ebook img

mide kanseri olgularında ameliyat sonrası sağkalıma etki eden prognostik faktörlerin analizi PDF

103 Pages·2008·1.2 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview mide kanseri olgularında ameliyat sonrası sağkalıma etki eden prognostik faktörlerin analizi

T.C SAĞLIK BAKANLIĞI ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ III.GENEL CERRAHİ KLİNİĞİ ŞEF:PROF.DR.MEHMET MİHMANLI MİDE KANSERİ OLGULARINDA AMELİYAT SONRASI SAĞKALIMA ETKİ EDEN PROGNOSTİK FAKTÖRLERİN ANALİZİ UZMANLIK TEZİ Dr. Kadir ÖZER İSTANBUL-2008 TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim süresince cerrahinin teorik ve pratik prensiplerini öğreten, iyi bir cerrah ve iyi bir insan olmam konusunda destek ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Mehmet MİHMANLI'ya teşekkür eder, minnet ve saygılarımı sunarım. Uzmanlık tezimi hazırlama ve yazma aşamasında bana büyük destekleri olan, asistanlığım süresince cerrahi bilgi ve becerilerini benden esirgemeyen Op.Dr.Cemal KAYA, Op.Dr.Uygar DEMİR, Op.Dr.Özgür BOSTANCI, Op.Dr.Ece DİLEGE, Op.Dr.Halil COŞKUN’a teşekkür ederim. Asistanlığım süresince beraber çalıştığım, dostlukları ile hep yanımda hissettiğim asistan arkadaşlarıma, klinikte beraber çalıştığım ve her zaman yardımlarını gördüğüm hemşire, personel ve sekreter arkadaşlarıma teşekkür ederim. Yaşamım boyunca bana vermiş oldukları destek ve sevgiyle çok şey borçlu olduğum sevgilianneme, babama, kardeşlerime ve eşimeteşekkür ederim. Dr.Kadir Özer İÇİNDEKİLER SAYFA NO GİRİŞ.........................................................................................................1 TARİHÇE..................................................................................................2 GENEL BİLGİLER EMBRİYOLOJİ.............................................................................6 HİSTOLOJİ-FİZYOLOJİ...............................................................6 ANATOMİ......................................................................................9 MİDE KANSERİ İNSİDANS......................................................................................20 ETYOLOJİ......................................................................................21 HİSTOPATOLOJİ..........................................................................26 EVRELEME...................................................................................39 PROGNOZA ETKİ EDEN FAKTÖRLER………………………40 MİDE KANSERİNDE TEDAVİ KEMOTERAPİ...............................................................................46 RADYOTERAPİ.............................................................................47 CERRAHİ TEDAVİ........................................................................49 MATERYAL VE METOD......................................................................56 BULGULAR.............................................................................................57 TARTIŞMA..............................................................................................78 SONUÇ.....................................................................................................86 ÖZET…………………………………………………………………… 87 KAYNAKLAR.........................................................................................88 GİRİŞ Mide kanseri, insanlardaki en agresif tümörlerden biridir ve erken evrede teşhis edildiği zaman izlenen 5 yıllık sağ kalım oranı % 90-100 iken, ileri evre tümörlerde bu oran %15-25' lere kadar gerilemektedir. Mide kanseri, dünyada erkeklerde 2., kadınlarda 4. en sık görülen kanserdir. Türkiye’de tüm kanserler içinde erkeklerde ve kadınlarda 2. en sık görülen kanserdir. Türkiye’de saptanan kanserlerin erkeklerde % 7.4, kadınlarda % 6'sı mide kanseridir. Türkiye’de mide kanserinden ölüm oranı erkeklerde 4.3/100.000, kadınlarda 2.5/100.000 dir. Mide kanserine erkeklerde daha çok rastlanır ve erkek kadın oranı 2/1 'dir. 40 yaşından önce nadir görülen hastalığın insidansı yaşla birlikte artar ve 60'lı yaşlarda en yüksek seviyesine ulaşır. Japonya’da yürütülen toplum taramaları nedeniyle hastalık daha erken evrede teşhis edilmektedir. Batı ülkelerinde ise hastalığın daha az görülmesi, toplum taramalarının az ve yetersiz olması nedeniyle mide kanseri genellikle ileri evrede teşhis edilmekte ve dolayısıyla kür şansıazalmaktadır. Mide kanserinde prognoz ile ilgili yapılmış çalışmalarda bazı faktörlerin prognoza etkisi hemen her zaman gözlenmekle birlikte bazı faktörler, değişik araştırmalar arasında farklılıklar göstermektedir. Mide kanserlerinde prognoz üzerine etkili olduğu düşünülen birçok faktör araştırma konusu olmuştur. Cinsiyet, yaş, kan grubu ve kan transfüzyonu, vücut kitle indeksi, tümörün lokalizasyonu, tümörün çapı, makroskopik tipi, histolojik grade, evresi, metastatik lenf nodu, tümör belirteçleri (CEA, Ca19-9), ameliyat öncesi hemoglobin ve albümin düzeyi, uygulanan ameliyat tipi, lenf disseksiyonu (D1, D2, D3), kemoterapi (var/yok), radyoterapi (var/yok) rezeksiyon yapılan mide kanseri hastalarında prognostik faktörler olarakaraştırılmıştır. Bu çalışmada öne sürülen prognostik faktörlerin retrospektif olarak değerlendirilerek sağ kalımüzerine etkileri araştırılmıştır 1 TARİHÇE (1) Mide kanseri muhtemelen insanoğlunun eski çağlardan bu yana yakalandığı bir hastalıktır. Ancak midenin geniş lümenli bir organ olması ve bu nedenle semptomlarının çok ileri evrelere gizli kalması, mide kanserinin tanısı ve tedavisi ile ilgili bilimsel gelişmeleri geciktirmiştir. İlk olası mide kanseri olgusuna M.Ö. 1660 yıllarında yazılan George Ebers yazıtlarında rastlanmaktadır. M.Ö. 4. yüzyılda Yunanistan'da yaşamış olan Hipokrat, kanser hastalığının davranışını yengece benzeterek, yengeç anlamına gelen 'karkinos' kelimesini ilk kez kullanan bilgindir. Mide kanserinin tanımına benzer ilk bulgulara ise M.S. 11. yüzyılda yazılmış olan İbn-i Sina Tıp Ansiklopedisinde rastlanmaktadır. İbn-i Sina bilindiği gibi zamanının en iyi tıp bilginidir. 1774 yılında Lyon üniversitesi doktorlarından Pyrile'nin "Dissertatio Academica De Cancra" başlıklı makalesi modern onkolojinin öncüsü oldu. Ancak 1835 yılında Dr. Cruveilhier, midenin selim ve habis ülserlerinin tanımını yapıncaya kadar, mide kanserleri hakkında ciddi bir bilgi yoktu. Cruveilhier, 1821 yılında ölen Napoleon Bonaparte'ın ölümündeki tarihi sırrı açıkladı. 1815 yılında Waterloo'yu kaybetmesinden sonra Atlantik okyanusundaki St. Elena adasına sürgüne gönderilen Napoleon Bonoparte, 1819 yılında tekrarlayan ateş, karın ağrısı, hıçkırık ve kusma yakınmaları ile hastalandı. Zaman zaman iyileşme dönemleri olmakla birlikte 27 Nisan 1821 günü bol miktarda kahve telvesi şeklinde kusma, hıçkırık ve taşikardi gelişti. Bir gün sonra kendi doktoru Antonmarchii'ye "ölümümden vücudumun açılmasını, midemin muayene edilmesini ve bulguların çocuklarıma ayrıntılı bir rapor halinde verilmesini istiyorum" dedi. Çünkü babası ve bazı akrabaları da benzer şekilde ölmüştü. İki gün sonra 5 Mayıs 1821 de sabaha karşı ölen Bonoparte'ye otopsi yapıldı. Rapor şöyle idi "Midenin hacmi küçük, ön yüzü normal görünümde olmakla birlikte küçük kurvatur tarafında ortası 2 delinmiş sert bir alan mevcuttur. Mide açıldığında; mideyi dolduran kahve telvesi şeklinde bol miktarda sıvı, pilora 1-2 cm mesafede kanseröz ülser perforasyonu ve tüm antrumun skiröz kalınlaştığı saptanmıştır". Buradan anladığımız kadarıyla ölüm mide kanserinin kanaması ve perforasyonuna sekonder gelişmişti. Cruveilhier'in mide kanserinin anatomik tarifi ve 1839 yılında Bayle'nin mide kanserinin klinik tablosunu tarif etmesi bu konuda yeni bir dönemi başlatmış olmakla birlikte, mide kanserinin resmi hikayesi bundan tam 40 yıl sonra, 9 Nisan 1879'da Fransız cerrah Jules Emile Pean'ın mide kanseri nedeniyle ilk mide rezeksiyonunu yapmasıyla başladı. Hasta postoperatif beşinci günde öldü. 6 Kasım 1880'de Ludwig R.Von Rydgier mide kanseri nedeniyle ikinci kez mide rezeksiyonu yaptı. Bu hasta ise ameliyat gecesi öldü. Nihayet 22 Ocak 1881 günü Viyanalı cerrah Theodor Billroth (2) mide kanserli hastasına subtotal rezeksiyon ve gastroduodenostomi ameliyatını ilk kez başarıyla yaptı. 43 yaşındaki kadın hasta Therese Heller, solukluk, zayıflık ve kusma yakınmaları ile Billroth'a başvurmuş, Billroth hastanın muayenesinde epigastriumda kitle palpe etmiş ve ameliyata karar vermişti. Hastanın midesini ameliyattan bir gün önce 14 litre sıvı ile yıkayan Dr. Barbieri; kloroform, alkol ve eter karışımı ile anestezi sağlamıştı. Billroth, pilorun 2 cm altından ve proksimalde tümörün 3 cm yukarısından rezeksiyon ve gastroduodenostomi yapmıştı. Anastomoz için 54 adet ipek dikiş atılmıştı. Çıkarılan mide parçasının küçük kurvatur tarafı 10 cm, büyük kurvatur tarafı 14 cm ölçüldü. Hastanın postoperatif gidişi mükemmeldi. Postoperatif 2. gün çay kaşığı ile saat başı süt ve 13. gün şaraplı yiyecekler verilmeye başlandı. Postoperatif 26. gün taburcu edilen hasta, 4 ay sonra peritonitis karsinomatoza nedeniyle öldü (3). Haklı olarak bu ameliyatı bir zafer ihtişamıyla yayınladı. Billroth, anastomozu daha sonraları gastrojejunostomi şeklinde de yaptı. Ocak 1885'de Billroth, distal mide kanseri olan bir hastada rezeksiyon yaptıktan sonra doudenum ve kesilen mide kenarlarını karbonize edilmiş ipek ile kapamıştır. Mide arka yüzünden jejenum kullanarak yaptığı gastroenterostomi ile midenin boşalmasını sağlamıştır. Hasta 1.5 yıl yaşamıştır ve bu girişim Billroht II operasyonu olarak adlandırılmıştır (3). Billroth klinik'te 1890 yılına kadar 41 hastaya mide rezeksiyonu yapmış ve 19 tanesi başarılı olmuştur (3). Bu tarihten 2 yıl sonra Billroth ölmüş ve ortaklaşa bildirilen 3 bir yayında, 257 adet mide kanserine rezeksiyon uygulandığı ve operasyon mortalitesinin %54 olduğu belirtilmiştir (4). Literatüre subtotal gastrektomi sonrası gastroduodenostomi Billroth I, subtotal gastrektomi ve gastrojejunostomi ise Billroth II ameliyatı olarak yerleşmiştir. 1897 yılında 32 yaşındaki Zürihli cerrah Karl Schlattter ilk total gastrektomiyi gerçekleştirdi. Hasta Anna Zandis, 56 yaşında bir kadındı. Karl Schlatter diffüz mide kanseri saptadığı hastasına total gastrektomi ve özofagojejunostomi yaptı. Hasta postoperatif olarak iyiydi, ancak beslenme ve intestinal motilite çalışmaları nedeniyle 14 ay boyunca hastanede kaldı ve tümör nüksü nedeniyle öldü. Schalatter'in başarısının dünyada duyulması ile total gastrektomi değişik tekniklerle yapılmaya başlandı. San Fransisko'dan Dr.Brigham ve Boston'dan Dr.Richardson total gastrektomiyi başarı ile gerçekleştirdiler. Türk Cerrahlardan Mim Kemal Öke 1925 yılında pilor tümörü için gastrektomi olgusunu yayınladı. Dr. Burhanettin Toker 1930 yılında, Dr. Cafer Kankat 1937 yılında, Dr Kazım İsmail Gürkan 1941 yılında ve Dr. Bedii Gorbon 1951 yılında mide kanserinde gastrektomi ile ilgili sonuçlarını yayınlayarak mide cerrahisinin ülkemizde gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Dr. Tarık Minkari mide cerrahisine gönül vererek kendi adıyla anılan "Minkari rekonstrüksiyonu'nutarif etti. Mide kanserinin batıdaki öyküsüne benzer şekilde doğu ülkelerine ait öyküler de mevcuttur. Doğu tıbbında cerrahi tedaviler uzun süre gecikmiştir. Ancak Yamagiva'nın katranın deri kanseri oluşturduğunu deneysel olarak göstermesiyle Japonya'da mide kanseri de dahil olmak üzere onkolojik alanda çalışmalar hızlanmıştır. Son yüzyılda özellikle Japonlar mide kanseri konusunda çok uğraş vermiş olup bu hastalığın tedavisinde ve erken teşhisinde dünyayı şaşırtacak kadar ilerlemeler sağlamışlar ve liderliği ele geçirmişlerdir. İlk mide kanseri araştırma grubunu Japon’lar oluşturmuştur. Japon Mide Kanseri Araştırma Grubu 2001 yılında mide kanseri hastalarında uygulanacak rehberler yayınladılar ve bu rehberler, batılı cerrahlar tarafından da kabul edildi. Böylece mide kanserinde uygulanacak tedavi konusunda dünyada ortak bir dil oluştu. 4 Mide kanserinin makroskopik sınıflandırılması ilk olarak Borrmann tarafından 1926 yılında yapıldı ve halen aynı sınıflandırma kullanılmaktadır. Rezeksiyon sonrası midenin geride kalan kısmında nüks sorununu araştıran Allen, 1951 yılında piyeslerin çoğunda proksimal sınırda tümör kaldığını ve bu nedenle ameliyatta üst sınırın histopatolojik inceleme yapılarak temiz sınıra ulaşılması gerektiğini belirtti. Bu öneri günümüzde rutin olarak uygulanmaktadır. 1967 yılında Uluslararası Kansere Karşı Birlik (UIAC) tarafından TNM evreleme sistemi kabul edildi. Yaklaşık 30 yıllık kullanımdan sonra 1997 yılında revizyona tabi tutulan TNM evreleme sistemi yaygın olarak kullanılmaktadır. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde tanısal işlemlerdeki ilerlemeler ve yeni teknolojilerdeki gelişmeler mide kanserinin evresine göre değişen pek çok tedavi olanağı sağlamıştır. Hastaların sadece sağ kalımları değil, aynı zamanda hayat kalitesinin arttırılması ortak amaç olarak kabul edilmektedir. İlk kez 1984 yılında Japon gastroenterolog Tada tarafından iyi diferansiye mukozal mide kanserlerinde (T1NO) endoskopik mukozal rezeksiyon gerçekleştirildi. Bugün minimal invaziv bir işlem olarak kanıtlanan endoskopik mukozal rezeksiyon, cerrahi rezeksiyona eşdeğer sağ kalımın yanı sıra mükemmel bir hayat kalitesi sağlamaktadır. Yeni milenyumda kabul edilen bir başka görüş erken mide kanserlerinde laparoskopik cerrahi girişimlerdir. Erken evre mide kanserlerinde laparoskopik wedge rezeksiyon buna örnektir. İleri evre mide kanserlerinde de laparoskopik cerrahi uygulama arzusu tartışmalı olmakla beraber, kuşkusuz gelecekte teknolojik gelişmeye paralel olarak daha az invaziv cerrahi yöntemler kullanılacaktır. Günümüzde mide kanserine yönelik moleküler, genetik ve epidemiyolojik çalışmalar hızla devam etmekte, teknolojiden yararlanılarak tanısal yöntemler ve minimal invaziv cerrahi girişimler son sınırına kadar zorlanmaktadır. 5 EMBRİYOLOJİ Mide embriyonik hayatta ön bağırsağın distal kısmından gelişim gösteren bir gastrointestinal sistem organıdır. Önceleri basit tübüler bir yapı şeklinde görülen ön bağırsakta 4. hafta sonlarında orta kesimde bir dilatasyon göze çarpar. Bu bölge midenin gelişeceği bölgedir. Bu dilatasyon alanı giderek büyüyüp genişlemeye başlar; ancak bu gelişim sırasında dorsal kısmın ventral kısımdan daha hızlı geliştiği dikkati çekmektedir. 7.-8. haftalar civarında, mide ekseninde kraniokaudal ekseni boyunca dönme hareketi görülür ve midenin ventral kısmı sağa doğru yer değiştirirken, dorsal kısmı sol tarafa doğru yer değiştirir (5-7). Bu rotasyonun dorsal mezogastriumun çekme hareketine bağlı olduğu düşünülmektedir (6). Bununla birlikte, bu dönmenin heterojen yapıda olduğu ve birçok faktörün etkisi sonucunda ortaya çıktığı yönünde teoriler de mevcuttur (8). Bu rotasyon süresince önceleri median eksende yerleşik olan midenin kranial ve kaudal uçları da yer değiştirir ve kranial kısım sola ve hafifçe aşağıya doğru hareket ederken kaudal kısmı sağa ve yukarı doğru yön değiştirir. Rotasyon sonrasında midenin ekseni vücudun uzun eksenine hemen hemen transvers olacak şekilde bir yerleşim gösterir. Bu rotasyon sonunda aynı zamanda sol nervus vagus midenin ön duvarını inerve ederken sağ nervus vagus midenin arka duvarını innerve etmeye başlar (5-7). Mukozal ve submukozal gelişim ise 8. ve 9. haftalar civarında görülür. Diğer gastrointestinal sistem organlarının aksine herhangi bir villus oluşumu görülmez ancak gastrik girinti adı verilen yapılar göze çarpar. 10. hafta civarında pariyetal hücreler pilor ve kardiada ortaya çıkar. Asit salgısı 32. hafta civarında başlar. Bununla birlikte, intrensek faktörün 11. haftadan sonra ortaya çıktığı ve giderek pariyetal hücrelerin sayısına paralel olarak arttığı bilinmektedir. Esas hücreler ise 12-13. haftalar civarında ortaya çıkar ama pepsinojen içermeye başladığı dönem olan doğum anına kadar görüntülenemez (5). HİSTOLOJİ-FİZYOLOJİ Mide sekresyonu olan asit, pepsinojen, intrensik faktör ve elektrolitler kısmen vagal sinir, kısmen antrumdaki nöroendokrin G hücrelerinden salınan gastrinin 6 kontrolündedir. Mide duvarı içten dışa doğru mukoza, submukoza, muskularis propriya ve seroza olmak üzere dört tabakadan oluşur ve gıda sindirimi ve depo görevi yapar(9). Mide mukozası histolojik olarak aralarında keskin bir sınır olmayan dört farklı bölge içerir. Bunlar kardiya, fundus, korpus ve antrumdur. Mide mukozasının yüzeyi foveolar mukuslu yüksek kolumnar epitel hücreleri ile örtülüdür. Mide mukoza bezleri ise foveolarve sekretuar kısım olarak. İkiesas komponente sahiptir (10). Kardiyak ve antral bezler benzer yapıdadır. Üst yarıda foveolar, alt yanda dallanmış müküs salgılayan bezler bulunur. Bez sayısı kardiyada antrum bölgesine göre daha azdır ve bu bölgenin en belirleyici özelliği mukuslu epitelle örtülü kistik bezlerin olmasıdır. Kardiyada endokrin ve bazen paryetal hücreler görülebilir, esas hücreler ise nadirdir. Antrum mukozasında paryetal hücreler ve sıklıkla endokrin hücreler (özelikle G hücreleri) bulunur. Esas hücrelersadece fundus mukozasında bulunur. Fundus mukozasında (korpus mukozasına benzer) foveolar yapı, mukoza kalınlığının yaklaşık dörtte biri kadardır. Geri kalan kısmını sıkıca bir araya gelmiş ve muskularis mukozaya kadar uzanan bezler oluşturur. Bu bölgede dört tip hücre vardır. Bunlar paryetal hücreler, esas hücreler, müköz boyun hücreleri ve endokrin hücrelerdir. Fundus bezleri tanımlayıcı olması açısından taban, boyun ve gövde olarak üç bölgeye ayrılabilir. Taban kısmında esas olarak pepsinojen üreten esas hücreler, gövde kısmında ise asit ve intrensik faktör üreten paryetal hücreler bulunur, boyun kısmında müköz hücreleri daha fazla olmakla beraber esas ve paryetal hücreler bir arada bulunur. Endokrin özelliğe sahip hücreler mide bezlerinin taban kısmında esas hücreler arasında dağılmış olarak bulunur. Pilorik mukozadaki endokrin hücrelerin %50'si G hücreleri, %30'u serotonin salgılayan enterokromafin hücreler ve %15'i de somatostatin salgılayan D hücreleridir. Fundus mukozasında hakim endokrin hücreler histamin depolayan enterokromafin benzeri hücrelerdir. Boyun ve gövde kısmında yer alan stern cell-progenitor hücreler proliferasyon ve mukozal rejenerasyon yeteneğine de sahiptir. Bunlar kök hücreleri olup, yukarı doğru göç ederek mukus üreten yüzey epitelini yenileyebilir veya aşağı doğru göç ederek esas, paryetal ya da endokrin hücrelere 7

Description:
Uzmanlık eğitimim süresince cerrahinin teorik ve pratik prensiplerini öğreten, iyi bir cerrah ve iyi bir insan olmam konusunda destek ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Mehmet MİHMANLI'ya teşekkür eder, minnet ve saygılarımı sunarım. Uzmanlık tezimi hazırlama ve y
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.