(...) Ne olduğunu bilmiyor, ne yapacağından emin değilmiş gibi görünüyordu. Pirx'in anlamakta hiç zorlanmadığı bu tereddütte, bu kararsızlıkta öylesine âşinâ, öylesine insanca bir şey vardı ki boğazında bir düğümlenme hissetti. Ö bilimkurgu türünün duayeni lümlü Makineler, Stanislaw Lem'in robotlar, başka bir deyişle "demir melekler" üzerine yazdığı on dört öyküden oluşuyor. "Robot Masalları" adlı derlemeyi oluşturan ilk on bir öykü, elektro- şövalyelerin elektroatları üzerinde kılıç oynattıkları, "bir damla protoplazması bile olmayan bir dünyayı" konu edinir. Bu dünyada insanın adı da anılır, gittiği her yere yıkım götüren "Beyaz Ölüm" olarak, öykülerin ortak noktası, robotların da ölümlü birer yaratık, nihayetinde birer insan olduklarıdır. "Av" ile "Maske" adlı iki hüzünlü öyküde Lem, uzun soluklu yapıtlarını aratmayacak bir kalem ustalığı ve yaratıcılık sergiler. Bir makine ile bir insan arasındaki av-avcı ilişkisi çerçevesinde kurgulanmış iki öykü, yer yer Gotik izler taşıyan bir atmosferde, makine ile insan arasındaki sınırın adeta silindiği duygu yüklü birer başyapıt niteliğinde. Öyküleri derleyip İngilizce'ye çeviren Michael Mandel'in dediği gibi: "Lem çok eğlencelidir, ama bir öyküyü hüzünlü bir tonda anlatmasını da bilir." STANISLAW LEM · Ölümlü Makineler STANISLAW LEM 1921 yılında Polonya’nın Lwow kentinde doğdu. Tıp öğrenimini İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesi Alman işgaline uğrayınca yarıda bıraktı. Savaş yıllarını otomobil tamirciliği ve kaynakçılık yaparak geçirdi. 1946’da Kraków’a yerleşti ve tıp eğitimim tamamlayarak doktor oldu. Aynı yıllarda şiir yazmaya ve bilimsel yöntem üzerine kuramsal araştırmalara başladı. Lem, 1951 yılında, daha sonra kendisini dünya çapında üne kavuşturan bilim-kurgu türünde yazmaya başladı. Yazarın başyapıtı sayılan Solaris, ünlü Rus yönetmen Andrey Tarkovski tarafından sinemaya da aktarıldı. Aden (1995), Gelecekbilim Kongresi (1997), Solaris (1997), Soruşturma (1998), Küvette Bulunan Günce (1998), Yenilmez (1998), Yıldızlardan Dönüş (1998), Kör Talih (1999), Dönüşüm Hastanesi (2000), İnsanın Bir Dakikası (2000) ve Dünyada Barış (2000) İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Yayınevi, Lehçe yazan ve kitapları birçok dile çevrilen Stanislaw Lem’in “Bütün Eserleri”ni yayımlayacaktır. Mortal Engines / Opowiadania © 1977 Stanislaw Lem İletişim Yayınları 689 · Çağdaş Dünya Edebiyatı 151 Stanislaw Lem Bütün Eserleri 12 ISBN 975-470-869-X © 2001 İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2001, İstanbul (1000 adet) Elçin Gen EDİTÖR Ümit Kıvanç DİZİ KAPAK TASARIMI Suat Aysu KAPAK Erdal Alay KAPAK RESMİ Diacan Grafik KAPAK FİLMİ Hüsnü Abbas UYGULAMA Yasemin K. DÜZELTİ Şahin Eyilmez MONTAJ Sena Ofset BASKI ve CİLT İletişim Yayınları Klodfarer Cad. İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34400 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 Fax: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] web: www.iletisim.com.tr STANISLAW LEM Ölümlü Makineler Mortal Engines (Opowiadania) ÇEVİREN Hande Taylan İÇİNDEKİLER Harvest Baskısına (1992) Giriş Üç Elektroşövalye Uranyum Kulaklıklar Bir Solukyüzü Katleden Erg'in Öyküsü İki Canavar Beyaz Ölüm Mikroks ile Dev Evreni Nasıl Genişlettiler Ejderhayla Savaşan Bilgisayarın Öyküsü Kral Hidrops'un Danışmanları Otomateus'un Arkadaşı Kral Globares ve Bilgeler Kral Gnuff'un Öyküsü Dr. Vliperdiyus'un Sanatoryumu Av Maske Harvest Baskısına (1992) Giriş On beş yıl önce kendileri için Stanislaw Lem’in birkaç kitabını çevirmiş olduğum Seabury Press, bana, Lem’in daha önce Lehçe’de hiç yayımlanmayan eserlerini derleyerek küçük bir antoloji düzenleme fırsatı verdi. Sonuç, elinizdeki kitaptır. Kafamdaki fikir, Lem’in robotlar hakkındaki öykülerini derlemekti. Kimi neşeli, kimi ağır olan öykülerin ortak noktası -ki bu Lem’in kurgusal dünyasının temel taşıdır- robotların da nihayetinde insanlar olduğuydu. Başlığı, Bartlett’s’i karıştırarak buldum. Desdemona’nın ihanetini duyan Mağripli’nin, paradoksal bir biçimde askerlikte bulduğu manevî huzura veda ettiği Othello’dan esinlendim. “Zalim boğazları / ölümsüz Jüpiter’in korkunç çığlıklarını andıran” ölümlü makineler, gürleyen birer top, birer savaş makinesi. Bilimkurgu ve Lem bağlamında bu makineler otomatlaşıyor ve ölümlü sözcüğü bir kelime oyunu tınısı kazanıyor: Kimi kez ölüm getiren anlamında ölümlü, kimi kez de ölüme mahkûm olma anlamında ölümlü. Başka bir deyişle, onlar da bizim gibi ölümlü. Robot izleği aslında kısmen bir mazeretti. Mükemmel bir konu ve yazara kesinlikle uygun - ama gerçek şu ki, ben biraz da eğlenmek istiyordum: Lem’in “Robot Masalları”nı sadece robotların işgal ettiği bir dünyayı (bir damla protoplazması olmayan bir dünyayı) konu edindikleri için değil, hem okur hem de çevirmen olarak çok hoşuma giden The Cyberiad ile Star Diaries’deki oyun tadını taşıdıkları için çevirmek istedim. Bütün Lemler arasında -geleneksel bilimkurgu yazarı, filozof, politik hicivci, geleceği gören bilge, ahlâkçı ve daha birçokları- benim en çok sevmiş olduğum ve hâlâ da sevdiğim Lem, mizah ustası öykü anlatıcısı, komik Baron Munchausen Lem’dir. Robot izleğine bir zemin oluşturacak bir iki noktayı belirtmek isterim, bu sibernetik düşünce Lem’in aklını epey meşgul etmiştir. 1948 yılında ortaya atılan sibernetik sözcüğü, 20. yüzyıl bilimi ile teknolojisinin bilgi işlem alanında geçirdiği ciddi ve beklenmedik dönüşümün bir sonucuydu: İkinci sanayi devriminin. “Sibernetiğin babası” Norbert Wiener, sibernetiği, kendi performanslarını ya da işlevlerini (çıktı), o performans hakkında aldıkları verileri (girdi) temel alarak düzenleyebilen -başka bir deyişle geribesleme (feedback) özelliği olan- karmaşık sistemlerin incelenmesi olarak sundu. İnsan, bu tür sistemlerin bir örneğiydi, “yaşamı taklit eden bir otomat” da bir başka örnek olabilirdi. Önemli olan hammadde değil, sistemdi; hammadde biyolojik olabilirdi de, olmayabilirdi de... Böylelikle doğal olan ile yapay olan arasındaki ayrımın burada bir önemi kalmıyordu. Wiener, yapay bir insanı bir analog insan olarak düşünmek gerektiğini söylüyordu. İnsan da makine de “bölgesel olarak azalan entropi adaları” olduğundan, böylesi bir aygıt, aslında evrensel kaosa karşı verdiği mücadelede insanın müttefiği olurdu. Sosyalizm, en azından sosyalizmin bilimsel versiyonu, 19. yüzyılı yapay insan düşüncesiyle tanıştırmakta önemli bir rol oynamıştır. Bazıları için o, nihaî bir idealdi; bazıları içinse nihaî bir kâbus. Bu iki görüşün, ikisi de Rus olan iki temsilcisi bulunmaktadır. (Ruslar, tipik tarlaları, çamurları, köylüleri, bitleri ve geri kalmış teknolojilerine karşın her nedense, yapay insan konusunda her zaman düşüncelerini açıklamışlar ve bunu çok incelikli bir şekilde yapmışlardır.) Dostoyevski, 1864 yılında, Yeraltından Notlar adlı anti-ütopyacı kitabında, bilimsel olarak tanımlanan insanı ruhsal bir mekanizma, bireysellikten, bağımsızlıktan yoksun bir varlık olarak görmüştür: Bilim insana, gerçekte hiçbir zaman iradesinin ya da kaprislerinin olmadığını; kendisinin ancak bir piyano tuşu ya da org içindeki bir vida kadar değer taşıdığını; ayrıca, yeryüzünde doğa yasalarının hüküm sürdüğünü, insanın yaptığı her şeyin istemesine değil, bu yasalara bağlı olarak oluştuğu gerçeğini öğretecektir. O halde, bize yalnızca bu yasaları keşfetmek kalıyor, insanlar böylece davranışlarından sorumlu olmayacakları için yaşamak da kolaylaşacaktır. Artık insanın bütün yapıp ettikleri, tıpkı 108,000’lik logaritma çizelgeleri gibi matematiksel olarak hesaplanıp bir dizine geçirilecek, hatta zamanımızın ansiklopedik sözcükleri cinsinden yararlı yayınlar bile çıkacaktır. İçinde her şeyin büyük bir kesinlikle hesaplanıp kaydedildiği bu yayınlar sayesinde dünyada sözü edilmemiş ne bir davranış ne de bir serüven kalacaktır.
Description: