Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı ÖRGÜTLENME SORUNU VE SENDİKAL YAPIDA DE ĞİŞİM ARAYIŞI Prof. Dr. Ahmet SELAMOĞLU* Giriş Demokratik toplumun temel unsurlar ından biri olan i şçi sendikac ılığı tarihsel süreç içerisinde çal ışanların ya şam standartlar ının korunmas ı ve geliştirilmesinde, çal ışma hayat ında adalet ve e şitliğin sa ğlanmasında, çal ışma koşullarının iyileştirilmesinde ve piyasa ekonomisinin i şleyişi içerisinde ekonomik ve sosyal haklar ın unutulmamasında önemli rol oynam ıştır. Ancak, yüzy ılı aşan dönemde vazgeçilmez bir sosyal taraf olarak kendisini kabul ettiren sendikal hareket, günümüzde iç ve d ış dinamiklerin yaratt ığı köklü de ğişim sürecinden önemli derecede etkilenmiş ve etkinlenmeye de devam etmesi kaç ınılmazdır. Son yirmi yılı aşan zaman diliminde ise i şçi sendikacılığının krize girdi ği ve sendikal hareketin gelece ğinin belirsizli ği üzerine literatürde çok çe şitli tart ışmalar yapılmıştır. Bu bağlamda “sendikasız endüstri ilişkileri” kavramının da bir dönem özellikle Anglo-Saxon literatürün tart ışmaları içerisinde ağırlıkla yer ald ığını ifade etmek gerekir. XXI. yüzyıla girerken, hızlanan ekonomik ve politik liberalizmin de ğişim dinamiğinin temelini olu şturduğunu iddia etmek yan ıltıcı olmayacaktır. Değişim süreci kaçınılmaz olarak işçi sendikacılığını da değişik boyutlarıyla etkisi altına almış *Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Not: Bu makalede yer alan bazı kaynaklar internetten veya yazarından e-posta ile alınmıştır. Bu kaynaklar için sayfa numaraları gösterilememiştir. Ç alışma ve Toplum, 2004/2 39 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı ve nihayetinde sendikal hareketi yeni stratejiler oluşturmaya zorlamış ve zorlamaya da devam etmektedir. Ancak vurgulanmas ı gereken, sanayi devriminden günümüze geçen sürede örgütlü hareketin kazand ığı birikim, işçi sendikacılığının içinde bulundu ğu “krizi” a şabilmesinde en önemli hazinesidir. Dolay ısıyla işçi sendikacılığı sahip oldu ğu birikim ile örgütlü oldu ğu toplumsal yap ı içerisinde değişim dinamiklerini göz ard ı etmeden vizyonunu, misyonunu ve hedeflerini yeniden belirleme sorumlulu ğunu üstlenmelidir. Bu ba ğlamda makalede, i şçi sendikacılığının içinde bulunduğu “sendikal krizi” aşabilme mücadelesinde sendikal yeniden yapılanma arayışı değerlendirilecektir. Sendikal Hareketin Tarihsel Sorumluluğu Sendikal hareketin yeni stratejilere yöneli şinin belirginle şmesi ve bu yönelimin alt ında yatan temel gerekçelerin anla şılması açısından, öncelikle, işçi sendikacılığının tarihsel süreç içerisinde örgütlü olduğu toplum, işveren temsilcileri ve devlet ile olan ili şkilerinde benimsediği fonksiyonları yeniden değerlendirmek ve hatırlamak gerekir. Sanayileşme ile birlikte toplumsal yapı içerisinde güçlü bir sosyal taraf olarak kendini kabul ettiren sendikal hareketin tarihsel sorumğluul uüç temel fonksiyon içermektedir. Bunlar; ekonomik fonksiyon, demokratik temsil fonksiyonu ve sosyal fonksiyondur (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/index.ht m). Bu fonksiyonlar hiç şüphesiz kar şılıklı etkile şim içerisinde bir bütün oluşturmakta ve sendikal hareketin, demokratik toplumun güçlü bir sosyal taraf ı olduğunu vurgulamaktadır. Kısaca; ekonomik fonksiyon işyeri, işkolu ve ulusal düzeyde yarat ılan ekonomik de ğerin toplu pazarl ık sürecinde adalet ve e şitlik anlayışı içerisinde paylaşılmasını, demokratik temsil fonksiyonu işgücünün işyeri düzeyinde çalışma şartları ve toplumsal düzeyde de ekonomik ve sosyal politikalar üzerine söz hakkını ve kimlik sahipliğini ve sosyal fonksiyon emeğin dayanışma bilincinin güçlenmesini, ortak de ğerlerin ve amaçlar ın tan ımlanmasını, işgücünün sosyal risklerinin kontrol altına alınmasını, sosyal risklerin olası sonuçlarının yönetilmesini ve sosyal dışlanma ve fakirlik ile mücadeleyi ifade etmektedir ( http://www.ilo. org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/index.html) (EBSCO Research Databases, 1997:4). Ekonomik ve demokratik temsil fonksiyonlar ı birbirleriyle ili şkilidir. İşçi sendikası, çal ışanlar aras ında piyasa mekanizmas ının yaratabilece ği gelir adaletsizliğini hafifletmeye, üyelerinin ücret düzeyini yükseltmeye ve çal ışma koşullarını iyileştirmeye çalışırken, aynı zamanda üyelerinin çıkarlarını demokratik yollarla temsil etmektedir. Bu bağlamda işçi sendikalarının toplu pazarlık süreci ile gelişen demokratik temsil fonksiyonu i şyeri düzeyinde özellikle bar ışçı yollarla taraflar arası mücadeleyi ve işgücü ile sermayenin işbirliğini ifade ederken, sendikal 40 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı hareketin ekonomik ve sosyal politikalar ın belirlenmesinde etkinliğinin artması ile toplumsal işbirliğini kapsayacak yönde geli şim göstermi ştir (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/index.ht m. Kuşkusuz işçi sendikalarının dayanışma bilincinin güçlenmesi, ortak de ğerlerin ve amaçların tanımlanması ve işgücünün sosyal risklere kar şı korunması hedefleri ile aç ıklanan sosyal fonksiyon ise, toplumsal bütünlük ba ğlamında demokratik temsil fonksiyonu ile yakından ilişkilidir. Kısaca, sanayileşme ile beraber gelişen işçi hareketi sendikalar yoluyla bu üç temel sorumluluk alan ını her zaman hedefleri arasında kabul etmiştir. Sendikal Hareketin Gücü ve Etkinliği Sendikal hareketin bu üç temel sorumluluk alan ındaki ba şarısı, işçi sendikacılığının gücünü ve etkinliğini ifade etmektedir. İşçi sendikacılığının gücünü ve etkinliğini somutlaştıran kavramlar ise sendika yo ğunluğu, işgücünü harekete geçirebilme kapasitesi, kurumsal etkinlik ve sendikal yap ıdır (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/index.)h. tBmu dört kavram ba ğlamında sendikal hareketin gücünü ve etkinli ğini değerlendirdiğimizde, işçi sendikacılığının tarihsel süreç içerisinde önemli bir güce ve etkinliğe sahip olduğunu ileri sürmek yanıltıcı olmayacaktır. Sendikal gücün en önemli göstergelerinden biri olan sendikal yo ğunluk oranları dikkate al ındığında, özellikle geli şmiş ülkelerde sanayile şme süreci ile birlikte işgücünün yakla şık %60’ ından fazlas ının sendika üyesi oldu ğu görülmektedir.(http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/in dex.htm) Sanayileşme ile birlikte yo ğunlaşan kitle üretimi vas ıfsız ve yar ı vasıflı işgücünün örgütlenme e ğilimini hızlandırırken, sendikal hareketin meslek sendikacılığından sıyrılarak endüstri sendikac ılığına do ğru bir dönü şüm geçirmesine yol açm ıştır. Şüphesiz bu dönü şüm işçi sendikacılığının her yönüyle güçlenmesinin önemli bir hareket noktasıdır. Özellikle gelişmiş ülkelerde 1970’lere kadar devam eden yüksek sendikala şma eğilimi ve yoğunluk oranları ile endüstri sendikacılığı sendikal hareketin ekonomik ve demokratik temsil fonksiyonlar ını başarıyla gerçekleştirdiğinin ve dolayısıyla da işçi sendikacılığının güçlendiğinin bir ifadesidir. Sendikal gücün de ğerlendirilmesinde sayısal ifadelerden çok daha önemli olan, sendikal hareketin i şgücünü harekete geçirebilme kapasitesidir. Sendikal hareketin işgücünü harekete geçirebilme kapasitesi ve güçlü bir demokratik cephe olabilme özelliği, nihayetinde örgütlü olduğu toplum içerisinde sahip olduğu siyasi destek ile yak ından ilişkilidir. Bu anlamda 1970 öncesi sendikal hareketin sahip olduğu siyasi deste ği dikkate ald ığımızda, sendikal gücün ve etkinli ğin yüksek olduğunu kabul etmek gerekir. Gerçekten sendikal hareket sahip oldu ğu siyasi destek ile özellikle geli şmiş ülkelerde demokratik yap ının ve çal ışma hayat ına 41 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı yönelik kurumsal yap ılanmanın güçlenmesinde büyük rol oynam ış ve yarat ılan ekonomik değerin toplumsal paylaşımında etkin olmuştur. Sendikacılığın altın çağı olarak nitelendirilen II. Dünya Sava şı sonrası dönemde, ekonomik büyümedeki sürekliliğe paralel olarak sosyal refah harcamalar ının yüksekliği özellikle sendikal hareketin gücünü ve etkinliğini gösteren önemli bir unsurdur. Sendikal gücün ve etkinli ğin de ğerlendirilmesinde öne ç ıkan kurumsal etkinlik kavramı ile ifade edilmek istenen ise, işçi sendikacılığının işgücü piyasasının yönetimini etkileyebilme gücüdür. Bu ba ğlamda sendikal hareket 1970’lere kadar tam istihdam ı ve çal ışanların refah ının güçlendirilmesini hedefleyen toplumsal uzlaşıyı destekleyen endüstri ilişkileri sisteminin gelişiminde önemli rol oynamıştır. Bu toplumsal uzlaşının dayanak noktaları; belirsiz süreli sözleşmelerle düzenlenen tam zamanlı istihdam, toplu pazarlığa dayalı ücret yönetimi, vergilerle desteklenen güçlü sosyal refah harcamalar ı, çalışma sürelerinin ve i ş güvenliği standartlarının kontrolü ve i ş güvencesidir. ( http://www.ilo.org/public/english/ bureau/inst/papers/1999/dp112/index.html). Kısaca bu be ş temel dayanak noktası üzerinde geli şen toplumsal uzla şı içerisinde i şçi sendikac ılığı işgücü piyasasının yönetiminde kurumsal etkinlik kazan ırken; ekonomik büyümeye, sosyal hakların gelişimine ve toplumsal refah sürecine önemli katkılar sağlamıştır. Sonuç olarak, II. Dünya Sava şı sonrası dönemde, sendikal hareket, örgütlü olduğu toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal ko şullarının etkisi ve biçimlendirmesiyle ekonomik, demokratik ve sosyal nitelikli üç temel sorumluluk alanında da etkin olmuştur. Önlenemeyen Değişim Süreci Son yirmi yılı aşan dönem değerlendirildiğinde, sendikal hareketin gücünü ve etkinli ğini önemli derecede olumsuz etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal değişim sürecinden bahsetmek kaç ınılmazdır. Diğer bir ifadeyle, yukar ıda kısaca değerlendirilmeye çal ışılan ve i şçi sendikac ılığının gücünü ve etkinli ğini somut olarak ifade eden dört temel kavram ın içeriği köklü biçimde de ğişime uğramıştır. Kuşkusuz bu de ğişim, sanayileşme ile birlikte toplumsal yap ı içerisinde güçlü bir sosyal taraf olarak kendini kabul ettiren sendikal hareketin benimsediği ekonomik, demokratik temsil ve sosyal fonksiyonlarını da olumsuz etkilemiştir. Sendikal hareketi olumsuz yönde etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal nitelikli de ğişim süreci çok boyutludur. Ayr ıca de ğişim sürecinin nedenlerinin karşılıklı etkileşim içerisinde farklı ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yap ılarda farklı sonuçlar ortaya koymas ı, nedenler üzerine bir de ğerlendirme yapmay ı güçleştirdiği gibi, sonuçlar üzerine de dü şünerek, yeni stratejiler geli ştirmeyi zorlaştırdığı çok açıktır. Ancak tüm bu güçlüğe rağmen bilimsel çalışmalarda ortaya koyulan görü şler, işçi sendikac ılığının gücünü ve etkinli ğini olumsuz yönde etkileyen değişim sürecinin nedenlerini belirginle ştirmiştir. Bu nedenler aras ında, 42 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı üzerinde çok fazla tart ışılmış olan küreselle şme süreciyle birlikte yo ğunlaşan uluslararası rekabet, çokuluslu şirketler kanal ıyla uluslararas ı nitelik kazanan alternatifli üretim zinciri ve sermayenin uluslararas ı nitelik kazanarak artan akışkanlığı öncelikle say ılabilir. Üzülerek belirtmek gerekir ki, bu çok boyutlu değişim sürecinde tarihsel olarak ulusal ölçekte odaklanan i şçi sendikac ılığı, uluslararası nitelik kazanan göstergelerin de ğerlendirilmesinde anlayış değişikliğini ve uygun karşıt politikaları geliştirebilmeyi halen gerçekleştirebilmiş değildir. Sendikal hareketin etkinli ğini önemli derecede etkileyen bir di ğer neden hızı ve yayg ınlaşma süreci kontrol edilemeyen teknolojik geli şmedir. Peter Drucker’ın ifadesiyle, teknolojik geli şmeler sonucunda 2020 y ılı itibariyle küresel işgücünün %2’sinden daha az ı geleneksel kitle üretimi içerisinde istihdam edilebilecektir. Örneğin, çelik endüstrisinde önemli şirketlerden biri olan US Steel şirketi, 1980 yılında 120.000 işçi ile ürettiği miktarın daha fazlasını, 1999 yılında 20.000 işçi ile üretebilmi ştir (Cardinali,2000:226). Dolay ısıyla, değişen ekonomik yapı içerisinde geleneksel sektörlerin önemi kaybolurken hizmetler sektörünün hızla büyümesi, imalat sanayiinin toplam istihdam içerisindeki pay ının sürekli küçülmesi, yeni üretim sistemleri, ölçe ği küçülen ve merkezi niteli ği kaybolarak parçalanan ve esnekleşen üretim birimleri, farkl ılaşan çalışma biçimleri, işgücünün vasıf yap ılanması ve yeni yönetim teknikleri ile çal ışma ili şkisinde köklü değişikliklere neden olan teknoloji, Fordist-Taylorist sendikal anlay ışın etkinliğini kaybetmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle ekonomik yap ı değişimi ve işgücünün vasıf yapılanması, sendikal hareketin tarihsel olarak güçlü ba ğlara sahip oldu ğu ve geleneksel üye kitlesini oluşturduğu işgücü grubunun değişmesine ve sendikalaşma eğiliminin zayıflamasına neden olmuştur. İşgücü piyasasında bir yönüyle e ğitim düzeyi yüksek, bireysel kariyer hedefleri olan, vas ıf çeşitliliğine sahip, dayanışma bilinci ve sendikal ortak değer ve amaçlara ba ğlılığı zay ıf işgücü yo ğunluk kazan ırken, di ğer yönüyle çoğunlukla hizmetler sektöründe kad ın, genç ve göçmen i şgücünün oluşturduğu eğitim düzeyi düşük, bireysel kariyer hedefleri zay ıf, yasal ve sosyal güvencelerden yoksun, kolektif kültürü geli şmemiş ve örgütlü harekete yabanc ı işgücü ağırlık kazanmıştır. İşgücü piyasas ının esnekle şmesiyle belirginle şen farkl ı çal ışma biçimleri içerisinde kendisini ortaya koyan bu ikili i şgücü yapısı, sendikal hareketin erkek ve fiziki güce dayalı, güvenceli iş ortamında standart ücret ve vasıf düzeyi ile düzenli olarak günde sekiz saat çal ışan geleneksel üye yap ısının ağırlığını kaybetmesinde önemli rol oynamıştır. Burada mutlak vurgulanması gereken nokta, Hyman’ın ifadesiyle, de ğişen ekonomik ve sosyal yap ı içerisinde “atipik” istihdamın “tipik” istihdam biçimine dönü ştüğü, gerçe ğidir (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp98/index.html ). İşte bu gerçek, geleneksel sendikal örgütlenmenin temelini zay ıflatmaktadır. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin özellikle yüksek vas ıf gerektirmeyen emek yoğun işlerde düşük işçilik maliyetleriyle artan rekabet güçleri de, sanayile şmiş ülkelerde 43 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı istihdamın ve sendikal ı üye say ısının gerilemesinde önemli rol oynayan bir di ğer gelişmedir (Hyman,2002:8) (International Institute for Labour Studies, 1999:2). Sendikal hareketin alt ın çağını yaşadığı dönemi ifadelendiren siyasal çevre koşullarında ise, ekonomik yapıdaki farklılaşmaya bağlı değişim süreci ister istemez etkisini göstermi ştir. 1970’lere kadar devam eden i şçi sendikac ılığı ile siyasi iktidarlar arasındaki toplumsal uzlaşı makro ekonomik istikrarsızlıklarla zayıflarken, özellikle kamu sektörüne ba ğlı ekonomik büyüme sürecinin dinami ğini kaybetmesi, özelle ştirme uygulamalar ı ve i şgücü piyasas ının esnekle ştirilmesi arayışları örgütlü hareketi olumsuz yönde etkilemi ştir. Diğer bir ifadeyle, 1980 sonrasında büyük oranda siyasi tercihlere ba ğlı olmaksızın, hemen hemen her siyasal iktidar sendikal hareketle olan ili şkisini mesafelendirmiştir. Bu ba ğlamda siyasal deste ğini kaybeden i şçi sendikac ılığının kamu ve özel sektörde temsil gücünün de zayıfladığını ileri sürmek yanıltıcı olmayacaktır. Sonuç olarak sendikal hareketin ekonomik, sosyal ve siyasal de ğişim dinamikleriyle son yirmi y ılı aşan dönemde güç ve etkinlik kayb ına uğradığı kolaylıkla ifade edilebilir. Özellikle geli şmiş ülkelerin ço ğunluğunda sendikal ı çalışan say ısında ve sendika yo ğunluk oranlar ında dikkate de ğer gerilemeler yaşanmıştır. Gelişmekte olan ülkeler açısından ise sendika yoğunluk oranlarında bir artış gözlense de, bu olumlu geli şme oldukça zay ıf niteliktedir (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/project/network/tanernser.ht ml. Bu genel tespit ba ğlamında OECD ülkeleri aras ında, AB ülkelerine kıyasla sendikasızlaştırma olgusunun Kuzey Amerika, Japonya ve Yeni Zelanda’da daha yoğun olarak ya şandığı ileri sürülmektedir (Ebbinghaus,2002). Özellikle K ıta Avrupası’nın yerle şik felsefesi olan “Avrupa sosyal modeli” içerisinde siyasal kültürün desteği ve tarafların güçlü örgütlenme eğilimi, görece AB ülkeleri dışında işçi sendikac ılığının örgütlenme zorlu ğunun çok daha ciddi oldu ğunu göstermektedir. Ancak sendikalaşma oranları açısından bölgeler ve ülkeler arasında farklılık yaratan nedenler dikkate al ınmaz ise, 1980 sonrasında hemen hemen her ülkede yapısal, kurumsal ve devrevi faktörlere ba ğlı olarak sendikalı üye sayısında ve sendika yo ğunluk oranlar ında gerilemeler ya şandığını iddia etmek yan ıltıcı olmayacaktır. 44 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı Tablo 1: Avrupa’da Sendika Üyeliği ve Yoğunluk Oranları 1990-2000 Toplam Y ıllık Net Sendika Net Yıllık Kadın Kamu Üyelik Yoğunluğu Düzeyi Sendika / /Özel Değişimi (%) (%) Yoğunluğu Erkek Oranı Değişimi (%) Oranı 1990- 1995- 1990 1995 2000 1990-95 1995-00 1990s 1990s 95 00 Danimark +0.8 -0.8 81 86 82 +1.2 -0.9 1.0 1.2 a İsveç(a) +0.1 -0.4 80 83 82 +0.7 -0.3 1.1 1.2 Finlandiya +2.0 0.0 73 80 79 +1.9 -0.2 1.1 1.3 Belçika +1.8 -1.2 57 60 58 +1.1 -0.6 0.8 1.0 Norveç +1.5 +1.3 57 56 54 -0.3 -0.8 1.1 1.8 İrlanda +1.2 +2.2 45 41 39 -1.8 -1.3 --- 1.6 İtalya +0.9 +1.2 39 38 37 -0.5 -0.8 --- *1.5 Avusturya -0.8 -1.8 45 39 35 -2.8 -2.1 0.6 2.3 Portekiz --- --- *40 --- *30 *-2.7 *-2.7 --- 1.2 Yunanista --- --- *34 *24 33 -6.7 +6.3 0.8 3.0 n İngiltere -3.7 0.0 38 32 29 -3.4 -1.7 1.0 3.2 Almanya(b -4.9 -2.9 33 26 22 -5.6 -3.6 0.6 2.5 ) Hollanda +2.0 +1.2 22 22 22 +0.1 -0.1 0.6 2.4 İspanya(c) +1.4 +2.0 9 13 13 +7.2 +0.4 --- 2.1 Fransa -0.2 --- 9 9 --- -1.3 --- --- 6.3 Kaynak: Ebbinghaus, B. (2002); “Trade Unions’ Changing Role: Membership Erosion, Organisational Reform, and Social Partnership in Europe”; European Union Paper Series; The European Union Center; May; University of Wisconsin. Not: *tahmini; (a) İsveç:1999; (b)Almanya(Do ğu dahil):1991; (c) İspanya:1997; 1990s:en son rakamlar; Yıllık Değişim: Ortalama Yıllık Büyüme Oranı. Bu dönemde işçi sendikacılığının içine düştüğü önemli yanılgılardan biri, sahip olduğu ekonomik, sosyal ve siyasi gücün zay ıflamasında kendisini yeterince sorumlu hissetmemesidir. Sendikal hareket bir yandan kendi gücü ve kontrolü dışında değişen siyasi ve ekonomik yap ıyı sorgularken, di ğer yandan sadece i ş yasalarını temel alan düzenlemelerle yeniden güçlenece ği beklentisi içine girmiştir. Hatta bu beklenti ile siyasi iktidarlar ın ve toplumun desteğini aramış, ancak başarılı 45 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı olamamıştır. Birçok ülkede endüstri ili şkileri sistemi içerisinde işçi sendikacılığının çalışma hayatının kurallarını belirleme ve demokratikleştirme gücü de zayıflamıştır. Şekil 1: Sendika Yoğunluğu ve Toplu Pazarlık Kapsamı ABD Japonya Birleşik Krallık Batı Almanya Hollanda İsveç (Özel Sektör) Belçika Avusturya Çalışanların Yüzdesi Sendikal Yoğunluk Toplu Görüşme Kapsamı Kaynak: http://www.dti.gov.uk/er/emar/fullemp.pdf(18.05.2003). Örgütlenme Stratejilerinde Başarı İçin Sendikal Yapıda Değişim İşçi sendikac ılığının temel hareket noktalar ından belki de en önemlisi, ekonomik, sosyal ve siyasal de ğişim sürecinde parças ı olduğu toplum ile uzla şı içerisinde, geleneksel ve potansiyel üye kitlesinin taleplerine sürekli cevap verebilecek yeni örgütlenme stratejileri geliştirmektir. Kuşkusuz işçi sendikac ılığının yeni örgütlenme stratejilerine yönelmesi öncelikle sendikal yap ıda de ğişimi kaç ınılmaz kılmaktadır. Fordist-Taylorist sendikal hareket özeleştirisini yaparak, geniş anlamda değişen ekonomik ve sosyal yapıya paralel bir de ğişimi kendi örgütsel yap ılanmasında gerçekle ştirmek zorundadır. Bu ba ğlamda işçi sendikac ılığı liderlik anlay ışını, örgüt yap ısını, demokratik kat ılım süreçlerini ve sahip oldu ğu üye kitlesi ile de ğişen üye potansiyelini dikkatle de ğerlendirmek durumundadır(http://www.ilo.org/public/ english/bureau/inst/project/network/tanernser.html). 46 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı Sendikal hareketin örgütlenme stratejilerindeki ba şarısı, öncelikle tüm boyutlarıyla küreselleşme sürecinin ve teknolojik geli şmenin çalışma ilişkilerinde yarattığı hızlı ve sürekli de ğişimi anlayacak ve bu de ğişimle mücadele ederek yeni açılımlar ortaya koyacak yetkinlikte ulusal ve yerel sendikal liderli ği gerektirmektedir. Bronfenbrenner’ın ifadesi ile sendikal ba şarı, eylem ve temsil gücü yüksek bir sendikal liderlik anlay ışına ba ğlıdır (http://www.ranknfile- eu.org/uen1098conv_kbron.html). Di ğer bir ifadeyle, ekonomik ve sosyal politikalarla, rekabet yap ısındaki değişimi ve üretim ve yönetim tekniklerindeki farklılaşmayı yorumlamakta zorlanan bir sendikal liderli ğin, eme ğin temsilcisi olarak sermaye ve i şletme yönetimi ile pazarl ık sürecinde denk güçler olarak pazarlık etmesi mümkün de ğildir. Do ğal olarak, yetkin liderlik anlay ışını benimsemeyen sendikal hareketin de ğişen ekonomik ve sosyal yap ıya uygun sendikal politikalar üretebilme ve kadrolar oluşturabilme gücü sınırlı olacaktır. Örgütlenme stratejilerinin ba şarısını etkileyen bir di ğer unsur sendikal örgüt yapısını ve katılım süreçlerini demokratikleştirmektir. Diğer bir ifadeyle, karar alma ve politikalar olu şturmada güçlü demokratik kültürü olmayan sendikal hareketin sadece örgütlenme stratejilerine ve sendikal liderli ğe ba ğlı olarak istikrarl ı bir örgütlü hareket yaratmas ı mümkün de ğildir (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/project/network/orgstrat.html) . Bu anlamda, günümüzde i şçi sendikalar ının birço ğunda örgüt yap ılarının ve katılım süreçlerinin demokratik özelliklerinin zay ıfladığı iddia edilebilir. K ısaca görece güçlü güvencelere, olanaklara ve yüksek k ıdeme sahip sendikal yönetimin, temsil etti ği topluluk ile olan ba ğları zay ıflamaktadır. Do ğal olarak, i şçi sendikacılığının üye kitlesi ile ba ğlarının zayıflaması ve potansiyel üye kitlesinin beklentilerini değerlendirecek dinamizmden yoksunluk, örgütlenme stratejilerinin belirlenmesini zorla ştırırken, çal ışanların sendikal harekete yabanc ılaşmalarına neden olmaktad ır. Ku şkusuz bir i şçi sendikas ının örgüt yap ısının ve kat ılım süreçlerinin demokratik özelliklerinin zay ıflığının, sendikal liderli ğin yetkinlik düzeyi ile de yak ından ili şkili oldu ğu unutulmamal ıdır. Kısaca örgütlenme stratejilerinin başarı için sendikal yönetime kat ılım süreçleri güçlendirilerek, örgüt yapısı demokratikle ştirilmeli ve bu süreç yetkin sendikal liderlik ile desteklenmelidir. Son olarak örgütlenme stratejilerinin başarısı, işçi sendikacılığının sahip olduğu üye kitlesi ile de ğişen üye potansiyelinin beklentilerini dikkatle de ğerlendirmesine bağlıdır. Bu ba ğlamda sendikal örgütlenme stratejilerinin iki hedef grubu vard ır. Birinci hedef, geleneksel olarak sendikac ılığın güçlü oldu ğu kamu sektöründe ve emek yoğun sanayilerde çalışanların oluşturduğu işgücü grubudur. İkinci hedef ise, vasıf düzeyi yüksek beyaz yakal ı çal ışanlar ile ço ğunlukla özel sektörde atipik çalışanların olu şturduğu işgücüdür (http://www.ilo.org/ public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/index.html). 47 Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı Birinci hedef grup çalışanlara yönelik örgütlenme hareketi, ekonomik ve siyasi değişim dinamiklerine bağlı olarak özellikle devletin harcamalar ını ve yatırımlarını kısıtlayarak kamu sektöründe istihdam yarat ıcı faaliyetlerden kaç ınması, özelleştirme uygulamalar ıyla kamu istihdam ının daralmas ı ve esnek istihdam ın yoğunlaşması ile zay ıflamıştır. Bu işgücü grubuna yönelik örgütlenme hareketinin zayıflamasının ötesinde, esas sorun, sendikal hareketin geleneksel olarak gücünü sağladığı bu i şgücü grubunun küçülmesi ile geri dönülmez biçimde üye kaybetmesidir. Bu bağlamda işçi sendikac ılığı geleneksel olarak üye kitlesini olu şturan bu işgücü grubunun taleplerini de ğerlendirmek zorundad ır. Günümüz ko şulları içerisinde bu i şgücü grubunun öne ç ıkan talepleri aras ında ise istihdam ın korunması, sosyal güvencelerin devaml ılığının sa ğlanması, çal ışma ko şullarının iyileştirilmesi, mesleki eğitim, danışmanlık hizmetleri ile finansal ve hukuki destek sayılabilir. Bu talepler, geleneksel üye kitlesinin sendikal hareketten beklentilerinin gerçekte çok fazla de ğişmediğini göstermektedir. İşçi sendikaları da etkinliklerini artırmak için, bu talepler do ğrultusunda özellikle istihdam politikalar ının belirlenmesinde ve sosyal güvenlik fonlarının ve programlarının yönetiminde aktif rol almaktadırlar. İşçi sendikalarının işgücünün yeniden eğitimi, işsizlik sigortasının yönetimi ve sosyal güvenlik harcamalarının yönetimi ve denetimi gibi faaliyetlerde sorumluluk üstlenmesi sendikalar ın üye taban ını güçlendirmektedir. (http://www.ilo.org/public/english/bureau/inst/papers/1999/dp112/index.)h. t m İkinci hedef grup çal ışanlara yönelik örgütlenme hareketi ise, i şçi sendikacılığının bütünüyle yabanc ısı olduğu işgücü grubunu kapsamaktad ır. Bu işgücü grubu içerisinde vas ıf düzeyi yüksek beyaz yakal ı çalışanlar ile ço ğunlukla özel sektörde atipik çal ışanlar yer almaktad ır. Bu ba ğlamda işçi sendikacılığının güçlü bir bağının olmadığı özellikle kadın ve genç işgücünün örgütlenme eğiliminin zayıflığı, hiç şüphesiz sendikal hareketin gelece ği aç ısından önemli bir sorun oluşturmaktadır. Fordist-Taylorist modele göre örgütlenen ve demokratik yap ısı zayıf sendikal hareketin, de ğişen toplumsal yap ının yeni işgücü grubunu temsil eden kad ın ve gençleri kolayl ıkla örgütlemesini beklemek büyük bir yan ılgıdır. Özellikle kadın ve genç işsizliğinin yüksek olduğu, istihdamın esnekleştiği, mesleki eğitim çe şitliliğinin ve kalitesinin dü şük olduğu (Ebbinghaus, 2002) ve makro ekonomik istikrars ızlıkların yo ğun olarak ya şandığı ülkelerde, yeni i şgücü gruplarının sendikala şma eğilimlerinin ve sendikaya olan ba ğlılıklarının güçlü olacağını beklememek gerekir. Dolay ısıyla, işçi sendikac ılığının bu yeni i şgücü grubunu örgütlemede ba şarılı olabilmesi için örgütlenme stratejilerini çeşitlendirmesi, örgütlenmeyi cesaretlendirmesi, sendikal yap ıyı demokratikleştirerek kadın ve gençlerin yönetimde temsil gücüne sahip olmalar ını sağlaması, kadın ve gençlere sunaca ğı sendikal olanaklar ı belirginleştirmesi, kadın ve gençlerin sorunlar ına ve beklentilerine yönelik özel çal ışma komiteleri oluşturması, mesleki eğitim fırsatları sağlaması ve özellikle kadınların aile yaşamına 48
Description: