ebook img

“NEFS-İ EMMÂRE” KAVRAMI - FREUD'UN PDF

15 Pages·2006·0.33 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview “NEFS-İ EMMÂRE” KAVRAMI - FREUD'UN

Tasavvuf: İlmî vr Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17, ss. 57-71. YUSUF VE ZÜLEYHA AÇISINDAN KUR’ÂN’DA “NEFS-İ EMMÂRE” KAVRAMI - FREUD’UN “İD” KAVRAMIYLA BİR MUKAYESE - Abdurrahman Kasapoğlu * Abstract “Nefs-i Emmare” in the Qur’an The concept of “nefs-i emmare” in the Qur’an states one of the basis elements of personality. Sufisizm oriented from Qur’an casts the “nefs-i emmare” very important in the structure of the personality. The role which the Qur’an and Sufisizm give to “nefs-i emmare” is performed from “id” in the personality theory of Freud. Key words: Personality, Freud, “nefs-i emmare”, Sufisizm. Giriş Kur’ân’da geçen nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mutmainne kavramları bazı araştırmacılara Ferud’un kişilik kuramını çağrıştırmıştır. Bu araştırmacılar, Freud’un, id, ego ve süper ego olarak sınıfladığı kişilik yapısıyla söz konusu Kur’ân kavramları arasında benzerlik görmüşlerdir. İd’i kültürümüzdeki “nefs” olarak değerlendirmişlerdir. Nefs-i emmâre’nin, belli ölçüde psikoloji literatüründeki “id” kavramının anlamını içerdiğini ileri sürmüşlerdir. Yine, nefs’in tasavvufta kazandığı anlamı, Freud’dan sonra psikolojide yer alan alt ben kavramıyla ilişkilendirmişlerdir.1 Nefs-i emmâre kavramı, hem müfessirler hem de mutasavvıflar tarafından açıklanmaya, sistemleştirilmeye çalışılmıştır. Böylece bu kavramın insan kişili- ğindeki rolü ve etkileri ortaya konulmak istenmiştir. İslâm düşüncesinde nefs-i emmâreyle anlatılmak istenen kişilik alanı Freud’un kişilik sisteminde id (alt ben) kavramıyla açıklanmıştır. Freud’un kişilik sistemi içerisinde yer alan id * Yrd. Doç. Dr., İnönü Ü. İlahiyat Fak. 1 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1993, s. 408; Yaşar Fersahoğlu, Kur’ân’da Zihin Eğitimi, Mâ’rifet Yay., İstanbul 1996, s. 41; Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Sam- sun 1993, s. 119; Recep Ardoğan, Kur’ân ve Psikoloji, İlkadım Kitapları, Ankara 1998, s. 14. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 58 Abdurrahman Kasapoğlu kavramı birçok yönden müfessirlerin ve mutasavvıfların nefs-i emmâre kavra- mına yükledikleri muhtevaya benzemektedir. İslâm düşüncesinde nefs-i emmârenin ne anlama geldiğini bilen ve aynı zamanda Freud’un kişilik kura- mına vâkıf olan bir kimse aradaki benzerliği fark etmekte zorlanmaz. Araştırmamızda önce Freud’un id kavramına yüklediği anlamı, sonra da mutasavvıfların ve müfessirlerin nefs-i emmâre kavramıyla izah ettikleri kişilik tabakasını ortaya koymaya çalışacağız. Freud’un id kavramıyla anlatmaya ça- lıştığı kişilik bölümünün, Freud’dan çok daha önce İslâm düşüncesinde ortaya konulduğunu ve sistemleştirildiğini göstereceğiz. İslâm düşüncesindeki nefs-i emmâre kavramının Freud kuramındaki id kavramıyla olan benzerliklerini ve farklılıklarını tespit edeceğiz. A. Freud’da “İd” Kavramı Freud’un önerdiği zihinsel yapı (kişilik) birbirleri ile bağlantılı bir gurup içerik ve süreçten ibarettir. O, işleyişleri açısından birbirleriyle bağlantılı üç yapı tas- nif ederek bunlara id, ego, süper ego adlarını vermiştir.2 İd kelimesi Freud tarafından icat edilmemiştir, söz konusu kelime Groddeck tarafından ortaya atılmıştır. Nietzsche, bu kelimeyle, canlı varlıkta, şahsî olmayan ve tabiatı gereği zorunlu olan şeyi kastetmiştir. Freud, alt benlik terimini “İd’in Kitabı” adlı eseri yazan Georg Groddeck aracılığıyla Ni- etzsche’den aldığını belirtmiştir. Dolayısıyla bu sözcüğün başlangıcı Ni- etzsche’ye kadar gider.3 Freud, id’e “gerçek ruhsal varlık” demiştir. İd (ilkel benlik, ilk ben, iç ben, alt ben) kişiliğin çekirdeğini oluşturan, en ilkel/eski, ham, karanlık ve en az ulaşılabilen, tamamıyla bilinçdışı olan bölümüdür. İd’in önemli bir kısmı baskı altına alındığı için bilince açık değildir. İd, temel yaşam dürtülerinden sorum- ludur. Cinsel haz, yeme, içme (açlık, susuzluk), acıdan kaçınma, vücut ısısının düzenlenmesi, vücuttan atıkları atma gibi doyurulması gereken dürtülerden türeyen enerjinin asli deposudur. Bedenin örgensel gereksinimlerinin doğru- dan sonucu olarak doğan içtepi, ihtiras, istek, arzu ve eğilimlerinin tümünü bünyesinde barındırır. Bedenle, haz ilkesine dayalı karmaşaların uyanık oldu- 2 Sigmund Freud, Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, çev.: Selçuk Budak, Öteki Yay., İstanbul 1997, s. 102; Charles Brenner, Psikanaliz: Temel Kavramlar, çev.: Işık Savaşır, Yusuf Savaşır, Hekimler Yayın Birliği, Ankara 1998, s. 41. 3 Sigmund Freud, Haz İlkesinin Ötesinde: Ben ve İd, çev.: Ali Babaoğlu, Metis Yay., İstanbul 2001, ss. 84-85; Freud, Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, ss. 101-102; Pierre Debray-Ritzen, Freud Skolas- tiği, çev.: A. Fikret Gökdemir, A. Çetin Ertürk, TDV Yay., Ankara 1991, s. 61; İsmail Ersevim, Freud ve Psikanalizin Temel İlkeleri, Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul 1997, s. 110; Erdoğan Öz- men, Psikanalizin Serüveni ve Çağrısı, İletişim Yay., İstanbul 2003, s. 153. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 Yusuf ve Züleyha Açısından Kur’ân’da “Nefs-i Emmâre” Kavramı - Freud’un “İd” Kavramıyla Bir Mukayese - 59 ğu düzeydir. İd’e benzetmelerle yaklaşılabilir, buna göre, ruhsal enerjinin kay- nağı olan id, kendini ifade edebilmek için sürekli kıpırdayan, kişiliksiz, ilkel dürtülerin karmaşık bir cehennemi, kaos ve heyecanlarla dolu kaynayan bir kazan ve dinamik olarak bastırılmış bir malzemedir. Bu tabakaya egemen olan zevk ilkesidir. İd, acı vermek suretiyle egoyu itekler ve onu zevkle baştan çıka- rır.4 Alt benlik kalıtsal olarak, doğuştan verilir; bebek doyum arayan dürtülerin toplandığı alt benlikle birlikte dünyaya gelir, gerçekler ve ahlâkî değerler hak- kında hiçbir bilgisi yoktur. Yeni doğan çocuğun ruhsal yapısı id’in egemenli- ğindedir; kişiliğinin tümü neredeyse içsel dürtüleri ihtiva eden id’den oluşur. Bu yüzden bebeklerin dürtülerini erteleme, denetleme ve düzenleyebilme ola- nağı bulunmaz.5 İd’in güçlü etkileri arasında cinsellik ve saldırganlık içgüdüleri vardır. İd, cinsel ve yıkıcı/agresif dürtülerin zihinsel temsilcileri tarafından kurulmuştur. Tehditlere karşı ben’i koruma, yeniden üretme gibi durumlarla ilgilenir. Cinsi- yet ve saldırganlık, id’in içerdiği diğer kalıtımsal dürtülerden daha baskındır. İd’de birbirine karşıt dürtü ve eğilimler bir arada bulunabilir.6 İd, nesnel gerçekliğin şartlarını dikkate almadan, başkalarının isteklerini göz önünde bulundurmadan bir an önce, bencilce doyuma ulaşmaya çalışır. Israrcı, irrasyonel, asosyal ve haz düşkünüdür. Fazla enerji birikimine katlana- maz, böyle bir durum organizmada gerilim yaratır. Bu nedenle id, gerilimin azaltılmasıyla ilgilenen “haz ilkesi”ne göre işler. Tutkuları içeren id’de sınırsız 4 Freud, Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, s. 103; Frank J. Bruno, Psikoloji Tarihine Giriş, çev.: Nesrin Hisli, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 1982, s. 113; Raymond E. Fancher, Ruh- bilimin Öncüleri, çev.: Aziz Yardımlı, İdea Yay., İstanbul İstanbul 1990, s. 204; Duane P. Schultz, Sydney Ellen Schultz, Modern Psikoloji Tarihi, çev.: Yasemin Aslay, Kaknüs Yay., İs- tanbul 2001, s. 458; Ian Craib, Psikanaliz Nedir, çev.: Ali Kılıçlıoğlu, Say Yay., İstanbul 2004, s. 59; Rita L. Atkinson ve diğerleri, Psikolojiye Giriş, çev.: Kemal Atakay ve diğerleri, Sosyal Ya- yınlar, İstanbul 1995, c. II, s. 538; Gülgün Yanbastı, Kişilik Kuramları, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 1990, s. 21; Feriha Baymur, Genel Psikoloji, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1994, 254; Erol Göka, M. H. Türkçapar, Freud, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 74; Gülseren Kozacıoğlu, Hülya Ekberzade Gördürür, Bireyden Topluma Ruh Sağlığı, Alfa Basım Yay., İs- tanbul 1995, s. 37; Halis Özgü, Psikanalizin Üç Büyükleri: Freud Adler Jung, Mart Yay., İstanbul 1994, s. 90; Alparslan Usal, Zeynep Aslan, Davranış Bilimleri, Barış Yay., İzmir 1995, s. 85; Öz- can Köknel, Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, Altın Kitaplar Yay., İstanbul 1982, s. 136; Şenay Yapıcı, Mehmet Yapıcı, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Anı Yay., Ankara 2005, s. 30; Özmen, age, s. 153. 5 Freud, Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, s. 90-91; Ender Gürol, Sigmund Freud, İz Yay., İstanbul 2002, s. 29; Gürhan Can, “Kişilik Gelişimi”, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, PeGemA Yay., An- kara 2002, s. 113; Bruno, age, s. 113; Göka, Türkçapar, age, s. 74; Özmen, age, s. 154. 6 Freud, Haz İlkesinin Ötesinde: Ben ve İd, s. 99; Sibel Arkonaç, Psikoloji, Alfa Basım Yay., İstanbul 1993, s. 365; Özcan Köknel ve diğerleri, Davranış Bilimleri, İÜ Tıp Fakültesi Yay., İstanbul 1989, s. 133; Schultz, Modern Psikoloji Tarihi, age, s. 458; Özmen, age, s. 153; Kozacıoğlu, Ekberzade Gördürür, age, s. 37; Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, s. 407. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 60 Abdurrahman Kasapoğlu bir şekilde haz ilkesi hüküm sürer. Haz ilkesi, zevkleri en yüksek noktaya ulaş- tırma ve ihtiyaçları derhal karşılamaya yöneliktir.7 İd, itkileri toplumsal koşullardan bağımsız işleyen, çevreden etkilenmeyen, objektif gerçeklikle ilgilenmeyen öznel/subjektif bir yaşantı evrenidir. İd, düşü- nüp doğru karar vermenin değerini bilmez, bütünüyle örgütsüzdür, hiçbir or- tak irade yaratmaz, iyi ya da kötü, erdem ve ahlâklılık gibi ölçülerle ilgisi yok- tur. Değer yargısı bulunmayan id’e mantıksal kurallar uygulanamaz. Düşünce- nin mantıksal yasaları id’de geçerli değildir. İd, ayıp, suç, yasak ve günah gibi kültürel sınırlamalardan etkilenmez. Bu tabakada, realiteye, süperego gerekle- rine, sosyal normlara, bireyin idealine, dinin, çevrenin ve ailenin kurallarına aykırı olan arzular, ihtiraslar vardır. Her zaman kafasına estiği gibi davranan ve toplumsal kuralları hiçe sayan kimselerde id baskındır. Bir başka deyişle, id’i çok baskın olan birey toplumsal kurallara duyarsız, sadece kendi isteklerini tatmin etmeyi düşünen biri olabilir.8 B. Tasavvuf’ta Nefs-i Emmâre Nefsin, mutasavvıflarca benimsenen çeşitli bölümleri, kimilerine göre yedi ma- kamı vardır. Bunlar sırasıyla, nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülhime9, nefs-i mutmainne, nefs-i râziye, nefs-i mardiye, nefs-i kâmiledir. Bu kavramla- rın kaynağı Kur’ân’dır. Birinci nefsten yedinci nefse doğru gidildikçe aşama aşama ruhaniyet artar. Böylece benlik ölümlü ve iğretiden ölümsüze doğru yükselir. Ruh eğitimi ile nefs-i emmâre, nefs-i mutmainneye dönüşür. Sûfî psi- kolojisinde nefs, ruhsal yapının en kötü hasmı olarak başlayan, ancak paha biçi- lemez yapıya dönüştürülebilecek bir unsurdur.10 7 Freud, Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, s. 104; Freud, Haz İlkesinin Ötesinde: Ben ve İd, s. 86; Calvin S. Hall, Freudyen Psikolojiye Giriş, çev.: Ersan Devrim, Kaknüs Yay., İstanbul 1999, s. 34; Banu Yazgan İnanç ve diğerleri, Gelişim Psikolojisi, Nobel Kitabevi, İstanbul 2004, s. 38; Bruno, Psikoloji Tarihine Giriş, s. 113; Schultz, age, s. 458; Yanbastı, Kişilik Kuramları, s. 21. 8 Freud, Psikanalize Yeni Giriş Dersleri, s. 103-104; Hasan Bacanlı, Eğitim Psikolojisi, Alkım Yay., İstanbul, ts., s. 70; Feyzullah Eroğlu, Davranış Bilimleri, Beta Basım Yay., İstanbul 1995, s. 152; Ayhan Aydın, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Anı Yay., Ankara 1999, s. 87; Ziya Selçuk, Geli- şim ve Öğrenme, Nobel Yay., Ankara 2000, s. 46; Ramazan Arı ve diğerleri, Gelişim ve Öğren- me Psikolojisi, Mikro Yay., Konya, ts., s. 21; Yıldız Akvardar ve diğerleri, Psikanalitik Kurama Giriş, Bağlam Yay., İstanbul 2000, s. 60; Hall, age, 34; Duane P. Schultz, Sydney Ellen Schultz, age, s. 458; Özmen, age, s. 153; Kozacıoğlu, Ekberzade Gördürür, age, s. 37. 9 Nefs-i levvâme, nefs-i mülhime kavramlarının izahı için bkz., Abdurrahman Kasapoğlu, “Kur’ân’a Göre Vicdanın Kaynağı ve İşlevleri”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı: 18, 2003, s. 131-162. 10 Necmüddin Kübra, Tasavvufi Hayat: Usûlu Aşere, Risâle ile’l-hâim, Fevâihu’l-cemâl, çev.: Mustafa Kara, Dergâh Yay., İstanbul 1996, s. 67; Robert Frager, Sufi Psikolojisinde Gelişim Denge ve Uyum: Kalp Nefs ve Ruh, çev.: İbrahim Kaplıkaya, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2003, s. 29; Sü- Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 Yusuf ve Züleyha Açısından Kur’ân’da “Nefs-i Emmâre” Kavramı - Freud’un “İd” Kavramıyla Bir Mukayese - 61 İlk ve en aşağı makamda/düzeyde nefs, şehevî benliğin etkisi altında oldu- ğu için nefs-i emmâre adını alır. Nefs-i emmâre, üzeri yoğun ve kalın perdelerle örtülü, sert, utanmaz, ihtiraslı ve egoist benliğe hükmeden, kendini tam mana- da bağımsız gören nefstir. Bu nefs, bedenî tabiata meyleder, haz ve eğilimleri güdüler. Kalbi aldatan, ulvî değil, aşağılık eğilimlere meylettiren, kişiyi manevi yoldan ayırmaya çalışan içsel olumsuz güçlerin koleksiyonundan ibarettir. Kö- tülükleri yapmayı büyük bir ısrar ve hırsla emreder; öyle ki, doğru olanın kötü davranışı yapmak olduğunu savunur. İnsanı felâkete sürükler, insanın düş- manlarına destek olur, acı ve ıstıraba yol açar, bireyin kendine ve sevdiklerine zarar vermesine zemin hazırlar. Arzu ve eğilimlere uyması dolayısıyla her tür- lü kötülükle nitelenir. Cehalet, cimrilik, hırs, kibir, kendini beğenme, şehvet, tutku, kötülük, kıskançlık, alaycılık, dedikodu, saldırganlık gibi olumsuz karak- terler nefs-i emmârenin özellikleridir.11 “Emmâre”, nefsin buyurucu ve sözünü geçirebilen olduğunu dile getirir. Nefs-i emmârenin hâkimiyeti altına giren kişi ilâhî değerlere göre davranabil- me kabiliyetini kaybeder, Allah’tan sakınmaz, O’nunla iletişim kurmayı ihmal ederek maddi dünyanın haz veren varlıklarına kulluk eder.12 Tasavvuf ıstılahında “nefs” kavramıyla nefsin çeşitli bölümlerinden en aşağısı kabul edilen ve kötülüğü emreden nefs-i emmâre de kastedilmiştir. Bu manada nefs, kötü huyların ve erdem dışı davranışların ortaya çıkmasının, ha- yır ve iyilikten uzaklaşmanın sebebidir. İnsanın manevî yaşamdan uzaklaşma- sının, dünyanın maddî yanına dalmasının failidir. Nefs, cahil ve zalim olduğu için, her türlü çirkin söz ve davranış bu cehalet ve zulümden kaynaklanır. Bi- rey, nefsini kontrol altına alabilirse onu doğruya yönlendirebilir, eğer başına leyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Mâ’rifet Yay., İstanbul 1977, s. 406; Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-i alâ’î, haz. Hüseyin Algül, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, ts., s. 87; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut, İstanbul 1999, s. 404; Kemal Sayar, Sufi Psikolojisi, İnsan Yay., İstanbul 2000, s. 78; Mehmet Okuyan, Necmuddîn Dâye ve Tasavvufî Tef- siri, Rağbet Yay., İstanbul 2001, s. 208. 11 Abdürrezzak Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, çev.: Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 558; Abdulkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî Risalesi, çev.: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul 1999, s. 239; Hüseyin Destgayb, Nefs-i mutmainne, çev.: Aziz Çınar, Şefik Onar, İnsan Yay., İstanbul 1998, s. 49; Ahmet Rıfat, Tasvir-i Ahlâk, Tercüman 1001 Temel eser, İstanbul, ts., s. 245; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yayıncılık, Ankara 1997, s. 546- 547; Hayrani Altıntaş, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1997, s. 124; Ahmet Ögke, Kur’ân’da Nefs Kavramı, İnsan Yay., İstanbul 1997, s. 85; Frager, Denge ve Uyum, s. 29; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 406; Sayar, Sufi Psikolojisi, s. 78. 12 Mehmed Ali Aynî, Türk Ahlâkcıları, Mâ’rifet Basımevi, İstanbul 1939, s. 61; A. Reza Arasteh, Mevlâna Calâleddîn Rumî’nin Kişilik Çözümlemesi – Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş-, çev.: Bekir Demirkol, İbrahim Özdemir, Kitâbiyât, Ankara 2000, s. 75. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 62 Abdurrahman Kasapoğlu buyruk davranırsa, kişi nefsin kölesi olur.13 Nefs-i emmâre, insanın içgüdü ve eğilimlerini içeren enerji ve süreçlere karşılık gelen bir kavramdır. Şehvet/haz ve gazap/yıkıcılık gibi güçler, kontrol altına alınmadan başıboş kalırlarsa, bunlara genel olarak nefs-i emmâre denir.14 C. Kur’ân’da Nefs-i Emmâre Yusuf kıssasında, Hz. Yusuf’un örnek kişiliği, hayatından sunulan kesitlerle anlatılmıştır. Kur’ân’da ele alınan Hz. Yusuf’un kişiliğinin model boyutların- dan birisi de cinsel ahlâk sahasında sergilemiş olduğu olgunluktur. Hz. Yusuf, nefsinin güçlü dürtülerini, sahip olduğu inanç ve değerlere bağlılığı sayesinde kontrol altına alabilmiştir. Bu olayların anlatıldığı Kur’ân pasajlarında, insanın değer tanımayan, erdem dışı eğilimleri ve dürtüleri nefs-i emmâre kavramıyla ifade edilmiştir. “(Gerçeği söyledim ki Yusuf) benim, arkadan kendisine hıyanet etmediğimi ve hainlerin tuzağını Allah’ın başarıya ulaştırmayacağını bilsin.”15 “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefs, daima kötülüğü emredicidir. Meğer Rabb’imin esirgediği bir nefs olsa. Rabb’im bağışlayan esirgeyendir.”16 Bu sözlerin vezirin karısına mı, yoksa Yusuf Peygambere mi ait olduğu tartışılmıştır. Her ikisinin de böyle bir itirafta bulunabileceği mümkün görül- müştür. Kimi müfessirler bu sözlerin Aziz’in karısına ait olduğu görüşünü, kimileri de Hz. Yusuf’un sözleri olduğu kanaatini tercih etmişlerdir.17 Ayette geçen sözlerin kime ait olduğuna ilişkin üçüncü bir görüş daha vardır. Fakat bu görüş gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Buna göre söz konusu ifadeler Aziz’e aittir. Aziz, “Suçsuz olduğunu bilmeme rağmen, Yusuf’a karşı kötü zan beslemekten, hapse atılmasına izin vermekten dolayı nefsimi temize çıkaramam” demiştir.18 13 İbn Kayyım el-Cevziyye, Medâricu’s-sâlikîn, çev.: Ali Ataç ve diğerleri, İnsan Yay., İstanbul 1994, I/178; Ali İbn Osman Cüllâbî Hucvirî, Keşfu’l-mahcûb: Hakikat Bilgisi, çev.: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul 1996, s. 309; Haris el-Muhâsibî, er-Riâye, çev.: Şahin Filiz, Hül- ya Küçük, İnsan Yay., İstanbul 1998, s. 428; Ebu’l-Hasan el-Mâverdî, Maddî ve Manevî Yüce Hedefler, MEB Yay., İstanbul 1993, s. 391; Hüseyin Certel, “Kûtu’l-kulûb” Ebû Tâlib el-Mekkî’de Tasavvufî Yaşayış, Hamle Basın Yay., İstanbul 1993, s. 285. 14 H. Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, MÜİFV. Yay., İstanbul 1994, s. 153. 15 Yusuf, 12/52. 16 Yusuf, 12/53. 17 Ebû Abdullah Muhammed İbn Ahmed el-Kurtûbî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993, IX/137; Said Havva, el-Esâs fi’t-tefsîr, çev.: M. Beşir Eryarsoy, Şamil Yayınevi, İstanbul 1990, c. VII, ss. 205-206; Celâl Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, Anadolu Yay., İzmir 1990, c. VI, s. 2962. 1 8 Muhammed İbn Ali İbn Muhammed eş-Şevkânî, Fethu’l-kadîr, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 Yusuf ve Züleyha Açısından Kur’ân’da “Nefs-i Emmâre” Kavramı - Freud’un “İd” Kavramıyla Bir Mukayese - 63 1. Açıklamanın Hz. Yusuf’a Ait Olduğu Görüşü Bazı müfessirler, bu ayetlerde Hz. Yusuf’un sözlerinin anlatıldığı görüşünü tercih etmişlerdir.19 Hz. Yusuf kendi nefsini övmediğini, temize çıkarmadığını göstermek ama- cıyla mütevazı bir şekilde, ben nefsimi temize çıkaramam, kusur ve kötülükler- den soyutlayamam demiştir. Allah’ın huzurunda tevazuda bulunarak nefsini dizginlemek istemiştir. Zeliha’ya karşı insan doğası gereği içinden geçen, kasıt ve kararlılık taşımayan “hemm”i yani eğilimi gizlememiştir. Nefsini hem bu olayda hem genel manada tezkiye etmemiştir, iffetli davranabilme başarısıyla kibirlenip övünmemiştir. Başarısını Allah’ın bir bağışı olarak değerlendirmiştir. İnsan yapısındaki zayıflığı dile getiren ve bu zayıflığı yenmesini bilen Yusuf, sözlerini şöyle sürdürmüştür: Aziz şunu iyi bilsin ki, onun yokluğunda ben onun hanımına ihanet etmedim, onun bana olan güvenini boşa çıkarmadım, onun namusuna bir zarar getirmedim. ‘İnsanın doğasında var olan nefs potan- siyeli, psikolojik olgu ve hazlara eğilimlidir, kötülükleri yapmaya doğru güdü- lenir. Organlar da bunları yapmaya her zaman için hazırdır. Çünkü nefs yaratı- lıştan arzu ve eğilimleri doğrultusunda güdülenmeye yatkındır.’ Nefs, aklın ve vicdanın ahlâkî açıdan iyi ve doğru bulmadığı yöne sürükleyen güdülerle do- ludur. Hz. Yusuf burada alçak gönüllülük göstererek insan nefsinin fıtrî yapı ve ölçüsünü, karakter ve eğilimini ortaya koymuştur. İstem dışı olarak, kararlılık göstermeden bazı düşünce ve arzuların içinden geçmiş olabileceğini söylemiş- tir. Yaşanan olayda nefsinin büsbütün ilgisiz olmadığını itiraf etmiştir.20 Allah’ın, nefs-i emmârenin istekleri karşısında koruduğu kimseler, pey- gamberler, sîretu’s-sulehâ yani erdemli kişilik sahibi olan kimselerdir. Hz. Yu- suf, Allah’ın kötülüğe düşmekten koruduğu kimselerdendir. O, bir peygamber 1995, c. III, s. 43; Ebu’l-Hasen Ali İbn Muhammed İbn Habîb el-Mâverdî, en-Nüket ve’l-uyûn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ts., c. III, s. 48. 19 Vehbe ez-Zuhaylî, et-Tefsîru’l-münîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1991, c. XIII, s. 6. 20 Ebu’l-Kâsım Cârullah Muhammed İbn Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâikı ğavâmizı’t- tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1995, c. II, ss. 461-462; Abdullah İbn Ahmed en-Nesefî, Medâriku’t-tenzîl ve hakâiku’t-te’vîl, Dâru’n-Nefâis, Beyrut 1996, c. II, ss. 324-325; el-Kâdi Nâsiruddîn el-Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1988, c. I, s. 487; Ebussuud Muhammed İbn Muhammed el-İmâdî, İrşâdu’l-akli’s-selîm ilâ mezâye’l- Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 1994, c. IV, s. 285; Ebû Bekr Câbir el- Cezâirî, Eyseru’t-tefâsîr, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1995, c. II, s. 622; ez-Zuhaylî, age, c. XIII, s. 6; Havva, age, c. VII, s. 205; Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı, çev.: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yay., İstanbul 1997, s. 468; Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-tefâsîr, Dâru’l- Fikr, Beyrut, ts., c. II, s. 57; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ânı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1985, c. III, ss. 1574-1575; Yıldırım, age, c. VI, s. 2962. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 64 Abdurrahman Kasapoğlu olduğu için ismet sıfatına sahip olmuş, ilâhî korumaya alınmıştır.21 Konuya Allah’ın iradesi açısından yaklaştığımızda, Hz. Yusuf O’nun dilemesi sayesinde iffetli kalabilmiştir. Olaya insanın iradesi bakımından yaklaştığımızda ise, Hz. Yusuf iradesini iffetli davranabilme yönünde başarıyla kullanmıştır. Burada her şeyin Yusuf’un iradesi dışında Allah tarafından gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Hz. Yusuf’un iffetli kalma başarısında en önemli güç Allah’ın teşriî yani değer koyma iradesidir. Hz. Yusuf, Allah’ı insanlar için değer koyan ve bu değerlere uymayı emreden bir otorite kabul etmiştir. Bu otoriteye hür iradesiyle boyun eğerek iffetli kalmayı başarmıştır. Hz. Yusuf, erdemli bir kimse olarak kalabilmeyi, Allah’ın muvaffakiyetine ve gözetimine borçlu olduğunu söylemiştir. Ahlâkî başarısını kendisine değil, sadece Allah’ın iyilik ve esirgeyiciliğine bağlamıştır. Allah’ın isyana düşmekten koruduğu, doğru davranmaya muvaffak kıldığı nefsin kötülüğü emredemeye- ceğini belirtmiştir. Eğer nefs, Allah’ın rahmeti ile korunmuyorsa, sahibine kötü- lüğü emreder. İnsan kendisini kötülüklerden koruyabiliyorsa, Allah’ın rahmet ve gözetimi sayesindedir. Allah, kötülüğe yönelmiş nefs sahiplerini, pişmanlık gösteren, hatalarından dönen, ilâhî bağışlamaya sığınan kimseleri affeder, suç- larını örter. Nefsler ilâhî rahmet sayesinde kötülükten korunma ve erdemli bir şekilde yaşama gücüne sahip olurlar. Bu başarıyı Allah’ın iyilik ve esirgeyiciliği sayesinde elde ederler. Allah’ın verdiği başarı, erdemli kalabilme imkânı ise iman ve sâlih amel vasıtasıyla gerçekleşir. Böylece iyi davranışları motive eden, kötü davranışlardan alıkoyan nefs-i mut’mainne ortaya çıkar.22 Hz. Yusuf bu sırada Yüce Allah’ın bağışlayıcılık ve esirgeyicilik sıfatlarını zikretme ihtiyacı duymuştur. Bu şekilde şunu anlatmak istemiştir: Bende Zeliha’ya karşı bir “hemm” yani ilgi uyanmıştır. Bu olumsuz eğilimden dolayı Allah’tan bağışlanma diliyorum. Kuşkusuz O, nefsin hemm’ini bağışlayandır. Günahını itiraf edip bağışlanma dileyeni karşılıksız bırakmaz, O dilediği za- man kullarını isyana düşmekten esirger.23 Bazı yorumcular, yapılan açıklamaların Hz. Yusuf’a ait olduğu kanaatini daha doğru bulmuşlardır. Siyak açısından bu sözlerin Hz. Yusuf’a ait olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Başta vezirin karısı olmak üzere, Yusuf’u gören, doğruluk ve dürüstlüğüne tanık olan yüksek sosyetenin, kendi gurur ve ko- 21 ez-Zuhaylî, et-Tefsîru’l-münîr, c. XIII, s. 6; Bilmen, Kur’ânı Kerim’in Türkçe Meali,c. III, s. 1574- 1575. 22 en-Nesefî, Medâriku’t-tenzîl, c. II, ss. 324-325; Ebussuud, İrşâdu’l-akli’s-selîm., c. IV, ss. 285-286; el-Cezâirî, Eyseru’t-tefâsîr, c.II s. 622; ez-Zuhaylî, age, c. XIII, s. 6; Havva, el-Esâs fi’t-tefsîr, c. VII, s. 205; Esed, Kur’ân Mesajı, s. 469; Bilmen, age, c. III, ss. 1574-1575; Mahmut Toptaş, Kur’ân-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yay., İstanbul 1993, c. IV, s. 161. 23 el-Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl, c. I, s. 487; el-Cezâirî, age, c. II, s. 622. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 Yusuf ve Züleyha Açısından Kur’ân’da “Nefs-i Emmâre” Kavramı - Freud’un “İd” Kavramıyla Bir Mukayese - 65 numlarını bir yana iterek doğruyu açıklamaları Hz. Yusuf’u çok fazla duygu- landırmıştır. Hz. Yusuf da onları teselli etmek için, “Nefsimi temize çıkaramı- yorum; çünkü nefs kötülüğü açıkça emreder” demiştir. Bu söz, Hz. Yusuf’a ait olan, “Efendine dön de ona sor, ellerini kesen o kadınların maksadı neydi?”24 ifadesi- nin devamı niteliğindedir.25 Bu açıklamaların Aziz’in karısına ait olduğunu söylemek zordur. “Ben nef- simi temize çıkarmam. Çünkü nefs, daima kötülüğü emredicidir” sözünün kadın tara- fından değil, isyana düşmekten sakınan birisi tarafından söylenmiş olması daha isabetlidir. Bu sözün, nefsi dizginlemek amacıyla dile getirildiği belirtilmiştir. Bu durum, isyan edebilmek için elinden geleni yapan kadının tutumuna uygun değildir. Bu söz mâ’rifet sahibi, ileri görüşlü bir kimsenin durumunu yansıt- maktadır ki, o da Hz. Yusuf’tur.26 Ancak Rabb’ine gönülden bağlananlar, arzu ve eğilimlerin dürtmesinden kendini koruyanlar nefs-i emmâre’nin olumsuz etkisinden korunabilirler. Fakat bu korunma, nefsin kendisinden değil, Allah’ın kuluna olan iyiliğinden ve esir- geyiciliğinden kaynaklanır. Ancak Yusuf’un nefsi gibi, ilâhî rahmet sayesinde koruma altında olan nefsler, erdemli ve kötülükten uzak kalabilirler. Allah’ın rahmeti tecelli ettiğinde ilâhî irade nefsin iradesini geçersiz bırakır. Böylece nefs, ilâhî iradenin etkisiyle kötülüğe düşmekten korunur.27 Kusurları bilip itiraf etmek, suçlarından pişmanlık duyup bağışlanma di- lemek erdemli bir kişiliğin göstergesidir.28 Nefs-i emmâre’nin menfi bir özellik olması ilk bakışta bu sıfatı Hz. Yusuf gibi bir peygambere uygun bulmama düşüncesini çağrıştırabilir. Fakat nefs-i emmârenin her insanın doğasında hazır bir potansiyel olduğunu düşündüğü- müzde Hz. Yusuf da dâhil, hiçbir insanı bu sıfattan tamamıyla soyutlayamayız. Burada, nefs-i emmârenin bir potansiyel olarak insan doğasında bulunmasıyla, insanı etkisi ve denetimi altına almasını birbirinden ayırmak durumundayız. Nefs-i emmâre Hz. Yusuf’u kötülük yapma yönünde dürtmüş, fakat onu hare- kete geçirememiştir. Hz. Yusuf, “nefsimi temize çıkaramam” derken, nefs-i 24 Yûsuf, 12/50. 25 Muhammed Tâhir İbn Âşûr, Tefsîru’t-tahrîr ve’t-tenvîr, Dâru Suhûn li’n-Neşr ve’t-Tenvîr, Tunus 1990, c. VII, s. 6; el-Cezâirî, age, c. II, s. 622; Yıldırım, Asrın Kur’ân Tefsiri, c. VI, s. 2962. 26 Fahreddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-kebîr, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 1997, c. VI, s. 470; İbn Âşûr, age, c. VII, s.6. 27 Ahmed Mustafâ el-Merâğî, Tefsîru’l-merâğî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1998, c. V, s. 3; Abdurrahman İbn Nâsır es-Sa’dî, Teysîru’l-kerîmi’r-Rahmân fî tefsîri kelâmi’l-Mennân, Müessetü’r-Risâle, Beyrut 1996, s. 356; Yazır, age, c. IV, s. 2874; Bilmen, age, c. III, ss. 1574- 1575. 28 Bilmen, age, c. III, ss. 1574-1575. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17 66 Abdurrahman Kasapoğlu emmâre tarafından dürtüldüğünü söylemek istemiştir. Yoksa nefs tarafından dürtüldüğünü ve buna bağlı olarak kötülüğü işlediğini ve nefsinin temiz olma- dığını anlatmak istememiştir. Bu sözler ahlâkî açıdan başarı elde etmiş birisine aittir. Yusuf kıssasının bütününde onun ahlâkî başarısı da anlatılmaktadır. Cinsel ahlâk konusunun işlendiği olayda başarılı olan da Hz. Yusuf’tur. Aziz’in karısı ahlâksızlık eyle- mini başlatmaya düşünsel, duygusal ve fiilî olarak karar vermiş bir kişidir. Bu- rada onun ahlâkî başarısından ve iffet konusunda bir model olmasından söz edemeyiz. Aziz’in karısının iffetli kalabilmesi, Hz. Yusuf’un iffetliliği sayesinde gerçekleşmiştir. Nefs-i temize çıkaramama, Allah’tan bağışlanma dileme, Allah’ın inayetiy- le kötülüğe düşmekten uzak durabilme tarzında yapılan açıklamalar, bir güna- hın ardından ortaya konulmuş düşüncelermiş gibi algılanabilir. Bu yüzden de bu sözlerin Aziz’in karısı tarafından söylenmiş olabileceği kanaati belirebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, bu sözler ideal bir mü’minin erdemli kalabilme ba- şarısı gösterdiği durumda da sarfedilecek sözlerdir. Bir başarı karşısında kendi iradesiyle gururlanmak yerine, Allah’ın iradesi sayesinde başarıya ulaştığını belirtmek ideal bir mü’minin genel tavrıdır. Hz. Yusuf’un yapmış olduğu da bundan başka bir şey değildir. Hz. Yusuf, işlediği bir günah yüzünden değil, sonucunda günaha düşebileceği bir güdülenme –Kur’ân’ın ifadesiyle “hemm”- dolayısıyla Allah’tan bağışlanma dilemiştir. 2. Açıklamanın Vezirin Karısına Ait Olduğu Görüşü Yûsuf sûresinin 52. ve 53. âyetlerinde geçen sözlerin Hz, Yusuf’a değil, Zeliha’ya ait olduğu görüşünü anlam bakımından daha doğru, gerçeğe daha yakın bulan, bu görüşün daha meşhur ve yaygın olduğunu savunan yorumcu- lar da vardır.29 Bu iki âyette Aziz’in eşinin itirafları yer almaktadır. Yapılan açıklamalar, vezirin karısının daha önceki sözlerinin, itiraflarının devamı niteliğindedir. Buna göre Aziz’in eşi şöyle demektedir: Daha önce söylediklerimle ve yaptıkla- rımla hatanın bende olduğunu itiraf ediyorum. Yusuf şunu bilsin ki, ben onun yokluğunda ona ihanet edip onu yalanlamadım. Ben ona karşı arzu duymuş ve eğilim göstermiştim, fakat o buna yanaşmadı, doğruluk ve sadakat gösterdi. Evde bulunduğu sırada Yusuf’a haksızlık yaptığımı, iftira ettiğimi, günah işle- 29 İmâduddîn Ebu’l-Fidâ İsmail İbn Kesîr, Tefsîru’l-kur’âni’l-azîm, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 1997, c. II, s. 499; eş-Şevkânî, c. III, s. 43; Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1991, c. IV, s. 400. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 17

Description:
Sigmund Freud, Haz İlkesinin Ötesinde: Ben ve İd, çev.: Ali Babaoğlu, Metis Alt benlik kalıtsal olarak, doğuştan verilir; bebek doyum arayan dürtülerin toplandığı alt .. suf, Allah'ın kötülüğe düşmekten koruduğu kimselerdendir.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.