ebook img

Mavi Altın - Clive Cussler PDF

483 Pages·2014·1.53 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Mavi Altın - Clive Cussler

MAVİ ALTIN ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ KİTABIN ORİJİNAL ADI BLUE GOLD YAYIN HAKLARI CLIVE CUSSLER KESİM Telif Hakları Ajansı ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ ve TİCARET A.S. Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ ve TİCARET A.S.'ye aittir. BASKI 1. BASIM / ŞUBAT 2002 AKDENİZ YAYINCILIK A.Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar İSTANBUL ISBN 975 21 0226 3 ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ Celal Ferdi Gökcay Sok. Nebioğlu İshanı Cağaloğlu İstanbul Tel: (0212) 513 63 65 - 526 80 12 - 520 62 46 - 513 65 18 Faks: (0212) 526 80 11 www.altinkitaplar.com.tr - [email protected] GİRİŞ Sao Paulo Havalimanı, Brezilya, 1991 Çifte turbo motorunun güçlü bir itisiyle uçak havalanarak Sao Paulo semalarına doğru yükseldi. Güney Amerika'nın en büyük kentinin üzerinde hızla gözden kaybolan Lear jet kısa sürede on üç bin metre yüksekliğe erişti. Saatte beş yüz mil süratle kuzeybatıya yöneldi. Arkaya dönük koltukta oturan Profesör Francesca Cabrai, pencereden pamuk yığınlarını andıran bulutlara bakarken yaşadığı kentin enerjisini ve kirli hava yüklü sokaklarını şimdiden özlediğini düşünüyordu. Karşı taraftaki koltuktan gelen kısık bir horultu, genç kadını daldığı düşüncelerden uzaklaştırdı. Bumburuşuk takım elbisesiyle horuldayarak uyuyan orta yaslı adama bakarken, babasının Phillipo Rodriques'i niçin kendisine koruma olarak seçtiğini merak etti. Çantasından çıkardığı dosyayı açıp, Kahire'de Uluslararası Çevrebilimciler Konferansı'nda yapacağı konuşmanın kenarına notlar almaya başladı. Konuşma metnini defalarca gözden geçirmişti, ama çok düzenli olmak karakterinin bir parçasıydı. Francesca başarılı bir mühendis ve saygın bir profesördü, ama erkeklerin egemenliğindeki bir toplumda ve iş alanında bir kadının kusursuzluktan öte olması bekleniyordu. Sözcükler birbirine karışıyordu. Bir gece önce geç saatlere dek bavulunu toplamış ve bilimsel raporlarını bir araya getirmişti. Uyuyamayacak kadar heyecanlıydı. Şimdiyse uyuyan korumaya gıptayla bakıp biraz kestirmeye karar verdi. Konuşma metnini bir yana bırakıp, koltuğun arkasını iyice yatırarak gözlerini yumdu. Ninni gibi gelen motorların uğultusuna kendini kaptırıp, uykuya daldı. Düşler birbirini izledi. Francesca denizin üzerinde tıpkı bir denizanası gibi, yumuşak dalgalarla kıpırdayarak dolanıyordu. Sonunda bir dalga onu tepelere çıkarıp kontrolden çıkmış bir asansör gibi suya bırakana dek zevkli bir duygu yaşamıştı. Bir anda gözlerini açtı ve çevresine bakındı. Sanki biri yüreğini avuçlamış gibi garip bir duyguya kapılıvermişti. Ama her şey olağan görünüyordu. Antonio Carlos Jobim'in çok dokunaklı "One Note Samba" adlı parçası uçağı dolduruyordu. Phillipo hala uyuyordu. Bir terslik olduğu duygusundan sıyrılamamıştı. Öne eğilip uyuyan adamın omzunu hafifçe sarstı. "Phillipo, aç gözlerini." Korumanın eli derhal belindeki tabancasına gitti ve bir silkinişte uyandı. Karşısında Francesca'yı görünce rahatladı. “Sinyora, çok üzgünüm,” dedi esneyerek. "Uyuyakalmışım." “Ben de uyudum,” dedi kadın ve bir şeyleri dinlercesine sustu. "Bir terslik var gibi." “Ne demek istiyorsunuz?” Francesca endişeyle güldü. "Bilmiyorum." Phillipo gecenin yarısında karısı hırsızların tıkırtısını duymuş bir erkeğin bilgiç ifadesiyle gülümseyerek elini okşadı. "Gidip bakayım." Yerinden kalkıp gerindi ve kokpitin kapısını tıklattı. Kapı açılınca basını içeri uzattı. Francesca mırıltılı konuşmaları ve kahkaha seslerini duydu. Geri döndüğünde gülümsüyordu. "Pilotlar her şeyin yolunda olduğunu söylüyorlar sinyora." Francesca adama teşekkür edip koltuğuna yerleşti ve derin bir soluk aldı. Aptal bir korkuya kapılmıştı. İki yıl süren yorucu çalışmaların ardından adeta beynini öğüten kıyma makinesinden kurtulmak fikri bir bakıma onu ürkütüyordu. Günlerce, gecelerce üzerinde çalıştığı proje, onu neredeyse eritmiş, sosyal yaşamını yok etmişti. Bakışları uçağın arka tarafındaki kanepeye takılınca, metal bavulunun hala yastıkların altında güvende olup olmadığını kontrol etme dürtüsüne güçlükle engel oldu. Bavulundan, Pandora’nın Kutusu'nun tam tersine açıldığı zaman kötülük yerine iyi şeyler ortaya dökülecekti. Buluşları milyonlarca insana sağlık ve zenginlik getirecek, dünya bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Phillipo ona bir şişe portakal suyu getirdi. Francesca tanıştıkları kısacık süre içinde yakın korumasından hoşlanmaya başladığını düşünerek teşekkür etti. Buruşuk kahverengi takım elbisesi, seyrelmiş kır sacları, ince bıyıkları ve yuvarlak gözlükleriyle Phillipo rahatça dalgın bir akademisyen olarak algılanabilirdi. Böylesine utangaç, acemi tavırlarını kusursuzlaştırmak için yıllardır çalıştığını elbette Francesca bilemezdi. Rengi solmuş duvar kağıdı gibi bulunduğu ortamlarda kendini adeta görünmez hale getirme yeteneğinden dolayı Brezilya Gizli Servisi'nin en iyi elemanlarından biriydi. Francesca’nın babası onu özellikle seçmişti. İlk başlarda genç kadın bir yakın korumayla yolculuk yapma fikrine şiddetle karsı çıkmıştı. Bir bebek bakıcısına gereksinim duymayacak yaşa gelmişti. Ama sonunda babasının, çevresini saracak yakışıklı servet avcıları dışında gerçek endişeleri olduğunu anlayınca kabul etmişti. Ailesinin serveti olmadan bile Francesca erkeklerin ilgisini kolayca çekebilirdi. Koyu renk tenli ve saçlı insanların ülkesinde hemen göze çarpan bir kadındı. Simsiyah, badem gözleri, upuzun kirpikleri ve kusursuz dudakları Japon kökenli büyükbabasından miras kalmıştı. Alman büyükannesinden ise açık kahverengi saçlarını, uzun boyunu ve Töfon'laran özgü inatçılığın simgesi olan keskin hatlı çenesini almıştı. Biçimli vücudu ise Brezilya'da yasamasından ileri geliyordu. Brezilyalı kadınların bedenleri ülkenin ulusal dansı samba için biçimlendirilmişti. Francesca da islerinin gerginliğinden kurtulmak için devam ettiği jimnastik salonunda bedeninin doğal güzelliğini geliştirmişti. Japon imparatorluğu mantar şeklinde iki bulut altında yok oluverdiğinde büyükbabası düşük dereceli bir diplomattı. Brezilya'da kalmış, kendisi gibi birden bire işini yitirivermiş olan Üçüncü Reich'in büyükelçisinin kızıyla evlenmiş, Brezilya vatandaşlığına geçmiş ve ilk aşkı olan bahçesiyle uğraşmaya başlamıştı. Bahçe düzenleme şirketinin varsıl ve güçlülere hizmet verebileceği Sao Paulo'ya yerleşmişti. Hükümetin ve ordunun etkili kişileriyle yakın ilişkiler geliştirmişti. Oğlu, yani Francesca'nın babası bu bağlantıları kullanarak Ticaret Bakanlığı'nda yüksek bir konuma rahatça yerleşmişti. Francesca’nın annesi ise iyi bir ev hanımı ve anne olabilmek uğruna akademik kariyerini bir yana bırakmış olan parlak bir mühendislik öğrencisiydi. Gerçi kararından pişmanlık duyduğunu hiçbir zaman açığa vurmamıştı, ama kızı onun adımlarını izlemeye başlayınca çok mutlu olmuştu. Birleşmiş Milletler görevlileriyle birlikte Kahire'ye gitmek için yola çıkacağı New York'a kadar kendi şirket uçağıyla gitmesi için babası ısrar etmişti. Francesca kısa süre için bile olsa Amerika'ya tekrar gideceğine seviniyor, bir an önce ulaşmak için sabırsızlanıyordu. Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi'nde geçirdiği yıllar tatlı anılar olarak kalmıştı. Pencereden dışarı bakınca nerede olduklarını bir türlü kestiremedi. Sao Paulo'dan ayrıldıktan sonra pilotlar uçuş konusunda bilgi vermemişlerdi. Francesca yerinden kalkıp kokpite yöneldi. "Bom dia senhores. Nerede olduğumuzu ve daha ne kadar uçacağımızı merak etmiştim." Kaptan pilot Riordan, kısacık kesilmiş saman rengi saçlı, Teksas aksanlı bir Amerikalıydı. Francesca onu daha önce hiç görmemişti ama şaşırdığı söylenemezdi. Riordan'ın yabancı olması da şaşırtıcı değildi. Gerçi uçak özel bir şirkete aitti ama yerel bir havayolunun pilotlarını kullanıyordu. Eyii gunlar, dedi kaptan çarpık bir gülüşle yarım yamalak Portekizcesiyle. "Sizi bilgilendirmediğimiz üzgünüm küçük hanım. Uyuduğunuzu görünce, rahatsız etmek istemedik. Gelişmiş kasları halter çalışmalarına düşkün olduğunu gösteren iri yapılı Brezilyalı yardımcı pilota göz kırptı. Yardımcı pilot gözlerini Francesca’nın bedeninde dolaştırırken sırıttı. Genç kadın kendini bir muzurluk yapmaya hazırlanan iki yaramaz çocuğa raslamış gibi hissediyordu. Tarifeye göre durumumuz nedir? "Şeey Venezüella üzerindeyiz. Yaklaşık üç saat sonra Miami'de olmamız gerekiyor. Yakıt alırken biraz dinleneceğiz ve üç saat sonra da New York'a inmiş olacağız." Francesca’nın bakışları pilotların önlerindeki ekranlara takılmıştı. İlgilendiğini gören yardımcı pilot bu güzel kadını etkileme fırsatını kaçırmak istemedi. "Bu uçak o kadar akıllı ki, kendi kendine uçarken, biz ekranda futbol maçı izleyebiliyoruz, dedi tüm dişlerini gösteren bir gülümseyişle." Carlos'un sizi kandırmasına izin vermeyin, dedi kaptan. "Bu gördüğünüz elektronik uçuş gereçleridir. Ekranlar daha önce kullandığımız aygıtların yerini aldı." Teşekkürler, dedi Francesca kibarca. Başka bir ekranı işaret etti. "Bu pusula mı ? " Sim, sim, dedi yardımcı pilot yeterince iyi bir öğretmen olduğuna inanarak. Öyleyse niçin dümdüz kuzeye doğru gittiğimizi gösteriyor? diye sordu genç kadın kaslarını çatarak. "Miami'ye doğru daha batıya uçmamız gerekmez mi?" İki erkek bakıştı. "İyi bir gözlemcisiniz sinyora," dedi Teksas'lı. "Kesinlikle haklısınız. Ama havada iki nokta arasındaki en kısa yol bazen düz bir çizgi değildir. Dünyanın yuvarlaklığıyla bağlantılıdır. Örneğin Amerika'dan Avrupa'ya uçarken en kısa yol oldukça yükselip, büyük bir kavis çizmektir. Ayrıca Küba'nın hava sahasına da dikkat etmek zorundayız. İhtiyar Fidel'i kızdırmak istemeyiz." Yine göz kırpıp sırıttı. Francesca başını salladı. "Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim beyler. “Beni bilgilendirdiniz. Sizi işinizle baş başa bırakayım." “Rica ederim efendim. Ne zaman isterseniz.” Koltuğuna dönerken Francesca öfkeden köpürüyordu. Aptalları Yoksa onun salak olduğunu mu düşünmüşlerdi? Dünyanın yuvarlaklığı ile bağlantılıymış! Dediğim gibi her şey yolunda, değil mi? diye sordu Phillipo gözlerini okuduğu dergiden ayırarak. Francesca eğilip alçak, kesin bir sesle konuşmaya başladı. "Hayır, her şey yolunda değil. Bence bu uçak doğru rotayı izlemiyor." Pusulada gördüklerini aktardı. "Uyurken bir gariplik hissettim. Sanırım yön değiştirirlerken uçağın döndüğünü hissettim." “Belki yanılıyorsunuz.” “Belki ama sanmıyorum.” “Pilotlardan bir açıklama istediniz mi?” "Evet. Bana dünyanın yuvarlaklığından dolayı iki nokta arasındaki en kısa mesafenin düz bir çizgi olmadığı konusunda saçma sapan bir öykü anlattılar."

Description:
Numa Ekip Lideri Kurt Austin balinaların ani ölüm nedenlerini araştırırken ipuçlarının onu sürüklediği Meksika sahillerinde, tatsız bir sürprizle karşılaşır. Birisi onu ve mini denizaltısını sonsuza dek devre dışı bırakmaya çalışır. Bu arada Güney Amerika'nın yağmur o
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.