ebook img

Modern Türkiye’nin Oluşumu PDF

317 Pages·04.071 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Modern Türkiye’nin Oluşumu

FEROZ AHMAD Tü rkçesi: Ya vuz Alogan M odern* Türkiye'nin . O lu şu m u FEROZ AHMAD MODERN TÜRKİYE’NİN OLUŞUMU Türkçesi: Yavuz Alogan SARMAL YAYINEVİ Babıali Cad. Pak Han No: 16/4 Cağaloğlu-İstanbul Tel: (0212) 522 45 78-512 70 20 Fax: (0212) 522 45 78 The Making of Modern Turkey Raulledge 1. Baskı : 1993 2. Baskı : 1994 Yazan Feroz Ahmad Türkçesi Yavuz Alogan Tr. Birinci Baskı Ekim 1995 © 1995 Akçalı Ajans-Türkiye Türkçe Yayın Hakları Sarmal Yayınevi Teknik Hazırlık : M. Selim Talay Kapak : İnci Batuk Dizgi : Sevgi Kayıhan Baskı Kayhan Matbaası Cilt Yalçın Mücellithanesi İÇİNDEKİLER Giriş: Türkiye Askeri Bir Toplum mu?.................................................7 Osmanlı Mirası..........................................................................................27 İmparatorluktan Ulusa (1908-1923).....................................................51 Yeni Türkiye: Siyasal Yaşam (1923-1945)........................................79 Yeni Türkiye: Toplum ve Ekonomi (1923-1945)............................107 Çok Parti Bilmecesi: (1945-1960).......................................................147 Askeri Müdahale, Kurumsal Yeniden Yapılanma ve İdeolojik Siyasetler: (1960-1971) 173 Askeri Müdahale, Sosyal Demokrasi ve Siyasal Terör: (1971 -1978)...................................................................209 Askeri Müdahale, Siyasal ve Ekonomik Yeniden Yapılanma: (1980-1991)......................................................255 Son Söz: Türkiye’nin Bugünü ve Yarını..........................................297 Bedia için Giriş Türkiye, Askeri Bir Toplum mu? 1990’ ların başında, daha doğrusu son çeyrek yüzyılda Tür­ kiye’nin siyasal durumu üzerine okuyan bir kişi, silahlı kuvvetlerin oynadığı rol karşısında muhtemelen şaşıracaktır. Generaller, Başbakan Süleyman Demirel’in sivil hükümetini 12 Eylül 1980’de kovdular, her türlü siyasal faaliyeti durdurdular, Kasım 1983’le sıkı biçimde denetlenen bir genel seçime izin vermeden önce, yeni bir anayasa ve yeni bir siyasal çerçeve hazırladılar. Sonuç olarak iktidar, bir parti kurarak girdiği seçimleri kazanan sivil bir baş­ bakana, Turgut Özal’a devredildi ve Türkiye’nin yeniden de­ mokrasi yoluna sokulduğu görüldü. Ne var'ki, 1982 Ana­ yasasının öngördüğü ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, yani 1980 darbesine önderlik eden generalin kullandığı cum­ hurbaşkanlığı yetkileri, silahlı kuvvetlerin siyasal faaliyeti sürekli gözetim altında tutmasını sağladı. Ayrıca sıkıyönetim sivil yö­ netime geçildikten sonra da uzun süre yürürlükte kaldı ve ancak as­ keri denetimi kolaylaştıracak şekilde, aşamalar halinde kaldırıldı. 1980 askeri darbesi, pek çok gözlemcinin -yabancı ve Türk- Türkiye’nin siyasal yaşamında ve tarihinde ordunun rolü üzerinde durmasına yol açtı. Ordu’nun Mart 1971’de ve daha önce, Mayıs 1960’da yaptığı müdahalelere dikkat çekildi. Her on yılda bir uy­ gulanan açık bir müdahale modelinin var olduğu görülüyordu. Buna göre askerler her on yılda bir yolsuzluklara bulaşmış ye­ tersiz politikacıların yarattıkları karışıklığı düzeltmek için is­ temeye istemeye iktidara el koyuyorlardı. 1960’da ordu, ana­ yasayı tamamen gözardı ederek ülkeyi yöneten ve parlamentoda sahip olduğu ezici çoğunluğa dayanarak uygulamalarını haklı çı­ karan Adnan Menderes’in Demokrat Parti’sini devirdi. Mart 1971 ’de Yüksek Askeri Komuta kademesi, Süleyman Demirel’i is­ tifaya zorladı ve on yıl sonra, Eylül 1980’de, aynı şeyi bir kez daha yaptı, tik müdahale anayasayı savunma gerekçesiyle haklı çıkarıldı. Öteki iki olayda hükümetler zayıf ve yetersiz olarak be­ timlendiler, anarşi ve istikrarsızlığın kaynağı olarak görüldüler. Bu durum silahlı kuvvetlerin bekçiliğini yaptığı devletin te­ mellerini tehdit ediyordu. Askeriye’nin iç siyasette oynadığı rolü açıklamak için kul­ lanılan mevcut koşullardan ayrı olarak, bu müdahalecilik, Os- manlı-Türk tarihi bağlamında da haklı çıkarıldı. Osmanlı îm- paratorluğu’nun, Avrupa, Asya ve Afrika’da geniş bölgeleri fetheden ve hattâ iki kez, 1529 ve 1683’de, Viyana kapılarına da­ yanan büyük bir askeri kuruluş olduğu söylenir. Yeniçeri Ordusu Avrupa’nın kırbacı olmuştu. Ancak gerileme yüzyıllarında aynı ordu bu kez fiilen saray politikasına girdi ve yönetimdeki Sul­ tan ’ın düşmanlarından çok bizzat Sultan’a yönelik bir tehdit oluş­ turdu. Yeniçeriler (ulemâ) denilen din adamlarıyla ittifak kurarak reforma karşı muazzam bir engel oluşturdular. Onsekizinci yüzyıl sonuyla ondokuzuncu yüzyılın reformcu Sultanları hastalanan dev­ letlerinin kurumlannı modernleştirmeye başladıklarında, ilk ola­ rak orduyu ele aldılar. Sonuç olarak Batı’yı örnek alan askeri okullar ve akademiler kuruldu ve bu kurumlardan kendilerini dev­ letin ve imparatorluğun selametine adamış yeni bir reformcu su­ baylar kuşağı çıktı. Ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde bu subaylar da si­ yasallaştılar. Yüksek düzeyli sivil görevlilerle gizli ilişkiler kur­ dular ve hazırladıkları anayasayı 1876’da Sultan’a zorla kabul et­ tirdiler. Daha sonra Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) anayasayı rafa kaldırıp ülkeyi bir despot olarak yönetmeye başladığında, su­ baylar, onu devirmek ve anayasal hükümeti yeniden kurmak için planlar hazırlamaya başladılar. 1889’da İttihat ve Terakki Ko­ mitesi (ÎTK) olarak bilinen bir gizli demek kurdular. Modem Türk tarihinde, hepsi önemli siyasal roller oynayan, Enver Paşa, Cemal Paşa ve Mustafa Kemal Atatürk bu demeğin üyeleriydi. Ordu içinde İTK önderliğindeki ayaklanma Haziran-Temmuz 1908’de gerçekleşti ve sonuç olarak Abdülhamit otuz yıl kadar önce rafa kaldırdığı anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı. Bu hareket, on yıl boyunca devam eden ve Osmanlı İm­ paratorluğu’ nun Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğramasıyla sonuçlanan Jön Türk devriminin başlangıcıydı. Yenilgi durumunda bile Büyük Güçler’in ve onların himayesi altındaki güçlerin istila ve işgaline direnebilecek yegâne örgütlü gücün Türk ordusu olduğu görülüyordu. Mayıs 1919’da Yunan or­ dusunun İzmir’e asker çıkarması ve batı Anadolu’yu istila et­ mesinin ardından, General Mustafa Kemal’in önderliğindeki ulu­ salcı güçler bir direniş hareketi örgütlemeye başladılar. Birçok cephede Uç yıl süren.şiddetli bir mücadeleden sonra ulusalcılar, bütün Anadolu’da kendi otoritelerini kurmayı başardılar. Savaş meydanlarında kazanılan zaferleri diplomatik başarılar izledi. Temmuz 1923’de imzalanan ve Türkiye’nin yeni sınırlarının ulus­ lararası alanda tanınmasını sağlayan Lausanne Antlaşması bu ba­ şarıların zirvesiydi. 29 Ekim’de çoğunluğunu askerlerin oluş­ turduğu ulusalcı önderlik cumhuriyeti kurdu ve yeni bir Türkiye ile yeni bir Türk oluşturma süreci başladı. Osmanlı döneminden günümüze kadar Türk tarihinde ve siyaset hayatında ordunun taşıdığı önem makul bir süreklilik gösterir. Böylece ordu dünya görüşünü asla değiştirmeyen, toplumun üze­ rinde duran ve ondan bağımsız bir kurum olarak görülür. Bu an­ layış, aynı zamanda, modem Türk tarihi ve siyaseti hakkında daha iyi ve daha derin bir kavrayış sağlayan, çoğu kez sert ve dramatik olan değişiklikleri belirsizleştirme eğilimi gösterir. Kuşkusuz her ulusun tarihinde süreklilik gösteren bir çizgi vardır ve geçmişten tam bir kopuş nadiren görülür. Ancak dönüm noktalarını gözden kaçırmamak önemlidir. Bu özellikle Türkiye örneği için geçerlidir. Bu ülkede, özellikle cumhuriyetin kurucuları, geçmişten kopmak için sürekli çaba göstermişlerdir. Atatürk, kurmakta oldukları re­ jimin, Osmanlı devletiyle hiçbir ortak özellik taşımadığını ve çü­ rümüş geçmişten tam bir kopuşu ifade ettiğini vurgulardı. Ne var ki, modern Türkiye tarihinde bir başka süreklilik çiz­ gisi vardır ve bu çizgi çağdaş durumu askeri müdahale faktörüne kıyasla daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bu, Türklerin kendi imparatorluklarına, sanayileşme aşamasındaki Britanya ve Av­ rupa’nın hâkim olduğu oluşum halindeki dünya ekonomisinde bir yer bulma konusunda, ondokuzuncu yüzyılın başlarında gös­ terdikleri kararlılıktı. Başlangıçta Sultanlar Batı’nın giderek artan meydan okuyuşuna sadece modem bir ordu kurarak karşı ko­ yabileceklerini sanıyorlardı. Ancak ondokuzuncu yüzyılda hâkim sınıflar Batı’dan gelen baskıya sadece askeri araçlarla di- renemeyeceklerini anladılar. Direnebilmek için, modem ordunun sadece bir parçasını oluşturacağı modem bir siyasal, toplumsal ve ekonomik yapı kurmak zorunda olduklarını gördüler. Türkler, Avrupa devrimlerinin serbest bıraktığı güçleri göz­ lemlediler ve modern-öncesi Osmanlı siyasal ve toplumsal ya­ pılarının, modem toplumların şiddetli saldırısı karşısında ya­ şamlarını sürdüremeyeceklerini öğrendiler. İmparatorluk zamana uymak, ne özel mülkiyetin kutsallığını ne de mülk sahibi sı­ nıfların itibar ve şerefini tanıyan kendi “doğu despotizmini terk etmek zorunda kaldı. Sultan’ın mutlak yetkilerinden vazgeçmeye ve teba’ının bazı temel hak ve özgürlüklerden yararlanmasını kabul etmeye ikna edilmesi gerekti. Bu kısmen 1839 ve 1856 im­ paratorluk fermanları ve 1876 Anayasası’yla gerçekleştiridi.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.