ebook img

Ne Yapmalı: Yaşamsal Bir Dil ve Adalet PDF

107 Pages·2017·1.29 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Ne Yapmalı: Yaşamsal Bir Dil ve Adalet

0 1 NE YAPMALI? Yaşamsal Bir Dil ve Adalet 2 Kerem Duymuş Kerem Duymuş İstanbul 2017 3 Sürüm: 1 İÇİNDEKİLER Ön Not…………………………………………………… 5 Adalet Hakikatinin Ötesinde ……………………………. 7 Anlatmayan Ama Anlayan Bir Dil ……………………… 44 4 Ne Yapmalı? ……………………………………………. 79 Ön Not Bu kitapta bir araya getirilen yazılar aslında daha en başta “ne yapmalı?” sorusu etrafında şekillenen bir incelemenin sonucunda ortaya çıkmıştır. Ama bizzat “ne yapmalı?” sorusuna gelmeden önce bu soruyu sorabilmenin imkanı olarak, yani yapmanın ve bunu sormanın imkanı olarak, önce adalet 5 sonrasında da dil meselesi derinlemesine, ama tam da bu konuya değecek şekilde incelenmiştir. Bu açıdan kitaptaki ilk iki yazı makale formatında yazılmıştır. Nihayet “ne yapmalı?” sorusunun sorulduğu metin ise Haziran 2017’de sunulmuş bir konferans metnidir. Bu metin, doğrudan bu iki makaleye referans vermemesine karşı, tam da onların imkanından çıkıp, onları da kapsayacak bir formda sunulmuştur. 6 ADALET HAKİKATİNİN ÖTESİNDE Adalet ve hakikat kavramları yan yana geldiğinde, hiç kuşkusuz başlı başlına büyük bir problem olan iki ayrı konunun artık meseleyi içinde çıkılmaz bir boyuta taşıdığını ya da artık 7 çözmek zorunda kaldığımız bir aktüaliteye gelip dayandığını söylemek eşit ölçüde haklılık payı taşır. Çünkü bu bir araya geliş belli bir varsayıma dayandığı ölçüde -adaletin bir hakikat oluşu gibi- artık belli bir aksiyom üzerinden tartışmayı ilerlettiği için esasi bir ulaşım sınırlarının dışına çıkar; ama bu, yine de tartışmadan el etek çekilmesi gerektiğinden önce bu aksiyomatikleşmeye götüren güzergahın çıkmazlarına doğru yönelmemiz gerektiğini söyler bize. En nihayetinde bu tartışmaya girmemeyi seçmenin anlamı, tam da bu bir araya getirmeyi ortaya çıkartan koşullara dair derinlemesine bir bakışa cesaret edilememiş olmasından gelir. O halde esasen sorun adalet sorusu değildir tek başına ya da hakikat sorusu da, ve bir varsayıma dayanması noktasında adaletin hakikati de değildir; ama onun dahi içinde açıldığı -yani bu varsayımı açığa çıkaran koşullar- bir zamansallık ya da tarihsellik ilişkisi vardır, en temeldeyse yaşamsallık. O halde karşımızda duran şey adalet hakikatinin, kopup geldiği o ilk yarılmadan, ulaşmaya çalıştığı ve bize rehberlik ettiği nihai yarılmaya giden yolun bizzat kendisidir. Peki nedir bu yol? Şiddet... Fakat tek başına şiddet, bu meseleyi anlamamız için yeterli değildir; çünkü her daim tarafların birinden doğru konuşabiliyor oluşumuz üzerinden bize faili ya da münfaili verecektir. Şiddet, onu uygulayan ile ona maruz kalan için farklı anlamlar taşır. Çünkü şiddeti tekelinde bulunduran, onu tatbik edenin egemenliğine karşı, münfail her daim borçlu olan konumundadır (zayıf olanın güçlü tarafından yenilmeye mahkum olmasının borcu, yasayı çiğnemiş olanın hukukun egemenliğine karşı borcu vs.). Bu açıdan şiddeti anlamak için meselenin hem egemen hem de borçlu ayağına bakmamız 8 gerekiyormuş gibi görünür; fakat aslında şiddet üzerine refleksiyonun/düşünümün gerçekleştiği alan hep borçlu olanın alanıdır. Çünkü Nietzsche'nin verdiği örnek üzerinden gidecek olursak, rahip ahlakı tarafından borçlandırılarak özneleştirilmemiş bir egemen için şiddet herhangi bir anlam ifade etmez çünkü o bizzat ve yalnızca eylemin kendisidir. En nihayetinde sosyal ve tarihsel alanda şiddetin izini sürdüğümüz zaman göreceğimiz üzere salt bir egemene -hatta yine Nietzsche üzerinden gidersek Hristiyan ahlakında mutlak olan Tanrı bile gücünden feragat ederek kendi kendisini borçlandırmıştır- ulaşabilip ulaşamayacağımız sorusu burada sorulabilir ki bu en temelde onun, transandantal bir kategorik buyruğa gönderimde bulunması gibi varsayıma dayanıp dayanmamasıyla yakından ilgilidir. Örneğin Nietzsche güç istenci kavramı üzerinden bu varsayımı sahiplenir ama meselenin bir ayağını da yakalamayı, yani borçlandırılmanın işleyişini ortaya koymayı başarır: "...Uzaklık pathosunun (Pathos der Distanz) dışındaki haklı olanları sürmek için aslında daha isim verilmesiyle kökleri kazılmış değerler yaratılmıştır."1 Uzaklık pathosu... İşte egemenin mutlaklığının yitip, kendi kendisinin borçlandırılmasına boyun eğdiği ve nihayet artık şiddet meselesinde yalnızca borçluların kaldığı başlangıç noktası burasıdır. Buradaki uzaklık, en temelde özneleştirmeden doğan fail ve eylem arasındaki uzaklıktır, artık salt bir eylem olarak değil de bizzat yaptığı eylemden dolayı sorumlu olan bir egemen vardır burada ki bu sorumluluk, bir "başka"ya karşı yapmıyorsa bile "kendi"sine karşı pekala borçlandırılabilir bir alanı açar. Buradaki borçlandırma, maddi borçtan önce vicdani/bilinçsel (conscience/consciousness) borçtur. Bir anlamda eylemleri üzerinde(n) refleksiyon/düşünüm yapan bilinçten/vicdandan doğan, kökensel bir kendilik kaygısı olarak 9 borç; belli icat edilen değerlerden (ahlaki/etik) doğru edinilen borç. Fakat yukarıda da belirttiğimiz üzere Nietzsche, bu değerlerin yaratılmasından önce salt bir egemenliği, yani mutlak bir güç istencinin kendisini gerçekleştirmesini, fail ve eylem arasındaki özdeşliğin olduğu tarihselliği varsaydığı için meselenin esasında tam da şu noktasını kaçırır: En temelde çevre-ilişkisi (Umweltverhältnis) sistem-formasyonu (Systembildung) için kurucudur. O, sistemin "özünde" ölçülebilir, "tesadüfi" bir anlam değildir. Ayrıca çevre, sistemin "korunması" için de değildir... Öz- referanslı sistemler teorisi için çevre, sistemin 1 F. Nietzsche, Zur Genealogie der Moral: Eine Streitschrift, Verlag von C. G. Neumann; Leipzig, 1892, s. 3

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.