiyacına kalmış bir şeydir. Ne aradığını bilen bir türlü geri gidemediği — ama o derecede dse duygusal ve gerçekten bilinmediğine hükmetmek gerekir gibime geliyor. Bu da şart olmasa da yüksek bir beklentiyle karşılaşacağı kesindir. okuyucu doğrudan doğruya aradığı bilginin bulunduğu maddeye entelektüel bir bağlılık hissettiği Batı dünyasına bağlayan da yakın geçmişimize bakarken bugünkü kavram ve kategorilerin Kaplumbağalı Adam gibi bir tablo bu kategoriye girmektedir, yönelebileceği gibi, sadece meraklı olan okuyucu ise kendini alfabetik başlıca güçtü. Bir bakıma mesleği ve uğraşı sayesinde kendine çerçevesinden nasıl çıkamadığımızın mükemmel bir örneğini zira işlenmesi beklenen, ama ne şekilde yer alacağı konusunda sıralamanın keyfiliğine kendi teslim edip isterse A’dan başlayarak Doğu içinde korunaklı küçük bir Batı yaratmayı başarmıştı. oluşturmaktadır. Osman Hamdi’nin hedefi ve bazen de kurbanı esneklik olabileceği düşünülen bir konusudur. Maddelerin nüvesini Z’ye kadar, isterse de rastgele herhangi bir sayfa veya maddeden Bu durum kendisini toplumundan kopmuş ya da en azından olduğu bu tür anakronik ya da tarih bilincinden yoksun yorum bu tür “olmazsa olmaz” ya da “olsa iyi olur” türünden konular başlayıp devamını tamamen tesadüfi bir şekilde getirebilecektir. uzaklaşmış olarak tanımlamaya yeterliyse de, bunu bir red, inkâr ve hükümler eğer bu çalışmayla bir nebze olsun izale olabilecekse oluşturuyorsa, yelpazenin uçlarında en marjinal veya en sübjektif Bunun akla gelebilecek tek sakıncası — okur bakımından — yazarın veya hıyanet olarak görmek de o derecede yanlıştır. Bu tür kimlik sanırım en önemli amaçlarımdan birine ulaşmış olacağım. maddeler yer almaktadır: Ya önemsiz bir konuyu ele alan, ya bilinçli bir şekilde geri çekilerek kendisini yalnız bırakmasında ve bağlılık meselelerinde siyah-beyaz düşünmeye alışık bir toplum da bir meseleyi hiç beklenmedik bir açıdan inceleyen maddeler yatmaktadır. Kurgulu, tutarlı, devamlı ve dolayısıyla bir öykü olarak Osman Hamdi’nin hem ülkesinden kopuk, hem vatanperver olabileceği gibi, başkasının aklına gelebilecek birçok konunun da gibi başı, ortası ve sonu olan bir hikâyenin içinden yazarın olması gibi çelişkili gözüken durumları algılamakta veya kabul hiçbir şekilde sözlükte yer almadığına şahit olmak mümkündür. güdümünde veya rehberliğinde seyahat etmeyi düşünen, tercih etmekte zorluk çekebiliyoruz. Oysa Osman Hamdi tam da bu tür Bu girişi tamamlamadan üzerinde durulması gereken önemli Kısacası, bazı temel dayanakların ötesinde sözlük formatı son eden, hatta başka türlüsünü akla getirmeyen okur için bu çalışma çelişkili gözüken özellikleri bir arada barındırabilen bir kişiliğe sahipti bir nokta, bu çalışmanın ne şekilde tasarlandığı ve derecede esnek ve öznel bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır. bazı bocalamalara neden olabilecekse de bunların kısa bir alışma ve daha da önemlisi, bu tür esneklikleri göstermek zorunda olduğu içeriğinin ne olduğu konusudur. Yukarıdaki anlatımdan Bütün bunların yazara sonsuz faydası olduğu aşikârdır. Hangi süresinden sonra rahatlıkla yok edilebileceği kesin gibidir. bir konumdaydı. Bundan dolayıdır ki oryantalist oluşunu bir ayıp anlaşılacağı üzere, Osman Hamdi artık hiç de basit bir biyografiye konunun nasıl dahil edileceğine karar vermek, bazı konuları dışlama Kitabın bu özel yapısı ve formatının dışında önemli bir veya bir garabet olarak değil, büyük ölçüde normal bir durum olarak sığdırılamayacak derecede çetrefilli ve katmerli bir anlatımı hakkına sahip olmak, uzun ve yapısal tutarlılığı olması gereken bir özelliği görselliğidir. Buradaki amaç, okuyucuya verilen bilginin göremeden, bunun bazen Batıyı karşısına almaya kadar varabilen gerektiren, bazı açılardan ise nihai bir söz söylemenin neredeyse eser yerine bölünmüş ve nispeten bağımsız parçalardan oluşan bir yanında doğrudan doğruya kendi değerlendirebileceği belgesel bir bir vatanperverlikle bir arada yer alabildiğini kavrayamadan imkânsız olduğu bir konu halini almıştır. Bir taraftan bilimsel kişiliği, yapıyı oluşturmak çok daha rahatlatıcı bir süreç halini almaktadır. veri tabanı oluşturabilmektir. Bu tür belgelerin başında şüphesiz Osman Hamdi’yi anlamakta çok zorlanacağımız kesindir. diğer taraftan sanatçı olarak şahsiyeti, Tanzimat eliti içindeki yeri, Üstelik madde seçimindeki serbesti, yazarın vurgulamak istediği bazı Osman Hamdi’nin eserlerinin röprodüksiyonları gelmektedir. Bu çalışmanın tamamı bu şahsiyete ayrılmış olduğuna Osmanlı modernizasyonuna olmuş olan katkıları, müze etrafında noktaları öne çıkarmasına yardımcı olan, hatta uzun bir anlatımda Ancak en çarpıcı görselliğe sahip bu tablo ve desenlerden başka, göre sadece bir giriş niyetindeki bu tahlili daha fazla uzatmak oluşturmuş olduğu profesyonel ağ… gibi birbirinden çok farklı ama ancak bir dipnota sıkıştırılabilecek türden bazı bilgileri en önemli estetik veya artistik cazibeden çok saf belgesel nitelik taşıyan lüzumsuz olacaktır. Biraz önce söylenenlerin bir bakıma altını her zaman da bir şekilde örtüşen konuları bir araya getirmek ve maddelerle aynı seviyede sunmaya müsait bir ortam yaratmaktadır. birçok dokümana yer verilmesine özellikle gayret edilmiştir. çizmek ve geçmişi anlamakta bugünkü kavram ve kategorileri bunlardan tutarlı bir çalışma çıkarabilmeyi ümit etmek çok gerçekçi Aslında bu formatın belki de en cazip tarafı da alışılagelmiş Belgeler, mektuplar, fotoğraflar, objeler, kitaplar gibi kalabalık kullanmanın ne kadar yanıltıcı olduğunu hatırlatmak için bu değildir. Üstelik Mustafa Cezar’ın 1971’de yayımlayıp 1995’te tekrar hiyerarşilerden tamamen kurtarılmış bir anlatım ve aktarımın bir küme oluşturan bu imajlar, metinle mümkün olduğu kadar kitabın son hazırlık aşamasında karşılaştığım garip bir durumu okuyucuya sunduğu kitabın zenginliği düşünüldüğünde, buna mümkün olmasıdır. “Arkeoloji”, “köpek”, “II. Abdülhamid” dengeli bir şekilde okuyucunun dikkatine sunulmuştur. zikrederek bu girişi noktalamaya çalışacağım. Bir müddet evvel benzer bir formatı muhafaza eden bir eser çıkartmaya çalışmanın veya “Paris” gibi her bakımdan birbirinden son derecede farklı Herhalde cevaplanması gereken bir soru, bu çalışmanın bir tarih dergisinde Osman Hamdi’nin babası Edhem Paşa’nın çok nankör ve bir büyük ölçüde de lüzumsuz olacağı aşikârdır. maddelerin aslında aynı seviyede gözükmesi, biraz internetteki Osman Hamdi konusunda ne gibi yenilikler getirdiğidir. Her şeyden biyografisi ve özellikle de kökeniyle ilgili yazmış olduğum bir Bu yüzdendir ki sözlük adını verdiğim, kimine göre ansiklopedi bilgi birikimine ulaşımı hatırlatan bir duruma işaret etmektedir. önce bu formatın konuyu ele alma biçimini değiştirerek ve uzun bir makale bir günlük gazete muhabirinin dikkatini çekmiş, bu konuyu olarak da tanımlanabilecek bir format üzerinde yoğunlaşmaya Herhangi bir arama motoruyla yapılan bir araştırmada en anlatım yerine net bir şekilde tanımlanmış kısa maddeler sunarak haber yapmaya sevk etmişti. Konunun en ilginç tarafı herhalde karar verdim. Sözlükten kasıt, ele alınan konuyla ilgili kavram, olay, genel ile en özel, en önemli ile en önemsiz bilginin aynı düzeyde okuyucunun bilgiye ulaşma şekli kadar bu bilgiyi algılama şeklinin Edhem Paşa’nın kesin olmamakla birlikte çoğu tarihçi tarafından kişi gibi muhtelif kategorilere giren ve tutarlı bir metin halinde ele kullanıcıya sunulmasında olduğu gibi, bu tür bir sözlükte önemli ölçüde değişeceğini düşünmekteyim. Gerçekten de madde kabul edilen Sakızlı Rum kökeniydi. Gerçi bu yüzden de bunun alınabilecek olan bütün konuların alfabetik bir sıraya dizilerek birer rastgele açılan bir sayfada yer alan bir maddenin alfabetik formatı, bilginin daha somut ve net bir tarzda ele alınmasını, daha bir haber değeri olup olmadığı tartışmaya açıktı, ama asıl garip madde olarak kaleme alınmasıdır. Hemen söylemeliyim ki bu format sıra dışında herhangi bir hiyerarşiye tabi tutulmamış olması öz bir şekilde aktarılmasını kolaylaştırdığı ve hatta teşvik ettiği olan haberin makalenin içeriğini dönüştürme şekliydi. Anlaşılan pek tabii ki benim icadım değildir. Birçok örnekleri mevcut olan bu birçok açılımları olan bir esneklik olarak görülmelidir. ölçüde şimdiye kadar yapılmış olan çalışmalardan ayrılacaktır. Edhem Paşa’nın Rum oluşu pek ilgi çekmeyeceğinden, makalenin tür çalışmalara ben her zaman en çok bir Fransız ürünü olarak Pek tabii ki bu formatın yazar açısından bazı güçlükleri Ancak şekilden doğan bu farklılaşmanın ötesinde içerik olarak içeriği çekiştirilerek Osman Hamdi’yi içerecek şekle sokulmaya bakmaya meyletmişimdir. Gerçekten de Fransız yayın dünyasında de vardır. Maddelerin büyük ölçüde bağımsız birer metin bazı önemli yenilikleri vurgulamak gerekir. Bunların en basiti, bu çalışılmıştı. Bunda daha önce dediğimiz gibi Osman Hamdi’nin dictionnaire ya da dictionnaire critique adı altında hazırlanan olarak tasarlanmış olması, her maddeyi yazarken diğerlerinin çalışmanın sağlayacağı bilgi güncellemesidir. Bu çalışmanın Mustafa Kaplumbağa Terbiyecisi satışından beri ulaştığı şöhretin büyük birçok eser, bir kişiyi, bir dönemi veya bir olayı incelemeyi bu format okunmuş olduğunun varsayılmamasını gerektirmektedir. Bu Cezar’ın 1995’te yayımlanan eserinden beri bu konuda yapılmış bir payı vardı: Osman Hamdi’nin adının geçmesi bir makalenin üzerinden gerçekleştirmeye çalışmıştır. Sanırım Türkçede daha yüzden de ister istemez maddeden maddeye bazı tekrarlar, ya olan ilk bütüncül ve toparlayıcı yayın olduğu düşünülürse, aradaki dikkat çekme ihtimalini ciddi bir şekilde artırdığından, basınımızda kolayca akla gelebilecek olan “ansiklopedi” tabirine “sözlük” tabirini da bazı bilgileri verirken bazı ağırlıklar kaçınılmazdır. Çok basit on beş yıllık süre içinde ortaya çıkarılmış olan yeni bulguların, yeni da sansasyon merakı baskın olduğundan babadan oğula bu tür bir tercih etmiş olmamın arkasında yatan başlıca neden de budur. bir örnek vermek gerekirse, Osman Hamdi’nin babası Edhem yorumların , yeni soruların ya da yeni yaklaşınların aktarılması için odak kaymasını tasvip etmemekle beraber anlamak mümkündür. Sözlük formatının hem okuyucu, hem yazar açısından Paşa’nın adı birçok maddede yer alıyorsa da, her maddenin önemli bir fırsat olduğunu kabul etmek gerekir. Osman Hamdi’nin Ancak asıl garabet başlığın şeklinde yatıyordu: “Osman Hamdi’nin faydaları olduğu gibi bazı dezavantajları da mevcuttur. Tahmin başka hiçbir madde okunmadan ilk defa okunuyor olabileceğini oryantalizminin muhtelif veçhelerinin tartışılması bu “güncelleme” babası Rumdu” gibi maksadı pek anlaşılmasa da mantık açısından edileceği gibi bu formatı seçtiğime göre faydalarının çok daha varsaymak gerektiğinden, her defasında en azından ilk defa sürecinin en somut örneklerinden birini teşkil etmektedir. nispeten kabul edilebilir bir ifade yerine seçilen başlık çarpıcıydı: fazla olduğunu düşünmekteyim. Bunların başında ise — her iki geçtiğinden bu ilişkinin hatırlatılması gerekebilmektedir. Gerçi Bunların dışında bu çalışmanın daha önceki literatürle “Ressam Osman Hamdi Rumdu.” Bunun üstelik benim “ilginç bir taraf açısından — büyük bir esneklik gelmektedir. Zira “gerçek” bu tür tekrarları asgariye indirmek için çapraz göndermeler mukayese edildiğinde getirdiği önemli bir yenilik, Osman iddia”m olarak sunulmuş olmasını bir kenara bırakıp, meselenin sözlüklerin — yani lisan sözlüklerinin — aksine, bu tür bir gibi muhtelif araçlara başvurmak mümkün olmuştur. Hamdi’nin eserlerinin bazı özelliklerinin sistematik ve eleştirel kısa bir tahlilini yaparsak, buradaki sorunun sadece sansasyon sözlüğe girecek olan maddelerin adedi, niteliği ve şekli büyük Okuyucu açısından bu formatın en ilginç katkılarından bir şekilde ele alınması ve bu sayede aslında çoktan yapılması peşine düşmenin doğurduğu “esnek” bir tarih (ve gazetecilik) ölçüde yazarın seçimine bırakılmıştır. Pek tabii ki Osman Hamdi biri herhalde kitabın kullanımında sağladığı büyük özgürlüktür. gereken bazı temel analizlerin gerçekleştirilmesi. Bunların 012 013 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ başında tabloların “gerçek”, yani ilk tespit edilebilen ve anlamda bu sözlüğün kendisine olan sevgimin ve minnet borcumun Hamdi koleksiyonlarına sahip olan Pera Müzesi ve Sakıp Sabancı aynı kurumun fotoğraf sorumlusu Nathan Pendlebury ise benzer belgelenebilen isimlerinin ortaya çıkarılması ve çoğu zaman bir nişanesi olarak görülmesini özellikle isterim. Cenan Sarç’tan Müzesi her zaman olduğu gibi bana son derecede yakın bir ilgi bir nezaketle bana gereken her türlü imajı sağlamıştır. Bunun herhangi bir dayanağı olmadan uydurulmuş olan isimlerin gördüğüm bu desteğin benzerini oğlu Faruk Sarç ile gelini Zerrin göstermişlerdir. Sakıp Sabancı Müzesi yöneticisi Nazan Ölçer ile Pera çok benzer bir durumunu Pennsylvania Üniversitesi Müzesi’yle yerine konmasıdır. Bu tür tespitlerin bazen sadece şekli Sarç’tan gördüğümü eklemeliyim. Onlar da aynı samimiyetle Müzesi yöneticisi Özalp Birol’a bu desteklerinden dolayı son derecede yaşadım. Meslektaşım Bizans tarihçisi Robert Ousterhout’un bana olduğunu kabul edersek bile, birçoğunun çok manidar ve önemli ellerindeki eser ve belgeleri kullanabilmem için seferber olmuşlar, müteşekkirim. Bazı eserlerin takibi ve bağlantısının kurulmasındaki bu konudaki yardımlarını saymakla bitiremem; keza müzenin olduğunu söylemek gerekir: Yıllarca hiç sorgulanmadan Mustafa çalışmamı heyecan ve samimiyetle desteklemişlerdir. yardımlarından dolayı Sakıp Sabancı Müzesi’nden Hüma Arslaner’i arşiv sorumlusu Alex Pezzati de fotoğraf ve belge temininde Cezar’ın taktığı Mihrab adıyla bilinen tablonun aslında ilk Bu çalışmanın gerçeklebilmesi için pek tabii olarak burada zikretmek isterim. Zengin resim koleksiyonlarında birer müthiş bir etkinlikle istediklerimin de ötesinde malzeme temin etti. defa Yaradılış adıyla sergilendiğini bilmek bu tualin içeriğinin en önemli yardımı sağlamış olan kesim, Osman Hamdi’ye Osman Hamdi tablosu bulunduran Yapı Kredi Bankası ve İş Onların sayesinde bu kurumda bulunan iki adet Osman Hamdi anlaşılması bakımından büyük bir önem taşımaktadır. ait veya onunla ilgili olan eser veya belge sahibi olan kişi Bankası’na da en içten teşekkürlerimi sunarım. İş Bankası’ndaki tualinin röprodüksiyonlarının yanında birçok belge ve fotoğraf İsimler konusundaki bu sistematik tespit, tabloların ve kuruluşlardır. Bunların arasında yer alan koleksiyon tualin görüntüsünün elde edilmesinde bana yardımcı olmuş olan temin edebilmiş oldum. Ayrıca üniversitenin ögrencilerinden tekrarlanan ve dolayısıyla seri olarak incelenmeye müsait olan sahiplerinin bazıları isimlerinin zikredilmemesini tercih etmiş Ali Berktay ile Simge Köktürk’e ayrıca teşekkür etmek isterim. Emily Neumeier da bu tuallerin kurum içindeki tarihçesini ortaya başka unsurlarına da uygulanmıştır: İmza, ithaf, gizli imza, ya da olduklarından kendilerine burada ismen teşekkür etmem Özel koleksiyoncuların arasında bu projeye bilfiil çıkarmak konusunda bana çok kıymetli yardımlarda bulundu. kitabe, yazı levhası veya kitap gibi yazılı malzemelerin kullanımı mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla isimleri geçmese de bu desteklerini verip isimlerinin zikredilmesini kabul etmiş olan Berlin’de bulunan iki adet tualin röprodüksiyonlarının temini gibi unsurlar bu şekilde sistematik bir taramaya tabi tutulan çalışmaya katkılarından dolayı birçok anonim koleksiyoncuya iki önemli koleksiyonu burada şükranla anmak isterim. Demsa konusunda Alte Nationalgalerie’nin yanında belgeleme işlemiyle bilgilerin başında gelmektedir. Kısacası, bu sözlüğün başlıca burada en içten teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. Koleksiyon, Demet Sabancı ve Cengiz Çetindoğan’a katkılarından meşgul olan Bildagentur für Kunst, Kultur und Geschichte ve bu amaçlarının arasında Osman Hamdi’nin eserlerinin mümkün Osman Hamdi tablo, desen veya belge koleksiyonlarıyla bu dolayı sonsuz teşekkür eder, Emine Köleoğlu’nun bu konudaki kurumda görevli Jan Böttger’e bilhassa teşekkür etmek isterim. Bu olduğunca metodik ve sistematik bir şekilde ele alınarak bir bütün projeye katkıda bulunmuş kişi ve kuruluşların başında İstanbul yardımlarını da ayrıca zikretmeyi birç bilirim. Aynı şekilde tuallerin temini ve geçmislerinin tespiti konusunda ise Berlin’deki olarak algılanmasına, ve bu bütünün içinde olusabilecek önemli ve Resim ve Heykel Müzesi’ni saymak gerekir. Türkiye’deki en zengin zengin Osman Hamdi koleksiyonunun bu projede yer almasını İslam Sanatı Müzesi müdürü Stefan Weber’in ve aynı kurumda manidar gruplaşmaları, değişim ve meyilleri, bazen de aykırılıkları Osman Hamdi koleksiyonuna sahip olan bu kurum başından beri sağlayan Halil İbrahim İper’e bu kıymetli desteğinden dolayı görevli Filiz Çakır Phillip’in yardımlarına çok müteşekkirim. ortaya çıkarabilecek şekilde incelenmesine fırsat vermektir. bu proje için gereken her türlü desteği vermiştir; bu anlamda ne kadar teşekkür etsem azdır. Diğer bir koleksiyoncu olan Osman Hamdi’nin İlahiyatçı tuallerinden birinin Çalışmanın en sonunda yer alan birkaç ek ise sözlük müzenin yönetimine ve bazı eserlerin kullanımı konusunda Can Has’a elindeki Osman Hamdi tablosunun röprodüksiyonunu bulunduğu Viyana’daki Belvedere Müzesi ve bu müzede görevli maddelerine sığamayacak ya da o formatta halledilmesi zor yardımlarında çok istifade ettiğim Mehmet Çetiner’e özellikle lutfetmesinden, Nihal Kırbaç ile Rezzan Has Müzesi’nden olan Johannes Stoll ve Dagmar Diernberger sayesinde bu eseri de olan bazı bilgileri toparlama ve özetleme işlevini yüklenmiştir. teşekkür etmek isterim. Aynı şekilde bu kurumun Ankara’daki Simge Çelik Atasoy’a ise bunun lojistiğini sağlamalarından kitaba dahil etmek mümkün olmuştur. Çocuklar Türbesinde Bunların biri, Osman Hamdi’nin geniş kapsamlı ailesinin muadili olan Ankara Resim ve Heykel Müzesi’ne de en içten dolayı ayrıca teşekkür etmek isterim. Projeye aynı şekilde alaka Derviş tualini ise Paris’teki Musée d’Orsay’den elde etmem şeceresidir. İkincisi, Osman Hamdi’nin bilinen bütün tuallerinin şükranlarımı ifade etmeliyim. Osman Hamdi ve diğer oryantalist göstermiş ve elindeki malzemeyi paylaşmayı kabul etmiş olan Joëlle Bolloch ile Denise Faife’in, özellikle de röprodüksiyonuyla bir arada toplandığı sinoptik bir tablodur. Nihayet üçüncüsü ressamlara ait tuallerden oluşan zengin koleksiyonlarıyla bu Raika Akar’a da ayrıca minnet duygularımı sunmak isterim. ilgilenen Noëlle Pourret’nin sayesinde olmuştur. Yıllardır konuyla ilgili geniş ve ayrıntılı bir kaynakçadır. Bu kaynakça çalışmayı desteklemiş olan Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na Osman Hamdi üzerine çok yakın bir geçmişe kadar gayet Türkiye’de ancak Adolphe Thalasso’nun 1911 tarihli renkli kendi başına bir referans oluşturmanın dışında, maddelerin ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne minnetimi ifade ilginç çalışmalar yapmış olan Ferit Edgü’nün bu özelliğinden röprodüksiyonundan elde edilen kopyalardan tanınan Yeşil herbirinin sonunda yer alan kısa bibliyografik künyelerin etmek isterim. Milli Saraylar’da bana fiilen olan yardımlarından faydalanmakla kalmadım, elindeki gayet ilginç belge ve eserleri Camide (ya da Kuran Eğitimi) adlı tualin nihayet yeni ve açılımını elde etmek için lüzumlu bir araç olarak görülmelidir. dolayı İlona Baytar ile Suat Alkan’a da ayrıca teşekkür ederim. kullanma fırsatını yakalayabildim. Onun sayesinde ulaştığım Esma güncel bir görüntüsünü kullanmama izin veren bu tualin Osman Hamdi’yle ilgili yaptığım her çalışmada olduğu ve Reha Arar’ın sahip oldukları çok kıymetli desenleri de kısmen de sahibi Najd Collection’a sonsuz teşekkür borçluyum. Bu tuale gibi bu defa da İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin çok özel bir yeri olsa kullanabilmiş olmamdan dolayı herbirine ayrı ayrı minnettarım. ulaşma sürecinde bana çok yardımcı olmuş olan sanat tarihçisi olmuştur. Başta müdür Zeynep Kızıltan, müdür yardımcıları Kitabın çok önemli dokümantasyon eksiklerini Ömer M. Peter Benson Miller, tablonun şu an sergilendiği Brüksel’deki Bu çalışma birçok zorluklarla, özellikle de her zaman Tuğçe Akbaytogan ile Rahmi Asal olmak üzere müzenin Koç koleksiyonundan eser ve fotoğraflar sayesinde tamamlamam Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzeleri yayın sorumlusu olduğu gibi zaman darlığının yarattığı korkunç sıkıntıyla yöneticileri bana her zaman göstermiş oldukları ilgiyi, mümkün olmuştur. Daha önceki çalışmalarımda olduğu gibi bu defa Brigitte de Patoul, sergileme sorumlusu Marie Decoodt, ve Najd olması gerekenin çok altında bir süre içinde bitirilmiştir. misafirperverliği ve yardımseverliği bu defa da beni utandıracak da kendisinden son derecede önemli görüntüleri sağlamak mümkün koleksiyonunu yemsil eden Francine Schwab’a ne kadar teşekkür Bu ise ancak burada zikrederek minnettarlığımı ifade etmeyi derecede hissettirdiler. Müzelerin fotoğraf sorumlusu Turhan olmuştur: Osman Hamdi’nin karakalem bir otoportresi, kendisiyle etsem azdır. Bu tabloya ulaşmaya çalışırken bana alternatif borç saydığım çok sayıdaki kişi ve kurumun yardımıyla mümkün Birgili sayesinde Osman Hamdi ile Yervant Osgan’ın Nemrut Dağı ilgili birçok fotoğraf ve kitapta adı geçen kişilerin birçoğunun zor bir görüntüyü bulup yollayan Londra’daki Mathaf Gallery’ye ve olabilmiştir. Şunu hemen belirtmeliyim ki eser, belge, bilgi için seyahatleri boyunca çekmiş oldukları fotoğrafların kopyalarını bulunan fotoğrafları… Gene her zamanki gibi, bu koleksiyonu en yöneticisi Elizabeth Towers’a aynı şekilde teşekkür ederim. başvurduğum kişilerin arasında yardımını esirgeyen olmadığı elde etmem mümkün olmuştur. Kütüphane ve Türkçe arşivden iyi şekilde kullanmamı sağlayan kişi, Bahattin Öztuncay olmuştur. Osman Hamdi’nin Charlotte Truempler sayesinde gibi, çoğu konuyu duyar duymaz daha fazlasını sağlayabilmek sorumlu olan Havva Koç’un yardımlarını saymakla bitmez. Fotoğraf tarihimiz konusundaki engin bilgisinden bir kez daha varlığını keşfettiğim Carl Humann portresinin kopyasının ve çalışmaya katkıda bulunabilmek için seferber olmuş, Kendisi Osman Hamdi’yle ilgili yapmış olduğu bir sergide beni istifade ettirmiş, bunun da ötesinde Elbise-i Osmaniye veya görüntüsünü ve bilgisini bana sağlayan Essen’deki Carl- özel bir gayret sarfetmişlerdir. Sanırım bu durum Osman kullandığı belge ve kitapları benimle paylaşmakla kalmayıp, Marie de Launay gibi konular üzerinde kendi özgün buluş ve Humann Gymnasium’un müdiresi Doris Mause’ye ve aynı Hamdi’nin günümüzde kazanmış olduğu şöhret ve meşruiyetin, aradığım birçok kitap ve referans konusunda her zamanki gibi çalışmalarıyla kitabın içeriğine doğrudan katkıda bulunmuştur. lisede görevli Stefan Uhlmann’a minnet borçluyum. kendisine duyulan merak ve sevginin en iyi ifadesidir. yardımıma koştu. Ancak eklemek isterim ki Havva Koç ayrıca Bu kitapta yer alan eser ve belgelerin birçoğu yurtdışındaki Fransız Milli Kütüphanesi’nden (Bibliothèque nationale de Teşekkürlerimin en başında çok özel bir kişiyi zikretmek Osman Hamdi konusunda bildiklerimize önemli katkılarda kurum ve kişilerin arşiv ve koleksiyonlarından elde edilmiştir. France) belge ve imaj taleplerime son derecede hızlı ve etkin bir isterim: Osman Hamdi’nin torunu Cenan Sarç, esas itibariyle bu bulunmuş, özellikle kendi evlilik ve çocuklarının doğum tarihlerini Bu konuda aldığım yardımları özellikle vurgulamak isterim. şekilde cevap veren röprodüksiyon servisine, özellikle Florence projenin gerçekleşmesini mümkün kılan kişidir. Yıllardır bana kaydetmiş olduğu pusulayı bulup yayımlamış olan kişidir… Okuyan Genç Emir’e sahip olan Liverpool’daki Walker Gallery Crinel ile Bernadette Ressault’ya çok şey borçluyum. Keza Fransa dedesiyle ilgili elindeki belge ve bilgileri vermekle yetinmeyip, onunla Osman Hamdi’nin tuallerine ve kendisiyle ilgili belgelere bu tablonun temini konusunda inanılmayacak derecede nazik ve Milli Arşivlerinde varolduğunu bildiğim Osman Hamdi’nin Hukuk ilgili giriştiğim her çalışmada beni cesaretlendirip teşvik etmesi sahip olan bazı özel kurumların aynı şekilde yardımcı olduklarını yardımcı davranmıştır. Bunda işin başından beri bu projeye özel Fakültesi’ne kayıt belgesini elde etmem Magali Lacousse ve Pascal sayesindedir ki bu kadar kapsamlı bir çalışmayı göze alabildim. Bu belirtmek gerekir. Özel müzelerin arasında en geniş Osman bir ilgi göstermiş olan Charlotte Keenan’ın payı çok büyüktür; Riviale sayesinde mümkün olmuştur; kendilerine çok teşekkür 014 015 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ ederim. Bu süreçte zor bir lojistiği benim için Paris’ten yürüten güvenilir kaynak, Mustafa Cezar’ın Sanatta Batı’ya Açılış ve dini metin, kitabe gibi konularda ona her danıştığımda kendi koruyabildiyse, durum Sedef için çok farklı olmuştur. Birkaç ay dostum ve meslektaşım Frédéric Hitzel’e özellikle minnettarım. Osman Hamdi adındaki çalışmasının 1995 yılında yapılmış olan projesiyle ilgilenir gibi bir şevkle yardımcı oldu ; Xavier du Crest, boyunca yaşadığım bu zevkli ama bir o kadar da gergin süre içinde Her zaman zenginliği ve ilginçliğiyle dikkatimi çekmiş ikinci ve genişletilmiş baskısıydı. Bu yayının bugün haklarını elinde Thalasso’nun bir türlü ulaşamadığım makalelerini temin etti; Sedef’in mütemadi ve şartsız yardımı ve desteği olmasaydı, bu proje olan ve Newcastle Üniversitesi’nde muhafaza edilen Gertrude tutan Eğitim Kültür ve Araştırma Vakfı’nın başkanı İnci Aksoy, Zainab Bahrani Hilprecht’in çivi yazısıyla bıraktığı notu çözerek hiçbir zaman tamamlanamazdı. Sözlüğün “S” harfinde onun adına Bell Arşivi’nden bazı görüntüleri kullanabilmiş olmaktan çok bu projeyi desteklemek için eksik görüntülerin bu kitaptan temin beni hayretlere düşürdü; Aslı Özyar her zamanki gibi Almanca bir madde açmanın ona olan minnetimin en doğru ifadesi olacağına mutluyum. Bunu en nazik şekilde temin eden arşiv sorumlusu edilerek tamamlanabileceğini belirterek bu projeye çok kıymetli ve arkeoloji konularında başvurduğum dost oldu; Afife Batur inansam da, bunun mümkün olamayacağını bildiğimden buradaki Mark Jackson’a da bundan dolayı teşekkürü borç bilirim. bir katkıda bulunmuş oldu. Bu konuda son derecede önemli ve bir Osman Hamdi’nin yalısının fotoğrafını temin etti; Evin İlyasoğlu birkaç satırla bu duygumu ifade etmekle yetinmek zorundayım. Belge temini konusunda en çok malzeme sağladığım, bakıma mucizevi türden bir destek de Mustafa Cezar’ın kitabının Cemal Reşit Rey ve ailesiyle ilgili gayet önemli belgeleri benimle hatta aklıma bile gelmeyecek görüntüleri elde ettiğim kurumların 1995 baskısının tasarımını üstlenmiş olan Ersu Pekin’den geldi. paylaştı; Néguine Mathieux Osman Hamdi’nin Salomon Reinach’a başında İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü (Deutsches Söz konusu kitabın basımında kullanılan slaytları muhafaza etmiş mektuplarının varlığına dikkatimi çekerek metnini sağladı; Archäologisches Institut) bulunmaktadır. Bu kurumun müdürü olduğundan bu projenin bu sıkıntısı ortaya çıktığında meseleyi Eric Grünberg birçok eserin niteliği ve yeri konusundaki engin Felix Pirson kendisine bu projeden bahsettiğim anda desteğini hemen halledebilmek mümkün olmuştur. Dolayısıyla bu projenin bilgisinden istifade ettirdi; Seza Sinanlar teziyle oluşturduğu vermiştir. İnanılmayacak derecede zengin fotoğraf arşivinin Ersu Pekin’e ne kadar borçlu olduğunu, bu inanılmaz derecede zengin birikimini kullanımıma sundu; Feridun Özgören ve başında bulunan Nurhan Özgenler ise ihtiyacım olan görüntüler kıymetli yardımının ne kadar makbule geçtiği sanırım kolaylıkla Mahmut Sami Kanbaş, İrvin Schick vasıtasıyla beni hat ve konusunda az görülmüş bir nezaket ve etkinlikle bana yardımcı anlaşılacaktır. Bu arada söz konusu slaytların o tarihlerde Mimar Kuran metinleri konusunda aydınlattılar; Abdullah Kaya Osman olmuştur. Hepsine en içten teşekkürlerimi sunarım. Sinan Üniversitesi’nin fotoğrafçısı olan Erdal Aksoy tarafında Hamdi’nin ailesinin bazı nüfus kayıtlarıyla ilgili bilgiler verdi; Özellikle dönemin Türkçe dergi ve gazetelerinin temini çekildiğini, bu mükemmel çekimlerden dolayı kendisine en içten Funda Soysal Servet-i Fünun’da yer alan ilginç bir fotoğrafı görüp ve incelenmesi konusunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi teşekkürlerimi aktararak belirtmek isterim. Bunların dışında kalan kullanmamı sağladı; Garo Kürkman Osman Hamdi’nin mührü Atatürk Kitaplığı’ndan çok kıymetli destek aldım; bu desteği ve bu kitap için yeniden çekilmesi gereken fotoğraflar için ise Serdar ve Yervant Osgan’ın fotoğrafı konularında beni bilgilendirdi; somutlaştıran İsfendiyar Ekşi’ye özellikle teşekkür ederim. Tanyeli’nin mükemmel çalışmasını birada şükranla anmak isterim. George Tolias 1834 Yunan Eski Eserler Kanununun metnini İnsanın kendi ailesini sona bırakması mantığına uygun Bu çalışmaya çok özel türden katkıda bulunmuş olan birkaç temin etti; Hakan Karateke bana imaj konusunda seferber bir şekilde, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ve kişiyi burada önemle ve şükranla zikretmek isterim. Sözlüğün oldu; Murat Şiviloğlu gereken bazı görüntüleri bana temin Osmanlı Bankası Müzesi’ni ancak bu noktada zikrediyorum. “popüler kültür ve güncel sanat” maddesinde Osman Hamdi’nin etti; Jens Kröger ile Malte Fuhrmann Friedrich ve Maria Sarre Sadece arşivlerinde bulunan Osman Hamdi’yle ilgili belgelerin özellikle 2004’teki Kaplumbağa Terbiyecisi satışından sonra ile ilgili eksiklerimi tamamladılar. Çok daha genel anlamda kopyalarını almakla sınırlı kalmadan, kendilerinden eski ikonik değer kazanıp her türlü ortamda zikredilmeye, kopyaanmaya, çalışmalarıyla ve bugüne kadar ürettikleriyle bana fikir, ilham, ve dostluk ve işbirliklerimizin bir tür tabii devamını oluşturan yorumlanmaya, tekrar üretilmeye başlayan sanatının günümüze bilgi veren kişileri de zikretmek isterim: Selim Deringil, Zeynep teknik, lojistik, ve entelektüel desteği alma şansına sahip yansımalarını aktarmaya çalıştığımda, bunların bazı örneklerini Çelik, Ussama Makdisi, Gülru Çakmak, Wendy Shaw, Emine oldum. Merkez ve müzenin bütün çalışanlarına ve özellikle okuyucuya sunmak üzere temin edilmesi için gayret sarfettim. Fetvacı, Zeynep İnankur, Semra Germaner, İpek Duben… Sima Benaroya, Lorans Tanatar Baruh, Hülya Kök, Hilal Neticede bu kategoriye giren ve manidar bulduğum üç güncel sanat Bu kadar kapsamlı ve netameli bir çalışmanın Aktaş ve Özge Öner’e sonsuz teşekkür ederim. eserini ve/ya yorumunu seçebildim. Bu eserlerin yaratıcılarından gerçekleştirilebilmesi için en önemli unsurlardan biri tasarımdır. Osman Hamdi’nin tualleri kadar zor ulaşılan eserler bunları kullanmam konusunda izin istediğimde de her üçünden Bu denli kısa bir sürede hazırlanmak zorunda kalınan, ama ona konusunda belli başlı kurumsal ve özel koleksiyonların ötesinde olumlu cevap alabildim. Bu sayededir ki birbirinden çok farklı tarz mukabil çok zor ve karmaşık bir yapıya sahip olup metin ve resim münferit koleksiyoncuları rahatsız etmek yerine bu konuda en ve ortamlarda yaratılmış, ama esas itibariyle Osman Hamdi’yi arasındaki gayet hassas bir dengeyi gözeterek gerçekleştirilmesi yetkin kişilerin tavassutunu kullanmayı ve onların sayesinde özgün bir şekilde referans alan üç esere kavuşabilmişimdir. gereken bir kitabın sağlıklı bir şekilde ortaya çıkması, yazarından eserlerin imajlarını elde etmenin daha gerçekçi ve insancıl bir Bunların ilki olan Selçuk Erdem, konuyla ilgili iki karikatürünün çok tasarımcısı ve sayfa düzeninin gerçekleştiren grafik çözüm olacağını düşündüğümden, bu konudaki engin bilgi yayımlanmasına; Ezel Akay, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? uygulamacısının elindedir. Bu konuda yıllardır beraber çalışmış ve tecrübeleri bulunan müzayede evleri ve sanat galerileriyle İsimli filminin bir sahnesinden bir enstantanenin kullanılmasına; olduğum Bülent Erkmen’in ortaya koyduğu gayet özgün ama temasa geçtim. Bir kez daha burada da her kurum ve kişiden Genco Gülan ise Osman Hamdi’yi konu alan bir enstalasyonunun aynı zamanda kullanışlı format, işin gerçekleştirilmesinde son derecede olumlu, yapıcı ve anlayışlı bir destek alabildim. aktarılmasına izin vermişlerdir. Bu çalışmanın geçmiş bir sanatçının beni cesaretlendiren, teşvik eden, hatta heyecanladıran bir Portakal Sanat ve Kültür Evi’nden Raffi Portakal, Fatoş Türkmen başka sanatçılar tarafından tekrar ele alınması gibi hoş bir sürece unsur olmuştur. Uygulamanın ise Bilge Barhana tarafından ve Meryem Yoldaş’ın; Maçka Mezat’tan Ayşe ile Ahmet Utku ve açılmasına vesile olmuş olması beni son derecede memnun eden bir yapılmasının ne derecede rahatlatıcı ve güven verici bir his Gamze Balcı’nın; Antik AŞ’den Turgay Artam ve Ümmühan Eker yeniliktir. Bunu mümkün kılan sanatçılara en içten teşekkürlerimi olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Sayfa düzenini yaptığı Kazanç’ın; Alif Art’tan Bingül Tezer’in; Lebriz’den Nilüfer Beller’in; sunarken, herbiriyle ilk temasları sağlayan Aydan Çelik, Daryo metni okuduğunu, yanlışlarını tespit ettiğini, alternatifler Nişantaşı Müzayede’den Ali Ulukaya’nın; Sotheby’s Türkiye’den Mizrahi ve Ümmühan Eker Kazanç’a da ayrıca minnet borçluyum. teklif ettiğini, daha da önemlisi bütününü ilgiyle takip ettiğini Oya Delahaye’nin; Denizler Müzayede Evi’nden Ayhan Külekçi’nin Bu çalışmanın içerdiği bilginin oluşumundaki katkılarından gördüğünüz birinin bu katkısının ne derecede kıymetli olduğunu yardımları olmasaydı bu proje asla gerçekleşemeyecekti. dolayı kendimi şanslı ama aynı zamanda da borçlu addetmekteyim. anlayabilmek için bu tecrübeyi yaşamış olmak gerekir. Yukarıda bahsi geçen uzman kişi ve kuruluşların kendi Çok sayıdaki meslektaşım, tanıdığım, dostum, arkadaşım bu Bu süreç boyunca, özellikle zaman darlığının yarattığı arşivlerinde bulunan görüntülerin dışında kalıp muhtelif uzun ve çetrefilli işte bana destek çıkarak, malzeme sağlayarak, gerginlik ve baskı karşısında kendimi yalnız ve ümitsiz nedenlerle ulaşılamayan bazı tuallerin röprodüksiyonları fikir vererek, eleştiri yaparak asla unutamayacağım bir yardımda hissettiğimde yüzümü dönebileceğim ve yardım isteyebileceğim konusunda oluşabilecek olan sıkıntının giderilmesi çok önemli bulunmuş oldular. Her zamanki gibi Sinan Kuneralp ayaklı kütüphane kişiler gene karım Sedef ve kızım Simin olmuşlardır. Simin’in uzakta bazı destekler sayesinde mümkün olmuştur. Bu konuda en ve evrak hazinesi rolünü yerine getirdi; İrvin Cemil Schick hat, olması onu bir nebze benim en korkunç talep ve huysuzluklarımdan 016 017 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ A.B.C. KULÜBÜ SERGİLERİ. 1880’lerin Edhem Paşa’nın tuttuğu bir başında Fransızca ABC, Türkçe Elifba adıyla pusulada Abdullah’ın doğum kaydı. İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivi. kurulan bir sanatseverler kulübü tarafından düzenlenen sergiler. » ELİFBA KULÜBÜ SERGİLERİ ABDULLAH. İbrahim Edhem Paşa’nın 1858 yılında doğup 1864 yılında, henüz altı yaşındayken ölen oğlu. Arkeoloji Müzeleri’nden Havva Koç’un ortaya çıkardığı ve Ed- hem Paşa’nın ailesindeki başlıca doğumları kaydettiği pusula- da Osman Hamdi’nin kardeşi Abdullah’ın doğumu şu şekilde yer almaktadır: Hicret-i Nebeviyyenin işbu bin iki yüz yetmiş dört senesinin Şevvâl-ı mükerremi on beşinci Sebt günü saat dörtde yani vakt-i zuhra yarım saat kalarak dünyaya oğlum Abdu[llah gelmiş Rabbim teala tûl-ı ömr ihsan eyleyüb kâmilînden sâlihînden eylesün âmîn Kariye-i Çengel fî 15 [Şevva]L sene 1274 Pazar ertesi saat 4 Rûmî sene 1858 fî 17 Mayıs Cemile Sultan ile Münire Sultanın velime sûrlarının üçüncü günü idi A Bu kayıtta verilen tarih Miladi takvime göre 29 Mayıs 1858’e tekabül etmektedir ki bu da Abdullah’ı, Osman Hamdi (1842), İsmail Galib (1847) ve Mustafa Mazlum’dan (1851) sonra Edhem Paşa’nın dördüncü oğlu yapmaktadır. Böyle bir olayın dönemin önemli vakalarıyla bağlantılandırılması çok rastlanan bir du- rumdu. Abdullah’ın doğumunun Cemile ile Münire Sultanların düğün eğlencelerinin üçüncü gününe rastlaması da bu nedenle kaydedilmişti. İkisi de Sultan Abdülmecid’in kızları olan Cemile Sultan (1843-1915) 3 Haziran 1858 günü Ahmed Fethi Paşa’nın oğlu Mahmud Celaleddin Paşa’yla (1836-1884) ve Münire Sultan ABDÜLAZİZ. 1830 yılında doğup 4 Mayıs (1844-1862) 10 Haziran 1858 günü Hıdiv Abbas Hilmi Paşa’nın 1876 günü tam açıklanamayan bir şekilde ölen, oğlu İbrahim İlhami Paşa’yla (1836-1860) evleneceklerdir. 1861-1876’da saltanat sürmüş ve 1876’da Ne var ki küçük Abdullah ömrü, babasının “tûl-ı ömr” bir darbe neticesinde tahttan indirilmiş olan dualarına karşın pek uzun olmayacaktı. Ölümünün doğrudan Osmanlı padişahı. bir kaydına rastlanmadıysa da, Osman Hamdi’nin 22 Temmuz Osman Hamdi Bey’in her ne kadar kariyeri daha çok Sul- 1864 tarihinde Paris’ten babasına yazdığı mektubundaki bir tan II. Abdülhamid’in döneminde gerçekleşmişse de, gerek ibare kötü haberi aldığını bildiriyordu: “Bu felaket anında sin Fransa’daki talebeliği, gerek memlekete döndükten sonra mektubumla size endişe yarattığımdan dolayı daha da bed- ilk memuriyetleri Sultan Abdülaziz’in hükümdarlığı altın- bahtım; ne var ki size tekrar ediyorum ki Paris’te artık hiç ka- da gerçekleşmiştir. Osman Hamdi Paris’e 1860’ta hareket lamam, özellikle de annemi yapayalnız bırakan bu korkunç ettiğine göre Sultan Abdülaziz’in 1861’de ağabeyi Sultan darbeden sonra en azından onun yanında Allah’ın onun elin- Abdülmecid’in yerine tahta oturuşuna tanık olamamış, muh- den aldığı küçük kardeşim Abdullah’ın yerini almak isterim”. temelen de yeni padişahı ancak 1867 yılında Avrupa’ya yap- Mektubun tarihinden ve o dönemdeki posta hızından hareket mış olduğu seyahatinin Paris ayağında görmüştür. Temmuz ederek, Abdullah’ın ölümünün Temmuz ayının başında ya da 1867’de Paris’i Dünya Sergisi münasebetiyle ziyaret eden Ab- Haziran ayının sonunda vuku bulduğunu tahmin etmek müm- dülaziz, Fransa İmparatoru III. Napoléon ile birlikte serginin kündür. Abdullah’ın nereye defnedildiği konusunda herhangi mükâfat dağıtım törenine iştirak etmiş, ardından da Calais bir bilgi bulunmamaktadır. yoluyla İngiltere’ye geçmişti. Suikast veya nümayiş korkusuy- Kaynakça. (Osman Hamdi Paris mektupları, 22 Temmuz 1864), (Cervati ve Sar- la Paris’ten uzaklaştırılan Osmanlı talebesinin aksine Osman gologo, 1868: 12), (Uluçay, 1985: 154-157), (Öztuna, 1989: 263-264), (Koç, 1993). Hamdi, Fransız başkentinde kalabilmiş, hatta 1 Temmuz 1867 019 OSMAN HAMDİ SÖZLÜĞÜ

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.