ebook img

Monte Kristo Kontu PDF

1370 Pages·2016·5.59 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Monte Kristo Kontu

Özgün Adı: Le Comte de Monte-Kristo ALEXANDRE DUMAS, (1802-1870). Fransız romancı ve oyun yazarı. Victor Hugo ile birlikte romantik dramın yaratıcısıdır. Alexandre Davy de la Pailleterie gerçek adıdır. Şiirler, öyküler, vodviller yazmıştır. Gerçek ününü III. Herıri ve Sarayı (1829) ile kazanmıştır. Bu yapıt, tiyatroda romantik devrimi haber veren tarihi bir dramdır. Romancılık kariyeri Kaptan Paul (1838) ile başlamıştır. Tarihi romanlar da yazmıştır. Üç Silahşörler, Monte Kristo, Kraliçe Margot en bilinen yapıtlarındandır. Romanlarında sadece ilginç olaylar örgüsü değil, yaşadığı toplumun tüm katmanlarının eleştirisi de dikkat çeker. Çok para kazanmış, ama daha sonra iflas etmiştir. Alacaklılarından kaçmak için gittiği Belçika’da Amlar'mı yazmıştır. Paris’e döndüğünde (1853) bir gazete çıkarmış, Monte Kristo gibi Homeros’un llyada’sını da tefrika halinde yayımlamıştır. İtalya’nın bağımsızlık savaşma katılmıştır. Yirmi frankla geldiği Paris’ten yine yirmi frankla ayrılıp son günlerini geçirmeye oğlu, Kamelyalı Kadın romanının yazarı Aiexandre Dumas Fils’in yanma gitmiştir. Öldüğünde, doğduğu kasaba olan Villers-Cotterts’e gömülmüş, mezarı 2002 yılında Paris’teki Panıeon’a nakledilmiştir. Ithaki Yayınları - 677 Edebiyat - 543 ISBN 978-605-375-066-6 1. Baskı, İstanbul / 2003 (2 Cilt) 1. Baskı, İstanbul/Şubat 2006 (Ciltli) 1. Baskı, İstanbul / Haziran 2010 © Türkçe Çeviri: Aysen Altmel, 2003 © Ithaki, 2003 Yayıncının yazılı izni olmaksızın herhangi bir alıntı yapılamaz. Sanat Yönetmeni: Murat Özgül Redaksiyon: Alev Özgüner Düzelti: Şule C. Koçak Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Yeşim Ercan Aydın Kapak, İç Baskı: İdil Matbaacılık Davutpaşa Cad. No: 123 Kat: 1 Topkapı-lstanbul Tel: (0212) 482 36 01 Sertifika No: 11410 Ithaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Mühürdar Cad. İlter Ertüzün Sok. 4/6 34710 Kadıköy-lstanbul Tel: (0216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 [email protected] - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com Alexandre Dumas Monte Kristo KONTU Çeviren AYSEN ALTINEL 1 MARSİLYA - VARIŞ 24 Şubat 1815 günü Notre-Dame de la Garde’ın gözcüsü Smyma{1}, Trieste ve Napoli’den gelen üç direkli yelkenli bir gemi olan Firavun’un göründüğünü haber verdi. Her zaman olduğu gibi kıyıdaki kılavuz gemi hemen limandan ayrıldı, if Şatosu’nun{2} çok yakınından geçti ve Morgion Burnu ile Riori Adası arasında gemiye yanaştı. Yine her zaman olduğu gibi Saint-Jean Kalesi’nin önündeki düzlük meraklılarla dolmuştu; çünkü büyük tonajlı bir geminin gelişi, Marsilya’da her zaman büyük bir olay olurdu, hele bu gemi Firavun gibi Eski Foça{3} tersanelerinde yapılmış, donatılmış ve yüklenmiş olup kentli bir armatöre de ait ise... Bu sırada gemi ilerliyordu; Calasareigne Adası ile Jaros Adası arasında yanardağın neden olduğu bir sarsıntının oyduğu boğazı rahatça geçmişti; Pomegue’i arkada bırakmış, üç gabya yelkeni{4}, büyük floku{5} ve randa yelkeniyle{6} ilerliyordu, ama öylesine yavaş ve öylesine hüzünlü bir ilerleyişi vardı ki kıyıdaki meraklılar bir felaketi önceden haber veren o içgüdüyle geminin ne gibi bir kaza geçirmiş olabileceğini kendi kendilerine soruyorlardı. Yine de gemicilikte uzman olanlar eğer bir kaza olmuşsa, bunun geminin kendisiyle ilgili olmadığım biliyorlardı; çünkü, kusursuz yönetilen bir geminin tüm görünümüne sahip olarak yol alıyordu: demiri suya salınmış, civadra halatları{7} indirilmişti; ve Firavun’a Marsilya limanının dar girişinde yön vermeye hazırlanan kılavuz kaptanın yanında hızlı hareket eden, her şeyi gören, geminin her hareketini denetleyen ve kılavuz kaptanın her emrini yineleyen genç bir adam duruyordu. Kalabalığın başında dolaşan anlaşılmaz kaygı Saint-Jean düzlüğündeki izleyicilerden birini özellikle telaşlandırmıştı, öyle ki geminin limana girmesini bekleyemedi; küçük bir barkoya{8} atlayıp Firavun’un önüne gelinceye dek kürek çekilmesini emretti ve küçük Re-serve Koyu’nun karşısına ulaştı. Adamın geldiğini gören genç denizci, kılavuz kaptanın yanındaki işini bıraktı ve şapkasını eline alarak geminin küpeştesine gelip yaslandı. Bu, on sekiz yirmi yaşlarında, uzun boylu, incecik, güzel siyah gözleri, abanoz rengi saçları olan genç bir adamdı; tüm kişiliğinde çocukluklarından bu yana tehlikelerle savaşmaya alışmış insanlara özgü sakin ve kararlı bir hava vardı. “Ah! Dantes, sizsiniz demek!” diye bağırdı barkodaki adam; “ne oldu? Neden geminize böyle bir keder havası hâkim?” “Büyük bir felaket, Mösyö Morrel!” diye yanıt verdi genç adam, “büyük bir felaket, özellikle benim için: Civita-Vecchia yakınlarında şu yürekli Kaptan Leclere’i yitirdik.” “Ya yük?” diye sordu hemen armatör. “Yük gereken limana ulaştı Mösyö Morrel ve sanırım bu bakımdan memnun kalacaksınız; ama zavallı Kaptan Leclere...” “Peki ona ne oldu?” diye sordu armatör, gözle görünür biçimde rahatlamış olarak; “o yürekli kaptana ne oldu peki?” “Öldü.” “Denize mi düştü?” “Hayır, mösyö; beyin hummasından, korkunç sancılar içinde öldü.” Sonra adamlarına dönerek: “Hey!” dedi, “demir atmak için herkes görevinin başına!” Mürettebat emre uydu. Aynı anda mürettebatı oluşturan sekiz ya da on denizciden bir kısmı gözcü kulübesine, bir kısmı brasyaya,{9} diğerleri de kandilisaya{10} ve flokların halatlarına, birkaçı da yelkenlerin istinga iplerine{11} doğru koştu. Genç denizci manevranın başlamasına isteksizce bir göz attı, emirlerinin yerine getirilmekte olduğunu görünce de konuştuğu kişiye döndü. “Peki bu felaket nasıl oldu?” diye devam etti armatör, konuşmayı genç adamın bıraktığı yerden alarak. “Tanrım, bu çok beklenmedik bir biçimde oldu mösyö: liman komutanı ile uzun bir konuşmadan sonra Kaptan Leclere sinirli bir biçimde Napoli’den ayrıldı; yirmi dört saat sonra ateşlendi; üç gün sonra da öldü... “Ona, her zamanki cenaze törenlerimizden birini yaptık, şimdi bir hamağın içine uygun bir biçimde sarılmış olarak, başında ve ayağında birer tane otuz altılık gülle ile El Gig-lio Adası açıklarında yatıyor. Dul eşine kılıcını ve onur madalyasını getiriyoruz. On yıl İngilizlerle savaştıktan sonra herkes gibi sonunda yatağında ölmek çok acı bir şey,” diye ekledi genç adam üzüntülü bir gülümseyişle. “Öyle! Elden ne gelir Mösyö Edmond,” diye söze yeniden başladı armatör, gitgide daha sakinleşmiş olarak, “hepimiz ölümlüyüz, eskilerin yeni gelenlere yer açması gerek, bu olmasa ilerleme de olmazdı ve sizin bana verdiğiniz güvenceye göre gemideki yük de...” “İyi durumda, Mösyö Morrel, bu konuda güvence veririm, işte size yirmi beş bin franklık kârdan hiçbir indirim yapmamanızı salık vereceğim bir sefer.” Sonra, yuvarlak kuleyi geçince: “Çanaklık yelkenlerini, floku ve randa yelkenini istinga ederek topla!” diye bağırdı genç denizci; “Alesta funda!”{12} Emir neredeyse bir savaş gemisindeymiş gibi hızla yerine getirildi. “Yelkenleri indir ve topla!” Son emirden sonra tüm yelkenler indirildi ve gemi artık sadece önceden aldığı hızla, neredeyse hissedilmeyecek bir biçimde ilerledi. Armatörün sabırsızlığını gören Dantes: “Artık gemiye binmek istersiniz herhalde Mösyö Morrel, işte muhasebeciniz Mösyö Danglars da kamarasından çıkıyor, o size istediğiniz tüm bilgileri verecektir. Bana gelince demir atma işini denetlemem ve gemiye yas bayrağını çekmem gerek,” dedi. Armatör bu öneriyi ikinci bir kez yineletmedi. Dantes’in kendisine attığı halatı yakaladı ve bir denizciye yakışacak bir beceriklilikle geminin bordasına tutturulmuş şeytan çarmığma{13} tırmandı, o sırada ikinci kaptanlık görevine geri dönen Dantes konuşmayı, biraz önce adını söylediği, şu anda kamarasından çıkarak dosdoğru armatörün karşısına gelinceye dek ilerleyen Danglars’a devretti. Yeni gelen, oldukça karanlık yüzlü, üstlerine karşı dalkavuk, astlarına karşı saygısız, yirmi beş, yirmi altı yaşlarında bir adamdı : tayfalar için her zaman bir iğrenme nedeni olan muhasebeci sanı dışında genelde tüm mürettebatın kötü gözle baktığı biriydi, oysa Edmond Dantes, bunun tam tersine, herkes tarafından seviliyordu. “İşte böyle, Mösyö Morrel,” dedi Danglars, “felaketi öğrendiniz değil mi?” “Evet, evet, zavallı Kaptan Leclere! iyi ve dürüst bir insandı!” “Ve özellikle kusursuz bir denizciydi, Morrel ve Oğulları Şirketi kadar önemli bir şirketin çıkarlarım gözeten bir adama yakışır biçimde suyla gökyüzü arasında yaşlanmış bir denizciydi,” diye karşılık verdi Danglars. “Ama,” dedi armatör, gözleriyle demir atmaya giden Dantes’i izleyerek, “bana kalırsa mesleğini iyi bilmek için o kadar da yaşlı olmaya gerek yok Danglars, işte işini yapan ve kimseden öğüt almaya ihtiyacı olmayan dostumuz Edmond.” “Evet!” dedi Danglars, içinde kinli bir ışık parlayan gözleriyle Dantes’e yan yan bakarak, “evet, o genç, bundan hiç kuşku yok. Kaptan ölür ölmez kimseye danışmadan kumandayı eline aldı ve doğrudan Marsilya’ya dönmek yerine Elbe Adası’nda bize bir buçuk gün kaybettirdi.” “Geminin kumandasını ele almak, ikinci kaptan olarak onun göreviydi,” dedi armatör, “bunda haklı; Elbe Adası’nda bir buçuk gün kaybettirmesine gelince, bunda haksız; meğerki gemiye bir onarım gerekmiş olmasın.” “Gemi benim olduğum kadar, sizin olmanızı isteyeceğim kadar sağlamdı Mösyö Morrel; o bir buçuk gün sadece basit bir kapris yüzünden, karaya çıkma keyfi için yitirildi, işte hepsi bu.” “Dantes,” diye seslendi armatör genç adama dönerek, “buraya geliniz." “Bağışlayın efendim,” dedi Dantes, “bir dakika sonra emrinizdeyim.” Sonra mürettebata seslenerek: “Demir at!” dedi. Demir hemen aşağı atıldı, zincirler gürültüyle suya indi. Kılavuz kaptanın orada olmasına karşın Dantes bu sonuncu manevra tamamlanıncaya dek görevinin başında kaldı; sonra da şöyle dedi: “Flamayı direğin ortasına indirin, bayrağı yarıya çekin, serenleri çapraz koyun!” “Görüyorsunuz,” dedi Danglars, “kendisini şimdiden kaptan sanıyor, inanın bana.” “Öyle zaten,” dedi armatör. “Evet, sizin ve ortağınızın imzası dışında, Mösyö Morrel.” “Elbette! Neden onu bu görevde bırakmayalım?” dedi armatör. “O genç, bunu biliyorum, ama her şeyi biliyor ve bu konuda son derece deneyimli gibi geliyor bana.” Danglars’ın gözlerinden bir bulut geçti. “Bağışlayın Mösyö Morrel,” dedi Dantes yanlarına yaklaşarak; “gemi artık demir attı, işte emrinizdeyim: beni çağırmıştınız değil mi?” Danglars bir adım geriye çekildi. “Size Elbe Adası’nda neden durduğunuzu soracaktım.” “Bunu ben de bilmiyorum mösyö; ölürken büyük Mareşal Bertrand için bana bir paket vermiş olan Kaptan Leclere’in son isteğini yerine getirmek içindi.” “Demek onu gördünüz, Edmond?” “Kimi?” “Büyük mareşali.” “Evet.” Morrel çevresine baktı ve Dantes’i bir kenara çekti. “İmparator nasıl?” diye sordu heyecanla. “İyi, gözlerimle gördüğüm kadarıyla elbette.” “Demek imparatoru da gördünüz?” “Ben oradayken mareşalin odasına girdi.” “Onunla konuştunuz mu?” “Doğruyu söylemek gerekirse o benimle konuştu efendim,” dedi Dantes gülümseyerek. “Size ne dedi?” “Bana gemi hakkında, Marsilya’ya hareket ettiği tarih hakkında, izlediği yol ve taşıdığı yük hakkında sorular sordu. Bana öyle geldi ki gemi boş olsaydı, ben de geminin sahibi olsaydım, gemiyi satın almaya niyetliydi; ama ben ona sadece ikinci kaptan olduğumu ve geminin Morrel ve Oğulları Şirketi’ne ait olduğunu söyledim. Ah! Ah!’ dedi, ‘bu şirketi biliyorum. Morreller babadan oğula armatördürler, ben Valencia’da garnizondayken benimle aynı alayda görev yapan bir Morrel vardı.’” “Vallahi doğru!” diye haykırdı armatör neşe içinde; “bu sonradan kaptan olan amcam Policar Morrel’di. Dantes, amcama, imparatorun onu anımsadığını söyleyin, yaşlı askerin ağladığını göreceksiniz. Gidelim, gidelim,” diye konuşmasını sürdürdü armatör genç adamın omzuna dostça vurarak, “Kaptan Ledere’in emirlerine uyarak Elbe’de durmakla iyi ettiniz, mareşale bir paket verdiğiniz ve imparatorla konuştuğunuz bilinseydi, bu sizi tehlikeye atabilirdi.” “Bunun beni tehlikeye atabileceğini söylemekle ne demek istiyorsunuz efendim?” diye sordu Dantes, “Ben ne götürdüğümü bile bilmiyordum ve imparator da bana sadece yeni tanıştığı birine sorabileceği sorular sordu. Ama bağışlayın,” dedi Dantes, “işte sağlık ve gümrük görevlileri geliyor, izin verirsiniz değil mi?” “İşinize bakın, işinize bakın sevgili Dantes.” Genç adam uzaklaştı, o uzaklaşırken Danglars yaklaştı. “İşte böyle!” dedi, “öyle görünüyor ki Porto-Ferrajo’da demir atma konusunda size bir sürü geçerli neden sıraladı.” “Çok iyi nedenler, sevgili Mösyö Danglars.” “Eh! İyi o zaman,” diye yanıt verdi Danglars, “çünkü görevini yerine getirmeyen bir arkadaş görmek her zaman üzücü olmuştur.” “Dantes görevini yaptı,” dedi armatör, “söyleyecek hiçbir şey yok. Ona bu molayı emreden Kaptan Leclere’di.” “Kaptan Leçlere dediniz de, size ondan bir mektup vermedi mi?” “Kim?” “Dantes.” “Bana mı? Hayır! Onda bir mektup mu vardı?” “Paket dışında, Kaptan Leclere’in ona bir de mektup verdiğim sanıyorum.” “Hangi paketten söz ediyorsunuz Danglars?” “Dantes’in Porto-Ferrajo’dan geçerken bıraktığı paketten elbette.” “Porto-Ferrajo’ya bırakacağı bir paket olduğunu nereden biliyorsunuz?” Danglars kızardı. “Kaptanın aralık kalmış kapısının önünden geçiyordum, onun Dantes’e bir mektup ile bir paket verdiğini gördüm.” “Bana bundan hiç söz etmedi,” dedi armatör; “ama bu mektup onda ise bana verecektir.” Danglars kısa bir süre düşündü. “Bakın Mösyö Morrel,” dedi, “rica ederim bundan Dantes’e hiç söz etmeyiniz; yanılmış olabilirim.” O sırada genç adam yanlarına geliyordu; Danglars uzaklaştı. “Pekala, sevgili Dantes, boş musunuz?” diye sordu armatör. “Evet efendim.” “İşiniz uzun sürmedi.” “Hayır, mallarımızın listesini gümrükçülere verdim; yönergelere gelince, liman müdürlüğünün kılavuz kaptanla gönderdiği adama teslim ettim belgelerimizi.” “Demek artık burada yapacak başka bir işiniz yok.” Dantes çevresine hızla bir göz gezdirdi. “Hayır, her şey yolunda,” dedi. “O zaman bizimle akşam yemeğine gelebilirsiniz.” “Bağışlayın Mösyö Morrel, beni bağışlayın lütfen, ama önce babamı görmeye gitmeliyim. Bana ne kadar onur verdiğinizi bilmiyor değilim.” “Doğru, Dantes, doğru. Sizin iyi bir evlat olduğunuzu biliyorum.” “Şey...” diye sordu Dantes belli bir duraksamayla, “babam iyi mi? Biliyor musunuz?” “Sanırım iyi, sevgili Edmond, her ne kadar onu görmediysem de.” “Evet, kendisini küçücük odasına kapatmakta direniyor.” “Bu da en azından yokluğunuz sırasında hiçbir şeyden yoksun olmadığını kanıtlıyor.” Dantes gülümsedi. “Babam gururludur mösyö ve hiçbir şeyi olmasa da, kim olursa olsun dünyada kimseden bir şey isteyeceğini sanmam, Tanrı’dan başka.” “O zaman, bu ilk ziyaretinizden sonra sizi bekliyoruz.” “Bir kez daha beni bağışlayın Mösyö Morrel; bu ilk ziyaretten sonra duygusal olarak benim için daha az önemli olmayan bir İkincisi var.” “Ah! Doğru ya, Dantes; Katalanlar’da sizi babanızdan hiç de aşağı kalmayan bir sabırsızlıkla bekleyen biri olduğunu unutmuşum: O da güzel Mercedes.” Dantes gülümsedi. “Ah! Ah!” dedi armatör, “Firavun’dan haber almak için üç kez beni görmeye gelmiş olmasına

Description:
Özgün Adı: Le Comte de Monte-Kristo. ALEXANDRE DUMAS 24 Şubat 1815 günü Notre-Dame de la Garde'ın gözcüsü Smyma{1}, Trieste ve Napoli'den gelen üç direkli yelkenli ortasından en derin karanlığa düşen, meslek yaşamının yerle bir olduğunu gören, yaşlı babası öldü mü yoks
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.