ebook img

MELİH PEKDEMİR 1953'te Ordu-Fatsa'nın Kumru nahiyesinde doğdu. 12 Mart öncesinde DEV PDF

16 Pages·2014·0.36 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview MELİH PEKDEMİR 1953'te Ordu-Fatsa'nın Kumru nahiyesinde doğdu. 12 Mart öncesinde DEV

MELİH PEKDEMİR 1953’te Ordu-Fatsa’nın Kumru nahiyesinde doğdu. 12 Mart öncesinde DEV- GENÇ’e sempati duymaya başladı. 1972’de ODTÜ Sosyoloji Bölümüne kay- doldu. ADYÖD (Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği), ODTÜ Ko- misyonu ve ODTÜ-DER kuruluş çalışmalarına katıldı. AYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Derneği) başkanlığı yaptı. Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol dergi- lerinin çıkarılmasında, Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol örgütlenmesinde görevler aldı. 12 Eylül darbesinden sonra Ocak 1981’de İstanbul’da yakalandı. 1989 Temmuz’unda Mamak Askeri Cezaevi’nden tahliye oldu. 1991’de yayınla- nan Demokrat Dergisi’nin çıkarılması sürecini başlattı. 1996 sonrasında Özgür- lük ve Dayanışma Partisi’nde görevler üstlendi. 2002-2003 arasında “Acil Barış ya da Öçalan Devlet mi?” kitabından aldığı hapis cezası yüzünden Almanya’da siyasi mülteci olarak yaşadı. Diğer kitapları: Anne Bak Kral Çıplak!, Meğer, Sıradan ve Sahici, Kemalistler Ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük, Politik Korner. 2004’ten bu yana çevir- menlik, editörlük ve BirGün gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Ayrıntı: 809 Yakın Tarih Dizisi: 9 Devrimcilik Güzel Şey Be Kardeşim Melih Pekdemir Yayıma Hazırlayan İlbay Kahraman Son Okuma Ahmet Batmaz © 2014, Melih Pekdemir Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları’na aittir. Kapak Fotoğrafı Melih Pekdemir, 28 Ocak 1976 tarihinde Kızılay’daki korsan mitingde, Mehmet Ali Yılmaz ve Behçet Dinlerer ile birlikte… Kapak Tasarımı Gökçe Alper Dizgi Hediye Gümen Baskı ve Cilt Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: İstanbul, 2014 İkinci Basım: İstanbul, 2014 Üçüncü Basım: İstanbul, 2014 Dördüncü Basım: İstanbul, 2014 Baskı Adedi 1000 ISBN 978-975-539-944-7 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Cağaloğlu – İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & [email protected] Devrimcilik Güzel Şey Be Kardeşim Melih Pekdemir Teşekkür Başta, bu kitap yazılmaya başladığından itibaren her satırını didik didik ederek ve bir Devrimci Yolcu olarak siyasi ve edebi boyutlarıyla iyi ki müdahale ederek katkılarını esirgemeyen sev- gili eşim Nuray Pekdemir; yazdığım mektuplara hemen cevap ve- rerek birlikte geçirdiğimiz günlerin anılarını benden esirgemeyen Ahmet Atak, Müfit Sakallı, Tayfun Mater, Mehmet Tekin, Mehmet Biter, Yaşathak Arslan, Merih Taymaz, Şerafettin Özcan, Nurettin Elibal, Hayrullah Bayram… sizlere çok ama çok teşekkür ederim. Devrimcilik Güzel Şey Be Kardeşim… Önsöz Yenildi Denilenlerin Zafer Senfonisi 12 Eylül 2014: Şiirler susar. Pikaba bir plak konulur; longplay değil kırkbeşlik- tir. Kırkbeşlik plakta, döne döne, cızırtılı bir hayat hikâyesi başlar. Plak! Çünkü plak, bu hikâyeyi dile getirebilen yegâne ve mükemmel benzetmedir... İğnesi vardır. Ve en dışından, yani en büyük çem- berden başlayıp helezonik daireler çize çize iğnenin içeriye doğru ilerlemesini sağlayan iç içe geçmiş oyuk yolları… İğnenin çizdiği çemberler en dıştan başlayıp en içe doğru yol aldıkça, çemberler daraldıkça, hikâye de kendisini tüketir. Bazen iğne takılır, plakta bir kırıklık vardır. İğne, dönüp dönüp aynı çemberde dolanır. İğne takıldı denir, kırık plak denir… Kırık plak hep kendini tekrarlar… Plaktaki senfoni, yenilenlerin senfonisi midir? Yenildin dense bile bir gün mutlaka yeneceklerine inanmaktan vazgeçmeyenlerin hikâyesi midir? Doğrusu şudur: Devrimcilikte yenilgi yoktur ki, sadece hedefin biraz uzaklaşması vardır. Devrimci var oldukça ulaşılacak hedef de hep var olacaktır. *** Bizim hikâyemiz mp3 dinleyen kuşaklara aktarılan, kaybolma- sın diye yeniden kaydedilen eski bir kırkbeşlik plaktaki yenilmezlik senfonisidir. Melih Pekdemir Tıpkı Nâzım Hikmet’in “yaşamak güzel şey be kardeşim!” de- mesi gibi, devrimcilik güzel şeydir be kardeşim! Çünkü devrimcilik, bilinçli bir vicdanla yaşamış olmaktır ve böylesine yaşamak güzel meslektir ve ne güzel bir şeydir… *** Bugün günlüklerimi gün yüzüne çıkarmaya karar verdim! Maksat elbette, “vay be hayatım roman olur” gibisinden değil. As- lında hayatım hiç önemli değil, önemli olan bir döneme tanıklık da değil, o dönemi, faillerinden birisi olarak, içinden ve yaşarken analiz ve hikâye etmenin huysuz bir arzusu… Seyahat, yolculuktur. Her seyyah gezgindir, bazen Gezicidir. Her seyyah, bazen Yolcudur. Öyleyse Gezici, devrimin yolcusu, devrimci seyyah, Devrimci Yolcu eşanlamlı sayılsın. Böyle bir yolcunun “hayatı roman” olmaz, böyle bir yolcu, böyle bir seyyah ancak seyahatname yazabilir… Bu seyahatte, bu yolculukta hayatta kalanlar figüran, yolculu- ğuna sıkılmış yumruk misali yıldızlıklarıyla gökyüzünde devam edenler asıl kahramanlardır. O kahramanlar olmasa hiçbir kişisel hikâyenin manası olamaz ve hiçbir örgütün tarihi de yazılamaz ki: Behçet, Soner, Veli, Necdet, Ahmet, Ertuğrul, Orhan, Mine, …….. ve binlerce… 6 Giriş 13 Şubat 1976: Şu sıralar kaçak durumdayım, polis tarafından aranıyorum. Her şey Semih Erbek cenazesinde, tutukluk yapan tabanca yüzünden geldi başıma. Ah ki ah… ODTÜ duraklarında faşistlerin kurşunladığı arkadaşımız Se- mih, Hacettepe Hastanesi’ndeydi ve 11 Şubat günü ölüm haberini almıştık. Cenazesi Ankara Tıp Fakültesi bahçesindeki morgda tu- tuluyordu, memleketine götürülmek üzere… Kısa süre önce İstanbul’da Kocamustafapaşa’da polis devrimci öğrencilere saldırmış ve büyük çatışmalar yaşanmıştı. Semih’in cenazesinde de benzer bir saldırı bekliyorduk haliyle. Ve Ankara Yükseköğrenim Derneği (AYÖD) başkanı olarak büyük bir so- rumluluk vardı üzerimde. Önceden bütün tedbirleri aldık. Yani polis saldırdığında neler yapacağımızı biliyorduk. Hemen morgun önündeki büyük demir kapıyı kapatacak ve Tıp Fakültesi’nin ön kapısından Tuzluçayır’a doğru çekilecektik. Tahmin ettiğimiz gibi kapının önünde tam cenazeyi almak üzereyken polis saldırıya geçti. Bütün arkadaşların bahçeye geç- mesini sağladım. Ama o sırada AYÖD’de bize muhalif olan ekip- ten İlker [Sarıer] hâlâ kapının önünde kendince inisiyatif kulla- nıyor ve kitleyi polise doğru yönlendirmeye çalışıyordu. İlker dı- şarıdayken kapıyı kapatmak da mümkün değildi. İşte bu yüzden bir kargaşa yaşandı. Polis kapıdan içeri girdi ve ateş etmeye baş- ladı. Biraz ileride Gülay’ın ve Cumhur’un vurulduğunu gördüm. Polisler ateş ederek üzerime doğru geliyordu. Öldürmeye yemin etmişler belli ki… Tabancamı belimden çıkardım. Ah! Tetiği çe- kiyorum ateş almıyor. Tam da tutukluk yapacağı andı yani… Bir anda onlarca polis üstüme çullandı. 7 Melih Pekdemir Devrimci Gençlik amblemine ilham kaynağı olan fotoğraf Gözlerimi açtığımda hastanenin acil bölümündeydim. Başu- cumda doktor ablam var. Gözümü açtığımı görünce eğildi öptü beni. Sonra yine bilincim gitti. Ambülanstaydım galiba… gözle- rimi yeniden açtığımda başka bir yerdeydim. Meğer ablam beni Hacettepe Hastanesi’ne sevk ettirmiş. Başucumda sivil polis ol- duğunu hemen anladığım birkaç adam var. Aa, o da ne! Taner de (Akçam) beyaz doktor gömleği giymiş. Boynunda stetoskop var. Ablamla birlikte polislerle bir şeyler tartıştılar. Sonra Taner benim yattığım tekerlekli sedyeyi itekleyerek çıktı odadan. Ne dedilerse, polisler peşimizden gelmedi. Taner sedyeyi hızla asansöre yerleş- tirdi. Ben daha ne olduğunu anlamaya çalışırken hoop hastane kapısının önüne çıkardı. Orada bekleyen bir taksiye beni attığı gibi, yallah… Bir baktım takside bizim balet de (Aydın Erol) var. Şimdi kaldığım eve geldim işte… Hastaneden adam kaçırma operasyonu böyle oldu. Tedavim şimdilik burada yapılıyor. Res- men kaçak durumdayım. Polis izimizi bulmadan başka yere nak- ledilmem lazımmış. Bunları yazarken yoruldum. Yarın devam ederim. 25 Kasım 1976: Günlüğümün bu sayfalarını Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde kâğıda yazıyorum daha sonra günlük defterime akta- 8 Devrimcilik Güzel Şey Be Kardeşim... rırım: Ayrıntıları sonra yazarım elbette, ama başımdan geçenleri unutmadan birkaç noktayı kaydedeyim buraya. 12 Ekim’de DGM yasası meclisten geçemeyince benim kaçaklık dönemim de sona ermiş oldu. DGM döneminde ağır cezaya çarptırılmam kesin- di. Ama şimdi üzerimde ele geçen silahım tutukluluk yaptığın- dan (iğnesi kırıkmış ya da sonradan kırılmış!) ateşli silahlardan sayılamıyordu ve sadece parkamın cebindeki şarjör nedeniyle yargılanacaktım ve onun cezası da en fazla bir aydı. Bu yüzden avukat abim sağ olsun, beni aldı ve savcılığa götürdü. Sonra sor- gu hâkimi tutuklama verdi. Tutuklandım. Cezaevinde Taner ve başka arkadaşlar da var. Tam istediğim bir ortam yani. Bir hafta sonra yine mahkemeye çıktım. Aleyhimde şahitlik yapmak için bir polis gelmiş: “Hâkim bey, ben bu şahsı yakalamak isterken ta- bancasını tam alnıma doğrulttu, tetiği çekti ama silahı tutukluk yaptı, canıma kastettiği için şikâyetçiyim” filan dedi. Neyse hâkim bu ifadeyi dikkate almadı ve sadece şarjör nedeniyle yargılanaca- ğımı söyledi. 1 Ağustos 1981: 22 Ocak 1981 günü Teşvikiye’deki evde polis baskını sonucu yakalandım. 3 ay Ankara Emniyeti’nde DAL’daki işkenceli sorgulardan sonra şimdi 4 aydır Mamak Cezaevi’nde- yim. Artık tekrar günlük tutmaya başlayabilirim. Çünkü görüş gününde annem dolmakalem getirdi, klasik usulü deniyorum. Sa- vunma notları diye tuttuğum deftere, limon suyuyla yazıyorum. Umarım yakalatmam… (…) DAL denilen yerde işkenceler de- vam ederken trajikomik bir hadise geldi başıma. “Seni nasıl olsa asacaklar” diyen işkencecim göz bandımı açtı. “Bak beni tanıdın mı diye sordu?” Vallahi de o herif, yani 1976’da mahkemeye ge- lip “Hâkim bey, ben bu şahsı yakalamak isterken tabancasını tam alnıma doğrulttu, tetiği çekti ama silahı tutukluk yaptı, canıma kastettiği için şikâyetçiyim” diyen polis. “Adımı da öğren lan ibne, ben Bekir Pullu’yum şimdi düştün kucağıma” dedi ve “seansına” devam etti. (…) Avukatlara vereceğim savunma notları arasında limon suyuyla yazdığım günlükleri peyderpey dışarı gönderme- ye başladım. Önceki günlük defterlerimi nereye sakladığımı da yazacağım birazdan, idam ederlerse eğer, geriye bir şeyler kalsın diye… Tuhaf, kalsa ne olur, kalmasa ne olur. Avukatıma günlük- leri nerede bulabileceğini ima etmeye çalışacağım. Hatırladığım kadarıyla 18 yaşına bastığım 1971 yılından itibaren başlıyordu günlüklerim… 9

Description:
avukat abim sağ olsun, beni aldı ve savcılığa götürdü. Sonra sor- kilip'teki orman kampında, annem de yattı, ablam Gülseren zaten tavuk gibi saat
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.