ebook img

Öksüzler Treni - Christina Baker Kline PDF

396 Pages·2014·1.27 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Öksüzler Treni - Christina Baker Kline

Öksüzler Treni Christina Baker Kline ISBN: 9789759997649 Yazar Adı: Christina Baker Kline Yayıncı: Arkadya Yayınları Çeviren: Duygu Parsadan Çeviren: Duygu Parsadan Yayın Yılı: 2014 Orjinal Adı: Orphan Train Daha önce tüm hayat, gelişigüzel anlardan oluşan bir tesadüf gibiydi. Bu defa ilk kez bir tesadüf değil de kaderin ta kendisiydi. Seni seviyorum. Seni özlüyorum. Kendine dikkat et. Wabanakiler bir nehirden diğerine yolculuk ederken, kanolarını ve diğer tüm eşyalarını da taşımak zorundaydılar. Herkes az eşyayla yol almanın değerini bilir ve bunun, bazı şeyleri arkalarında bırakmalarını gerektirdiğini anlardı. Korkudan başka hiçbir şey hareket etmelerine engel olamazdı. Ve vazgeçilmesi en zor olan yükleri, korkularıydı. -BUNNY McBRIDE, Women of the Dawn kitabından Giriş Hayaletlere inanırım. Onlar bizi arkalarında bırakanlar ve sık sık ziyaretimize gelenlerdir. Bu dünyada neler olup bittiğini kimse bilmez ya da umursamazken, onların etrafımda olduğunu, beni izleyip yaşadıklarıma şahitlik ettiklerini pek çok kez hissetmişimdir. Ben doksan bir yaşındayım. Bir zamanlar hayatımda olan herkes, artık birer hayalet. Bazen bu ruhlar bana insanlardan ya da Tanrı’dan daha gerçekmiş gibi geliyorlar. Tıpkı örtünün altında kabaran ekmek hamuru gibi ağırlıklarıyla, yoğunluklarıyla ve sıcaklıklarıyla sessizliği dolduruyorlar. Büyükannemin şefkatli bakışları ve talk pudrasıyla pudralanmış teni… Ayık bir şekilde kahkahalar atan babam… Bir ezgi mırıldanan annem… Bu hayali dünya, karamsarlıktan, alkolden ve kederden arınmıştı. Onların hayaletleri, beni yaşarken hiç yapmadıkları kadar avutup koruyordu. Bazen cennetin ne olduğunu düşünüyorum. Sanırım cennet, diğerlerinin hatıralarıyla hayatımızı sürdürdüğümüz bir yer olsa gerek. Belki de ben şanslıyım. Dokuz yaşındayken bana anne ve babamın hayaletleri, yirmi üç yaşında ise gerçek aşkımın hayaleti verildi. Ve kız kardeşim, Maisie, o da omzumdaki bir melek. Ben dokuz yaşındayken, o on sekiz aylıktı. Yirmi yaşına bastığımda, on üç olmuştu. Şimdi ben doksan bir, o ise seksen dört yaşında ve hâlâ yanımda. Belki yaşamanın yerini hiçbir şey tutmaz, ama bana bir seçenek verilmedi. Onların varlığıyla avunabilir ya da kendimi koyuverip, kaybettiklerimin yasını tutabilirdim. Hayaletler bana yola devam etmemi fısıldadılar. Spruce Harbor, Maine, 2011 Molly yatak odasının duvarından, salondaki üvey anne babasının kendisi hakkında konuştuklarını duyabiliyordu. “Biz bunun için başvurmamıştık,” diyordu Dina. “Eğer bu kadar sorunlu olduğunu bilseydim asla kabul etmezdim.” “Biliyorum, biliyorum,” dedi Ralph bitkin ve bunalmış bir ses tonuyla. Molly, bir evlat edinmek isteyenin Ralph olduğunu biliyordu. Ralph’in anlattığına göre uzun zaman önce kendisi de ‘sorunlu bir çocuk’ken, bir sosyal hizmetler görevlisi onu Big Brother programına yazdırmıştı. Ve gönüllü ağabeyinin -kendi deyimiyle ustasının- onu her zaman doğru yolda tutacağını hissetmişti. Ancak Dina, daha en başından beri Molly’ye şüpheyle bakıyordu. Daha önce evlat edindikleri bir çocuğun, ilkokulunu ateşe vermeye çalışmış olmasının da Molly’ye bir yardımı dokunmamıştı. “İşyerinde yeterince stres yaşıyorum,” dedi Dina sesini yükselterek. “Bir de eve gelip bu saçmalıklarla uğraşmaya ihtiyacım yok.” Dina, Spruce Harbor Polis Merkezi’ne gelen telefonlara bakmakla görevliydi. Molly’nin görebildiği kadarıyla bu -birkaç sarhoş sürücü, bazen morarmış bir göz, ufak çaplı hırsızlıklar ve kazalar- o kadar da stresli bir iş değildi. Eğer dünyanın herhangi bir yerinde telefonlara bakacaksanız, Spruce Harbor bu iş için en stressiz yer olsa gerekti. Fakat Dina doğuştan gergin bir yapıya sahipti. En ufak şey onun canını sıkmaya yetiyordu. Sanki her şeyin yolunda gideceğini varsayıyor ve gitmediğinde şaşırıp küçük düşürüldüğünü hissediyordu. Elbette bu çok sık oluyordu. Molly ise tam tersiydi. On yedi yıllık hayatında ters giden öyle çok şey yaşamıştı ki aksinin olmasını beklemiyordu. Bir şey yolunda gidecek olsa, ne düşüneceğini bilemiyordu. Jack ile de aynen böyle olmuştu. Molly bir önceki yıl onuncu sınıftayken Mount Desert Island Lisesi’ne nakil olduğunda, diğer çocukların çoğu ondan uzak durmak için çaba gösteriyorlarmış gibiydi. Hepsinin kendi arkadaşları, kendi grupları vardı ve Molly onların hiçbirine uyum sağlamıyordu. Kendisinin de bu durumu kolaylaştırdığı söylenemezdi. Tecrübelerinden öğrendiği kadarıyla sert ve tuhaf biri gibi görünmek, acınası ve savunmasız görünmekten çok daha iyiydi. Bu yüzden bir zırh gibi giydiği, gotik bir karaktere bürünürdü. Bu zırhı aşmaya çalışan tek kişi ise Jack olmuştu. Ekim ayının ortalarıydı. Sosyal bilgiler dersindeydiler. Sıra bir proje için takım oluşturmaya geldiğinde, Molly her zamanki gibi tek başına kalmıştı. Jack, Molly’ye kendisine ve partneri Jody’ye katılmasını teklif etmişti. Jody’nin bu durum karşısında çok da sevinmediği belliydi. Elli beş dakikalık ders boyunca, Molly tüyleri diken diken olmuş ve tetikte bekleyen bir kedi gibiydi. Neden Jack ona bu kadar iyi davranıyordu? Ondan ne istiyordu? Yoksa o da tuhaf kızlarla alay etmekten zevk alan çocuklardan biri miydi? Jack’in amacı ne olursa olsun, Molly’nin ona yanaşmaya niyeti yoktu. Geri çekilerek kollarını göğsünde kavuşturdu. Sırtını kamburlaştırmış, koyu renk saçlarını gözlerinin önüne düşülmüştü. Jack’in sorularına omzunu silkip homurdanarak karşılık verse de projede üzerine düşen görevi yerine getirdi. “Şu kız amma tuhaf,” diye fısıldadığını duydu Jody’nin, zil çaldıktan sonra sınıftan çıktıkları sırada. “Beni korkutuyor.” Molly arkasına dönüp Jack ile göz göze geldiğinde, Jack’in kendisine gülümsediğini görerek şaşırdı. “Bence harika biri,” dedi Jack, gözlerini Molly’den ayırmıyordu. Bu okula geldiği günden beri Molly ilk kez kendini tutamadı ve Jack’in gülümsemesine gülümseyerek karşılık verdi. Sonraki birkaç ay boyunca Molly, Jack’in hikâyesi hakkında ufak tefek şeyler öğrendi. Jack’in babası Dominikli bir göçmendi ve Cherryfield’da yabanmersini toplayan annesiyle tanıştıktan sonra onu hamile bırakmış, sonra da Dominik’e geri dönüp ardına bile bakmaksızın yerli bir kızla birlikte yaşamaya başlamıştı. Hiç evlenmeyen annesiyse, denize nazır bir köşkte yaşayan zengin, yaşlı bir bayan için çalışıyordu. İşin doğrusu, Jack’in de biraz asosyal olması gerekirdi, ama o öyle değildi. Onun bazı büyük meziyetleri vardı: Futbol sahasında sergilediği havalı hareketler, baş döndürücü bir gülümseme, kocaman, harika gözler ve muhteşem kirpikler. Ayrıca Jack kendini ciddiye almıyor olsa bile, Molly onun oldukça, hatta

Description:
Bazen içinizdeki çocuk geçmişinizde hapsolur ve siz o çocuğu kurtarmak için tüm umutlara sımsıkı sarılırsınız… Binlerce çocuk düşünün, ya ailesini hiç tanımamış ya da ailesini kaybetmiş. Kimsesiz çocukları düşünün, gülen gözleriyle size bakan. Tek istedikleri sıc
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.